• Sonuç bulunamadı

II. Abdülhamid devletin merkezinde hem iç hem de dış problemlerle uğraşırken coğrafi uzaklık sebebiyle Osmanlı İmparatorluğunun farklı bölgeleri dâhilinde tam anlamıyla bir faaliyet sahası oluşturamamıştır. Bu da İmparatorluğun uzak bölgelerinin (özellikle

102 Hanioğlu; age, s.82. 103 Hanioğlu; age, s.82.

milliyetçi söylemlerin artış gösterdiği bu dönemde), her türlü siyasi oluşuma açık olmasını sağlıyordu. Abdülhamid, buralarda devletin asayiş ve bütünlüğünü korumak için hafiyelerden yararlanmıştır. Hafiyeler yalnız oralarda değil merkeze yakın yerlerde de hükümeti bilgilendirmişlerdir. Hafiyeler özellikle Jöntürklerin gizli faaliyetleri ve Mason Localarıyla ilgili çalışmalar yapmışlardır.

Çok ilginçtir ki Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Türkiye ve İstanbul’da temsilcisi bulunan hemen her ülke, özellikle Osmanlı toprakları üzerinde emperyalist emelleri olan her ülke daha çok elçilikleri aracılığıyla kendi ülkesi obediyansına105 bağlı bir Mason locası açmaya özel bir önem vermiştir. İngiliz ve Fransız emperyalizminin temsilcileri Mason locaları kurarak dönemin önemli Türkiye’li aydınlarını kendi saflarına çekerken, Osmanlı toprakları üzerinde benzer emeller taşıyan öteki ülkelerin elçiliklerinin boş durması beklenemezdi106.

Sultan Abdülhamid, İkinci Meşrutiyet öncesinde Türkiye’deki Masonluğa ihtiyatla yaklaşmıştır. Ne var ki Osmanlı Devleti’nin çöküntü dönemine girmesi, Abdülhamid’in, Batılı unsurlar ve emperyalizm karşısında hep boynu bükük ve ödün verici tutumu Padişah’ın Masonluğun kökünü kazıyacak önlemler almasına da engel olmuştur. Vezirlerinin Sadrazamlarının çoğunun mason olması da bunu göstermektedir. Bu durumun en tipik örneklerinden biri, aşağıda aktaracağımız belgedir. Yıldız Sarayı’ndan Serkatibi Hazreti Şehriyari Süreyya imzasıyla ve 3591 sıra numarasıyla yazılan bu belge, Masonluk aleyhine verip veriştirilmiş olup Zaptiye Nezareti’ne gereğinin yapılması için yazılmıştır.

Yıldız Sarayı Hümayunu Baş Kitabet Dairesi 3591

Bu akşam alaturka saatle sekizde Beyoğlu’nda Rum Mason Locasında bir hayli adam içtima ederek her türlü mevada dair mübahasat cereyan eylediği istihbar kılınmış olup gerçi Mason cemiyetinin sureti daime de içtima etmekte oldukları ma’lum ise de bunların vazifelerini tecavüz eylememeleri için hükümetçe dikkat olunması ve bu gibi ahvali gayri marziyeye meydan verilmemesi lâzıme-i hal ve maslahattan olduğundan bu

105 Obediyans (obedience): Kendi kendini yöneten, büyük ve çok kez bir ülkeyi kapsayan Mason kuruluşu demektir. Bu kuruluşun remzî derecelerdeki en üst örgütünün adı “Yüksek Şûra (Supreme conseil)”’dir. Bkz. İlhami Soysal; Dünyada ve Türkiye’de Masonluk ve Masonlar, Derin Yayınları, İstanbul 2010, s.239.

babda fevkalade iltizamı dikkat ile mezkûr Mason locasına ictima edenlerin kimler olduğunun bittahkik arz-ı atabe-i ulya kılınması muktezayı idare-i seniye-i cenabı hilafetpenahiden bulunmakla ol babda emrü ferman hazreti menlehül emrindir107. Fi 30 Rebilülahir 1312 ve Fi 18 Teşrinevvel 1310.

II. Abdülhamid’in bir kısım Osmanlı Yahudileri tarafından desteklenen Siyonizm karşısında da ihtiyatlı davrandığı görülmektedir. Zira Abdülhamid Han Siyonistler’in esas maksadının Avrupa’daki zulümden kaçan Yahudileri Filistin’e yerleştirip onların tarımla uğraşmalarını sağlamak değil de müstakil bir devlet hatta Devlet-i Aliyye’nin Asya vilayetlerini de içine alan bir imparatorluk kurmak olduğundan hiç şüphesi kalmamıştı. Bu hususta Siyonistler’in şefi olan Herzl beni fikirleriyle ikna edemez.

Siyonistler Filistin’de yalnız ziraat yapmak değil, orada hükümet kurmak, siyasi temsilcilerini seçmek gibi şeyler de arzu ediyorlar. Diyerek Siyonistler’in amaçları ile ilgili kaygılarını dile getirmiştir108 .

Buna benzer bir başka arşiv belgesinde ise Osmanlı idaresi tarafından Yahudilerin faaliyetlerinin yakinen takip edildiği görülür.

Siyonizm Osmanlı topraklarında gelişim sürecine girdiğinde Osmanlı hükümeti tarafından mahsurlu görülmemiş, ancak Siyonizm bir takım amaçlara haiz bir siyasi teşekkül halini alınca hükümet tarafından yakın takibe alınmıştır. Aşağıdaki arşiv belgesi izahımıza ışık tutacaktır.

Dâhiliye Nezaret-i Aliyyesi’ne

Siyonist adıyla teşekkül eden ve bu tarihe kadar önemli görülmeyen Musevi Cemiyeti’nin siyasi emel ve maksatlarını gerçekleştirmek amacıyla Almanya’nın Kolonya şehrinde ikamet eden ve cemiyetin başkâtibi olan Mösyö Nahum Sokolof ile diğer bir iki memur Dersaadet’e gelerek burada cemiyetin yapılandırılma çalışmalarına başlamışlardır. Bunlar Osmanlı Musevileri arasında bu fikri yaymak için iki fırkaya ayrılıp birinin Musevileri Filistin topraklarına iskân için bir cemiyet oluşturarak siyasi talepte bulunarak kadim zamanlardaki gibi siyasi istiklallerini yeniden ele geçirmeye çalıştıkları görülür. Diğeri ise bu maksadın güzel bir hayal olduğunu düşünerek Rusya ve Romanya gibi ülkelerde sıkıntı içinde olan Musevileri Amerika ve diğer münasip

107 Soysal; age, s.232-233.

kıtalara yerleştirerek huzur ve refahlarını temin etmeyi akıl ve mantığa uygun görerek hareket etmiştir. Bunlardan Mösyo Solokof bu teşebbüs ve siyasi emellerini his ettirmeyecek surette bir lisan kullanmakta ise de Siyonistlerin Almanya’da yayınladığı Reveld? Gazetesi’ndeki makalelere göre Osmanlı hükümeti ve Devlet-i Aliyye’de olan Musevilere karşı zahiren idare-i kelam ederek gerçekte ise siyasî emeller takip ettikleri anlaşılmaktadır109. Sultan Hamid’in Filistin’deki Yahudi kolonizasyonuna biri dini diğeri ise milli olmak üzere iki sebepten karşı olduğu açıkça tespit edilebilir. Filistin- Arap halkının Siyonizm’e olan muhalefeti düşünülecek olursa Sultan Abdülhamid’in halifesi olarak Müslüman tebaasının isteklerine aykırı bir durumu benimsemesi beklenemezdi. Müslüman kullarının selameti Halife Abdülhamid’in manevi ve dini mesuliyetlerinden en önemlisi idi. Sultan Hamid’in Siyonizmin Türkiye üzerindeki emellerine set çekme politikasını tayin eden ikinci unsur da Devlet-i Aliye’nin milli menfaatlerinden kaynaklanır110 .

II. Meşrutiyet öncesi özellikle Jöntürkler’in faaliyetlerini anlatan onların çalışma yöntemlerini inceleyen, oyun içerisinde Padişah’ın istibdat yönetimini yeren tiyatro oyunları da Padişahın gözünden kaçmamıştır. Buna en önemli örnek Güllü Agop kumpanyasıdır. Kumpanyada Vatan Yahut Silistre’nin ilk temsil gecesinde Jöntürklerin ileri gelenlerinin bir araya toplanması, piyesten sonra yapılan taşkınlıklar sarayın dikkatini çekmeye başlamıştır. Nitekim Abdülhamid tiyatroyu kapattırmıştır. Yerine medrese yapılmak üzere tiyatro binası yıkılmıştır111. Ancak alınan tedbirler olumsuz neticeler vermiştir. Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre isimli piyesini Abdülhamid’in yasaklamış olması öğretmenlerinin gözü önünde eserin kopyalarını sınıflara kadar sokmuş olan askeri okul talebeleri arasındaki şöhretini daha da arttırmıştır112.