• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

2.3. Çocuk Romanlarında Korku

2.3.1. Korkunun Sebepleri, Belirtileri ve Çeşitleri

2.3.1.3. Korkunun Çeşitleri

2.3.1.3.7. Ölüm Korkusu

Çocukların olaylar karşında aldıkları tutumlar kişilik gelişimlerinin evreleriyle doğru orantılıdır. Đlk çocukluk evresinin en önemli gelişimi duygusal alanda gerçekleşir. Bu nedenle bireyin olayları kavramsal anlamda bilmesi gerçek boyutuyla bilmesi anlamına gelmez. Çünkü zihinsel gelişim henüz bu kavramları istenilen boyutta anlama ve yorumlama evresine yetişmemiştir.

Ölüm gerçeğini çocukların uzun müddet kabullenmedikleri görülür. Bu kabullenmeyişin altında gerçeği tam anlayamama ve ölüm olayını algılayamama yatar.

Romanlardaki ölüm korkusunu kahramanların kaldıkları zor durumlarda yaşadıkları görülür. Bu olumsuzluklar karşısında yaşama sevincini kaybeden çocuklar ölüm olayı ile karşılaşırlar. Bu karşılaşma farklı olarak dışa yansır.

Bu durumu örnekleyen önemli veriye Türk Đkizleri romanında tesadüf edilir: “Parlak, bütün kuvveti ile çabalayarak kolları ve bacaklarıyla ağaca sarıldı. Sudan kurtularak tırmandı.

Vücudu dermansız, titriyordu. Sağ kıyıya baktı. Anası, bir ağacın dibine çömelmiş, ağlayarak dizlerini dövüyordu. Durak, şaşkın şaşkın bakıyordu.

Küçük kız, ağacın kökünü sallayarak akan sulara bakınca, korkudan ölecek gibi oluyordu. Kurtulmuştu, soluk alabiliyor, dört yanını görebiliyordu, fakat sel biraz daha coşarsa, ağacı kökleyebilir, onu suların kucağına yeniden atabilirdi. Selin içinde boğularak ölmek belki kötü idi, fakat daha kötüsü vardı. Köyün ilerisindeki çağnağadan boşluklara fırlayarak aşağı bin parça olarak düşmek daha kötü, daha zor bir ölümdü” (Uçuk 1960: 164, 164).

Bu korkunun çocuklarda oluşması veya görünmesi bazen fantastik bir olay veya nesne aracılığı ile de olabilir. Entrikaların ve çevrilen oyunların çocuğun etrafında olması, ölüm korkusunun şiddetli yaşanmasına ve çocukların kendilerini oldukları konumdan daha farklı bir konumda arzu etmelerine sebep olur. Çocuk keşkeler arasında gelgitler yaşar. Ölüm korkusunun bu düşüncelerle çocuğu sarmasına en dikkat çekici örneklerden biri Avcı Mehmet romanıdır. Romanın başkahramanı Mehmet ölüm korkusunu ve bunun etrafında dönen entrikaları ileri bir boyutta yaşar ve olduğu durumdan şikâyete başlar. “Keşke bir çoban çocuğu olsaydım… Dağlarda serbest gezer, sürülerimi otlatırdım.

Diyordu. Aydın, Cinci Hocadan da son günlerde çok korkmağa başlamıştı. Cinci Hoca Aydın’ın peşini bırakmıyordu. Onu, er geç öldürmeği ahdetmişti!

Aydın saraydan uzaklaşmayı düşünüyordu ama bunu kolay kolay yapamayacağını da biliyordu” (Sertelli 1939: 28).

Aynı romanda ölüm korkusu bu defa farklı bir tarzda yansır. Yazarın semboller ve çizdiği tiplemelerle verdiği ölüm korkusunun yansıması ise cellat korkusu ile sembolize edilmektedir. Bu durumu gerçekleştiren kişi siyah kavramı arkasına gizlenerek Kara Halil tiplemesiyle ortaya çıkar. Kara Halil, bu muammayı çözmeğe uğraşır. “Bir topal kuşun peşinden koşan, Küçük Aydın, celladın yanına kadar gelmişti.

Küçük Aydın, cellad Kara Halil’den çok korkardı. Birdenbire onunla karşılaşınca:

-Ah… Sen nereden çıktın karşıma? Kara Halil, Aydın’ı yakaladı:

-Oğul! Dedi, demin burada birinin başını vuracaktım… Şimdi kaçırdım onu. Sen böyle bir adam gördün mü?” (Sertelli 1939: 21).

Bu romanlardaki ölüm anskisiyetesini sınıflandırabiliriz: Birisi karakteristik olarak ölümden çok öldürme diyeceğimiz olan sınıftır. Romanlarda dönemin

kahramanlık miti doğrultusunda yorumlanabilir. Kozanoğlu’nun incelediğimiz romanları bu kısmın örnekleridir.

Đkincisi: Irvın Yalom Varoluşcu Psikoterapi eserinde ölüm ansksiyetesini psikopatalojik ve psikoterapik açıdan incelemiştir. Bu evrensel incelemede bizim sadece ölüm korkusu olarak sınırladığımız mersiyemsi ölümü çok etraflı ve çok yönlü bir şekilde araştırmıştır. Bu harika incelemedeki her bahsi almak çalışmamızın bütünlüğünü bozar. Ama ölümün çok değişik platformlarda yorumu esere bir olağanüstü büyüklük kazandırmıştır. Hayat ve ölümün bağlılığını şöyle anlatır: “Herhangi bir ölüm düşüncesinin olmadığı hayatı bir hayal edin. Hayat yoğunluğundan bir şeyler kaybeder. Ölüm inkâr edildiğinde hayat küçülür. Kısa süre içinde anlatacağım nedenlerden dolayı ölümden çok az söz eden Freud hayatın geçiciliğinin ondan aldığımız zevki artırdığını söylemiştir. “Alınan zevkin kısıtlılığı zevkin değerini artırır.” Birinci dünya savaşında yazan Freud, savaşın çekiciliğinin hayata yeniden ölümü getirmesi olduğunu söylemiştir. “Hayat yeniden ilginç hale geldi; tam anlamını buldu” ölüm dışlandığında, kişi için içindeki riskleri gözden kaçırıldığında hayat zayıflar. Freud’un söylediği bir şey haline gelir, “iki sevgilinin ciddi sonuçları sürekli olarak akıllarında tutmaları gereken Avrupalı aşk ilişkisine karşın, hiçbir şey olmayacağının en başından anlaşıldığı Amerikan flörtü gibi sığ ve boş bir şey” (Yalom 2001: 55, 56).

Tolstoy’un Savaş ve barış isimli eserinde roman kahramanı Pierre ölüm korkusuyla idama giderken ölümden kurtulmasıyla hayatı birden yeniden keşfetmiş olur. Burada ölüm korkusu bir enerjiye dönüşmüştür. Hayatını amaçlı bir şekilde geçirmeye başlamıştır. Çalıştığımız romanlarda da ölüm korkusunun enerjiye dönüştüğünü gösteren romanlar vardır. Uçuk’un, Türk Đkizleri ve Yalçın Kayalar romanlarının her ikisinde de fırtınalarla boğuşan çocuklarda özellikle annelerinin etkisiyle bu korkunun yaşama enerjisine dönüştüğü görülür. Kahramanlar bu fırtınalarla ve sellerle boğuşurlar eve bir yara almadan dönerler. Đncelenen çocuk romanlarındaki ölüm korkusunun yaşam enerjisine dönüştüğü en ilginç örnek Köprüaltı Çocuklarından olan Mehmet’in yaşamında görülür. Anne ve babasının kısa aralarla ölümüyle yüzleşen Mehmet hayata küsmez. Bütün ümidini okuyup adam olmaya bağlayan Mehmet bu hedefini ilk bakışta gerçekleştiremez. Ama yine yaşam enerjisi ile doludur. Köprüaltı çocuğu olur. Ancak yaşamdan kopmaz ve psikanalitik olarak nevrotik bir sürecin başlamasını her zaman engeller.

Bunlardan hareketle psikoterapistlere göre “yazılı düşüncenin başlangıcına kadar uzanan saygı uyandıran bir dizi düşünce, hayat ve ölümün birbirine kenetli olduğunu vurgular. Her şeyin yok olduğu, yok olmaktan korktuğumuz, ama yine de yok olmanın ve korkunun varlığında yaşamamız gerektiği gerçeği hayatın en apaçık gerçeklerindendir. Stoik felsefeye inananlar, ölümün hayattaki en önemli olay olduğunu söylerler. Đyi yaşamayı öğrenmek iyi ölmeyi öğrenmektir; ve bunun tersine iyi ölmeyi öğrenmek iyi yaşamayı öğrenmektir. Cicero, “felsefe yapmak ölüme hazırlanmaktır” demiştir. Seneca ise, “Vazgeçmeye hazır ve istekli olanlar dışında hiç kimse hayatın gerçek tadını alamaz” demiştir. Saint Agustine aynı fikri ifade etmektedir: “Đnsanın gerçek benliği ancak ölümün karşısında doğar.”

Ölümü ölmekte olanlara bırakmak olası değildir. Biyolojik hayat-ölüm sınırı göreli olarak kesindir; fakat psikolojik olarak hayat ve ölüm iç içedir. Ölüm, hayatın bir gerçeğidir; bir anlık düşünme ölümün yalnızca hayatın son anı olmadığını bize gösterir. “Doğumda bile ölürüz; son, başlangıçta vardır” (Yalom 2001: 52).

Bu bölümde işlenen korku türlerinin genel görünümünü gösteren tablo aşağıdaki gibidir.

Sonuç Korku Türleri Geçtiği Roman

Olumlu Olumsuz Değerlendirme

Hala Korkusu

Taş yürek (1947)

- +

Anne yerine geçmeye çalışan hala aslında Fikret’in çektiği sıkıntıların kaynağıdır. Anne ile babanın arasındaki en büyük mutsuzluk kaynağı olurken çocuğa en çok çektiren aile bireylerinden biridir.

Kızılcık Dalları (1974)

- +

Gülsüm büyük bir heyecanla okula başlar. Ancak bu heyecan okulda karşılaştığı şiddetle son bulur ve okul artık onun için korkulacak bir mekândır.

Çalıkuşu (2004)

- +

Okul korkusunun öğretmen korkusu olarak algılanması gerçeği en açık bir şekliyle bu eserde görülür. Öğretmen Kaymak Hafız bilinçsizce okulu sevdirmemek için korkunun en ileri boyutlarından biri olan şiddeti uygular. Okul (Öğretmen) Korkusu Mustafa (1949) - +

Bu romanda ise okuma sevgisiyle tutuşan ve bu heyecanı sürekli canlı tutmak isteyen bir çocukla karşılaşırız. Ancak burada da okul sevgisi öğretmen korkusuna dönüşür ve bu korku da şiddetle sonlanır.

Türk Đkizleri (1960)

- +

Bu eserde ölüm korkusu çocukların yaşadıkları olumsuz durumlar karşısındaki kırılma anlarında gerçekleşir. Yaşam sevincinin ölüm duygusuna dönüştüğü bu anlarda çocuğun beklentileri de artık net değildir. Ölüm Korkusu Avcı Mehmet (1939) - + Bu romandaki ölüm korkusu farklı olaylar ve semboller etkisinde oluşur. Bunların en önemlisi ise cellat Kara Halil gerçeğidir. Diğeri ise Cinci Hoca olgusu ve bunun etrafında dönen entrikalardır.

Hala, Öğretmen ve Ölüm Korkusu