• Sonuç bulunamadı

2. Çalışmanın Kaynakları ve Yöntemi

3.3. Almanya’nın Türkistan Üzerine Diğer Devletlerle Rekabeti

3.3.3. Almanya’nın Osmanlı ile Rekabeti

Almanya’nın Türkistan siyaseti, Osmanlı Devleti ile Almanya’yı da karşı karşıya getirmiştir. Türkistan için Alman-Osmanlı rekabetinin 1915 yılı ortalarından itibaren Tatarlar üzerinden başladığını söylemek doğru olacaktır. Almanlar, esir kampındaki452 gözlemlerine dayanarak, Tatarların daha Alman yanlısı ve İslami gruplar içerisinde daha cesur savaşçılar oldukları kanaatine varmışlardır. Bundan dolayı diğer Müslüman milletlerden (Fas, Cezayir, Tunus, Hindistan vs.) daha çok Tatarları yanlarına çekebilmek maksadıyla onların üzerine düşmüşlerdir. Aynı şekilde Osmanlı Devleti’nin de Tatarlara daha fazla önem verdiği görülmektedir. Wesendonk, esirlerle ilgili dışişlerine verdiği bilgide, Türklerin Suriye’de ve Mezopotamya’da Araplardan çektikleri sıkıntılardan dolayı, onlardan daha çok Tatarlarla ilgilendiklerini belirtmektedir453. Tatarlar üzerine olan bu rekabet 1918 senesine gelindiği zaman biraz daha belirginleşmiştir. Bussche, Müslümanların bulunduğu esir kampına gelen Türklerle ilgili Savaş Bakanlığı’na göndermiş olduğu bir raporunda, kampa gelen Türk siyasetçi ve gazetecilerin, Türkistanlıların Osmanlıyla birlikte hareket etmeleri gerektiği, böylece Merkez Asya’da büyük bir Müslüman devleti kuracakları vaadini verdiklerini bildirmektedir. Bussche bu raporunda, böyle gitmesi halinde Almanların Türkistan planlarının zora gireceği ve bu konuda önlem alınması gerektiği uyarısında bulunmuştur454.

İlerleyen zamanda Talat Paşa, esir kampında bulunan Tatarları oradan getirterek Anadolu’ya yerleştirmek istemiştir. Anadolu’ya gelmeyi arzu eden Tatarlar üzerinde de başarı sağlanmış, birçoğu Anadolu’ya gelerek buraya yerleşmiştir.

451

Meyerkort, a.g.r.

452

Burada sözü edilen esir kampı Almanya’nın Zossen şehrinde bulunan esir kamplarıdır. Söz konusu bu kamplarda I. Dünya Savaşı’nda itilaf devletleri tarafında savaşıp da Almanların eline esir olarak düşen Müslümanlar tutsak olarak bulunmuşlardır. Çalışmamızın dördüncü bölümünde bu esir kampı üzerinde durulacaktır.

453

PA-AA, R 21251, Wesendonk’un savaş esirleriyle ilgili dışişlerine gönderdiği yazısı, Berlin 02.10.1915; Gerhard Höpp, Muslime in der Mark: als Kriegsgefangene und Internierte In

Wünsdorf und Zossen (1914 – 1924), Berlin 1997, s.79; Mark, Krieg an…, s.165-166. 454

Almanlar da onlar sayesinde Kazan’dan Buhara’ya kadar Alman propagandası yapmayı hedeflemişler, bu bağlamda ellerindeki fırsatı değerlendirmek istemişlerdir. Bunun için ilk etapta Zossen esir kampında bulunan Alman subayların ve Doğu İstihbarat Birimi çalışanlarının verdikleri 11 bin mark bağışla “Tatar Öğrencileri Destekleme Derneği” (Vereinigung zur Unterstützung russisch-tatarischer Studenten) kurulmuş ve başına da Zossen esir kampında bulunan Âlim İdris geçirilmiştir. Derneğin çalışmalarıyla hemen Almanya’ya gelip eğitim aldıktan sonra ülkelerine dönmek isteyen on Tatar öğrenciye burs verilmiştir. Almanların düşüncesine göre, kendilerine oldukça fazla ilgili gösterilen bu öğrenciler, Alman kültürü ve sanayisini Rusya’daki Müslümanlara anlatacaklar, bu sayede özellikle Türkistan’da Almanlara karşı bir güven oluşacak, böylece Türkistanlılar gözünde bir Alman hayranlığı meydana gelecektir. Sonuç itibariyle, gelecekte Türkistan’a girmek isteyen Almanlar, orada bir dirençle karşılaşmayacaklarını öngörmektedirler. Ancak, derneğin çok ciddi faaliyetlerinin olmadığı ve 1924 yılında tasfiye edildiği görülmektedir455.

Talat Paşa, Almanlarla Ruslar arasındaki antlaşmayı456 imzalamak üzere Berlin’e gittiğinde Alman Hükümeti’nden, Kafkasya’da ve Türkistan’da Müslüman devletlerin kurulmasının onayını istemiştir. Müslüman devletlerin kurulması neticesinde Türkiye aleyhine genişlemek isteyecek devletin kalmayacağı, Almanya’nın da askeri olarak orada serbest hareket edebileceğini ifade eden Talat Paşa, ancak Osmanlı’nın bölgede yardıma ihtiyacı olduğu vakit Almanların kendilerine yardım etmeleri gerektiğini belirtmiştir. 4 Haziran tarihinde Türklerle, Almanlarla ve Kafkasya devletleriyle (Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan) anlaşma yapıldıktan sonra Türkler, Türkistan’a yönelmişlerdir457. Talat Paşa, müttefik olan Almanlara kendilerinin Kafkasya’da kurulan bu devletleri Rusya’yla aralarında bir tampon devlet olarak gördüklerini, ancak 14 milyon Müslüman nüfuslu Türkistan’da bir İslam devleti kurarak, bu devlete Rusya’ya ve İngilizlere karşı verecekleri bağımsızlık mücadelesinde yardımcı olunması hususunda teminat istemiştir. Burada verilecek askeri mücadele için ise Almanlardan, subay, askeri personel ve silah talep

455

PA-AA, R 11127, Doğu İstihbarat Birimi’nden Müller’in Blücher’e gönderdiği yazı, 27.08.1918, nakleden: Mark, Krieg an…, s.166; ayrıca bkz. Höpp, a.g.e., s.143-144.

456

Anlaşma maddeleri için bkz. Norddeutsche Allgemeine Zeitung, Die deutsch-russischen Zusatzveträge, 07.09.1918. (Bkz. Ek. 26.)

457

Wolfdieter Bihl, Die Kaukasus-Politik der Mittelmächte, Teil 2, Böhlau Verlag, Wien-Köln- Weimar 1992, s.75. (Kısaltma: Bihl, a.g.e., C. II,…)

etmiştir458. Buna cevap olarak Rosenberg, Türkiye’nin Almanya’nın sırtından ve Almanya’ya sormadan Türkistan’a istediği kadar silah yardımı yapabileceğini belirtmiştir459. Lakin Nadolny, General von Lossow’a yazmış olduğu talimat yazısında, Türkistan’da bağımsız bir İslam devletinin kurulmasının kendilerine bir yarar sağlamayacağını, Türklerle birlikte hareket etmek suretiyle İngiltere’ye karşı propaganda yapmanın ve oradaki yerli halkta bir devlet fikri uyandırmanın bölgede kargaşaya sebep olacağını bildirmiştir ve temkinli olunmasını istemiştir. Nadolny’nin fikri, Panturanizm, Panislamizm ve Pangermanizmden vazgeçilmesi yönündedir. Çünkü bu fikirler Almanya’ya sürekli zarar vermiş, hep şanssızlık getirmiş ve Almanya’nın doğu politikasının çok yıpranmasına sebep olmuştur460.

Rusya’nın I. Dünya Savaşı’ndan çekilmesiyle birlikte, Kafkasya’da ve Türkistan’da Rus hâkimiyeti geçici olarak sona ermiştir. Savaşta aynı saflarda yer alan iki müttefik devlet Almanya ve Osmanlı’nın Kafkasya’da ve Türkistan’da farklı planları bulunmaktaydı. Kafkasya’da ve Türkistan’da her iki ülkenin de çıkarlarının çatışması neticesinde Türk-Alman birlikteliği zora girmiş, bölge hâkimiyetini ele geçirme konusunda Almanlarla Türkler arasında amansız bir rekabet başlamıştır. Özellikle Enver Paşa ve ekibinin Pantürkizm hayalleri ile Almanların bölgede güçlü bir şekilde var olma istekleri, birbirileriyle bağdaşmayan iki ideal olarak ortaya çıkmıştır. Burada Alman emperyalizmin hayalleriyle, Enver Paşa’nın Kırım’a kadar Kafkasya’da ve Türkistan’da büyük bir Türk devleti kurmayı arzulaması, Alman emperyalistlerinin kendi hedeflerini tehlikede görmelerine sebep olmuştur. Bunun için Osmanlı tarafından atılan ilk adım, Almanya’da bulunan 30 bin kadar Tatar savaş esirinin akıbetini sorgulamak olmuştur. Bu durum Almanya’nın çok hoşuna gitmemiştir. Almanlar, Osmanlı Devleti’nin soydaşlarının akıbetini takip ederek, Türkistan’a propaganda yapıp, yerli ahaliye şirin görünmek istediğini düşünmüşler ve böyle bir şeyin gerçekleşmesini arzu etmemişlerdir. Ayrıca İngilizler de Almanların endişelerini sezmiş olacaklar ki, basın aracılığıyla Türklerin dikkatini Kafkasya’ya ve Türkistan’a çekmek istemişlerdir. Böylece Türklerin belki Arabistan’dan, Suriye’den ve Mezopotamya’dan vazgeçip, sadece Kafkasya’ya ve

458

Bkz. PA-AA, R 11073, Russland No: 97b, Hintze’nin 07. 09. 1918 ve aynı dosya, Lossow’un 08.09.1918 tarihli raporları.

459

PA-AA, R 11073, Russland No: 97b, Rosenberg’in Türkistan raporu, Berlin 08.09.1918.

460

PA-AA, R 11073, Russland No: 97b, Nadolny’den General von Lossow’a gönderilen yazı, Berlin 09.09.1918.

Türkistan’a yönelecekleri umulmuştur. Berlin ise Karadeniz, Kafkasya ve Hazar Denizi bölgelerini tamamen başkasına kaptırmanın sonucunda, oralardan hammadde elde edemeyeceğini ve çok zarara gireceğini hesap etmiştir. Almanlar yine de bölgedeki Tatarların, Kafkas ve Türkistan halklarının böyle bir şeye razı olmamaları sonucunda, fikir ayrılığına düşmelerini ve Türkiye’nin böyle bir girişimini kabul etmeyeceklerini ümit etmişlerdir. Aksi halde Almanya bütün Kafkasya ve Türkistan’dan vazgeçmek zorunda kalacak ve bunlarla bağlantılı olarak Hindistan’a istediği gibi etki edemeyecektir461.

Yukarıda anlatılanlara rağmen, Alman tarafında Kafkasya ve Türkistan siyaseti konusunda bir birlikteliğin olmadığı görülmektedir. İçlerinde Ludendorf, Bussche, Nadolny ve Wesendonk gibi önemli düzeyde asker, siyasetçi ve bürokratın bulunduğu bir grup, Kafkasya’da bir Alman hâkimiyeti kurarak, burada reformlar yapmayı öngörmüştür. Bununla birlikte içlerinde yine Müsteşar Kühlmann ve İstanbul Büyükelçisi Kont Bernstorff gibi önemli şahsiyetlerin bulunduğu başka bir gurup da Kafkasya’da ve Türkistan’da hâkimiyeti müttefikleri olan Türklere bırakmanın Alman çıkarları açısından daha uygun olacağı görüşünü savunmuşlardır462.

İçlerinden farklı sesler çıksa da Almanlar genel itibariyle, Türklerin özellikle Batum, Bakü ve Transkafkasya’da ciddi bir güç haline gelmelerini, dolayısıyla buradaki petrol yataklarıyla birlikte maden yataklarını, Türkistan’a ve İran’a giden yolları kontrolleri altında tutmalarını kendi çıkarları doğrultusunda istememişlerdir463. Hatta Bussche bir yazısında, bu bölgeyi Türkiye’ye bırakmaktansa, burada bağımsız bir sistemin düşünülmesi gerektiğini ya da buranın Rusya’ya bırakılmasının daha uygun olacağını ifade etmiştir464. O günlerde Almanya’nın İstanbul büyükelçisi de Türklerin hedefledikleri Kafkasya politikalarını, Almanların Merkez Asya’yla bağlantı kurmaları önünde büyük engel olarak görmüştür. Buna rağmen kendilerinin Merkez Asya’da ve Afganistan’da varlık gösterebilmeleri için Türklerle birlikte hareket etmek zorunda olduklarını da ifade etmiştir465. Alman Genelkurmayı’nın önemli generallerinden biri olan Erich

461

Mark, Krieg an…, s.165.

462

Bkz. Bihl, a.g.e., C. II, s.38, 41; Baumgart, Deutsche Ostpolitik…, s.174-175.

463

PA-AA, R 11125, Bussche’nin Bernstorff’a gönderdiği yazı, Berlin 18.04.1918.

464

PA-AA, R 11125, Bussche’nin Berckheim’a gönderdiği yazı, Berlin 26.04.1918.

465

Ludendorff466 da Türk müttefiklerini Kafkasya’da ve Türkistan’da devre dışı bırakmanın kendi çıkarları açısından uygun olmayacağını belirtmiştir. Ludendorff, konuyla ilgili Alman Başbakanı’na göndermiş olduğu bir raporunda, Merkez Asya’da bulunan halklarla Türkiye halkının din ve milliyet birlikteliğinin olduğunu, Türkiye’yi devre dışı bırakarak Almanların burada çok fazla etkili olmalarının mümkün görünmediğini, hele hele Hindistan’da İngiltere’ye darbe indirmek amacıyla Hazar bölgesine ve Afganistan’a etki edemeyeceklerini ifade etmiştir. Bununla birlikte Ludendorff’a göre, Avrupa ve Arap coğrafyasında savaş boyunca uğradıkları kayıplar, Türklerin de yardımıyla Kafkasya ve Türkistan’da telafi edilebilirdi467.

Afganistan uzmanı olan Oskar von Niedermayer468 Türkistan’la ilgili hazırlamış olduğu bir raporunda, Almanların Türklerle her hangi bir çatışma yaşayarak antipati uyandırma ve bir müttefiklerini kaybetme lüksüne sahip olmadıklarını ifade etmiştir. Almanya, Osmanlı Devleti’ni I. Dünya Savaşı’na sokabilmek için İstanbul büyükelçisi Wangenheim’a sınırsız yetki vermişti ve o da

466

Tam ismi, Erich Friedrich Wilhelm Ludendorff olan Alman subayı, 1894 yılında Alman Genelkurmayı’na teğmen olarak, 1905 yılında Berlin’de bulunan Merkez Genelkurmay İkinci Kısıma, 1904-1913 arası Seferberlik Bölüm sorumluluğuna atanmıştır. 1911 yılında Albay, Nisan 1914 yılında da Tümgeneral rütbesine terfi etmiş ve Strasburg’daki 85. Piyade Tugayı Komutanı olarak görevlendirilmiştir. I. Dünya Savaşı’nın başladığı sene Alman İkinci Ordu Kurmay Başkan Yardımcılığı görevine getirilmiştir. Savaşta, Almanlar açısından önemli olan Liège ve Tannenberg Muharebeleri zaferlerinin mimarlarından birisidir. Savaşın sonunda Almanların yenilgisinin ardından, ateşkes günü sahte sakal ve gözlük ile kendisini gizleyerek Kopenhag’a giden bir gemiyle Danimarka’dan İsveç’e kaçmayı başaran Ludendorff, 1919 senesinde Berlin’e geri dönmüştür. Hitlerin çağrısı üzerine Nazi Partisi’nden Milletvekili seçilerek meclise girmiştir. 1928 yılında siyaseti bırakan Ludendorff’u Hitler, 1935 yılında doğum gününde evinde ziyaret etmiştir. Hitler’in siyasete yeniden dönmesi neticesinde kendisine mareşal rütbesi vermeyi teklif ettiği, ancak Ludendorff’un bu teklife, “mareşal yapılmaz, mareşal doğulur…”, diye cevap verdiği söylenir. Hitler, 20 Aralık 1937 tarihinde ölen Ludendorff’un cenazesine katılmıştır. General Ludendorff’un I. Dünya Savaşı yıllarında Alman savaş ve siyaseti üzerinde belirleyici etkisi olmuştur. (Daha geniş bilgi için bkz. Spencer Tucker (Ed. ), Priscilla Roberts (Ed.), World War I

Encyclopedia, Publisched ABC-CLIO, California 2005, s.716.) 467

PA-AA, R 21059, Ludendorff’tan Alman Başbakanı’na, Berlin 10.05.1918.

468

Oskar von Niedermayer, 1905’te subay adayı olarak 10. Bavyera Topçu Alayı’na katılmış ve burada teğmenliğe yükselmiştir. Ordudan ayrılarak doğa bilimi, coğrafya ve Farsça üzerine çalışmalar yapan Niedermayer, Hindistan ve Basra Körfezi’nde de tıp çalışmaları için bulunmuştur. I. Dünya Savaşı patlak vermeden kısa bir süre önce orduya geri dönen Niedermayer, 15 Aralık 1914’te Alman Genelkurmayı tarafından propaganda faaliyetleri için Afganistan’a gönderildiyse de Emir Habibullah üzerinde pek etkili olmamıştır. 1916 yılında çalışmalarına Osmanlı topraklarında devam etmiş ve Orta Doğu’daki Alman birlikleri kumanda ekibinde yer almıştır. Mart 1918’de de Almanya’ya geri dönen Niedermayer, Münih üniversitesinde coğrafya ve edebiyat çalışmaları yaparak doktor unvanı aldıysa da orduda yeniden görev almış, fakat Hitlerin isteği üzerine 1937 yılında profesör unvanıyla akademisyenliğe dönerek Berlin üniversitesinde Askeri doktrin dersleri vermeye başlamıştır. (Bkz. http://www. wikiwand. com/tr/Oskar_von_Niedermayer. Erişim tarihi: 10.05.2018.)

Almanya’nın savaştan galip çıkması halinde, Osmanlı’nın Rusya Müslümanlarıyla iyi ilişkiler geliştirebilmesi için doğu sınırını ona göre tanzim edeceklerini sadrazama vaat etmişti469. Bundan dolayı Niedermayer’e göre, Türkler Kafkasya ve Türkistan konusunda haksız da değillerdir. Ayrıca Türkler henüz daha Brest-Litovsk Antlaşması yapılmadan önce Alman tarafına Kafkasya ve Türkistan’la ilgili planlarını açıklayarak onlardan destek istemişlerdir. Almanlar, bu coğrafyaya hâkim olmanın Türklerin büyük hayalleri ve dış politikaları arasında olduğunu bilmektedirler. Ayrıca Türklerin bu hedeflerinin Alman çıkarlarına bir zararı olmayacaktır, aksine Almanlar Türklerin sayesinde buradan menfaat sağlayabileceklerdir. Türklerle müttefik olmaya devam edildiği ve fırsatlar doğru değerlendirildiği takdirde, zaten Almanlar dolaylı olarak Kafkasya’ya ve Türkistan’a egemen olacaklardır, çünkü onlara bu uğurda bir sorun çıkarmayacak olan Almanya’ya karşı Türkler, hiçbir zaman rekabet etmeyeceklerdir470. Alman siyasi çevrelerince oluşturulan bu fikirler neticesinde, Alman yönetimi Türkistan’dan daha iyi istihbarat toplayabilmek amacıyla çalışmaları yoğunlaştırmış ve Türkistan’da stratejik noktalarda istihbarat merkezleri kurmuştur471.

Almanya ile Türkiye arasındaki Türkistan rekabetinin Kafkasya ve özelde de Azerbaycan ile ciddi boyutlara ulaştığını söylemek mümkündür472. Bolşevik ihtilâliyle birlikte bütün Rusya topraklarında olduğu gibi Azerbaycan’da da bağımsızlık ümitleri artmış ve Azerbaycan aydınları tarafından bunun için gerekli girişimlerde bulunulmuştur. Azerbaycan’da birçok Müslüman ve Milli şuralar kurulmuş, bunların faaliyetleriyle bütün Azerbaycan bir çatı altında toplanmaya çalışılmıştır. Şuraların ve Azerbaycan aydınlarının girişimleriyle 28 Mayıs 1918 tarihinde Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kurulmuştur. Kurulan bu yeni cumhuriyetin başkenti, Bakü halâ işgal altında olması sebebiyle geçici olarak Gence şehri ilan edilmiştir. Yeni kurulan bu hükümetin ilk görevi Bakü’yü işgalci Bolşeviklerin elinden almak için planlar geliştirmek olmuştur. Hali hazırda kurulu ve düzenli bir

469

Jehuda L. Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, (Çev. Fahri Çeliker), Genelkurmay Basımevi, Ankara 1985, s.141-142.

470

PA-AA, R 21059, Niedermayer’in hazırlamış olduğu Merkez Asya raporu, Berlin Mayıs 1918.

471

Mark, Krieg an…, s.165.

472

Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Özcan, Çolak, a.g.m; Bihl, a.g.e., C. II, s.109-130; Baumgart, Deutsche Ostpolitik…, s.174-207.

ordusu olmayan Azerbaycan Hükümeti, Kızıl Ordu tehdidine karşı Osmanlı Devleti’nden yardım istemiş ve bu isteği karşılık görmüştür. İstanbul Hükümeti Enver Paşa’nın ağabeyi Nuri Paşa komutasında 10 bin kişilik bir Türk ordusunu Gence’ye göndermiştir. Bakü’yü kurtarmak için yapılan savaşta Osmanlı ordusu 30 Subay, bin er şehit vermiş ve Azerbaycan halkının da desteğiyle Bakü şehri 15 Eylül 1918 tarihinde Bolşeviklerden alınmıştır473. Böylece yalnız Azerbaycan’ın milli hareketlerinin merkezi olan değil, aynı zamanda Kafkasya’da bütün Müslümanların merkezi sayılan, sanayi ve petrol yatakları açısından önemli olan, milli Azerbaycan hayatının her türlü siyasi, sosyal, iktisadi ve kültürel hareketlerin merkezi müesseselerinin bulunduğu Bakü, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin eline geçmiştir474.

Türklerle birlikte Almanlar da Bakü’de askeri bir güç olarak bulunmak istemişlerdir. Bundan dolayı hiç vakit kaybetmek istemeyen, Kafkasya ve Türkistan bölgesinden sorumlu olan Kafkasya Alman kuvvetleri Komutanı General Kress475, Tiflis’te bulunan Alman heyetini temsilen Yarbay Freiherr von der Goltz’u476, Bakü’nün alınmasından sonra 26 Eylül 1918 tarihinde Azerbaycan Hükümetiyle ve Nuri Paşa’yla görüşmek üzere Bakü’ye göndermiştir. Kress, Alman Dışişleri’ne çekmiş olduğu 1 Ekim 1918 tarihli telgrafta, Goltz’un Bakü’ye Alman vatandaşlarını ve çıkarlarını korumak, Alman savaş tutuklularının ahvallerini kontrol etmek, Nuri Paşa ve Azerbaycan Hükümeti yetkilileriyle ekonomik, siyasi ve askeri sorunları görüşmek üzere gönderildiğini ifade etmiştir. Ayrıca Kress, orada bulunan Almanları

473

Mehmet Yılmaz, Çağdaş Türk Dünyası Tarihi, Konya 2007, s.53.

474

Mehmet Emin Resulzade, Bir Türk Milliyetçisinin Stalin’le İhtilal Hatıraları, (Yay. Haz. S. Şimşir, Turan) Yayıncılık, İstanbul 1997, s.15.

475

Tam ismi, Friedrich Siegmund Georg Freiherr Kress von Kressenstein olan General Kress, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusu içerisinde bulunan Alman subaylardan birisidir. Otto Liman von Sanders’in askeri heyeti içerisinde yer almıştır. Filistin cephesinde savaşmış ve Birinci ve İkinci Kanal Harekâtını fiilen yönetmiştir. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Haziran 1918’de Almanya tarafından korunan Gürcistan’a küçük bir askeri birlik ile gönderilmiş ve Kafkasya’da bulunan Alman heyetinin başkanlığını yapmıştır. Kafkasya’da ve özellikle Bakü’de Alman menfaatlerini korumaya çalışmış, yeni kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ile petrol ürünleri karşılığında ticari anlaşmalar yapmıştır. General Kress hakkında daha geniş bilgi için bkz. David T. Zabeck (Ed.), Germany at War-400 Years of Military History, California 2014, s.716; Von Kress, Son

Haçlı Seferi-Kuma Gömülen İmparatorluk, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2008; Tucker ve

Priscilla a.g.e., s.651-652. Ayrıca, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ile ilgili çalışmaları için bkz. Özcan ve Çolak, a.g.m.

476

Yarbay Freiherr von der Goltz’u, Osmanlı ordusunda görev yapmış ve kendisine paşalık rütbesi verilmiş Colmar von der Goltz ile karıştırmamak gerekir. Bilindiği üzer Goltz Paşa, Nisan 1916 yılında I. Dünya Savaşı devam ederken Bağdat’ta vefat etmiştir.

korumak maksadıyla bölgeye bir tabur Alman askeri göndermek istediyse de Abdulkerim Paşa477 buna karşı çıkmıştır. Bu durumu telgrafla Berlin’e bildiren Kress, Bakü’de Alman askeri birliğinin bulunması hususunda nihai kararı aslında Nuri Paşa’nın vereceğini, bununla birlikte onun da asker gönderme olayına sıcak bakmayacağını bildirmiş, bu durumun Denizcilik Dairesi’ne, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na ve Amiral Hopmann’a bildirilmesini rica etmiştir478. Çünkü yanında yüz kadar Alman askeriyle Bakü’ye gelen Yarbay Goltz, geldikleri Nuri Paşa’ya bildirilmesine rağmen, 5 gün sınırda bekletilmiş ve yanına çok az adam almasına müsaade edilerek Bakü’ye girebilmiştir479.

Daha Bakü alınmadan Alman Dışişleri Doğu sorumlusu Rudolf Nadolny480 General von Lassov’la481 yapmış olduğu bir yazışmasında, bağımsız bir Bakü yönetiminin içerisinde kendilerinin de bulunmaları gerektiğini, Türklerin askeri yönetimi Almanlara bırakmaları ve Almanların tavsiyelerini dinlemeleri halinde endişelenecek bir şeyin olmadığını ifade etmiştir482. Ancak, olayların Nadolny’nin öngördüğü gibi gelişmediği ve Türklerin Bakü’nün alınmasında elde ettikleri başarıya Almanları ortak etme niyetinde olmadıkları görülmektedir. General Kress ile yazışmaları sürdüren, Genelkurmay’da görevli Freiherr von Lersner’in 25.10.1918 tarihinde Dışişleri’ne çekmiş olduğu bir telgrafta, Türkiye’nin Azerbaycan Hükümeti nezdinde çok etkili olduğunu ve bundan dolayı hükümetin orada bulunan Alman heyetiyle hiç bir ticari anlaşmaya yaklaşmadığı

477

Belgede adı geçen Abdulkerim Paşa’nın, I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesinde 2. Kolordu Kumandanı olarak görev yapan Abdulkerim Paşa olduğu tahmin edilmektedir.

478

PA-AA, R11064, Russland No: 97a-No: 2, General Kress tarafından Berlin’e çekilen telgraf, Tiflis 01.10.1918.

479

PA-AA, R11064, Russland No: 97a-No: 2, Bückeburg’un Berlin Dışişleri’ne gönderdiği raporu, Berlin 24.10.1918.

480

Rudolf Nadolny, 1916 yılında İran’daki Alman çıkarlarını korumak için Alman Dışişleri tarafından İran’a gönderilmiş ve I. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle yeniden Dışişleri’ne çağrılarak doğu sorumlusu olarak görevine devam etmiştir. 1924-1933 yılları arasında Türkiye’de Büyükelçi olarak bulunan Nadolny, 1933 yılı Ağustos ayında Moskova Büyükelçiliğine atanmıştır. Ancak, 8 ay sonra kendi isteği ile Moskova’daki görevini bırakmış ve Dışişleri’ndeki diplomatlık görevinden istifa etmiştir. (Nadolny hakkında daha geniş bilgi için bkz. Erkan Dağlı, “Alman Büyükelçilerinin

Gözüyle Türk-Alman İlişkileri (1900-1938)”, Atatürk Dergisi, Sayı 1, C. V, Erzurum 2016, ss.93-

118; Erkan Dağlı, Atatürk Dönemi Alman Büyükelçileri 1923-1938, Lap Lambert Academic Publishing, Beau Bassin 2017, s.39-97.)

481

Otto von Lossow, 1915 yılından İstanbul Alman Askeri Ataşesi olarak atanmış, I. Dünya Savaşı