• Sonuç bulunamadı

2.2. HEġT BEHĠġT

2.1.2. Muhtelif Bakımlardan HeĢt BehiĢt

2.1.2.2. Üslup Bakımından HeĢt BehiĢt

Bidlîsî‟nin tarih ilmine bakıĢı, üslubunu belirleyen en önemli etken olmuĢtur. Bu hususla ilgili görüĢlerini muhâdarât ilminden söz ettiği HeĢt BehiĢt‟in ikinci bâbından öğrenmekteyiz. Bidlîsî tarih ilmini muhâdarât ilminin bir kolu olarak değerlendirmiĢ ve iki ilim arasındaki iliĢkiyi “Muhâdarât ilmini tekmil etmek, tarih

ilmini tahsil etmeden müyesser olmaz156.” Ģeklinde yorumlamıĢtır. Meclislerde sevgi, dostluk ve muhabbeti arttıran, konuĢma âdâbı ve sanatı demek olan muhâdarâtın belagatli anlatım ile hitabetle mümkün olabileceğini, beliğ-i kâmile ve fasih-i fâzıla ancak böyle bir kelâmla ulaĢılabileceğini dile getirmiĢ ve bu ilimde kendisine Ragıb-ı Ġsfehanî‟nin Kitab-ı Muhâdarât‟ını model almıĢtır157

.

Bidlîsî Rum diyarında yazılan Osmanlı hanedan tarihleri hakkında HeĢt BehiĢt‟in mukaddimesinde Ģu cümleleri sarf etmektedir: “Rum mülkünün fâzılları ve

o ülkenin konuşanları o diyarın yaygın lügati ve itaat edilen lisanı olan Türkî diliyle kısaltma ve ihtisar etme yoluyla birçok eser telif etmişlerdir. Üslup hususunda mânânın fasihliği ile şirinliğinden ve söz ile lafzın tatlılığı ile tazeliğinden yoksun efsaneler, gazi şahların fütuhat ve kâfirlerin sergüzeşt haberlerinin tashihinden de „ârîdir158.” Ona göre Türkçe yazılmıĢ Osmanlı kronikleri muhtasar nitelikte olup doğruluktan uzak hikâyelerle doludur. Ayrıca metinler belagatli kelâmdan ve söz tatlılığından uzaktır. Oysa Bidlîsî tarih kitaplarının kuru anlatımlarla değil fennî nesir üslubuyla Ģekillenmesini lüzumlu görmekteydi. Bu anlamda kendine model aldığı Vezir Ata Melik Cüveynî‟yi, Mevlânâ Abdullah Vassâf‟ı ve Mevlânâ Ali Yezdî‟yi zamanın en beliği, eĢsizi ve fâzılı olarak vasıflandırmıĢtır. HeĢt BehiĢt‟in sûret ve mânâ yönünden ve her cihetten bu müelliflerin eserlerine denk gelmesini hedeflemiĢtir159

.

156

Ġdrîs-i Bidlîsî, a.g.y, vr. 12a. 157

Ġdrîs-i Bidlîsî, a.g.y, vr. 11b-12a. 158 Ġdrîs-i Bidlîsî, a.g.y, vr. 8a. 159

57

Bilindiği üzere Moğolların Abbasi hilafetine son vermesinin ardından Ġran‟da kurulan Ġlhanlı Devleti zamanında Farsça tarih yazımı büyük bir geliĢme kaydetmiĢ ve verilen habere yoğunlaĢan nesr-i sadenin yanında ağır ve tekellüflü ifadeleri, kalabalık lakap ve ünvanları, bitmek bilmeyen sıfat tamlamaları, ayet, hadis, darb-ı mesel, hikmetli sözler, Ģiirler ve girift cümleleri kullanmaktan zevk alan nesr-i fennî ortaya çıkmıĢtır. Tarih kitapları hadiselere ve vakılara dair haberleri vermenin yanında nasihat edebiyatının unsurlarını da içine almıĢ ve böylece bir tür melez tarih yazımı ortaya çıkmıĢtır. Artık tarih kitapları sadece haber veren eserler olmaktan çıkıp edebî nitelik kazanmıĢ; tarihçi haberleri kaydeden kiĢi olmanın yanında bir edib hâline gelmiĢtir160

.

Bu Ģekilde içeriği ve tarihsel olayları ikinci plana atıp sade anlatım ve basit üslubu terk ederek tarihi olayların en küçük detayı hakkında sözlü betimlemelerde aĢırıya kaçan, somut vakaları gerçek anlatımdan uzak tutarak üslubu mükemmeliyete ulaĢtıran Ġran tarihçileri Cüveynî, Vassâf ve Muiniddin Yezdî‟nin ardından Timur tarihçileri bu üslubu sürdürmüĢtür. Nazım ve nesirde estetik ve güzellik kaygısıyla eserler kaleme almıĢlardır. Bidlîsî de Akkoyunlu Sultan Yakub‟un himayesinde bulunduğu sırada belagati ön plana çıkaran Timurî tarihçiliğinin tesiri altında kalarak Risâle-i Reb„iü‟l-ebrâr ve Risâle-i Hazâniye eserleriyle bu yazım tarzındaki ilk denemelerini kaleme almıĢtır. HeĢt BehiĢt ise bu inĢa tarzındaki ustalık eseri olmuĢtur161

.

Arapça ve Farsça kelimeler, Ģiirler, darb-ı meseller, söz sanatları, ayet ve hadislerle sözleri hareketli kılan fennî (sanatsal) nesrin en güzel örneklerinden birini oluĢturan Vassâf‟ın Tarih‟i Türk Ġslam coğrafyasında geniĢ yankı bulmuĢtur. Özellikle Osmanlı sahasında birçok kez istinsah edilerek tercüme ve Ģerhleri yazılmıĢtır. Osmanlı‟da en fazla istinsah edilen eserlerden biri olan Tarih-i Vassâf‟ta zor ve anlamı güç Arapça kelimeler kullanılmasından ve konunun anlaĢılmaz bir hale sokulmasından dolayı eserin dili ve üslubunu anlamakta güçlük çekenler için metni anlama kılavuzları ve lügat Ģerhleri hazırlanmıĢtır. Bidlîsî fennî nesrin üstadı Vassâf‟ın eserini model alarak HeĢt BehiĢt‟i kaleme almıĢtır.

160

Ali Ertuğrul (2015b). Niğdeli Kadı Ahmed‟in el-Veledü‟ş-Şefîk ve‟l-Hâfidü‟l-Halîk‟ı (Anadolu Selçuklularına

Dair Bir Kaynak). Cilt 1. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 27. 161

58

Bidlîsî‟nin hayal gücüyle renklendirdiği mübalağalı ve süslü dili, eserin muahhar kaynaklarda anlaĢılması oldukça zor bir metin olarak tanımlanmasına sebep olmuĢtur. Öyle ki eserde ağır bir dille uzun ve girift cümleler kullanarak yazdığı süslü ifadeler, bazen tarihî bilgilerin önüne geçmiĢtir. Söz sanatlarını ustalıkla kullandığı bu edebî nesirde secîlerle metinde akıcılık ve ahenk sağlanmıĢtır. Farsça ve Arapçaya hâkim olması sayesinde söz sanatında üretkenliğini ortaya koymuĢtur. Nesir arasına bahsedilen konularla ilgili metne hareketlilik katacak nazım bölümleri eklemiĢtir. Arapça ve Farsça kaleme aldığı mısra, beyit ve rubailerin bir kısmı kendisine ait olup diğerleri nakildir. Her ketibede yüz beyite yakın Ģiirler kaleme almıĢtır. Hadiseleri dini açıdan sağlam temellere oturtmak amacıyla olayların cereyanına uygun ayet-i kerimeleri ve hadis-i Ģerifleri derç etmiĢtir.

Bidlîsî‟nin ustalıkla kullandığı bu üslup onun büyüdüğü coğrafyada aldığı eğitimle yakından alakalıydı. Akkoyunlular hüküm sürdükleri bölgede Timurlulardan miras olarak aldıkları medrese geleneğini sürdürmüĢlerdir. Bu medreselerin bulunduğu Ģehirlerden biri de Bidlîsî‟nin eğitimini tamamladığı Tebriz‟di. Akkoyunlu Sultan Yakub‟a münĢilik hizmetinde bulunan Bidlîsî, bu görevi ifa edebilmesi için ilm-i inĢa eğitimi almıĢ olmalıydı. Bu eğitimi almıĢ olan kimseler nazım ve nesir karıĢımının oluĢturduğu yüksek bir edebiyat formu, yaratıcılık, devlet üstünlüğü ile evrensel iddia formüle etme ve kelimelerle ustalıkla oynayabilen bir Ģairlik yetisi kazanmıĢ oluyorlardı. Bidlîsî, Herat ve Tebriz inĢa ekollerini içselleĢtirmekle kalmayıp kendine özgü yüksek edebî inĢa tarzı yaratmıĢ ve birçok müellife ilham kaynağı olmuĢtur162

.

Bidlîsî, kaleme alınması için birçok meziyet gerektiren eserin kendisi tarafından yazılmasının imkânsız olduğunu düĢünenlerin bu yetiye sahip olamamalarından dolayı kıskançlık marazına kapılarak eseri iki açıdan tenkit ettiklerini ve kendisini tamah peĢinde olmakla suçlandığını belirtmektedir. Esere karĢı yapılan eleĢtirilerden birincisi önceki âlimlerin kitap ve risalelerinden çalınarak intihalde bulunulduğu iddiasıdır. Ġkincisi ise ıtnaplı sözlerin uzunluğunun, geniĢliğinin ve derinliğinin yersiz olduğu değerlendirmesidir163

.

162 Genç (2019), a.g.e, ss. 62-65. 163

59

Bidlîsî esere yapılan tenkitlere karĢı HeĢt BehiĢt‟in mukaddimesinde ıtnaplı cümleler kurmanın metni güçlendirdiğini, aksinin övülecek bir Ģey olmadığını dile getirerek cevap vermiĢtir. Hüsrevlerin ve devlet erbabının sadece vaka ve tarihlerini sade bir Ģekilde zikretmeyi doğru bulmayıp söz sanatları, dua ve senalarla süslemek gerektiğini savunmuĢtur. Eserini boĢ yere uzatılmıĢ sözler olarak değerlendiren kimselerin cehalet hastalığına duçar olduklarını belirtmiĢtir. Önceden yazılmıĢ kitap ve risalelerden alıntı yaptığı eleĢtirisini ise kendisinin önceki müelliflerden daha iyi yazabilme yetisi ve ilmine sahip olduğunu belirterek savuĢturmuĢtur164

.

HeĢt BehiĢt‟in kaleme alındığı dönemde esere karĢı yapılan eleĢtiriler, sadece üslup ve özgünlük tenkidinden ibaret olmayıp aslında yazarının siyaseten güttüğü hedeflerle de ilgilidir. Bir yönüyle bu eleĢtiriler, Bidlîsî‟nin hamiliğini elde edemediği yüksek rütbeli devlet adamlarının Osmanlı hanedanının tarihini yazma iĢini daha iyi yapabileceklerini iddia ettikleri kimselere hamilik yaparak Bidlîsî‟yi II. Bayezid‟in gözünden düĢürme çabaları olarak da değerlendirilebilir. Bidlîsî‟yi itibarsızlaĢtırma çabası aslında Acem diyarından gelenlere karĢı Rumîlerin genel bir tepkisiydi. Devlet erkânı arasında güç elde eden güruh, Acem diyarından gelen ve yüksek bir mansıp peĢinde olan bu âlime bu defa Ģefkatli kucaklarını açmamıĢlardı. Vezir Hadım Ali PaĢa ve Kazasker Müeyyedzâde Abdurrahman‟ın baĢını çektiği bu grup, Farsça hanedan tarihi kaleme alan Bidlîsî‟ye karĢı Türkçe yazan KemalpaĢazâde‟nin arkasında durmayı yeğlemiĢlerdi. Öyle görülüyor ki hizipleĢmenin yarattığı ortam, fennî nesri zirveye taĢıyan Bidlîsî‟nin tenkitlere maruz kalmasına sebep olmuĢtur.

2.1.2.3. Muhteva Bakımından HeĢt BehiĢt