• Sonuç bulunamadı

Ahlakın Ötesinde

Belgede Türk şiirinde modernizm (sayfa 187-192)

A. Estetik Özerklik 169.

2. Ahlakın Ötesinde

Türkçe şiirde ahlak, özellikle cinsellik noktasında düğümlenmiş, modern

şairler cinselliği anlatmakta ketum davranmışlardır37. Modern bir dünyayı anlattığı

söylenen Yahya Kemal’in şiirinde bile sevgili, henüz gerçek bir insan olmayı tam anlamıyla başaramamıştır. Ahmet Haşim’de ise, sevgili geleneksel edebiyattaki gibi hayli soyut özellikler taşır. Şairlerin büyük çoğunluğunun erkek olması nedeniyle, kadın olarak ele alınabilecek sevgili, ilk kez bedensel varlığıyla Necip Fazıl ve Nâzım Hikmet’te karşımıza çıkar. Necip Fazıl’ın, müslüman dünya görüşüne sahip çıktıktan sonra reddettiği ve yayımlanmasına izin vermediği “Kadın Bacakları” şiiri (kadına bakıştaki derin sorunlar bir yana bırakılırsa) kadın bedeninin doğrudan anlatıldığı ilk şiirlerden biridir. Aynı yıllarda Nâzım Hikmet de Taranta Babu’ya

Mektuplar kitabında, karısını düşünen adamın onun bedenini arzulaması anlatılır.

Buna rağmen Garip şiirine gelinceye kadar, cinsel ahlak karşısında açık bir karşı çıkışa rastlanmaz. Orhan Veli, hem anlattığı kadınlar hem de cinselliğe bakışıyla Türkçe şiirde aykırı bir konuma işaret eder. “Vesikalı Yarim”, “Şoförün Karısı” gibi

şiirlerinde “hayat kadınları”nı ya da kocasını aldatan kadınları, herhangi bir

olumsuzlamaya yer vermeden anlatır. Orhan Veli’nin şiirinde, aşk konusunda ise, o güne kadar örneği olmayan bir örüntü vardır. Duygusal yanı geri çekilmiş, bunun yerine cinselliğin de dahil olduğu “hercai bir aşk” anlayışı egemendir. Orhan Veli’nin şiirinde cinselliği baskılamaya dönük ahlakî kurallar bir yana bırakılmış, bunun yerine yaşananın (ya da yaşanması arzulananın) anlatılmasına önem verilmiştir. Đkinci Yeni şiirinde ise açık biçimde ahlakî karşıtlığa rastlanır. Đkinci Yeni şairlerinin hem şiirlerinde hem de bazı yazılarında doğrudan bunun izini sürmek mümkündür.

37 Bu konuyu tarihsel sürekliliği içinde ele alan iki çalışma için bkz.

Đkinci Yeni şairlerinin özellikle cinsel ahlak karşısındaki konumları, onların yaşadıkları düzene karşıt olmasının açık bir kanıtıdır. Bu noktada şu soruyu sormak gerekir: Niçin Đkinci Yeni şairleri, başka bir değere değil de, cinsel ahlaka saldırma ihtiyacı duymuşlardır? Bu sorunun yanıtı, hem Türkiye’de kültürün nasıl

şekillendiğini görmeye hem de Đkinci Yeni şairlerinin, iddiaların aksine, ne kadar

“yerli” olduğuna işaret eder. Đkinci Yeni, Batı şiirine öykünmek yerine yerli kültürde çatıştığı değerlerin şiiri yazmaya çalışarak “yerli öz” ortaya koyar. Oysa bu “yerli öz” o güne kadar belirlenmiş bir millî ya da yerel öze karşılık gelmez, şairin dünyayı kavrayışından kaynaklanır. Ahmet Oktay (2002: 76), “[s]iyasal düzeyde uygulanan baskıdan kurtuluş arayan imgelem[in]” “imalar ve içrekleştirilmiş içerik yansıtımı yoluyla yasaklı’nın ifade edilmesine yönel[tildiğini] ve “[b]u yasaklının en uygun dışavurum alanı olarak da cinselli[ğin] seçil[diğini] belirtir. Gerçekten de Đkinci Yeni

şairlerinin şiirlerine bakıldığında, cinselliğin o güne kadar hiç olmadığı biçimde

yoğun kullanıldığını ve dahası özgürlüğe cinsel baskıdan kurtulmak yoluyla ulaşılacağının ima edildiğini görmek mümkündür.

Turgut Uyar’ın “Akçaburgazlı Yekta’nın Mahkeme Kararını Aldığında Söylediği Mezmurdur” şiiri, Đlhan Berk’in Galile Denizi kitabı ve Cemal Süreya’nın pek çok şiiri, cinsel ahlakın karşısında bunalan, hatta kıstırılan kişilerin bu ahlakî düzenle çatışmaya girmesini “anlatan” örneklerdir. Özellikle Turgut Uyar’ın

“Akçaburgazlı Yekta” (1984: 83) şiiri o güne dek Türkçe şiirde pek izin verilmeyen bir durumun anlatılması nedeniyle öne çıkar. Akçaburgazlı Yekta, kente gelmiştir ve Gülsüm’le Sinan’ın evinde kalır. Yekta, bir gün arkadaşı Sinan’ın karısı Gülsüm’le “Allah’ın emri olurlar”. Bu fark edildiğinde, önce toplumdakiler tarafından ardından da adlî olarak yargılanırlar. Bu şiirin ayırıcı niteliği, Yekta’nın yaşananlar karşısında

utanç duymaması, aksine yaşadığını “Tanrı’nın doğasına kattığı tad” olarak savunmasıdır:

Ben o zaman, Tanrı’nın benim yapıma kattığı tatların, bende ötedenberi durmakta olduğunu, daha ötelere kadar da durmakta süregideceğini fark ettim. Bu beni kendi yanımda yüceltiyordu. Gülbeyaz benim toprağımı işleyen kazmaydı. Günah olamazdı yaptığımız. (1984: 86)

O güne dek Türk edebiyatında “aşk-ı memnu”, hep büyük bir gerilime yol açarken, Turgut Uyar’ın şiirinde bu gerilim yerini “Tanrı’nın insanın yapısına kattığı tat”a bırakmaktadır. Türkçe şiirde ilk kez cinsellik bu denli doğal algılanmakta, toplumun düzeninin yerine insanın doğası öne çıkarılmaktadır.

Đlhan Berk’in Galile Denizi adlı kitabında ise, Đstanbul’un yeniden kurulması

hayal edilir. Bu yeniden kurmada cinsellik, özgür olmanın en önemli belirtilerinden birisi olarak belirir. Bu Đstanbul’da “her şey yerini aşka bırakacak[tır]” (1999: 200).

Đncil’in değiştirilip yerine yeni bir Đncil konulurken bu Đncil’deki değişim yine cinsel

özgürlüğe işaret eder:

Saint Antoine dünyaya bakıyor, “Dünya hiç kötü değil, Fotini Nermeroğlu hiç kötü değil,” diyor kendi kendine. Bir Đncil istiyor,

Bir incil veriyorlar

Alıyor birçok yerlerini çiziyor, yeniden yazıyor

Bir buluttan Teo Fano, Manelli, Avi Antimos, Aklini geliyor Diz çöküyor Salomi

Yok diyor Antoine ilk, böyle şey yok artık diyor Salomi’yi tutup kaldırıyor

Yeni Đncil’i uzatıyor Kalina’ya Bundan sonra Đncil bu diyor.

Eleni’nin o yerleri ışıyor birden Birden pırıl pırıl evren (1999: 204)

Şiirde Đncil’in “birçok yerlerinin çizilmesi” ve Yeni Đncil’le Eleni’nin ışıyan

“yerleri”, Yasa’nın ortadan kalkmasıyla cinselliğin arasında bağlantı kurulduğunu açık biçimde imlemektedir.

Cemal Süreya’nın şiirlerinde erotizmin geniş bir yer tuttuğu genel olarak kabul görmüştür (Ergül, 2003: 67-91). Đkinci Yeni şairleri arasında da cinselliği yoğun biçimde anlatan şair Cemal Süreya’dır. Süreya’nın şiirinde, sevgili olarak anlatılan kadın evlidir (Mignon, 2002: 120). Bunun toplumsal düzende yarattığı çatışma bir yana, Süreya’nın şiirinde de baskılanmış cinsellik, Uyar ve Berk’teki gibi özgürlüğün önündeki engeldir. Aynen Akçaburgazlı Yekta’nın bakışı gibi, Cemal Süreya’nın şiirinde de cinsellik günah olmaktan çıkarılır:

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma Yatakta yatmayı bildiğin kadar

Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler (“Üvercinka”, 2003: 38)

Yine Cemal Süreya’nın şiirinde cinsellik utanç olmaktan çıkar: Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların Sonra her şey çıkıp geldi

Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde Sen çıkardın utancını duvara astın Ben masanın üstüne kodum kuralları

Her şey işte böyle başladı önce (“Önceleyin”, 2003: 13)

Đkinci Yeni şairleri arasında cinsellik bağlamında ahlak karşıtlığını en sert

biçimde anlatan şair Ece Ayhan’dır. Ece Ayhan, yalnızca cinsellik noktasında değil,

ötekinin dili’ni bulma çabasıyla, sert muhalif bir tavır sergiler. Ece Ayhan diğer

Đkinci Yeni şairlerinden farklı olarak, ahlak karşıtlığını, kişisel özgürlüğe saldırı

olarak almanın ötesine taşıyarak, ideolojik belirlenim açısından öznenin inşa

sürecinde ele almayı dener. Ece Ayhan şiirinde eşcinseller, “orospular” ve toplumun ötekisi olarak belirlenenlerin dili, Türkiye modernleşmesinin inşa ettiği öznenin dilinin karşısına çıkarılır.

Đkinci Yeni’nin siyasal alandan bağımsızlaşması, doğrudan dilsel bir

özerkliğe işaret ederken, ahlaktan bağımsızlaşması şiirde anlatılacak evrenin sınırlarının yıkılması yoluyla bir özerklik talebi olarak belirir. Hem siyasal alandan hem de ahlaktan bağımsızlaşma sonucunda bireyin, dünyayı kendi kavrayışı açısından şiirde temsil etmesi olanaklı hale gelebilmiştir. Dünyayı kendi bakış açısından kavrama ya daha doğrusu kavrayabilme yetisi, modernliğin yarattığı özerk bireyin varlığına bağlıdır ve Đkinci Yeni, böyle bir birey anlayışına bu denli açık sahip çıkan ilk şiirdir. Đkinci Yeni’nin bu modernist tavrı salt politik söylemden bağımsızlaşma, ahlakın kıskacından kurtulma noktalarında değil, nesneleri ve dili kavrama noktalarında da kendisini gösterir.

Belgede Türk şiirinde modernizm (sayfa 187-192)