• Sonuç bulunamadı

Aile Büyükleri Tarafından Anlaşarak Evlendirilme

Aile büyükleri deyince önce akla büyük dede, kabile reisi, baba ve bunlardan sonra ağabeyler gelmektedir. Büyük dede ile kabile reisinin sözü olduğu yerde babanın ve ağabeylerinin söz hakkı olmamaktadır. Kabile reisi evlenecek kişilerin öncelikle aynı kabileden veya kavgalı kabileden olmamasına ve yedi göbekte ortak atalarının olmamasına dikkat ederken dedesi ise kız tarafın aile büyüklerinin edebine ve geleneğine, kızı yetiştiren anne-babasının soylarına bakar. Aynı şekilde kız tarafı bu usûl ile erkek tarafının soyuna araştırır. Bu gelenekle evlenen çiftlerde boşanma söz konusu nerdeyse bulunmamaktadır. Aile büyükleri rastgele evlendirmekten kaçınmak amacıyla hem kendileri için hem de aile kuracak çiftlerin de iyi anlaşmaları için evlendirmede bir kaç yolu benimsemişlerdir.

Bu uygulama, fıkıhtaki kızın velisi ve bu velinin veliy-i mücbir sıfatıyla kendi istediği erkekle kızını evlendirmesi uygulamalarına benzediği söylenebilir.

1. Görücü Usulü İle Evlenme

Aile büyüklerinin anlaşıp her iki tarafı da bir biri ile görüştürerek, razı olmaları üzeri evlendirmeleridir. Çünkü büyüklerin tavsiyesi ile evlenecek tarafların ailelerinin vasıtası ile birbiri ile tanıştırılması ve bunun akabinde de tarafların rızası üzerine nikâhın yapılması idari kanuna ve İslâm aile hukukuna uygunluğu açısından önem taşımaktadır.

Tarafların küçük yaşta nikâhlanması: Bu nikâhlanma günümüzde “nişan”

olarak isimlendirilse bile Kazak toplumunda nikâh gibi değerlendirilmiştir. Bu şekilde nikâhlanan kişilerin evlilik yaşına girdiğinde sadece merasim ile evlilik hayatına başladıkları bilinmektedir220 Bu uygulamada aile tarafı ikinci tarafla bağın kopmaması için çocukların küçük yaşta nikâhını kıymışlardır. Çocuğa o günden itibaren; “Senin kocan veya eşin şu olacak.” denilerek ergenlik çağına gelene kadar çocuk psikolojik olarak alıştırılır. Sonunda da aile büyüklerinin yönlendirmesi ve sosyolojik baskısı ile evlenirler. Bu tür evliliklerde idarî olsun, İslâm aile hukukunda olsun “akıl” ve “rıza” şartının ihmali söz konu olmakla birlikte; “Taraflar olmaksızın nikâh akdinin

varlığından söz edilemez.”221 kaidesine uygunluk da kendini göstermektedir. Bu geleneğe Kazak kültüründe “Beşik dünür” denilmektedir. Etnograf Kislyakov Nikolay Andreeviç, bu geleneğin sadece Kazak toplumunda değil tüm Türkî Cumhuriyetlerde görüldüğüne işaret etmektedir. Makalesinin devamında bu geleneğin “analık devir” denilen, kadınların hüküm sürdüğü daha eski devirlerden itibaren uygulandığını hatta çocukların dünyaya geldiği gün cinsi belli olduğu andan itibaren nikâhlanabildiğini söylemektedir. Ayrıca o, şaman din adamlarının kadınlardan da olabileceğine dair förüşünü bununla bağdaştırmaktadır.222

Bu uygulama İslam Aile Hukuıkunda küçüklerin evlendirilmesi konusuna dahil edilebilir. Buna göre, veliler maslahat gördükleri çocuklarını küçük yaşta nikahlarlar, akil ve baliğ olduklarında ise bu nikaha ya onay verirler ya da feshederler. Fakat çoğunlukla aile büyüklerinin yaptıkları bu nikahlarda çok büyük bir hata ya da yanlışlık olmadığı tecrübelerle sabittir.223

2. Akrabalığın Devamlılığının Esas Alınması

Daha öncesinde de ifade ettiğimiz gibi Kazak halkı ve toplumunda akrabalık ilişkisi ve bağlarına çok önem atfedilmektedir. Baba tarafından akrabalık bağı yedi göbek ötesine kadar götürülürken, anne tarafından ise iki göbek dayıları ile akrabalık ilişkilerine devam edilmektedir. Bu bağın kaybedilmemesini ve bu yakın ilişkilerin artarak devam etmesini isteyen aile büyükleri tarafından bu gelenek günümüzde halen devam ettirilmektedir. Diyebiliriz ki bazı durumlarda aile büyüklerinin evlenmelerini istemesi ile evlilik gerçekleşmemektedir. Fakat bazı ailelerde de evlenecek tarafların razı olmadan evlilik yaptıklarına toplumda rastlamak mümkündür. Gelenek ile evlenenlerin evliliğine bir nevi zorunlu evlilik diye biliriz. Çünkü tarafların boşama hakkı bile ellerinde olmamaktadır.

Akrabalığın devamlılığı için evlenen bazı ailelerde, aradan yıllar geçse bile karı-koca arasındaki duygusal yaklaşım olmadığı ve bu evlilikte aile büyüklerinin mutluluğu ve sevinci adına tarafların evliliklerini devam ettirdiği de bilinmektedir.

221 Atar, DİA, “Nikâh” md.

222 Nasledovanya, Nasledovanya i razdel imuçestova naradov, Sredney Aziya i Kazakistan, 131.

223 Acar, Halil İbrahim. “İslam Hukukunda Evlenme Ehliyeti Bakımından Küçüklerin Evlendirilmesi Problemi”. Dinî Araştırmalar 16 (2003): 125-140.

3. Kocası Vefat Ettiğinde Kardeşi İle Evlendirilmesi

Bu geleneğin daha çok XVIII. yüzyıla kadar Kazak toplumunda varlığını sürdürdüğünü gösteren deliller var ise de günümüzde köy yerlerinde yerli gelenek olarak halen uygulandığı bilinmektedir. Kocası vefat eden kadın ile evlenmek öncelikle kocasının ikizi varsa onun hakkı, ondan sonra anne baba bir ağabeylerinin, ağabeyleri yoksa veya isteği olmadı ise küçük erkek kardeşlerinindir.224 Bunlar da olmadığı veya istemediği zamanlarda akrabalık yönünden yakın aile ve kabileden olan akrabası ile evlenmesine büyüklerin onayından sonra müsaade edilmiştir. İkinci evlilikte, çocuklar ve tüm mal varlığı ile birlikte nikâhlanılmaktadır. Bununla kabile soyundan gelen çocukların başka kabiledeki insanlar ile karışmamasının amaçlandığı bilinmektedir.225 Bu konuda medeni kanunda herhangi bir düzenlemeden bahsedilmemiştir. Çünkü medeni kanunda özgürlük esas alınmaktadır. Medeni kanununun maddelerinde tekrar evlilik yapmak isteyenlerin kocanın eşinin yakın akrabalarına, eşinin de kocasının yakın akrabaları ile evlilik yapılması ön görülmektedir şeklinde ifade kullanılmasına kanaat getirilmiştir. Çünkü geride kalan çocukların yabancı birine alışması ve hukuki yakınlığa devam edilmesi daha zordur.

İalam Aile Hukukuna göre bu uygulamanın herhangi bir sakıncası bulunmadığı söylenebilir. İslam'da sadece ölen babasının hanımıyla evlenilmesi yasaklanmıştır.

4. Mecburi Evlenme

Taraflardan birinin ya da ikisinin yoğun baskı ve şiddet altında veya zor kullanılarak ikna edildiği bir evliliğe mecburi evlilik denir. Mecburi olarak yapılan evlilikler daha çok kabileler arasındaki kavgaları yatıştırmak veya babanın ikinci bir aileye vermiş olduğu sözün üzerine kurulmuş evliliklerdir. Bunun yanı sıra başka bir ailenin kızını kaçırmak, kızı bakireliğinden etmek veya hamile kalmasından dolayı da mecburi evlilikler meydana gelmektedir. Bu tür evliliklerde daha çok rızanın olup olmaması konusu dikkatimizi çekmektedir. Mecburiyetten veya zorlanmayla yapılan nikâh akdinin geçerliliği, idari kanunda belirtmemekle birlikte devlete yazılı olarak sunulan evlenme isteğini ifade eden evrakların “rızayı” ifade ettiğini var saymakla birlikte mecburi olarak kıyılan nikâhın taraflardan birinin bildirmesiyle hükmünü

224 Joldasbaev, Qazaqstan Tarihı, 136.

yitirdiği bildirilmektedir.226 İslâm aile hukukunda ise ikrah ile yapılan evliliklerin, zorunlu bir durumun evliliğe tercih edilmesi olarak kabul edilir ve yapılan için akit gerçekleşmiş sayılır. Çünkü Hz. Peygamber: “Üç şey vardır ki ciddisi de ciddi, şakası

da ciddidir. Bunlar; nikâh, talak ve ric’attır.”227 buyurmaktadır. Bu hadisi delil gösteren Hanefiler, mecburiyetten ve zorlama ile yapılan nikâh akdini geçerli saymışlardır. Ancak, Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nde ise; “İkrah ile vukû bulan nikâh fasiddir.”228 ifadesi geçmektedir. Bu nedenle diyebiliriz ki, zamanımızda bir çok devletin medeni kanununda yer alan “Mecburi evliliğin” yasaklanması Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde olduğu gibi; “Mukrihin sözlü tasarrufu geçerli değildir.” kaidesine uygunluk göstermektedir.

5. Gelenekte Yarışma Yolu İle Evlenme

Günümüze farklı yöntemlerle yansıyan “gelenek yolu ile evlenme”, eskiden zengin ailelerin, hükümdarların ve meşhur hocaların kızları veya oğulları evlenirken kendi isteklerine veya seçimlerine göre onları evlendirme şekli olarak bilinmektedir. Herkes tarafından bilinen bu aileler, ahlakî ve hukuki yönden uygun olmakla birlikte toplumun dengesine göre yapıldığı bilinmektedir. “Kız quu”, “altı bakan” ve “akıl oyunları” ve “tapqırlıq” gibi insanların yeteneklerine göre taraflar kendi nikâhlanacağı şahsı seçebilmektedir. Bu gelenek tek taraflı istek üzerine olmakla birlikte diğer taraf da ikna olmak suretiyle bu geleneğe katılır. Kazak edebiyatında gelenek yoluyla gerçekleşen bu tür evliliklerden bahsedilmektedir. Bu tür evliliğe örnek olarak şu olayı zikredebiliriz:

“Günlerin birinde, Âz Janibek Han kırk vezirini yanına çağırır ve "Bana yalan ile gerçeğin arasını nasıl ve ne ile ayıracağımı söyleyin. Bunun cevabın bulun istediğinizi alın. Bunun cevabın bulamazsanız ölüm cezası vereceğim. Sorunun cevabını bulamanız için size kırk gün veriyorum. Her birinize bir gün mukabilinde." der. Bunu duyan vezirler yollara düşmüş, kırk gün boyunca sorunun cevabın bulmak için çok çaba harcamış. Böylece aradan kırk gün geçmiş. Han, huzuruna çıkan vezirlere; “Yalan ile gerçeğin arasını nasıl ve ne ile ayıracağım.” sorusunu tekrardan sormuş. Vezirler de bu sorunun cevabını verememişler. Han o kadar kızmış ki, vezirlerin hepsine ölüm cezası

226 KCMK, 26. md., 2. fıkra.

227 Ebû Dâvûd, Talak, 9: İbn Mâce, Talak, 3.

vereceğini söylemiş. Sorunun cevabını dinlemek için gelenlerin arasında bulunan Jirenşe Şeşen, vezirlerin yanına yaklaşarak; “Han, önceki görüşmede her birinize birer günden toplam kırk gün mühlet vermişti. Şimdi ise sizden her biriniz bir gün mühlet isterseniz belki verir. Bu zaman diliminde de biriniz olmazsa belki bir diğeriniz cevabı bulursunuz.” der. Han vezirlerine; “Son sözünüzü söyleyin.” buyurur. Vezirler de hep birlikte her biri için bir gün mühlet ister. Bunu duyan Han ise; “Benim amacım sizi öldürmek veya cezalandırmak değil, sizi sınamak ve daha çok zeki olmanızı sağlamaktı. Sizin her biriniz bir akıl katarsanız bende kırk kişinin aklı olurdu. Sizlerde aklın zerresi yok.” diyerek onların isteklerini kabul eder ve onlara kırk gün daha mühlet verir.

Jirenşe Şeşen, bu vezirlere acıyarak yardım etmek amacıyla yola çıkar. Bir kaç günlük yoldan sonra bir kabilenin hanlığı olan mekâna ulaşır. Kalenin girişinde asker elbisesi giyen bir atlı asker, elinde de yere dayalı mızrak varmış. Bu kapıdan giren çıkan herkes atlı askere selam verirmiş. Jirenşe ise bu atlı askere selam vermeden kapıdan girerken atlı asker bunu durdurmuş ve "Buradan geçen herkes bana selam verir. Ama sen selam vermedin ve bana bakmadın bile. Bunu nasıl anlarız?” der. Bunu duyan Jirenşe; "Birimiz atlı, birimiz ise ayakta. Selamımız yaraşır mı?” der. Atlı asker; "Bu şehre daha önce gelmediğini fark ettim. Öncelikle bizim eve gideriz yemek yeriz ve dinlendikten sonra istersen ben sana bu şehri gezdirebilirim. Gel, atımın arkasına bin de bizim eve gidelim." der. Jirenşe ise; "Atın önünü bizim, ardına da sizin oturmanız daha önceden emredildi. At iyesi önde oturmalıdır. Ben kendim de gidebilirim, sen bana göster.” der. Evine kadar eşlik eden atlı asker, evine geldiğinde onu misafir odasına götürür ve yemek ikram eder. Yemeği yedikten sonra asker Jirenşeye; "Ee anlat, ne var ne yok." der. Jirenşe; "Birimiz bütün, birimiz yarım, muhabbetimiz yaraşır mı?" der. Bunu duyan ev sahibi hemen kendisini dışarıya atar. Meğer bu atlı asker, erkek değil kızmış. Erkek giyimi giyerek kale kapısında durur, bu sûretle gelen gideni sınar ve kendine sahiplik yapacak (koca olabilecek) birisini ararmış. Bulunca da onunla evlenmek için babasından izin almaya çalışırmış. İsmi de Qaraşaş imiş. Kale kapısından giren çıkan hiçbir kimse bunun kız olduğunu anlamaz ve buna selam verirmiş. Sadece Jirenşe bunun ata binişinden ve mızrak tutuşundan kız olduğunu o anda anlamış ve selam vermemiş. "Birimiz atlı birimiz ise ayakta." demekle de; “Birimiz erkek birimiz kadın, kimsenin olmadığı ortamda nasıl selamlaşırız.” demek istemiş. Atının arkasına binmediği de bundanmış. Kız olduğunu ve başıboş olduğunu evine gittiğinde tam anlayınca; "Birimiz bütün, birimiz yarım." diyerek sohbeti sonlandırmış. Bunu duyan

kız, odadan çıkarak; “Benden daha çok akıllı ve bana sahiplik edebilecek adamı buldum. Beni onunla evlendir.” diye babasına gider ve bu olayı anlatır. Bunu duyan babası da sevinir ve Jirenşe’yi kızı ile evlenmeye ikna eder ve herkesin katıldığı bir düğün yaparak onları evlendirir.229 Bu olaydan anlaşıldığı gibi kızın isteğine göre evlilik gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bundan başka “kız quu ve altı bakan” gibi geleneklere bağlı evliliğin yolları bulunmakla birlikte bu gelenek XX. yüzyıla kadar devam etmiş ve zamanımızda da bazı bölgelerde devam etmektedir.

B. Tarafların Kendi İsteklerine Bağlı Evlenmelerinde Aranan Şartlar