• Sonuç bulunamadı

Aile Birliğine Önem Verme Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar

5.1 Eserlerde Tespit Edilen Değerler ve Yorumları

5.1.2 Aile Birliğine Önem Verme Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar

Ailenin birliğine verilen önem anayasanın 41. maddesinde, sosyal ve ekonomik haklar bölümünde “Aile toplumun temelidir” sözüyle vurgulanmış ve ardından aynı maddenin ek fıkrasında bu temelin ne şekilde korunacağına dair bilgi verilmiştir: Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır ifadelerine de aynı madde içerisinde yer verilmiştir.

Türk Manilerinden Seçmeler kitabında yer alan bu mani, ailenin birey için ne kadar önemli olduğunu son iki dizesinde etkili bir şekilde vurgulamıştır. Çocuğun gözünden bakıldığında ailenin en önemli iki bireyi elbette anne ve babadır. Onların varlığı çocuğa özgüven kazandırmaktadır.

Giderim dur diyen yok Kebap oldum yiyen yok Annem babam olmazsa

Bana sahip olan yok.(Türk Manilerinden Seçmeler, 2005: 40)

Altın Işık’ta yer alan Deli Dumrul masalında, serüvenin başkahramanı kendi

canı karşılığında Azrail’e bir can vermek mecburiyetindedir. Karısı canını seve seve vermeye hazırdır. Onun kurduğu cümleler de aile birliğinin kültürümüzde candan

daha kıymetli olduğu düşüncesini uyandırmaktadır. Çocuklarının ‘babamız vardır’ diyebilmesi ve obanın yıkılmaması için canını feda etmeye razı olmuştur.

Kadın, yaşlı gözlerini göklere Çevirerek dedi: Ulu Allah'ım, Ben isterim bedel olmak bu ere; Onun suçu olsun benim günahım! Ben öleyim yıkılmasın obamız,

Çocuklarım desin vardır babamız...(Gökalp, 2010: 110)

Kolsuz Hanım masalında, eşini kaybeden ve ölen eşinden Ay ile Yıldız

adında iki çocuğu bulunan bir Hünkar’ın evlenmesi ve üvey annenin bir takım kötü davranışları karşısında bu çocukların verdikleri mücadele anlatılır. Üvey anne bir gün gizli bir mahzene Yıldız’ı götürür ve ona, davranışları ile ırza ihanet teklif eder. Hünkarın oğlu olan Yıldız, üvey annesinin kendisine yaptığı teklifi, “sen benim babamın karısı oldun, ırza ihanet etme” şeklinde cevaplayarak eşlerin sadakatli olması gerektiği dersini vermiştir. Eşlerin sadakati ailenin birliği açısından çok önemlidir. Yıldız Bey’in bu tavrı, sadakatin ve aile birliğinin önemini resmetmektedir. Fakat anlatılan olayın çocuklara uygunluğu tartışmalıdır.

Hünkar dedi: Artık evlenmem ben: Çocuklar üzülür üvey anneden… Ölüye birkaç yıl kadar yas tuttu, Bir müddet geçince ahdi unuttu… Bu defa istedi bir frenk kızı

Kıskanmasın diye Ay’la Yıldız’ı… Bu kadın olunca sarayda sultan Dedi bana çiftlik şimdi bu vatan… Kocasına mülkte olup müşavir; Dedi bir gün hacca git ol mücavir, Orada girince sen itikafa,

Padişah duyunca onun sözünü, Çevirdi Yıldız’la Ay’a gözünü… Yüzünde belirdi bir derin firak, O dedi bunları hiç etme merak: Şunlara bakarım ben senden iyi… Bir gece annesi Yıldız’ı aldı, Bir gizli mahzenin içine daldı, Hazırdı bir sofra dolu meze, mey… Dedi: Bana şarap doldur Yıldız Bey! Yıldız çabuk sezdi: Niyeti fena! Dedi: Anne böyle söyleme bana! Sevgili babamın sen yansısın Onun hem mürşidi hem karısısın; Söz verdin edesin mülkü sıyanet,

İlk işin ırza mı olsun hıyanet?” (Gökalp, 2010: 80)

Mehmet Akif Ersoy, boşanmanın çaresizliklere yol açarak aile bireylerini darmadağın ettiğini ve evsizliğe sürüklenenlerin sefillik içerisinde olduğunu dile getirmiştir. Bu haller de bize aile birliğinin ne kadar önemli olduğunu bildirmektedir. Bilhassa çocuklara dikkat çeken Akif, ailedeki birliğin bozulması neticesinde en kötü akıbeti kadınlarla birlikte çocukların paylaştığını dile getirmiştir.

Hânüman yoksulu binlerce sefilân-ı beşer; Sesi dinmiş yuvalar, hâke serilmiş evler; Kocasından boşanan bir sürü bîçâre karı;

O kopan râbıtanın, darmadağın yavruları(Ersoy, 2009: 23)

Ninniler, çoğunlukla annelerin çocuklara duasıdır ve onlar hakkında, olumlu talepleri içerir. Aşağıdaki örnek de bunlardan biridir. Yuva kurmanın, eşin yanında durmanın ninniye konu olması, aile kurmanın ve onu bir arada tutmanın ehemmiyetine işaret etmektedir. Eşler birbirinin yanında, vazifelerinin başında

oldukları müddetçe ailenin bağları kuvvetli olacak ve birlik bozulmayacaktır. Bu bir temenni olarak anneden çocuğa söylenmiştir.

Kızım uyusun eve uyusun Büyüsün yuvasın kursun Aşının başında dursun, Eşinin yanında dursun. Uyu kızım ninni,

Büyü kızım ninni!( Türk Ninnilerinden Seçmeler, 2007:38)

Safahat’taki karakterlerden biri olan Köse İmam’ın ağzından anlatılan devrin paşalarından birinin hikayesi ve bu hikayede paşa ile muhatap olan Köse İmam’ın tavrı, aile birliğinin korunması yolunda sarf ettiği çaba, bu birliği korumanın ne kadar gayrete değer olduğunu bize göstermektedir.

Mütekâid paşalardan biri, üç beş sene var, Düştü bilmem ne taraftansa bizim semte kadar. Kimde az çok getirir bir satılık, mal varsa, Kapatıp yaptı beleşten sekiz ev, dört arsa. Herifin hâli bidâyette zararsızcaydı;

Son zamanlarda, ne olduysa, namazdan caydı. Ne cemâ´atte, ne mescidde, bugün komşu paşa. -Olağan şey, sofuluk çıkmadı, besbelli başa. -Derken incelmeye, gencelmeye kalkıştı... -Aman

-Ne aman dinledi, gittikçe, hovardam, ne zaman. Saç sakal tuttu ne hikmetse acâib bir renk; Kalafatlandı bıyıklar, iki batman, bir denk! Çehre allıklı sabunlarla mücellâ hergün: Fes yıkık, kelle açık, kaş yılışık, göz süzgün; İğne, boncuk yakalık, tasma, yular... Hepsi tamam; Koçyiğit sanki bunak!

-Sen de mi şâirdin İmam -Kuşkulandım paşadan, gizlice gittim hanıma;

Dedim: Örtün de kızım, gel bakalım, gel yanıma. Zevcinin tavrı acâibleşiyor zannederim,

Sen ne dersin buna bilmem, bana sor, bak ne derim: İşçiniz, sofracınız var mı

-Evet -Kim -Eleni. -Şimdi sav. -Hiç mi sebepsiz -A kızım, dinle beni: Böyle şeylerde sebep, hikmet aranmaz... Çabucak Savabilmektedir iş... Yoksa rezâlet çıkacak: Paşa azmış!

-Acabâ üstüme gül koklar mı -Onu bilmem, gülü koklar mı kocan, yoklar mı

Beni söyletme kızım, giti de hemen sav karıyı...

Çok zaman geçmedi, gördüm ki bizim soytarıyı, Geliyor "ilmühaber yaz" diye, neymiş bakalım -Bir izinnâme.

-İzinnâme mi Hay hay, lâzım... Evlenen hangisi Beyler mi, kerîmen mi, paşa

-Onların vakti değil.

-Kim ya -Benim.

-Sen mi Yaşa! ...

Öyle sünnet denemez her zaman, evlenmek için: Vakt olur, sünneti geç, vâcîb olur erkek için; Vakt olur, sünnet olur.

-Söylediğim çıktı, tamam! -Vakt olur, bir de bakarsın ki, olur böyle: Haram. -Kimseden dinlememiştim bu senin fetvâyı... Ne tuhaf.

-Sende tuhaflık, kısa kes da´vâyı. Çoluğun var, çocuğun var, haremin nâmuslu;

Yaşın altmış beşi bulmış, otur artık uslu. Neren eksik be adam, böyle ne var çıldıracak

Kan derdiyle yıkılmaz bu kadar yıllık ocak...(Ersoy, 2009: 79-80-81-82)