• Sonuç bulunamadı

Almanya’da Türk-Müslüman Dini Gruplar

Türkler göçün ilk yıllarında, işçi yurtlarında kendi talepleri doğrultusunda kendilerine ayrılan ufak gözlerde dini ibadetlerini yerine getirmişlerdir. Alman ve Türk yetkililerin bu konuda ilgisiz kalmaları, Türkiye‟de faaliyet alanları dar olan bir kısım dini grup ve cemaatlerin, Almanya‟da Türklerin dini hizmet ihtiyaçlarını gidermeye yönelik çalışmalar yapmasına neden olmuştur. Sonraki yıllarda, Almanya‟daki Türklerin dini hizmetlerini tek bir noktadan yürütme ve Türkiye İslam‟ı anlayışına uygun bir İslam‟ı Almanya‟da tesis etme adına, devlet eliyle DITIB kurulmuştur. Bununla birlikte Türk-İslam menşeli hangi dini cemaat, vakıf, derneğe ait olursa olsun, günümüz Almanya ve Avrupa‟sındaki camiler, Türkiye‟deki camilere göre daha çok fonksiyon icra eder olmuş ve oradaki Türkler için dini ve kültürel anlamda önemli bir figür haline gelmiştir.

Türk göçmenlerin büyük bir çoğunluğu, Anadolu‟nun kırsal kesimlerinden gelen vasıfsız nitelikteki işçilerdi. Kırsal kesimden kente gelmenin yarattığı bu şok etkisine ilaveten, kendi ülkeleri dışında yeni bir ülkede bulunmaları ve orada yeni bir toplum, kültür, etnik köken ve dini inanca sahip kişilerle karşılaşmaları, onların çifte şok yaşamalarına neden oldu. Kendi dini / kültürel kimliklerini koruma telaşesi içerisine giren göçmenler, bunu gerçekleştirme adına içinde bulundukları topluma karşı mesafeli yaklaştılar ve neticesinde toplumdan soyutlanma sürecine girdiler. Göçün ilerleyen yıllarında ortaya çıkan İslami örgüt ve yapılanmalar, onların aidiyet ve kimlik duygusunu zinde tutmada ve anavatanlarıyla manen de olsa ilişkilerini koparmamada bir aracı unsur teşkil etti (Bağımsız Türkiye Komisyonu Raporu, 2004:30).

39

İstatistiklere göre, Almanya'daki Türklerin % 92.9‟si Müslüman‟dır. Bu oranının % 53.2‟sini Sünni, % 9.7‟si Alevi, % 3.8‟i Şii teşkil ederken, geriye kalan % 26.2‟si hangi mezhebe ait olduğunu belirtmemiştir (Gostomski, 2008:33).

Avrupa‟da yer alan Müslüman grupları Sünni ve Alevi diye ikiye ayırmak gerekirse; Sünni gruplar, “Türkiye‟de “Resmi İslam‟ın” dışında başka bir arayış içerisine girme ihtiyacı hissetmemiş, ama sonraki yıllarda açık bir örgütlenme içerisine girmişlerdir (Canatan, 2005:71). Almanya‟da ise Türk ve Müslümanların buraya göç etmesiyle birlikte, yani 1960‟lı yıllarda, Türklerin dini örgütlenme yoluna gittikleri görülmüştür (Yiğit, 2005: 107). Sünni olmayan grupların başında gelen Aleviler, örgütlenme faaliyetlerini Sünnilerden çok sonraki dönemlerde gerçekleştirmişlerdir. Göçün ilk yıllarında Aleviler dâhil bazı İslami grup ve örgütler, 1980‟li yıllarda görünür hale gelip kendilerini ifade etmeye başlamışlardır (Canatan, 2005:71).

Avrupa‟da ve Almanya‟da Türklerin örgütlenme adına kurdukları dini ve milli karakterli dernek ve vakıfları şu şekilde sıralayabiliriz: İslam Kültür Merkezleri Birliği (İKMB), İslam Toplumu Milli Görüş (İGMG), Avrupa Türk İslam Kültür Dernekleri Birliği (ATIB), İslam Cemaatleri ve Cemiyetleri Birliği (İCCB), Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF), Avrupa Nizam-ı Âlem Federasyonu (AFN), Diyanet İşleri Türk-İslam Birliği (DİTİB) ve Cem Vakfı… (Abadan-Unat, 2002:232-243).

Göçle ilk gelenler “heim” denilen işçi yurtlarında kalıyorlardı. Bulundukları yerin yurt amirlerine veya yurdun sahiplerine namaz kılmak için özel bir alan talebinde bulunuyor ve bu talep, yetkililer tarafından çoğunlukla kabul ediliyordu. Günümüz Almanya‟daki İslami grupların çekirdeğini, bu yurtlar meydana getiriyordu (Yiğit, 2005: 107).

1970'lerin ortalarında yabancı işçi alımının durdurulmasından sonra, bu işçileri barındıran Avrupa ülkeleri, uluslararası hukuk gereğince, aile birleşimi yoluyla yeni yabancıların ülkeye girişini kabul etmek zorunda kalmışlardır (González-Ferrer, 2006:171). Almanya‟da 1973 aile birleşiminden sonra eşlerini ve çocukların yanların aldıran Türk göçmenler artık yurtlardan taşınıp, yerleşim bölgelerinde ev kiralamaya başlamışlardır. Dolayısıyla dini örgütlenme yapısında da bir değişiklik görülmüştür. Artık bir araya gelme ve bazı dini ibadet yapma ihtiyaçlarını, kurdukları “cami dernekleri” karşılar hale gelmişti. Bu cami dernekleri ilk başlarda merkezi sistemden

40

uzak, mahalli nitelikte bir yapı arz etmekteydi. Müslümanlar buralarda ibadetlerini yapar, diğer dindaşlarıyla buluşur ve İslam‟a uygun olan yiyecek ve içecek ihtiyacını buralardan temin ederlerdi (Yiğit, 2005: 107).

Almanya‟da bulunan cami derneklerinin yerel nitelikte olması ve diğer derneklerle ilişkilerinin kısıtlı olmasına ilaveten, deneyimli yönetici kadrolarına sahip olmaması, bu derneklerin sistematik bir şekilde örgütlenmesinin önünü tıkamıştır. Hem Türk hem de Alman yetkililerin bu sorunu çözme yönünde somut adımlar atmaması, Türk kökenli İslami politik grupları harekete geçirmiştir. Bu gruplar arasında yer alan Süleymancıların, yetmişli yılların başında gerçekleştirdiği girişimler sonucunda, Almanya‟da ilk organize ve sistematik bir İslami yapılanma ortaya çıkmıştır (Yiğit, 2005: 109).

Süleymancılar, Almanya‟daki bu dernekleri organize etme adına Türkiye‟den deneyimli kadrolar göndermiştir. Bu yöneticiler önderliğinde Almanya‟daki Süleymancıların özellikle Kuran kurslarında hızlı bir şekilde örgütlenmesi ve geniş bir tabana yayılması sonucunda, 1975 yılında İslam Kültür Merkezleri Birliği‟ni (IKMB) kuruldu. Süleymancıların verilerine göre, yetmişli yılların sonunda Almanya‟da yaklaşık 1500 adet Kuran Kursu ve bu kurslarda 5000‟e yakın öğrenci bulunmaktaydı. Böylece aile birleşimiyle birlikte, dini hizmet alma ve dini ibadet yapma gibi sorunların ardından, gün yüzüne çıkan çocukların dini eğitim alma ihtiyacı, Süleymancıların Kuran kursları açmasıyla bir nebze olsun giderilmiş oldu (Yiğit, 2005: 108-109).

Bu atılımlar, diğer Türk kökenli İslami örgütleri de harekete geçirmiş ve Süleymancıların ardından Milli Selamet Partisi (MSP) de Almanya‟da faaliyetlerine başlamıştır. Kısa zamanda tabana yayılan bu grup, 1975 yılında Avrupa Milli Görüş Teşkilatları‟nı (AMGT) kurmuştur (Yiğit, 2005: 109).

Bu gelişmelerin ardından 1980‟li yılların başlarında, Almanya‟daki İslam‟ı, Türkiye‟deki laik İslam anlayışına uygun bir hale sokma ve onu kontrol etme amacıyla Türkiye, 1982-1985 tarihleri arasında kısaltılışı DİTİB olan Diyanet İşleri Türk Birliği‟ni kurmuştur. DİTİB‟in kurulmasıyla birlikte, Almanya‟da faaliyet gösteren diğer Türk kökenli İslami grupların gelişiminde ve faaliyetlerinde bir duraksama yaşandığı görülmüştür (Yiğit, 2005: 110).

41

Bu İslami kuruluşların kendi aralarındaki mücadele ve bazen de iç çekişmeleri, başka diğer Türk kökenli dini grupların oluşumuna zemin hazırlamıştır. Bununla birlikte, DİTİB, IKMB ve AMGT, Almanya‟da öne çıkan üç büyük Türk menşeli İslami organizasyon oldukları görülmektedir. Kendi verilerine göre, Federal Almanya‟da DİTİB‟in 750, IKMB ve AMGT‟nin ise 250‟şer şubesi bulunmaktadır. Almanya‟da ortalama 1500 civarı kuruluş olduğu düşünülürse, bunların 1250‟si bu üç organizasyona aittir (Yiğit, 2005: 110).

Hangi dini grup ve organizasyona ait olursa olsun, günümüz Almanya‟sında Türkler arasında cami önemli bir figür olarak varlığını devam ettirmektedir. Buna ek olarak caminin fonksiyonlarında bir genişleme görülmekte ve artık cami sadece ibadet yeri değil aynı zamanda sosyal ve kültürel aktivitelerin düzenlendiği bir mekân olarak hizmet vermektedir. Sözgelimi, cami etrafında toplanan Almanya‟daki Türkler, cami merkezlerinde konferanslar ve çocukların okul derslerine yardımcı olmak için etütler düzenlemekte, cami bünyesinde Ramazan ayında iftar verilmekte ve ayrıca Cuma namazları sonrası ve tatil günlerinde Türklerin buluşma noktası haline gelmektedir (Şahin, 2010:178). Ayrıca kasap ve manav gibi reyonların yer aldığı bazı camilerde, Almanya‟daki Türkler sebze, meyve ve helal kesim et ihtiyacını buradan temin etmektedirler (Şahin, 2010:180). Bunun yanında cami, Hac organizasyonlarının koordine edildiği ve Almanların verdiği Yılbaşı partilerine alternatif olarak bil husus o günlerde ve başka özel günlerde organizasyonların düzenlendiği bir merkez haline geldiği görülmektedir. Sonuç itibariyle birçok fonksiyonu icra eden cami, Almanya‟daki Türklerin neredeyse tüm dini, sosyal ve kültürel aktivitelerinin gerçekleştiği ve hem Müslüman hem Türklerin aidiyet duygularının ve dini kimliklerinin canlı tutulduğu bir mekân olarak hizmet vermekte ve kültürel sürekliliğin sağlandığı en önemli araçlardan birisi olduğu görülmektedir.

1.3. Avrupa’da Ġslam