• Sonuç bulunamadı

Almanya’ da İnsan Onuru Kavramı

Belgede Yasak deliller ve insan onuru (sayfa 42-48)

F. Karşılaştırmalı Hukukta İnsan Onuru

1. Almanya’ da İnsan Onuru Kavramı

1949 tarihli Federal Alman Anayasasının 1.maddesinin 1. fıkrasında 110

, insan onurunun dokunulmazlığı düzenlemiş, insan onurunu gözetlemek ve onu korumak, her türlü devlet gücünün yükümlülüğü olarak ifade edilmiştir. Yine Anayasanın 79/3.

109 Limbach 69.

110 Eckart Klein, “Human Dignity in German Law”, The Concept of Human Dignity in Human Rights

Discourse, Edited by: David Kretzmer and Eckart Klein. (Kluwer Law International, 2002) 1; Eckert

Joern, “Legal Roots of Human Dignity in German Law”, The Concept of Human Dignity in Human

maddesinde insan onurunun dokunulmazlığı ve hukuk devleti ilkesi Anayasanın değiştirilemeyecek hükümleri olarak kabul edilmiştir.

Nitekim, 1919 tarihli Weimar Anayasasının 151. maddesinde de, insan onurundan bahsedilmiş ve bu bağlamda ekonomik ilkelere ilişkin adalet ilkelerinin insan onuruna uygun olması zorunluluğu düzenlenmişti.111

Bu madde ile ekonomik ve toplumsal alanda, insan onurunu garanti etmek için bireyin ekonomik girişim özgürlüğünü sınırlamak anayasa koyucu için yeterli görülmüştü.112

Federal Alman Anayasasına geri dönersek, bu Anayasada açıkça yer verilen insan onuru kavramı, ‘en yüksek hukuki yarar’ olarak anayasanın diğer hükümleri karşısında üst ya da temel norm olarak nitelendirilmektedir. İnsan onuru kavramının, Alman Anayasasında en önemli üst kavram olarak yer almasının nedeni, İkinci Dünya savaşında Nazi Almanya’sı uygulamalarının yarattığı vahşettir. Nazi döneminde yaşanan insanlık dışı olaylar, savaş sonrası Alman Anayasasına egemen olan hukuk anlayışını somutlaştıran bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda, Alman Anayasa Mahkemesi de bir çok kararında, insan onurunu, ‘bütün temel hakların kökü’ olarak nitelemektedir.113

Alman Anayasasında, insan onuruna saygı ile her insanın ilk temel hakkı olarak anlaşılan kişilik hakkının korunması söz konusudur. İnsan onuru, insanın manevi ve ahlaki bir varlık olarak, özgürlük ve bilinç içinde bağımsız bir karar vermesi ve çevresine etkili olması amacına yöneliktir. Bu amacı, Alman Anayasası madde 1’i en üst prensip yapmaktadır. Burada, insanın, tüm düzenin odak noktasına yerleştirilmiş olan salt doğası, bağımsızlığı ve kişilik değeri söz konusudur. Bu ilke ile insana, insan oluşu nedeniyle manevi ve sosyal bir değer verilmesi ve saygı gösterilmesini isteme hakkı tanınmaktadır. İlke, hukuksal eşitlik için bir değer kriteridir ve herkes için başkalarının insan onuruna zarar vermeme konusunda bir davranış emri içermektedir. Ayrıca bu ilke, sadece Anayasa hukuku114

ile sınırlı olmayıp, tüm hukuk alanlarında geçerlidir.

111

Ünver (İnsan Onuru) 56; Şimşek 39. 112 Akad 24.

113 Doğan 57-58.

114 Christian Starck, “ The Religious and Philosophical Background of Human Dignity and Its Place in Modern Constitutions”, The Concept of Human Dignity in Human Rights Discourse, Edited by: David Kretzmer and Eckart Klein. (Kluwer Law International, 2002) 187.

Alman Anayasa Mahkemesine göre, Alman Anayasası, özgürlüğün ve insan onurunun korunmasını tüm hukukun en üstün amacı olarak anlayan bir değer düzenidir. Yine Alman Anayasa Mahkemesine göre, insan onuru, insanın kişilik değerini ve bağımsızlığını kapsamaktadır.115

Alman hukukunda, insan onuru garantisi dolaysız geçerli bir hak olup, temel hak karakterindedir. Onur garantisinde, insan özellikle bir özne olarak korunduğu için bu kuralın amacı, öznenin haklarını korumakla sonuçlanır. Ancak, öznel bir hak olarak onur garantisi, anayasayı değiştiren ve insan onuruna saygıyı dikkate almayan yasalara karşı, anayasaya dayanan bir itirazı mümkün kılar.116

Alman hukukunda, devletin, insan onuruna yönelik gözetme ve koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devletin, insan onurunu gözetme yükümlülüğüyle birlikte, devletin insan onuruna dokunmaması koruma altına alınmıştır. Devletin koruma yükümlüğü ise, iki alanda ortaya çıkmaktadır. Doğrudan devlete düşen koruma yükümlülüğü, ilk planda, insan onurunun üçüncü kişiler tarafından gözetilmesini garanti etmektedir. Burada kastedilen güvenliktir. Ancak bundan başka, insan onurunun tehdit altında bulunması ya da bir vakayla zedelenmesi durumunda, onu korumak için, gerektiğinde devletin etkin bir eylemde bulunmasını da içerir. Bu bağlamda, Alman Anayasa Mahkemesi, bir kararında,117

devletin, maddi sıkıntıya karşı koruma yükümlüğünün bulunduğunu reddetmiş, başka bir kararında ise, farklı bir görüş bildirmiştir. Buna göre, devlet, bedensel ya da zihinsel sakatlıkları nedeniyle geçimlerini sağlayamayacak durumda olan yurttaşlarına, her halükarda insan onuruna uygun bir yaşam sürdürmelerinin asgari koşulunu garanti etmelidir.118

Ayrıca, Alman Anayasasında bir hak olarak düzenlenen yaşama hakkı ve kişinin kendi kendini geliştirme hakkı da, öğretide insan onuru kavramı ile

115 Zafer Gören, “Türk- Alman Hukukunda Kişiliğin Korunması,” Anayasa Yargısı Dergisi 9 (1992): 166-167. (Kişiliğin Korunması)

116 Christian Starck, “Özgürlük ile Güvenlik Arasındaki Gerilim İlişkisinde İnsan Onuru,”

Demokrasinin Garantisi İnsan Onuru ve İnsan Hakları. Haz. Ulrike Dufver. (İstanbul: Heinrich Böll

Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği Yay., 2008) 74-75 (İnsan Onuru) 117

Federal Alman Anayasa Mahkemesi Kararı, 1, 97, 104. 118 Federal Anayasa Mahkemesi, 40,121,133.

ilişkilendirilmiştir.119

Bu bağlamda, mülkiyet hakkı da, kişinin kendi kendini geliştirmesine olanak sağlaması nedeniyle insan onuru çerçevesinde ifade edilmektedir.

Burada, Alman Anayasa Mahkemesinin insan onuru ile ilgili vermiş olduğu üç önemli karara değinmek niyetindeyiz.120

İlk kararda, 1960’lı yılların başında Bavyera Eyalet İstatistik Kurumu, temsili bir nüfus sayımı yapmıştır. Sayım sırasında sorulan sorularda, yalnızca hanede yaşayan kişilerin sayısı, isimleri ve iş hayatına katılma durumları hakkında değil, tatil davranışları hakkında da bilgi isteniyordu. Bir kadın yurttaş, devletin bu merakını fazla bulmuş ve soruları yanıtlamayı reddetmişti. Bunun üzerinde, Eyalet İstatistik Kurumu kadının evine bir ceza pusulası göndermişti. Kadın cezayı ödemeyi reddedip, mahkemeye başvurmuş, dava dosyası, sonunda Federal Anayasa Mahkemesi’ ne gelmişti. Anayasa mahkemesi, insan onuru ilkesinin, Anayasa’nın tüm hükümlerini belirleyen en üst değer olduğunu söylemiş ve şu açıklamayı yapmıştı;

‘Devlet ne herhangi bir önlemle, ne de herhangi bir yasayla, insan onurunu zedeleyemez... Böylelikle anayasa, yurttaşlara özel hayatlarını şekillendirmeleri için, kamu gücünün etkisinden muaf olan, dokunulmaz bir alanı güvence altına alır... Devletin insanı bütün kişiliğiyle kaydetme ve kataloglama hakkını zor yoluyla kullanması... ve böylelikle ona her bakımdan mevcudu sayılabilecek bir eşya gibi muamele etmesi... insan onuruyla bağdaşmaz.’ 121

İkinci önemli karar olan, ‘Büyük dinleme müdahalesi’ nde, Mahkeme, devletin merakının anayasa hukukundaki sınırları ile ilgilenmek durumunda kalmıştır. Burada söz konusu olan yasa, örgütlü suçla mücadeleyi iyileştirmek için, ceza kovuşturması amacıyla, meskenlerin kapsamlı bir şekilde işitsel denetimini öngörüyordu. Anayasa mahkemesi, burada söz konusu olan konutun dokunulmazlığı

119 Mehmet Akad, Abdullah Dinçkol, Madde Gerekçeleri ve Maddelerle İlgili Anayasa Mahkemesi

Kararları 1982 Anayasası. (İstanbul: Alkım Yayınevi, 1998) 93.

120 Limbach 67-68. 121

Federal Anayasa Mahkemesi, AYM 1. Yargıcı 2378/98 ve AYM 1. Yargıcı 1084/99, alıntılandığı yer www.bverfg.de.

hakkı ile insan onuru arasında yakın bir bağ görmüştür. Buna göre, Devlet, bireye, kişisel alanı gereği dış çevrenin içine giremeyeceği, rahat bırakılacağı ve yalnızlık hakkını kullanacağı bir “iç mekan” bırakmalıdır. Mahrem iletişim, yurttaşların güvenebilecekleri mekânsal bir korumayı gerektiriyordu. Bireyin “rahat bırakılma” hakkı, tam da onun özel mekânlarında güvence altına alınmalıydı ve üstelik bireyin, özel yaşamını şekillendirdiği merkezi alanda kişiliğini geliştirmesini devlet makamlarının gözetlediği korkusuna kapılmamalıydı. Buna göre özel mesken, “son sığınak” olarak, insan onurunu korumanın bir aracıydı. Bu koruma, ceza kovuşturmasının çıkarıyla göreceli olarak ele alınamazdı. Sözü edilen yasa, bu ilkelere uymuyordu, çünkü en yakın aile mensuplarıyla ve en yakın arkadaşlarla yapılan kişisel içerikteki görüşmelerin denetim dışı bırakılacağını garantilemiyordu.122

Federal Anayasa Mahkemesi, insan onurunun korunmasına ilişkin 15.2.2006 tarihli en son kararında, başka bir sorunu ele almıştır. 2005 yılının ocak ayında, Federal yasama organı, hava güvenliği görevlerinin yeniden düzenlenmesi için bir yasa çıkartmıştır. Bu yasa, 11 Eylül 2001’de gerçekleştirilen vahşi intihar eylemlerine bir tepki olarak, güvenlik kuvvetlerine, insanların yaşamına karşı silah olarak kullanılmaları durumunda, yolcu uçaklarını vurma yetkisini veriyordu. Birkaç avukat ve bir pilot bu yasaya karşı Federal Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuşlar, mesleki ve kişisel nedenlerle sık sık uçak yolculuğu yaptıklarını ve bundan böyle, kendilerinin bir suçun, yani terörist arka planı bulunan bir uçak kaçırma eyleminin, faili değil kurbanları oldukları halde hava kuvvetleri tarafından vurulma tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını öne sürmüşlerdir.

Federal Anayasa Mahkemesi, davacıları haklı bulmuş, bu davayı, yaşamın ve insan onurunun korunmasına ilişkin kararını güçlendirmek ve derinleştirmek için bir vesile olarak görmüştür. Mahkeme, insanın, devlet eyleminin salt bir nesnesi haline getirilemeyeceğini bir kez daha açıkça ortaya koymuştur. Buna göre, ele alınan düzenleme, bu yasağı çiğniyordu. Çünkü düzenleme, devlete, öteki insanların kurtarılmasını olanaklı kılmak için, kaçırılan yolcu uçağının vurularak düşürülmesi emrini verme iznini veriyordu. Böylelikle mağdur yolcuların ve mürettebatın,

başkalarının kurtarılması için araç olarak kullanıldığı ileri sürülüyordu. Bunun sonucunda, bu insanlar ‘şeyleştirilmiş’ ve hukuk öznesi olmaktan çıkarılmış oluyorlardı, insanın, salt kendisi olduğu için sahip olduğu değerden mahrum bırakılıyorlardı. Bu durum, teröristlerin kaçırdığı bir yolcu uçağının yolcularının nasıl olsa ölmeye yazgılı oldukları gerekçesiyle de gerekçelendirilemezdi; çünkü insan yaşamı ve insan onuru fiziksel varoluşun süresi dikkate alınmadan aynı anayasal korumadan yararlanmaktaydı.123

Bunun yanında, Mahkeme, bu yasanın, Anayasanın 1.maddesinin 1. fıkrasındaki insan onuru garantisiyle bağlı olarak, Anayasanın 2. maddesinin 2. fıkrasındaki yaşama hakkıyla da bağdaşmadığı yönünde karar vermiştir.124

Sonuç olarak, devlet açısından, aldığı önlemler ve düzenlemelerle insan onurunu zedelememesi gerektiği anlamında bir müdahale yasağı öngörülmüştür. Bunun yanında, insanın kendi kendine yardım edemediği durumlarda, insan onurunu maddi olarak güvencelemek için devlete yönelik bir eylemde bulunma buyruğu vardır. Hak sahipleri arasındaki bir insan onuru koruması için, devletin koruma garantisi, bir yasaklama ve yaptırım koyma emrinde somutlaşır. Yasaklama ve yaptırım koyma buyruğunun ön planında, ilgili devlet organlarının insan onuru için olası tehlikeleri erkenden fark etmek ve böylece bunlara gerekli araçlarla karşı koyabilmek için her türlü çabayı göstermelerini gerektiren bir bilgi edinme buyruğu yer almaktadır. Yukarıda verilen uçak kaçırma örneğinde, devletin birincil görevinin, uçakların teröristler tarafından kaçırılmasını önlemek olduğu gösterilebilir.125

Alman Anayasa’sının 1. maddesi açısından en büyük ihlaller ceza usul hukukunda yaşanmaktadır. Son olarak, Alman Yüksek Mahkemesinin, ceza usul hukuku açısından, insan onurunun ihlali olarak değerlendirdiği bazı hususlara sırasıyla göz atarsak, 16.2.1954 tarihinde vermiş olduğu bir kararda (5 BGHSt.332), yalan makinesi sonucunda elde edilen delillerin yargılamada kullanılmasının sanığı obje haline getirdiği nedeniyle, insan onuru ihlali oluşturacağı yönünde karar vermiştir. 14.6.1960 tarihinde verdiği bir kararda (14 BGHSt.358), gizlice alınan ses kayıtlarının yargılamada delil olarak kullanılmasını, 21.2.1964 tarihinde verdiği

123 Federal AYM Yargıcı 15.2.2006 tarihli 357.5 kararı, www.bverfg.de. 124

Starck (İnsan Onuru) 74. 125 Starck (İnsan Onuru) 76.

başka bir kararın da ise (19 BGHSt.325), özel hayatın ve kendini ifade özgürlüğü ile ilgili olan şahsi yazıları, günlükleri ve mektuplarının delil olarak kullanılmasını, insan onuru ihlali olarak nitelendirmiştir.126

İnsan onurunun ölümden sonra da devam ettiği yönünde görüş belirten Mahkeme, 20.3.1968 (50 BGHZ 133) tarihinde ki bir kararında, ölünün de insan onurunun korunmasının, Anayasa’nın 1. maddesinin koruma alanına girdiğine karar vermiştir.

Hamm Yüksek Mahkemesi ise, 23.6.1967 (1967 NJW 2024) ve 4.3.1970 (1970 MDR 611) tarihlerinde önüne gelen davalarda, tuvalet ve banyo kullanımında gizliliği ortadan kaldıran, aşırı kalabalık hapishane şartlarının, insan onuru ihlallerine yol açtığı yönünde karar vermiştir. Heidenheim yerel mahkemesinin 27.11.1980 tarihli kararında ise (1981 NJW 1628), gizli ajanın, şüpheli/sanık haklarını ihlal ederek, kadın şüphelinin ona karşı olan sevgisini kullanarak, onu tuzağa düşürüp, uyuşturucu suçundan yakalatmasını bir insan onuru ihlali olarak değerlendirmiştir.127

Belgede Yasak deliller ve insan onuru (sayfa 42-48)