• Sonuç bulunamadı

3. TÜRKİYE MUHASEBE VE FİNANSAL RAPORLAMA STANDARTLARI

3.4 Standartlara Göre Kârın Tespiti

3.4.1 Ölçüm (Değerleme) Esasları

Ölçüm (measurement), değerlemenin ilk aşaması olup mali tablolardaki kalemlerin parasal tutarlarının belirlenmesi ve bir karşılaştırma işlemi iken; değerleme (valuation), değerin tahmin edilmesini içeren varlık ve borçlardaki değişimlere değer biçme işlemidir (Poroy Arsoy, 2012). Bu anlamda değerleme kavramı ölçme kavramını da içeren daha geniş bir kavramdır. Standartlar ölçüm kavramını, vergi mevzuatı ise değerleme kavramını kullanmayı tercih etmekte ise de, ölçüm kavramının ifade ettiği anlam ve değerleme ile amaçlanan işlem birlikte değerlendirildiğinde, vergi mevzuatında geçen değerleme kavramı ile de ölçme kavramının kastedildiği anlaşılmaktadır. Zira değerleme işlemi ile de amaçlanan, iktisadi kıymetlerin parasal tutarlarının tespit edilmesidir. Standartlarda ölçüm kavramı ve vergi mevzuatında değerleme kavramı ile ifade edilmek istenen aynı olmakla birlikte, her iki uygulama açısından benimsenen yöntemler ve uygulanış biçimleri, tespit edilen kârı etkileyen başlıca unsurlar arasında yer almaktadır.

Kavramsal Çerçeve’de kâra etki eden bir husus olarak bahsedilen ölçüm kavramı, finansal tablolarda yer alan unsurların bilançoda ve gelir tablosunda tahakkuk ettirilecekleri ve gösterilecekleri parasal tutarların belirlenmesi işlemini ifade etmekte olup bu işlem, uygulanacak ölçüm esasının da seçilmesini içermektedir (FRİKÇ, prf.

4.54). Finansal tabloların hazırlanmasında işletmelerce en çok kullanılan ölçüm esası tarihi maliyet esası olmakla beraber tarihi maliyet esasına göre kayıtlara alınan bir iktisadi kıymeti geçen zamanla birlikte değişen iktisadi koşulların da etkisiyle cari değeriyle izlenemeyeceği açıktır. Tarihi maliyet esasının fiyat değişikliklerinin parasal olmayan kalemler üzerindeki etkisini göstermekte yetersiz kalması nedeniyle standartlarda süreç içerisinde cari maliyeti esas alan bir anlayışın hâkim olduğu ve kavramsal çerçevede tarihi maliyet dışındaki esaslara dayalı yaklaşımların daha gerçekçi sonuçlar almada daha tercih edilebilir olduğuna vurgu yapıldığı görülmektedir. Bu kapsamda standartlarda hem tarihsel maliyet hem de cari değere dayalı karma bir ölçüm sistemi benimsenmekte; ilk kayıtlamada büyük ölçüde tarihsel maliyet, sonraki ölçümlerde ise, büyük ölçüde, cari değer esası uygulanmakta ve cari değer esasına dayalı ölçümde ise gerçeğe uygun değer ölçüsü öne çıkmaktadır (Poroy Arsoy, 2012).

81

Gerçeğe uygun değer ölçümü, başlı başına bir standart olarak ayrıntılı şekilde ele alınmaktadır. “TFRS 13 Gerçeğe Uygun Değer Ölçümü” standardında işletmeye özgü bir ölçüm olmayıp piyasa tabanlı bir ölçüm olduğu (TFRS 13, prf. 2) vurgulanan gerçeğe uygun değer, “piyasa katılımcıları arasında ölçüm tarihinde olağan bir işlemde, bir varlığın satışından elde edilecek veya bir borcun devrinde ödenecek fiyat” olarak tanımlanmaktadır (TFRS 13, prf. 9). Gerçeğe uygun değer ölçümü, belirli bir varlık veya borç için yapılır. İşletme bir varlığın veya borcun gerçeğe uygun değerini, piyasa katılımcılarının en fazla ekonomik fayda sağlamayı düşünerek hareket ettikleri varsayımıyla ve söz konusu varlığı veya borcu fiyatlandırırken kullandığı varsayımları kullanarak ölçer (TFRS 13, prf. 22). Bu nedenle işletme bir varlığın veya borcun gerçeğe uygun değerini ölçerken, piyasa katılımcılarının ölçüm tarihinde bu varlığı veya borcu fiyatlandırırken göz önünde bulunduracakları varlığın durumu, konumu ile varsa varlığın satışına veya kullanımına ilişkin sınırlamalar gibi özellikleri dikkate alır (TFRS13, prf.

11). Bu anlamda varlığın veya borcun belirli bir özelliğinin ölçüm üzerine etkisi, söz konusu özelliğin piyasa katılımcıları tarafından nasıl dikkate alınacağına bağlı olarak farklılık göstermekte (TFRS 13, prf. 12) ve varlık veya borcun gerçeğe uygun değeri söz konusu değerlendirmeye bağlı olarak değişebilmektedir.

Gerçeğe uygun değer ölçümünde, varlığın satışına veya borcun devrine ilişkin işlemin varlığa veya borca ilişkin asıl piyasa da ya da asıl piyasanın bulunmadığı durumlarda, varlığa veya borca ilişkin en avantajlı piyasada gerçekleştiği varsayılır (TFRS 13, prf. 16). Bu kapsamda gerçeğe uygun değer, fiyatın doğrudan gözlemlenebilir olmasına veya başka bir değerleme yöntemi kullanılarak tahmin edilmesine bakılmaksızın, mevcut piyasa koşullarında ölçüm tarihinde asıl (ya da en avantajlı) piyasada olağan bir işlemde bir varlığın satışından elde edilecek veya bir borcun devrinde ödenecek fiyattır (çıkış fiyatıdır) (TFRS 13, prf. 24).

Bu TFRS, gerçeğe uygun değer ölçümlerinde ve ilgili açıklamalarda tutarlılığı ve karşılaştırılabilirliği arttırmak amacıyla, gerçeğe uygun değeri ölçmek üzere kullanılan değerleme yöntemlerine ilişkin girdileri üç seviyede sınıflandıran bir gerçeğe uygun değer hiyerarşisi oluşturur. Gerçeğe uygun değer hiyerarşisi, en yüksek önceliği özdeş varlıkların ve borçların (Seviye 1 girdileri) aktif piyasalardaki kotasyon fiyatlarına

82

(düzeltilmemiş olan fiyatlar), en düşük önceliği ise gözlemlenebilir olmayan girdilere (Seviye 3 girdileri) verir (TFRS 13, prf. 72). Bu kapsamda gerçeğe uygun değer hiyerarşisini şu şekilde belirlemek mümkündür:

1) Seviye 1 girdileri, işletmenin ölçüm tarihinde erişebileceği, özdeş varlıkların veya borçların aktif piyasalardaki kotasyon fiyatları (düzeltilmemiş olan fiyatlar) (TFRS 13, prf. 76) olup aktif bir piyasadaki kotasyon fiyatının, gerçeğe uygun değere ilişkin en güvenilir kanıtı sağladığı kabul edilmektedir (TFRS 13, prf. 77).

2) Seviye 2 girdileri, varlığa veya borca ilişkin doğrudan veya dolaylı şekilde gözlemlenebilir olan, Seviye 1 içerisindeki kotasyon fiyatları dışındaki girdilerdir (TFRS 13, prf. 81). Seviye 2 girdileri benzer varlık veya borçların aktif piyasalardaki kotasyon fiyatları, özdeş ya da benzer varlık veya borçların aktif olmayan piyasalardaki kotasyon fiyatları ile varlık veya borca ilişkin kotasyon fiyatları dışındaki gözlemlenebilir girdilerden - faiz oranları, getiri eğrileri, zımni oynaklıklar, kredi marjları veya piyasa verilerince desteklenmiş girdiler gibi - oluşmaktadır (TFRS 13, prf. 82).

3) Seviye 3 girdileri, varlığa veya borca ilişkin gözlemlenebilir olmayan girdiler olup ilgili gözlemlenebilir girdiler bulunmadığında gerçeğe uygun değeri ölçmek amacıyla kullanılan girdileri ifade etmektedirler (TFRS 13, prf. 86, 87).

Gözlemlenebilir olmayan girdiler, piyasa katılımcılarının riske ilişkin varsayımları da dâhil olmak üzere varlığın veya borcun fiyatlandırılmasında kullandıkları varsayımları yansıtır (TFRS 13, prf 87). Bu aşamada, ikna edici olmak koşuluyla varlığın maliyeti dahi gerçeğe uygun değer olarak dikkate alınabilmekle birlikte iskontolar, indirimler ve değerleme yöntemleri gibi uygulamalarla gerçeğe uygun değere ulaşılmaya çalışılır (Akbulut, 2015, s. 14).

Standartlar açısından geçerli olan ve finansal tablolarda değişik derecelerde ve değişik bileşimlerde kullanılan birkaç farklı ölçüm esası bulunmakta olup (FRİKÇ, prf. 4.55) bu esaslar tarihi maliyet esası, cari maliyet esası, gerçekleşebilir değer ve bugünkü değer olarak sıralanmıştır.

Tarihi maliyet esasında, varlıklar elde edildikleri tarihte alımları için ödenen nakit veya nakit benzerlerinin tutarları ile veya onlara karşılık verilen varlıkların gerçeğe uygun

83

değerleri ile; borçlar ise borç karşılığında elde edilenin tutarı ile veya işletmenin normal faaliyetlerinden kaynaklanan borçlarda, borcun kapatılması için gereken nakit veya nakit benzerlerinin tutarı ile ölçülürler (FRİKÇ, prf. 4.55). Dolayısıyla tarihi maliyet esası varlığın elde edilme ve borcun üstlenilme zamanındaki gerçeğe uygun değerlerini yansıtmakta olup geçen zamanla beraber değişen koşulların etkisini göstermekte yetersiz kalmaktadır.

Cari maliyet esasında varlıklar aynı veya eşdeğer bir varlığın elde edilmesi için hâlihazırda gereken nakit veya nakit benzerlerinin tutarı ile ve borçlar ise yükümlülüğün kapatılması için gereken nakit ve nakit benzerlerinin iskonto edilmemiş tutarları ile gösterilir (FRİKÇ, prf. 4.55). Cari maliyet, ölçüm anındaki değeri yansıtmakta olup tarihi maliyetten farklı olarak geçen zamanla beraber değişen koşulların etkisini de dikkate almaktadır.

Gerçekleşebilir değer (ödeme değeri) esasına göre, varlıkların elden çıkarılması halinde ele geçecek olan nakit ve nakit benzerlerinin tutarı ile ve borçların ise kapatılmaları için ödenmesi gereken nakit ve nakit benzeri değerlerin iskonto edilmemiş tutarları ile gösterilmesi esastır (FRİKÇ, prf. 4.55).

Bugünkü değer ise, varlıkların ileride yaratacakları net nakit girişlerinin bugünkü iskonto edilmiş değerleri ile ve borçların da kapatılmaları için ileride ödenmesi gereken net nakit çıkışlarının bugünkü iskonto edilmiş değerleri ile gösterildiği esastır (FRİKÇ, prf. 4.55).

Gerçeğe uygun değer ölçüsü, işlem anında kavramsal çerçevede belirtilen ve yukarıda sayılan dört ölçüm esasından her birine; işlem tarihinden sonra ise tarihsel maliyet esası hariç diğer üç ölçüm esasına karşılık gelebilir (Tokay & Deran, 2008, s. 31).

Bu esasların haricinde çeşitli standartlarda bahsedilen geri kazanılabilir tutar, kullanım değeri, net gerçekleşebilir değer, işletmeye özgü değer veya itfa edilmiş maliyet değeri gibi değişik ölçüm esasları da bulunmaktadır. Ölçüm esasına bağlı olarak, ölçümü yapılan kalemin finansal tablolarda raporlanan değerinde yaşanabilecek farklılıkların raporlanan kâra etki edeceği açıktır.

84