• Sonuç bulunamadı

2.3. Alevilikle Đlgili Erken Dönem Araştırmaları

2.3.2. Alevilikle Đlgili Yazılı Literatürün Genel Bir Değerlendirmesi

Alevilik birbirini tamamlayan üç temel öğeden meydana gelmiş sosyal bir bütündür. Bunlar: Tarih, inanç (teoloji) ve uygulamalardır. Bu öğelerden birini göz ardı ederek veya birini ön plana çıkararak Aleviliği doğru anlamak mümkün değildir.

249 Ö. Savaşır, “Alevi-Bektaşi Đnancının Temel Kavramları”, Alevilik, Kitap Yay., Đstanbul, 2004, sh.37- 38

250 Ö. Savaşır, ag m., s. 38. 251

Đ. Engin ve H. Engin, Alevilik, Kitap Yay., Đstanbul, 2004, s. 10. ∗

Alevi sözcüğünün farklı etimolojik tahlillerine, üçüncü bölününde yer alan Alevilik Nedir? başlığı altında yer verilmektedir.

Alevilik konusunda yapılan çok sayıda çalışmaya ve oluşan literatüre rağmen252 Aleviliğin henüz anlaşılamamış olmasının nedenlerinden biri ve belki de en önemlisi bu temel özelliğinin gözden kaçırılmış veya göz ardı edilmiş olmasıdır.

Konuyla ilgili bu tespitler esas alınarak Alevilikle ilgili çalışmalar dört başlık altında gruplandırılabilir. Birinci grup; Alevilik tarihi odaklı çalışmalardır. Bu çalışmaların en önemli eksikliği, Aleviliğin tarihini, bütünleşmiş sosyal yapısı ve bu yapıyı şekillendiren inancıyla birlikte ele almamış olmalarıdır. Alevilik tarihi ile ilgili şu tespitler hatırlandığında bunun önemli bir eksiklik olduğu daha iyi anlaşılacaktır:

252 Alevilikle ilgili Türkçe ve yabancı dillerde yayınlanmış kitap ve makaleler ile elyazmalar ve nadir eserler dahil geniş bir bibliyografya için bkz. A. Yaman, Alevilik-Bektaşilik Bibliyografyası, Alevi- Bektaşi Kültür Enstitüsü Yayınları, Mannheim 1998; G. Öz’ün hazırladığı, Özkaynaklarından Alevilik- Bektaşilik Araştırmaları, Alevilik üzerine araştırma yapmak isteyenlere, Alevilikle ilgili kaynaklara ulaşmada büyük kolaylık sağlayacak niteliktedir. (G. Öz, Özkaynaklarından Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları, Can Yay. Đstanbul, 1999); Yasin Aktay’ın, kendilerinden sonra yapılan Alevilik çalışmalarını etkileyen Alevilikle ilgili eserlerden seçtiği örnek bibliyografya ise şöyledir: “Aleviliği, bir çeşit “Anadolu Đslamiyeti” bağlamında görüp, bu konuda dönemine göre son derece yetkin ve halen yapılan pek çok çalışmaya kaynaklık etmekte olan M. Fuad Köprülü’nün Türk Edebiyatında Đlk Mutasavvıflar (1976) ve Anadolu’da Đslamiyet (1338-1341) ile Yusuf Ziya’nın Anadolu Alevileri ve Tahtacılar (1928) isimli çalışmaları, konunun günümüzde içine sürüklenmiş olduğu karmaşık siyasi ve kimlik/farklılık içermelerinden uzak olma avantajıyla Aleviliğin içinde yeraldıgı Anadolu dinsel coğrafyasının çok iyi bir toplumsal profilini verebilirler. Alevilik ve Bektaşiliğin gerek tarihi gerekse de mahiyetiyle ilgili görece bilimsel sayılan yabancı kaynaklardan Birge’nin (1965) çalışmasını kaydetmek gerekiyor. Bu arada Aleviliği, Islam tarihi içerisindeki heterodoks akımların tarihi bağlamında ele alan ve konuyla ilgili titiz çalışmaları bilinen Ahmet Yaşar Ocak’ın (1980; 1983; 1993; 1996 ve 1998) çalışmaları bu konudaki muhtemel bir tarih yazımını kendi doğrultusunda belirleyebilecek durumdadır. Her ne kadar kendisi bir taraf tutmasa da, heterodoksi-ortodoksi ikiliği çerçevesine yaptığı katkı dolayısıyla, aşağıdaki -bu ikiliğin bir mit olarak eleştirildiği- tartışmaların içerimlerine, bütün uzmanlığını konuşturduğu ve yetkinliğine, söz söylenemeyecek çalışmalarındaki tesbit ve kayıtlara özelde hiçbir vurgu yapmaksızın, Ocak’ın çalışmalarının genel olarak dahil olacağını söylemekle yetinmek istiyorum. Aleviliğin özünde sadece bozulmuş ve bazı hurafelerinin ayıklanmasıyla aslına tekrar döndürülmesi gereken bir çeşit “farksız Đslam” olduğu tezi bu literatürün içinde kendine uygun çokça kaynak bulabilir. Bu konuda genellikle Sünni kaynakların hatırı sayılır bir katkısı olmakla birlikte bizzat bazı Alevilerin de bu teze omuz verdikleri görülebilir. Çalışmaları yayınlanmamış olmakla birlikte, 19. dönem Çorum milletvekilliği yapmış olan Cemal Şahin ile Ehl-i Beyt Vakfı yöneticisi Fermani Altun bunun tipik popüler örnekleridir. Literatür düzeyinde bir “milli birlik ve beraberlik” söylemini açıkça işleyen tezleriyle Fığlalı (1990); böyle bir derdi olmamakla birlikte Alevi kaynaklarına Alevi araştırmacıların bir çoğundan daha iyi inerek Bektaşiliğin kaynağında hiçbir heterodoks irade taşımadığını, bilakis Bektaşiliğin ayrı bir mezhep değil, rnezhepte Hanefi olan bir tarikat olduğunu gösterme çabasıyla, Alevileri şu ana kadar olduğu üzere “solculara yar etmemeye çalışan” Müfid Yüksel (1992)’in çalışması ile, aynı işi Diyanet işleri adına yürüten Abdülkadir Sezgin’in çalışmaları da ayrı bir tezi işliyor. Tabii bu arada Alevilerin, yine kendi içlerinde pek de türdeş sayılamayacak çoğullukta işledikleri ve kendi kimliklerini formüle etmek üzere işledikleri tarih tezlerini içeren geniş bir literatür var. Yeri geldikçe bazılarına özel olarak atıfta bulunmak üzere şimdilik sadece bir kaçını anmak istiyorum: Dierl, 1991; Zelyut, 1990; Öz, 1992; Çamuroglu, 1990; 1992; 1993; 1999; Bozkurt, 1993. Bu dipnotta Alevilik üzerine yapılmış tüm çalışmaların bir bibliyografyasını vermek gibi bir amacım yok. Amacım sadece Aleviliğin muhtemel tarihi ve kimliği üzerine yapılan çalışmaların dağıldığı ana mecraların literatür düzeyindeki örneklerine işaret etmek. Bu amaçla son olarak Olsson, Özdalga ve Raudvere’in düzenledikleri bir workshoptan derledikleri Alevi Kimliği isimli eseri (1999) anabiliriz.” Y. Aktay, Türk Dininin Sosyolojik Đmkanı, Đletişim Yay., Đstanbul, 1999, s. 35.

Alevilik, içinde şekillendiği coğrafi, kültürel, ekonomik, tarihi, siyasi ve sosyal koşulların etkileşimiyle, uzun bir süreci kapsayan tarihinde teolojik ve sosyolojik bir yapı olarak sistemleşmiştir. Sözlü anlatıma dayanan bu sistemleştirmede, tarihi olaylar ve tarihi şahsiyetler zamanla inanca dönüşmüş; tarih ile inanç iç içe geçmiştir.

Sözlü anlatım geleneğinin, Aleviliğin en önemli ayırt edici özelliği olması, bir taraftan zengin bir orak kültürün gelişmesine imkan tanırken, diğer taraftan Alevilikte yazılı tarihi kaynakların yetersizliğine neden olmuştur. Ayrıca; sözlü anlatım zamanla mitolojik nitelik kazandığı için bugün Aleviliğin en önemli sorunu tarih problemidir.

Osmanlı dönemi dışında, Alevilik tarihleriyle ilgili sağlam bir bilgi mevcut değildir.253

Alevilik olgusunun bütününe, Alevi toplulukların Osmanlı Đmparatorluğu yöneticileriyle kurdukları ilişki biçimi üzerinden kavramaya çalışan Alevi tarihi odaklı çalışmalarda, Alevilerin kendileriyle ilgili, “tarihleri boyunca zalime karşı mazlumun yanında yer alan, kendilerini korumaya çalışan barışçık topluluklar” şeklindeki tanımlamalarının aksine, Aleviler “asi topluluklar” olarak gösterilmektedir. Bu imaj, kentlerde yaşanan ideolojik kamplaşama ve çatışmalarda Alevilerin kendilerini çatışmaların tarafı olarak konumlandırmalarının en önemli nedenlerinden biridir.

Alevi tarihi odaklı bazı çalışmalarda da, benimsetilen bu imajdan hareketle, Alevilerin inançlarıyla ilgili algı bütünlüğünü yok etmeyi amaçlayan çabalar ortaya konmaktadır. Örneğin, Hz. Ali, Alevilikte zamanla inanca dönüştüğü için tarihteki Hz. Ali’den büyük oranda farklılaşmış durumdadır. Fakat, Alevilikteki Hz. Ali algısını tarihteki Hz. Ali’yi yok sayarak anlamak da mümkün değildir. Bilimsel tavır, bütünleştirilerek inanca dönüştürülmüş Hz. Ali algısını olduğu gibi kabul etmeyi ve anlamayı gerektirirken, bunun yerine, ideolojik bakışla kurulan imajdan hareketle, Alevilik inancındaki Hz. Ali ile “Tarihteki Hz. Ali aynı değildir.” diyerek, “Ali’siz

Alevilik”254 önerilerinde bulunmak, bilimsel bir tavır değildir.

Kısaca, Alevilik inancını ve sosyal yapısını göz ardı eden tarih odaklı araştırmalar, Aleviliğin yanlış anlaşılmasına, yorumlanmasına; Alevilik inancı ve bu inançla kurulan toplumsal yapının sosyolojik gerçekleriyle bağdaşmayan çıkarımda bulunulmasına neden olmaktadır.

253 A. Y. Ocak, “Mitleşmiş Alevilik Gençlerini Tutamadı” (söyleşi, Mehmet Gündem), Yeni Şafak Gazetesi, 19 Mart 2007; Ocak’ın bu konudaki görüşlerinin ayrıntılı bir tahlili için bkz. A. Y. Ocak, “Aleviliğin Çözüm Bekleyen Đki Temel Problematiği: Tarih ve Teoloji”, Bilgi Toplumunda Alevilik, haz. Đ. Bahadır, Bielefeld Alevi Kültür Merkezi Yay., Ankara, 2003, sh.160-173.

Đkinci grup; Alevilik inancını merkeze alan çalışmalardır.255 Son yıllarda ilahiyat çevrelerinde yapılan çalışmalar ile Aleviliği bir etnik yapıya, dine, inanca, felsefi yaklaşıma indirgeyerek açıklamak amacıyla kaleme alınan kitaplar bu grubu oluşturmaktadır. Bu nitelikteki çalışmaların en önemli eksiği ise, Aleviliğin mitolojik

malzemeden olaşan teolojisini256, tarihinden ve toplumsal yapısından bağımsız ele

aldıkları için vardıkları sonuçların Aleviliğin bir bütün olarak kavranması için yeterli olmamasının yanında sosyolojik gerçeklerle bağdaşmayan çıkarımlar ileri sürmeleridir.

Alevilik inancını, tarihi ve sosyal yapısıyla oluşturduğu bütünlük içinde ele almak yerine, ortak öğeleri olan başka sistemleriyle önce karşılaştırmak, daha sonra da benzerlerine indirgeme yolunu seçen bu eserlerde Aleviliğin tarihi, inancı ve sosyal yapısıyla ilgili şu gerçekler göz ardı edilmektedir: Birçok inanç, kültür, düşünce ve kültü kendi potasında yoğuran Alevilik; Ali, Ehl-i Beyt ve Oniki Đmam inancını temel alan bir inanç sistemi oluşturmuştur. Alevilik inanç sistemi, bünyesinde izlerine rastlanan Manicilik, Budizim, Zerdüştlük, Paganist Anadolu inançları, Mazdeist, Kitab-ı Mukades, Şiilik ve Geleneksel Alevilerin “Aleviliği gerçek Đslam” olarak tanımlamalarına, Alevilik inanç sisteminin Đslam tarihindeki kişileri ve olayları inanca dönüştürmesine ve Alevilikteki her kültün, inanışın, sosyal davranışın Đslam tarihindeki bir olayla veya Đslam’daki bir prensiple ilişkilendirilmesine rağmen, Đslam’a da indirgenemeyeceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Çünkü Alevilik, tarihi süreç içinde, kendisini meydana getiren parçaların bütününden farklı, Đçinde şekillendiği sosyal ve doğal koşulları yansıtan, birbiriyle fonksiyonel bağıntı içindeki seyyidlik (mürşitlik/dedelik/babalık), düşkünlük ve musahiplik kurumları; değerleri, inançları, ibadet biçimleri, kuralları ve bunların mitolojik açıklamalarını ustalıkla işleyen ozanlarının sazı ve sözü (deyişleri-nefesleri)yle beslediği sözlü kültürüyle kuşaktan kuşağa aktarılan; üyeleri arasındaki güçlü biz duygusuyla varlığını sürdüren özgün bir inanç sistemine dönüşmüştür. Bu inanç sistemiyle şekillenen bir sosyal yapıyı da meydana getirmiştir. Bir sosyal yapıya dönüşmesiyle de varlığını günümüze kadar sürdürmüştür.

255 Bazı Alevi-Bektaşi yazarların, Aleviliğe bakışları ve temel görüşlerinin bir özeti için bkz. Đ. Üzüm, Günümüz Aleviliği, Türkiye Diyanet Vakfı Đslam Araştırmaları Merkezi Yay., Đstanbul, 1997, sh. 159- 188.

256 A. Y. Ocak, “Mitleşmiş Alevilik Gençlerini Tutamadı” (söyleşi, Mehmet Gündem), Yeni Şafak Gazetesi, 19 Mart 2007; Ocak’ın bu konudaki görüşlerinin ayrıntılı bir tahlili için bkz. A. Y. Ocak, “Aleviliğin Çözüm Bekleyen Đki Temel Problematiği: Tarih ve Teoloji”, Bilgi Toplumunda Alevilik, haz. Đ. Bahadır, Bielefeld Alevi Kültür Merkezi Yay., Ankara, 2003, sh.160-173.

Üçüncü grup: Aleviliğin inanç merkezli sözlü geleneğini, uygulamalarını yazılı dile aktaran eserlerdir. Daha çok Seyyidler tarafından kaleme alınan bu eserlerde, Aleviliğin başta cem, müsahiplik vb. dinsel törenlerinin ve bu törenlerdeki kuralların

kayda geçirme amacı ön plana çıkarılmaktadır.257

Alevilere ve Aleviliği bilmek isteyen yabancılara Aleviliği tanıtmak amacı güden ve bilimsel kaygı taşımadan yapılan bu kayıtların, sözlü kültür geleneğiyle varlığını sürdüren ve son yıllarda bu yönüyle büyük tehdit altında olan Alevi kültürünün gelecek kuşaklara aktarılmasında ve konuyla ilgilenen araştırmacıların bazı verilere ulaşmalarında büyük katkıları olduğu inkar edilemez.

Dördüncü grup: Aleviliğin tarihi ve teolojisi yerine, Alevilere uygulanan anket, görüşme vb. veri toplama teknikleriyle elde edilen verilere dayanarak, başka bir ifadeyle, bir bölgedeki alevi gruptan hareketle Aleviliği ve Alevileri anlama yolunu seçen çalışmalardır. Kendisini Alevi olarak tanımlayan grupların bölgelere göre gösterdikleri farklılıklara, şehirlere göçle birlikte ortaya çıkan farklılık da eklendiğinde, bu nitelikteki çalışmaların vardığı genellemelerin bütünü kapsamada yetersiz kalacağı sonucu zorunlu bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır. Üniversitelerde yapılan yüksek

lisans ve doktora tezlerinin büyük çoğunluğu bu nitelikte çalışmalardır. 258