• Sonuç bulunamadı

Ġktidarın „Nasıl‟ını Ġncelemek

2.5. ĠKTĠDARIN SOYKÜTÜĞÜ

2.5.1. Foucault‟nun Ġktidar Kavramı

2.5.1.2. Ġktidarın „Nasıl‟ını Ġncelemek

Foucault‟nun yaklaĢımında her zaman iktidarın nasıl uygulandığı ve iktidar uygulandığında nelerin olduğu soruları, iktidarın ne olduğu ya da nereden kaynaklandığı gibi sorulardan önde gelmektedir (Smart, 2002: 70). Foucault, 1976 tarihli dersinin baĢlangıcında 1970-71‟den sonra üzerinde durduğu konunun iktidarın „nasıl‟ını incelemek olduğunu söylemiĢtir (2018: 37). O, bir iktidar paradigması tanımlamak yerine, farklı iktidar mekanizmalarının toplumda iĢleyiĢ tarzını belirtmek istemektedir. Bedenlerimizin, gündelik yaĢantılarımızın, arzularımızın, bilimsel ve teorik söylemlerimizin kendi aralarında koordineli iktidar sistemlerine nasıl bağlandığını bilmek istemektedir (Foucault, 2016l: 185).

Nasıl sözcüğü, Foucault‟nun iktidar kavramının anahtarıdır. Çünkü ona göre, “Kim benim için karar alıyor?”, “Kim beni bunu yapmaktan alıkoyup Ģunu yapmamı söylüyor”, “kim iktidarı uyguluyor” soruları ancak „nasıl‟ sorunu çözüldüğünde yanıtlanabilecektir. Bu yüzden, Foucault, sadece iktidar tematiklerinin eleĢtirel soruĢturulmasına çaba gösterecektir (Barrett, 2004: 188-189). Foucault‟ya göre, hem Nazizmin çökmesi hem de Stalinizmin gerilemesiyle birlikte, “Ģiddeti, keskinliği ve saçmalığı somut olarak ortaya çıkan bu iktidar nedir?” sorusunun bütünü ifade eden türden teorik bir soru olacağı için, bunun yerine, toplumun farklı düzeylerinde, öylesine çeĢitli alanlar ve kaplamlarda, mekanizmaları, etkileri ve iliĢkileri bakımından bu farklı iktidar dispositiflerinin ne olduğunu belirlemek, bütün soybilimlerde temel soru olmuĢtur (2016f: 94-95).

Ġktidarın „nasıl‟ını incelemek, iktidarın mekanizmalarını iki sınır çizgisi arasına konup kavramaya çalıĢmaktan ibarettir. Bu çizgilerin bir tarafını, iktidarı biçimsel olarak sınırlayan hukuk kuralları, diğer tarafını ise bu iktidarın ürettiği, bu iktidarın yönlendirdiği ve dolayısıyla bu iktidarı sürdüren hakikat etmenleri oluĢturur. Burada Foucault için asıl önem arz eden, iktidarı, iki iĢaret noktasında değerlendirmesiyle

ortaya çıkan üçgeni göstermektir; iktidar, hukuk, gerçeklik. Foucault‟nun sormak istediği, iktidar iliĢkilerinin gerçeklik söylemlerini üretmek için seferber ettiği hukuk kuralları nelerdir? Ya da daha ötesi: bizimki gibi bir toplumda böylesine güçlü etkilerle donanmıĢ gerçeklik söylemlerinin üretme gücüne sahip olan Ģu iktidar biçimi nedir? Toplumda sayısız iktidar iliĢkisi toplumsal kitleye nüfuz eder, onu belirler, oluĢturur; iktidar iliĢkileri gerçek söylemin bir birikmesi, bir dolaĢım, bir iĢleyiĢi, bir üretimi olmaksızın ne iĢleyebilir, ne yerleĢebilir ne de ayırt edilebilir. Bu iktidar içerisinde, bu iktidardan yola çıkararak ve bu iktidar yoluyla iĢleyen belirli bir gerçeklik ekonomisi olmadan iktidar uygulaması olmaz. Ġktidar tarafından hakikat üretimine bağlı kılınırız ve ancak hakikat üretimi yoluyla iktidar uygulayabiliriz (Foucault, 2018: 38).

Foucault‟ya göre iktidar, hukuk ve gerçeklik arasındaki iliĢkinin mekanizmasını değil de yalnızca iliĢkinin yoğunluğunu ve sürekliliğini belirtmek için Ģunu söyleyebiliriz ki; gerçekliği talep eden ve iĢleyiĢi için buna gereksinimi olan iktidar tarafından gerçekliği üretmeye zorunlu kılınırız; gerçeği söylemeliyiz, gerçeği itiraf etmeye ya da bulmaya zorunluyuz, mahkûmuz. Ġktidar durmaksızın sorar, bizi sorguya çeker, durmadan soruĢturur, kaydeder, gerçeklik arayıĢını kurumsallaĢtırır, bunu meslekleĢtirir, ödüllendirir. Sonuçta zenginlik üretmek zorunda olduğumuz gibi gerçeği üretmek zorundayız ve zenginlik üretmek için gerçeklik üretmek zorundayız. Ve diğer taraftan, gerçeğin boyunduruğu altındayız, aynı zamanda. Gerçeklik yasayı koyar; bu, en azından kısmen, kararı veren gerçek söylemdir; gerçek söylem iktidar etmenlerini iletir ve bizzat yürütür. Sonucunda, beraberinde özgül iktidar etmenleri taĢıyan gerçek söylemlere: hukuk kurallarına, iktidar mekanizmalarına, gerçeklik etmenlerine, dahası: iktidar kurallarına ve gerçek söylemlerin iktidarına bağlı olarak bizler yargılanırız, mahkûm ediliriz, sınıflandırılırız, görevlere zorlanırız, belirli bir yaĢam biçimine ya da belirli bir ölçme biçimine adanırız (2018: 40).

Hukuk sistemi ve yargı alanı, iktidar iliĢkilerinin, çok-biçimli uyruklaĢtırma tekniklerinin sürekli iletiĢim aracıdır. Hukuka, yerleĢtirilmesi gereken bir yasallık açısından değil, kullandığı uyruklaĢtırma usulleri açısından bakmak gerekir. Bu da demektir ki, mesele, hukuk için temel olan, hükümranlık ve bu hükümranlığa bağımlı

bireylerin itaati sorunu yerine, egemenlik ve uyruklaĢtırma sorununu belirgin kılmaktır. Böyle bir çözümleme, iktidarın belirlenmiĢ ve meĢru biçimlerini merkezlerinde, genel mekanizmalarının ya da toplu etmenlerinin neler olabileceği bağlamında çözümlemek değildir. Tersine iktidarı, kılcallaĢtığı sınırlarında, son çizgilerinde kavramak; yani iktidarı en bölgesel, en yerel biçimleri ve kurumları içerisinde, özellikle bu iktidarın, kendisini düzenleyen ve sınırlayan hukuk kurallarından taĢarak, bunun sonucunda bu kuralların ötesine uzandığı, kurumların içine yerleĢtiği, teknikler içerisinde somutlaĢtığı ve kendine, somut hatta gerekirse Ģiddet içeren müdahale araçları sağladığı yerde ele almak söz konusudur. BaĢka bir deyiĢle iktidarı, uygulanıĢının hukukiliğinin giderek azaldığı sınırından kavramak gerekmektedir (Foucault, 2018: 41).

Ġktidarı niyeti ya da kararı düzeyinde incelememek, onu içinden kavramaya çalıĢmamak; “Ġktidar kimde?”, “Kafasında ne var?”, “Ve iktidara sahip olan neyi arar?” demeye gelen o soruyu (ki bu içinden çıkılmaz, labirent gibi bir sorudur) sormamak, tersine iktidarı, niyetinin gerçek ve edimsel uygulamalar içerisine bütünüyle nüfuz ettiği taraftan incelemek; bir anlamda iktidarı, çok geçici olarak, nesnesi, hedefi, uygulama alanı diyebileceğimiz Ģeyle doğrudan ve anında iliĢkiye girdiği, baĢka deyiĢle iyice yerleĢtiği ve gerçek etkilerini gösterdiği dıĢ yüzü açısından incelemek söz konusudur. Dolayısıyla, “neden kimileri egemen olmak

ister? Neyin peşindedirler?” sorusu değil fakat iĢler nasıl tam da uyruklaĢtırma

prosedürleriyle aynı anda, aynı düzeyde ya da bedenleri uyruklaĢtıran, jestlere yön veren, davranıĢları yöneten sürekli ve kesintisiz olan o süreçler içerisinde oluveriyor sorusu önemlidir (Foucault, 2018: 42).

Foucault‟ya göre, hükümdarın nasıl yukarıda belirdiğini merak etmek yerine, bedenlerin, güçlerin, enerjilerin, alanların, arzuların, düĢüncelerin çokluğundan yola çıkarak uyruğun, uyrukların ufak ufak, derece derece, gerçek ve somut biçimde nasıl oluĢturulduğunu öğrenmeye çalıĢmalıyız. Böyle bir çalıĢma, ya da uyruklaĢtırmanın somut uygulamasını uyrukların oluĢturulması olarak kavramak, bir anlamda, Hobbes‟un Leviathan‟da yapmak istediğinin -bireylerin ve iradelerin çokluğundan yola çıkarak, adı hükümranlık olacak bir ruhla dirimleĢen tek bir irade, tek bir

bedenin nasıl oluĢabileceğini bilmeyi sorun edinmenin- tam tersi olacaktır. Leviathan‟ın ruhunu ortaya koymak yerine, çeperdeki muhtelif bedenleri, iktidar etmenleri tarafından uyruk olarak oluĢturulan bedenleri incelemek gerekecektir (Foucault, 2018: 43). ĠĢte Foucault‟nun iktidarın nasılını incelemek dediği genel hatlarıyla budur.