• Sonuç bulunamadı

Ölünün Borcunun Ödenmesi

İslam’da ölünün borcunun ödenmesi meselesi oldukça önemli bir mesele olup ölünün borcunu ödemekte acele etmek, mümkünse cenaze namazını kılmadan önce, üzerindeki borcu kaldırmak gerektiği tavsiye edilmiştir. Nitekim Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayet edilen bir hadisinde Allah Rasûlü (s.a.v): “Mü’minin

ruhu, üzerindeki borcu ödeninceye kadar bağlıdır”529 buyurmuştur. Bu demektir ki kişi borcu sebebiyle kendisi için hazırlanmış bir makam olsa bile makamına ulaşamaz, cennet ehli olsa dahi borcu ödenip hak sahibiyle helalleşinceye kadar cennete giremez.530 Buna göre borçlu ölmek, o borç ödeninceye kadar oradaki

528

Buhâri, Vesâyâ, 7, (H. No: 11); Müslim, Zekât 93, (H. No: 1032); Nesaî, Vesâyâ, 1, (H. No: 3553); İbn Mâce, Vasâyâ, 4, (H. No: 2707).

529

İbn Mâce, Sadakât, 12.

530

Dilâveroğlu, Mehmet, Esat, Dürretü’l-Fahire fi beyan-ı ahkâmil- Cenazeti ve seferil- Ahire, Nurettin Uycan Matbaası, İstanbul, 1965, s. 223.

nimetlere ulaşamadığı için bir nevi azaba sebeptir. Çünkü nimetlerden mahrum olmak da insana ızdırap verir.531 Bu sebeple ölünün borcu varsa hemen ödenmelidir, yoksa borcu ödenmedikçe çok iyi bir adam dahi olsa makamına varamayacak, kendisi için hazırlanmış nimetlerden istifade edemeyecektir.

Bir cenâze, namazı kılınmak üzere getirildiğinde Allah Resûlü (s.a.v.) daima ölen kimsenin geçmiş hayatının hiçbir safhasından sormaz sadece onun borcu olup olmadığını sorardı. Eğer borcu vardır, denilirse namaz kılmaktan vazgeçerdi. Borcu yoktur, denilirse namaz kılardı.532 Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu uygulaması, yani borçlunun cenaze namazını kılmaması, elbette borcun ödemeye terğib için olup İslam’ın ilk zamanlarında vuku bulmuştur. Sonra Resûl-i Ekrem, Allah’ın yardımıyla fetihler yapıp beytü’l mal darlıktan kurtulunca üzerinde kul borcu olarak vefat eden mü’minlerin borçları Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından ifâ edilerek namazı kılınırdı. Nitekim Allah Rasûlü (s.a.v.): “Ben mü’minlere

kendilerinden daha yakınım. Herhangi bir mü’min ölürken borç bırakırsa, onu ödemek bana aittir. Mal bırakırsa bu da varislerinindir.” buyurmuştur.533

Müslümanlar, borcun ödenmesi halinde bunun ölünün zimmetinden düşeceği konusunda icma etmişlerdir. İster bu terekesinden ödensin, isterse başka yerden fark etmez. Katâde hadisinde Katâde, ölü adına iki dinarlık borcu ödediğinde Rasûlullah (s.a.v.) ona: “İşte şimdi bedenine soğukluk vurmaya

başladı” demiştir. Yine hayatta olan bir kimse ölünün zimmetinde bulunan bir

haktan vazgeçerse, hayatta olan kimsenin zimmetinden düştüğü gibi ölünün de zimmetinden düştüğü ve ölünün bundan faydalanarak sevineceği hususunda icma etmişlerdir.Nitekim ödeme imkânı olduğu halde bir hak, icma ve nass ile hayatta olan birinin zimmetinden düşüyorsa ödeme durumunda olmayan ölünün zimmetinden, vazgeçme yoluyla düşmesi daha öncelikle olur. İbrâ (borcundan

531

Toprak, a.g.e., s. 374.

532

Zebidî, Zeynu’d-din Ahmed b. Abdi’l-Latîf, Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve

Şerhi, I-XIII, (trc ve şrh.: Kâmil Miras), Emek Ofset Matbaacılık, Ankara, 1984, VII, s. 69.

533

kurtarmak) ve ıskat ölüye faydalı olduğu gibi bağış ve hediye de faydalıdır. Bu ikisinin arasında sevap bakımından bir fark yoktur.534

Ölünün Allah’a olan borçları için hayattakilerin ölüleri adına yaptığı ibadet ve hayırlarla ölünün borcunu ödemeleri, ölen kimseye fayda verir ve onun borçtan kurtulmasına sebep olur. Bu konudaki rivayetlerden birkaçı şöyledir:

a. Hz. Âişe (r.a)’den nakledildiğine göre Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle

buyurmuştur: “Kim, üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse, onun orucunu velisi

tutar.”535

b. İbn Abbas (r.a.)’dan rivayet edilen bir hadiste, üzerinde bir aylık (nezir)

oruç borcu olan bir kadın vefat etmiş ve çocuğunun (oğlu veya kızının) Peygamber (s.a.v)’e gelip: “Ben onun yerine oruç tutsam olur mu?” diye sormuştur. Rasûlullah (s.a.v) da ona: “Annenin üzerinde borç olsaydı, onu öder miydin?” sorusuyla karşılık vermiştir. Onun: “Evet.” diye cevap vermesi üzerine de: “Allah'ın borcu,

ödenmeğe daha layıktır.” Allah Rasûlü (s.a.v.) buyurmuştur.536

c. İbn Ömer (r.a.)’den gelen bir hadiste Rasûlullah (s.a.v.) şöyle

buyurmuştur: “Üzerinde bir aylık oruç borcuyla ölen kimse adına, her gününe

karşılık bir miskine yemek yedirilsin” 537

Demek ki ölen kişinin borcu olan oruçları velisi kendisi tutabileceği gibi kazaya kalmış bu oruçların fidyesini de verebilir. Şöyle ki; hasta kimseye, emzikli ve hamile kadınlara oruç zarar verecek olursa ileride bu sebeplerin ortadan kalkarak kuvvet kazanacakları ihtimaliyle tutamadıkları oruçlar için fidye veremezler, kaza etmeleri gerekir. Fakat ileride kuvvet kazanma ihtimali olmayan son derece ihtiyarlamış olanlar böyle değildir. Bunlar tutamadıkları oruçlar için hayatta iken fidye verirler. Ölen bir kimsenin de üzerinde kazaya kalmış Ramazan orucu varsa, eğer bu oruçları için fidye verilmesini vasiyet etmiş olsun veya

534

el-Cevziyye, a.g.e., s. 178.

535

Buhârî, Savm, 41, (H. No: 60); Müslim, Sıyâm, 27, (H. No: 1147).

536

Buhârî, Savm, 41, (H. No: 61); Müslim, Sıyâm, 27, (H. No: 1148).

537

olmasın varisleri tebarruan, ölen kimsenin kazaya kalmış oruçları için fidye verirlerse inşallah ölenin borçları ödenmiş olur.538

Ölenin oruç borcunun ödenmesine müsaade eden bu yorum zamanla namaz hakkında da düşünülmeye başlamış, kişinin sağlığında kılmadığı veya kılamadığı namazlar için vefatından sonra fidye verilerek borcunun düşürülmesi temenni edilmiştir. İmam Muhammed, oruç için yukarıdaki görüşünü açıkladıktan sonra “Bir kimse namaz borcu için de fidye verilmesini vasiyet etse Allah’ın dilemesine bağlı olarak bu fidye onun için yeterli olur” diyerek ihtiyatlı bir temennide bulunmuş, kesinlik olmadığını, bunun Allah’ın lütfuna bağlı olduğunu ifade etmiştir.539

c. Haccac b. Dinâr, Hz. Peygamber’den (s.a.v.) şunu nakletmektedir: Bir

adam Allah Rasûlü’ne gelerek “Ey Allah’ın Elçisi! Sağlıklarında hep hizmetlerinde bulunduğum anne-babama ölümlerinden sonra bağlılığımı nasıl ifade edebilirim?” şeklinde bir soru sormuş ve cevâben Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hayatlarında gösterilen hürmetten başka ölümlerinden sonra

onlara göstereceğin saygı; kendi namazınla birlikte onlara da namaz kılman, kendi orucunla birlikte onlar adına da oruç tutman ve kendin için verdiğin sadakayla birlikte onlar adına da sadaka vermendir.”540

d. Berîde anlatıyor. Rasûlullah (s.a.v.) ile otururken bir kadın geldi ve :

“Annem adına bir cariye tasadduk ettim ve şimdi annem öldü” dedi. Rasûlullah da:

“O halde sevabını aldı ve miras sana döndü” dedi. Kadın dedi ki: “Ey Allah’ın

Rasûlü, annemin tutamadığı bir aylık orucu var. Onun adına tutabilir miyim?” Rasûlullah (s.a.v.): “Onun adına tut” karşılığını verdi. Yine kadın: “O, hiç hac yapmadı, haccını da yapabilir miyim?” deyince Allah Rasûlü (s.a.v.): “Onun adına

haccını da yap” karşılığını verdi.541

538

Karabulut, Ali Rıza, İslâm’da Vasıyyet ve Iskat Meselesi, Tûba Matbaacılık, Kayseri, 1979, s. 133– 135.

539

Bardakoğlu, Ali, “Iskat” md., DİA, c. XIX, İstanbul, 1999, s. 137-140.

540

Müslim, Mukaddime, 5.

541

e. İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: “Cühenî kabilesine mensup Sinan b.

Seleme’nin hanımı Rasûlullah’a (s.a.v.) annesinin hiç hac yapmadan öldüğünü, annesi adına hac yapıp yapamayacağını sorar. Buna karşılık Allah Rasûlü (s.a.v.):

“Evet, annesinin borcunu ödemiş olsa bu onun yerine geçmez mi?” buyurur.542

Ölünün borcunun hayattakiler tarafından ödenebilmesi hususu insanların sağlıklarında ibadetleri ifa etmede tembellik etmesine veya ihmalkâr davranmasına, bunun İslam’ın öngördüğü bir usûl olarak algılanmasına yol açmaktadır. Bununla birlikte ölen için bir şeyler yapıp Allah’ın rahmetini umma, dinî bir görevi ifa etme, bu vesileyle ihtiyaç sahiplerine yardım etme gibi birçok farklı niyetin iç içe olduğu bu işin bu tür yanlışlardan arındırılması kolay görünmemektedir.543

Benzer Belgeler