• Sonuç bulunamadı

1.6. Araştırmanın Uygulaması

2.1.1. Alevi Sözcüğünün Etimolojik Tahlilleri ve Anlamları

Alevi sözcüğünün etimolojik tahliliyle ilgili yaklaşım biçimi, “Alevilik nedir?” sorusuna verilen cevapları belirlemede etkili olduğu için önemlidir.

Özgür Savaşır, Alevi Sözcüğünün Kökeni42 isimli makalesinde

kökenbilim/etimoloji ile ilgili bazı saptamaları sunduktan sonra, Alevi sözcüğünün etimolojik tahlilini vermektedir. Savaşır’a göre, “Alevi sözcüğü Hz. Ali’nin adından i takısıyla türetilmiş bir sıfattır. Buradaki i takısı aidiyet bildirir ve “eklendiği isimle ilgili” anlamına gelir. Demek ki Ali isminden türemiş olan Alevi sıfatı “Ali ile ilgili” anlamına gelen kişi ya da kavramları dile getirmek üzere kurulmuş bir sıfattır.”

Savaşır, “Peki, Alevi sözcüğündeki /e/ sesi nereden çıktı? Ali sözcüğünde /e/ sesi yok ki?” sorularına ise Ali isminin Arap alfabesiyle yazılışını ve bu alfabenin özelliklerine göre tahlilini yaptıktan sonra “Şimdi bu sözcüğe (Ali sözcüğüne) aidiyet takısı olan bir uzun i daha getirilmek istendiği zaman sözcüğün sonundaki ünlü, Vavو ünsüzüne dönüşür; yani Alevi sözcüğünün Arap harfleriyle yazımı <Ayn-Lam-Vav-Ye > ى و ل ء biçimindedir. L değerindeki Lam harfinden sonra bir ünsüz (yani Vav harfi)

41 A. Y. Ocak, “Müzakereler", Tarih ve Kültürel Boyutlarıyla Türkiye’de Aleviler Bektaşiler ve Nuseyriler, Ensar Neşriyat, Đstanbul, 1999, s. 105.

42 Ö. Savaşır, “Alevi Sözcüğünün Kökeni”, Alevilik, haz. Đ. Engin, ve H. Engin, Kitap Yay., Đstanbul, 2004, sh. 17-21

geldiği için, buradaki Lam, [le] diye okunur. Hecelere bölerek okuyacak olursak: A-le- vi.”

Cemşid Bender ise, Alevi sözcüğünün Hz. Ali ismiyle ilgili ve Arapça bir kelime olduğu görüşünü reddetmektedir. Bender’e göre Alevilik kelimesinin Ali ile bağlantısı yoktur. Kelime Kürtçe “Alev” kökünden gelir. Alevi’deki (i) eski Türkçe’deki –lı-li ve –cı-ci ekine muadildir. Aleviler’de ateş, ocak ve kül kutsaldır. Kökeni ise Zerdüştlük’ten gelir. Alevi sözcüğü ışığı, aydınlığı seven ve ona saygı gösteren kimse demektir. Alevi kelimesi Türkçe “Alevci, Alevli, Alevden yana olan” anlamına gelir. Bazı yörelerde Aleviler’e Kızılbaş denmesi de bu iddiayı doğrulamaktadır. Çünkü kızıl renk ateşin ve alevin rengidir. Şu halde Kızılbaş’la Alevi

sözcükleri eş anlamlıdır.43

Çınar ise, “Alevi sözcüğünün “Ali” kaynaklı bir deyim olmayıp,”Işık Đnsanı”

anlamına gelen kadim “Luvi” sözcüğünün, Türkçe’deki söylenişi olduğunu” savunur.44

Kaya’nın, Alevi sözcüğünün etimolojisiyle ilgili tespiti ise şöyledir: “Alevilik:

Đsminden de anlaşılacağı gibi Hazreti Ali’ye bağlı olan Ali’ciliktir. …Hazreti Ali’nin ve onun ev halkının yanında yer alanlara verilen bu isim, daha sonra (Ali Evi) sözcüğü

(Al’evi) şekline dönüştürülmüştür.”45

Alevilik sözcüğünün etimolojik tahlilileriyle ilgili olarak yukarıda verilen görüşler, kelimenin çok farklı şekillerde algılandığını, anlamlandırıldığını ve tahlil edildiğini göstermektedir. Bu düzeydeki farklı yaklaşımları bağdaştırmak mümkün değildir. Bundan dolayı, bu yaklaşımlardan birinin doğruluğu, diğer görüşlerin yanlışlığını gerektirmektedir. Etimolojik tahlilin tutarlılığı yanın da sözcüğün geniş bir coğrafyada kullanılması ve Alevilik terimine yüklenen anlamlar, Alevi kelimenin

43 C. Bender, 12 Đmam ve Alevilik, Berfin Yay., Đstanbul, 1993, s. 93 44 E. Çınar, age., (2004), s. 37

45

H. Kaya, age., (1993), sh.20- 21; R. Zelyut, age., (1992), s.19. Üçer, bu etimolojik izah tarzına şu açıklamayı ekleme gereği duymaktadır: O’na göre Arapça olan Alevi kelimesini “…heceleyerek Türkçe kelime imiş gibi okumak ve buna bağlı olarak bazı görüşler ileri sürmek sağlıklı değildir ve insanları yanlış noktalara götürür. Burada Alevilik ile ilgili yazılanlarda bu tür yanlışlıklara sıkça rastlandığı söylenmelidir. Bunu da Dilbilimciler tarafından halk etimolojisi veya yanlış kökenleme olarak adlandırılan durumla ilgili görmek gerekmektedir. Nitekim yanlış kökenleme, fazla bilgisi olmayan sözcüğe gerçekle ilgisiz bir köken ve oluşum yakıştırmaları sonucunu veren bir karışıklıktır. Bu yolla söcüğün değeri değişir ve bazen gerçek bir anlam değişimi de olur. Bkz. D. Aksan, Dil, Şu Büyülü Düzen, Bilgi, Ankara, 2003, s. 50; Pierre Guiraud, Anlambilim, çev. Vardar B., Multilingual, Đstanbul, 1999, s. 81; S. Gündüsöz, “Arapçanın Potansiyeli: Arapça’da Kelime Türetim Yollarına Đlişkin Bir Đnceleme”, Marife, c. IV, s.2, Konya, 2004, s. 192; C. Üçer, Tokat Yöresi Geleneksel Alevilik, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2005, 158. dipnot, s. 68.

Arapça ve Ali ismiyle ilgili olduğu, Đslam’ın yayılmasıyla birlikte yaygın bir coğrafyada kullanılmaya başlandığı görüşü, doğruya daha yakın görülmektedir.

Alevi teriminin ortaya çıkış nedeni ve bu terimin kullanıldığı ilk alan, Peygamber’in vefatından sonra ortaya çıkan halifelikle ilgili siyasi tartışmalardır. Üçüncü halife Hz. Osman’ın öldürülmesiyle şiddetlenen ve ilk Müslümanlar arasında ayrışma nedeni olan bu siyasi çekişmeler sürecinde halifelik konusunda “Ali tarafını tutanlara el-Aleviyye veya Şiatü Ali (Aliye bağlı olanlar, Ali taraftarları), bunların karşısındaki gruplara da el-Ömeriyye, el-Osmaniyye (Ömer ve Osman’a, dolayısıyla Ebu Bekir’e bağlı olanlar) denmiştir. Bu anlamıyla Alevi terimi Hz.Ali taraftarlarından

oluşan siyasi topluluğu ifade eder.”46

Genel kanı, aslı Arapça olan, Farsça ve Osmalı Türkçesi’nde de kullanılan Alevi kelimesinin çoğulunun “Aleviyye” ve “Aleviyyün” şeklinde olduğu, kaynaklarda bu

kelimenin çoğunlukla 1. “Ali soyunda gelenler”, 2. “Ali’ye mensup”, 3. “Ali’ye ait”47,

4. “Ali yanlısı”48 anlamlarında kullanıldığı yönündedir.

Alevi kelimesinin Đslam coğrafyasında en çok kullanılan anlamı “Ali soyunda gelenler”dir. Ocak’a göre “Emevilerin son dönemlerinden itibaren Hz. Ali’nin soyundan gelenler, özellikle Hasan ve Hüseyin’in neslinden olanlar için seyyid, şerif ve emir gibi lakaplar yanında Alevi kavramı da kullanılmaya başlanmış ve bu husus daha

sonraki devirlerde de devam etmiştir.”49 Melikoff’un “Tarihi açıdan Alevi, soyu Ali’den

gelen demektir ve bu söz Đran’da kullanıldığı zaman da, bu anlaşılır” 50şeklindeki tespiti

de bu görüşü desteklemektedir. Bugün, Đran’da olduğu gibi, Suudi Arabistan, Mısır ve

Yemen gibi ülkelerde de Alevi kelimesi aynı anlamda kullanılmaktadır. 51

46

A. Y. Ocak, “Alevi” DĐA, cilt II, Đstanbul, 1989, s. 369; O. Hançerliolğlu, Düşünce Tarihi, Remzi Kitabevi, Đstanbul, 1993, s. 171; “Şia sözü, Arapça uymak anlamına gelen “müşayaa”dan alınmıştır; taraftarlık etmeye, uymaya “Şia”, uyana “Şii” denir. Hz. Peygamber’in “Ali’nin Şiası, kurtulanların, muratlarına erenlerin ta kendileridir” buyurduğu rivayet edilmiştir.” (Künüz-ül Hakaaik, II, s. 94)” (A. Gölpınarlı, Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar, Đnkilap Kitapevi, Đstanbul ty., s.25.); Đbn Haldun’a göre, “Şi’anın lûgat mânası arkadaş ve etba demektir. Halef ve seleften olan Fakih ve Mütekellimin Şiî ve Şi’a tabirlerini bir ıstılah olmak üzere Ali ve oğullarına taraftarlık edenlere tahsis etmişlerdir.” (Đbn Haldun, age., (1989), s. 495.)

47 D. M. Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Đz Yay., Đstanbul, 1996, s. 39; A. Gölpınarlı, age., (1997), s. 19; A. Y. Ocak, “Alevi”, DĐA, cilt II, Đstanbul, 1989, sh. 368-369; Ö. Savaşır, agm, (2004), s. 19.

48 Ö. Savaşır, agm., (2004), s. 19.

49 A. Y. Ocak, “Alevi” DĐA, cilt II, Đstanbul, 1989, s. 369. 50 Đ. Melikoff, age., (1993), s. 53

51 A. U. Kurucu, Suudi Arabistan’da yaşadığı yılları kaleme aldığı eserinde, Alevi kelimesinin Arap toplumlarında hangi anlamda kullanıldığını ve Đranlı Şiilerin Ehl-i Beyt’i nasıl algıladıklarını öğrenmemize yardımcı olacak özelliklere sahip olan şöyle bir anısını aktarmaktadır. Arabistan’da “ulvi” kelimesi kullanılmaz. Eski harflerimizle bu kelime “alevi” diye de okunur. Orada “Alevi”

Başlangıçta sadece siyasi bir tarafı belirlemek için kullanılan Alevi kelimesine, Đslam kültür tarihinde, terim olarak, başta siyasi, tasavvufi ve itikadi olmak üzere farklı alanları ilgilendiren çeşitli anlamlar verilmiştir. “Alevi terimim tasavvufta bazı tarikatların ortak adı olarak da kullanılmıştır. Tasavvufun XI. Yüzyıldan itibaren tarikatlar şeklinde teşkilatlanmasından sonra bunlardan bazıları silsilelerini çeşitli maksatlarla Hz. Ali’ye dayandırdıkları için “Alevi tarikatlar” diye tanınmışlardır. Kadiriye ve Rifaiyye bunlardandır. Bazıları da -Nakşibendiyye gibi- silsilelerini Hz.

Ebu Bekir’e dayandırdıklarından “Bekri” diye anılmışlardır.”52

Ocak’ın tespitine göre, “…Alevi teriminin asıl anlamını kazandığı ve yaygın olarak kullanıldığı saha, Hz. Ali hakkında beslenen inançlara dairdir. Genellikle Şiiler ve Şia içinde yer aldıkları kabul edilen bazı mezhepler Alevi nisbesini alırlar. …Fakat çağımızda asıl Aleviler olarak tanınan iki itikadi mezhep vardır. Bunlardan biri Nusayrilik, diğeri ise XIII. Yüzyılda Anadolu’daki etnik ve sosyal-dini kaynaşmaların bir sonucu olarak ortaya çıkan ve XVI. yüzyılda Safeviler’in propagandası ile gelişen

Kızılbaşlık’tır.”53 Kızılbaşlar, kendilerine Ali’yi sevenler, O’nun yolunda olanlar

anlamında Alevi, Hz. Ali soyundan gelenlere de Seyyid veya Evlad-ı resul diyorlar. Bu da, Anadolu’da Kızılbaşlık ile Alevîliğin eşanlamlı olduğunu göstermektedir.

Hançerlioğlu’nun da belirtiği gibi, “Bu bakımdan Alevîlik ( peygamberin amcaoğlu ve dâmâdı Ali yandaşlığı) deyimi, Şiîlik-Bâtınîlik-Đsmâilîlik deyimlerinin tümünü kapsayan genel bir anlam taşır ve gerçek halîfeliğin Ali soyuna özgü olduğu

savunı içerir.”54 “Alevîlik; Orta Asya’da, Hindistan’da, Yemen’de, Đran’da, Suriye’de

ve Anadolu’da pek güçlü bir varlıkla yayılmış, günümüze kadar sürüp gelmiştir.”55

künyesiyle meşhur aileler vardır. Bunlar bilhassa Fas’ta çoktur. Aileyi kuran ilk büyük babalarının adı “Ali” olduğu için, “Ali ailesine, kabilesine, aşiretine mensup” manasına “Alevi” diye isim alırlar….Mediney-i Münevvere’de “Şeyhülislam Arif Hikmet Bey Kütüphanesi”nde vazifeli iken, bir Đranlı vardı. …. Bir gün bir evrak geldi; ben imzaladım. Tabii “Ulvi”yi Alevi diye okudu. Coştu, kendinden geçti. “Tebrik ederim, ne bahtiyarlık! Ya Seyyid Alevi! Hem Ali Hem Alevi, Hem Ali hem Alevi, ne bahtiyarlık bu!”dedi. “Demek sen seyyidsin öyle mi! Hem seyyidsin, hem bana söylemiyorsun!” “Hocam ben maalesef Ehl-i Beyt’den değilim, keşke olsaydım. Aslen Türküz. Peder buraya 1939’da gelmiş…” “…Biz Ehl-i Beyt’in tevazusunu biliriz, siz daima böylesiniz…” O zatı, Alevi değil Ulvi olduğuma inandıramadım. Sonraki senelerde kütüphaneye her gelişinde “Seyyid Alevi, Seyyid alevi! Bana şefaat edeceksin değil mi?” der. Ben de “Đnşallah birbirimize şeffat ederiz” diye cevap verirdim.” A. U. Kurucu, Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar, Yayına haz. M. E. Düzdağ, Kaynak Yay., Đstanbul, 2007, cilt 1, sh. 27-28.

52 A. Y. Ocak, “Alevi”, DĐA, cilt II, Đstanbul, 1989, sh. 368-369. 53 A. Y. Ocak, “Alevi”, DĐA, cilt II, Đstanbul ,1989, s. 369. 54 O. Hançerliolğlu, age., s. 152.

Günümüzde Alevi kavramı; inanış ve ritüelleri birbirlerinden hayli farklı olan ve

Sünni olmayan heterodoks toplulukları tanımlayan bir üst kavram56ve kimlik olarak

kullanılmasına rağmen “Osmanlı arşiv belgelerinde, XIX. Yüzyıldan önce, “Alevi”

deyimine rastlanmamaktadır.”57 Bu tarihten önce en çok kullanılan isim Kızılbaşlık’tır.

Kızılbaşlık bugün unutulmuş ya da tamamen vazgeçilmiş bir isim değildir. Yaptığımız

görüşmede geleneksel- yaşlı Alevilerin kendilerini Kızılbaş; genç Alevilerin ise

kendilerini genellikle Alevi, zaman zaman da Kızılbaş olarak tanımladıklarını tespit ettik.

Alevi terimi gibi, Kızılbaşlığın kaynağı ile ilgili de literatürde farklı görüşler yer almaktadır. Özellikle, söylencelere dayanan “Alevi halk edebiyatında, Kızılbaş isminin menşei hakkında, ilmi ve tarihi açıdan doğruluğu tartışmaya açık olmasına rağmen

yaygın sayılabilecek bazı rivayetler vardır.”58 Bu rivayetlerde, Kızılbaş terimi,

Đslamiyet’in ilk dönemlerinde yaşanan olaylarla ilişkilendirilerek açıklanmaktadır. Kızılbaşlık, onaltıncı yüzyıldan itibaren Osmanlı kaynaklarında ve bugün alevi olmayanlar arasında fevkalade yanlış ve kötü anlamlarda kullanılmaktadır. Bu terime yüklenen kötü anlamlardan dolayı, alevi olmayanlar Alevileri tanımlarken Kızılbaş yerine Alevi ismini tercih etmektedirler.

Hem Alevi yazarların eserlerinde, hem de Alevilerle yaptığımız görüşmelerde, Alevilerin Kızılbaş terimine olumsuz anlamların yüklenmesine büyük tepki duydukları görülmektedir. Bugün olduğu gibi, “Kızılbaş”; “asi” sözcüğünün taşıdığı, aşağılayıcı, (Allah’a asi) anlamını yüklendiği ve bundan dolayı yerine, Ali’ye bağlanışın ifadesi,

“Alevi” deyiminin alındığı59 dönemde de Alevilerin kelimenin olumsuz anlamda

56

M. Van Bruinessen, age., (2000), s. 117. 57 Đ. Melikoff, age., (1998), s.319.

58 Ekinci’nin 8 madde de topladığı bu rivayetlerle ilgili geniş bilgi için bkz. M. Ekinci, Anadolu Aleviliğinin Tarihsel Arka Planı, Beyan Yay., Đstanbul, 2002, sh. 205-206; M. Yaman, age., (1994), sh. 47-50; E. R. Fığlalı, age., (1990), sh. 11-12. Bu konudaki görüşleri Eyuboğlu şöyle özetliyor: “Bunlara “Kızılbaş” denmesinin nedeni kesinlikle bilinmiyorsa da, bu konuda yaygın, iki kanı var. Biri Peygamber’in Uhud savaşında başının yarılıp akan kanla ala boyanması, kızıl olması ile ilgilidir. Bir söylentiye göre Peygamber’in başı yarılınca yanında bulunan Ali çok üzülmüş, bu olay yüzünden, sonradan girdiği, bütün savaşlarda başına kızıl bir başlık giyermiş. Bundan sonra, onun başlığına dayanılarak kızıl başlık giyenlere, Ali’ye bağlananlara “Kızılbaş” denmiş. Başka bir söylentiye göre de Osmalı padişahı Đkinci Bayazid ile anlaşarak ordusunu Anadolu’dan, Suriye’ye geçiren Đran şahı Şah Đsmail askerlerine birer kızıl başlık giydirmiş, bu olaydan sonra Aleviler’e “Kızılbaş” denmiş…..Osmanlıların, Đran Alevilerine (Şiilere) “Kızılbaş” dedikleri, bunu Farsça, “sürh-ser” deyimiyle açıkladıkları biliniyor. Nitekim Farsçada “Kızılbaş” anlamına gelen “sürh-ser” deyimi XVI. yy.dan beri Divan şiirinde geçmektedir….” Đ. Z. Eyuboğlu, Alevilik-Sünnilik “Đslam Düşüncesi”, Hürriyet Yay., Đstanbul, 1979, s. 53)

kullanılmasına tepki gösterdikleri anlaşılmaktadır. Örneğin, Büyük Kızılbaş ozanı Pir Sultan Abdal birçok nefesinde bunu dile getirmiş:

"Gidi Yezit biye Kızılbaş demiş / Meğer Şahı sevdi dese yeridir.

Yetmiş iki millet sevmedi Şah'ı / Biz severiz Şah-ı Merdan Ali'dir."

“Ezelde divane etti aşk beni / Hüseyniyim, Aleviyim ne dersin Niçin dahi edersin Tarık düşmanı / Hüseyniyim, Aleviyim ne dersin Đmam-ı Ali’dir, ayn-ı bekadır / Pir elinden zehir içsem şifadır

Yardımcımız Muhammed Mustafa’dır / Hüseyniyim, Aleviyim ne dersin”60

“Lanet olsun sana ey Yezit pelit / Kızılbaş mı dersin söyle bakalım Biz ol aşıklarız ezel gününde / Rafizi mi dersin söyle bakalım. Yuf etti erenler ey münkir size / Đftira ettiniz sizler de bize

Muhammed sizleri taş ile eze / Rafizi mi dersin söyle bakalım.”61