• Sonuç bulunamadı

ABD’nin Yayılmacı Dünya Siyaseti ve Orta Doğu

2.5. ABD’nin Orta Doğu Politikaları

2.6.1. ABD’nin Yayılmacı Dünya Siyaseti ve Orta Doğu

Günümüzde ABD tek hâkim güç olarak kendi gücünü ve hâkimiyetini devam ettirebilmek için dünyanın her yerinde yayılmacı bir siyaset gütmektedir. Aslında bu davranış ABD’ye özgü değildir. Tarih boyunca imparatorluklar ve ülkeler büyük güç haline gelmek ve güçlerini kadim kılmak için bulundukları dönemdeki stratejik toprak parçalarına hâkim olmak ve kritik enerji kaynaklarını ve bu kaynaklara yakın yolların egemenliğine sahip olmak istemişlerdir. Roma İmparatorluğu, Osmanlı Devleti, İngiltere Krallığı ve günümüzde ABD için aynı husus geçerlidir. Ancak

124

ülkelerin bu politikaları uygularken kullandığı araçlar ve tarz farklılık gösterebilir ve göstermiştir de.

Örneğin, sanayi devrimi öncesi baharat, ülkelerin kritik üretim maddesi idi ve baharata sahip olmak ve baharatın üretildiği ve nakledildiği bölgelere hâkim olmak önemli idi ve bunun mücadelesi yapılıyordu. Makine sonrası ise baharatın yerini günümüzde üretim, ulaşım ve modern yaşam tarzı için zaruri olan enerji kaynakları aldı. Bu sebeple bu kritik enerji kaynaklarına sahip olan veya enerji kaynaklarını kontrolü altında tutan ülkelerin dünya üzerinde egemen güç olacağı söylenebilir125. Günümüz dünyasında egemen güç ABD’dir ve ABD bu konumunu devam ettirebilmek için yayılmacı siyasetine devam etmektedir. ABD’nin kendi resmi politikası olan Yeni Dünya Düzeni söylemi ile kastettiği de aslında Amerikan ideolojisinin dünyaya hâkim olduğu bir sistemdir126.

ABD’nin dünya üzerinde yürüttüğü yayılmacı siyaseti şu sebeplere bağlamak mümkündür: Birincisi, ABD’nin sanayi ve tarım üretimi kendi ihtiyaçlarının çok ötesinde büyümüştü. Bu sebeple ABD’li politikacılar ve ekonomistler hem bu ihtiyaç fazlası ürünleri satmak hem de ekonomik büyümeyi hızlandırmak için yabancı pazarların gerekli olduğunu ve hatta bunun için saldırgan dış politikalar izlenmesi gerektiğine inanıyorlardı. İkincisi, ABD’ye yön veren düşünürler ve akademisyenler arasında Sosyal Darvinizm ve ırkçılık düşünceleri yaygınlaşıyordu. Bu akımın yansımaları ile ABD, Anglo-Sakson beyaz ırkı diğer ırklardan üstün sayarak zayıf ve geri kalmış 3. Dünya ülkelerini medenileştirmek ve Hristiyanlaştırmak istiyordu. Üçüncüsü, ABD kendi vatandaşlarının ihtiyaçlarını ve memnuniyetini en üst seviyede sağlamak için daha çok enerji kaynaklarına ihtiyaç duyuyordu ve bu kaynakları kendi topraklarından karşılaması mümkün değildi. Bu kaynakları elde etmek için ABD’nin diğer dünya ülkelerinden kaynak elde etmesi gerekiyordu127.

125

Ahmet Özer, “11 Eylül, Bölünen Dünya, Huntington ve Çatışma”, Uluslararası İnsan Bilimleri

Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, s. 1-23. 126

Hasan Şafak, “Büyük Orta Doğu Projesi, İsrail’in İmparatorluk Planı”, Profil Yayıncılık, İstanbul 2006, s. 28.

127

Wapedia web sitesi, “ABD Yayılma Siyaseti”,

Bu gerçekler ışığında ABD’nin kendisinden binlerce kilometre uzaklıkta bulunan Kore, Vietnam, Afganistan, Somali, Kosova, Irak vb. ülkelerde yürüttükleri savaş ve diğer faaliyetler daha anlaşılır olmaktadır128. Orta Doğu bölgesi için de benzer gerekçeler geçerlidir. ABD hem Orta Doğu’daki enerji kaynaklarına sahip olmak hem de bölgede kendi istediği çizgiye gelmeyen ve kendi istediği düzene tabi olmayan ülkelere saldırı düzenleme hakkını kendinde görmektedir129. Prensip olarak ABD uzlaştığı ülkelere karşı herhangi bir operasyon yapmaz. Örneğin, Libya eğer ABD ile uzlaşıyorsa, ABD zaten masrafsız istediğini almış olacağından çatışmaya girmez. Eğer uzlaşamazsa farklı taktikler kullanarak zorla da olsa istediğini alır130. Bu politikaları kullanarak ABD Orta Doğu bölgesine de hâkim olmuştur. Osmanlı Devleti’nin yıkılışının ardından Orta Doğu’da nüfus sahibi olarak İngiltere ve Fransa görülmektedir. Bölgenin stratejik önemi nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri de bölge üzerinde kontrol sahibi olmuştur ve günümüze kadar nüfuzunu arttırarak bölgenin en önemli gücü haline gelmiştir131.

ABD’nin yürüttüğü yayılmacı dünya siyasetinin Orta Doğu bölgesi çok özel bir konumdadır. Çünkü Orta Doğu dünya coğrafyasında çok özel ve kritik bir öneme sahiptir. Mahir Kaynak Orta Doğu’nun bu önemini şu şekilde açıklıyor: “Eğer,

Büyük Orta Doğu’ da Avrupa etkili olursa, Avrupa dünyanın en büyük gücü haline gelir. Eğer Rusya kontrol ederse, Rusya en büyük güç olur. Eğer Amerika bu bölgeleri kontrol edemezse, büyümeyi bırakın küçülmek zorunda kalır. Ve dünya üzerinde etkinliği azalır132.”

Yukarda ABD’nin yayılmacı siyaseti için saydığımız üç nedende ABD’nin neden Orta Doğu ile ilgilendiğini açıklamaktadır. ABD’nin Orta Doğu bölgesine ilgisini detaylandırmak daha faydalı olacaktır. Orta Doğu öncelikle zengin petrol kaynaklarına sahiptir ve bu petrolün gerek karadan gerekse Süveyş Kanalı yoluyla denizden nakledilmesi yine Orta Doğu bölgesinden sağlanmaktadır. Bu kadar kritik

128

Altuğ Günal, a.g.m., s. 158.

129

Ahmet Özer, a.g.m., s. 1.

130

Mahir Kaynak-Emin Gürses, a.g.e., s. 18.

131

Halis Çevik, a.g.e., s. 11.

132

bir bölge olan bölgeye ABD hem hâkim olmalıdır hem de buranın güvenlik ve istikrarını sağlamak zorundadır. ABD’nin 2030 yılında petrol tüketiminin 75 milyon varilden 120 milyon varile çıkacağı ve ayrıca kendilerinin petrol ithali için 2030 yılında yıllık 150 milyar dolar harcamaları gerekeceği öngörülmektedir. Bu tarihte Çin ve Hindistan’ın petrol ihtiyacı da %100 artmış olacaktır. Bu şartlar altında dünya nüfusunun %5’ini oluşturmasına rağmen dünya kaynaklarının %40’ını kontrol eden ABD için Orta Doğu bölgesine hâkim olmak bir zorunluluk gibi görünmektedir. Bölgenin coğrafi konumu da ABD için kritik önemdedir. Üç kıtanın ortasında bulunan bölge ABD açısından kritik öneme sahip birçok ülkeye komşudur. ABD bu bölgeye hâkim olursa bu ülkeleri daha kolay takip ve kontrol edebilecektir. Özellikle son yıllarda Çin’in artan sermaye akışı ile hızlı büyümesi ve küresel bir güce dönüşmüş olması ABD’yi tedirgin etmektedir. Hindistan’da da benzer ekonomik büyüme ABD’yi rahatsız eder durumdadır. Orta Doğu’da hâkim bir ABD Çin ve Hindistan’ı daha kolay kontrol edebilecektir. Ayrıca Rusya’ya da yakın olan bölge bu ülkenin de kontrolü için elverişli bir konumdadır. Orta Doğu’yu ABD için değerli kılan sebeplerden birisi de din kaynaklıdır. Ağırlıklı olarak Protestan Evanjelist Hristiyanların yaşadığı ABD’de bu inanç gereği Kudüs ve Yahudilik çok önem arz etmektedir133. Yukarıda bu konu detaylı olarak izah edildiğinden kısaca şu söylenebilir: ABD inançları gereği Orta Doğu bölgesine sahip olmak ve kontrol etmek istemektedir.

ABD Orta Doğu dâhil dünya üzerindeki yayılmacı siyasetini yürütürken çoğu zaman asıl hedeflerini gizleyerek politikalarına dünya kamuoyunda tepki çekmeyecek kılıflar uydurmaktadır. Mahir Kaynak ABD politikalarını şöyle değerlendirmektedir: “Konu ele geçirmektir. Burada eğer önünde bir engel var ise,

orada yerleşmiş bir yapı var ise, demokrasi adına oraya müdahale edilecektir. Oradan demokrasi talep edilecektir134.” ABD Orta Doğu bölgesine müdahale

ederken de benzer kılıfları kullanıp asıl gayesini gizlemektedir. Söylemlerinde hem demokrasi, özgürlük, insan hakları ve barış söylemlerini kullanan ABD petrol ve

133

E. Stephen Ambrose, “Dünyaya Açılım”, (tercüme: Ruhican Tul), Dış Politika Enstitüsü Yayınları, Ankara 1992, s. 230-231.

134

enerji kaynakları gibi hususları dile getirmekten kaçınmaktadır. CIA'nın eski yöneticisi James Woolsey, ABD’nin Orta Doğu için yürüttüğü mücadeleyi, kendilerinin 20. yüzyıl boyunca inşa edip korudukları liberal uygarlığı tehdit eden Arap ve Müslüman topluluklara karşı bir demokrasi götürme savaşı olduğunu iddia ederek bu savaşın bölgeye özgürlük getirilene dek devam edeceğini iddia etmiştir. ABD eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ABD’nin Irak işgalini Irak petrolleri sebebiyle değil Irak’ın kimyasal ve biyolojik silahlara sahip olması nedeniyle yapıldığını iddia etmiş ancak Irak’ta bu güne kadar ne bu silahlar ne de bunların izleri bulunabilmiştir.

ABD bölgede kendine gösterilen direnci ve jeo-kültürel tehdidi dikkate almakla beraber uluslararası örgütlerin tepkilerini de hiçe sayarak bölgedeki şiddet içeren ve kanlı eylemlerini demokrasi söylemlerini kullanarak örtbas edebileceğini hesaplamaktadır135. ABD bu örtbası sağlayabilmek için her türlü aracı kullanmayı mübah saymaktadır. Bu araçların içinde radyo TV dergi gazete ve internet gibi dâhili ve harici medya organları sıklıkla kullanılmaktadır. Bu araçlar kullanılırken herkesin saygı duyduğu demokrasi, fikir hürriyeti, temel hak ve hürriyetler gibi konu başlıkları altında bu devletler fikirlerini empoze etmeye çalışmaktadır136.