• Sonuç bulunamadı

1.4. Sosyal Politikada Feminist Kavramsallaştırma

1.4.7. Aile-dışılaştırma (Defamilisation)

Buna karşı feminist teori aile-dışılaştırma (defamilisation) kavramını geliştirmiştir. Feminist ideoloji kadınların ailelerinin ya da toplulukların bağımlı üyeleri olmak yerine kendi kendilerine yeten bireyler olmaya teşvik eder. Aile-dışılaştırma bu bağlamda feministler tarafından aile-merkezcilik karşısında ve metalaştırma kapasitesine bir önkoşul olarak kavramsallaştırılmıştır. Aile-dışılaştırma “bireylerin aile ilişkilerinden bağımsız olarak ücretli iş ya da sosyal güvenlik sağlayarak sosyal olarak kabul edilebilir bir standartta yaşayabilmesinin derecesi olarak tanımlanır (Lister R. , 1997, s. 173). Bir başka tanım da Clare Bambra tarafından yapılmıştır. Aile-dışılaştırma refah devletinin kadınların bağımsız çalışanlar olarak hayatta kalmalarını sağlaması ve aileye olan ekonomik bağımlılıklarını azaltma derecesine referans eder (Bambra, 2004) ve (Bambra, 2007). Aslında kadınlar için çoğunlukla piyasanın sağladığı faydanın aile tarafından sağlanması yani piyasa

67

bağımlılığının yerini aileye bağımlığın alması söz konusudur. Bu nedenle aile- dışılaştırma kavramı refah devletinin ve refah rejiminin kadın otonomisini ve ekonomik bağımsızlığını aileye bağlı olmaksızın ne derecede gerçekleştirmesine izin verdiğini gösterir. Her ne kadar kavram Korpi, Esping- Andersen tarafından da kullanılmışsa da ana akımın temsilcisi olarak Esping- Andersen’in ve Korpi’nin erken dönem kavramsallaştırmaları yine ana-akımın ruhuna uygun olarak aile odaklı olmuştur. Esping-Andersen ve Korpi aile- dışılaştırmayı kullanırken refah devletinin aileyi desteklemesini esas almışlardır. Örneğin Korpi refah devletlerini sınıflarken aileye verilen yardımlar için aile-dışılaştırma kavramını kullanır; yani ailenin piyasaya olan bağımlılığını azaltıcı yardımları bu kavramla açıklar. Ancak feminist sosyal politika yazınına göre Esping-Andersen ve Korpi’nin bu yaklaşımları sorunludur. Çünkü aileye yapılan sosyal yardımları içeren aile-dışılaştırma yaklaşımı doğrudan kadınların özgürleştirilmesi ve güçlenmesini hedef almadığı için toplumsal cinsiyet eşitliği sağlama ve dolayısıyla aslında aile- dışılaştırma işlevi çok sınırlıdır. Dolayısıyla Esping-Andersen ve Korpi aile- dışılaştırma kavramını açıklarken de geleneksel eril yaklaşıma uygun bir kavramsallaştırma sürdürmüşlerdir.

Ailenin merkezileştirilmesini sağlayan politikaları aile-dışılaştırma kavramını kullanarak olumlamak, aile içinde kadının konumu, kadın otonomisi ve özgürlüğü meselesini ihmal etmek anlamına gelir (Bambra, 2007). Oysa aile-dışılaştırma kavramının özü çok daha geniş anlamda klasik refah devleti yaklaşımlarının varsayımlarına eleştirel bir yaklaşım olmasından kaynaklanır. Bir başka deyişle aile-dışılaştırma geleneksel yazının ele aldığı gibi refah devletinin ailenin piyasaya bağımlılığın azaltması değildir. Refah devletinin kadınların aileye olan ekonomik bağımsızlıklarını azaltmasıdır (Bambra, 2007). Ancak burada önemli bir tespit yapmak gerekir. Esping-Andersen klasik çalışmasından (Esping-Andersen, 1990) bir süre sonra yayınladığı bir makalesinde aile-dışılaştırma kavramını feminist sosyal politikanın tanımına yakın bir biçimde kullanmaktadır (Andersen, 2010, s. 52). Bu aile-dışılaştırma kavramının toplumsal cinsiyet eşitliği sağlama bağlamındaki kullanımının hem ana-akımın temsilcileri tarafından da benimsendiğine işarettir hem de sosyal

68

politika yazınının feminist teorinin kavramsallaştırmalarını kullandığının bir göstergesidir. Bir yönüyle sosyal politika yazınının cinsiyetlendirilmesidir. Üstelik Esping-Andersen aynı makalesinde aile-dışılaştırmanın metasızlaştırma kadar önemli olduğunu da iddia etmektedir. Metasızlaştırmanın EspingAndersen için sosyal politika yazınında ne kadar merkez bir kavram olduğu düşünüldüğünde, feminist sosyal politikanın anahtar kavramlarından olan aile-dışılaştırmaya egemen yaklaşımın temsilcisi olan Esping-Andersen tarafından bu kadar önem atfedilmesi çok çarpıcıdır. Esping-Andersen İskandinav ülkelerinin aile-dışılaştırma bakımından en ileri düzeydeki refah rejimleri olduğunu belirtir. Bir refah rejiminde ailedışılaştırmayı değerlendirirken dört önemli faktör vardır:

- kadınların erkeklere oranla istihdama katılım oranları - annelik tazminatı ve ödemesi,

- annelik izninin süresi

- istihdam piyasasında kadınların erkeklere göre aldıkları ücret (Bambra, 2007).

Aile-dışılaştırma indeksinde en üst sıralardaki İskandinav ülkelerinde aile-dışılaştırma kapsamındaki sosyal politikalar yaygın olarak uygulanır (Bambra, 2007). Bu ülkeler aynı zamanda sosyal ve ekonomik eşitlikler cinsiyet eşitliğinde de listenin üst sıralarındadırlar. Tam da bu nedenle aile- dışılaştırma kavramının sosyal politika çalışmalarında analitik bir kavram olması bir refah rejiminin cinsiyeti bakımından göz ardı edilemeyecek veriler sağlamaktadır. Burada sosyal politika kavramlarının rejimleri birbirinden nasıl ayırdığına daha yakından bakmak gerekir. İskandinav refah rejimleri hem metalaştırma hem metasızlaştırma hem de aile-dışılaştırma düzeyleri yönünden muhafazakâr rejimlerin tam karşısında yer alırlar. Aslında aile-dışılaştırma hem metasızlaştırma ama hem de metalaşma hakkı ile ilgili bir kavramdır. Çünkü metasızlaştırma ücretli işe bağımlı olmaksızın yaşamını sürdürebilme ile ilgili iken metalaştırma ücretli işe erişim hakkına dairdir. Elbette toplumsal cinsiyet perspektifinden söz konusu olan kadınların ücretli işe erişimleridir. İskandinav ülkeleri kadınları önce metalaştırarak yani çalışma hakkı ve istihdama

69

katılımlarının önündeki engellerin kaldırılmasından sonra metasızlaştırırlar. Aile-dışılaştırma bu şekilde gerçekleşir. Muhafazakâr rejimler ise metasızlaştırmaya muhalefet etmezler. Çünkü evi geçindiren erkeğin metasızlaştırılması yani piyasadan bağımsız hayatını sürdürme desteği alması ataerkilliği ve geleneksel bağımlılık türlerini içeren toplumsal cinsiyet temelli işbölümünü pekiştirmeye yarar. Ne var ki muhafazakâr rejimler aile- dışılaştırmaya karşıdırlar. Çünkü aile-dışılaştırma yani kadınların aileye bağımlılıklarını asgariye indirmek radikal bir refah rejimi dönüşümü gerektirir. Bu dönüşüm sözü edilen ataerkil düzen ve bağımlıklara da meydan okumayı zorunlu kılar (Andersen, 2010, s. 52). Kadınların çalışma hakkı çerçevesinde metalaşma hakları bir başka deyişle istihdama katılım oranlarının yükseltilmesi tartışmaları aile-dışılaştırma bakımından önemlidir.

Türkiye gibi Akdenizli muhafazakâr refah rejimlerinde kadın istihdama katılımlarının artırılması bir politika argümanı olarak sunulabilir. Ancak bu aile-dışılaştırmanın kabullenildiği anlamına gelmez. Çünkü aile-dışılaştırma çerçevesinde metalaşma ya da çalışma hakkı kadar önemli bir başka olgu ücretli ve ücretsiz iş tanımlarının toplumsal cinsiyet ile kesişimleridir. Yani aile-dışılaştırma kavramı çalışma yaşamının nasıl örgütlendiği ile de ilgilidir. Bu nedenle kadınların yalnızca istihdama katılımları yeterli değildir. Örneğin part time, güvencesiz hatta ücretsiz aile işçiliğinin ya da enformel işlerin ne oranda kadınlar tarafından yerine getirildiği de refah rejiminin aile-dışılaştırma düzeyi bakımından önemlidir. Üstelik kadınların bir bölümünün metalaşma haklarını kullanarak ücretli işe erişebilmelerinin sağlanmasının, bu hakkı kullan/amayan kadınların refah kapsamı dışına çıkarılması da aile- dışılaştırmanın düzeyi hakkında bilgi verir. Aile-dışılaştırma kavramı ev ve aile yaşamını uzlaştırma politikaları, kamusal bakım hizmetlerini içerdiği gibi tanımı daha da genişletilerek bakım izinlerini, lehte vergi politikalarını ya da çalışma sürelerinin kısaltılmasını da içerecek şekilde refah devletinin çalışan anneleri /kadınları destekleyen tüm politikaları kapsayabilir (Shalev, 2009) .

Ne var ki refah devletinin yalnızca çalışan kadınlara hatta çalışan anneleri destekleyen yaklaşımı da sorunludur. Çünkü tam da bu yaklaşım ikinci

70

bölümde detaylıca tartışılacak olan olgunlaşmamış güney Avrupa tipi refah devleti yaklaşımına uygundur. Bu yaklaşımla refah devleti “içeridekiler” ve “dışarıda bırakılanlar “ ayrımı yaratır. Bu ayrıma uygun bir biçimde evlilik ve anneliğin ile birlikte ücretli işe erişimi olabilen kadınlara kapsayıcılık ve refah devletinin koruyucu şemsiyesi altına girebilme olanağı sağlanırken; anne olmayan çalışmayan ya da çalışamayan kadınlar bu koruyuculuğun dışında bırakılmaktadır. Muhafazakâr rejimler bunu yaptıkları için metalaşma hakkını görece olarak daha yüksek düzeyde kullandırmakta ancak aile-dışılaştırma düzeyleri düşük kalmaktadır. Özetle aile-dışılaştırma kavramı aileye değil, kadın otonomisi ve bireysel özgürlüğüne odaklanır. Yine ücretsiz bakım emeğinin kadınlar tarafından üstlenildiği geleneksel cinsiyete dayalı işbölümünün sürdürülmesi ve yeniden üretilmesini sağlayan bakım ideolojisi de aile-dışılaştırma bağlamında tartışılabilir. Tabi ki bu kadının otonomisini dolaylı olarak artıracak örneğin kamunun çocuk bakımı konusunda attığı aileyi ilgilendiren politikaların göz ardı edilebileceği anlamına gelmez. Ancak burada altı çizilmesi gereken esas unsur kadınların ekonomik ve sosyal konumlarını belirleyen bağlamın ne olacağıdır. Bu nedenle aile-dışılaştırma kavramı bu tezde aile ideolojisi ya da aile-merkezciliğin karşına yerleştirilmekte ve feminist sosyal politikanın mevcut geleneksel toplumsal cinsiyet ilişkilerinin çözülmesinde geliştirdiği en önemli anahtar kavramlardan biri olduğu inancıyla Türkiye sosyal politikasının kadınları ne oranda aile dışına çıkardığı sorusuna yanıt ararken kullanılacaktır.