• Sonuç bulunamadı

Ülkemizde İnsan Onuru Kavramı

Belgede Yasak deliller ve insan onuru (sayfa 50-54)

Osmanlı Devleti zamanında çıkarılan, Sened-i İttifak, Gülhane Hatt-ı Humayun’ u, Islahat Fermanı ve Kanun-i Esasi gibi kamu özgürlükleri belgelerine bakıldığında, insan onuru kavramına rastlanmamaktadır. Bu belgelerde gerçek anlamda özgürlük söz konusu değildir. Padişah, bir takım hakları vatandaşlara bağışlamıştır, dolayısıyla doğal hak anlayışı bulunmamaktadır. Bu belgelerde sadece padişahın kendi kendini sınırlaması söz konusudur.133

1924 Anayasası’nın hazırlanışında, Fransız ihtilali prensiplerinin ve on sekizinci yüzyıl felsefesinin etkileri görülmektedir. Bu Anayasanın 68. maddesine göre, ‘Her Türk hür doğar, hür yaşar. Hürriyet, başkasına zarar vermeyecek her şeyi

yapabilmektir. 
 
 Tabii haklardan olan hürriyetin herkes için sınırı, başkalarının hürriyeti sınırıdır. Bu sınırı ancak kanun çizer.’ Aynı Anayasanın 69. maddesine

göre ise, ‘Türkler kanun karşısında eşittirler ve ayrıksız kanuna uymak

ödevindedirler. Her türlü grup, sınıf, aile ve kişi ayrıcalıkları kaldırılmıştır ve yasaktır.’ Bu bağlamda, doğal haklar doktrini kendini açıkça belli eder. Bu Anayasa

ile kişi hak ve özgürlükleri klasik anlamda kabul edilmiş, fakat bunların korunması için gerekli güvence mekanizması kurulmamış ve insan onuru kavramından söz edilmemiştir.134

1961 Anayasası düzenlenirken ise, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden ve 1950 tarihli AİHS’nden oldukça yararlanılmıştır. İnsan hakları, Türk Devletinin temellerinden biri sayılarak hürriyetçi bir siyasal rejim ifade edilmiştir. 1961 Anayasası ile özgürlükler çok ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş ve yasama organının, özgürlükleri belirlerken neleri yapamayacağı da belirtilerek, kanun koyucunun özgürlüklerin düzenlenmesindeki takdir yetkisi daraltılmış ve onun aşamayacağı bazı durumlar getirilmiştir. 1961 Anayasası, temel hak ve hürriyetler bakımından, ferdi esas almıştır ve madde 10 ile ‘Herkesin kişiliğine bağlı,

dokunulmaz devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu’

belirtilmek suretiyle, siyasi iktidarın, arzu ve takdirine göre yok edilmeyecek doğal

133

Akın 298-305.

hak ve özgürlükler benimsenmiştir.135

Nihayet, madde 14’ e göre, ‘Herkes, yaşama,

maddî ve manevi varlığını geliştirme haklarına ve kişi hürriyetine sahiptir...’

denildikten sonra aynı maddenin 3. fıkrasında, ‘İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan

ceza konulamaz.’ ifadesiyle, insan onuru kavramına ile kez yer verilmiş olmaktadır.

Ayrıca madde 41 ile iktisadi ve sosyal hayatın, adâlete, tam çalışma esasına ve herkes için insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlanması amacına göre düzenleneceği belirtilmiştir.

1982 Anayasasına gelince, insan onuru kavramı bir çok yerde göze çarpmaktadır. Anayasanın başlangıç kısmında, ‘Her Türk vatandaşının bu

Anayasa'da temel hak ve özgürlüklerinden, eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak, milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu’ vurgulanarak, maddi ve manevi varlığını geliştirme yoluyla, onurlu bir hayat

sürme, haysiyet ve kişilik sahibi insan için vazgeçilmez hedefler olarak belirtilmiştir.

1982 Anayasasında, insan hakları kavramı, 1961 Anayasası’ndan daha geniş ve ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Cumhuriyetin temel niteliklerini düzenleyen 2.madde de Türkiye Cumhuriyeti'nin insan haklarına saygılı bir devlet olduğu vurgulanmıştır. Böylece Anayasa, belli bir düşünce biçimini yansıtmak, insan haysiyeti kavramının evrenselliğini vurgulamak ve kişilerin insan olmaktan dolayı sahip oldukları hak ve özgürlüklerden yararlanacakları açıklamak istemiştir.136

Anayasanın 17. maddesinde ise, herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiş ve aynı maddenin 3. fıkrası,

‘kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.’ şeklinde düzenlenmiştir.

İnsan onuru bağlamında, Türk yargı pratiğine göz atacak olursak, Anayasa Mahkemesi, 28.6.1966 tarihli kararında,137

insan haysiyetini şöyle tanımlamaktadır;

‘İnsan haysiyeti kavramı, insanın ne durumda, hangi koşullar altında bulunursa

135 <http://abastas.biz/yararli/kisisel/KISISEL_GELISIM_INSAN_ONURU.doc>, 20.04.2012 12. 136

<http://abastas.biz/yararli/kisisel/KISISEL_GELISIM_INSAN_ONURU.doc>, 20.04.2012 13. 137 Anayasa Mahkemesi Kararı, 28.6.1966 tarihli E:1963/132, K:1966/29.

bulunsun, salt insan oluşunun kazandırdığı değerin, tanınmasını ve sayılmasını anlatır. Bu öyle bir davranıştır ki, ondan aşağı düşünce yapılan işlem ona muhatap olanı insan olmaktan çıkarır.’

27.12.1965 tarihli başka bir kararında ise, 138

‘katıksız hapis, askerlik

hizmetinin ve bu topluluğun bünyesinde doğurduğu bir gereksinim, askerliğe özgü bir cezadır. Bu ceza insan haysiyeti kavramına göre ölçüye vurulduğunda, bir odada, sağlık şartları altında, gizlice ve tek başına çekilen ve cezaevlerindeki olağan yiyip içme disiplininin kısa süreler için biraz daha daraltılmasından ileri gitmeyen bir cezanın, insanın sırf insan olma değerinin hak ettiğinden daha aşağı bir davranış sayılmayacağına’ karar vermiştir.139

Anayasa Mahkemesi, 8.11.2006 tarihli Resmi Gazete’ de yayınlanan, 25.11.2005 tarihli, 91 sayılı kararıyla, Askeri Ceza Kanunu’nun 35. maddesinin son fıkrasındaki ‘ceza, rütbenin kıt’ ası huzurunda sökülmesi suretiyle yerine getirilir.’ şeklinde ki hükmü, modern ceza hukuku anlayışı ile insan onuru kavramına aykırılık teşkil ettiği mülahazasıyla ve Anayasa’nın 17. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. Mahkeme, bu kararında insan onuru kavramını, ‘insanın insan

oluşunun insana kazandırdığı değer’ olarak tanımlamıştır. Karar şu şekildedir; ‘Anayasanın 17. maddesinin 3. fıkrasında, kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz şeklinde ki düzenleme ile, bireyi başkalarının ya da kendisinin gözünde küçük düşüren, insan haysiyetiyle bağdaşamayan veya onur kırıcı ceza ya da muameleye tabi tutulamayacağı öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere, insan haysiyeti kavramı insanın ne durumda hangi şartlar altında bulunursa bulunsun sırf insan oluşunun kazandırdığı değerin tanınmasını ve sayılmasını anlatır. Bu kavramın gelişmesi ve yerleşmesi çok uzun bir zaman almış, prangabentlik, teşhir, boyunduruk, dayak gibi cezaların kaldırılması bu sayede mümkün olabilmiştir. Bu bağlamda, örneğin, işlediği suç nedeniyle bireyin dayak, teşhir vd. bedensel ceza ya da muamelelere maruz bırakılması insan onuruyla bağdaşmaz. Keza, aleni infaz uygulaması, suçlunun ıslahını hedef alan modern ceza siyaseti anlayışı çerçevesinde demokratik hukuk devleti ilkesiyle de bağdaşmaz.

138

Anayasa Mahkemesi Kararı, 27.12.1965 tarihli E:1965/57 K:1965/65. 139 Öndül 5.

Erbaşlar hakkında, bir kısım askeri suçlardan mahkum olmaları halinde buna bağlı olarak rütbelerin geri alınması cezası da verilmekte ve bu ceza, cezalının kıtası önünde rütbesinin sökülmesi suretiyle yerine getirilmektedir. Rütbenin geri alınması cezasının bu şekilde infaz edilmesi aynı zamanda cezalının teşhir edilmesi sonucunu da doğurmaktadır. Oysa suçlunun teşhir edilmesi, modern ceza hukuku anlayışıyla bağdaşmadığı gibi Anayasa’ nın 17. maddesinde yer alan kimsenin insan onuruyla bağdaşmayan bir ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı yolundaki ilkeye de aykırı bulunmaktadır. Yukarıda açıklanan nedenlerle dava konusu yasa kuralı Anayasa’ ya aykırıdır, iptali gerekir.’ 140

Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise, 4.4.1983 tarihli kararında, ‘insani olmayan muameleler, insan kişiliği ve duygusunu önemli derecede incitici fiiller, haysiyet kırıcı hareketler ise, kişinin namus, şöhret veya haysiyetine saldırı niteliğinde ki fiillerdir’ şeklinde değerlendirme yapmıştır.141

Bu açıklamalar ışığında, insan onurunun, öncelikle ahlaki bir değer olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak, insan onuru kavramının Anayasaya alınışı, onun hukuki bir değer düzeyine yükseltildiği anlamına gelmektedir. İnsan onuru kavramının Anayasal hukuksal bir norm olarak anlaşılması, pozitif hukukun ve Türk Anayasanın bir gereğidir. Devletin de, insan onuruna saygı göstermek ve olanakları ölçüsünde her zaman insan onurunu korumak yükümlülüğü bulunmaktadır.142

Temel haklar içinde en üst basamakta değerlendirilen ve Anayasamızın değiştirilemeyecek hükümlerinden olan insan onurunun korunması ilkesi, Türk Anayasa hukukunda genel sınırlama sebepleri dışında ek bir sınırlama olarak da kabul edilmelidir. Tüm temel haklar insan onuru uğruna gerekli görüldükleri için ve hepsinin temelinde yatan ortak düşünce nedeniyle insan onurundan kaynaklanırlar ve insan onurunun bağımsız parçalarıdır. Aynı zamanda, insanın maddi ve manevi

140 Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler. (Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2007) 43-44. 141 YCGK, 4.4.1983 tarihli, E:1983/8-64, K:1983/156 sayılı karar.

142

Zafer Gören, Anayasa Hukukuna Giriş. (İzmir: Barış Yayınları Fakülteler Kitabevi, 1997) 395.

varlığını geliştirme hakkı,143

konut dokunulmazlığı, özel yaşamın gizliliği, sosyal devlet ilkesi de temelde insan onuru uğruna hizmet etmektedir.144

Belgede Yasak deliller ve insan onuru (sayfa 50-54)