• Sonuç bulunamadı

Đnananları Đman ve Amel Bütünlüğüne Yönlendirmek

Belgede Kur'ân'da bedevilik (sayfa 134-136)

II. Araştırmanın Amacı ve Yöntemi:

2. KUR’ÂN’DA BEDEVĐLERDEN BAHSEDEN AYETLERDE GÖZETĐLEN

2.2. Đnananları Đman ve Amel Bütünlüğüne Yönlendirmek

Kur’ân-ı Kerim, Müslümanlıkları yüzeysel olan, gönülden imana dönüşmeyen bedevilerin şahsında, inananları iman-amel bütünlüğüne yönlendirmektedir. Bedeviler, Müslümanlıklarını izhar etmekle yapmaları gerekeni yaptıklarına inanmaktadırlar. Kur’ân onlara durumlarını, sahip olmaları gereken gerçek imanı ve gerçek iman ile muttasıf olanları bildirmektedir.

Đman-amel bütünlüğünden yoksunluk her insanın din ile olan ilişkisinde ortaya çıkabilecek önemli bir zaaftır. Bu, sadece çoğunluğu kabilelerden oluşan Arap toplumunun büyük kısmının durumu değil, her çağdaki Müslüman toplumunun halidir.637 Kur’ân’da bedevilerden başka da iman ettiğini söylediği halde imanının gereği doğrultusunda davranmayanlardan örnekler verilmektedir. Buna göre iman ettiğini söylediği halde Allah'ın ve Peygamber'in hükmüne yüz çeviren, kendi lehine ise hükme boyun eğen,638 kendisine zenginlik verilirse infak edeceğine, salih kul

olacağına yemin eden, fakat zenginliği elde edince cimrilik edip sözünden dönen;639 cihâda davet edildiğinde katılmayan, kalbinde olmayan sözlerle kendisini savunan;640 ağzından güzel sözler dökülen, samimiyetini Allah'a şahit tutan, eline imkân geçtiğinde ise yeryüzünü fesada veren, ekinleri tahrip edip nesilleri bozanlar 641 örnek olarak verilebilir.

Đslam’ın temel özelliklerinden biri olarak iman-amel bütünlüğü, kişisel istikrarı ve kültürel bütünlüğü sağlar. Çünkü inanmak bir değerle bağ kurmaktır; tarafsız ve pasif bir yargı değildir. 642 Kur’ân’da iman ve amel arasında bir ayrım yapılmamakta,

birçok ayette iman esasları ile ameller beraber zikredilmektedir.643

Đnsan, değişimi kalbine, ruhunun derinliklerine nüfuz ettirmediği, kendi özünü sağlıklı, yararlı bir biçimde değiştirmediği müddetçe sağlıklı, yararlı sözler söylemesi söz konusu değildir. Bu türden sözler ancak bu sözlerin işaret ettiği değer yargılarıyla donanmış bir gönülden coşup geldiğinde sağlıklı ve yararlı bir amele dönüşebilir.

637 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, VIII, 526–527. 638 en-Nûr, 24/47–50

639 et-Tevbe, 9/75–76. 640 Âlü Đmran, 3/167 641 el-Bakara, 2/204–205.

642 Aydın, Đslam’ın Tarih Sosyolojisi, s. 93–94.

Yoksa bunlar muhteva ve kapsamdan uzak, boş lakırdıdan öte bir anlam ifade etmez.

644 Đnsanın iç dünyanın sağlıklı bir şekilde yönlendirilip kanalize edilmesi büyük

cihâd; dış dünyasını oluşturacak çalışma ise küçük cihâd adını alır. Küçük cihâd diğerinden ayrıldığında muhteva ve kapsamını yitirmiş olur. Bu haliyle sağlıklı bir değişim meydana getirecek güçten yoksun kalır.645

Đmanın mahalli olan insanın iç dünyasını, üstün değer yargıları oluşturur. Değer yargıları iyi, yüce ve kapsamlı olunca gayeler de aynı istikamette olur. Đnsanın, hayat ve kâinat hakkındaki düşünceleri değer yargılarını belirler. Değer yargıları seçildiği andan itibaren insan yolunu, hedefini seçmiş olduğu gibi, bu yolun ve hedefin duygu ve heyecanını da seçmiş olmaktadır. Kur’ân’da değer yargılarına çoğu zaman “ilah” adı verilir. Çünkü değer yargıları önder, amir, itaat edilen, yönlendiren konumundadırlar. Bu niteliklerin hepsini Kur’ân ilahın özellikleri olarak gösterir. 646 Değer yargılarının kaynağı Allah olması gerekirken, onları yaşanan şartlar şekillendirdiğinde, o yaşam biçimi hayat içinde bir kesit olduğu halde mutlaklaştırılıp genelleştirilmiş olur. Zira insan onu bir hedef, bir değer yargısı olarak algılamaktadır. Bu yaşam biçimi mutlak bir hakikat kabul edildiğinde artık insan onun ötesinde hiçbir şey tasavvur edip düşünemez. Bu durumda gelecek, yaşanan hayatın ve geçmişin yeniden yaşanması dışında bir anlam ifade etmez.647

Đman-amel bütünlüğünden yoksunluk, insanın Allah ile olan ilişkisinde çelişkili davranışlarda bulunması sonucunu doğurmaktadır. Buna göre, insan bir zorluk ve meşakkatle (ed-durr) karşılaştığında Allah’a dua etmekte; bu zorluk kalktığında ise eski haline dönerek Allah’ı unutmakta, hatta O’na ortak koşmaktadır.648 Đnsanın içine düştüğü bu çelişki bazı ayetlerde “şer” ve “nimet” karşısındaki davranışlarıyla tasvir edilmektedir ki; kendisine “şer” dokunsa o, ümitsiz ve karamsar olmakta, Allah’a yalvarıp durmakta; nimet verilse eski haline dönmekte, yan çizmekte, yüz çevirmektedir.649 Keza “rahmet” söz konusu olduğunda sevinç duyması, “seyyie”

644 Muhammed Bakır es-Sadr, Kur’an Okulu (tr.M.Yolcu), Fecr Yayınevi, Ankara–1995, s.139. 645 es-Sadr, Kur’an Okulu, s.138.

646 el-Furkân, 25/43.

647 es-Sadr, Kur’an Okulu, s.142–146; 170.

648 ez-Zümer, 39/8; el-Đsrâ, 17/67–68; en-Nahl, 16/53–55; Yûnus, 10/12; ez-Zümer, 39/49 649 Fussilet 41/51; el-Đsrâ, 17/83)

başına geldiğinde nankör ve ümitsiz olması650 iyilik (hayr) dokunduğunda memnun olması, başına musibet (fitne) geldiğinde çehresinin değişmesi de651 bu çelişkinin diğer ifadeleridir.

Allah göstermelik bir itaat değil samimi bir çaba beklemektedir. Gerçekte itaatsiz olduğu halde yapmacık itaat gösterisinde bulunan bir toplumun psikolojik ve ruhi durumu onları samimiyetsiz, sahtekâr ve ikiyüzlü yapar. Đsrâiloğullarına cumartesi günü balık tutmak yasaklandığı halde, onlar cumartesi akşamı balıkları sahile sevk edip sabah tutarak bu yasağı ihlal etmişlerdir.652 Bu, Allah’a, O’nun her şeyi kuşatan ilmine tam iman edilmediğini gösterir. Onun her şeyi gördüğüne, insan kalbinin derinliklerine nüfuz edebildiğine gerçekten inanan bir toplum asla böyle hilelere başvurmaz. Ayrıca Allah’ın kendilerine bir sığır kesmeyi emretmesi, onların ise bu emre istemeye istemeye itaat etmeleri de653 aynı tavrın devamıdır.654 Bu yüzden Kur’ân’da sık bir şekilde Allah ve O’nun her şeyi kuşatan bilgisi vurgulanarak,655 muhatapları bu imani zaaftan kurtarmak amaçlanmakta; Müminlere hitaben, yapmayacağı şeyi söylemenin Allah’ın nefretini celb edeceği uyarısında bulunulmaktadır.656

Đnsanları iman ve amel bütünlüğüne ulaştıracak bir değişimin sağlanması, Allah’ın kitabının sağlıklı bir şekilde insanlara ulaştırılmasına bağlıdır.

Belgede Kur'ân'da bedevilik (sayfa 134-136)