• Sonuç bulunamadı

1.3. Aile Psikolojisi

1.3.2. Ailede Çocukların Psikolojisi

Ġnsan, bir anne ve babadan dünyaya gelir. Gözler aile ocağında dünyaya açılır, insanın ilk gördüğü, tanıdığı ve iliĢkisini kurduğu kimseler önce annesi, babası daha sonra da ailenin diğer fertleridir. Ġnsan karakterinin özünü aile ocağından alır (Erdil, 1991: 20). YaĢam boyu geliĢim, döllenmeden ölüme kadar uzanan zaman boyutunda, yaĢa bağlı olarak görülen düzenli ve birbirini izleyen değiĢimlerdir (Büyük, 2007: 210).

BaĢlangıçta çocuklar, duygusal yaratıklardır. Dünyayı ilk algılayıĢ Ģekilleri de duygusaldır. Annenin duygusal durumunun, karnındaki bebeği etkilediği saptanmıĢtır. Cenin, annenin öfkesine ya da mutluluğuna tepki gösterir. Çocuklar büyüdükçe anne ve babalarının duygusal durumuna karĢı son derece hassas olurlar (Chapman, Campbell, 2008: 26). Çocuk yaĢama kurallarını, sevmeyi, saymayı, görgüyü, ortak iĢ yapmayı, müĢterek sevinci ve kederi ilk defa aile yuvasında öğrenir (Erdil, 1991: 20). Ancak aile ortamında yeterli sevgi ve Ģefkati göremeyen çocukların sonraki hayatlarında kendilerine güvensiz, hırçın ve geçimsiz bir kiĢilik geliĢtirdikleri görülmektedir (Bice, 2008. 102).

Doğum öncesi dönem, bir oluĢum evresi olması nedeniyle, çocuğun yaĢamı ve geleceği açısından büyük önem taĢır. Buna bağlı olarak cenin bu evrede dıĢ uyarımlardan büyük ölçüde etkilendiğinden gebelik sırasında annenin psikolojik durumunun bebek üzerinde önemli etkisi vardır. Annedeki gerginlikler, anne kanının kimyasal yapısında oluĢturduğu etkiler yoluyla ceninin sinirsel-algısal ve diğer yapılarını etkiler. Bütün bunlar gebelik sırasında annenin ruh sağlığının önemini vurgular. Annenin hamileliğini düzenli ve istikrarlı bir ortamda yaĢaması için, babanın gerek gebelik sırasında gerek doğum ve sonrasında eĢine destek vermesi beklenir (Yavuzer, 2008: 11).

GeliĢim, her Ģeyden önce düzeni, uyumu ve ilerlemeyi ifade eder. GeliĢim, ileriye dönüktür ve dengelidir. 0-6 yaĢ arası, çocuk geliĢiminin hızla yönlendiği kritik yıllardır. Bu erken geliĢim yıllarında temeli atılan beden geliĢimi, psiko-sosyal geliĢim ve kiĢilik yapısının, ileri yaĢlarda yön değiĢtirmekten çok aynı yönde geliĢme Ģansı yüksektir. Çocuk geliĢiminin kendine özgü dinamikleri olduğu, her geliĢim evresinin büyük

30

oranda daha önceki evreler tarafından belirlendiği gerçektir (DurmuĢ, 2008: 49; Yavuzer, 2008: 9). Yeni doğan evresinde, anne sütünden mahrum kalma; daha da önemlisi, annenin kendisinden ayrılma, var olduğu halde anne ihtiyaçlarını, zamanında, güzelce karĢılamaması, bebeğe bakan kiĢinin sevgi ve ilgisi bebeğin tavırlarının Ģekillenmesinde etkilidir. Temel güven duygusunu aslı, bir yaĢına kadar oluĢur. Dolayısıyla hayattaki baĢarı, mutluluk ve zor zamanda ayakta kalma becerisini etkiler. 0-3 yaĢ çocukluk devresinde, artık bebek anneden yüzünü ayırıp topluma bakmaya baĢlamıĢtır. Ailelerde aĢırı kontrol veya kontrolsüzlük, iliĢki mesafesini ayarlayamama sonucunda çocuklardaki atılganlık duygusu törpülenir. 3-6 yaĢında, oyun çağındaki çocuk, dinamik ve hareketlidir. Hayatı oyundur. 3 yaĢlarında çocukta “ben” bilinci oluĢur. Toplum içinde kendisini fark eder ve fark ettirmek ister. KiĢiliğinin henüz oluĢmaya baĢladığı bu dönem çocuğu paylaĢmayı reddeder; er Ģeyin kendisine ait olduğunu düĢünür. Güçlü olma ve bağımsızlık isteği vardır. Bu ihtiyacı karĢılanmadığında bu duygularını geliĢtiremez. Mızmız, oyunbozan, çok ağlayan bir çocuk haline gelir. Hatalı yaklaĢımlar bu dönem çocuğunu agresif yapabileceği gibi güvensiz, içe kapalı bir çocuk da yapabilir (Ürkmez, 2008: 187; DurmuĢ, 2008: 84; Aktosun, 2008: 114; Özeri, 2004: 46).

Ailede çocuğun diğer kardeĢler arasındaki durumu, özellikle dünyaya geliĢ sırası, gerek ana baba gerekse çocuklar açısından kendine özgü duygu ve eğilimlerin, tutum ve davranıĢların kaynağını oluĢturabilmektedir.

En büyük çocuk, hayatının ilk yıllarında ilgi merkezi iken ve her türlü yardım ve destek kendisine sağlanırken, yeni gelen kardeĢ bu durumun bozulmasına sebep olur. ÇeĢitli sebeplerle çevrenin ilgisi yeni doğan bebeğe yönelir. YaĢından dolayı ana baba kendisinden, diğer kardeĢlerden beklenenden fazlasını ister. Kendisinden bazen kardeĢlerinden sorumlu olması beklenir. Evin büyük çocukları, çoğu zaman yardımcı olarak görülür. Bir süre sonra çocuk da bu yaklaĢımı benimser ve kendisini kardeĢlerinin minik ebeveyni olarak görmeye baĢlar (Aktosun, 2009: 65). Çocukluk yıllarının bu örüntüsü sonradan bir hayat tarzına dönüĢme eğilimi de gösterir. En büyük çocuk yetiĢkin yaĢa ulaĢtığında, otoriteden ve sahip olduğu durumları baĢkasına kaptırmaktan ürkebilir (Geçtan, 1988: 92).

31

Ana baba açısından ilk çocuk toyluk dönemine rastladığı için büyük heyecan ve beklentilere konu olur. Çocuğu en iyi biçimde ve sağlıklı büyütme çabasına giriĢilir. Fakat deneyimsizlik dolayısıyla birçok hatalar yapılır. Ana baba ilk çocuklarında hem büyük umutlar içindedir, hem de gergindirler. Çocuğu rahat bir ortamda tadını çıkararak büyütemezler. Ancak bu durum aileden aileye değiĢme gösterebilir. Ġlk çocuğa verilen önem ve ana babanın gösterdiği yakın ilgi, deneyimsizlikten doğan yanılgıları önemsiz kılabilir (Hökelekli, 2009: 184). Ġlk çocuk ilgi odağındayken diğer kardeĢlerin geliĢiyle bu ilgi paylaĢılmak zorunda kalınacaktır. Çocuk bu paylaĢmayı belki de biraz gönülsüzce kabule zorlanacaktır. Ana babanın bu hususta yeteri kadar dikkatli olmamaları ilk çocukta, sonradan gelenlere karĢı bir husumet ve kıskançlık duygusu geliĢtirme koĢulu da olabilir (Saran, 1991: 139; Yavuzer, 2008: 167).

Ortanca çocuk; kendisinden daha güçlü ve yetenekli büyük kardeĢ ile kendisinden sonra gelen küçük kardeĢin yarattığı ikili sorunlarla baĢ etmek zorundadır. Ġkinci çocuk diğer kardeĢleri kadar yetenekli olmadığı inancını geliĢtirebilir ve yaĢıtlarıyla sürekli bir yarıĢma içine girebilir. Ortanca çocuk kendi konumunu kendi oluĢturmaya çalıĢır (Aktosun, 2009: 67). Çocuk eğitimi konusunda ana baba, çoğu zaman ortanca çocuklarına birinci çocuklarına oranla daha ılımlı davranırlar. Bundan dolayı ikinci çocuğun otoriteyle fazla sorunu olmaz. Ana baba açısından ikinci kardeĢin aileye katılıĢı, daha az heyecanlı, daha olağan sayılan bir olaydır. Karı-koca, ana ve baba rollerini daha iyi öğrenmiĢ, acemilik ve tedirginlikten sıyrılmıĢlardır. Daha az kollanan çocuk daha bağımsız geliĢme imkanı bulur. Oynayacak, kendisine arkadaĢlık yapacak bir abla ya da ağabeyi olduğu için, çevreye daha kolay uyar, daha çabuk arkadaĢ edinir. Ancak diğerleri kadar yetenekli olmadığı inancı, ikinci çocuğun ileriki hayatında tepkici, baĢ kaldırıcı ve kendisini aĢma çabası içinde bir insan olmasına ya da yenilgiyi kabul ederek ezik ve karamsar bir kiĢilik geliĢtirmesine neden olur (Hökelekli, 2009: 184).

En küçük çocuk; kendisinden sonra gelen kardeĢ olmadığı için, yarıĢmak ve anne-babanın ilgisini paylaĢmak zorunda kalmaz. En küçül çocuğa genellikle her evde “bebek” gözüyle bakılır ve Ģımartılır. Ana babanın geç bir döneminde dünyaya geldiği için, daha gevĢek ve hoĢgörülü bir tutumla yetiĢtirilir. Çevresi onunla “sevimli küçük çocuk” olarak ilgilenir, onların gözünde her zaman çocuk kalır. Yaramazlıkları daha

32

hoĢgörülü karĢılanır. Bu durum en küçük çocuğun benmerkezci tutumlar geliĢtirmesine, kendisinden güçlü ve yetenekli kardeĢlerin varlığından kaynaklanan sürekli bir yetersizlik duygusu yaĢamasına neden olabilir. YetiĢkin olduklarını ve büyüdüklerini ispatlamak gayreti içine girebilirler. Sürekli bu gayret içinde olmaktan bir süre sonra yorulabilirler (Hökelekli, 2009: 185; Aktosun, 2009: 69; Saran, 1991: 139).

Tek çocuğu olan ailelerde, büyüklerin davranıĢı normal sevgi ve Ģefkat ölçüsünü aĢabilir. Ana ve baba ile birlikte ailedeki öteki büyükler, bu çocuğun üstüne titrerler. Bu tek çocuk, ana babalarca devamlı bir tehlike karĢısındaymıĢ gibi görülür. BaĢka çocuklarla oynamasına izin verilmez, rüzgârdan açık havadan korunur, sokakta bir taraftan öbür tarafa yalnız geçmesine bırakılmaz. Ana baba böylece çocuğu gerçekle ilgisi olmayan kolay hayata alıĢtırırlar. Bundan baĢka tek çocuk üzerinde ana ile baba arasında tartıĢma ve çatıĢmalar olur. Ġkisinden biri ötekine, çocuğa karĢı sert davrandığını ileri sürer. Bir dediği iki edilmeyen tek çocuk bencil olur (Allnedy, 1968: 23). Tek çocuk için ciddi bir tehlike, çocuk sevmeyen ana babanın bu duygularının yöneldiği tek varlık olarak, istenmeyen sevilmeyen çocuk durumunu yaĢamasıdır (Hökelekli, 2009: 185). Tek çocuklar, büyüme döneminde yetiĢkinlerin arasında bulunduğu için kendi yaĢ dönemlerinin psikolojisini yaĢamakta sıkıntı çekerler. Bu sebeple, bu çocuklara kendi yaĢ dönemine uygun davranıĢları sergilemeleri ve kendi yaĢ dönemlerinin psikolojisini yaĢamaları için akranları ile birlikte olma fırsatı verilmelidir. Üç yaĢından sonra mümkünse, bir okul öncesi kuruma gönderilmeleri en sağlıklı olanıdır (Aktosun, 2009: 68).

GeniĢ bir ailede roller ve iliĢkiler çok karmaĢık bir örnek teĢkil edebilir. Kendisinden bir küçüğünü rakip olarak gören oğlan, onu atlayarak, daha küçük kardeĢini benimser ve ağabeyliğini onunla gerçekleĢtirir. Evin en küçüğü, eğer ağabey ve ablalarından çok küçükse, onlardan da ana baba iĢlemi görmeye baĢlar, böylece adeta çift ana babalı bir çocuk olur (Jersild, 1976: 271). KardeĢler, birbirleri için hem bir özdeĢim modeli oluĢturur, hem de sosyal etkileĢimlerin gerçekleĢmesi, sevgi, güven ve sevecenlik duygularının paylaĢımı için ortam sağlar (Yavuzer, 2008: 165).

Cinsiyet farkı ise çocukların geliĢiminde önemli bir faktördür. Çocuklar büyümeleri sırasında kız ve erkek farkını öğrenip her birinin değiĢik rolleri olduğunu fark ederek

33

ana ve babalarının kız ve erkek çocuklardan değiĢik davranıĢlar beklediklerini görüp toplum içinde kendilerine uygun düĢen davranıĢları öğreneceklerdir (Saran, 1991: 139). 1.3.3. Anne-Baba ve Çocuk İlişkileri

Evlilikle baĢlayan aile hayatı, çocuklarla semeresini verip, karı-kocayı ana baba haline getirince, olgunlukla çocukluğun, yaĢlılıkla gençliğin karĢılıklı iletiĢim ve etkileĢim içine girdiği yeni bir dönem baĢlamıĢ olur. Bu dönem büyüklerin saygı, küçüklerin sevgi ve Ģefkat ortamında, aile beraberliğini pekiĢtirerek sürdürdükleri bir süreci ifade etmektedir (Ünal, 2004: 19).

Çocuğun ruhsal geliĢiminde ve sosyalleĢmesinde hem annenin hem de babanın ayrı ayrı ve bütünleyici önemi ve etkisi vardır. Bütün gözlemler, bebeklerin ana babanın her ikisinden de ayrılmaktan sıkıntı duyduklarını gösterir. Ġkisinden birinin varlığı halinde rahatlar. Çocukların duygusal ve toplumsal geliĢimi üzerinde anne ve babaların doğrudan doğruya etkili oldukları görülür. Öncelikle anne babalar büyük uyarı kaynaklarıdır ve çocukların taklit edebilecekleri ilk modellerdir (Hökelekli, 2009: 186). AraĢtırmalara göre çocuğun davranıĢı, çocuğun kiĢiliği ve ana babanın davranıĢının toplamıdır. Çocuğun kiĢiliği beĢ yaĢında temelleri atıldığı halde, yirmi beĢ yaĢına kadar çeĢitli etkilerle, özellikle delikanlılık ve okul çağında çevrenin de yoğun etkisiyle daha henüz yerleĢmemiĢ, tamamlanmamıĢ bir tarafıdır çocuğun (Ürkmez, 2008: 194).

Çocukta ilk geliĢme iĢareti, onun kendine özgü duygu, düĢünce ve davranıĢı bulunduğundan, baĢkalarından farklı olduğundan haberdar olmasıdır. Onun, kendisinin bir “Ben” olduğunu anlamasıdır. Bu, onun ilk geliĢme bilincidir. Aile, onun “Ben” duygusunu iĢlemeyi bilmelidir.

Annelik duygusu, çocuğa karĢılık beklemeden gösterilen sevgi, Ģefkat, himaye duygusudur. Babalık duygusunun temel unsuru “güven” duyurmak “sabır” göstermektir. “Sabır saygıyı davet eder.” Üstünlüğünü alçak gönüllülüğü ile gösteren baba, babalık duygusunun doğru yaĢanmasını bilen insandır. Çocuğun en fazla yaĢamak istediği, beklentisini duyduğu husus güven duygusudur. Aile yuvası Ģahsiyetin ilk oluĢtuğu ortamdır. Ġlk davranıĢ kalıplarını çocuk kendi ailesinden alır (Nirun, 1994: 157; Çağlayan, 2006: 21). Günümüzde çocuk eğitimi ile aile eğitimi özdeĢleĢmiĢ durumdadır. Çocuğun eğitilmesi bir bakıma ailenin eğitilmesi demektir. Yani ailede

34

çocuk merkezli bir eğitim söz konusudur. Çünkü çocuğu tanımak ve anlamak, onu yarı yarıya terbiye etmektir. Çocuk telkine oldukça müsaittir. Hayra da Ģerre de meyilli olan bir fıtrata sahiptir (Özek, 1996: 54).

Hayatın ilk baĢlarında bebeğin anne ile kuracağı “güvenli bağlanma” iliĢkisi hemen hemen bütün uzmanlarca sağlıklı ruhsal geliĢimin temeli olarak kabul edilir. Bağlılık iliĢkisinin kurulamaması veya zedelenmesi, kiĢinin sonraki hayatını olumsuz etkileyebilmektedir. Bu ilk yaĢlardaki güvenli bağlanmanın, diğer insanlarla ve Allah‟la kurulacak iliĢkiler açısından da büyük önem taĢıdığı açıktır. Ġlk bağlanma figürü olan anne ya da onun yerini tutan kimse ile kurulan iliĢki bir prototip oluĢturarak dini alanda da etkisini göstermektedir. Eğitimde çocuğu en çok etkileyen annedir. Baba genellikle dıĢarıda olduğundan çocukları anne kadar gözlemleyemeyebilir. Anne çocuk arasındaki iyi iliĢki, çocuğun ruhsal yönünü geliĢtirir. Moral çöküntüsünü önler (Erdil, 1991: 30). Çocuğun dünyası anneden ayrı babadan ayrı beslenir. Bu sebeple de doğal aile modeli Ģefkat ve otoriteye dayalı, dengeli aile modelidir. Çocuğun anneden alacağı duygusal besinle, babadan alacağı duygusal besin farklıdır. Baba ailede otorite temsilcisiyken anne, aile içindeki dengeleri sağlayıcı bir konumda bulunmaktadır. Sağlıklı bir aile yapısında, anne ve baba birbirlerini dengeleyerek çocuk sahibi olurlar. EĢlerin birbirlerindeki eksiklikleri tamamlaması zafiyet değil, aksine sağlıklı bir sürecin iĢaretidir. Anne, kabiliyet olarak annelik rolünü, baba da babalık rolünü iyi yapar. Çünkü yaradılıĢ olarak bu kabiliyetlere müsait olarak yaratılmıĢlardır. Güç, erkeğe; güzellik ve Ģefkat, kadına verilmiĢtir. Erkeğin görünüĢü serttir. Her ne kadar erkek, kendi görünümünü değiĢtirip yumuĢak olsa da en azından sesi serttir, kalındır. Annenin sesi, ince ve narindir. ġefkatli bir sesleniĢi daha iyi yerine getirir. Anne, babalık; baba, annelik görevini yapmaya kalkarsa ortaya kaos ve rol karmaĢası çıkar (GüneĢ, 2009: 157).

Ana babaların çocuklar ve aileleriyle ilgili bazı temel inanç ve değerleri vardır. Bunlar büyük ölçüde toplumsal değer ve yargıları yansıtmakla birlikte ikisi aynı Ģey değildir. Ġki değer sistemi arasında, özellikle ana babanın toplumsal statüsüne dayanan farklılıklar olabilir. Ġkinci olarak ana babanın değerleri, onların davranıĢlarına yansıdığından, toplumsal değerlere kıyasla çocuk üzerinde daha da etkilidir. Ana baba inançlarının bir baĢka yönü de, ana babalığın tanımı ve zaman içinde

35

kavramsallaĢtırılmasıyla ilgilidir. Söz gelimi, annenin annelik rolünü sadece çocuğunu sevmek ve onunla ilgilenmek olarak mı, yoksa aynı zamanda onu okula ve gelecekteki baĢarılı bir hayata hazırlamak olarak mı tanımladığı, hem annenin günlük davranıĢları, hem de çocuk için doğuracağı sonuçlar açısından önemlidir (Hökelekli, 2009: 187). Ferdin Ģahsiyet kazanması, topluma devredilmesi iĢi, zamanımızda özellikle aileye düĢmektedir. Ancak bazı aileler, bu konuda aciz kalmaktadır. Çünkü, aile fertleri günlük hayatlarının uzun bir kısmını aile yuvası dıĢında geçirmektedir. Aile yuvasına ayrılan zamanları kısalmıĢtır. Bu durumda ailede toplayıcı rolünü üstlenen kadının daha iyi ve günün Ģartlarına göre eğitilmesi gerekir (Nirun, 1994: 48).

Ailede anne- babanın çocuklarını eğitmede bütün tedbirleri alması günümüzde mümkün değildir. Çünkü aile, kapalı durumdan çıkmıĢtır. ÇeĢitli vasıtalarla dıĢarıya açılmak zorunda kalmıĢtır. Çocuğun içinde bulunduğu çevre, iletiĢim araçları vs. çocuğun eğitilmesinde etkisi olan faktörlerdir (Özbek, 1996: 54).

Ana babanın gönlünde belli özellikler sahip bir çocuk imajı vardır. Çocukla iliĢkiler hep bunun gerçekleĢmesi yönünde bir çabaya eĢlik eder. Çocuğun değeri bu beklentiye uygun özellikler geliĢtirmesi ölçüsünde artar ya da eksilir. Ülkemizde, çocukların sahip olması en çok arzu edilen özelliklerin baĢında, “anne-babaların sözünü dinlemeleri” gelmektedir. Uysal olmak, sevgi ve saygı göstermek ve diğer insanlarla iyi anlaĢmak gibi iyi sosyal iliĢkilerle ilgili davranıĢlar ana babaların büyük çoğunluğu tarafından, çocuklarda arzu edilen davranıĢlar olarak ortaya çıkmaktadır. Genel olarak olumlu bir sosyal yönelim ve özellikle uslu ve itaatkâr bir yapıya önem verilmektedir (KağıtçıbaĢı, 1998: 73).

Anne-baba-çocuk iliĢkilerinin bir sistem halinde geliĢtiği etkileĢim ve sosyalleĢme sürecinin üç farklı modeli karĢımıza çıkmaktadır.

“KarĢılıklı bağımlılığa dayanan aile modeli” birinci aile modelidir. Bu model ataerkil aile yapısına sahi, sıkı bağlarla dokunmuĢ aile iliĢkilerini görüldüğü geleneksel, kırsal çevrelerde yer alır. Bu tip ailelerde çocuklar ana babaları için “yaĢlılık güvencesi” değeri taĢır. Bu değer, nesiller arasında duygusal ve maddi bağımlılığı içerir. Çocuk yetiĢtirmede özerklikten çok denetim içeren itaat ve bağımlılık yaklaĢımı görülür. Bu tür sosyalleĢme, ailenin devamlılığı açısından önemli rol oynar. Aileye sadakati,

36

bağımlılığı ve itaati vurgulayan bu yaklaĢım biçimi, çocuğun ailesiyle bütünleĢmesini sağlar.

“Bağımsız ve ayrıĢmıĢ aile modeli” ikinci aile modelidir. Hem ailenin diğer ailelerden hem de aile bireylerinin birbirlerinden bağımsız ve ayrıĢmıĢ olması üzerine kuruludur. Bu model daha çok kentleĢmiĢ, yüksek refah düzeyli çevrelerde görülür. Burada nesiller birbirinden ayrıĢmıĢtır ve hem duygusal hem maddi kaynak yatırımı ana babaya değil, çocuğa yönelmiĢtir. Eğitimin artan önemiyle, çocuk sahibi olmak aileye maddi bir yarar sağlamaktan çıkıp, ekonomik bir yük haline gelmiĢtir. Buradaki sosyalleĢme değerleri ve aile etkileĢimi, bağımsız, ayrıĢmıĢ, belirgin sınırları olan bir benlik geliĢimini doğurur. Çocuk yetiĢtirmede denetime daha az yer verilir, ana baba çocuğu oldukça serbest bırakır.

“KarĢılıklı duygusal bağlılığa dayanan aile modeli” üçüncü aile modelidir. Bu aile yapısında, duygusal alanda karĢılıklı bağlılık görülürken, maddi alanda hem birey hem aile düzeyinde bağımsızlık söz konusudur. Devem eden kuĢaklar arası duygusal bağlılık, genç yetiĢkinlerin duygusal yatırımlarını hem anne-babaya hem çocuklarına yöneltmelerine neden olur. Çocukların artan masrafıyla ve azalan ekonomik değeriyle birlikte, psikolojik değerleri ön olana çıkar. Burada aileye bağlılık kadar bireyin de önemi vardır. Çocuğa bir taraftan özerklik tanınırken, diğer taraftan ana baba denetimi ihmal edilmez ve duygusal bağlılık vurgulanır. Bu aile iliĢki modelinde bireysel sadakat ve özerklik bir arada yer alır ve özerk-iliĢkisel bir benlik geliĢimi ortaya çıkar. Bu benlikte iki temel insan ihtiyacı olan “bağlanma” ve “özerklik” ifade bulmaktadır. Bu aile yapısında büyüyen çocuğun bireysel ihtiyaçları, aile ihtiyaçlarıyla ters düĢmez. Çocuğun özerkliği, aile için bir tehdit oluĢturmaz. KarĢılıklı duygusal bağlılık temeline dayalı bir iliĢki ve iletiĢim modeli hem anne babalar hem de çocuklar açısından daha sağlıklı bir yoldur. Türk ailesi, aile içi iliĢkilerde kiĢiler arası bağlılık ve bağımlılığın önemli değerler olduğunu göstermektedir. Tipik Türk ailesi, “sevgi veren-kısıtlayıcı bir aile” özelliğine sahip bulunmaktadır (Hökelekli, 2009: 188).

Her Ģeye sahip olduğu halde mutsuz olan çocuklar vardır. Acaba “çocuk için en iyisi olsun” derken doyumsuz bir çocuk mu yetiĢtirilmektedir. Amaç ise çocuğu her an mutlu etmek değil onu hayata hazırlamaktır. Bu sebeple çocuğa sevgi ve disiplini birlikte ve

37

dengeli vermek gerekmektedir. Çocuğun kiĢiliğine saygı göstermeli, çocuğu büyük insan gibi dinlemeli ama ondan yetiĢkin bir insan davranıĢı beklenmemelidir.

Çocuğun psiko-sosyal özelliklerini tanımak, birey olmasına fırsat vermek, etkin bir Ģekilde dinlemek, ödül ve cezada denge kurabilmek, sorumluluk vermek, çocuğun davranıĢ diline dikkat etmek, yaĢanan üzüntülü ve sevinçli olaylar üzerinde sohbet etmek, yuva sıcaklığını hissettirmek ve davranıĢlarla örnek olmak çocukla kurulan bilinçli bir iliĢkinin genel kurallarıdır (Tarhan, 2008: 29-30).

Bütün anne babalar Ģüphesiz çocuklarının onları sevmesini ve onlara yakın olmalarını, aynı zamanda büyüdükçe onlara karĢı daha saygılı olmalarını isterler. Aynı Ģekilde anne babalar çocuklarını severler ve onları kendilerinin ayrılmaz bir parçası olarak görürler. Çocuklar da ne kadar büyürlerse büyüsünler anne babalarından bütünüyle kopamazlar (KağıtçıbaĢı, 1998: 126).

38

BÖLÜM 2: EŞLER ARASI İLETİŞİM VE ÇOCUK

2.1. İletişim Kavramına Genel Bakış

ĠletiĢim; bilginin, semboller, iĢaretler, davranıĢlar, mimikler, vb. Ģeklinde bir yerden baĢka bir yere aktarılmasıdır (Budak, 2000: 394). Buna göre iletiĢimi, “duygu, düĢünce