• Sonuç bulunamadı

Adli Yargı ve Adli Yargı Đçindeki Yargı Türler

a. Adli Yargı

Şimdiye kadar yargı kavramını ve yargı kolları konusunu kısaca anlatmaya çalıştık. Aslında, adli yargı kolu da yargı kolları içinde yer almaktadır. Fakat, medeni yargı ile ceza yargısını içinde barındırması sebebiyle, adli yargı kolunu ayrı bir başlık altında incelemeyi uygun bulduk.

Adli yargı, diğer yargı kolları dışında kalan ve genel olarak hukuk mahkemelerinin özel hukuk alanındaki yargısal faaliyetleri ile ceza kanunlarına göre suç sayılan fiiller hakkında Devletin cezalandırma yetkisini kullanmasına yönelik faaliyetlerini içine alan bir yargı koludur.62 Bir başka ifadeyle adli yargı, diğer yargı kolları dışında kalan tüm yargı faaliyetlerini kapsayan ve geniş bir uygulama alanına

60 Günday, s. 5. 61 Acar, s.18-19. 62

sahip olan bir yargı koludur.63 Bu nedenle adli yargı kolu için, genel yargı kolu ifadesini kullanmak da yanlış olmayacaktır.64

Adli yargı, gerek coğrafi alan bakımından gerekse çözümlediği uyuşmazlıkların tarafı olan kişilerin çokluğu bakımından çok yoğun ve yaygın olarak çalışan bir yargı koludur.65

Adli yargı, ceza yargısı ve medeni yargı (hukuk yargısı) olmak üzere iki ayrı yargı türünü içinde barındırmaktadır. Medeni yargının konusunu, özel hukuk alanındaki uyuşmazlıklar oluşturmakta iken, ceza yargısının konusunu suç oluşturan fiillerle ilgili uyuşmazlıklar oluşturmaktadır.66

Ülkemizde adli yargı sistemi, iki dereceli olarak örgütlenmişken, 07.10.2004 tarihli Resmi Gazetede Yayınlanarak, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren, 5235 Sayılı Adli Yargı Đlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunla birlikte üç dereceli hale gelmiştir. Bu sisteme göre adli yargı teşkilatı, hukuk ve ceza mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay´dan oluşmaktadır.67 Ancak, her ne kadar 5235 Sayılı AdK. ile Adli Yargıda üç dereceli bir yargı sistemine geçilmesi öngörülmüş ise de, henüz adli yargıda fiilen üç dereceli sisteme geçilememiştir. Çünkü bölge adliye mahkemelerinin kurulması için, yine 5235 Sayılı Kanunun geçici 2. maddesi ile Adalet Bakanlığına 01.06.2005 tarihinden başlamak üzere iki yıllık bir süre verilmiştir, verilen bu iki yıllık süre 01.06.2007 tarihinde dolduğu halde, henüz Bölge Adliye Mahkemeleri fiilen çalışmaya başlamamıştır. Ancak şunu da ifade etmek gerekir ki, Adalet Bakanlığı, söz konusu yasal süreye uymak adına, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile birlikte, ülkemizde dokuz ayrı ilde (ki bu iller; Đstanbul, Đzmir, Ankara, Adana, Samsun, Konya, Erzurum, Diyarbakır, Bursa´dır) bölge adliye mahkemelerinin kurulacağını 22.05.2007 tarihinde kararlaştırmış, ardından verilen bu karar, 05.06.2007 tarihli Resmi Gazete´de yayınlanmıştır. Resmi Gazetede yayınlanan bu kararda, bölge adliye mahkemelerinin halen adli yargıda görev yapan hâkim ve savcı sayısı ile yardımcı personel sayısının yeterli olmaması ve yine gerekli olan bina, araç ve gereçlerin tam olarak temin edilememiş olması

63

Kulbay, Duygu, Medeni Yargıda Bölge Adliye Mahkemeleri ve Đşleyişi, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2006, s. 112.

64

Üstündağ, Yargılama Hukuku, s. 41.

65

Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Usul, s. 69; Kuru, Usul.I, s. 7; Acar, s. 16.

66

Üstündağ, Yargılama Hukuku, s. 46; Günday, s. 5.

67

sebebiyle bölge adliye mahkemelerinin fiilen göreve başlamalarının mümkün olmadığı, söz konusu ihtiyaçlar giderildikten sonra bölge adliye mahkemelerinin sonradan belirlenecek bir tarihte fiilen göreve başlayacakları da ifade edilmiştir. Sonuç olarak, ülkemizde bölge adliye mahkemeleri hukuken kurulmuş olmakla birlikte, henüz fiilen göreve başlamamıştır. Dolayısıyla ülkemizde adli yargıda, iki dereceli yargılama sisteminin halen devam etmekte olduğunu söyleyebiliriz.68

Adli Yargı alanındaki yüksek mahkeme Yargıtay´dır. Yargıtay, adli yargı içinde görev yapan mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümleri son mercii olarak inceleyip karara bağlar.69 Ayrıca kanunla belirtilen bazı davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. (AY. md.154). Yargıtay´ın ilk ve son derece mahkemesi olarak baktığı davalar, 2797 Sayılı Yargıtay Kanununun 13. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre Yargıtay, Yargıtay Başkan ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve bunların kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.70

Yargıtay, bir temyiz mercii olmakla birlikte, aynı zamanda adli yargıdaki içtihat birliğini de sağlamakla görevli olan bir içtihat mahkemesi statüsündedir.71

Aslında, Yargıtay, bir derece mahkemesi de değildir, çünkü, Yargıtay’daki yargılama sırasında yeni iddia ve savunma vasıtalarına başvurulamadığı gibi, davanın yeniden görülmesi de söz konusu değildir. Yargıtay, sadece tarafların iddia ve savunmalarına göre verilmiş olan ilk derece mahkemesi kararlarının, hukuki açıdan hatalı olup olmadığını inceler.72

HUMK.´un 427. maddesi ile CMK.´nun 286. maddesine göre, bölge adliye mahkemelerinin fiilen göreve başlamasından sonra da Yargıtay, bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerince verilecek temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarına ve yine bölge adliye mahkemesi ceza dairelerince verilecek bozma

68 Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Usul, s. 87-88. 69 Günday, s. 5. 70

Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Temel Bilgiler, s. 12.

71

Atar, Anayasa Hukuku, s. 288.

72

dışındaki nihai kararlara karşı yapılacak temyiz başvurularını karara bağlamakla görevli olacaktır.73

Henüz fiilen göreve başlamamış olmakla birlikte, adli yargı alanındaki ikinci dereceli üst mahkeme, bölge adliye mahkemeleridir.74 Fiilen kurulmuş olmaları halinde bölge adliye mahkemeleri, ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları inceleyecektir.75 Bir uyuşmazlığın adlî yargı ilk derece mahkemelerince çözümlenmesinden sonra, yani uyuşmazlıkla ilgili olarak bir karar verilmesinden sonra, verilen bu kararı maddî ve hukukî yönden ikinci kez inceleyecek olan mercii, bölge adliye mahkemeleri olacaktır.76 Bunun dışında bölge adliye mahkemeleri, yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemesi hâkimleri aleyhinde açılacak tazminat davalarına da ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakarak karar verecektir.77

Bir davayı ilk evrede gören ve karara bağlayan yargı makamlarına da, ilk derece mahkemeleri denir. Đlk derece mahkemeleri, bir uyuşmazlığın çözümünde ilk olarak başvurulan yargı mercileridir (mahkemelerdir). Bu nedenle ilk derece mahkemelerine, olay (vakıa) mahkemeleri, hüküm mahkemeleri veya bidayet mahkemeleri de denilmektedir.78

Đlk derece mahkemeleri, genel mahkemeler ve özel mahkemeler olmak üzere ikiye ayrılır. Genel mahkemeler, çözümledikleri uyuşmazlıklar açısından belirli bir kişi veya kişi gruplarıyla yahut belirli işlerle sınırlandırılmamış olan mahkemelerdir. Bu mahkemeler, özel mahkemelerin görevi dışında kalan tüm uyuşmazlıkları çözmekle görevlidir.79 Genel mahkemeler, özel mahkemelerin kurulmadığı yerlerde aynı zamanda, özel mahkeme sıfatıyla da görev yaparlar.80 Bu durumda genel mahkeme özel mahkemenin görevine giren bir uyuşmazlığı, özel mahkemenin tabi olduğu yargılama sulünü uygulamak ve özel mahkeme sıfatını kullanmak suretiyle

73 Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Usul, s. 90. 74

Alangoya, Yavuz/Yıldırım, Kamil/Deren, Yıldırım Nevhis, Medeni Usul Hukuku Esasları, 5. Baskı, Đstanbul 2005, s. 62.

75

Arslan, Ramazan/Tanrıver, Süha, Yargı Örgütü Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2001, s. 58 vd.

76

Postacıoğlu, s.89-91; Önen, s. 10-11; Üstündağ, Saim, Medeni Yargılama Hukuku, C. 1-2, 6. Baskı, Đstanbul 1997, s. 49-51.

77

Yılmaz, Ejder, Đstinaf, Ankara 2005, s. 31-46.

78 Kulbay, s. 126. 79 Arslan/Tanrıver, s. 41-42. 80 Postacıoğlu, s. 92 vd.; Alangoya/Yıldırım/Deren, s. 60.

sonuçlandıracaktır.81

Medeni yargıda genel mahkemeler, sulh hukuk mahkemeleri ve asliye hukuk mahkemeleri olmak üzere ikiye ayrılırken,82 ceza yargısında da genel mahkemeler, sulh ceza, asliye ceza ve ağır ceza mahkemeleri olmak üzere üçe ayrılır.83

Medeni yargı içinde yer alan sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemeleri, 5235 Sayılı AdK.´nun 5. maddesine göre kurulmuşken, ceza yargısı içinde yer alan sulh ceza, asliye ceza ve ağır ceza mahkemeleri ise 5235 Sayılı AdK.´nun 9. maddesine göre kurulmuştur.84

Adli yargı içindeki özel mahkemeler konusuna gelecek olursak, medenî yargı alanında faaliyet gösteren özel mahkemeler; aile mahkemeleri, iş mahkemeleri, kadastro mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, fikrî ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri ve icra tetkik mercileri olup,85 ceza yargısı alanında faaliyet gösteren özel mahkemeler ise; CMK´nun 250. maddesi göre kurulmuş özel görevli ağır ceza mahkemeleri, trafik mahkemeleri, döviz mahkemeleri, fikrî ve sınaî haklar ceza mahkemeleri, icra tetkik mercileri, çocuk mahkemeleri ve çocuk ağır ceza mahkemeleridir.86

b. Adli Yargı Đçindeki Yargı Türleri

aa. Ceza Yargısı

Ceza yargısı kavramı, devletin belli makamlarının somut bir olayda suç isnadından çıkan uyuşmazlığı yargılamasını ifade eder.87 Yani ceza yargısı, devlet tarafından kurulan bağımsız mahkemelerin, ceza kanunlarına göre suç sayılan filleri

81

Karafakih, s. 56-58; Centel, Nur/Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Baskı, Đstanbul 2008, s. 479.

82

Üstündağ, Medeni Yargılama, s. 48-52; Bilge, Necip/Önen, Ergun, Medeni Yargılama

Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Ankara 1978, s. 38 vd.

83

Öztürk, Bahri/Erdem, Mustafa Ruhan/Özbek, Veli Özer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5.Baskı, Ankara 2000, s.175-176; Yurtcan, Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku, Đstanbul 2007, s. 99-100

84

Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Usul, s. 78-79; Centel/Zafer, s. 480.

85

Bilge, s. 48; Önen, s. 7-8; Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Usul, s. 81-87.

86

Öztürk/Erdem/Özbek, s.175-176; Yurtcan, Yargılama Hukuku, s.100-102;Centel/Zafer, s.480 -481.

87

işleyen failleri yargıladığı yargı kolunu ifade eder.88 Ceza yargısı, ceza mahkemelerinin ceza hukuku alanındaki yargısal faaliyetleri ile ilgilenir. Ayrıca, ceza yargısının konusunu da, devletin cezayı gerektiren fiillerden ötürü cezalandırma hakkı oluşturur.89

Ceza yargısında uygulanacak yargılama usulleri, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenmiş olup, bu usul kurallarını inceleyen hukuk dalına da ceza muhakemesi hukuku denir.90

Ceza yargısı, hem toplum hem de kişi için çok önemli bir yargı koludur. Zira ya toplum suçluyu cezalandıracak ya da suçlu serbest kalacak ve böylece haksız yere bir takibat yapılmamış olacaktır.91

Ceza yargısı kavramı ile ceza yargılaması kavramını aynı kavramlar değildir. Zira Ceza Hukuku açısından yargılama kavramı, sadece mahkemeler aşamasında yapılan yargısal faaliyetleri ifade ederken, işlenen bir suçla ilgili olarak yapılan tüm soruşturma ve kovuşturma faaliyetleri ceza yargısını ifade eder. Dolayısıyla, suç şüphesi ile başlayan soruşturma faaliyetleri ile bu şüpheyi yenmeye kadar devam eden yargılama faaliyetlerinin tamamına ceza yargısı faaliyetleri diyebiliriz.92

Burada bahsi geçen ceza yargısı faaliyetlerinin aslında, genel olarak üç ayrı faaliyetten oluştuğunu ve böylece “ceza yargısı” kavramının ortaya çıktığını da ifade etmek gerekir. Bu üç yargı faaliyeti: iddia, savunma ve yargıdır. Yani, ceza yargısı, iddia, savunma ve yargılama olmak üzere ortak bir işleyişi ifade eden faaliyetler bütünüdür.93 Bu faaliyetler sonunda, kişiye suç isnat edilmesiyle ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümünü sağlayacak bir hüküm ortaya çıkmaktadır. Bir başka ifadeyle ceza yargısı aslında; tez, antitez ve sentez faaliyetlerinden oluşmaktadır.94

Ceza yargısındaki bu üç yargı faaliyetinin, hangi kurallara göre yürütüleceğini, bu faaliyete katılan sujelerin ne gibi yetkilere sahip olduğunu ve yine bu faaliyetler sırasında sujelerin ne gibi yükümlülüklere katlanacağını ceza yargılaması kuralları belirler.95

88

Öztürk/Erdem/Özbek, s. 25-27.

89 Yurtcan, Yargılama Hukuku, s. 213-214; Centel/Zafer, s. 3-4. 90

Kuru, Usul.I, s. 8.

91

Soyaslan, Doğan, Ceza Muhakemesi Usulü Hukuku, Ankara 2000, s. 34.

92

Yurtcan, Yargılama Hukuku, s. 6.

93

Kunter, Nurullah/Yenisey, Feridun,Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku - 1. Kitap, 2. Baskı, Đstanbul 2004, s.1-4.

94

Keyman, Selahattin, Ceza Hukukunda Af, Ankara 1970, s. 44.

95

Ceza yargısı içinde yer alan iddia faaliyeti, bugün için esas olarak savcılık adı verilen bir makam tarafından devlet adına yürütülen bir faaliyeti ifade etmektedir. Đddia, ceza yargılamasının başlamasını sağlayan, ilk ceza yargısı faaliyetinin adıdır. Bu faaliyet, kişinin bir fiilinin belirli bir suçu oluşturduğu şüphesi üzerine kuruludur.96 Đddia faaliyeti konusunda ileride “iddia (savcılık) makamı ve ceza soruşturması” başlığı altında daha ayrıntılı bilgi verilecektir.97 Şimdilik iddia makamı konusunda bu kısa anlatımla yetiniyoruz.

Savunma faaliyeti, iddia makamınca işlendiği iddia edilen fiilin aslında fail tarafından işlenmediği veya hiç işlenmemiş olduğu temeline dayanan faaliyetin adıdır. Zaten savunmanın biçimsel anlamda iddia karşısında bulunması, onun sanığın lehine olan hususları ön plana çıkarmasını ve bir antitez geliştirmesini zorunlu kılar.98

Đşte bu iddia ve savunma faaliyetleri karşısında bir de yargı faaliyeti bulunmaktadır ki, bu faaliyeti yürüten bir hâkim ya da mahkemedir. Hâkim ya da mahkeme, yapılacak yargılama faaliyeti sonunda, iddianın mı yoksa savunmanın mı gerçeğe uygun olduğunu belirleyerek kararını verecektir.99

Ceza yargısında hâkim, yargılama işini yaparken, sadece tarafların ileri sürdüğü delillerle veya belli tip delillerle bağlı değildir. Çünkü ceza yargısında, delil serbestisi ve hâkimin resen delilleri toplaması prensipleri geçerlidir. Yani yargılama faaliyeti sırasında hâkim, maddi gerçeği ortaya çıkarmak adına resen hareket ederek başkaca delilleri de toplayacak, ardından, resen elde edilen veya taraflarca sunulan tüm deliller ışığında bir kanaate ulaşarak kararını verecektir.100

Geçmişte yaşanmış ve bitmiş bir olayın veya olaylar bütününün deliller aracılığı ile ortaya konulmuş haline maddi gerçek denir.101 Đşte ceza yargısının amacı da, şüpheli ve sanığın haklarına saygılı olmak şartıyla, yani insanlık onuru ile hukukun ve ceza muhakemesi hukukunun temel prensiplerine bağlı kalmak şartıyla, maddi gerçeğin araştırılıp bulunmasıdır.102 Bir başka ifadeyle, ceza yargılaması 96 Soyaslan, Usul, s. 144. 97 Bkz. Aşğ. s. 74-76. 98 Centel/Zafer, s.130. 99

Yurtcan, Yargılama Hukuku, s. 6.

100

Soyaslan, Usul, s. 43.

101 Centel/Zafer, s. 5; Öztürk/Erdem/Özbek, s. 29. 102

faaliyetinde amaç, maddi gerçeğe ve yargılama kurallarına uygun, hukuk düzeni ile barışık bir karar ortaya çıkarmaktır.103 Nitekim, Yargıtay´da bir kararında, ceza yargısının amacının maddi gerçeği bulmak olduğunu ve bu gerçeğe ulaşmada da mantık yolunun izlenmesi gerektiğini, yani varsayımlara dayanılarak maddi gerçeğin bulunamayacağını kabul etmiş olup,104 yine, Anayasa Mahkemesi´de bir kararında, ceza yargılamasının amacını, uyuşmazlıklarda uygulanacak yaptırımın yargısal bir kararla belirlenmesi olarak kabul etmiştir.105

Bu amaçlar dışında ceza yargısının bir başka amacı da, suçlunun cezalandırılması yoluyla bozulan sosyal nizamı yeniden tesis etmektir.106

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, ceza yargısının aslında tek bir amacı yoktur. Ceza yargısında, bir yandan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve böylece suçluların cezalandırılması ya da suçsuzların korunması amaçlanırken, diğer yandan da kanunara, yargılama kurallarına ve özellikle de adil yargılanma hakkına uygun bir yargılama yapılarak sosyal düzenin tesis edilmesi amaçlanmaktadır.107

Ceza yargısı ile medeni yargı arasında konu, kaynak, uygulanan prensip ve yargılama usulleri bakımından birden çok fark vardır. Yeri geldiğinde aşağıda “medeni yargı ile ceza yargısı arasındaki ilişki” başlığı altında, bu farklılıklar ayrıntılı olarak ele alınacaktır.108

bb. Medeni Yargı

Medeni yargı, hukuk mahkemelerinin özel hukuk kuralları ile getirilmiş usuller çerçevesinde yürüttüğü yargısal faaliyetleri ifade eder.109 Yapılan bir başka tanımlamaya göre de; medeni yargı, öncelikle özel hukuktaki taraf menfaatlerini koruyan bir devlet faaliyetidir.110

Yapılan bu tanımlamalardan da anlaşılacağı üzere, medeni yargının konusunu, hukuk mahkemelerinin özel hukuk alanında yaptığı yargısal faaliyetler oluşturur.111

103

Yurtcan, Yargılama Hukuku, s. 6.

104

CGK.´nun, 19.04.1993 T. 1993/6-79 E. ve 1993/108 K. sayılı kararı, (YKD. Yıl 1993, S. Ekim, s. 1564 vd.)

105

AYM.´nin, 30.06.2004 T., 2004/36 E. ve 2004/92 K. sayılı kararı, (RG. 17.11.2005 T. ve S. 25996).

106

Soyaslan, Usul, s. 39.

107 Yurtcan, Yargılama Hukuku, s. 7. 108 Bkz. Aşğ. s. 35-40. 109 Arslan ve Tanrıver, s. 53-54. 110 Yıldırım, Đlkeler, s. 83. 111

Medeni yargı, Roma Hukukundan bugüne kadar temel olarak çekişmeli yargı ve çekişmesiz yargı olmak üzere iki kola ayrılmıştır. Hukukumuzda hem çekişmeli yargı için hem de çekişmesiz yargı için kural olarak aynı usul kuralları, yani Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundaki usul kuralları uygulanmaktadır. Ancak HUMK.´ta düzenlenen bu usul kuralları yanında, sadece çekişmesiz yargıda uygulanmak üzere, Medeni Kanunda ve diğer özel kanunlarda, bir takım usul kurallarına da yer verilmiştir.112

Çekişmeli yargıyı, çekişmesiz yargıdan ayırmak teorik olarak çok zordur. Zira hem çekişmesiz yargının hem de çekişmeli yargının konusunu özel hukuka ilişkin olaylar oluşturmaktadır. Ayrıca her iki yargı işi de aynı mahkemelerce yürütülmektedir. Bu nedenle bu iki yargıyı birbirinden ayırmaya yarayacak kesin bir kıstas yoktur.113 Ancak, her ne kadar çekişmeli yargı ile çekişmesiz yargıyı birbirinden ayırmamıza yarayacak kesin bir kıstas yok ise de, çekişmeli yargıyı, çekişmesiz yargıdan ayırmamıza yardımcı olabilecek üç önemli kıstasın bulunduğunu söyleyebiliriz.114

Çekişmeli yargı ile çekişmesiz yargıyı birbirinden ayırmamıza yardımcı olabilecek birinci kıstas, uyuşmazlık yokluğu bakımından ortaya çıkmaktadır. Zira, çekişmeli yargı, ilgililer arasında mevcut olan bir uyuşmazlığın çözümü amacıyla açılan davalarla meşgul olurken, çekişmesiz yargı, kural olarak taraflar arasında bir uyuşmazlığın bulunmadığı davalarla meşgul olur.115 Bir başka ifadeyle, çekişmesiz yargıya tâbi davalarda, kural olarak davacının, bir başkasından subjektif hak talebi yoktur.116 Ancak, çekişmeli yargı ile çekişmesiz yargı arasındaki bu fark her iki yargı türünü birbirinden ayırmaya yetecek bir fark değildir. Zira, ilgililer arasında uyuşmazlığın mevcut olduğu her davanın mutlaka çekişmeli yargıya tâbi olduğunu söyleyemeyiz. Örneğin, velayetin kaldırılması (MK. md. 348), vasinin görevden alınması (MK. md. 483) gibi davalarda aslında, bir uyuşmazlığın çözümü söz konusu olduğu halde, bu tür davalar, çekişmesiz yargıya tâbidir.117

112

Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Temel Bilgiler, s. 6.

113

Üstündağ, Medeni Yargılama, s. 48.

114

Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Temel Bilgiler, s. 6-7.

115

Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Usul, s. 72.

116

Ansay, s. 29.

117

Çekişmeli yargıya tâbi davalarda, kural olarak hep bir uyuşmazlığın çözümü söz konusu olduğu için, çekişmeli yargıda davacı ve davalı olmak üzere, hep iki taraf bulunmaktadır. Çekişmesiz yargıya tâbi davalarda ise, bir uyuşmazlığın bulunmamasının doğal bir sonucu olarak, davanın karşı tarafı bulunmamakta ve taraf yerine de ilgili kavramı kullanılmaktadır.118 Çekişmesiz yargının bu özelliğinden dolayı, çekişmeli yargı kavramı yerine; nizalı kaza, davalı yargı veya münazaalı yargı kavramları da kullanılmaktadır.119

Çekişmeli yargı ile çekişmesiz yargıyı birbirinden ayırmamıza yardımcı olabilecek ikinci kıstas, uygulanacak usul kuralları bakımından ortaya çıkmaktadır. Çekişmesiz yargıda, açılan bir davayla ilgili olarak hâkimin, kendiliğinden harekete geçmesi, kendiliğinden araştırmaya girişmesi ve delil toplaması mümkün iken, çekişmeli yargıda, kural olarak hâkimin, kendiliğinden harekete geçmesi, kendiliğinden araştırmaya girişmesi ve delil toplaması mümkün değildir.120 Ancak, çekişmeli yargı ile çekişmesiz yargı arasındaki bu fark da, her iki yargı türünü birbirinden ayırmaya yetecek bir fark değildir. Zira, her ne kadar çekişmeli yargı da kural olarak, hâkimin, resen harekete geçmesi prensibi kabul edilmemiş ise de, kanunkoyucu tarafından getirilmiş bazı istisnai hükümlerle, bu kural kısmen sınırlandırılmıştır.121 Örneğin; çekişmeli yargıya ilişkin bir davada hâkim, belli bir delili hatırlatmamak kaydıyla, vakıaların aydınlanması için tarafların delil ikame etmelerini isteyebilir (HUMK. md. 75/III, 217/II, 244, 378), aslında bu durum, hâkimin aydınlatma ödevinin bir gereği olarak ortaya çıkmaktadır.122 Yine çekişmeli yargıya konu bir davada hâkim, bilirkişi görüşüne (HUMK. md. 275), keşif icrasına (HUMK. md. 363) resen başvurabileceği gibi, isticvaba başvurulmasına da (HUMK. md. 230/I), resen karar verebilir.123

118

Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Usul, s. 72-73.

119 Ansay, s. 27; Acar, s. 17; Kuru, Usul.I, s. 9.

Benzer Belgeler