• Sonuç bulunamadı

Afet Kapsamda Etkilenebilirlik ve Risk Değerlendirme Çalışmaları

Risk; tehlikenin görülme olasılığı, risk altında olan elemanlar ve risk altındaki elemanların etkilenebilirliği olarak üç temel bileşen ile belirlenir (Coburn vd., 1994). Tehlike ve tehlike altındaki unsurların etkilenebilirliği için gerekli veriler yeterli olduğu düzeyde analiz sonuçları gerçek durumu yansıtır. Tehlike analizlerinde özellikle tehlike ile ilgili geçmiş kayıtlar ve yeterli bilgi, tehlikelerin şiddeti, sıklığı ve yeri ile ilgili tanımlamalar önemlidir. Risk analizi, afetle karşı karşıya kalan insanların ve tüm ilgili alanların etkilenebilirliklerini tanımlar. Risk analizlerinin iki ana bileşeni olan tehlike ve etkilenebilirlik için analiz sonuçları gerekli veriler yeterli olduğu düzeyde gerçek durumu yansıtır. Özellikle tehlike analizlerinde tehlike ile ilgili geçmiş kayıtlar ve yeterli bilgi, tehlikelerin şiddeti, sıklığı ve yeri ile ilgili tanımlamalar önemlidir.

Deprem riskini, gelecekteki belli bir zaman diliminde risk altındaki elemanda beklenen kayıp olarak tanımlayan Coburn ve Spence (2002), risk altındaki elemanların; bina, bir grup bina ya

da yerleşme/şehir ile bina ya da yerleşmedeki insan sayısı ya da bunlara eşlik eden ekonomik değerler olabileceğini belirtmektedir.

Deprem kapsamında, sismik tehlike ve sismik risk birbirinden farklı kavramlardır. Sismik tehlike; yer sarsıntısı, fay kırılması ya da zemin sıvılaşması gibi depremle bağlantılı doğal olayların olma olasılığını, potansiyel tehlikeyi tanımlar. Sismik risk bu tip olayların yani bina yıkılması ya da can kaybı gibi durumların görülebilme olasılığını tanımlar (Reiter,1990). Reiter (1990), sismik tehlike ve sismik riski iki örnekle aşağıdaki şekilde tanımlamaktadır: “Sismik tehlike analizi çıktıları, 8 büyüklüğündeki depreme göre yer sarsıntısı yoğunluğunu ya da ülke düzeyinde yer sarsıntı düzeyini gösterir. Sismik risk analiz çıktıları, 8 büyüklük civarındaki depreme göre hasar olasılığını (ABD doları biriminde) ya da deprem nedeniyle tetiklenen nükleer enerji santrallerinde oluşacak kazalar nedeniyle ortaya çıkacak ölüm olasılığını gösterir.

Sismik risk, sismik tehlike nedeniyle ortaya çıkan durumların ifadesidir. Sismik riski hesaplamadan önce, sismik tehlikenin bilinmesi gereklidir. Eğer bilinmiyorsa, sismik risk tahmin işleminin bir parçası olur”.

İzmir Deprem Master Planında (1999) deprem riski; ölümler, yaralanmalar, fiziksel ve sosyo- ekonomik hasar gibi teknik terimlerle beklenen deprem kayıplarının olasılığı olarak tanımlanmaktadır. Endüstri, ticaret ve hizmetlerde aksamalardan kaynaklanan dolaylı hasarların da kayıplar arasında düşünülmesi gerektiği belirtilen İzmir Deprem Master planında, deprem tehlikesi ve hasar görebilirliğin (etkilenebilirliğin), deprem riskinin anahtar unsurları olduğu vurgulanmaktadır.

Çizelge 1.1 Risk belirleme süreci (UNDP, 2004) Risk faktörlerinin tanımlaması

Tehlike Etkilenebilirlik/kapasiteler Coğrafi konum, şiddet ve

olabilme olasılığının saptanması Duyarlılıklar ve kapasitelerin saptanması R is k an al iz i

Risk seviyesinin tahmini Riskleri değerlendirmek, ölçmek Sosyoekonomik maliyet/fayda analizleri Önceliklerin belirlenmesi

Kabul edilebilir risk seviyesinin tespiti Senaryo ve ölçümlerin ayrıntılandırılması

R is k de ğ er le nd ir m e

de tehlikelerin yeri, şiddeti, sıklığı ve olasılığı gibi teknik bilgileri içerir. Potansiyel tehlikelerin analizi ve bu tehlikeler karşısındaki insanların can ve mal kaybı, çevresel ve ekonomik kayıplar gibi etkilenebilir koşullara bağlı değerlendirmeyi içerir.

Risk belirleme süreci; risk faktörlerinin tanımlanması, risk seviyesinin tahmini ve risk değerlendirme/ölçüm süreçlerini içerir (Çizelge 1.1). Risk faktörlerinden tehlikenin yeri, şiddeti ve olma olasılığının saptanması önemlidir. Bu veriler doğrultusunda tehlike etkisi altında kalacak mevcut dokunun değerlendirilmesi söz konusudur.

Çizelge 1.2 Kayıp tahmin kullanıcıları ve ihtiyaç duydukları çıktılar (Coburn ve Spence, 2002).

Kullanıcılar Bilgi Bilgi Kullanımı

Fiziksel planlamacılar

Yüksek riskli bölgelerin tanımlanması Risk haritalama Bina sahipleri Yüksek risk taşıyan binaların

tanımlanması

Zarar azaltma strateji planlaması

Bina bazında etkilenebilirlik çalışması

Sigortacılar ve sigorta

Sigorta primlerinin saptanması Yapısal risk miktarlarının transferi Olası kayıpların tanımlanması Riskin azaltılması

Yıllık kayıplar ve maksimum olasılık eğrisi

Toplumsal koruma birimleri

Acil durum servislerinin büyüklüğü ve yer seçimi planlaması

Ölüm, yaralanma, hasar ve evsiz kalma tahmini

Bina yasa düzenleyicileri

En uygun dayanım seviyesini tespit Maliyet-fayda analizleri

Kayıp tahminleri toplumun bütün kesimlerini, hem afet riskinden korunmak, hem de hazırlıklar yapmak anlamında, ilgilendirir (Çizelge 1.2). Planlamacılardan, yapım yönetmelikleri ile uğraşanlara, sigortacılardan bina sahiplerine kadar herkesi yakından ilgilendiren kayıp tahminleri, gerçek duruma yakınlığı oranında başarılıdır. Bu nedenle kayıp tahminlerinin altyapısında kullanılan bilgilerin doğruluğu ve güncelliği önemlidir.

Problemin yapısına ve çalışmanın amacına bağlı olarak çeşitli kayıp tahmin yöntemleri vardır. Potansiyel kayıp çalışmaları üç şekilde yapılmaktadır (Coburn ve Spence, 2002):

Senaryo çalışmaları: Bölgedeki tek bir depremin etkilerini hesaplar. Genellikle, bilinen jeolojik faylara ya da olası sismik bölgelere bağlı olarak depremin yeri ya da maksimum deprem büyüklüğü varsayılır. Senaryo çalışmaları uç durumlardan kaynaklanacak kayıpların tahmininde kullanılır. Bu seviyedeki kayıplardan kurumların ya da firmaların finansal esneklikleri kontrol edilmiş olur. Ayrıca gerekli acil durum hazırlık planlaması için mevcut

kaynaklar kontrol edilmiş olur.

Olasılık risk analizleri: potansiyel kayıplar ve her bir farklı büyüklük ve yerdeki depreme göre olası kayıpları hesaplar.

Potansiyel kayıp çalışmaları: Genellikle tarihte olmuş en şiddetli ya da uzun döngülü en büyük yer ivmesi almış alan için haritalanır. Bu alanda toplumu etkileyecek şiddette, en büyük riskteki sosyal dokuyu ortaya koyar. Örneğin hangi şehrin ya da köyün yüksek kayıplara uğrayacağını ortaya koyar. Bu çalışmalar, bölgelerin büyük bir depremdeki önceliklerini, yardım veya kurtarma ihtiyaçları ile kayıpların azaltılması programının belirlemesinde kullanılır.

Türkiye’de Yapılan Risk ve Etkilenebilirlik Belirleme Çalışmaları

Türkiye’de son dönemde yapılan risk belirleme çalışmalarına; RADIUS (1999) projesi kapsamında İzmir Deprem Master Planı (1999), Kızılhaç Örgütü’nün desteklediği Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi, Deprem Araştırma Enstitüsü Deprem Mühendisliği tarafından hazırlanan, “İstanbul Metropol Alanının Deprem Risk Analizi” (2002), İBB ve dört üniversitenin (İTÜ, YTÜ, BOU, ODTU) katılımı ile hazırlanan “İstanbul Deprem Master Planı” (2003) ve JICA-IBB Zarar Azaltma Raporu (2002) örnek olarak verilebilir. İBB’nin HAZTÜRK (2007) çalışması da son dönemde yapılan kayıp tahmin çalışmalarından biridir. İstanbul için İBB’nin sürdürdüğü “İstanbul Afet Risk Gösterge” projesi de deprem afeti kapsamında çalışılmakta olan, sosyal göstergelerin de dâhil edildiği projelerdendir (Ek 8.10). Bina stokunun deprem nedeniyle hasar görebilirliğine ilişkin İDMP (2003)’de önerilen kademeli değerlendirme yöntemi Türkiye için yapılan çalışmalardan biridir (Ek 8.8). Önerilen değerlendirme çalışması Zeytinburnu Pilot Bölge çalışmasında kullanılmıştır. Binaların deprem güvenilirliğinin belirlenmesinde yerinde tespit ve taşıyıcı röleve çalışması, yapı stokunun hacmi düşünüldüğünde ekonomik bir yöntem olamayacağı söylenebilir. MAEviz bilgisayar yazılımı da kayıp tahminine yönelik geliştirilen ve Türkiye için HAZTÜRK (2007) projesi kapsamında da örneklenen çalışmalardan biridir (Ek 8.9). MEER Projesi kapsamında da deprem, sel, tsunami için hasar ve can kaybı tahminine yönelik modelleme çalışmaları yapılmış ve pilot bölge çalışması ile örneklenmiştir (PUB,2006)

Dünya’da Risk ve Etkilenebilirlik Belirleme Çalışmaları

ABD’de FEMA’nın geliştirdiği ve çoklu afet kayıplarının tahmininde ülke düzeyinde kullanılan HAZUS-MH (2003), coğrafi bilgi sistemi altında çalışan yerleşimlerde çeşitli konularda kayıpların ortaya konduğu bir kayıp tahmin yöntemidir. Bu çalışmanın yapısını

oluşturan veriler, ülkenin fiziksel yapısı ile uyumlu sınıflandırmalar içinde değerlendirilmektedir. RADIUS (1999) Projesi de dünya ülkelerini kapsayan risk azaltma yöntem geliştirme amaçlı bir projedir. Bu proje kapsamında seçilen İzmir ili için deprem tehlikesi için İzmir Deprem Master Planı hazırlanmıştır (Ek 8.6).

Avrupa Ülkeleri kapsamında çalışılan RIS-UE (2004) projesi, Avrupa kentlerinde tarihi binaları da kapsayacak şekilde deprem risk senaryoları genel ve modüler yöntem geliştirmeyi ve Avrupa için bir standart rehber oluşturmayı hedefleyen bir projedir (Ek 8.4). ESPON (2006) Doğal ve Teknolojik Tehlikeler Projesi de Avrupa ölçeğinde tehlike haritaları ve etkilenebilirliğin belirlendiği diğer önemli bir projedir (Ek 8.5).

NOAA (1999)’nın FEMA destekli geliştirdiği ve sosyal, ekonomik, çevresel vb etkilenebilirliğin yerleşim ölçeğinde belirlendiği yöntem yerleşimlerin çeşitli tehlikeler karşısındaki hassas yapısını coğrafi olarak ortaya koyabilmeyi hedefleyen çalışmalardan biridir (Ek 8.1). ABD’nin tümünü kapsayan, yerleşim ölçeğinde sonuç verecek coğrafi gösterim temelli sosyal etkilenebilirlik gösterge projesi (SoVI) de, olası tehlikeler altındaki yerleşimlerin sosyal, ekonomik yapısının hassasiyetini ortaya koymaya yönelik projelerden biridir (Ek 8.2).

Benzer çalışmaların diğer ülkelerde yapılabilmesi, bu tür çalışmaların altyapısında kullanılacak veri tabanının ülke karakteristikleri ile uyumlu ve iyi analiz edilerek sınıflandırılmış olması, sonuçların doğruluğu açısından önemlidir. Ancak çok farklı karakteristikleri barındıran yerleşimlerin tüm alt bileşenlerini bu tür bir çalışma için standardize etmek çok güç olabilir.

Risk analizi çalışmalarında, deprem tehlikesi altındaki fiziksel bileşenler kapsamında binaların analizi önemli olmaktadır. Binaların deprem performansının belirlendiği bu tip çalışmalarda ülkelerin geçmiş deprem deneyimlerinden de yararlanılmaktadır. Deprem sonrası hasar tespitlerinden elde edilen veriler, ülkenin bina stoku performansını bölge özelinde ortaya koyabilmektedir. Her ülkenin kendine özgü koşullarda gelişen bina stoku bulunmaktadır. Gerek yapım sistemi, gerekse malzeme ve mekân düzenlemeleri açısından ülkeden ülkeye değişen binaları, deprem açısından ortak bir tipolojide buluşturmak oldukça zordur. Bu nedenle her ülkenin kendine özgü bina stoku ve değerlendirme ölçütlerini geliştirmesi gerekmektedir.

Bina performansının değerlendirildiği ülkelerin bina stoku özelliklerine uygun çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Avrupa Makrosismik Ölçeği (1998), Avrupa genelindeki yapı

tiplerini ve etkilenebilirlik ölçeğini, Mercalli şiddet cetveline göre tanımlamıştır. RISK-UE projesinde de L1 seviyesi için EMS–98 ölçütleri esas alınarak mevcut binaların deprem etkilenebilirlikleri belirlenmesi hedeflenmiştir (Ek 8.4).

Binaların deprem güvenirliklerinin analiz edilmesinde rehber olabilecek ABD’de geliştirilen farklı değerlendirme seviyelerindeki FEMA 154, FEMA 274, FEMA 310 adlı çalışmalar, bina stokunun deprem açısından riskinin belirlenmesini kapsayan kapsamlı rehberlerdir. Bu çalışmalar üretildiği ülkelerin bina karakteristikleri ile uyumludur. Bu nedenle ülkelerin, bina stokunu deprem açısından değerlendirmede kendi koşullarına uygun yöntemler üretmeleri gereklidir. Üretilecek bu tip çalışmalar, kayıp tahmin yöntemi geliştirmede de önemli bir veri tabanı oluşturacaktır.