• Sonuç bulunamadı

Çocuğun Sosyalizasyonu: Toplumsal Cinsiyet ġemasının Algılanması ve Cinsiyet TipleĢtirmes

2.2. KURAMSAL ÇERÇEVE 1 Sosyal Öğrenme Kuramı

2.2.3. Toplumsal Cinsiyet ġeması Kuramı

2.2.3.1. Çocuğun Sosyalizasyonu: Toplumsal Cinsiyet ġemasının Algılanması ve Cinsiyet TipleĢtirmes

Toplumsal cinsiyet Ģema teorisine göre, bireyler sosyal dünyayı toplumsal cinsiyet Ģemasına göre algılarlar. Bu yolla kadınlar ve erkekler, her tür bilgiyi, nesneyi ya da özellikleri cinsiyetlere göre ayrıĢtırarak biliĢsel dünyalarında kodlarlar ve dıĢsallaĢtırma yoluyla anlamlı kılarlar. “Kültürlerin çoğu dünya görüĢlerini erkeklik ve kadınlık üzerine inĢa ederler. Kimi kültürler, bu fikirleri almıĢ ve erkeklik ve kadınlık davranıĢ eğilimleri üzerine kurulmuĢ evren modelleri yaratmıĢlardır” (CAROLL VE WOLPE, 1996). Neredeyse bütün kültürlerde “biyolojik sebeplerin ötesine geçen ayrımlar” (BASOW, 1990) sözkonusu olsa bile bu ayrımların (giyim tarzları, konuĢma ve saç stilleri, kullanılan dil, oyuncaklar, giysi renkleri, tüketim nesneleri, beğeni alanları, yemek yeme stilleri, bedenin dili ve kullanımı, mimik ve jestler, konuĢma stilleri v.s.) inĢa edildiği/ediliĢinde kullanılan toplumsal cinsiyet Ģemasının kültürlerarası farklılık ve çeĢitlilik sergilediğini söyleyebiliriz.

Toplumsal cinsiyet, biliĢsel geliĢim kuramında olduğu gibi pasif bir konumda resmedilen çocuklar tarafından basitçe öğrenebilecek bir Ģey değildir. Tam aksine çocuklar kendi sosyal dünyalarını aktif bir Ģekilde düzenleyecek biliĢsel bir yetkinlik kapasitesine sahiptirler, ancak bu yetkinlik olanağı, çocuğun yaĢadığı toplumun kültürüyle doğrudan ilintilidir. Toplumsal cinsiyet Ģemasının beslendiği temel desen, kültürdür. Bem (1983‟DEN AKT. RENZETTĠ VE CURRAN, 1992), bu hususu Ģöyle açıklamaktadır: Neredeyse tüm toplumlar, geliĢen çocuğa toplumsal cinsiyet

hakkında iki hayati öneme sahip Ģey öğretirler. Ġlki, biliĢsel Ģema olarak hizmet edebilecek cinsiyet iliĢkili önemli bağıntılar ağı öğretirler. Ġkincisi, kadın ve erkek arasındaki ayrılığın insan deneyiminin her alanında yoğun ve yaygın etkilere sahip olduğunu öğretirler. Tipik bir Amerikan çocuk, örneğin ebeveynlerinin, öğretmenlerinin, akranlarının uygun davranıĢ olarak tanımladığını cinsiyetin bir fonksiyonu olarak gözlemlemeden duramaz; oyuncaklar, kıyafetler, hobiler, iĢgücünün ev içindeki bölünmesi, cinsiyetin bir fonksiyonu olarak değiĢiklik gösterir.‟

Aynı zamanda sosyo-kültürel bir süreç olarak adlandırabileceğimiz cinsiyet sosyalizasyonu aĢaması, farklı sosyalizasyon ajanları vasıtasıyla bireylerin bir bakıma “cinsiyetlendirildiği” bir aĢama olarak görülebilir. Ve bu süreçte cinsiyet kalıpyargılarını kullanmak suretiyle genel olarak her toplum, kadın ve erkek bireyin toplumca öngörülen kadınlık ya da erkeklik modellerine uygun bir biçimde sosyalleĢtirilmesini öngörür. Bu noktada belirtmemiz gereken önemli husus, bireye model olarak bir rehber niteliğinde sunulan kadınlık ve erkeklik biçimlerinin birbirinden kesin çizgilerle ayrılamadığıdır. Sözkonusu kadınlık ve erkeklik biçimleri de tıpkı cinsiyet grupları (kadın ve erkek) gibi kendi içerisinde saf-homojen değildir. Sosyalizasyon, cinsiyetlerin ayrıĢtırıldığı-tipleĢtirildiği dinamik bir süreçtir. Toplum, bireyin cinsiyetinin yaĢamın her anında çok önemli olduğunu ve önemli bir fark yarattığını öğretir. Böylece toplum çocuğa cinsiyetle ilgili iki Ģey öğretir. Cinsiyetle ilgili çağrıĢımlar (toplumsal cinsiyet Ģeması) ve kadın erkek arasındaki ayrımın yaĢamın her yönü ile yoğun ve yaygın bir iliĢki olduğunu öğretir. Böylece toplumsal cinsiyetin diğer pek çok sosyal kategori üzerinde biliĢsel bir önceliği oluĢur. Kurama göre eğer toplum cinsiyete bağlı çağrıĢımlarını sınırlasaydı ve cinsiyet ayrımının iĢlevsel önemi üzerinde bu kadar ısrarla durmasaydı, çocuklar muhtemelen cinsiyetleri daha az ayrıĢtıran bireyler olurlardı (DÖKMEN, 2004).

Toplumsal cinsiyete iliĢkin çağrıĢımların etki derecesinin ve bireylerin toplumsal cinsiyet Ģemasını kullanma biçimlerinin farklı olduğunu belirten Bem, bu Ģemanın bütün bireyler tarafından aynı Ģekilde kullanılmadığı gibi bütün bireyler için de bunun bir zorunluluk olamayacağı görüĢündedir. Diğer bir deyiĢle ona göre kadın ya da erkek bireyler, kendilik algılarını ve diğer hemcins ve karĢı cins bireylerin algılanmasında kültürel düzenlemeleri içeren Ģemayı kullanmayabilirler, çocuğun sosyalizasyonunda da aynı Ģekilde bunun kullanılmaması mümkün olabilir, ancak Bem‟e göre bunun gerçekleĢmesi çok zor olacaktır/bir süreçtir. Bu zorluğu belirleyen kültürel yapının baskıcı ve dıĢsal yönünün varlığıdır. Kültürün bu iĢlevi aracılığı ile sosyalizasyon sürecinde “cinsiyetler arasında geniĢ ayrımlar yapılmasaydı çocuklar da böyle güçlü toplumsal cinsiyet Ģemaları geliĢtirmez veya onları kullanmazdı” (BASOW, 1990). Diğerlerine toplumsal cinsiyet etiketlerini erken dönemde (28 aylık öncesinde) uygulayan çocuklar, henüz insanları ve nesneleri hatasız olarak etiketlemeyen çocuklardan kendi oyuncak seçimlerinde dahi cinsiyet tiplemelidir; bu durum ise erken dönemde etiketleme yapanların zaten bir toplumsal cinsiyet Ģemasına sahip olduğunu ortaya çıkarır (FAGOT VE LEĠNBACH, 1989‟DAN AKT. BASOW, 1990). Buna göre bir çocuğun erken dönemde toplumsal cinsiyet etiketlerini kullanıp kullanmadığı ailesinde toplumsal cinsiyetin ne kadar belirgin olduğu ile tahmin edilir. Örneğin, çocuğun ebeveynlerinin toplumsal cinsiyete uygun olanlara ne kadar önem gösterdiği gibi. Çocuklar büyüdükçe (4‟lü yaĢlarda) onların toplumsal cinsiyet Ģeması daha karmaĢık hale gelir; toplumsal cinsiyet belirli davranıĢlar ve özelliklerle ilgiliymiĢ gibi görülür ancak epeyce katı ve kategorik bir yolla olur

(BASOW, 1990). “Hayatlarının erken döneminde çocukların düĢünceleri genellikle somuttur. Diğer bir deyiĢle gözlemlerini ve deneyimlerini düzenlemede onlar basit ve açık ipuçlarına güvenir. Cinsiyet, kendisine açık ve net fiziksel çeĢitli ipuçlarına sahip bir kategoridir; anatomi, saç uzunluğu, yüz Ģekli, kıyafet gibi. Çocuklar ilk olarak kendilerini etiketlemek için ve kendi benliklerini düzenlemek için Ģemayı kullanır. Daha sonra kiĢilik özelliklerini ve davranıĢları eril-erkeksi ve diĢil-kadınsı olarak iki sınıfta düzenlemek çabasıyla diğerlerine uygularlar ve gözlemledikleri Ģeylere ya toplumsal cinsiyete uygun (iyi) veya toplumsal cinsiyete uygun değil (kötü) gibi değerler eklerler” (RENZETTĠ VE CURRAN, 1992). Çocuklar dörtlü yaĢlarda gözle görülür Ģekilde kalıpyargılıdırlar. Örneğin, “Eğer bir kız ise, yalnızca kadınsı Ģeyler yapmalıdır.” Sekiz yaĢ ve yetiĢkinlik esnasında toplumsal cinsiyet Ģeması, toplumsal cinsiyet ile ilgili olarak çağrıĢımlar ağını kurarak daha boyutlu hale gelir. Örneğin, “O bir kızdır, ancak sadece yaptığı Ģeyi görerek onun ne kadar kadınsı olduğunu söyleyebilirim” gibi. Bu noktada toplumsal cinsiyet Ģeması baskın halde toplumsal cinsiyet kalıbındaki kiĢisel özelliklerin sahipliği ile ölçülebilir. Cinsiyet tiplemeli bireyler için kalıpyargılı erkeksi ve kadınsı özellikler olumsuz anlamda bağlantılıdır, bu da erkeksilik ve kadınsılık için cift kutuplu yapıya sahip bir toplumsal cinsiyet Ģemasını gösterir. Cinsiyet tipli olmayanlar için stereotipik özellikler bağımsızdır, bu ise güçlü bir toplumsal cinsiyet Ģemasının yokluğunu gösterir (BASOW, 1990).