• Sonuç bulunamadı

Aile Hukukundan Kaynaklı Yükümlülükler

1.4.1. Sadakat Yükümlülüğü

Genel olarak kabul edilen görüş, evliliğin ahlak ve sadakate bağlı olduğu ve bu sadakatin de cinsel bağlılık içerdiğidir. Richard Taylor bu görüşe kısmen de olsa karşı çıkmaktadır. Taylor’a göre, evliliğin ahlakı sadakate bağlıdır, ancak cinsel bağlılığın bu konuda herhangi bir yeri bulunmamaktadır. Bu nedenle Taylor, cinsel bağlılığın, evlilikteki sadakat üzerinde herhangi bir etkisi olmadığına dair çalışmalar yürütmüştür. Taylor’ a göre sadakat orijinal olarak bağlılık duygusudur ve evlilik ilişkisinde birbirlerini seven çiftlerin arasındaki aşk sadakati olarak belirtilmelidir. Evlilikteki vefa sadakate bağlıysa ve sadakat de cinsel bağlılık olarak değerlendiriliyorsa, aldatma her zaman yanlış olarak anılacaktır ve herhangi bir evlilikte eşini aldatan kimse ahlak yönünden iyi durumda olmayacaktır.

62 Yılmaz, s. 37

63 Özbay, İbrahim; Alternatif Uyuşmazlık Çözümü (Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi

2006/3-4, s. 459-475).

21 Aile sadakati, aile üyeleri arasındaki karşılıklı yükümlülükler, bağlılık ve yakınlığı ifade eder. Aileye bu denli bir bağlılık, çocukların gelecekte ailelerine sosyal yardım yapmalarının ana nedenlerinden birisi olarak gösterilmektedir. Evlilikteki sevgi, cinsel içgüdü ile sınırlandırılamaz ya da tanımlanamaz.

TMK’nın 185. maddesinin 3. fıkrasına göre, eşlerin birbirine sadık olması zorunludur. Yargıtay, TMK m. 185/3’te yer alan eşlerin sadakat yükümlülüğünün evlilik birliği süresince devam edeceği hükmünden hareketle her ne kadar boşanma davası açılmışsa da evlilik birliğinin halen devam ettiği olgusundan hareketle, davadan sonra meydana gelse bile eşlerin başkaları ile olan cinsel ilişkilerini sadakat yükümlülüğüne aykırı bulmakta ve kusurlu eylem olarak kabul etmektedir65.

1.4.2. Karşılıklı Yardım ve Dayanışma Yükümlülüğü

Son yıllarda aile sosyologları, aile hayatının döngüsüne yoğunlaşmaya başlamışlardır. Evdeki son çocuk ayrıldığında, aile açıkça, aileyi meydana getiren kişilere dönüşmektedir. Evlenen çocuk, ayrı ve önceki ailesinden tamamen bağımsız bir aile kurar. Bu ailelerde eşler evlilik hizmetleri ve şefkat bakımından birbirlerine bağlı kalmaktadır. Eşler birbirlerine her konuda destek olma beklentisi içerisinde hayatlarına devam ederler66.

Dayanışma, evlenmiş bireylerin evlilik hayatlarına zarar vermeden, uyum içerisinde yaşamalarını olanaklı kılmaktadır. Eşler hastalandıklarında, bir diğerinin başına kötü bir şey geldiğinde veya yalnızca moral bozukluğu durumunda bile, birbirlerine destek olup, sorunların üzerinden birlikte aşılabileceği hissini karşı tarafa hissettirmelidirler. Özellikle ciddi ve tehlikeli hastalıklar sırasında eşler arasındaki bu uyum en üst seviyeye ulaşmalı ve eşlerin birbirlerine önemli ölçüde destek olmaları gerekmektedir67.

Bunun yanında eşler, birbirlerine maddi konularda da destek olmalıdır. Eşlerden birisinin herhangi bir borç veya maddi sıkıntı içerisine girmesi halinde, diğeri bu konuda desteğini esirgememeli, eşinin yanında olduğunu hissettirmeli ve bir şekilde bu konuda yardım sağlamalıdır68.

65 www.kararara.com 66 Ejder, s. 38.

67 Şıpka, Şükran; “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı”nın Değerlendirilmesi

(İTÜSBD 2007/2, s. 163-175).

68 Tanrıver, Süha; Hukuk Uyuşmazlıkları Bağlamında Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları ve

22

1.4.3. Çocukların Bakım, Gözetim ve Eğitimi Yükümlülüğü

Ebeveynlik, mesai saatiyle sınırlı işler gibi değildir. Ebeveynlik hiçbir zaman bitmez ve her şeyi yapmak için zaman asla yeterli olmaz. İlgili ebeveyn olarak eşler, çocukların refah içinde ve eğitimli yetiştirilmesinden sorumludur. Eğer çocuk sağlıklı, güçlü ve topluma yararlı bir birey olarak büyürse bu, ebeveynlerin çabaları sayesinde olacaktır. Eğer tam tersi bir durum ile karşı karşıya kalınırsa da, bu yine ebeveynlerin sorumluluğu dâhilindedir. Çocuklarının doğru yolda ilerlemesi, ebeveynlerin sorumlu olduğu bir durumdur.

Çocuk hukukunun ve haklarının ana dayanağını oluşturan Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) BM Genel Kurulunca 20 Kasım 1989'de kabul edilmiş ve 1990 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, çocuk haklarıyla ilgili evrensel standartlar oluşturmuş aynı zamanda yasal bir zorunluluk sağlamıştır. Sözleşme ile çocukluk kavramı, insan hakları temelinde ele alınmış ve yeniden tanımlanmıştır. ÇHS ile çocukluk ve yetişkinlik dönemi ayrımı yapılmış, aile ve çocuk arasındaki ilişki ve sorumluluklar kesin olarak tanımlanmış, coğrafya, dil, din veya aile ayrımı gözetmeksizin tüm çocukların sahip oldukları haklar sıralanmıştır.

Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi'nin (25 Ocak 1996) 4. Maddesi, ÇHS tarafından çocuklara tanınan hakların uygulamaya geçirilmesini içermektedir. Metnin ana amacı, çocuk çıkarları doğrultusunda hakların gelişmesini, çocukların kendileri hakkında görülecek davalar konusunda bilgi sahibi olmalarını sağlamak ve bu davalara katılımlarının kolaylaştırılması şeklinde açıklanabilir. Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi 1 Temmuz 2000 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş ve Türkiye tarafından 18 Ocak 2001 tarihinde onaylamıştır69.

Eski Medeni Kanun'un 152, 2. maddesi uyarınca eşe ve çocuklara bakma yükümlülüğü erkeğe verilmiştir. Bu yükümlülük “bakım gücü” ile yani erkeğin mali gücü ile sınırlandırılmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 328, 1. maddesinde ise ebeveynlerin bakım yükümlülüğü, çocukları ergin olana kadar devam etmektedir. TMK 328, 2. maddesi, “Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve

23 koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdür” hükmü ile istisnai bir düzenleme yapmıştır70.

1.4.4. Birlikte Yaşama Yükümlülüğü

Birçok insana göre uzun süren bir evlilik, hayatlarının çok önemli bir parçası haline gelmiş olsa da, evlilik kurumu çekirdek aile biçimi olarak eskisi gibi bir seçkinliğe sahip değildir. Bunun nedeni evliliğin, aile hayatı ve kadınların sosyal rollerini düzenleyen sosyal normların büyük ölçüde değişmesine bağlı olabilen bir durum olmasıdır71.

Eşler evlendiklerinde birbirleriyle yaşamak için anlaşmaktadır ve bu durum yasalarla da güvence altına alınmıştır. Bu nedenle, eşlerin birbirleriyle birlikte yaşamadıkları durumlar genel olarak hem toplum nezdinde hem de mevzuatta kabul gören bir durum olmamakla beraber, boşanmalara kadar ilerleyen bir sürecin parçası olarak görülmektedir.

Türk Medeni Kanunu'nun 186, 1 ve 194. maddelerine göre eşler, birlikte yaşayacakları konutlarını birlikte seçmelidirler72.

1.4.5. Evlilik Birliğini Birlikte Yönetme Yükümlülüğü

Toplumda hâkim olan görüş, çocukların menfaati için aile bütünlüğü içinde büyümesinin gerekli olduğudur. Bu istikrarlı ilişkinin oluşmasının evlilik yoluyla gerçekleştiğine dair dünyada yaygın bir kanı bulunmaktadır. Evlilik bir durum veya anlaşma olarak kabul edilmektedir. Hukukta, tarafların niyetleri ne olursa olsun ortaya çıkan yasal sonuçlar olarak görülmektedir. Diğer bir deyişle evlilik, kanunlar tarafından belirtilen rejime tabidir. Buna alternatif bir yaklaşım, evlilik sözleşmesini evliliği yöneten kavram olarak kabul etmektir. Bu durumda tarafların niyetlerinden ortaya çıkan evliliğin yasal sonuçları, evlilik yasalarından ziyade bir anlaşmaya bağlanmış olmaktadır73.

Türk Medeni Kanunu’nun 186, 2. maddesinde, “birliği eşler beraber yönetir” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm gereğince aile birliğinin tüm ihtiyaçlarının karşılanması

70 Yıldırım, M. Kâmil; Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısının Değerlendirilmesi

(Arabuluculuk Yasa Tasarısı, Eleştiri ve Öneriler, İstanbul 2008, s. 35-80).

71 Kuru, Baki; Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, İstanbul 2001. S.34.

72 Yıldırım, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısının Değerlendirilmesi, s. 35-80). 73 Ildır, Gülgün; Alternatif Uyuşmazlık Çözümü (Medeni Yargıya Alternatif Yöntemler, Ankara,2003,

24 ve aile birliğinin adına borçlanılması veya birikim yapılması, eşlerin birlikte verecekleri kararlar doğrultusunda mümkündür.