• Sonuç bulunamadı

5. KONU İLE İLGİLİ İSTATİSTİKSEL ANALİZLER

5.1. Ülkelerin Beşeri Kalkınma Düzeyleri ve İş Kazaları Arasındaki İlişkinin İstatistiksel

5.1.3. Ölümlü Olmayan İş Kazaları İçin Analiz ve Bulgular

5.1.3.1. Korelasyon testi:

H3: Ülkelerin beşeri kalkınma düzeyleri ile ölümlü olmayan iş kazası oranları

ortalaması arasında ilişki vardır.

Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi ülkelerin beşeri kalkınma endeksleri ile ölümlü olmayan iş kazaları oranı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki (P>0.01) yoktur. Buna göre H3, hipotezi red edilir.

Tablo 5.3. Ülkelerin beşeri kalkınma (insani gelişme) düzeyleri ile ölümlü olmayan iş kazalarının oranı arasındaki korelasyon (pearson correlation) testi sonuçları

Beşeri Kalkınma Endeksi (2015)

Ölümlü İş Kazası Oranı (2012-2016) Ortalaması

Beşeri Kalkınma Endeksi (2015) 1 ,126

Ölümlü İş Kazası Oranı (2012-2016) Ortalaması

,126 1

Sig. (2-tailed) (P) 0,361 N: 55

**Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).

Kaynak: Ek Tablo 2’ye göre hesaplanmıştır.

Analizler SPSS paket programı kullanılarak yapılmıştır.

5.1.3.2.Çok yüksek beşeri kalkınma (insani gelişme) düzeyine sahip ülkeler ile diğer (daha düşük beşeri kalkınma düzeyine sahip ülkeler) arasında ölümlü olmayan iş kazaları oranı açısından farklılık

H4: Çok yüksek beşeri kalkınma (insani gelişme) düzeyine sahip ülkeler ile diğer

(daha düşük beşeri kalkınma düzeyine sahip) ülkeler arasında ölümlü olmayan iş kazaları oranı açısından anlamlı bir farklılık vardır.

Yukarıdaki tablo da görüldüğü gibi, P>0.01 olduğu için, çok yüksek insani gelişme düzeyine sahip ülkeler ile diğer ülkeler arasında ölümlü olmayan iş kazaları oranı açısından anlamlı bir fark yoktur. Buna göre H4, hipotezi red edilir.

Bunun nedeni ILO (2014:1) ‘nun da vurguladığı gibi dünya çapında milyonlarca işçinin ölümcül olmayan yaralanmaları ve hastalıkları ile ilgili kayıt mevcuttur. Ancak bu verilerin yanında konu ile ilgili önemli sayıda vaka da bildirilmemektedir.

Dolayısıyla özellikle iş güvenliği ve sağlığı sisteminin tam olarak işlemediği az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yapılmayan ya da eksik yapılan bildirimler nedeniyle ülkelerin beşeri kalkınma düzeyleri ile ölümlü olmayan iş kazaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamış olabilir.

Tablo 5.4. Çok yüksek insani gelişme (beşeri kalkınma) düzeyine sahip ülkeler ile diğer ülkeler arasındaki

ölümlü olmayan iş kazası oranı açısından farklılıklar

Değişken Ülkeler N SS (Standart Sapma) Sd T P Ölümlü Olmayan İş Kazası Oranı Çok Yüksek İnsani Gelişme Düzeyine Sahip Ülkeler 35 1452,540 1239,0649 53 ,645 ,522 Daha Düşük İnsani Gelişme Düzeyine Sahip Ülkeler 20 1146,520 2291,5894

Kaynak: Ek Tablo 2‘ye göre hesaplanmıştır.

Bunun yanında iş kazaları ile ilgili uluslararası analizlerde dikkate alınması gereken önemli bir nokta da ülkeler arasındaki iş kazası “tanımı ve hesaplama yöntemindeki” farklılıklardır. Örneğin İngiltere’de çalışanların 4 güne kadar işe dönebilmesi durumunda ilgili vaka iş kazası olarak sayılmamaktadır. Fakat Türkiye’de kazaya uğrayan işçi aynı gün işbaşı yapsa dahi iş kazası sayılmaktadır (Nehir, 2017). Dolayısıyla bu konudaki uluslararası standartların tüm ülkelerde aynı olmaması da yapılan analizlerde anlamsız sonuçların çıkmasına yol açan önemli bir faktördür. Bu nedenle tüm ülkelerde iş kazaları ile ilgili standart hesaplama yöntemlerinin kullanılması sağlanmalıdır.

5.2. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun Kısa Dönemli Etkilerinin Analizi

İş kazası ve meslek hastalığı ile ilgili sosyal koruma iki şekilde sağlanabilir; Bunlardan ilki daha risk ortaya çıkmadan riskin önlenmesini içeren iş sağlığı ve güvenliği sisteminin kurulması ve etkin şekilde uygulanmasıdır. İkincisi ise risk meydana geldikten sonra iş kazası ve meslek hastalığı sonucu çalışanın ve ona bağımlı olanların gelir azalışını telafi edecek bir sosyal güvenlik programının uygulanmasıdır (Karadeniz, 2012:15). Tabi ki burada daha etkili olan ve istenen durum, birinci madde de ifade edilen daha risk ortaya çıkmadan tedbir alabilmektir. İş kazaları ile meslek hastalıklarını önlemek ve konu ile ilgili sorunlara kalıcı çözümler getirmek amacıyla, AB ve ILO normlarına uygun olarak hazırlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu sayede daha önce ki dönemde mevcut İş Kanunu’nun eki olan ikincil mevzuatlarla yürütülen İSG alanı ilk kez bağımsız bir kanun ile ele alınmıştır. İlgili kanun uluslararası mevzuata uygun olarak risk değerlendirmesini ve risk yönetimini ön planda tutan bir anlayışla hazırlanmıştır. Kanun, daha katılımcı bir yapı benimsemesine karşın iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasında asli yükümlülük işverene verilmiştir. Kanunun genel anlayışı çalışma hayatında önceliğin iş sağlığı ve güvenliğine verilmesi yönündedir (Kılkış, 2013:22).

İş sağlığı ve güvenliği konusunda Türkiye’de bir dönüşüm yapmayı amaçlayan kanunun iki temel özelliği şunlardır(Tülü, 2014);

1-Daha önce benimsenen “denetim ve ceza ile yaptırım” şeklinde ortaya çıkan uygulamalardan ziyade “önleyici ve koruyucu” bir yaklaşıma sahip olması,

2-Belli bir kesim ve sektöre yönelik düzenlemelerden ziyade daha genel ve her sektörü kapsayan bir uygulamaya geçilmeye çalışılmasıdır (Tülü, 2014).

Kanunun öncelikli amacı, çalışma ortamında mevcut risklerin mümkünse ortadan kaldırılması, önlenemeyen risklerin ise asgari düzeye indirilmesidir. Bu nedenle çalışma ortamlarının düzenlenmesinde çalışanların tercihlerine ağırlıklı olarak yer verilmiş, insani amaçlar ön plana çıkartılarak, öncelikle çalışanların fiziksel ve ruhsal sağlığı ile güvenliğine odaklanılmıştır (Kılkış, 2013: 23). Örneğin; Kanunun 6. maddesinde “Mesleki risklerin önlenmesi ve bu risklerden korunmak amacıyla, gerekli iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması için işverenin, çalışanların arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendireceği, eğer çalışanların arasında belirlenen niteliklere sahip personel bulunmaması hâlinde, bu hizmetin tamamını veya bir kısmını ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alarak yerine getirebileceği” şeklinde yer alan ifade yeni yasa ile daha fazla “önleyici ve koruyucu” bir anlayışın benimsendiğini göstermektedir (Tülü, 2014: 9-12).

Kanun, 4857 sayılı İş Kanununun uygulamalarından daha geniş kapsamlıdır. Önceki uygulamalarda Türkiye’de çalışanların önemli bir kesimi İSG hizmetlerinden yoksun kalmasına karşın, 6331 sayılı Kanun ile hem kamu hem de özel sektör olmak üzere bütün faaliyet alanlarına ve bu alanlarda çalışan tüm personele yönelik düzenlemeler yer almıştır (Kılkış, 2013: 23).

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun yayınlandığı tarihten altı ay sonra yürürlüğe gireceği bildirilen hükümlerinin uygulanması 01.01.2013 tarihinde başlamış ve yaklaşık iki yıl sonra da kanunun tüm hükümlerinin uygulanmaya girmesi planlanmıştır. Kanun ile daha kapsayıcı bir uygulamaya gidilmiş, bu amaçla,

önce çalışanların iş sağlığı ve güvenliği konusunda eğitilmeleri, daha sonra da onların görüşleri alınarak uygulamaya katılımları sağlanmaya çalışılmıştır. Bu uygulamalar, yönetici, çalışan gibi tüm kesimlerin bilinçlenmesi sayesinde muhtemel sorunların daha kolay önlenebileceği düşüncesine dayanmaktadır (Akı, 2014: 23-24).

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun oluşturulmasında, ILO ile AB mevzuatı esas alınmış ve tüm dünya ülkelerinde ön plana çıkmaya başlayan koruyucu ve önleyici bir yaklaşım kapsamında risk değerlendirmesi benimsenmiştir (Kılkış, 2013: 37).

30.06.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, İş sağlığı ve güvenliği alanında Türkiye’de adeta bir dönüşüm yapmayı amaçlamış bu kapsamda da cezadan ziyade önleyici tedbirleri ön planda tutan, belli bir kesim ya da sektör yerine daha genel her sektörü kapsayan bir anlayışa geçilmesini hedeflemiştir (Tülü, 2014). Bu olumlu beklentilerle yürürlüğe giren Kanunun kabulünden yaklaşık iki yıl sonra tüm hükümlerin uygulanmaya girmesi planlanmıştır (Akı, 2014: 23-24). Yeni kanunun uygulanması ile ortaya çıkabilecek sorunların zamanla giderilmesi ve tüm hükümlerinin yürürlüğe girmesi ile iş sağlığı ve güvenliği alanında sağlayacağı katkılar muhtemelen daha da artacaktır. Fakat üç yıldan daha fazla bir süredir uygulanmaya başlanan kanunun düzenlediği iş sağlığı ve güvenliği alanındaki ilk etkilerinin ne olduğunun ortaya konulması Kanunun gerek uygulanması gerekse daha iyi anlaşılması ile ilgili sıkıntılara yönelik tedbir alınmasını kolaylaştıracaktır. Bu nedenle Kanunun yürürlüğe girdiği 2012 yılı öncesi ile sonrası dönemin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili sonuçlar bağlamında karşılaştırılması Kanunun kısa vadede de olsa sonuçlarını görmek açısından önemlidir.

5.2.1.Materyal ve Yöntem

Karşılaştırmalar için Kanunun yürürlüğe girdiği 2012 yılı öncesi dönem olarak 2010- 2011 yılları ele alınırken, sonrası dönem olarak 2015-2016 yılları dikkate alınmıştır. Kanun sonrası dönem olarak 2015 yılının başlangıç seçilmesinin nedeni Kanun ile ilgili hükümlerin büyük bölümünün uygulamaya girmesinin ancak 2014 yılında

mümkün olabilmesidir. Uygulama da ortaya çıkan sıkıntılar çerçevesinde kanunla ilgili halen yeni düzenlemeler yapılmaktadır. Örneğin 18/6/2017 tarih ve 7033 sayılı Kanunla, 6331 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin birinci fırkasının (a) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan "1/7/2017" ibaresi "1/7/2020" şeklinde değiştirilmiştir. Söz konusu bu değişiklik ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun mülga 81’inci maddesi kapsamında çalışanların bulunduğu kamu kurumları hariç diğer kamu kurumları ile 50'den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi görevlendirilmesi ile ilgili hükümlerin 1/7/2020 tarihinde yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.

Bu bağlamda kanunun esas etkilerinin uzun dönemde ortaya çıkacağı muhakkaktır. Fakat kısa dönemli etkilerin tespiti, gerekli düzenlemelerin zamanında yapılmasına olanak sağlaması bakımından önemlidir.

Bu amaçla konu ile ilgili iki değişken, iş kazaları oranı ve iş kazası ve meslek hastalıkları nedeniyle yaşanan geçici iş göremezlik süresi oranı, Türkiye’deki 81 il için, 2010-2011 dönemi ile 2015-2016 dönemi için karşılaştırılmıştır.

Bu değişkenlerden birincisi; 5510 sayılı kanunun 4-1/a maddesi kapsamındaki sigortalılardan iş kazası geçirenlerin oranı (%) olarak belirlenirken, İkincisi; 81 il için iş kazası ve meslek hastalıkları nedeniyle yaşanan geçici iş göremezlik (ayaktan ve hastanede yatarak) günlerinin toplamının / Aktif sigortalı ( 4-1/a) sayısına oranı olarak belirlenmiştir. Çalışmada aynı il grubunun iki farklı dönem de sahip olduğu değerlerin karşılaştırılması amaçlandığı için analizlerde bağımlı iki örnek t- testi (Paired samples t-test) kullanılmıştır.

İki ayrı örneklem grubunun olmadığı durumlarda kullanılabilen bu test ile aynı grubun farklı zaman dilimlerindeki beklentileri, başarıları arasında ki farkın önemli olup olmadığı ölçülebilir (Kalaycı, 2016: 77-79). Sosyal bilimlerde yapılan çalışmalarda da kullanılabilen bu test ile aynı zamanda iki değişken arasında ki ilişki yani korelasyon da belirlenebilir (Ural ve Kılıç, 2006: 205).

Çalışmanın verileri, T.C. Sosyal Güvenlik Kurumu İstatistik Yıllıklarından alınmıştır. Bu veriler yardımıyla hesaplanan ve analizlerde kullanılan oranlar ek Tablo 3 ve 4’te verilmiştir.

5.2.2.Analiz ve Bulgular

5.2.2.1. 81 İl için iş kazası geçiren sigortalıların (4-1/a) oranının (%)-6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu öncesi (2010-2011 dönemi)-sonrası (2015-2016 dönemi) farkı

H5: 81 İl İçin İş Kazası Yaşayan Sigortalıların Oranında (%),6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu öncesi ile sonrası arasında anlamlı bir farklılık vardır. Beklenen durum Kanun sonrası dönede iş kazası oranının düşmesi yönündedir.

Tablo 5.5. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu öncesi (2010-2011 dönemi) ve sonrası (2015- 2016 dönemi) -81 il için iş kazası yaşayan sigortalıların (4-1/a) oranı (%) farkı-bağımlı iki örnek t- testi (paired samples t-testi) tablosu

Değişken İsmi Dönemi N

Ortalama SS t Sd P 81 il İçin İş Kazası Yaşayan Sigortalıların Oranı % 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Öncesi (2010- 2011 dönemi)- 81 ,5935 ,7644 -11,545 80 ,000 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Sonrası (2015-2016 dönemi) 81 1,4833 1,1413 Korelasyon Katsayısı (Paired Samples Correlations) ,806 (p=0,000)

P < 0.01 olduğu için, 81 il İçin İş Kazası Yaşayan Sigortalıların Oranında (%), 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu öncesi ile sonrası arasında anlamlı bir farklılık vardır. Buna göre H5, hipotezi kabul edilir.

Fakat beklenenin aksine Kanun sonrası dönemde iş kazası yaşayan sigortalıların oranı artmıştır. Bunun yanında korelasyon katsayısının 0,806 olması, Kanun öncesi ve sonrası değişkenler arasında pozitif yönlü kuvvetli bir ilişki olduğu göstermektedir. Bu durum Kanun öncesi iş kazası yaşayan sigortalıların oranının yüksek olduğu illerde, Kanun sonrası da yüksek olduğu (tersine düşük illerde yine düşük olduğu) şeklinde yorumlanabilir.

5.2.2.2. 81 İl için iş kazası ve meslek hastalıkları nedeniyle yaşanan geçici iş göremezlik (ayaktan ve hastanede yatarak) günlerinin toplamının / aktif sigortalı (4-1/a) sayısına oranının (%), 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu öncesi (2010-2011 dönemi) ve sonrası (2015-2016 dönemi) farkı

H6: 81 il için iş kazası ve meslek hastalıkları nedeniyle yaşanan geçici iş göremezlik (ayaktan ve hastanede yatarak) günlerinin toplamının / aktif sigortalı (4-1/a) sayısına oranında (%), 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu öncesi ve sonrası anlamlı bir farklılık vardır.

Tablo 5.6. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu öncesi (2010-2011 dönemi) ve sonrası (2015- 2016 dönemi) 81 il için iş kazası ve meslek hastalıkları nedeniyle yaşanan geçici iş göremezlik (ayaktan ve hastanede yatarak) günlerinin toplamının / aktif sigortalı ( 4-1/a) sayısına oranı farkı- bağımlı iki örnek t- testi (paired samples t-testi) tablosu

Değişken İsmi Dönemi N

Ortalama SS t Sd P 81 il İçin İş Kazası ve Meslek Hastalıkları Nedeniyle Yaşanan Geçici İş Göremezlik (Ayaktan ve Hastanede Yatarak) Günlerinin Toplamının / Aktif Sigortalı (4-1/a) Sayısına Oranı 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Öncesi (2010-2011 Dönemi)- 81 ,1417 ,1381 -6,126 80 ,000 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Sonrası (2015- 2016 Dönemi) 81 ,1981 ,1417 Korelasyon Katsayısı (Paired Samples Correlations) ,825 (p=0,000)

P < 0.01 olduğu için, İş Kazası ve Meslek Hastalıkları Nedeniyle Yaşanan Geçici İş Göremezlik (Ayaktan ve Hastanede Yatarak) Günlerinin Toplamının / Aktif Sigortalı (4-1/a) Sayısına Oranında 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu öncesi ile sonrası arasında anlamlı bir farklılık vardır. Buna göre H6, hipotezi kabul edilir.

Fakat beklenenin aksine yine Kanun sonrası önemde bu oran düşmek yerine artmıştır. Bunun yanında korelasyon katsayısının 0,825 olması, kanun öncesi ve sonrası değişkenler arasında pozitif yönlü kuvvetli bir ilişki olduğunu göstermektedir. Bu durum Kanun öncesi iş kazası ve meslek hastalıkları nedeniyle geçici iş göremezlik süreleri (gün) oranının yüksek olduğu illerde Kanun sonrası da yüksek olduğu (tersine düşük illerde yine düşük olduğu) şeklinde yorumlanabilir.

Ek tablo 3 ve 4 incelendiğinde, Türkiye'de hem iş kazaları oranın hem de iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle kaybedilen geçici iş göremezlik günleri oranının her iki dönemde de (2010-2011 ve 2015-2016) en yüksek olduğu ilk beş il içerisinde hiç değişmeyen dört ilin Zonguldak, Bilecik, Karabük ve Manisa olduğu görülecektir. Bu illerin dönemler itibari ile ilk beş içerisindeki sıraları değişmesine karşın her dönemde ön plana çıkmaları, yeni yasal düzenlemeye ve alınan tedbirlere rağmen aynı illerin iş sağlığı ve güvenliği bağlamında sıkıntılarının giderilemediğinin göstergesidir. Yapılan analizler sonucu elde edilen ve yukarıdaki tablolarda verilen Kanun öncesi ve sonrası değişkenler arasında güçlü ve pozitif yönlü ilişkiyi gösteren korelasyon değerleri de (0,806 ve 0,825) bu duruma işaret etmektedir.

Gerek iş kazası geçiren sigortalı oranının gerekse iş kazası ve meslek hastalıkları nedeniyle yaşanan geçici iş göremezlik günlerinin 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu sonrası dönemde daha da artması, UNDP (2016) rakamlarına göre yüksek beşeri kalkınma düzeyine sahip Türkiye için oldukça olumsuz bir durumdur. Fakat rakamların bu şekilde yükselmesinde Kanunun getirdiği yeni düzenlemeler ve denetimlerin sıklaştırılması sayesinde kaza ve meslek hastalığı bildirimlerinin daha düzgün şekilde yapılması da etkili olabilir. Örneğin Kılkış, (2013: 23-37)’ın da ifade ettiği gibi, Kanunun getirdiği olumlu yeniliklerden birisi de, gerek özel, gerekse kamuya ait sağlık kuruluşlarının kendilerine intikal eden iş kazası ve meslek hastalığı vakalarını Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirmek zorunluluğudur. Daha önceki

dönemde, çalışanların önemli bir kesimi İSG hizmetlerinden yoksun kalırken, yeni kanun ile kamu ve özel sektör olmak üzere bütün faaliyet alanları ve bu alanlarda çalışan tüm personele yönelik düzenlemeler yapılmış daha kapsayıcı bir tutum izlenmiştir (Kılkış, 2013: 23).

6.SONUÇ VE ÖNERİLER

Dünya genelinde her yıl iş kazaları ve işten kaynaklı hastalıklardan yaklaşık 2,3 milyon işçi ölmekte, milyonlarca işçi de ölümcül olmayan yaralanmalar ve hastalıklardan muzdarip olmaktadır. Ayrıca bütün bu verilerin yanında dünya çapında, konu ile ilgili önemli sayıda olayda kayda geçmemektedir. İş kazaları ve hastalıları sadece işçiler ve aileleri için değil işletmeler, toplum ve ülkeler içinde önemli bir sosyal ve ekonomik yük oluşturmaktadır. Oysaki konu ile ilgili uygun tedbirler alınması sayesinde bu olumsuz vakaların büyük bölümü önlenebilir (ILO, 2014: 1). Bu nedenlerle iş sağlığı ve güvenliği konusu araştırılması gerekli önemli bir konudur. Bu kapsamda çalışmada, iş sağlığı ve güvenliğinin beşeri kalkınma açısından öneminin ortaya konulması ve Türkiye’nin bu alandaki durumunun değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışma sonucunda elde edilen sonuçları şu şekilde özetleyebiliriz;

 İş sağlığı ve güvenliğinin, ülkelerin kalkınmasında önemli bir faktör olmasının iki temel nedeni vardır. Bunlardan birincisi, üretim sürecinin en temel faktörü olan işgücünün sağlıklı ve huzurlu bir ortamda çalışması, verimliliği ve üretim kalitesini arttıracak, iş kazaları, yaralanmalar ve meslek hastalıkları nedeniyle ortaya çıkaracak maliyetlerle de karşılaşılmayacaktır. İkincisi ise günümüzde ülkelerin sağlık göstergelerinin kalkınmanın önemli bir belirleyicisi olmasıdır.

 İşgücünün sağlıklı ve huzurlu bir ortamda çalışması sayesinde ülkede verimliğin ve üretim kalitesinin artması, ülkelerin uluslararası rekabette ayakta kalması için önemlidir. Ertürk (2011: 98-102)’ün de ifade ettiği gibi, neo-klasik yönetim anlayışı ile birlikte, çalışan kesimin işletmelerin etkinlik ve verimliliğini belirleyen temel unsur olduğu kabul edilmiş ve onların isteklerine daha fazla önem verilmeye başlanmıştır. Diğer taraftan Balcı vd. (2013)’nin de vurguladığı gibi, iş sağlığı ve güvenliğindeki eksiklikler nedeniyle yaşanan kazalar çok önemli doğrudan ve dolaylı maliyetlere yol açmaktadır. Bu maliyetler ülke ekonomileri için önemli bir yük oluşturmaktadır.

 İnsanların dolayısıyla çalışanların sağlıklı ve huzurlu olmaları beşeri kalkınmanın en önemli göstergelerinden birisidir. Örneğin UNDP (2016), ülkelerin beşeri kalkınmasını eğitim, sağlık ve gelirden oluşan üç temel boyuta bağlamaktadır. Yine günümüzde hala yürürlükte olan “Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin” 8. Maddesinde “insana yakışır iş” ve “güvenli çalışma ortamının sağlanması” ifadeleri sürütülebilir kalkınma için çalışan sağlığının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmektedir.

 Ülkelerin kalkınması bakımından önemli bir husus olan çalışan sağlığı konusu ilk çağlardan itibaren bilim adamlarının dikkatini çekmesine karşın bu alandaki esas gelişmeler hiç kuşkusuz Sanayi Devrimi sonrasında olmuştur. 19. yüzyılda özellikle Avrupa’da yaşanan sanayileşme hareketlerinin Osmanlı İmparatorluğu’nda aynı hızla karşılık bulamamış olması, iş sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan gelişmelerin de gerisinde kalınmasına sebep olmuştur. Özellikle Cumhuriyetin ilanını takip eden süreçte Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği alanında çeşitli çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.

 Fakat Cumhuriyet Döneminde farklı yasal düzenlemeler içinde değinilen iş sağlığı ve güvenliği alanında ki mevzuat dağınıklığı, uygulamalarda birçok sorun ortaya çıkarmıştır. Bu sorunların giderilmesi ve Türkiye’nin AB, İSG uygulamalarına uyum taahhüdünün de bir gereği olarak “6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” 30 Haziran 2012 tarihinde 28339 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir (Kılkış, 2014: 252). Bu Kanun ile iş sağlığı ve güvenliği alanında Türkiye’de adeta bir dönüşüm yapılması amaçlamış bu kapsamda da cezadan ziyade önleyici tedbirleri ön planda tutan, belli bir kesim ya da sektör yerine daha genel her sektörü kapsayan bir anlayışa geçilmesi hedeflenmiştir (Tülü, 2014). Daha kapsayıcı olan Kanun özellikle konu ile ilgili olarak çalışanların bilgilendirilmesi ve eğitimine daha fazla önem vermektedir (Kılkış, 2013: 37). Bu olumlu beklentilerle yürürlüğe giren Kanunun, kabulünden yaklaşık iki yıl sonra tüm hükümlerin uygulanmaya girmesi planlanmış (Akı, 2014: 23-24), olmasına karşın bazı hükümleri uygulamaya girmesi süreci hala devam etmektedir.

 Çalışmanın amacı kapsamında konu ile ilgili olarak yapılan istatistiksel analizlerde öncelikle konu daha genel anlamda ele alınmıştır. Bu kapsamda önce dünya ülkelerinin beşeri kalkınma düzeyleri ile iş kazaları oranları arasındaki ilişki, sonra da çok yüksek beşeri kalkınma düzeyine sahip ülkelerin diğer ülkeler ile iş kazaları oranları yönünden anlamlı farklılık gösterip göstermediği test edilmiştir. Daha sonra konu daha mikro ölçekte Türkiye bağlamında ele alınmıştır. Özellikle kendisinden çok şey beklenen 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun kısa dönemli etkileri istatistiksel olarak değerlendirilmeye çalışılmıştır.

 Ülkelerin beşeri kalkınma düzeyleri ile ölümlü iş kazası oranları ortalaması arasında beklendiği üzere ters yönlü anlamlı bir ilişki bulunurken, ölümlü olmayan iş kazası oranları ortalaması arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bu sonuçlara paralel olarak çok yüksek beşeri kalkınma düzeyine sahip ülkeler ile diğer ülkeler arasında ölümlü iş kazaları ortalaması yönünden anlamlı fark bulunmuş, buna karşın ölümlü olmayan iş kazaları ortalaması bakımından anlamlı bir fark olmadığı görülmüştür. Ölümlü olmayan iş kazalarında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki ve fark

Benzer Belgeler