• Sonuç bulunamadı

Almanya’da Yabancı Düşmanlığına Genel Bakış

Görsel 2.5. Öldürülen Sendika Liderleri Kaynak: (Killer Coke, 2017) Kaynak: (Killer Coke, 2017)

4.1. Almanya’da Yabancı Düşmanlığına Genel Bakış

Almanya’da Türklere dönük ırkçı eylemlerin varlığı, Türklerin Almanya’daki varlığı ile neredeyse yaşıttır. Almanya’ya Türkiye’den göçler, 30 Ekim 1961 tarihinde bu ülkeyle imzalanan işgücü anlaşması ile başlamıştır. Bu anlaşmayı, 1964 yılında Avusturya, Belçika ve Hollanda, 1966’da Fransa, 1967’de İsviçre ve 1970’de İngiltere ile imzalanan anlaşmalar izlemiştir. Diğer Avrupa ülkelerine de kademeli olarak göçler başlamıştır. Almanya ile 1961’de yapılan anlaşma öncesinde de Türkiye’den Almanya’ya giden bireysel girişimciler ve özel aracılar tarafından deneyim kazanmak amaçlı gönderilen Türkler bulunmaktaydı. Bu Türklerden bazılarının Almanya’nın liman kentleri olan Hamburg, Bremen ve Kielʼe aileleri ile birlikte sorunsuz şekilde yerleştikleri, Almanların çalışmak istemediği yarı nitelikli işlerde çalıştıkları bilinmektedir. Bu işçilerin statülerinin sonradan gelen işçilere göre daha yüksek olduğu belirtilmektedir. (Perşembe, 2005:63)

Almanya’da, özellikle Türklere ve Türklerin kültürel özelliklerine karşı uzun yıllardır geliştirilen düşmanca tutumlar söz konusudur. Alman toplumunun yabancı işçiler konusunda önyargılı tutumları, Türkler hakkındaki özellikle tarihsel temele dayanan değer yargılarına bağlı olarak giderek zenofobiye dönüşmüştür. Almanya’da zenofobi, farklılıkları kabul etmemek ve saygı duymamak temelinde gelişmiştir. Örneğin kimi okullarda yabancı öğrencilerin hissedilir varlığı sebebi ile Alman aileleri, kendi çocuklarının yabancı çocukları ile aynı ortamda kalmalarını önlemeye dönük faaliyetler gerçekleştirmişlerdir. Almanlar genellikle birlikte yaşadıkları yabancıları, kendi toplumlarının bir parçası olarak görmemektedirler. Bilim, teknik ve ekonomi alanlarında gösterdikleri gelişmelerin eskiden beri var olan üstünlük iddialarına katkısıyla, Türk Kültürünü kendi kültürlerinden aşağı bir kültür olarak görmektedirler. (Perşembe, 2005:103)

Türklerin Almanya’daki varlığı dolayısıyla duyulan rahatsızlığın fıkralara da yansıdığını belirten Koçak’a (2012:94) göre “kendi ırkını diğer ırklardan üstün görerek onlar üzerinde hegemonya kurmayı meşru sayıp bu uğurda mücadeleyi öngören ideoloji” olarak tanımlanan “ırkçılık”, gülmece amaçlı fıkralara da yansımakta ve bu duruma da açık bir tepki gösterilmemektedir. Aşağıda Almanların Türklerle ilgili ırkçı fıkralarını derlendiği çalışmadan birkaç örnek verilecektir: (Koçak, 2012:95)

65

“İki Türk bir barda oturuyorlarmış. Biri diğerine: “Yakında tüm Almanya’yı ele geçireceğiz. Şimdiden 5 milyonu aştık” der. Bu esnada yaşlıca bir bayan yanlarına yaklaşır ve: “Bir zamanlar da 6 milyon Yahudi vardı” der.

“Kravatlı bir Türk’e ne denir? − Bir Big Mac lütfen!”

“Ölü bir Türk ile ezilmiş bir tırtıl arasındaki fark nedir? – Tırtıl bir işe yarardı.” “Bir Türk kadını çöpü çıkarmak için ne kadar süreye ihtiyaç duyar? − Dokuz ay.” “Bir Türk pisliğe bastığı zaman ne der? − Özür dilerim kardeşim.”

Almanya’da Türklere dönük ırkçı saldırıların özellikle 1990’lı yıllarda had safhaya ulaştığı söylenebilir. 1994 yılının ağustos ayında Berlin Duvarı’nın yıkılması öncesinde Doğu Almanya topraklarında bulunan Rostock kentinde ortaya çıkan ve haftalarca devam eden mültecilere ve yerleşik yabancılara dönük ırkçı saldırı ve eylemler, Aralık ayında Mölln kentinde üç Türk vatandaşının evinin kundaklanarak yakılması ile doruk noktasına ulaşmıştır. Mölln faciası henüz hafızalardan silinmemişken, Solingen şehrinde beş Türk vatandaşı aynı yöntemle yakılarak can vermiştir. Bu durum Almanya’daki ırkçı vahşetin uzun vadeli, kurumsal ve örgütlü bir hareket olduğunu ortaya koymuştur. (Canatan, 1995:241)

2010 yılında Almanya’da yayımlanan bir kitap, başta Türkler olmak üzere Almanya’daki Müslümanların varlığından duyulan rahatsızlığı gözler önüne sermesi bakımından son derece ilginçtir. "Almaya Kendini Yok Ediyor” (Deutschland Schafft Sich ab: Wie wir unser Land aufs Spiel setzen) isimli kitap Almanya Merkez Bankası eski yönetim kurulu üyesi Thilo Sarrazin tarafından yazılmıştır. Sarrazin’in yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslamofobi içerikli kitabının piyasa çıktıktan kısa bir süre sonra Almanya’nın “en çok satan” kitapları arasında yerini alması dikkat çekici diğer bir boyuttur. Sarrazin kitabında Müslümanların Alman toplumluna uyum sağlamadıklarını, eğitim düzeyi düşük göçmenlerin Almanya’yı olumsuz şekilde etkilediğini iddia etmiş ve "Müslümanlar kadar güçlü biçimde suça ve refah devletinin yardımlarına bağlı olan başka bir göçmen grubu yok’’ ifadelerini kullanmıştır:(Alkan, 2015:280)

“İnsanlar dışarıdan seksen milyonluk Almanya’ya bakınca sanayi, şehirler, arabalar, ticaret, canlı bir hayatın olduğu güçlü bir ülke görerek imreniyorlar. Ancak kültür ve

66

gelenekler olmasa, Almanya sadece coğrafi bir terimden ibaret olurdu. Ancak Almanlar gelenek ve kültürlerinden giderek uzaklaşıyorlar.” (Sarrazin, 2010:6)

Almanyanın kültürel bir yozlaşma içerisinde olduğunu bu ifadeleri ile açıklayan Sarrazin, bunda en büyük payın ülkedeki özellikle Müslüman ve Türk yabancılar olduğunu iddia etmiştir. Sarrazin, Almanya’daki Türklerin sadece önemsiz işlerde çalıştığını belirtmiştir. Araştırma kapsamında yapılan görüşmeler sırasında söz konusu kitabı ile bir dönem en çok en çok satanlar listesinin başında olan Sarrazin’in Türklere suçlayan ve aşağılayan ifadelerine tepki olarak Türk Restoranlarına alınmadığı, bu durumun medyaya da yansıdığı öğrenilmiştir.

Alman ikinci televizyon kanalı ZDF'de yayınlanacak "Aspekte" programı için yapılan çekimler sırasında, Kreuzberg semtinde kurulan Türk pazarını gezen Sarrazin'e pazarcılar tepki göstermiştir. Sarrazin'in tartıştığı Türk esnaf, Türklerin her türlü işte çalıştığını, ayrıca Türklerin ve Arapların, diğer göçmenlerle kıyaslanmaması gerektiğini ifade etmişlerdir. İstatistik uzmanı olduğunu ve sadece sayısal verileri açıkladığını belirten Sarrazin, söylemlerinden sadece Türklerin rahatsız olduğunu, diğer yabancılar ise alınganlık göstermediğini belirtmiştir. Yemek yemek için daha sonra “Hasır” isimli Türk restoranına girmek isteyen Sarrazin'e ve ZDF ekibine burada yemek verilmemiştir. Restorandan sonra Berlin Alevi Toplumu'na giden Sarrazin, aralarında Berlin Eyalet Meclisi seçimleri için milletvekili adayı olan bazı Türklerin de bulunduğu vatandaşlar tarafından protesto edilmiş ve buraya da alınmamıştır. (Hürriyet, 2011)

Bir sonraki bölümde yer alan İlker Duyan’la yapılan röportajda da belirtildiği üzere Sarrazin, Türklere dönük ırkçı söylemlerinden dolayı TBB tarafından mahkemeye verilmiştir. Beş sene süren yargı sürecinin sonunda on dokuz komisyon üyesinin on altısının oyuyla Sarrazin’in ırkçılık yaptığı ve önyargılı davrandığı kararı verilmiştir. Tavsiye karar olarak da, Almanya’daki hâkim ve savcıların ırkçılık konusunda eğitim almaları gerektiği belirtilmiştir.

Almanya’da doksanlı yıllarda doruğa çıkan zenofobik faaliyetlerin günümüzde de sona erdiğini söylemek mümkün değildir. Anadolu Ajansı’nın Dışişleri Bakanlığı verilerine dayanarak verdiği bilgilere göre 2011-2016 yılları arasında Avrupa genelinde Türklere yönelik yabancı düşmanlığı içerikli 755 saldırı gerçekleşmiştir. Almanya saldırıların büyük bölümünün yaşandığı ülke olarak dikkati çekmiştir. Ülkedeki onlarca saldırının arasında kundaklama ve tehdidin yanı sıra, duvarlara gamalı haç, küfür ve hakaret içerikli yazı yazma

67

ile işaretler çizme gibi ırkçı eylemler görülmektedir. Ayrıca Türklerin ve Müslümanların yiyecek alışkanlıklarına dönük bir saldırı olarak iş yeri, cami ve derneklere “domuz organları” bırakılmaktadır. (Anadolu Ajansı, 2017)