1.2. ĐKTĐDAR FELSEFESĐ BAKIMINDAN SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESĐ
1.2.3. Gencine-i Adalet’in Đktidar Felsefesi Bakımından Söylem Çözümlemesi
1.2.3.8. Đktidar Aracı ve Üstsöylem Niteliğiyle Adalet Söylemi
1.2.3.8. Đktidar Aracı ve Üstsöylem Niteliğiyle Adalet Söylemi: 1.2.3.8. Đktidar Aracı ve Üstsöylem Niteliğiyle Adalet Söylemi: 1.2.3.8. Đktidar Aracı ve Üstsöylem Niteliğiyle Adalet Söylemi:
“
Sultanın otoritesinin bağımsız niteliğini ve bağımsız kanun yapma yetkisini
savunmak için, Osmanlılar zamanında da tekrarlanmış, bu durumu ifade için, daima
‘ŞerǾ ve Kanun’ ve ‘Din ü Devlet’ terimleri kullanılmıştır
(Đnalcık 2000b: 172)”.Belirtilen doğrultudaki, “dįn ü devlet” ifadesinin işletimini ana metinde 073b/09’da, 109b/09’da, 136b/15’te ve 177b/03’te gözlemleyebilmekteyiz. Örfî niteliğe sahip bu kanunların uygulandığı, tebāların tābiǾ oldukları, raǾiyet’in -reǾāyānın- riayet ettiği “ĥuėūė” söcüğü de adalet bağlamındaki iktidar uygulayıcısı özelliğiyle G.A.’da 24 kez yinelenmektedir. G.A.’da yer alan ülküsel iktidar kurgusu da onun beslendiği sosyal dinamiklere dayalı olarak, eserin adına da yansıdığı üzere adalet kavramının üzerinde yapılandırılmaktadır. G.A.’da; “Ǿadıl” sözcüğü 118, “Ǿadālet” sözcüğü 50, “Ǿādil” sözcüğü 60, “maǾdelet” sözcüğü 8 kez işletilmiştir. Dolayısıyla “Ǿadl” anlam evreninden beslenen sözcüklerin toplam işletim değeri 236’dır. Bu gösterenler aynı gösterileni dolaysız bir biçemle imlemektedir. Tasavvufta “
kendisi aracılığıyla göğün ve
yerin yaratıldığı hak, yaratma vasıtası olarak hak
(Uludağ 2005: 24)”. anlamına da gelenadalet, yaşamın genelinde hüküm sürmedikçe toplumsal yönetim mekanizmalarında (devlet vb.) var olamayacaktır. “
Uzun süre ‘adil yönetim nedir?’ sorusuna verilen yanıt,
hükümdarın yönettiği topluma iyi bir aile babası gibi davranması şeklinde yanıt
buluyordu
( Aytaç, Balcı 2008: 87)”. Devlet yöneticisinin, “şahların koruyucusu”“pādşāh” ile karşılanması bu koruyuculuğun ifadesidir. Ancak belirtmiş olduğumuz “koruyucu” özellikli toplumsal önder, devlet önderi, korumakla yükümlü olduklarını, bir çoban gibi, kâr-zarara dayalı önem ilişkisine yönelik değil, eşit değerlilik ve eşit önemlilik ilkesince, âdil bir şekilde yönetmektedir. Belirtmiş olduğumuz özellik, 020- b/01-02 deki “
ādillıė ve pādşāhlıė iki ikiz ėardeşdür
” ifadesi ile G.A.’nın söylemi içerisinde açıkça işletilmiştir. Alıntılanan ifadenin sonundaki kuvvetlendirme eki (+dUr) de ana sav nitelikli bu sözcenin bildirimindeki kesinliği vurgulamaktadır. Koruyuculuğu barındıran adalete sahip olabilmek için, iktidarın, belirtmiş olduğumuz önemli bir aracına gereksinim duyulmaktadır. Savımız, G.A.’da, 060-a/01’da işletilen “bilgil ki
Ǿadıl Ǿaėluñ kemālinden peydā olur
” ifadesiyle de somutlanmıştır. Geçiciliklerinuzamını imleyen “dünya” içerisinde (060a/03-060b/03) arasındaki şu ifade, belirtmiş olduğumuz kurguyu G.A.’nın söyleminde doğrularken, adaletin edimselliğine yönelik bir derinlik de katmaktadır: “
meŝelā Ǿadla el urduėda dünyā içün el urmaya ve nažar
eyleye ki dünyāda maėśūdı nedür eger gökçek ŧaǾām yimekise şöyle bile ki özi bir
ĥayvāndur ki ādem śūretindedür zįrā ki ŧaǾāmı ĥırśıla yemek ĥayvanlaruñ Ǿādetidür ve
eger maėśūdı ĥarįr ėaftān giymek ise bir Ǿavratdur ki er śūretindedür zįrā ki bezenmek
Ǿavratları işidür ve eger düşmenlerinden intiėām almaė olurısa bir kelbdür ki adam
śūretindedür zįrā ħışm eylemek ve intiėām almaė yırtıcılaruñ Ǿādetidür ve eger maėśūdı
ħalė kendüye ħıdmet eylemek olurısa bir cāhildür ki Ǿālim śūretindedür zįrā ki eger
Ǿaėlı olsa bilürdi ki kendüye ħıñmet iden kimesneler dükeli kendü ėarınlarına ve
ferclerine ve şehvetlerine ħıñmet eylerler ve kendüden şehvet içün duzaė ėurmışlardur
ve ol maǾśıyyet ki iderler ĥaėįėatde kendü kendülerine iderler ve bu sözüñ delįli budur
ki eger vilāyeti āayrı kimesneye virmişlerdür diyü mesāvį işitseler dükelisi aǾrāŜ idüp
āayrılara ħıñmet eylemege başlarlar ve her ne yerden ki aėçe ĥāśıl olmasın gümān
itseler saçudı ve ħıñmeti ol yire iderler pes ĥaėįėatde ol ħıñmet eylemek degildür bil ki
masħaralıāa alup gülmekdür ve Ǿāėil oldur ki dükeli işlerüñ ĥaėįėatine nažar eyleye
śūretine nažar eylemeye ve bu işlerüñ ĥaėįėati bulardur ki źikr olındı her kimesne ki
bunları bilmese Ǿāėil degildür ve anuñ yiri ŧamudur şehvete ve leźźete meşāūl olmaāı
üzerine Ǿādet idinmege gökçek ŧaǾāmlar yiyüp gökçek libāslar giymekile bil ki gerekdür
ki dükeli nesneler de ėanāǾat eyleye zįrā ki ėanāǾatsiz Ǿadālet mümkin olmaz.
(060a/03-060b/03)” Kazandırılan derinlik âdil kişinin, karşısındaki kişileri çözümlemesi üzerinedir ki bu çözümleme için gereksinim duyulan şey yine “bilgi”dir. Gerekli bilgi de G.A.’da açıklıkla belirtilmektedir. Bilginin aktarımında işletilen açıklık, bize
G.A.’nın anlam evreninin temel özelliğini sunmaktadır. Söylemde kullanılan dil yoğunlukla temel anlamın (dennotative meaning), ve yan anlamın (connotative meaning) işletiminden oluşurken, öğretisel (didaktik) yönü öne çıkan G.A.’nın söyleminde, daha çok sanatsal söylemde kullanılan imgesel -yaratıcı- anlamın (figurative meaning) işletimine nâdiren rastlamamaktayız. Belirtilen özelliği, temel etkileşim düzeyinde, öğretisel amaç doğrultusunda işletilen dil ile, olası yanlış anlaşılmalardan kaçınmak da amacına bağlamaktayız. Bu söylem özelliğini eserin yazılış amacına ve içeriğindeki temel niteliklere bağlamaktayız. Belirtilen nâdir kullanımlardan biri, günümüzün evrensel imgesi özelliği ile karşımıza çıkmaktadır. G.A.’da kullanılan “
bu dünyāda bil ki beg olmaė iki kefelü bir terāzüdür bir keffi
cennete ve bir keffesi cehenneme sebebdür ve neylerseñ eyle şunlardan olı gör ki
anlaruñ gözleri uyurısa ėulaėları uyanuė olur cümlesinüñ ser-çeşmesi Ǿadldur
(141b/18-21)” ifadesi, belirtmiş olduğumuz özelliğinin yanı sıra adâlet kavramınının “denge”yi gerektirdiğini, terazi sözcüğüne yüklenen imgesel anlam ile vurgulanmıştır. Toplumsal yapı içerisinde başkalanının sorumluluğuna sahip olan birey, sonsuzluk evreni kökenli önemli bir riski de üstlenmiş olur ki bu riski ortadan kaldıran da yine adaletttir. Adaletin, uygulayıcısına kazan(dır)ımı sonlu evren ile sınırlı değildir. Hâttâ adalet uygulayıcıları, âdil davrandıkları kişilerin sevaplarına da ortak olmaktadırlar. Adalet kavramının sonsuzluk evrenine yönelik bu câzibe merkezi niteliği G.A.’da işletilen
“
sulŧān Ǿadālete verziş iderse eger, reǾāyādan śādır olan her ŧāǾatüñ ŝevābında şerįk
olmaė muėarrerdür.
(004b/11-12)” ifadesi ile somutlanmıştır.Đktidar uygulayıcısının istekleri
emir
adlandırması ile karşılanmıştır. Bu otoriter kurguya karşın buyrukların G.A.’nın üstsöylemi niteliğindeki adalet kavramı içerisinde kurgulanması ve işletilmesi gerekmektedir. Belirtilen kurgu ve işletim aşamasındaki olası tereddütlerde müracaat edilebilecek bir kaynak da bildirilmiştir. G.A.’daki “bil ki
her emrde Ǿadıl üzerine ol ve bir Ǿažįm-i maślaĥat olup Ǿāciz olsañ yāħud baǾŜı emri
saña müştebih olsa allah taǾ ve resūline mürācaǾat eyle nitekim ĥaėė taǾ irşādın diledügi
ėavme ħiŧāb ider
(127b/04-07)” ifadesi ile genel anlamdaki iktidarın edinçsel ve edimselkaynağı da adlandırılmıştır.
Foucault’un iktidar kavramına ilişkin felsefî kurgusunun temelinde, iktidarı devlet ile sınırlandırmayan, yaşamın her alanında iktidarın varlığını irdeleyen bir yaklaşımın bulunduğunu belirtmiştik. G.A.’nın üstsöyleminde de, iktidarın temeli olarak ele alınan
adalet kavramının, iktidar gibi yaşamın genelinde uygulanmadıkça devlet yapısı içerisinde bulunamayacağına vurgu yapılmaktadır. Bölüm özeti özelliğine de sahip olan
“
Ǿadıl-ı medār śalāĥ-ı Ǿālemdür. ve Ǿālem bir bostāndur ki abyārı devletdür. devlet bir
pādşāhdur ki ĥācibi şerįǾatdur. şerįǾat bir siyāsetdür ki nigeh-dār-ı milkdür. milk bir
medįnedür ki bedįdārendesi leşkerdür bį şek. leşker kefāfına māl gerek māl raǾiyyetden
ĥāśıl olur. raǾiyyeti Ǿadıl bende ėılur. naėd-ı kelām oldur ki, zemįn-i āsumānuñ
ėıyāmına bāǾiŝ Ǿadldur.
(107b/21-108a/06)” ifadesi savımızın dayanağı niteliğindedir.Alıntılanan ifadenin başında; devrin adaletinin, herhangi bir topluluğun değil de tüm âlemin iyiliği, barışı olduğu vurgulanmıştır. Böylelikle, gücünü kaybettiği bir dönemde bulunmasına karşın, Osmanlı Devleti’nin padişahına sunulan G.A.’nın söyleminde iktidar ufkunun sınırlandırılmayışı, hâttâ evrensel niteliği belirtilmiştir. Genel niteliği ile işletilen âlem, bir bostan olarak görülmektedir ki bostan; bağ, bahçe anlamlarının yanında tasavvufta “
ister genel, ister özel olsun açık mahal, fetih makamı
(Uludağ 2005: 79)”. anlamlarına da sahiptir. Belirtilen özellikler doğrultusunda bostanla eş tutulan aleme can veren, feyzlendiren, bereketlendiren (ābyār) ise devlettir. Âlem, devlete sahip olmaması ya da devletçe sahiplenilmemesi durumunda, güzelliklerini yaşatamayarak kurumaya mahkûm olacaktır. G.A.’nın söyleminde devletin en üst makamındaki padişah, devlet olarak görülmektedir. Bu eşleştirme ile, iktidar uygulayıcıları, temsil ettikleri iktidarın tüm olumluluklarının da yansıması niteliği ile konumlandırılmaktadır. Böylelikle âleme can verecek, dirlik verecek olan devletin somutlaması, padişah olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kurgu, Đslamiyet öncesi Türk kültüründe ve devletgeleneğinde de bulunagelmiş bir özelliktir. Orhun yazıtlarında geçen “
Tengri
yarlıėadduėın üçün [ö]züm ėutum bar üçün ėaāan olurttum. Kaāan olurup yok çıāany
budunuā kop ėubarttım. Çıāany budunuā bay ėıldum. Az budunuā öküş ėıldım
(Ergin1995: 6)”14 ifadesi, G.A.’nın söylemindeki devlet anlayışının köklerinin de ifadesi özelliği taşımaktadır. Yine metinden hareketle G.A.’da devletle eş tutulan padişahın kapıcısı, veziri olarak şeriat bildirilmektedir. Âlem bostanına su veren padişah kurgusuna eklemlenen
şeriatın
“su yolu, su kanalı, ark” anlamına sahip olduğu gözardı edilmemelidir.Şeriat
, belirtmiş olduğumuz anlamının yanı sıra mülkün koruyucusu niteliğindeki siyaset ile eş tutulmuştur. Koruyuculuğun adalet için gerekliliğinden öte14 Kültigin Anıtı’nın güney yüzünde bulunan bu ifade, alıntılanan eserde şu şekilde Türkiye Türkçesi’ne
aktarılmıştır: “Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum için, kağan oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım (Ergin 1995: 7)”.
zorunluluğu vurgusunu taşıyan, önceki çözümlemelerimizle de örtüşen bu anlamın devamında korunan mülk, şehir ile eş tutulmuştur. Şehrin koruyucusu ise askerdir ve askerin yeterli rızığı için gerekli olan malın kaynağı ise râiyettir. Râiyeti, Foucault’un iktidar kurgusu içerisinde belirttiğimiz üzere özgür iradesiyle kul eden ise adalettir. G.A.’nın söylemindeki râiyetin adalet ile kula dönüşümünü, özgür öznenin kendi iradesi ile iktidarın yönlendirimine katılması olarak değerlendirmek gerekmektedir. Metinde kullanılan ve kul, köle anlamındaki “bende” sözcüğü, belittiğimiz bağlamda değerlendirilmelidir. Nitekim temel anlamıyla öznenin köleye dönüştürümü amaçlansaydı, adalet ile değil baskı ya da kılıç ile köleleştirmek daha uygun olabilirdi. G.A’dan yapılan alıntının sonunda, özetle göğün çökmemesine sebep olarak adalet gösterilmektedir ki bu söylem odağının kökenini de yine Orhun yazıtlarında geçen
“
Türk Oāuz begleri budun eşid: Üze tengri basma[sar asra] yir telinmeser Türk budun
ilingin törüngün kim artatı udaçı [ert]i
(Ergin 1995: 40)”15 ifadesinde bulabilmekteyiz.Oluşturuluş tarihleri itibariyle aralarında yaklaşık 870 yıl bulunan bu iki Türk eserinin yok olmayı göğün çöküşü ile tanımlamalarından hareketle, iktidarın ortak kültür evreninin korunduğu çıkarımına ulaşabiliriz. Yine Orhun yazıtlarında bozulması olasılığının ancak göğün çökmesi ve yerin delinmesi durumunda gerçekleşebileceği “il” ve “töre”ye karşılık olarak, G.A.’da göğün çökmemesini sağlayan “adalet” kavramı vurgulanmıştır. 8. yüzyıldaki