• Sonuç bulunamadı

C- KALIPLAŞMIŞ İFADELER

4. Alkış ve Dualar

Halkımızın sevdiği, iyilik gördüğü, sıcak hisler beslediği kimseler için genellikle kalıplaşmış ifadelerle güzel dilekleri ifade ettiğini bilmekteyiz. Bu konuya değinen Şükrü Elçin, duanın geleneksel özelliğine dikkat çekmektedir.

İptidai cemiyetlerde inanç, sihir, büyü ve fallardan unsurlar alarak beslenen dualar, sağlık ve hastalık hallerinde, mahsulün bereketli olmasında, yağmurun yağmasında, tehlike ve felaketin mal ve mülke gelmemesinde; doğumdan ölüme kadarki bazı merasimlerde iyi ve doğru olduğuna inanılan müspet dileklerin ruhi ve fikri ifadesini dilde kazanır (Elçin: 2001, 662).

Mehmed Niyazi’nin romanlarında kahramanlar, genellikle İslami nitelikteki dualarını teşekkür, moral veya Yaradan’dan yardım beklemek için dile getirmekteler. Bu dualardan bazıları kalıplaşmış, geleneksel bir kimlik kazanmış olan dualardır. “Allah ne muradın varsa

versin, Allah ömrünüzü uzun eylesin, Allah kavuştursun.” gibi alkışlar, halk kültürünün

izlerini taşımaktadır.

En yakın gelecekte görüşmek dileğiyle saygılarımı sunuyor, her şeyin gönlünüzce olmasını diliyorum (YY/242).

Allah gecinden versin (ölümden söz eden ere); milletimiz ve ümmetimiz senin gibi yiğit, ne yaptığını bilen gençlere muhtaçtır (YY/353).

Allah Osmanlıya yardım etsin (YY/416). Allah yardımcın olsun (VK/21).

Allah sana hayırlı ömürler versin. Dualarım seninle beraberdir. Hiçbir âminimde eksik değilsin (VK/37).

Bana öğretmenliğimi bir kez daha tattırdın. Ömrün uzun olsun. ……..

Allah sana uzun ömür versin. Fadime Bacı’yı Murad’ına erdirsin (VK/38). Gayreti Murad’ı etkiledi.

−Allah ne muradın varsa versin baba. …….

Muhtar’ın sesinde bir hayıflanma vardı.

−Allah razı olsun Hoca’m, sayende bir camiye kavuştuk. Cemaat olsa bari. −Allah hepinizden razı olsun Muhtar (VK/140–141).

Allah hepinizden razı olsun; iki cihanda da aziz olasınız (VK/181).

Komşular, harmanlar bitti, zekâtlarınızı verdiniz, iki cihanda da aziz olasınız (VK/187). Vakit olunca namazı bazen odada kılıyor, bazen camiye gidiyorduk. Allah gözden saklasın (VK/193–194).

Allah’ıma bin şükür, dedi. Tosun’umuzun çoluk çocuğuna bizleri bağışladı. Allah ne muradın varsa versin (VK/200).

Allah hastalık vermesin; verirse doktorları eksik etmesin (VK/202). “−Büyük işler yapıyorsunuz. Allah sizden razı olsun.” dedi (YD/208).

Bahçeye girince doğru yanına geldi: −Aziz Müşir’im, Allah sabırlar versin.

−Ali’m, kahraman evladım, Allah sizlere ömür versin (YD/150).

Allah rahmet eylesin. Geride kalanlara Allah uzun ömürler ve sabırlar versin (YD/143). Gözlerinden öperim sevgili kardeşim. Allah ömrünüzü uzun eylesin (YD/108).

Hepinizi ayrı ayrı tebrik eder, gözlerinizden öperim. Allah hepinize daha büyük zaferler nasip eylesin (YD/119).

Yavrularım, Allah sizleri korusun. Her an korku, içindeyiz. Kaçacak yerimiz yok. Şehitler, evliyalar yardımcınız olsun (YD/76).

−Delikanlılardan memnun musun Eşref Bey oğlum.

−Ne demek Efendim. Allah vatana, millete, sizlere bağışlasın (YD/69).

Eskiden değişik ayrılıklar vardı; şimdi de fırkacılık bunlara eklendi. Allah sonumuzu hayır eylesin (YD/43).

Allah geride kalanlara ömür versin (YD/28). Allah kavuştursun (YD/26).

Tabi kızım; Allah acılarını göstermesin (DD/76).

Necip Fazıl söze başladı:

−Allah sayınızı artırsın; yüz elli yıl yaşayacağımı bilsem dahi, geç kaldığımıza inanıyorum (DD/260).

Eşi yaşlı gözlerini Hacı Ziya’ya çevirdi.

−Allah Hacı ağabeyi başımızdan eksik etmesin; benim ömrümden alıp ona versin (DDY/69). Allah razı olsun Hacı ağabey; iki cihanda da ne muradın varsa versin (DDY/94).

“Allah seni başımızdan eksik etmesin.” diyerek Hacı Ziya’nın eline sarılıp öpmek istedi (DDY/100).

Kocakarı şaşırdı; söylediklerinden bir şey anlamdı; ama kırışık yüzündeki terleri mendiliyle silerken ona dua ediyordu.

−Oğlum, Allah senden razı olsun, ne muradın varsa versin (DDY/116).

Devletimizin büyüklerine gereksiz düşmanlıklarına rağmen yine de iyi insansın Şükrü Ağa; Allah seni ıslah etsin; cennette İsmet Paşa’ya komşu yapsın (DDY/197).

“Ya devlet başa, ya kuzgun leşe.” dedik. Onu “Allah devlete ve millete zeval vermesin.” gibi dileklerle dualarımıza kattık (DD/195).

Sadık, “Elimde değil!” der gibi bir tavır takındı. −Allah nazardan saklasın (ÖDG/172).

Allah sizleri ana babalarınıza, milletimize, ümmetimize bağışlasın (ÇM/91). Allah gönlüne göre versin (ÇM/99).

Allah sizi ana babalarınıza, milletimize bağışlasın (ÇM/114).

5. Kargış (Beddua)

“Kargış, insanın kendisine, ailesine, cemiyetine ve din gibi müesseselerine zararı dokunacak şahıslara, düşünce ve fikirlere karşı davranışlarının şiddetli bir tepkisidir (Elçin: 2001, 663)”. Araştırmaya konu olan romanlarda bazen kızgınlıktan kaynaklanan, bazen zulümden dolayı çaresizce başvurulan bir kalıplaşmış ifade biçimi olarak, kargışlar karşımıza çıkmaktadır. “Allah cezanızı versin, haram olsun, hepinizin canı cehenneme, kör olası…” gibi halk dilinde pek tanıdık olan sözler, bu romanlarda karşımıza çıkıyor. Yani, Mehmed

Niyazi’nin başvurduğu kargışlar sıradan, ilk akla gelen kelimelerden değil; kültürel dağarcığımızın izlerini taşıyan sözlerden oluşmaktadır.

Onlara dönen Avukat Osman’ın yüzünde sanki alev yüklü bir kasırga esiyordu; göğsünün üzerine getirdiği iki ekini öne doğru sallayarak:

−Allah cezanızı versin, dedi (DD/245).

−Öyle söyleme sevgilim, ülke için önemli fikirleri var. −Yere batsın onun fikirleri (DD/238).

Değişik yerlerden sesler yükseldi. −Yuh!

−Haram olsun (DD/236–237)!

Kendini tutamayan Binbaşı Hüsrev bağırdı: −Kahrolsunlar (DD/171)!

“Allah kahretsin; derdin biri bitmeden biri başlıyor.” diyerek yürüyordu (DD/144). Binbaşı Hüsrev’in ağzından sanki alev fışkırdı:

−Kahrolsunlar (DD/122)!

−Sen de onun gibi aynı okuldan mezun değil misin? Size sadece fitnelik öğretmişler. Hepinizin canı cehenneme (DD/133)!

Sütümü helal etmem! Onların eline beni teslim etme (ÖDG/183)! −Üzülme Gülbahar Yenge, üzülme!

−Nasıl üzülmeyeyim? Kör olasıcalar (ÖDG/6)!

Taşıdığı ana yüreği ona diri bir güç verdi; daha da hızlandı! Bahçeye girerken Mehmed’in sesi netleşiyordu:

“Bulgar hükümeti ve Bulgar Kralı Ferdinand’ın zulüm yapılmayacağına dair kati teminatları vardır.” dedi. Caminin değişik yerlerinden sesler yükseldi:

−Başı batsın!

−Kahrolsun (YD/177)! “Hoca! Kör olası (VK/214)! Sesim titriyordu.

−Gözyaşlarınızı gönül huzuru ile silebilirsiniz. “Allah yılanları bile yılan yapmasın.” diye bizde bir söz vardır (İDA/173).

Beni doğuracağına, kara taş doğursaydın. Bu acıları çekmeseydim ne olurdu (ÇM/403)!.. Tanrı sizin cezalarınızı versin (ÇM/447).

Benzer Belgeler