• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.1.2 GATT’ın Amaç ve Ġlkeler

SavaĢ sonrasında dünya genelinde hâkim görüĢ olan özellikle ekonomik liberalizasyonun sağlanması ve bu amaçla uluslararası ticaretin serbestleĢtirilmesi felsefesinin bir yansıması olan GATT dört ana bölümden oluĢmaktadır (Text of the General Agreement, 1986, s. preface).

GATT‟ın temeli birinci bölümün birinci maddesinde belirtilen “en çok kayrılan ülke (Most Favoured Nation)” ilkesine dayanır. Söz konusu ilkeye göre, tüm üye ülkeler baĢka bir ülkede üretilen veya baĢka bir ülkeden gelen herhangi bir ürüne sağlanan avantajı, iltiması, ayrıcalığı veya muafiyeti, aynı zamanda ve koĢulsuz olarak diğer taraf ülkelerde üretilen veya o ülkelerden gelen benzer ürünlere de sağlayacaklardır (Dinan, 2005, s.492). Ġthalat ve ihracat alanlarının yanında aynı koĢullar sağlanan gümrük iĢlemleri içinde geçerlidir. Yani üye ülkelerden herhangi birinin baĢka bir ülkeye gümrük kolaylıkları sağlaması durumunda diğer ülkelerde koĢulsuz Ģartsız aynı kolaylıktan yararlanabileceklerdir (Ertürk, 1991, s.180).

Keskin hatlara sahip bu kuralın da çeĢitli istisnaları bulunmaktadır. Bunlardan en çok dikkati çeken, gümrük birliği, serbest ticaret bölgesi gibi “ticaret bölgesi oluĢturma” amcı güden BTA‟lardır. Böyle bir durumda söz konusu indirim ve kolaylıklar sadece anlaĢmaya taraf olan ülkeler için geçerli olacak, birleĢme dıĢında kalan GATT üyeleri tanınan kolaylıklardan faydalanamayacaklardır (ÇeĢtepe, 2007, s.205). Ayrıca geliĢmiĢ ülkelerin, malların dıĢa ihracını önlemek amacıyla, belli ürünlerde geliĢmekte olan ülkeler lehine tek taraflı olarak uyguladığı tercihli gümrük vergileri sistemi olan genel preferanslar sistemi gibi ayrımcı nitelikteki uygulamalar ile AnlaĢma‟nın öngördüğü anti-damping ve telafi edici vergiler de diğer istisnai durumlardandır (Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı, 2009, s.5-6). Bu kural ile asıl hedeflenen özellikle ihracatçı ülkelerin karĢılaĢabilecekleri ani sürprizlerin önüne geçerek, rakip veya rakiplerine tanınacak kolaylıklardan haberdar olan bu ülkelerin muhtemel kayıplarını önlemek veya aza indirmektir (Ertürk, 1991, s.180).

AnlaĢmanın ikinci bölümünü içsel (dâhili) vergileme ve düzenlemeler üzerindeki “ulusal muamele” ilkesi oluĢturur (Text of the General Agreement, 1986, s.6). Ġç pazara iliĢkin düzenleme ve uygulamalar yönünden ithal ve yerli mallar arasında ayrım

yapılmamasını öngören bu kural sadece bir mal, hizmet veya fikri mülkiyet pazara girdikten sonra uygulanmaktadır. GATT üyesi ülkeler bu durumda sanayilerini sadece gümrük vergileri ile korumuĢ olacak ve üretimden gümrük vergisine eĢ bir vergi alınması gibi yöntemlere baĢvurmayacaklardır (ÇeĢtepe, 2007, s.205). Burada hedeflenen, ithal kotalarının yerli sanayiin korunması için kullanımını yasaklamaktır. Bu kuralın istisnaları da AnlaĢma‟da belirtilmiĢ olup geçici ödemeler dengesi çeken ülkeler bir süre için ithalat kısıtlamalarına gidebileceklerdir (Karaca, 2003 s.86).

Üçüncü bölüm ülkesel baĢvurular, sınır bölgesi faaliyetleri, gümrük birlikleri ve serbest ticaret bölgeleri baĢlığı altıda açıklanmıĢtır (Text of the General Agreement, 1986, s.41). Bu bölüm genel olarak “Gümrük Vergilerinin Ġndirilerek Konsolide Edilmesi” ilkesine dayanmakta olup, burada GATT kapsamında öncelikle gümrük tarifelerinin indirilmesi üzerinde durulmuĢtur. Söz konusu kurala göre, her üye ülkenin taviz listesinde yer alan oranlar bağlı oranlar (bound rates) olarak adlandırılmaktadır. Bu oranlar üye ülke bakımından bağlayıcı olup önemli ticaret partnerleriyle telafi amacıyla müzakere etmeksizin artırılamamaktadır (Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı, 2009, s.6).

Son bölüm ise uluslararası ticareti “tarife yoluyla koruma” ve uluslararası ticareti serbestleĢtirmeye yönelik “kısıtlamaların tedricen azaltılması” kuralına dayanır. Tarife aracılığıyla, GATT çerçevesinde bütün üye ülkeleri kapsayacak biçimde yapılan ve tarife hadlerini aĢağıya çeken görüĢmeler Ģeklinde yapılmaktadır (Ertürk, 1991, s.181). Aynı Ģekilde ülkeler ticaret kısıtlayıcı önlemleri azaltmak için bir araya gelerek müzakerelerde bulunacaklardır (Karaca, 2003, s.86). Ayrıca üye ülkeler arasında yaĢanacak herhangi bir anlaĢmazlık durumunda GATT arabuluculuk görevi üstlenecek ve uluslararası ticari çıkarı zarar uğrayan bir ülke GATT‟a baĢvurup onun danıĢma ve uzlaĢtırma fonksiyonlarından faydalanabilecektir (ÇeĢtepe, 2007, s.205).

3.2 DTÖ

Sekiz yıllık Uruguay görüĢmeleri sonucunda 15 Nisan 1994 tarihinde Fas‟ın MarakeĢ Ģehrinde 125 ülkenin katılımı ve “Nihai Karar‟ın (Final Act)” imzalanması ile DTÖ‟nün kurulması kararlaĢtırılmıĢtır (ÇeĢtepe, 2007, s.208 ). 1 Ocak 1995‟te, yani Bretton- Woods konferansından tam 50 yıl sonra ise resmi olarak GATT‟ın devamı niteliğinde olan DTÖ faaliyete geçmiĢtir(http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/who_we_are_e.htm). DTÖ, temelini GATT‟tan almakta olup, sistemi için gerekli kuralları1948‟den beri GATT sağlamıĢtır. Temel olarak DTÖ, dünya ekonomisinde mal ve ticaret hizmetinin daha fazla serbestleĢtirilmesine yönelik olarak üye ülkeler arasında sürekli olarak müzakereler yapılmasına imkân tanımaktadır (World Trade Organization, 2011, s.9-10).

Uruguay müzakereleri sonucunda GATT‟ın dünya ekonomisini güçlendirdiği, daha fazla ticaret, yatırım, istihdam ve gelir artıĢı sağladığı ilan edilmiĢtir (Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı, 2009, s.6). Ayrıca bu görüĢmeler daha önce sadece çok taraflı ticaret anlaĢmalarını kapsayan GATT‟ın statüsünü de değiĢtirerek, onu çok taraflı kuralların “hizmet ve fikri mülkiyet haklarını” da kapsayacak Ģekilde geniĢletmiĢtir. GATT, Ģu an DTÖ‟nün üç temel anlaĢmasından biri olarak; Hizmet Ticareti Genel AnlaĢması (General Agreement on Trade in Services-GATS) ve Ticaret Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları AnlaĢması (Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights-TRIPS) ile birlikte iĢlev görmektedir (GATT, 1998, s.VI).

DTÖ‟nün kurulmasıyla, GATT ilke ve kuralları büyük ölçüde değiĢtirilmiĢ, yenilenmiĢ ve düzenlenmiĢ olup, AnlaĢma örgüt ve yaptırım gücüne kavuĢmuĢtur. Daha geliĢmiĢ ve güçlendirilmiĢ kurallara dayalı bu yeni sistem ile ihracatçı kuruluĢların mal ve hizmet ürünleri için yabancı pazarlara liberal, güvenli ve örgütlenebilir eriĢimlerinin sağlanması mümkün kılınmak istenmiĢtir. Böylece kuruluĢların daha adil rekabet koĢullarında, sürpriz kısıtlamalar olmadan uluslararası arenada ticaret yapabilmeleri mümkün olacaktır (Karluk, 2003, s.319).