• Sonuç bulunamadı

2. Ümmî Sinan Divanı’ında Tasavvuf

2.8. Arif

Bilgili, kavrayışlı, sabırlı, anlayışlı, marifet sahibi, tasavvufta Allah’ın zat, sıfat, isim ve fiillerini müşahede mertebesine ulaşmış ve bu yolla Allah hakkında zevk ve vecd yoluyla farklı bir bilgiye sahip olan kimseye “arif” yahut “arifu billah”

denir.27 Nitekim arif Allah’ı kendi gözüyle görüyormuşçasına gören kimsedir.

Gün gibi āşikāresin ʿāriflere ʿayneʾl-yaḳīn

Ehl-i ṭuġyānıñ özinde ḳahr-ı mülḥaḳ el-ġıyās (G. 10/2)

Arif mekânsızlık ilinin gevherini alıp satan tüccardır. Onun dünyaya ait şeylerle işi olmaz.

Neylesün ʿārif cihānıñ naḳşını hem ẕevḳını

Lā-mekānıñ gevherin alup ṣatar tüccārıdur (G. 18/12)

Ümmî Sinan’a göre arif âşıktır, âşık da arif.

Gerçi ʿāşıḳ ḥayretiñ şemʿindeki pervānedür

ʿAyn ü şīn ü ḳāf içinde ʿārife ḳurbet budur (G. 27/10)

Kendi nefsini tam manasıyla anlayabilen kimse arif-i billahtır.

Nefsini fehm eyleyendür ʿārif-i biʾllāh olan

ʿĀrifiñ ḳalbini envār eyleyen işrāḳ nedür (G. 31/8)

Âlimin ilmi elzemdir fakat arifin sırrı Allah’ın arşının ötesine uzanır.

ʿĀlimiñ ʿilmi gerekdür ʿilm ü ʿirfān üstine

ʿĀrifiñ sırrı gerekdür ʿarş-ı Raḥmān üstine (G. 125/1)

Arifin sırrını sırlayan, yani yaratan Allah’tır.

27 Ahmet Atilla Şentürk, Osmanlı Şiiri Kılavuzu 1, İstanbul, 2016.

Kimin ʿālim kimin bay kimin yoḫsul ʿĀrifiñ sırrın esrār iden sensin (G. 95/12)

Arif kimse sözünden anlaşılır. O sözü inci ve mercan gibi dizer.

Ṣanasın kim her kelāmı laʿl ü mercāndur dizer ʿĀrife yār olmaġa diñle sözinden bellüdür (G. 32/3)

Dört kitabı(Kuran, Tevrat, İncil, Zebur) aşk gözüyle okumak arif için kolaydır.

Dört kitābı oḳımaḳ ʿayn u şīn u ḳāfıla

Gerçi güçdür zāhide ʿārife ʿayān gelür (G. 47/8)

Arifin maksadı Allah’ın hakikat denizine ulaşmaktır. Bu sebepten bağrı kebap gibi yanıktır ve gözlerinden sürekli yaşlar akar.

Ẕāt-ı deryā-yı ḥaḳīḳatdur murādı ʿārifiñ

Anuñ-içün baġrı biryān gözleri giryān diler (G. 23/4)

Ümmî Sinan da Allah’ın birliğine ulaşmış, gayb âlemini seyreden bir ariftir.

ʿÂlem-i ġaybı şehādetdür bizüm seyrānımuz ʿĀrif-i billāh-i ʿālem vāsıl-ı ferdānīyüz (G. 53/4) 2.9. Gönül

Farsça dil ve Arapça kalp kelimeleriyle de karşılanan gönül, insanı vahdete eriştirecek olan manevî idrak merkezidir, insanın manevi varlığıdır.28 Gönül, âşığın arzu ve istek, daha doğrusu aşk ve güzellik konusunda önüne geçemediği iç kuvvetidir.29 Gönül Allah’ın tecelli ettiği yerdir. Allah gönül sayfasından iki cihanın(dünya ve ahiret) izlerini silip kendi nuruyla oraya tecelli eder.

Levḥ-i dilden dü cihānıñ naḳşını pāk eyleyen Sırrına ḳılan tecellī nūr-ı Yezdān añladum (G. 85/2)

28 Üstüner, a.g.e., s. 231.

29 Harun Tolasa, Ahmet Paşa’nın Şiir Dünyası, Ankara, 1973, s. 321.

Allah arşa, kürsiye ve kâinata sığmaz fakat mümin kulunun kalbinde pinhan olur.

ʿArş u kürsī kāʾināta ṣıġmadum didüñ ʿayān

Müʾminiñ ḳalbinde pinhān olduġuñ ʿizzet budur (G. 27/6)

Müminin kalbi Hak Teâla’nın nazargahıdır ve onun evidir.

Ḥaḳ Taʿālā müʾminiñ ḳalbi naẓargāhım didi

Pādişāhıñ beytine sen div neye ḳoyduñ göñül (G. 72/13)

Âşıklar taş ve toprak tavafından vefa bulmaz. Âşığın kalbi Kâbe’dir. Asıl hac ve umre orada yapılır.

Ṭaş u ṭopraḳ ṭavāfından vefā bulmadı ʿāşıḳlar

ʿĀşıḳıñ ḳalbidür Kaʾbe ḥac u ʿumre iderseñ gel (G. 73/6)

Gönül havalara uçan bir kuştur. Bazı zaman bir çöle konar, bazı zaman konmaya nazlanır.

Āh kim bu göñül hümāsı Havālara pervāz ider Gāhḭ ḳonar bir ṣaḥrāya

Gāhḭ ḳonmaġa nāz ider (Koşma 8/1)

Kâinatı bilmenin yolu gönül ülkesine girmektir. Allah’ın arşı oradadır.

ʿÂlem-i kübrāyı bilmez cān iline girmeyen

Gir göñül iḳlīmini seyr eyle ʿarşuʾllaha baḳ (G. 62/8)

Gönül sır nurlarının (İlahi tecelliler ve ilhamlar) dolduğu yerdir. Gönül ülkesi ruhun muammaları ile doludur.

Ṭolar ḳalb sırr-ı envārdan gelür ilhām alur sırdan

Göñül mülkinde cān dili muʿammālar çatar ey Şāh (G. 114/5)

2.10. Mâsivâ

Arapça istisna edatı olan sivâ, mâ mevsûlü ile birleşince başkası anlamına gelir. Tasavvufta Allah'ın dışındaki her şey mâsivâdır. Bütün yaratılanları içine alan bir sınırı vardır. Tasavvufta, gönülde Allah'tan başka neyin sevgisi varsa, onun sevgilisi, hatta ilâhı odur. Bu yüzden, kalpten mâsivâ putunun değiştirilmesi, sevginin hep Allah üzerinde yoğunlaşması büyük önem arz eder.30

Mâsivâ ile dolu bir gönle Allah tenezzül etmediğinden tevhit ehli, gönüllerinde Hak’tan başka bir şey bırakmamalıdır.31 Nitekim Allah’ı seven Allah’tan gayrısını bir kenara koymalıdır. Allah yoluna giren canı ve cihanı terk etmelidir.

Kim ki sever Allāhı ġayrıyı ḳor vaʾllāhi

Bu yola cān u cihān terkine duyan gelür (G. 47/4)

Mâsivâ sevdasına yenik düşmeyen kimse merttir, kâmil insandır. Sevgilisinin derdiyle sürekli yanar.

Māsivā sevdāsına baş egmeyen merdāneler

Dôstı derdiyle hemīşe kāmil insāndur yanar (G. 15/3)

Vahdet deryasına dalan şahane kimseler üzerinde mâsivâ renginden iz bırakmaz.

Māsivā renginden aṣlā ḳomamış nām ü nişān Vaḥdetiñ deryāsına ġavvāṣ olan şāhāneler (G. 24/2)

Mâsivâdan arınmak kolay değildir. Ancak Allah’ın lütfu ile mümkündür.

Çoḳ dürüşdüm dil evi mā-sivādan arınmaz

30 Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul 2005.

31 Üstüner, a.g.e., s. 77.

ʿAcebā ey Pādişāh luṭf-ıla ṭolsañ n'ola (G. 116/2)

Ummana, yani Allah’ta yok oluşa ermenin yolu mâsivâdan özünü temizleyebilen sadık kimselerin himmeti ile mümkündür.

Mā-sivādan rūḥını pāk eyleyen ṣādıḳlarıñ

Himmeti baḥrına ṭal kim iresin ʿummānıña (G. 118/8)

Derviş kimsenin Allah’ın zatından başka düşüncesi yoktur. Nitekim Ümmî Sinan da gönlünde mâsivâdan renk bırakmamaya önem verir.

Māsivā rengin ḳoma dilden ṣaḳın Ümmī Sinān

Ẕāt-ı Ḥaḳdan ġayrı efkār eylemez dervīşler (G. 29/11)

Ümmî Sinan’ı mâsivâya köle olmuş kimselerle karıştırmamak gerekir. Zira onun tek sultanı Allah aşkıdır.

Bu Sinān Ümmīyi siz bende-i aġyār añlamañ Ẓāhir ü bāṭın anuñ sulṭānı ʿaşḳuʾllāhdur (G. 16/7)

2.11. Fenafillah

Arapça, Allah’ta fani olmak demektir. Kulun zât ve sıfatının, Allah'ın zât ve sıfatında fani olmasıdır. Dünya ilgilerini tam anlamıyla ortadan kaldırarak, Allah'a yönelmek demektir.32 Fena kulun kendi varlığını Hakk’ın varlığında yok etmesidir.

Hakk’ın varlığının kulun varlığına üstün gelmesidir. Allah’ın mutlak irade ve kudretinin tam olarak tanınmasıdır. Eşyanın nazardan silinmesidir. Tasavvufî tevhidin en yüksek derecesidir.33 Nitekim içi dışı yokluk dolu olan kimse sır ilinin sultanı olur.

Gördücegüm söyleyeyin ʿaceblemeñ ḥālim bilen Ẓāhir bāṭın fenā bulan sır iline sulṭān olur (G. 45/3)

32 Cebecioğlu, a.g.e.

33 Üstüner, a.g.e., s. 184.

İnsan olanın Allah yolunda yok olması gerekir. “Elif”, “dal” ve

“Mim”in(âdem sözcüğünün harfleri) terkibini silen kimse bu sırrı anlar.

Eyü ādem olan kişi Ḥaḳ yolında ʿadem gerek Elif-ile mīmiñ dālıñ terkībini silen bilür (G. 42/5)

Sır iline sultan olup, ölmeden önce ölen kimse “İki elif”, “iki nun” ve bir

“sin”in(İnsan sözcüğünün harfleri) manasını kavrayabilir.

İki elif iki nūnuñ bir sīniñ maʿnisi olan

Sırr iline sulṭān olur ölmezden öñ ölen bilür (G. 42/4)

Âşığın gönlü sevgiliden ayrı düşmenin acısıyla yokluk içinde yokluk bulmuştur. Bu sebepten halk içinde itibar ve namusu kalmamıştır.

Āh-ı firḳatdan olupdur dil fenā-ender-fenā

Ḫalḳ içinde nām u ʿırżım ḫāke yeksāndur benüm (G. 78/16)

Allah’ın resulü “ölmeden önce ölünüz” diye buyurmuştur. Ümmî Sinan da aşk vesilesiyle bu emri yerine getirmiştir.

Çün buyurdı ol Resūl mūtū ḳable en-temūt

Ölmezden öñ ʿaşḳ-ıla öldügüm midür ḫaṭā (G. 8/2)

2.12. Bekabillah

Allah’la bâkî olmak anlamına gelir. Sûfînin fenafillahtan sonra eriştiği mertebe bekabillahtır. Beka kulun, Hakk’ın bütün eşyadaki tecellisini görmesidir.

Kulun her şeyini Allah’la kaim görmesi ve bilmesidir. Kul, Allah ile kaim olduğu için kendi fiilini göremez. Beka mertebesine eren kul, Allah’ın sıfatlarıyla sıfatlanır, gönül aynasındaki pasları temizler ve onu müşahede eder.34 Beka mülkünde kalıcı olmak için iki dünyanın(dünya ve ahiret) nakşını gönülden tıraşlamak gerekir.

Ol beḳā mülkünde bāḳī ḳalmaġa

34 Üstüner, a.g.e., s. 184.

Dü cihān naḳşını dilden ḳıl ṭırāş (G. 59/9)

Ten fena kılıp ölmeden önce ölünce, can da bekaya erişip Allah’la baki olur.

Nitekim insan olmanın sırrı dışın, yani tenin fenaya ermesi, için yani canın bekaya erip Allah’a kavuşmasıdır.

Ten fenādur ḳıl fenā evvel fenā ölmezden öñ

Cān beḳādur ir beḳāya sen seni Raḥmānda gör (G. 20/6)

Daşı fenā-ender-fenā içi beḳā-ender-beḳā

Sırrı liḳā-ender-liḳā olmayan insān degüldür (G. 44/6)

Ümmî Sinan da velilerin yardımı Hz. Peygamber’in şefaati ile fenafillah bulup bekabillaha erişmeyi ümit eder.

Naẓar ḳıldı size Allāh naẓar ḳıluñ bize biʾllāh Dinilsün dilde ẕikruʾllāh bulunsun cānda vaṣluʾllāh Olam bunda fenā fiʾllāh bulam anda beḳā biʾllāh

Meded ḳıl yā veliyyaʾllāh şefāʿat yā Resūlallāh (Murabba 4/7) 3. Divanda İsmi Geçen Şahışlar

3.1. Peygamberler

3.1.1. Hz. Muhammed

Mutasavvıflar, Hakk’a giden yolda en büyük rehber olarak Hz. Peygamber’in sünnetini görmüşler ve her fırsatta Hz. Peygamber’e olan bağlılıklarını dile getirmişlerdir. Evliyanın yol göstericisi, baş tacı ve en çok arzu ettikleri insan Hz.

Muhammed’dir.35 Divan edebiyatında Hz. Peygamber’e olan saygı ve sevgiyi dile getirmek, onun hayatını anlatmak, kendisinin öneminden ve yüceliğinden bahsetmek pek çok metne konu olmuştur. Nitekim Ümmî Sinan da diğer pek çok şair gibi divanında, Hz. Muhammed’i sıklıkla konu edinmiştir. Ona göre Hz. Peygamber bir sıdk u safâ madenidir.

Ol maʿden-i ṣıdḳ u ṣafā yaʿnī Muḥammed Muṣṭafā

35 Üstüner, a.g.e., s. 241.

Geldi cihāna ḫôş ṣafā buldı mı andan al ḫaber (G. 11/6)

Allah’ın münezzeh zatını görmek isteyen Hz. Peygamber’e bakmalıdır.

Nitekim o Allah’ın zatının yansımasıdır.

Gözgüsinden gördiler anuñ münezzeh ẕātını

Gör Muḥammed Muṣṭafāyı ʿayn-ı ẕātuʾllāha baḳ (G. 62/4)

Allah’ın bir eşi benzeri yoktur fakat ona en yakın kimse sevgilisi olan Hz.

Peygamberdir.

Cins ü misliñ yoḳ naẓīriñ bir daḫı

İllā maḥbūbuñ Muḥammed Muṣṭafā (K. 2/7)

“Fakirlik övüncümdür”(bk. Ayet ve hadisler; El-fakru fahri) diyen Hz.

Peygamber iki cihanın efendisidir ve devlet onundur.

El-Faḳru faḫrī diyicegiz Seyyid-i Kevneyn

Devlet anuñdur kim dü cihānda ola deyyār (G. 38/2)

Allah’ın sevgilisi olan Hz. Muhammed’in yüceliği ve mükemmelliği beka bulmuştur. Allah onu tüm dertlerin tabibi yapmıştır.

Eyā ʿizziñ kemālātıñ beḳā buldı Ḥabībullāh

Bi-ḥamdiʾllāh seni ḳıldı ḳamu derde ṭabīb Allāh (K. 11/1)

Çokça övülmüş olan Hz. Peygamber Allah’ın zatına mahrem olmuştur.

Ḥurmetine ḥurm et bizi ḳurbetine ḳurb et bize

Künh-i ẕāta maḥrem olan Aḥmed Resūlullāh içün (G. 103/12)

“Küntü kenz”(bk. Ayet ve Hadisler; küntü kenz) sırrı henüz saklı iken Allah kendi nurundan Hz. Peygamberin nurunu yaratmıştır.

Küntü kenziñ sırrı ıẓhār olmadan pinhāniken

Nūr-ı vechin Aḥmedine cān iden Perverdigār (K. 7/2)

Hz. Peygamber Miraç gecesi Allah’a “iki yay aralığı kadar”36 yaklaşmış ve buna rağmen kendisi için değil ümmeti için bir şeyler istemiştir.

İrişdüñ ḳābe ḳavseyne diledüñ ümmetiñ yine

Pes andan olduñ ev ednā ki ḫôş bulduñ beḳā biʾllāh(K. 11/10)

Hz. Peygamber’in kervanına kendisini bela ipi ile bağlayan kimse asla pişman olmaz.

Ġam yimez hergiz belā bendi ile bend eyleyen

Ol Muḥammed Muṣṭafā ḳaṭārına kārbānını (G. 151/8)

3.1.2. Hz. Âdem

Semavî dinlere inananlarca topraktan ilk yaratılan insan, dolayısıyla bütün insanların babası ve yeryüzüne gönderilen ilk peygamberdir. Allah Âdem’i topraktan yarattıktan sonra ona kendi ruhundan üflemiş ve meleklere ona secde etmelerini emretmiştir. Bütün meleklerin bu emre uymasına karşılık şeytan ateşten yaratıldığını öne sürerek secde etmeyi reddetmiştir. Allah Âdem’i toprak gibi değersiz bir maddeden yaratmakla birlikte ona kendi ruhundan üfleyip eşyanın isimlerini öğreterek, yani onu bilgi gücüyle donatarak, varlıklar arasında en şerefli mevkie getirmiştir. Böylelikle kendisi ve soyundan gelen bütün insanlar yeryüzünde Allah’ın halifesi olma payesine erişmiştir37.

Fenā-ender-fenā ile yoluñda

Be-ḥaḳḳ-ı yā Ġanī Ādem ü Ḥavvā (G. 7/7)

Hz. Âdem kendisine Allah tarafından yasak edilen ağacın meyvesini yiyince ceza olarak dünyaya gönderilmiş ve uzun yıllar ağlamıştır. Nihayetinde Hz.

Muhammed’in hatırı için suçu affedilmiştir.

ʿAşḳ degül mi Ādemi bir niçe yüz yıl aġladan

Muṣṭafānıñ ḥurmetine ger suçı maġfūr ise (K. 12/18)

36 Bk. Ayet ve Hadisler; Kâbe kayseyn.

37 Ahmet Atilla Şentürk, Osmanlı Şiiri Kılavuzu 1, İstanbul 2016.

Hz. Âdem Kur’ân-ı Kerîm’de (bk. Âl-i İmran 3/33) Allah’ın seçkin kıldığı kişiler arasında sayılmış olduğundan safiyyullah unvanıyla da anılmaktadır.38 Ümmî Sinan, kendi günahlarının Hz. Âdem’in hatırı için affedilmesini Allah’tan niyaz eder.

Senden ʿaṭā bizden ḫaṭā böyle ḳuruldı ibtidā

ʿAfv it bizüm ḫaṭāmızı Ādem ṣafiyyullāh içün (G. 103/3)

3.1.3. Hz. Mûsâ

İsrailoğullarına gönderilmiş olan Mûsâ büyük peygamberlerdendir. Kelîm, Kelîmullah onun sıfatlarındandır. Kendisine dört ilâhi kitaptan biri olan Tevrat gönderilmiştir. Onun ejderha olabilen asâsı, Yed-i Beyza’sı, Firavunla mücadelesi ve Firavun’u suda boğması, Kızıldeniz’i yarması, Hızır ile arkadaşlığı, karanlıkta ateşe koşması, ağaçtan çıkan ateşin Allah’ın tecellisi olduğunu öğrenmesi ve Allah ile konuşması, onun Allah’ı görme isteğine karşı Allah’ın tecellisi ile dağın parçalanması hadiseleri ve mucizeleri divan şiir ve nesrinde çokça anılan konulardır.39

Nitekim Ümmî Sinan Hz. Mûsâ’nın, ağaçtan çıkan ateşin Allah’ın tecellisi olduğunu anladıktan sonra secde etme hadisesine atıf yapar. Allah’ın vasılının şerefini bildirmek için binlerce Mûsâ secde etmiştir.

Nice biñ Mūsā tecellīsinden itmişler sücūd

Keşf idüp bildürmek içün vaṣlınıñ şerrāfını (G. 145/7)

Hz. Mûsâ Tûr dağında Allah ile konuşmasından ötürü Kelîm-i Tûr olarak anılır. Ümmî Sinan Hz. Mûsâ’nın asasının ejderhaya dönmesi hadisesine atıfta bulunur. Mûsâ Firavun’a, Allah’ın elçisi olduğunu söyler ve inanması için ona asa ve beyaz el mucizelerini gösterir. Bunun üzerine Firavun Mısır’ın önde gelen sihirbazlarını toplar. Sihirbazlar hile ile asalarını yere fırlatıp yılana dönüşmesini sağlar. Hz. Mûsâ da kendi asasını yere atar ve onun asası ejderhaya dönüşüp diğer

38 Süleyman Hayri Bolay, “Âdem”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.1, İstanbul, 1988, s.

358-363.

39 Gencay Zavotçu, Klasik Türk Edebiyatı Sözlüğü, İstanbul, 2013.

bütün yılanları yutar. Bu durumu gören sihirbazlar derhal Mûsâ’ya iman ederler.40 Hz. Mûsâ’nın asasının ejderhaya dönüşmesini sağlayan ise aşktır.

ʿAşḳ degül mi kim ḳılan anuñ ʿaṣāsın ejderhā

Gerçi kim Mūsā bin ʿİmrān-ı Kelīm-i ṭūr ise (K. 12/23)

3.1.4. Hz. Yûsuf

Hz. Yûsuf, babası Hz. Ya’kûb gibi İsrailoğullarına gönderilmiş peygamberlerdendir. Yûsuf kıssası Tevrat’ta ve Kur’ân’da ayrıntılı biçimde anlatılmaktadır. Tevrat’a göre Yûsuf, İshak’ın oğlu Ya’kûb’un diğer hanımlarından olan on oğlundan sonra doğan on birinci oğlu olup Rahel’den doğan ilk çocuğudur.

Kur’ân’a göre de Ya’kûb’un on iki oğlu vardır ve Yûsuf ile Bünyâmin öz kardeştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de diğer peygamberlere ait kıssalar farklı sûrelerde yer aldığı halde Yûsuf kıssası “ahsenü’l-kasas” nitelemesiyle tek bir sûrede nakledilmektedir.41

Hz. Yûsuf, klasik edebiyat metinlerinde sıkça anılan bir peygamberdir. Onun güzelliği, kardeşlerinin onu kuyuya atması ve yok pahasına satması, daha sonra Mısır’da ağırlığınca altın değerinde alıcı bulması, Züleyha ile olan ilişkileri, zindana atılması ve orada uzunca süre kalıp düş yorumunda ünlenmesi, zindana atılmış bir köle iken Mısır’a sultan olması vb. sebeplerle şiire konu olur.42 Hz. Yûsuf, “Allah’ın güzeli” anlamına gelen “hüsnullah” olarak bilinir. Nitekim Ümmî Sinan cihanın güzelliğinin kimseye kalmayacağını söyler ve Allah’tan kendisini, Allah’ın güzeli olan Hz. Yûsuf’un hakkı için bâkî olan güzellikten nasiplendirmesini niyaz eder.

Ḥüsn-i cihānıñ kimseye ḳalmaz beḳā bellü beyān

Ḥüsn-i beḳādan ḳıl naṣīb Yūsuf ḥüsnullāh içün (G. 103/9)

Ümmî Sinan nefsinin karanlığından kurtulmak için Hz. Yûsuf gibi aziz olan canı kuyuya atmıştır. Hz. Yûsuf da kardeşleri tarafından kuyuya atılmıştı.

40 Ömer Faruk Harman, “Mûsâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 31, İstanbul, 2006, s.

207-213.

41 Ayrıntılı bilgi için bk. Ömer Faruk Harman, “Yûsuf”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.

44, İstanbul, 2013, s. 1-5.

42 Gencay Zavotçu, Klasik Türk Edebiyatı Sözlüğü, İstanbul, 2013.

Cān Yūsufın cāha ḳoydum bir zamān zār eyledüm

Ḥamdü liʾllāh ẓulmetinden nefsimiñ şāẕ eyledüm (G. 88/4)

Kardeşleri Hz. Yûsuf’u kuyudan çıkardıktan sonra onu öldürmeyi düşünmüş fakat nihayetinde onu yakından geçmekte olan bir köle kervanına satmaya karar vermişlerdir. Bu kervan da onu Mısır’a götürüp köle pazarında satmıştır. Ümmî Sinan da bu olaya şahit olduğunu söyler.

Yaʿḳūb-ıla ḳıldum fiġān Yūsuf-ıla oldum revān

Şehr-i Mıṣırda beyʿ olan dellāl-ı bāzārda idüm (G. 87/10)

Köle olarak satıldıktan sonra başından türlü hadiseler geçen Hz. Yûsuf nihayetinde Mısır’a sultan olur.

Mıṣır diyārı mülküme şāh olduġumda sicn olur

Yoḳdur ḳarārım hergizin ben Yūsuf-ı Kenʿānıyam (G. 80/10)

3.1.5. Hz. Ya’kûb

Kur’ân’da adı geçen İbrânî peygamberlerden. Hz. Yûsuf’un babası, Eyyûb peygamberin yeğeni, Hz. İshak ile Refeka’nın oğlu ve İbrâhim peygamberin torunudur. Bir adı İsrâil olduğu için İbrânilere kendisinden sonra İsrailoğulları denilir.43

Hz. Ya’kûb divan edebiyatında gam ve hüznün sembolü haline gelmiş ve âşıkların kendilerini benzettiği kişilerin başında yer almış, ayrıca şairler Ya’kûb’un sabrını örnek almıştır

.

44 Hz. Ya’kûb çok sevdiği evladı olan Hz. Yûsuf’tan ayrı düşmesi sebebiyle sürekli hasret acısı çeker. Bu sebepten “Allah’ın hüznü” anlamına gelen “hüznullah” olarak bilinir. Ümmî Sinan sevgilinin güzel cemalinden ayrı düşmek istemez. Allah’tan, Hz. Ya’kûb’un hatırı için kendisini ebediyen hüzünlenmeye terk etmemesini niyaz eder.

43 Gencay Zavotçu, Klasik Türk Edebiyatı Sözlüğü, İstanbul, 2013.

44 Mustafa Uzun, “Ya’kûb”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 43, İstanbul, 2013, s. 276-277.

Ḥüsn-i cemāliñden cüdā olanlardan ḳılma bizi

Ṣalma ebed ḥüzn itmege Yaʿḳūb ḥüznullāh içün (G.103/8)

Hz. Ya’kûb Hz. Yusûf’ın özlemiyle sürekli ağlamaktadır. Bu sebepten gözleri kör olur.

Yūsufın yavı ḳılmış Yaʿḳūblayın

Aġlayu aġlayu görmez olam mı (G. 108/6) 3.1.6. Hz. İbrâhim

Hz. İbrâhim, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam tarafından en büyük ata ve temel referans noktası kabul edilir. Hz. İbrâhim, Kur’ân-ı Kerîm’de kendisinden en çok söz edilen ülü’l-azm peygamberlerden biridir.45

İbrâhim peygamber klasik şiir ve nesrinde, babasının ve kavminin inancına karşı gelip onların tanrı diye taptığı putları kırması, Allah’a dost olması ve atıldığı ateşin gül bahçesine dönüştürülmesi özellikleri ile anılır.46 Nitekim Hz. İbrâhim ateşe atıldığında Ümmî Sinan da onunla birliktedir.

Gāhi Nūḥ oldum gāhi Lūṭ gāh Yūnus oldum gāh Dāvūd İbrāhīm-ile bir zamān āteşde gülzārda idüm (G. 87/8)

Ümmī Sinān bu sözüñ maʿnīsini añlayan İbrāhimiñ putunı bulsa yıḳar yemiri (G. 148/7)

Hz. İbrâhim edebî eserlerde babasına nisbetle İbrâhîm-i Âzer, İbn Âzer, Halîl, Halîlullah, Halîlürrahmân, Halîl-i Akdes adlarıyla da anılmıştır.47 Nitekim Ümmî Sinan onu Halîl ismiyle anar.

Ey keremler kānı ġanī Celīlim

İbrāhīme didüñ dostum Ḫalīlim (Koşma 18/5)

45 Ömer Faruk Harman, “İbrâhim”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 21, İstanbul, 2000, s. 266-272.

46 Zavotçu, a.g.e., 2013.

47 Mustafa Uzun, “İbrâhim”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 21, İstanbul, 2000, s. 272-273.

3.1.7. Hz. İsmâil

Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçen büyük peygamberlerden, Hz. İbrahim’in Hacer’den olan büyük oğlu. Annesi Hacer ile birlikte Arabistan’a yerleşip babası İbrahim ile Kâbe’nin inşasında çalıştı. 48

Hz. İsmâil Türk edebiyatında doğumundan başlayarak çocukluğu, gençliği ve peygamberliği gibi yönleriyle ele alınmış, özellikle annesi Hâcer’le birlikte Mekke’de bırakılması, burada zemzemin fışkırması, babası İbrâhim tarafından Allah’a kurban edilmek istenmesi, buna razı olup sabır göstermesi ve Kâbe’nin inşaatında babası ile beraber çalışmasından bahsedilmiştir.49

Allah Hz. İbrâhim’e oğlu İsmâil’i kurban etmesi gerektiği yönünde rüyalar gördürmeye başlar. Hz. İbrâhim bu durumu oğlu İsmâil’e anlatır ve Hz. İsmâil de ona Allah’ın emrini yerine getirmesini söyler. Hz. İbrâhim, oğlu İsmâil’i kurban etmek üzereyken bıçak kesmez olur ve Allah kurbanlık olarak bir koç gönderir.

Ümmî Sinan bu olayı şu şekilde anlatır:

Ḳıyıncaḳ cāna İsmāʿīl aña gönderdi ḳoç Allāh

Men itdüm cānımı ḳurbān gerekmez ġayrı ḳurbānı (G. 138/4)

Baht ve devlet sahibi kimse Hz. İsmâil gibi Allah yolunda canını kurban eylemeye çabalayan kimsedir.

Baḫt-ı devlet ṣāḥibi her kim ki İsmāʿīl-durur

Cehd idüben yāre ḳurbān eyledi gör cānını (G. 151/5)

3.1.8. Hz. Eyyûb

Kur’ân’da adı geçen peygamberlerden biridir. Filistin’in güneyinde, Ceziret-ül Arab hududunda dünyaya geldi. İsrailoğullarından olup İshak peygamberin torunudur. Hz. Yûsuf ile aynı asırda ama farklı yörelerde yaşadılar. Yüz kırk yıl

48 Zavotçu, a.g.e., 2013.

49 Mustafa Uzun, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, “İsmâil”, c. 23, İstanbul, 2001, s. 80-82.

yaşadığı, çok zengin olduğu, Şam taraflarından birçok mülke sahip olduğu, eşinin Hz. Ya’kûb’un kızı Rahme olduğu, çok çocuğu olduğu söylenir.50

Hz. Eyyûb sabır ve tahammül timsali olup klasik şiirde daha çok bu özelliğiyle ele alınmıştır.51 Kendisi çok belalara maruz kalmış, hasta düşmüş, teni kurt ve böcekler tarafından çiğnenmiştir. Bütün bu zorluklara katlanıp Allah’a isyan

Hz. Eyyûb sabır ve tahammül timsali olup klasik şiirde daha çok bu özelliğiyle ele alınmıştır.51 Kendisi çok belalara maruz kalmış, hasta düşmüş, teni kurt ve böcekler tarafından çiğnenmiştir. Bütün bu zorluklara katlanıp Allah’a isyan

Benzer Belgeler