• Sonuç bulunamadı

2.16. Savaş Konulu Filmler

2.16.3. Kiraz Ağacı

Tofik İsmailov‟un 1972 yılında çektiği, senaryosu Ekrem Eylisli‟ye ait “Kiraz Ağacı” filminde savaşın korkunç günleri, açtığı yaralar, bıraktığı derin izler, iyi insanların amelleri anlatılır. Film,

165 savaşın acısını yaşayan çocukların mutsuz hayatını, yaşanan olayları tümüyle gözler önüne serer. Ve bahçedeki kiraz ağacı film boyu savaşın bir imgesine dönüşür.

“Şen, kaygısız çocuklar... Köy yolunda koşuşmaları... İç ferahlatan şarkılar söyleyerek dallı budaklı kiraz ağacına çıkar, ilk meyvelerini alır, afiyetle yerler. Bu kırmızı kirazlar, yaşlı değirmenci Gulam babanın bahçesinde yetişir. Köy çocukları her yıl adetleri üzere sevinçle bu bağa gelerek kiraz ağacının meyvesini alıp iştahla yer ve neşelenirler. Çocukların babaları bile bu kiraz ağacının dalları üzerinde büyümüşlerdir. Bu hep böyle olmuş, şimdi devam ediyor ve bu ağaç durdukça muhtemelen böyle olacaktır. Çocukların neşesini gören değirmenci ve eşi sevinir, kendi dünyalarına geri dönerler. Ne yazık ki, bu sevinç uzun sürmez. 1941 yılının yazında ülkenin her yerinde olduğu gibi bu köylü çocuklarının da şirin kahkalarına, şenliğine son verilir. Savaş onların sevincini ellerinden alır. Çocuklar, babalarını cepheye, vatanı müdafaa etmeye yollarlar. Sevinçli, kaygısız çocukların yüzlerine keder bulutu konar. Onlar da savaşın ne demek olduğunu hissederler. Gulam babanın bağındaki kiraz ağacı yeniden çiçek açar ve yeniden meyve verir. Ancak bu defa onun meyvesi daha önce olduğu gibi şen şakrak karşılanmaz. Köyde herkesin sevdiği Gulam baba elinden geldiğince köy sakinlerine yardım eder, dertlerine ortak olur. Bağındaki meyveleri de çocuklardan esirgemez... Savaş yılları uzar... Günlerden bir gün yoldan geçen satıcı, kiraz ağacının yetişmiş meyvelerini görüp hoşlanır. Onları satın almak ister. Tatlı dilli satıcı, Gulam babanın eşini aldatır. Kadın meyveleri ona satmaya razı olur. Nasıl razı olmasın ki? Çünkü evlerinde ne bir demlik çay ne de bir parça şeker vardır. Bundan sonra çocuklar ellerini kiraz ağacından çekerler. Köy sakinlerinin Gulam babaya ve eşine itimadı azalır. İhtiyar değirmenci bundan vicdan azabı çeker...” (İsmailov, 2001: 113-114).

İnsani ilişkilerin ön plana çıkarıldığı bu filmde Gulam babanın köy çocuklarına, çevredeki insanlara yardımı, iyiliği, amelleri merhametli, yardımsever, geniş kalpli bir insanın mükemmel tablosunu oluşturur. Bir gün evinde masada çayın, şekerin olduğunu gören Gulam baba eşi Müşafer ninenin (Leyla Bedirbeyli) kirazları pazara götürerek satmasını öğrenir ve bu duruma çok sinirlenir. Gulam babanın filmde değirmenci olarak sunulması, asker eşinin arkasından ağlarken kadının gözyaşlarını gizleyerek gözüne bir şey kaçtığını söylemesi, çocukların babalarından ayrılamaması, Gulam babanın savaşın henüz uzun süreceğine kederlense de hasta eşine umut, teselli olsun diye savaşın çabuk biteceğini söylemesi, babasının ölüm haberini alan çocuğun gözlerinde sanki dünyanın dönmesi savaştan eziyet çeken insanların, yaşamın, sıkıntıların anlam yükünü artırmaya

166 hizmet eder. Bir gece komşu çocuğun gizlice ağaca çıkarak kiraz toplarken düşerek ayağını kırması ve annesinin ağacı lanetlerken gören Gulam babanın dayanamayarak eline balta alıp ağacı kesmek isterken yere düşmesi ise insan ve doğa ilişkilerinin çözümünü imgeler. Yaraladığı ağaca avucundaki toprakla sanki merhem olmaya çalışan babanın akıttığı gözyaşları yaşanan gizli hislerin arınmasına dönüşür ve estetik değeri artıran bu görüntüler filme anlam ve değer katar (Dadaşov, 2009: 368-369).

Görüntü çekimleri Rafik Gemberov‟a, sanat yönetmenliği Fikret Ehedov‟a, besteleri Nazim Aliverdibeyov‟a ait filmde Gulam baba karakterini Azerbaycan tiyatrosu ve sinemasının usta oyuncusu Memmedrıza Şeyhzamanov üstlenmiş, bu rolü “Gulam baba benim büyük tutkuyla ve hevesle canlandırdığım bir roldür. Sebebi malumdur. Çünkü benim kahramanım savaşın ağır yıllarında herkesin cepheye gittiği bir zamanda köyde kalan tek ihtiyardır. O herkese manevi yönden destek olur, babasız kalmış çocukların sıkıntılarını unutturmaya çalışıyor” şeklinde tanımlamıştır.

Profesyonel sanat yaşamına Gence Devlet Tiyatrosu‟nda adım atarak “Hacı Kara”, “Od Gelini”, “Almaz, “Hayat”, “Ölüler”, “Toy”, “Vakıf”, “Babek”, “Aydın”, “Hanlar” oyunlarında rol alan oyuncu Memmedrıza Şeyhzamanov, 1954 yılında yönetmen Adil İsgenderov‟un davetiyle Bakü‟ye gelerek sanat yaşamına Azerbaycan Devlet Akademik Milli Dram Tiyatrosu‟nda devam etmiştir. “Kış Masalı”, “Uzak Sahillerde”, “Kardeşler”, “Yadigâr”, “Şeyh Senan”, “Cavanşir”, “Ferhat ile Şirin” gibi başarılı eserlerde sergilediği oyunuyla büyük beğeni kazanarak yönetmenlerin dikkatini çekmiştir. 1955 yılında ise yönetmen Letif Seferov‟un “Bahtiyar” filmindeki Profesör Recebov rolüyle sinema dünyasında ilk çıkışını gerçekleştirmiştir. Ardından, Alisettar Atakişiyev, Adil İsgenderov, Letif Seferov, Hasan Seyidbeyli, Rasim Ocakov, Tofik İsmailov gibi yönetmenlerle çalışmış; sinema oyunculuğundaki ustalığını ortaya koyduğu “Bir Kalenin Sırrı”nda müdrik, hayırsever Eldostu, “Ahmet Nerede?” komedi filminde samimi, iyi kalpli Şirin; “Kızgın Güneş Altında” filminde Emir; “Hizmet Lifti”nde ressam; “Nesimi” filminde Nesimi‟yi sevdiği için onun arkasından gitmeye hazır olan kızı Şems‟in ölümüne ferman veren bir baba - Şeyh Azam; “Kaval Sesi”nde sabırlı, merhametli İsfendiyar baba rolleri ile ünlendi.

Gerek tiyatro sahnelerinde gerekse de beyaz perdede özellikle samimi tavırları ve unutulmaz sesiyle hayat verdiği iyi kalpli, babacan karakterleriyle gönüllerde taht kurdu. “Oyuncunun kendine has kadife sesi vardır. O, bu sesin en ince yanlarını hassaslıkla kullanarak canlandırdığı rollere

167 karakteristik özellikler bahşetmiştir. Onun oyunculuk kabiliyetinin kendi tazeliği, oyun tarzının kendi hüznü, içtenliği, yeteneğinin kendi etki alanı vardır. Oyuncu kendine özgü sanatsal varlığının cazibesinde her zaman doğal, samimi ve rengârenk idi” (Rehimli, 2013d: 379).

Benzer Belgeler