• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. ŞİDDET

2.3. Şiddetin Türleri

Şiddet denildiğinde akla ilk gelen fiziksel şiddettir. Oysaki fiziksel olmayan diğer şiddet biçimleri de son derece yaygın ve sistematik bir biçimde uygulanmaktadır. Diğer şiddet türleri de en az fiziksel şiddet kadar kısa ve uzun vadeli izler bırakmaktadır. Ayrıca fiziksel olmayan şiddet, belli bir sürecin sonunda genellikle fiziksel şiddete yol açmaktadır. Fiziksel şiddet, kaba kuvvetin bir korkutma, sindirme ve yaptırım aracı olarak kullanılmasıdır. Duygusal şiddet ise, duyguların ve duygusal ihtiyaçların, şiddetin tanımında sayılan amaçlarla karşı tarafa baskı uygulayabilmek için tutarlı bir şekilde istismar edilmesi, bir yaptırım ve tehdit aracı olarak kullanılmasıdır. Örneğin; sevgi, şefkat ve destek gibi duygusal ihtiyaçların ihmal edilmesini, eşlerin birbirlerini arkadaşları ve aile bireyleri arasında sürekli aşağılamasını ve küçük düşürücü davranışlarda bulunmasını içerir. Sözel şiddet, söz ve hareketlerin düzenli bir şekilde korkutma, sindirme, cezalandırma ve kontrol etme aracı olarak kullanılmasıdır. Güvenini sarsmak ve eşini incitmek amacıyla "şişman", "aptal", "çirkin", "sakar" gibi lâkaplar takarak alay etmeyi içerir. Ekonomik şiddet, kaynakların ve paranın birey üzerinde bir yaptırım, tehdit ve kontrol aracı olarak düzenli bir şekilde kullanılmasıdır. Kısıtlı harçlık vermek, iş yaşantısını engellemek, çalışmayı reddedip eşin gelirini harcamak vb. şeklinde görülür. Cinsel şiddet ise cinselliğin bir tehdit, sindirme ve kontrol etme aracı olarak kullanılmasıdır (Işıloğlu, 2006: 4-5). Toplumu derinden etkileyen şiddet probleminin

vardır. Çünkü genelde bir şiddet tipinin görüldüğü ortamda diğerlerinin ortaya çıkma olasılığı daha yüksektir. Bu nedenle bütün şiddet türlerinin bilinmesi gerekir (BKSGM, 2006: 99). Şimdi bu şiddet türlerini ayrıntılı olarak ele alalım.

2.3.1. Fiziksel Şiddet

Şiddet türleri içinde en sık rastlanan, kolayca fark edilebilen, aynı zamanda en yoğun olarak yaşanan şiddet türüdür. Fiziksel şiddet, kaba kuvvetin bir korkutma, sindirme ve yaptırım aracı olarak kullanılmasıdır. Tokat atmak, dövmek, vurmak, itmek, kemiklerini kırmak, duvara vurmak, saç çekmek, tekmelemek, bıçak çekmek, yaralamak ve ev eşyalarına zarar vermek sık rastlanan örneklerdir (KADAV, 2008; Köse ve Beşer, 2007: 117).

Dünya Sağlık Örgütü şiddeti; sahip olunan fiziksel gücün tehdit yoluyla ya da doğrudan kendine, bir başka insana, bir gruba, topluma karşı yaralanma, fizyolojik hasar, gelişme bozukluğu ya da gerilikle sonuçlanacak veya sonuçlanma olasılığı yüksek bir biçimde uygulanması olarak tanımlamaktadır (Meclis Araştırma Komisyonu Raporu, 2006).

Diğer taraftan insan bedeninin bütünlüğüne zarar verici her türlü davranış fiziksel şiddet olarak tanımlanmıştır. Şiddetin en yaygın yaşanan biçimidir ve daha belirgin ve kalıcı izler bıraktığından en çok dikkati çeken ve üzerinde konuşulan şiddet türüdür. Dayak atma, vücutta sigara söndürme, sert bir cisimle vurma, boğazını sıkarak nefessiz bırakma, ateşli-kesici-delici bir aletle yaralama, saç yolma, bir yere kilitleyip aç-susuz bırakma gibi davranışları içerir (Işıloğlu, 2006: 4).

Pekin+ 5 Deklarasyonu'nda (2003) şiddet, "sahip olunan güç veya kudretin, yaralanma ve kayıplarla sonlanan veya sonlanma olasılığı yüksek bir biçimde bir başka insana, kendine bir gruba veya bir topluma karşı tehdit yoluyla ya da bizzat uygulanması" olarak tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre fiziksel şiddetin boyutu genişlemekte, eylem anına ulaşamamış tehdidi de içine alacak şekilde bir tanımlamayla, kişinin bütünlüğüne zarar veren her şey fiziksel şiddet kapsamında değerlendirilmektedir.

Bir kişiye ya da bir gruba karşı fiziksel, psikolojik, ekonomik ya da cinsel yönden zarar vermeyle sonuçlanabilen, fiziksel güç kullanımı olarak ele alınan, - bedene zarar versin ya da vermesin- bireyi her türlü baskı altında tutan davranışlar da

katılımcılara şiddet olarak tanımlanan davranışlar verildiğinde, fiziksel şiddetin diğer şiddet türlerine göre daha çok öne çıktığı görülmektedir. Örneğin; vurma, yaralama, dövme, korku salma, tehdit etme, aç bırakma, hapsederek özgürlüğünden yoksun kılma gibi davranışlar, fiziksel şiddet kapsamında değerlendirilmiştir. Dar anlamıyla fiziksel şiddet, insanların bedensel bütünlüğüne karşı dışarıdan yöneltilen sert ve acı verici bir edimdir. Bu tür şiddet; mala, cana, sağlığa, bedensel bütünlüğe, birey özgürlüğüne karşı bir tehdit oluşturmaktadır. Bu tehdit ise yaralama, ırza tecavüz, yağma, adam kaçırma gibi başkasına yönelebileceği gibi, intihar girişimleri biçiminde bireyin kendine yönelik eylemleri şeklinde de belirebilmektedir (Kocacık, 2004: 4; Halıcı, 2007: 13).

Alain Chesnais'e göre; ölçülebilir ve tartışma götürmez tek şiddet, fiziksel şiddettir. Fiziksel şiddet kişilere dolaysız olarak zarar verir ve üç karakteristiği bulunmaktadır: Acımasızdır, dışsaldır ve acı vericidir. Maddi güç kullanımıyla tanımlanmaktadır. Robin Williams'ın fiziksel şiddet tanımlaması da benzer şekildedir. Williams a göre "şiddetin en açık örnekleri fiziksel hasara neden olan; kasti, pasif olmaktan ziyade aktif, sonuçları açısından dolaysız olanlardır"(akt., Halıcı, 2007: 43)

Fiziksel şiddette niyet ve kasıt vurgusu diğer şiddet türlerinden farklı olarak daha belirgindir. Buna göre fiziksel şiddet, "bir insanı fiziksel olarak incitme niyeti veya algılanan niyeti ile yapılan eylemler"; "insanların başka insanlara karşı bilerek/kasıtlı olarak; tehdit, deneme veya gerçek davranış olarak fiziksel zarar vermesi" (Gelles ve Straus, 1990; 32 Baykal, 6) şeklinde tanımlanabilir. Burada şiddetin izleri bellidir, gizlenme olanağı çok azdır.

Aile içinde yetişkinlerin birbirlerine uyguladıkları, en yaygın yaşanan ve tanımlanan şiddet türüdür. Amerika Aile İçi Şiddet Ulusal Enstitüsü'ne (NIJ, 1996: 13) göre, aile içi fiziksel şiddet; eş tarafından gerçekleştirilen, fiziksel ve duygusal yönden zarar verici ya da zarar verme potansiyeli taşıyan davranışlardır. İstatistikler, fiziksel şiddete genellikle kadınların daha çok maruz kaldığını göstermektedir. Aile içi fiziksel şiddet, genellikle erkeğin aile içinde kadın veya çocuklara yönelttiği bir şiddet türüdür. Fiziksel şiddetin kadınlar tarafından uygulanmasının çok nadir olduğu vurgulanmaktadır. Kadın ya da çocukların ölümcül halde dövüldükleri kol, kafa ve bacaklarında kırıklar oluştuğu zaman görülür hale gelmektedir. Bu halde dahi fiziksel

çarpma, merdivenden düşme olarak ifade edildiği görülmektedir. Bu tür istismara maruz kalan kadınlar ciddi bir sorun olmadığı sürece doktora ya da acil servise başvurmamaktadır (Çiftçi, 2007: 13).

Bunun çeşitli nedenleri vardır: Birincisi, bu durumun yasalar açısından suç teşkil ettiğini kadınların çoğunlukla bilmiyor veya bilse bile yasal haklarını nasıl arayacaklarını bilmiyor olmaları; ikincisi, polise ya da uygulayıcı hukukçulara çok zor kabul ettirilebilir olması; üçüncüsü de, toplumsal baskı ve yaşanan bu duruma kadının kendisinin yol açtığına inandırılmış olmasıdır. Bir diğer önemli faktör de şiddetin kültürel aktarım özelliği ile sorun çözmede ve iletişim kurmada bir yöntem olarak toplumda kullanılmasıdır. Çocukluğunda dayak yiyerek büyüme ya da babanın döven, annenin de dövülen olduğu ilişki biçimi hem kadın hem de erkeğin şiddeti algılama ve yorumlamasını etkilemektedir. "Eşler arasında yaşananlar özeldir ve anlatılması ailenin mahremiyetine gölge düşürür" düşüncesi kadınların tıbbi ve hukuksal olarak kendilerine destek aramalarını engellemektedir. Bir yandan ilgililerin tutumu, bir yandan şiddet konusunda kadının kendi ailesi ve toplum tarafından yalnız bırakılması kadını bu konuda çaresiz bırakmakta, yaşanan şiddetin devamını sağlayan şartların oluşmasına yardımcı olmaktadır. Erkeğin kadına karşı ısrarlı ve zorlayıcı biçimde fiziksel şiddet kullanmasının sebepleri arasında ise; kadını sindirmek, zorlamak, baskı altına almak suretiyle kadın üzerinde egemenlik kurmak ve onu kontrol altına almak vardır (Dobash&Dobash, Wilson & Daly, 1992: 72).

Fiziksel şiddet, aile içinde en fazla kadına yönelik olandır. Bu durumun ortaya çıkmasının sebepleri arasında, kadını erkeğin malı olarak gören erkek egemen anlayışın etkileri gösterilmektedir. Aile Araştırma Kurumunun (1994) yaptığı araştırmada evli kadınların % 34'ünün; Vahip ve Doğanavşargil (2006) tarafından yapılan araştırmada % 62'sinin; Dişsiz ve arkadaşları (2008) tarafından yapılan araştırmada %44'ünün; KAMAR (2007) tarafından yapılan araştırmada % 64'ünün fiziksel şiddete maruz kaldıkları belirtilmektedir. Türkiye Nüfus Sağlık Araştırması (TNSA-2003)'na göre; çalışmaya katılan kadınların %39,2'sinin, kadının yemeği yakması (% 5,8), kocasına karşılık vermesi (% 29,1), lüzumsuz yere para harcaması (% 27), çocuklarının bakımını ihmal etmesi (% 23,2), cinsel ilişkiyi reddetmesi (% 16,3) gibi durumlardan en az birinin gerçekleşmesi durumunda katılımcılar, kocanın

% 49, Güneydoğuda da % 50'nin üzerinde olduğu saptanmıştır (TNSA, 2004: 41). Hukuki alanda aile içi fiziksel şiddetle ilgili yeni düzenlemeler yapılmıştır. Tokat atmak, dövmek, vurmak, itmek, saç çekmek, tekmelemek, yaralamak gibi fiziksel şiddet içeren davranışlar daha önceki düzenlemelere göre (Türk Ceza Kanunu'nun 477, 478, 456 ve 457. maddeleri ) eğer karı koca arasında olursa ya da aile bireyleri arasında meydana gelmişse çoğu zaman cezasız kalmaktaydı. Ancak günümüzde kadına yönelik şiddetle ilgili kapsamlı düzenlemeler yapılmıştır. Çeşitli sempozyumlar, paneller, sivil toplum örgütleri ve kadın derneklerinin işbirliğiyle kadına yönelik şiddeti önleme konusunda toplumsal bilinç oluşturma çabaları sürmektedir. Bu çalışmaların olumlu sonuçlar verdiği yukarıda ifade edilen (TNSA- 2003-2008) veriler göz önüne alındığında görülmektedir. TNSA-2003'ten bu yana geçen sürede, fiziksel şiddet yaşanmasına ilişkin en az bir nedenin yeterli olduğunu kabul eden kadınların oranı yüzde 39'dan yüzde 24,7'e düşmüştür (TNSA-2009: 196).

Fiziksel şiddet acı, ağrı veren veya ruh sağlığında bozukluğa neden olan edimleri de içermektedir. Güncel çalışmalardaki bulgular kadınların %10-60'ının yaşam boyu en az bir kez eşleri tarafından vurmaya, fiziksel saldırıya maruz kaldığını göstermektedir (Vahip ve Doğanavşargil, 2007: 126). Yapılan bir çalışmada eşlerinin fiziksel şiddeti ile karşı karşıya kalan kadınların ortalama yaşı 33'tür. Bir kez şiddete uğrayan kadınların % 94'ü bu davranışla tekrar karşılaşmaktadır. Çocukluğunda ihmal edilmiş kadın, gerçekçi biçimde bağlılık ve güvene dayalı ilişki yerine, hemen beğenilme ve ilgilenilme gereksinimlerini karşılayacak bir ilişki aramaktadır. Kadın, şiddet uygulayan erkek partnerinin bağımlı, kıskanç, sahiplenme yapısına ve ilgisine karşı duyarlıdır. Bu nedenle çocukluk ihmali ve erken evlilik kadının, fiziksel şiddete maruz kalmasının risk faktörleri arasında yer aldığı belirtilmiştir (Yıldız, 2011: 61-62)

Diğer yandan, kadınların içinde yaşadığı kültürden kaynaklanan sorunlar şiddetin gizlenmesine neden olmaktadır. Mülakat yöntemiyle şiddetin araştırıldığı bir çalışmada (Solakoğlu Uçar, 2007: 22-23), kadınların fiziksel şiddet tanımlarının yaşanılan acıyla orantılı olduğu vurgulanmaktadır. Atılan bir tokadın şiddet olmadığı, ikaz olarak anlaşılması gerektiği katılımcılar tarafından aktarılmıştır. "Affedilecek

gelip senden özür diledi mi o şiddet olmaz."

Anlaşılacağı üzere, kadının ve çocukların sahibinin erkek olarak görüldüğü bir toplumda yetişen bireyler, kadın ve çocuk üzerinde her tür baskıyı, şiddeti, kontrolü, hatta öldürmeyi kendisinde bir hak olarak görecektir. Çünkü kadın ve çocuk insan olarak değil, bir eşya, erkeğin malı olarak görülmektedir. Şayet zihinlerin gerisindeki bu yanlış anlayış ortadan kalkarsa şiddet yaşanmayacak, en azından bu denli yoğun yaşanmayacaktır.

Şiddetin bir çözüm aracı olarak benimsetilmesi, bireylerin çok küçük yaşlardan itibaren şiddetle yüz yüze gelmelerine neden olmakta, sonuçta birey yaşadığı problemlerin çözümü için şiddet uygulamaktadır. Öğrenciler üzerinde yapılan bir çalışmadan elde edilen bulgular öğrencilerin %53,2'sinin anne-babasından bedensel ceza gördüğünü, %46,8'inin ise görmediğini ortaya koymaktadır. Öğrencilerin %33,4'ü bedensel cezayı annelerinden, %24,6'sı babalarından, %38,6'sı da her ikisinden birden aldıklarını bildirmiştir. En çok ceza alınan dönemin 6–10 yaş arası olduğu saptanmıştır (Bilgin A., 2008: 31). Bu cezalar şiddetin bir çözüm yolu olarak görülmesine olanak sağlamaktadır. Küçük yaşlarda karşılaşılan şiddetle mücadele etmek yerine şiddeti kanıksamak ve onu çözüm aracı olarak kullanmak, ataerkilliğin hüküm sürdüğü toplumumuzda daha yaygın görülmektedir.

Fiziksel şiddetle ilgili olarak, "gelişmiş ülkelerde şiddetin yaşanmayacağı veya çok daha az yaşanacağına" dair bir inanç mevcuttur. Gelişmiş ülkelerde yapılan çalışmalarda görüşülen kadınların, birbirine benzer şekilde üçte bir ila üçte ikisinin eşi tarafından dövüldüğünü ifade ettiği görülmüştür (http://amargi.org.tr, Erişim Tarihi:05.11.2008). İnsan hakları ve demokratik gelişme bakımından ileri ülkelerde de fiziksel şiddetin uygulanıyor olması, şiddetin sınır tanımadığını; gelişmiş olsun veya olmasın her toplum ve kültürde ortaya çıkabildiğini göstermektedir.

2.3.2. Sözel Şiddet

Sözel şiddet, fiziksel şiddetten sonra karşılaşılan en yaygın şiddet biçimidir. Her evlilikte çatışmalar kaçınılmazdır; çünkü kadın olsun erkek olsun her bireyin kişisel özellikleri, evlilikten beklentileri, kültürleri, evlilik ilişkisine dair perspektifleri farklı olmaktadır. Buna karşın aile içinde meydana gelen problemlere

doğruluğunu savunması, aile içinde şiddeti kaçınılmaz kılmaktadır.

Sözel şiddet, bir kişinin karşısındakine küçük düşürücü, kırıcı, alay edici sözler söylemesi, doğrudan ya da dolaylı bir şekilde karşısındakini aşağılaması, kötülemesi, kişiliğine saldırması, umudunu, beklentisini kırması, türlü söylentiler çıkarması, sert- kaba konuşmalarla sürekli engellemeler yapması olarak ifade edilmektedir. Ayrıca, bir kişinin erkekliğiyle-kadınlığıyla alay etme, beddualar etme ve sözlü tehdit de sözel şiddet içinde yer almaktadır. Bir kişinin fiziksel, psikolojik ya da cinsel zarar görme korkusuyla çeşitli yönlerden olumsuz etkilenmesiyle sonuçlanabilen sözel saldırı da sözel şiddet olarak kabul edilmektedir (AAK, 1995: 26).

Diğer şiddet türlerinde olduğu gibi sözel şiddet, muhatabına karşı güç kullanma ve onu kontrol etme amacı taşır. Bu bakımdan söz ve hareketlerin, düzenli bir şekilde korkutma, sindirme, cezalandırma ve kontrol etme aracı olarak kullanılmasıdır. Aşağılayıcı sözler söylemek, zaafları ile alay etmek, aşırı genellemeler yapmak (sen de erkek misin, sen hep böylesin, bunu her zaman yaparsın gibi), küfür etmek, başkalarının yanında küçük düşürmek, hakaret etmek, bağırmak, eşinin öz güvenini yitirmesine yol açmak sözel şiddete yönelik sık rastlanan örneklerdir (Köse ve Beşer 2007: 117).

Küçük düşürücü adlar (lakap) takmak, bağırmak çağırmak, alaycı sözler söylemek, töhmet altında bırakacak sözler söylemek, iftira etmek ve sık sık olumsuz bir şekilde eleştirmek sözel şiddet kapsamında değerlendirilmektedir. Kadınlar erkeklere oranla fiziksel şiddet davranışını daha az uygularken, sözel şiddet türünü daha sık uygulamaktadırlar. Erkekler fiziksel şiddetin başlangıcı olarak kadınların sözel hakaret, küfür vb. davranışları göstermekte, sözel şiddeti fiziksel şiddetten daha incitici bulmaktadırlar. Bu konuda söylenen "Kılıç yarası değil, dil yarası daha çok acıtır" sözü, sözel şiddetin etkisini göstermek bakımından dikkate alınmalıdır.

Sözel şiddet, aile içerisinde yetişkinlerin karşılıklı olarak uyguladıkları ve genellikle de kadınların karşı karşıya kaldıkları şiddet şekli olup aşağılamak, ağır hakaretlerde bulunmak, kişinin kendine olan özgüvenini yitirmesine yol açmak, küçük düşürücü adlar takmak, alay etmek gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Aile Araştırma Kurumu'nun (AAA, 1995; 1998) araştırmasına göre, erkeklerin kadınlara uyguladıkları şiddetin % 84'ünü sözel şiddet oluşturmaktadır. Sözel şiddete ilişkin davranışlardan en belirgini, kişinin değer verdiği konulara yönelik güven sarsmak ve

Toplumumuzda erkeği kışkırtmak için "Sen de erkek misin? Erkek ol da ailene sahip çık" gibi erkekliğe ait değerlere saldırmak, sözel şiddet kapsamında değerlendirilmektedir. Yapılan araştırmalarda ve gözlemlerimizde, erkeğin kadına yönelik fiziksel şiddetinin öncesinde sözel şiddetin yaşandığını, çeşitli hakaret ve küfürlerin sonunda fiziksel şiddetin ortaya çıktığını görmekteyiz.

Kadın Dayanışma Vakfının yaptığı araştırma sonuçlarına göre; araştırmaya katılan kadınların %26'sı kocasının zekâsını küçümsediğini ve aptalmış gibi davrandığını, yaklaşık yarısının kocasının başkalarının önünde kendisine hakaret ettiğini, %74'ü kocasının kendisine bağırdığını ve azarladığını, %12'si kendisinin çirkin olduğunu söylediğini belirtmişlerdir. Şiddet uygulanırken, şiddetin aracı olarak en çok sözlü saldırı ve tacizin (% 73,7 oranında) kullanıldığı görülmüştür (Ünlü ve ark., 2009: 102).

Eğitim düzeyi yüksek olan ailelerde fiziksel şiddet, sözel şiddete oranla daha az görüldüğü ifade edilmektedir. Bireyler fiziksel şiddetin görünürlüğü, anlaşılırlığından dolayı sosyal statülerinden kaynaklanan ayıplama/ayıplanma endişesine karşın daha az kullanırken; küfür, hakaret, aşağılamayı oldukça yaygın bir şekilde kullanmaktadırlar. Bu da eğitimin henüz yeterince dönüştürücü bir güce sahip olmadığını göstermesi bakımından anlamlıdır. Aile içinde fiziksel şiddet azalmış olsa da duygusal şiddet genellikle devam etmekte ve zamanla fiziksel şiddetin vekili ve tehdidi olmakta, böylece karşısındakine her zaman dövülebileceğini hatırlatmaktadır. Follingstad ve arkadaşlarının (1990) belirttiği üzere fiziksel şiddete uğrayan kadınların çoğu (%72), sözel şiddetin fiziksel şiddetten daha olumsuz etki yarattığını belirtmişlerdir. Ek olarak sözel şiddet, fiziksel şiddetin yıkıcı etkilerini artırabilmektedir (akt., Özcan, 2009: 27).

2.3.3. Psikolojik/Duygusal Şiddet

Kimi zaman "duygusal şiddet" olarak da isimlendirilen psikolojik şiddet, genel olarak tehdit unsurunu içerse de, kimi araştırmacılar (Vatandaş, 2003) tarafından sözel şiddetle birlikte ele alınarak değerlendirilmektedir (BKSGM, 2006: 91). Duyguların ve duygusal ihtiyaçların, şiddet tanımında sayılan amaçlarla, karşı tarafa baskı uygulayabilmek için tutarlı bir şekilde istismar edilmesi, bir yaptırım ve tehdit aracı olarak kullanılmasıdır. Eşle doğrudan iletişimi reddetmek, onunla

açıklamasını engellemek, zaaflarıyla alay etmek, duygusal sömürü yapmak, imalı konuşarak yanlış anlamalara meydan vermek, eşin kendisine olan güvenini ve saygısını yitirmesini sağlamak, kadının sosyal hayatını katı kurallarla sınırlamak, sürekli eleştirmek, katı kurallar ve sınırlar koyarak baskı kurmak, çevresiyle bağlarını koparmak, eşini kıskançlık bahanesiyle sürekli kontrol altında tutmak, ailesiyle veya arkadaşlarıyla görüşmesine izin vermemek psikolojik şiddete örnek davranışlar arasındadır (KADAV, 2008; Köse ve Beşer, 2007: 117).

Psikolojik şiddet, ruhsal açıdan acı ve zarar veren her türlü söz ve davranışı içermektedir. Başka bir deyişle duyguların ve duygusal ihtiyaçların şiddet tanımında sayılan amaçlarla karşı tarafa baskı uygulayabilmek için tutarlı bir biçimde istismar edilmesi, bir yaptırım ve tehdit aracı olarak kullanılmasıdır (BKSGM, 2006: 91).

Fiziksel şiddet gibi görünürde iz bırakmadığından dolayı, daha az önemsenmektedir. Duygusal şiddet, örtülü bir biçimi olması ile farklılık gösterir. Oysa bireyin kendine olan güvenini, kimliğini tamamıyla yok edebilmektedir Eşlerin denetleyici davranışı genellikle hemen görülmemekte, zaman içinde yavaş yavaş gelişmektedir. Eşler yaşadıkları ilişkinin ne kadar yıkıcı olduğunu fark ettiğinde çoktan duygusal yatırımını yapmış ve eşine karşı bir bağlılık duygusu geliştirmiş olabilmektedir (Polat, 2005). Bu bağlılık şiddetin sürmesine, kanıksanmasına, sıradan bir davranış olarak algılanmasına yol açmaktadır. Kendini güçsüz hisseden birey çevreyle bağını koparacak, bu da çeşitli ruhsal problemlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Birçok uzman, duygusal istismarın fiziksel istismardan daha uzun süreli etkilerinin olacağına inanmakta ve sürekli aşağılanan; aptal, çirkin, değersiz olduğu söylenen kişinin zamanla bunları içselleştirebileceğini ve kendi kendini de böyle görmeye başlayabileceğini vurgulamaktadır. Böylece, duygusal istismarın istismarcının konumunu sürdürmesini kolaylaştıracağı açıktır. Çünkü eş, durumunu değiştirmeyi veya bu kötü ortamdan uzaklaşmayı beceremediğini düşünerek iyice pasifleşecek ve sonuçta artan şiddet dozunu biraz daha artırarak fiziksel şiddete dönüşecektir (Polat, 2001: 5).

Kadına yönelik aile içi duygusal şiddeti saptamak amacıyla yapılan bir çalışmada, kadınların %69'unun eşinin baskıcı davranışına maruz kaldığı

olumsuz eleştiri (%49) olduğu tespit edilmiştir (Ağçay, 2009: 31).

Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması (2008: 53-55) sonuçlarına göre ülke genelinde kadınların % 44'ü duygusal istismarı hayatlarının herhangi bir döneminde yaşamışlardır. Her dört kadından biri son 12 ay içerisinde duygusal şiddet yaşamıştır. Duygusal şiddet, fiziksel şiddet içermese de her an fiziksel şiddete dönüşme tehdidini taşımaktadır.

Weingourt ve arkadaşları (2001) Japonya'da yaptıkları çalışmada kadınların kendilerini aşağılanmış, dalga geçilmiş ve hakarete uğramış hissetmelerine neden olan davranışları duygusal şiddet olarak tanımlamış, kadınların %44'ünün eşleri tarafından ihmal edildiğini, %26'sının hareketlerinin eşleri tarafından kontrol