• Sonuç bulunamadı

Çocuk Sahibi Olamamanın Eşler Üzerindeki Etkisi

Evliliğin kiĢisel ve toplumsal amaçlarından biri de çocuk sahibi olmak ve kendi neslini üretmektir. Çocuk isteyip de yapamamak, istediği bir Ģeyi elde edemeyen “engellenme” durumuna karĢı bireylerin gösterdiği tepkilere benzer tepkiler gösterirler ve baĢarılı ya da baĢarısız savunma mekanizmaları geliĢtirilmelerine yol açar. Evrensel olarak doğal yapı ve cinsiyet rolü gereği gebelik ve doğum iĢlevi kadına özgü bir iĢlev olması nedeni ile, çocuksuzluk durumunda daha çok kadın, suçluluk, depresyon ve yetersizlik duyguları yaĢar ve benlik algısı bundan etkilenir (Özgüven, 2000: 89).

Çocuksuzluk, ailede bunalım kaynaklarından biri olarak önemlidir. Çocuğu olmayan evli çift, baĢlangıçta büyük bir sabır ve umutla çocuk sahibi olmak için çaba harcar. Tıbbî olarak çocuk olmayacağı kesinlik kazanırsa, karı-kocanın duruma uymaları beklenir. EĢlerden biri ya da her ikisi bundan rahatsız ise iliĢkilerindeki düzen bozulur. Çocuğu olmayan kiĢi suçluluk duygusuna düĢer ve bu duyguyu ifade etmekte sakınca görmezse eĢini kırar ve onunla olan iliĢkilerini bozar. Çocuk isteyen eĢ saldırgan, kırıcı bir havaya girebilir. Küskün, suskun, olumsuz davranıĢlarla, eĢinin isteği dıĢında olan

98

bu eksikliğinden dolayı onu cezalandırmaya kalkması, durumu karmaĢıklaĢtırmaktadır. Durumu güçleĢtiren bir baĢka neden ise, karĢı tarafın akrabalarının negatif tutumu olur (Bilen, 2009: 272).

Çocuksuz evliliğin bir evlilik olarak hukukî bakımdan doğru sayılabildiği halde sosyolojik bakımdan doğru telakki edilmesi o kadar kolay değildir (Dikeçligil, Çiğdem, 1991: 125). Çocuk sorunu, sosyolojik bir sorun olarak da karĢımızda durduğunda biyolojik ve psikolojik boyutlarının yanında daha köklü bir değerlendirme gerektirmektedir. Birtakım topluluklarda çocuk, ebeveynlerinin bir dölü olmaktan daha fazlasını ifade etmektedir. Genç bir çiftin çocuğunu olması, bu açıdan daha fazla önem arz etmektedir. Buna bağlı olarak bir kısım evliliklerde kısırlık sebebiyle boĢanmalar ortaya çıkmaktadır.

Bazı ülkelerde, evlilik öncesinde yapılan muayenelerle eĢlerin çocuk sahibi olup olamayacakları incelenmektedir. Eğer bir terslik varsa, eĢler ya durumu kabullenip evliliğe gitmekte ya da evlenmeden vazgeçip yaĢantılarını yeni baĢtan kurmaktadır. Bizde bu tür muayeneler çeĢitli nedenlerle yapılmamaktadır. EĢler niĢanlı iken bu konuyu gündeme getirmeli ve çözüm yolları saptamalıdırlar. Aksi takdirde evlilikte çocuk olmama sıkıntısı ile karĢılaĢılınca iliĢkilerde bunalım ortaya çıkmaktadır (Bilen, 2009: 272).

YaklaĢık olarak her beĢ çiftten birinin çocuk yapma imkânlarının olmadığı kabul edilir. Bir çiftin çocuksuz kalmasına neden olan kısırlık durumu, erkek ya da kadından ya da her ikisinden kaynaklanabilir. Ülkemizde çocuksuzluk daha çok kadına özgü bir nitelik gibi ele alınmakta, bu da eĢler arası çatıĢmayı kadınlar aleyhine çevirmektedir. Özellikle, kırsal kesimde, sosyokültürel desteklerden yoksun çocuksuz kadın, üzerine gelen ikinci bir eĢi, bile kabul etmektedir. Kent yaĢamında ise genelde, çocuksuz kadınların, çocuklu olanlara göre daha yoğun olarak evliliğin yıkılacağı kaygısı yaĢadıkları belirtilmektedir.

Çocuksuz eĢler, genel özellikleri olarak, yaĢamdan yeterince zevk alamama, depresyon, suçluluk ve yetersizlik duyguları yaĢamaktadırlar. Suçluluk ve öfke duyguları çevreye genelleĢtirilerek, eĢlerin kendilerini dıĢ alandan soyutlamalarına ve giderek tüm kiĢilerarası iliĢkilerinin bozulmasına, ya da kiĢilerin kapasitelerinin altında baĢarı göstermelerine neden olabilmektedir (Özgüven, 2000: 89).

99

Çocuk sevgisi, fıtrîdir. Bütün canlılarda neslini devam ettirme içgüdüsü vardır. Hatta çocuk istemeyen bir kadın bile, çocuk gördüğünde arasında duygusal bir çekim oluĢabilmektedir. Çocuğun masum ve sevimli halinde “kendini feda etme” duygusu geliĢir. Bu sadece insanda değil hayvanlarda da böyledir. Allah, insanı yaratırken, kendi çocuğuyla ilgilenmenin getirdiği zahmetlere peĢin bir zevk vermiĢtir. Beyin o esnada mutluluk kimyasalları salgılar ve zevk alır. Çocuk sahibi olunması ve çocuğun korunması genlere kodlanmıĢ bir durumdur (Tarhan, 2010: 206).

Kadın, doğasının önemli bir isteğini yerine getirmek için, çocuk yapmak ihtiyacındadır. Ġnsan iradesi ve ya ortada bulunan koĢullar kendisini bu iĢten yoksun bıraktığı takdirde çocuk sahibi olamayan çiftler, buhran içine girebilmektedir. Çiftler evliliği anlamsız görebilmektedir. Kadın için annelik içgüdüsünün tatmin edilmesi, erkek için ise babalık duygusunun tatmini çok önem arz edebilmektedir. KiĢilerin içinde olan bu duygular tatmin edilmediğinde iki çift arasındaki beraberlik ve uyum bozulmakta ve bitmektedir. Bir bakıma çocuk aile binasının harcı durumundadır.

Evlilikte ebeveynler, çocuklarını sevgilerinin somut bir eseri olarak gördükleri zaman, karı-koca bağları güç kazanır. Ancak karı koca arasında bağların zayıfladığı ve uyumun bozulduğu hallerde, çocukların varlığı hiçbir değiĢiklik yapmaz. Evliliği kurtarmak, çocuk sahibi olmanın ötesinde bir durum haline gelir. Çocuk sadece bazen boĢanmayı geciktirici rol üstlenir. Karı kocalık bağı kopmuĢ çiftlerin “çocukların iyilikleri için” beraber yaĢamaya devam ettikleri bir gerçektir.

Kimi aileler, çocuğun olmamasını, insana ait bir sorun olarak algılamaktadır. Yaratıcının takdirinde olduğu göz ardı edilmektedir. Bu ise eĢlerden birinin suçlanmasına sebep olmaktadır (DurmuĢ, 2006: 143). Bazılarına göre, kadının çocuk yapabilme süresi ancak hayatının belli yıllarıyla sınırlı olduğu, muayyen bir yaĢtan sonra doğurganlığın durduğu erkeğin ise böyle bir sınırlamayla karĢılaĢmayacağı cihetiyle bu durum çok kadınla evliliğe yol açan etkenlerden biri olmuĢtur. Erkeğin çocuk istemesi, ancak karısını boĢamaya razı olmaması, erkeği ikinci belki de üçüncü evliliğe itmektedir (Mutahhari, tarihsiz: 344).

Bazı topluluklarda bu hal tabii görülmekte ve ilk eĢ kocasını kendisi seçerek evlendirmektedir. Bu göreneğin uygulanmasında, çocuk istemek sebebi yanı sıra, arazi ve hayvan bakım için fazla yardımcı temini amacı kadar ve bundan da daha kuvvetli bir

100

baĢka sebep vardır. Soyun devamı ve baba ocağının tüttürülmesi, atanın ölümünden sonra ruhuna dua edecek zürriyetin bulunması isteğidir. Bu tip evlenme âdetinin izlenmesinde ikinci eĢ dini nikâhla alınmakta ve resmi nikâh yapılmamaktadır. Ancak ikinci kadından olan çocuklar birinci kadının nüfusuna kaydolmaktadır (Erdentuğ, tarihsiz: 33-34).

Kısır kadının itibarının olmamasının yanında çok çocuklu, bilhassa erkek evladı bol olan kadının itibarı yüksektir (Kaleci, 2004: 15). Çocuk olmaması durumunda ikinci kadına hoĢ bakılmasının arka planında toplumun evlilik olayına bakıĢ açısı yatar. Evliliğe bakıĢ açısı, mevcut ailelerin varlığını devam ettirme düĢüncesi fikri öncelikli yaklaĢımdır.

Ġstediği halde çocuk sahibi olamayan çiftler, teknoloji ve tıptaki geliĢmelerle birlikte tüp bebek gibi bir takım yöntemlere baĢvururlar. Ancak yine de çocuk sahibi olamazlarsa evlilik bir imtihandan geçer. Ġki tarafında evliliğe bakıĢı, evlilikten beklentisi önemlidir ve durumu Ģekillendirir. Taraflardan biri çocuğu birlikteliğin olmazsa olmazı olarak algılayabilir. Toplumumuzun yaklaĢımı böyle bir durumda evlat edinme yönündedir (Tarhan, 2012: 15).

Günümüzde kadınların eğitim ve iĢ dünyasında sayıları artmıĢtır. Aile içindeki rollerinde değiĢim olmaktadır. Evliliklerin kiĢisel istekler doğrultusunda yapılmaya baĢlanmasıyla birlikte kadının ailede alınan kararlarda etkinliği artmaktadır. Günümüzde kadın siyasi hayatta rol almaktadır. Eğitim seviyesi ve kadının iĢ hayatındaki rolü giderek artmaktadır. Bu durum ise ikinci eĢli evlilikleri azaltmakta ve kadının eĢi karĢısında söz sahibi olmasını beraberinde getirmektedir.

Kur‟an, malı ve çocuğu bir dünya süsü olarak tasvir eder (KehfSûresî: 46). Bununla birlikte insanların mal ve çocuklara göre değerlendirilmesi hoĢ karĢılanmamaktadır (TekasürSûresî: 1-2). Çünkü bunlar övünmek, baĢkalarını tahakküm altına almak için verilmemiĢtir. Mal ve evlat hırsı, insanın en zayıf noktalarındandır (Âl-i Ġmran Sûresî: 14). Bununla Allah, bir tecrübe ve imtihan yeri olan dünyada insanı denemektedir. Onun için bu nimetler birer imtihan vesilesidir. Eğer bu nimetler doğru istikamete yönlendirilirlerse, kiĢinin ve toplumun hayrına olur.

101

BÖLÜM 3: ARAŞTIRMA BULGULARI VE YORUMLAR