• Sonuç bulunamadı

3. FÜTÜVVET TEġKĠLATI

3.2. Ahilik TeĢkilatı

KardeĢim anlamına gelen “Ahi” Arapçadır ve meslek yaĢantısında da birbirlerine kardeĢ kadar yakın olan insanların ortak benzer özelliklerini ifade eden gelenekler ve değerler bütünüdür. Günümüz esnaf geleneğinin soyut olan ve hukuki olmayan ahlaki kurallarının temelini oluĢturur.

Türklerdeki yiğitlik, cömertlik, kahramanlık anlamına gelen “akı” kelimesi ahilikle örtüĢmüĢ ve Ahilik TeĢkilatı Anadolu‟daki Türkmen esnaflara uygun halde getirilerek teĢkilat Ģeklini almıĢtır. Prof. Dr. Mikail Bayram‟a göre Ģövalyelik nasıl ki ortaçağın batı dünyasına ait bir ülkü ise, Fütüvvet de ortaçağ Ġslam dünyasına ait bir ülküdür. Nitekim aynı çağ içerisinde Araplarda Ġslamiyet‟ten önce zaten var olan fütüvvet anlayıĢını Anadolu‟da ki Türkler; Ġslam süzgecinden geçirip geleneklerine uyarlamıĢlardır. Farslar fütüvveti “Civanmertlik” olarak devam ettirirken, Türkler fütüvvetçiliği kendi “Akıcılıkları ile bağdaĢtırıp “Ahilik” olarak sürdürmüĢlerdir (Uçma, 2011: 22-25).

Türklerde Ahilik TeĢkilatının Tarihi

Ahilik birçok araĢtırmacıya göre KırĢehir‟de esnaf birlikleri Ģeklinde kurulmuĢtur. Oysa ilk Ahilik merkezli zaviye; asıl adı Nasırüddin Mahmud El Hoyi olan Ahi Evran‟ın(1171-1261) 1205 yılında Kayseri‟ye yerleĢmesi ile açılmıĢtır. Ahi Evran, Fahreddin Razi‟nin öğrencisi ve Sadrettin Konevi‟nin çağdaĢıdır. Her ikisi de hocaları Fahreddin Razi‟den aldıkları derslerle Farabi ve Ġbn-i Sina‟nın etkisinde kalmıĢlardır. ġeyh Nasırüddin Mahmud El Hoyi‟nin(Ahi Evren) dönemin Bağdat mutasavvıfları ile

95 buluĢmasının ve fütüvvetçilikle tanıĢmasının temel sebebi de bu idealist felsefe hayatına olan ilgisidir (Doğan,2006:6-7).

Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev 1204 yılında Mecdüddin Ġshak‟ı halifeye elçi göndermiĢtir. Sadreddin-i Konevî‟nin babası olan bu zat ile birlikte Halife Nasır‟ın gönderdiği Muhiddin-i Arabî, Evhadüddin-i Kirmanî ve ġeyh Nasırüddin Mahmud el-Hoyî ( Ahi Evran ) gibi âlim ve mutasavvıfların elçi ile birlikte Anadolu‟ya gelmeleri ile birlikte fütüvvet anlayıĢı da Anadolu‟ya girmiĢ olur. ġeyh Nasırüddin Mahmud el-Hoyî‟nin ( Ahi Evran) 1205 yılında ilk olarak Kayseri‟ye yerleĢmesi ile ilk zaviye açılmıĢ ve Ahilik Anadolu‟da baĢlatılmıĢtır. I. Ġzzet Keykâvüs ve Türkmenlerin uluğ Sultanı olarak bilinen I. Alâeddin Keykubat‟ın ahilik teĢkilâtına girmeleri ile Anadolu‟da Ahiliğin kuruluĢu tamamlanmıĢ olur Evhadüddin-i Kirmanî ve öğrencilerinin Anadolu‟da baĢlattıkları irĢat faaliyetleri gitgide artmıĢ sanat ve tasavvufi ahlak eğitimi bir arada verilmeye baĢlanılmıĢtır. Özellikle I. Alâeddin Keykubat‟ın Ahilik TeĢkilatını desteklemesi ile ahiler için memleketin çeĢitli yerlerinde tekke ve zaviyeler açılmıĢtır(Bayram,1993: 82-85) Tasavvufi ahlak ile sanat; ahilik ile harmanlanmaya baĢlanmıĢ, esnaf ve zanaatkârlar yetiĢtirilirken Ahilik Nizamnameleri rehber edinilmeye baĢlanılmıĢtır.

Ahilik TeĢkilat Yapısı

Fütüvvet TeĢkilatı‟ndaki bireysel erdem, öz ahlak ve olgunluk, ahilik teĢkilatına taĢınarak sanat ile harmanlanmıĢ dolayısı ile esnafla buluĢmuĢtur.

Ahilik TeĢkilatında Selçuklulardaki Atabeylik kurumlarındaki gibi, eğitim iĢlerine üst düzeyde Ģekil ve yön verme konusunda ehil, bilgili, tecrübeli öğretici niteliğinde Ahi, Pir gibi yetkin kiĢiler bulunmakta idi (Gülvahaboğlu,1991: 286)

Ahilik TeĢkilatı eğitim ve öğretim odaklı, esnafın sanat ve ahlaki açıdan yetiĢtirilmesinden, üretilen malın kaliteli olmasına, üretici-tüketici dengesinin kurulmasına, devletin, milletin ve toplumun sosyo- ekonomik refahı adına yapılacak tüm giriĢimlerde rol oynamıĢtır. Fütüvvet TeĢkilatı‟nda bahsedilen insan sevgisi, samimiyet, cömertlik, doğruluk, irade, iyi niyet, bencil ve kibirli olmama, kendisinden baĢkasını her zaman görüp gözetme,sürekli yenilenme ve geliĢim,kanaatkar olma,dürüstlük,hürmet, merhamet vb. tüm özellikler Ahilik TeĢkilatı içinde var olan kurallar arasındadır.

Bir meslek, sanat ve ticaretle iliĢkisi olmayanlar ahilik teĢkilatına katılamazlardı. Fütüvvet teĢkilatı ile arasındaki temel farkta buradan gelmektedir. Zira bir meslek erbabı

96 olmasa bile kiĢilerin bireysel geliĢimi ve erdemi için fütüvvet teĢkilatına katılmaları uygundu.

Ahi Evren‟in kendisiyle birlikte Anadolu‟ya gelen diğer sufîlerden farklı olarak, irĢat faaliyetleri ve manevi yetiĢtirmenin yanı sıra zaviyesine mensup olanların zanaat sahibi olmalarına da büyük önem verdiği, çarĢı ile zaviye arasında kalıcı bir düzen meydana getirdiği görülmektedir. Bu düzenlilik Ahi Evren‟in çeĢitli sürelerle bizzat ikamet ettiği Kayseri, Konya, KırĢehir ve Denizli‟den baĢlamak üzere Anadolu‟nun çeĢitli Ģehirlerinde yaygınlık kazanmıĢtır (Bayram,2005: 34-38)

Esnaf ile zaviye arasında kurduğu irtibat dolayısıyla Ahi teĢkilatı, zamanın mevcut tarikatlarından çok, IX. yüzyılda Horasan‟da ortaya çıkan ve sufî hayat tarzı ile zanaatları bünyesinde kaynaĢtıran Melamilik hareketi ile benzerlik göstermektedir( Turan, 2007:159). Melâmeti, Allah ile arasındaki her Ģeyin, baĢkası tarafından görülmemesi icap eden bir sır olduğuna inanır. Bu sırrı saklamaya büyük özen ve herhangi bir kimsenin bu sırra aĢina olmaması için büyük gayret gösterir. Halka belli etmediği sırları açığa çıkarmamak, övülmeye yaraĢan hallerini belli etmek yüzünden gurura kapılmamak için halk tarafından istihza ve kınama ile karĢılanacak hareketleri yapmaktan çekinmezler. Ġbn Arabî, Melâmîleri Hak erenlerin en baĢına geçirir. Tarik sahipleri içinde kemale erenlerin bunlar olduklarını söyler. Arabî‟ye göre sufî ile Melâmî farkı, Melâmî‟ni Allah‟ın sırrını saklamaya dikkat etmesi ve davasının olmamasıdır. O, Hz. Muhammed‟i de Melâmî sayar, çünkü ona göre Melâmîlik Kâbe Kavseyn makamıdır, Allah‟a en yakın olma halidir. Allah yolunu tutanlar; âbidler, sûfîler ve melâmîlerdir. Fütüvvet ve ahlak mevkiini melâmîden baĢka kazanan yoktur.

Görüldüğü üzere Sufi hayat tarzındaki öz disiplin ve ahlaki karakterin esnafın karakteri ile uyumunun sağlanması böylece Anadolu‟da kabul görmüĢtür. Ahiliğin genel olarak Melâmet ile benzerlik göstermesi ise onlardaki samimiyet ve gösteriĢten uzak manevi hayat tarzları ile uyum sağlamasından kaynaklanmaktadır. Zira Melamiler gerçek Ġslam zahitlerinin fütüvvet erbaplarıdırlar.

Ahilik içinde, her birinin kendine özgü erkânları bulunan yedi taifeden söz edilmektedir(Torun,1996: 165)

1- Ümera: Ġdareciler 2- Ulema: Âlimler 3- MeĢayih: ġeyhler

97 5- Ehl-i ziraat: Çiftçiler

6- Ehl-i ticaret: Tüccarlar

7- Ehl-i sanayi: Sanayi Ġle UğraĢanlar

TeĢkilat yapısının tüm halkı kapsayacak Ģekilde yapılanması çok manidardır. Zira idareciler, âlimler, din adamları, tüccarlar, tarım,ticaret ve sanayi erbabının tamamı teĢkilatın yapısı içerisinde Ģekillenebilmektedir.

Bugünkü esnaf kooperatiflerine benzeyen loncalar, aynı zamanda sendikaların ve meslek odalarının da yaptığı iĢi yapmakta idi. Malın kalitesini daima yüksek tutmak, standardizasyonu temin etmek, kalifiye iĢçi yetiĢtirmek, iĢ ve ticaret ahlakının korunması, iĢçinin sosyal haklarının korunması, stoklama ve aĢırı karın önlenmesi, malın değerlendirilmesi ve bu değerini muhafaza etmesinin sağlanması teĢkilatın vazifesi olan iĢlerdendi.

Ahilik TeĢkilatında Görevli Yapılanması:

Ahilik TeĢkilatı yapısının insanı hem maddi hem manevi yönden besleyerek meslek mensubu yetiĢtirildiğinden teĢkilat yapısı da buna göre oluĢturulmuĢtur. TeĢkilattaki görevliler; Ahi Baba(Ahi ġeyhi), Kethüda, YiğitbaĢı, Duacı, Usta, Kalfa, Çırak, Sancaktar ve Alemdar, Süpendi Kethüdası, Fekke ve Kara Kollukçudan oluĢmakta idi (Hacıgökmen,2013:70-73)

Ahi Baba: Ahi Baba, büyük merkezlerde ahilerin tabii oldukları en büyük Ģeyhdir.

Bir Ģehirde ne kadar esnaf teĢekkülü varsa her birinin ayrı reisleri olup en büyüğüne Ahi Baba denirdi. Ahi Babalar, reisleri bulundukları bütün esnaf teĢekküllerinin sistemli Ģekilde çalıĢmasını temin etmek, Ģikâyetleri devlete iletmek ve mesleğe yeni girenlere “Ģedd bağlatmak” gibi yetkilere sahipti. Osmanlı ülkesindeki bütün Müslüman sanatkârlar, Ahi Babalardan ve onların yetki verdiği kiĢilerden aldıkları izin belgesiyle iĢ görür, sanat icra eder ve satıĢ yapabilirlerdi. Ayrıca Ahi Babalar, emirlerindeki idareciler vasıtasıyla esnaflığa aykırı hareketlerde bulunanları kontrol eder ve cezalandırırlardı.

Kethüda: Kethüdalar, XVI. yüzyıl sonlarında Ahi Babalığın yerini almıĢlardır. Fakat Ahi Babalığın aynı veya devamı değildir. Kethüdalık yarı resmî bir memuriyettir. Ahi Babalıkla ilgili görevler gelenek tarafından belirlenmekte olup, Kethüdalık da ise görev yetkiler siyasî otorite tarafından belirlenmektedir. Ahi birlikleri tarafından tespit edilen hammadde ve üretilen eĢyaların fiyatlarını hükümetin tasvibine sunmakta, birlik içi

98 iliĢkileri aĢan anlaĢmazlıkları, istek ve Ģikâyetleri Kadı'ya iletmek gibi görevleri vardı fakat Kethüdalar ahi teĢkilatı içerisinde çok benimsenmiĢ değildir.

YiğitbaĢı: Kethüdanın yardımcısı konumunda idi. Esnafın meselelerini ve Ģikâyetlerini halletmeye çalıĢan ilk merci' YiğitbaĢı‟dır. Genellikle esnafın çoğunluğu tarafından sevilen kiĢiler arasından seçilmesine gayret gösterilmekte idi

Duacı: Her esnafın bir duacısı vardı. Dükkânlar açılmadan ve merasimlerde dua eder, sanatın pirini ve ulularını anardı. Esnaftan olma Ģartı yoktu. Doğru ve güvenilir kimselerden seçilirdi.

Usta: Usta unvanına sahip olmak, kendi hesabına dükkân açmak demekti. Ustaların teĢkilât içerisinde ayrı bir yeri vardı. Çünkü Ustası belli olmayanlar zaviyelere giremezdi. Ustası öğrettiği sanatı helâl etmez ve çırağı takdim ederken ondan memnun olduğunu göstermezse böyleleri, zaviyelere giremez ve kardeĢ olamazlardı. Ustazadeler ve Ustakarlar olarak unvanları vardı ve Ustazadeler ustakarlara göre daha kıdemli idiler. Kalfa: Ustanın sahip olduğu bilgi ve hünere sahip fakat sermayedar olmayan mensuplardı. Daha çok iĢi öğretir ve devam ettirirlerdi.

Çırak: Çıraklık ahilik teĢkilatı içerisinde hiyerarĢik açıdan en düĢük statüdür. Bir meslek mensubu olmak isteyen sanat öğrenmek isteyen gencin, çırak çalıĢtırma hakkına sahip bir ustanın yanına verilmesi ile baĢlamaktadır. Çıraklık en düĢük hiyerarĢik yapılanma olsa da; çırak olabilmek için bile fütüvvete uygunluk; yerinde az ve öz konuĢmak,sözünde durmak, sadakat,cömertlik, yardımseverlik, tatlı dillilik ve güler yüzlülük gibi kiĢisel erdemlere sahip olmak gerekmekte idi. Ayrıca iki çırağın birbirine yol kardeĢliği etmesi Ģartı konulurdu. Böylece çıraklık dönemleri boyunca iki çırak birbirine hem yol kardeĢliği tanıklığı etmiĢ hem de hayırhahlık yapmıĢ olurdu.

Sancaktar ve Alemdar: Herhangi bir esnaf teĢkilâtına mensup Ahi birlikleri çeĢitli vesilelerle yapılan törenlerde sancak ve âlem kullanırlardı. Bu törenlerde bunları taĢıyana ise sancaktar ve alemdar denirdi. Sancak ve âlem, meslek zümresinin Ģeyhine verilmiĢtir. Süpendi Kethüdası: Her esnaf grubunun dükkânlarının önünü temizleyen Süpendi adı verilen temizlikçileri vardı. Bunların baĢına da Süpendi Kethüdası denirdi.

Fekke: Sürekli zaviyede bulunan, burasının hizmetlerini düzenleyen kiĢidir. Fekke, önemli ve saygın bir kiĢidir. Çünkü ġecerenamelerde Ahi Baba ile beraber anılmaktadır. Zaviyeye gelen malları Kethüda ve Yiğit baĢı ile taksim eden kiĢidir. Hatta 30 yıllık ustalardan bile Kethüda ile Fekke'nin önünde ayakta durmaları istenmektedir. Bütün bunlar Fekke'nin Ahi zaviyelerindeki yerini göstermektedir

99 Kara Kollukçu: Esnaf grubu içinde, kim kural dıĢı davranacak aykırılık edecek olursa verilen cezayı kara kollukçular uygular ve takip ederdi. Bugün kullandığımız Karakol ismi, Kara Kollukçu isminden gelmiĢtir(Alpar, 2013: 83).

Ahilik TeĢkilatındaki loncalarda her sınıf esnafının idaresini elinde tutan bir ihtiyar heyeti vardı. Ġhtiyar heyeti, her sınıf esnafın kendi aralarında seçtikleri 6 ustadan ibaretti. Esnaflar arasında herhangi bir mesele hakkında Ģikâyeti olanların ilk baĢvuracakları kiĢi yiğitbaĢı idi. ĠĢçi baĢı; kâhyanın lonca toplanma kararını vermesi üzerine ihtiyar heyetinde bulunanları çağırmak ve meseleyi duyurma vazifesiyle görevlendirilmiĢti. Ehli-i hibre, ihtiyar heyetinin üyelerini teĢkil ederdi. Bunlar toplantılarda alınacak kararlarda hakemlik rolü oynarlardı. Ehli-i hibre olanlar o meslekten anlayan, herkesin saygı ve sevgisini kazanmıĢ olan kimselerdi. ġeyh, esnafın idare heyetinde her zaman bulunmayan kimseydi. Esnafın en küçüğünden, en büyüğüne kadar herkes onu sayardı. Meclislerde nasihat etmek, o sanatın geçmiĢi hakkında bilgi vermek Ģeyhlere düĢerdi. Genelde Cuma akĢamları yapılan toplantılarda meslek ile ilgili de seçme kitaplar okunur, hem sanat hem maneviyat bir arada geliĢtirilmeye ve iyileĢtirilmeye çalıĢılırdı.

Görüldüğü üzere Ahilik TeĢkilatında edep, erkân ve ruhi terbiye çok önemlidir. Mesleki olgunluk ile karakter olgunluğu bir arada sağlanmaya çalıĢılmıĢ ahlaki karakter iĢ yaĢantısındaki etik kurallara temel teĢkil etmiĢ ve yaĢam Ģekli haline getirilmiĢtir.

Fütüvvet ile yoğrulmamıĢ kiĢiler teĢkilata çırak olarak bile alınmamakta, öncelikle Fütüvvetnamelerde geçen ilkelere uygun Ģekilde yetiĢtirilmekte daha sonra esnaf birliklerinde kabul görür duruma gelmekte idiler.

Ahilik TeĢkilatı Ġçerisindeki Etik Kurallar

Ahilik; Ġslami değer yargıları ile Türk toplumunun örf, adet, gelenek ve göreneklerini birleĢtiren bir düĢünce sistemidir. Merkezinde insan vardır ve insan her Ģeyden daha değerlidir. Ahiliğin temelinde ki bu insan anlayıĢı yine Kuran Merkezlidir. Çünkü Kuran- ı Kerim‟de insanı EĢref-i Mahlûkat olarak yaratılmıĢların en Ģereflisi olarak görmektedir. Ahilik de bu yönde insanı tüm değerleri ile ele almakta ve Kuran‟a göre dünyasını da ahretini de geliĢtirmeyi amaçlamaktadır (Ekinci, 2012: 28-29). Ahilik ahlakına kaynaklık eden temel etik değerler de Kuran- ı Kerim‟de ki etik değerler ile örtüĢmektedir. Bunlar, doğruluk, dürüstlük, tarafsızlık, mesleki yeterlilik ve özen, gizlilik(sır saklama), adalet, bağlılık(sadakat), hukukun üstünlüğü, sevgi, saygı, hoĢgörü,

100 haksız kazançtan sakınma, tevazu, öfke kontrolü, dedikodu yapmamak, yardımseverlik, yol göstericilik, iyilik ve iyi niyet, sürekli eğitim, emeğin karĢılığını vermek, diğerkâmlık, hakka hukuka riayet, hileden uzak durmak, hatada ısrarcı olmamak, ikiyüzlü olmamak, adam öldürmemek, çalmamak ve özdenetim(Otokontrol) gibi değerlerdir.

Ahilik TeĢkilatı’nda Eğitim Sistemi

Ahilik; eğitimin henüz devlet tarafından bir görev olarak gerçekleĢmediği bir dönemde teĢkilatlanmıĢtır. Din eğitimini de kapsayan ve tarikat yönü de bulunan ahiliğin; amaçlarını gerçekleĢtirebilmesi için mensupların eğitim ihtiyaçlarını da karĢılayabilmesi Ģarttı. Fütüvvetçilik de olduğu gibi, Ahilik TeĢkilatında da Ġslami prensiplere göre eğitim verilmekte ve Fütüvvet Nameler rehber olarak kullanılmakta idi. Ahilik eğitimi genel olarak; insana kendini tanıma yolunu göstermek, insanın özünde bulunan temiz fıtratı korumak, iyi insan yetiĢtirmek ve insanda gizli kalmıĢ kabiliyetleri ortaya çıkarmak gibi amaçlara hizmet etmekte idi(Ekinci, 2012: 114).

Ahilik TeĢkilatı‟nda eğitimin birçoğu zaviyeler de yapılırdı. Zaviyeler, akli ilimleri medrese ve okullara bırakıp sadece insan olma ülküsü kazandıracak araçlar kullanmakta idiler. Buralarda ahilerin kaçınması gereken tutum ve davranıĢlar öğretilirken bir taraftan da okuryazarlık, dini ve ilmi bilgiler, Edebiyat, Kuran-ı Kerim okuma, Türkçe, Arapça, güzel yazı ve musiki dersleri de verilirdi. Buralarda eğitim veren kiĢilere; “muallim ahi”, “emir” veya “Pir” denirdi. Bunlar Ģehrin kadısı veya müderrisleri olabileceği gibi ilmi sahada yetkin kiĢilerde olabilirdi. Böylece ahi birliklerinde mesleki eğitim iĢ baĢında kalfa ve ustalarla verilirken, terbiye, ilim, irfan, edep; özellikle cumartesi akĢamları zaviyeler de pirler, emirler tarafından verilmekte idi. Zaviyelerde yapılan bu genel terbiye ve eğitim devam ederken çalıĢma hayatında da mesleki eğitim devam ettirilirdi(Ekinci, 2012:116- 117)

Zaviyeler, medreselere göre Ģarkıların söylendiği oyunların oynandığı daha eğlenceli eğitim kurumlarıdır. Muhabbet ve kardeĢlik duyguları yoğundur. Ahilik mensubu kiĢiler içinde bekâr olanlar genelde zaviyede kalırlar, gündüz kazançlarını sağlar akĢam kazandıklarını reislerine verir, Ģehre gelen bir misafir varsa ona ziyafet hazırlar, yoksa kendileri yerler içerler, öğretmen ve pirlerinin karĢısında oyunlar oynarlardı(ġeker, 2011: 94).

101 Ahilik de mesleki eğitim “yamaklık” ile baĢlamakta idi. En fazla 10 yaĢındaki çocuklar 2 sene ücretsiz kalfasından sanat öğrendikten zaviyede de genel kural ve kaidelerden geçtikten sonra “ çıraklık” dönemine alınırdı. Çıraklık dönemi her mesleğe göre değiĢiklik gösterse de genelde 1001 gündü. Ustalık isteyen kuyumculuk gibi zor sanatlarda bu süre20 yıla kadar çıkabilirdi. Çıraklık dönemini her meslekte üç yıl olan “kalfalık” dönemi takip ederdi. Üç yılın sonunda “ustalık” unvanını kazananlar isterlerse bağımsız iĢ yeri açma hakkına sahip olurlardı. Yamaklık, çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemlerinde kiĢinin zaviyede ki edep erkân terbiyesi de devam ederdi. Zaviyede kiĢinin edep ve erkân yönünden kontrolünü sağlayan gözetmen nezaretçiler de vardı (Ekinci, 2012: 115-118).

Ahilik TeĢkilatının Sona Ermesi

Ahilik TeĢkilatının en görkemli dönemi Anadolu Selçuklu döneminde yaĢanmıĢtır. Özellikle 13. yy.ın ikinci yarısı sosyal, kültürel ve ticari hayata kattığı olumlu geliĢmeler yadsınamaz boyuttadır. Osmanlı Devleti‟nin kuruluĢuna etkisi olduğu ve ilk padiĢah ve vezirlerin tamamının ahi teĢkilatına üye oldukları bilinmektedir. Osmanlı döneminde 17.yy a kadar sadece Müslümanlara has bir kurum olarak çalıĢan Ahilik TeĢkilatı Osmanlı topraklarının geniĢlemesi ve gayrimüslim azınlığın sayısındaki artıĢ ile ticari iliĢkilerde din ayrımı gözetilmemeye baĢlanılmıĢtır. Din ayrımı gözetilmeksizin ama aynı kurallarla sürdürülmeye çalıĢılan bu kuruluĢlara ise Gedik denilmektedir. 1820 yılından birinci dünya savaĢının sonuna kadar ise her yerde olduğu gibi Ġstanbul da rekabet piyasasından Ģiddetli bir Ģekilde etkilenmiĢ ve gedikler geniĢletilmiĢtir.1879 yılında Ġstanbul Ticaret Odası‟nın açılması ile aslında ticari hayatının yeni Ģekli belirginleĢmiĢ olmaktadır. Takibeden yıllarda önce; esnaf ve iĢ adamlarının dernek kurmalarının önünü açan 1909 yılında “Esnaf Cemiyeti Talimatnamesi”, ardından da 1910 da “Ticaret ve Sanayi Odalarına Mahsus Nizamnamenin” çıkarılması, 1913 de Gediklerin tamamen kaldırılması ve 1924 de esnaf birliklerinin resmen tarihe karıĢması ile seyreden bir süreç ile Ahilik geleneği tamamen kaybolmuĢtur(Solak, 2009: 23-25).

102 Ahilik TeĢkilatının Sonuçları

Ahilik TeĢkilatı Selçuklu döneminden baĢlayıp Osmanlı devleti döneminde esnaf teĢkilatı olarak fonksiyonlarını yerine getirmiĢtir. Anadolu nun TürkleĢme ve ĠslamlaĢma süreci içindeki rolü büyüktür. Zira köylerdeki küçük esnaflara kadar ulaĢılmıĢ ve çoğunlukla gayri Müslimlerin elinde olan ticari faaliyetlerin Müslüman zümrelerce de sahiplenilmesi sağlanmıĢtır. Devletin sivil toplumdan aldığı güç ortaya konulmuĢtur. Moğol istilası süresince Ahilik teĢkilatlarının aktif rol aldığı bölgelerde direnç ve birliktelik göze çarpmaktadır.

Ahilik günümüz kazanma merkezli ticari hayattan çok insan ve değer merkezli bir hayata önem vermektedir. Sosyal siyasal kültürel ve ticari boyutta hayatın her yönünü etkilemiĢ ve sivil toplumun devlet için de ne denli önemli ve değerli olduğu hususunda önemli bir örnek teĢkil etmiĢtir. Esnaf birliklerindeki yardım kutuları, sanatı icra etmek konusunda dürüstlük ve helal kazanç topluma kazandırdığı en önemli hususlardır. GiriĢimciliğin özendirilmesi, kurumlar arası uyum ve iĢbirliği, çocukların okula giderken de bir meslekle irtibatlandırılmaları ile iĢsizliğin önüne geçilmesi, ahlaklı ticaretin olmazsa olmaz olması, eğitimin hem maddi hem manevi olarak iĢlerlik kazanması, yerel dinamiklerin toplumda sürekli canlı tutulması ve ümitsiz iĢsiz kalmıĢ insanlardan arındırılmıĢ bir toplum inĢa etmiĢ olması Ahilik TeĢkilatının topluma kazandırdığı en önemli hususlar olarak göze çarpmaktadır(Koçak, Gürün, 2015:141)

Anadolu‟da hala kullanılmakta olan “Pabucu Dama Atılmak” deyimi bile günümüz TSE standartlarının kanun ile gerçekleĢtirdiği denetim ve kontrolün esnaf teĢkilatlarında nasıl gerçekleĢtiği ile ilgilidir. Zira Ahilik teĢkilatında; kethüdalar ve yiğitbaĢılar esnaflar arasında kalite kontrolörlüğü yapmaktadır. Osmanlı dönemine kadar Ahilik teĢkilatlarında; her mesleğin ve sanatın baĢına o mesleğin inceliğini bilen bir yiğitbaĢı ve bilirkiĢi niteliğinde bir kethüda getirilmektedir. Ayakkabıcılık gibi günümüzde hala üründe oluĢan sorunun üretim hatası mı yoksa kullanıcı hatası mı olduğu tartıĢılan bir meslekte de; o dönemlerde çırakçı yiğitbaĢı ile kalite standardı sağlanmaya çalıĢılmaktadır. Dolayısı ile esnafın malı ile ilgili herhangi bir Ģikâyette ayakkabı incelenmekte ve bir üretim hatası tespit edilirse o esnaf kethüda tarafından uyarılmakta dava konusu ayakkabı kullanılmamak üzere dama atılmaktadır. Pabucu dama atılan esnafın o meslekten bir daha ekmek yemesi zorlaĢtırılmakta; zira esnaf halka teĢhir edilmiĢ olmaktadır. Böyle bir cezai yaptırma maruz kalmak istemeyen her esnaf malının kalitesine dikkat etmekte satarken ne kadar

Benzer Belgeler