5.1 Eserlerde Tespit Edilen Değerler ve Yorumları
5.1.6 Dayanışma Değeri ile İlgili Bulgu ve Yorumlar
Türkçe öğretim programında yer alan Toplum Hayatı temasının alt temalarından biri de dayanışmadır(MEB, 2006: 58). Programın örnek etkinliklerinden birinde dayanışmayı anlatan atasözleri olarak şunlar yer almaktadır: Birlikten kuvvet doğar, yalnız taş duvar olmaz.(MEB, 2006: 283)
Bu başlık altındaki bulgular toplumda karşılaşılan engellerin aşılmasında, yurdun savunulmasında, bilimsel ilerlemede dayanışmanın gerekliliğine vurgu yapmaktadır.
Akın adlı manzum tiyatronun başkarakterlerinden olan İstemi Han’ın aşağıdaki sözleri, zorluklar karşısında mücadele ederken dayanışma halinde olmayı nabzın birlikte atmasına benzeterek bir ve beraber olmanın gereğinden söz ediyor.
İşte hâlâ bu cevher nabzınızda duruyor, Milyonca Türk'ün kanı bir nabızda vuruyor, Akıyor bin damardan bir damara telaşla...
Bunu yaşatmak için çalışın canla başla.(Çamlıbel, 2010: 64-65)
Ulaşılmak istenen gaye için birliği ve beraberliği yaşayan insanları anlatan aşağıdaki dizeler Aldı Sözü Anadolu’da yer alıyor. Nesiller arası ittifak, birliktelik, kenetleme sayesinde ileriye bakmak ve gitmek mümkün olabilmektedir.
Tek dilek ana, baba, oğulda, Ya şehidiz, ya gaziyiz bu yolda Birlik olduk, kenetlendik tek kolda
İleriye baka baka gideriz.(Önder, 2008: 73)
Şermin’de geçen aşağıdaki şiirde dayanışma örneği sergileyen iki kişiden bahsedilmektedir. Fiziki engellerin dayanışma sayesinde aşılabileceği fikri şiire hâkimdir.
-Bak arkadaş, ne ben sağlam Bir adamım... - Ne ben tamam Bir insanım - Ben kötürüm.
- Ben de körüm;
Hem anadan doğma körüm. -Ben de kırk yıldır kötürüm; Değil iki adım atmak, Ayağa kalkamam hattâ: -Ya ben? Değil görmek, bana, Kirpiğimi kıpırdatmak
Bile nasip olmamıştır Böyle yaşamak pek ağır Bir yük; şundan kurtulaydım!
-Ben de günlerimi saydım, Bitip tükenmedi gitti. Dünyaya geldiğin gibi Gitmek de elinde değil.
Çekmek kolay, ölmek müşkül! Neyse kısmet, çekeceğiz. -Ben düşündüm ki ikimiz. Tam bir insan olmak için Her şeye mâlikiz: Senin Kuvvetli bacakların var. Benim gözlerim de bakar. Ben senin gözün olurum. Gecen, gündüzün olurum.
-Ben de sana bacak, ayak. -Öyleyse hiç düşünme, kalk; Senin için
Ben bakarım ve görürüm. -Ben de seni istediğin Yere alır, götürürüm. Böyle işte:
İki mihnet birleşince Bir teselli hâsıl olur,
Mihnetliler de kurtulur.(Fikret, 2007:62-63)
Safahat’ta yer alan aşağıdaki dizeler, doğa karşısında insanın dayanışma ve ahenkli çalışma sonucu elde ettiği kazanımlardan, bireyin mesaisi yerine toplu gayretin öneminden ve zorunluluğundan bahsetmektedir. Devrin ferdiyet değil cemiyet devri olduğu vurgusu da bu durumu anlatmaya yöneliktir.
Ne kâhir saltanat sürmekte, gel bir bak da, hayrân ol! Hayır, bir kol değil, binlerce, milyonlarca kollardır, Yek-âheng olmuş, işler, çünkü birleşmekte muztardır: Bugün ferdî mesâînin nedir mahsûlü Hep hüsran; Birer beyhûde yaştır damlayan tek tek alınlardan! Cihan artık değişmiş, infırâdın var mı imkânı, Göçüp ma´mûrelerden boylasan hattâ beyâbânı
Yaşanmaz böyle tek tek, devr-i hâzır. Devr-i cem´iyyet. Gebermek istemezsen, yoksa izmihlâl için niyyet, "Şu vahdet târumâr olsun!" deyip saldırma İslâm´a;
Uzaklaşsan da îmandan, cemâ´atten uzaklaşma.(Ersoy, 2009: 152)
Ahenkli bir çalışma ve bütün yurdun birden ter dökmesinin gerekliliği aşağıdaki dizelerin temel fikridir. Hemen her değer gibi hürriyeti de elde tutmak için çalışmak fakat bunu dayanışma halinde yapmak şarttır.
Bu hürriyet, bu hak bizden bugün âheng-i sa´y ister:
Nedir üç dört alın bir yurdun alnından boşansın ter.(Ersoy, 2009: 153)
Zorlukluklar karşısında bunalmış bir yüreğin feryadını yansıtan sözler, dayanışma ve paylaşma ile bir yüreğin kârı olmayan elemin ancak birlikte kaldırılabileceğini dile getiriyor.
İlahi, kimsesizlikten bunaldım, aşina yok mu? Vatansız haümânsız bir garibim Mülteca yok mu?
Bütün yokluk mu her yer? Bari bir yok! der sada yok mu? Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım,
Elemim bir yürekten kârı değil, paylaşalım!(Ersoy, 2009: 52)
Yine Mehmet Akif Ersoy’un dizelerinde birlikte sevinen, birlikte üzülen, kalbi birlikte çarpan insanların şiddetli zorluklar karşısında yılmayacağı ve yıkılmayacağı anlatılmıştır.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa; Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa; Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar, Taşıp da kaplasa âfâkı bir kızıl sarsar; Değil mi cebhemizin sînesinde îman bir; Sevinme bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir; Değil mi sînede birdir vuran yürek... Yılmaz! Cihan yıkılsa, emin ol, bu cebhe sarsılmaz! Nasıl ki yarmadan âfâkı pare pare düşer, Hudâ’yı boğmak için saldıran cünûn-i beşer; Nasıl ki nûr-i hakikatle çarpışan evham; Olur şerâre-i gayretle akıbet güm-nâm, Şu karşımızdaki mahşer de öyle haşrolacak. Yakında kurtulacaktır bu cebhe...
- Kurtulacak?..
Demek yıkılmayacak kıble-gâh-ı amalim... Demek ki ölmüyoruz…
Haydi arkadaş gidelim! (Ersoy, 2009: 73)
Milletin özünde ve sözünde bir, birlikte ve ahenk içinde hareket etmesinin önemini ve bu birliğin harap olmasından kaynaklanan elemini dile getirmiştir şair. Bu durum birliğin, beraberliğin alnındaki çirkin bir yara gibidir.
Sana biz medresenin hizmeti hiç yok demedik; Bir bedâhet bu ki inkâra çalışmak delilik. Halkı irşâd edecek var mı ya sizden başka Onu insan bile saymaz mütefekkir tabaka! Köylüden milletin evlâdı kaçarken yan yan, Sizdiniz köydeki unsurla beraber yaşıyan. Rûhunuz halkımızın, köylümüzün rûhuna denk; Sözünüz bir, özünüz bir, o ne mes´ûd âhenk!
Biz bu âhengi harâb etmiyecektik ettik; Kapanır türlü değil açtığımız kanlı gedik. Ne kadar benziyoruz şimdi sakat bir duvara...
Vahdetin tertemiz alnında ne çirkin bu yara!(Ersoy, 2009: 101)