• Sonuç bulunamadı

ÇİN HALK CUMHURİYETİ’NDE TÜRK HALKLARI

1.2. ÇİN-DOĞU TÜRKİSTAN İLİŞKİSİ

Çin’deki Türkler deyince akla ilk gelen bölge Doğu Türkistan’dır. Çin ile Türklerin ana yurdu olan Doğu Türkistan’ın ilişkisi binlerce yıl öncesine dayanır. Aradaki bu ilişki Çinlilerin iddia ettikleri gibi Doğu Türkistan topraklarının ezelden beri Çin toprağı tezine dayanmamaktadır. Bu ilişki kimi zaman bağımsız iki ülke arasındaki ilişki niteliğinde, kimi zaman ise işgal ve bağımlılık ilişkisi niteliğindedir.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin Xinjiang Uygur Otonom Bölgesi olarak adlandırdığı Doğu Türkistan Çin’in kuzeybatısındadır. 1.824.418 kilometrekarelik toprağa (İlkul, 1999:35), zengin doğal kaynaklarına ve Çin’in Orta Asya ve Avrupa’ya açılan kapısı niteliğine sahip olan Doğu Türkistan, büyük stratejik öneme haizdir. Doğu Türkistan, çoğunlukla Uygur olmak üzere Kazak, Kırgız, Özbek ve Tatar gibi Müslüman Türk halklarından oluşmaktadır. Milattan önceki 206 senesinden milattan sonraki 1759 yılına kadar geçen yaklaşık 2000 yıllık zaman zarfında Doğu Türkistan, 1800 seneden uzun bir süre bağımsız kalmıştır. Çinliler Doğu Türkistan topraklarına Han Hanedanlığı döneminden itibaren adım atmaya başlamışsa da bu tamamen İpek Yolu’nun güvenliği sağlamak amacı taşıyordu. Çinlilerin bugün o dönemin merkeze tabi idare birimler kimliğinde tanıtmaya çalıştığı kuruluşlar, aslında İpek Yolu üzerinde kurdukları karakollardır (İnayet, 2010:18).

9 Çinliler, Doğu Türkistan bölgesinin şimdiki halini kuzeyden gelen göçebe Türkler ile bölgede yaşayan Çinlilerin kaynaşması neticesinde aldığını ileri sürerler. Fakat Çinlilerin bu söylemi şimdiye kadar bilimsel açıdan kanıtlanamadı, üstelik hep asılsız çıktı. Doğu Türkistan tarih boyunca hep Türk Devletlerinin hüküm sürdüğü bölge olarak görülmüştür ve bunu kanıtlayacak güçlü deliller de mevcuttur. Şehname’de milattan önceki dönemlerde Türkistan olarak isimlendirilen bölgeye “Turan” adı verildiğine dair bilgilere rastlanır. Milattan sonra 7. asırdan sonra, “Turan” ismi, Fars ve Arap kaynaklarında “Türkistan” olarak geçmeye başlamıştır. Marco Polo’nun Seyahatnamesinde ise Doğu Türkistan’ın adı “Büyük Türkiye” olarak geçer (İnayet, 2010:16). Turfan metinlerinde Uygur Türklerinin kendi yaşadıkları bölgeyi “Uygur İli”

diye adlandırdıkları ifade edilir (Kaya, 2016:36) fakat zaman zaman “Uyguristan” adına da rastlamaktayız. “Büyük Türkiye” anlamını taşıyan “Uluğ Türkistan” bölgesinin batı kısmı 19. asrın ikinci yarısında Ruslarca işgal edildikten sonra, bölgenin doğu kısmına

“Doğu Türkistan” adı verilmiştir (İnayet, 2010:13).

Çin, Doğu Türkistan’ın ezelden beri Çin toprağının bir parçasını olduğu savunur. Fakat Çin tarihi uzmanı Owen Lattimore, Çinlilerin Orta Asya’da varlıklarını hiçbir zaman aralıksız devam ettirmediğini, 2000 yıllık tarihin sadece 425 yılında Doğu Türkistan’da hüküm sürdüğünü söyler (Kaya, 2016:37).

Son yıllarda gerçekleştirilen bilimsel araştırmalar sonucu Çin’in kuzey, kuzeybatı ve batı bölgelerinin MÖ 3000 yılına dek uzanan geniş bir zamandan bu yana Türklerin ana yurdu olduğu kanıtlanmıştır. Ancak Çin tarihçeleri, hâlâ Türk ülkelerini kendi güvenlikleri için kontrol edilmesi gereken bir ülke ve topraklarının bir parçası olarak görürler, bu açık bir şekilde Çin’in sömürgeci politikasını yansıtmaktadır (Kaya, 2016:38).

339 tarihinde Doğu Türkistan’ın Çarkılık, Hoten, Karaşehir, Kuçar ve Turfan güzergâhları üzerinden geçerek bölgenin her tarafını gezmiş olan ünlü seyyah, Çinli rahip Fa Shen, Doğu Türkistan’da dolaşırken şehir ve kasabalarda hiçbir Çinliyle karşılaşmadığını anılarında açıkça ifade eder. 339-1760 yılları arasında Doğu Türkistan’ın hiçbir yerinde Çin kolonisinin izine rastlanmadığını gösteren bu ifade tarihî açıdan büyük önem taşımaktadır (Kaya, 2016:38). 629-645 yılları arasında Doğu Türkistan’ı baştan başa dolaşmış olan Çin casusu seyyah rahip Xuan Zang da Doğu

10 Türkistan’da rahip Fa shen’in ifade ettiği gibi ahvale rastlamadığını anılarında belirtir (Kaya, 2016:38).Öteden beri Türkistan topraklarının zaman zaman Çinlilerin istilasına uğradığı ve bu istilanın bazen ülkenin tamamını bazen de bir kısmını kapsadığı bilinen bir gerçektir. Çin istilalarının tam olarak 1700’lü yıllarda başladığı ileri sürülmektedir (Dauliatova, 2007:23).

Çinlilerin Doğu Türkistan’ı işgal girişimini birkaç döneme ayırabiliriz: İlki 1757 yılından 1860’a dek toplam 103 yıl (İmparatorluk Dönemi); ikincisi, 1876 senesinden 1911’e dek 35 yıl (İmparatorluk Dönemi ); üçüncüsü ise 1911 yılından 1943’e dek (Askeri Valiler Dönemi); dördüncüsü, 1943’ten 1949’a dek (Milliyetçi Çin Dönemi);

sonuncusu ise 1949’dan bu yana devam eden istila (Kızıl Çin Dönemi) olmuştur (Dauliatova, 2007:23).

Çin’de uzun dönem hüküm süren Mançu İmparatorluğu 1757’de Doğu Türkistan’ı işgale girişmiştir, fakat kalıcı etki bırakamamıştır. Çinliler Doğu Türkistan’ı aldıktan sonra, 1764-1790 yılları arasında eski idare yapısını tamamen değiştirmeye çalışmış ve Doğu Türkistan’ı Cungarya ve Kaşgarya vilayetleri olarak iki ayrı bölgeye bölerek her iki vilayete de bir genel vali ve bir de vali tayin etmiştir. Kaşgarya vilayeti Kaşgar, Yarkent, Yeni-Hisar, Aksu, Üç-Turfan ve Kuça şeklinde bölünmüş ve yerli halka sadece küçük beldelerin idaresi bırakılmıştır (Hayit, 1995:137).

Doğu Türkistan halkını, kurdukları düzen ile madden ve manen sömüren Çin Mançu İmparatorluğu’na karşı sık sık ayaklanmalar meydana gelse de olumsuz sonuçlanmıştır.

Ancak 1863 senesinde Doğu Türkistanlıların kurtuluş hareketi olumlu sonuç vermiş ve İşgalci Çin Birlikleri ve onlara yardım ve yataklık edenler tamamen pasifize edilmiş ve Doğu Türkistan da kurtulmuştur. 1865 yılında nihayet Yakup Bey, Doğu Türkistan’da bağımsız bir devlet kurmayı başarmıştır (Hayit, 1995:139).

Yakup Bey tarafından kurulan devlet Osmanlı İmparatorluğu, Afganistan, Rusya ve İngiltere gibi devletler tarafından tanınmış ve uluslararası diploması kuralarına göre muamele görmüştür. Fakat bu devlet 14 yıl varlığını sürdürebilmiş ve 1867 yılında ikinci kez Çin Mançu istilasına maruz kalmıştır (Ekrem, https://www.sde.org.tr, 2018).

11 Çinliler, 1884 senesine dek Doğu Türkistan için “Batı bölgeleri” anlamını taşıyan “Xiyu”

(西域) ismini kullanmıştır. Xiyu adı; özel bir coğrafi bölgeyi değil, genel anlamda Doğu Türkistan dâhil tüm Orta Asya’nın önemli bir kısmını ifade ediyordu. Çinliler, 1884 yılından itibaren Doğu Türkistan’a “yeni hudut, sonradan kazanılmış topraklar” anlamı taşıyan Xinjiang (Şincang, Xinjiang, Sinkiang) ismi vererek “ezelden Çin toprağı”

dedikleri bu bölgeyi işgal ettiklerini ilan etmişlerdir (İnayet, 2010:13). Türköz, bu tarihten itibaren Doğu Türkistan’ın Çin’in 19. eyaleti olarak oluştuğunu ifade eder (Türköz, 2010:1). Dorais ise bölgenin nüfus çoğunluğunu Müslüman Türk gruplarının oluşturduğunu belirtir (Dağcı-Keskin, 2015:13).

Çinliler, Doğu Türkistan’ı kendi idari bölgesine dönüştürdükten sonra bölgeyi sert ve sıkı tedbirlerle idare etmeye başlarlar. Doğu Türkistan halkının sefalet yaşayarak muhtaç duruma düşmesi maksat edinilerek çok ağır vergiler getirilmiştir. Çinlilere her alanda kolaylık sağlanırken Doğu Türkistanlılara engeller ve zorluklar çıkartılmıştır.

Türklerin kendi aralarında yardımlaşmaları, Türk ve Türkistan kelimelerini kullanmaları, gazete, dergi gibi ilmi etkinlikle uğraşmaları, özellikle Türkiye ve İslam ülkelerinden gazete, kitap getirmeleri yasaklanır (Alptekin, 1992:143).

1911 yılında Çin’de Mançu İmparatorluğu devrilip yerine Cumhuriyet kurulmuştur dolaysıyla Mançu İmparatorluğu’nun Doğu Türkistan’daki işgali sona ermiş oldu. Fakat Çin’deki iç kaosu fırsat bilen bazı genel valiler, Doğu Türkistan’ı kendi yönetimi altında tutmaya başladılar ve Çin kökenli bu genel valiler, Çin’deki Cumhuriyet yönetime başkaldırarak Doğu Türkistan’ı 22 sene keyfi bir şekilde idare etmişlerdir. Çin Cumhuriyet Başkanı Sun Zhongshan’ın 1913 senesinde Doğu Türkistan’a genel vali olarak atadığı Yang Zixing, Doğu Türkistan halkının kendi kültürünü yaşamasına izin vermez ve Doğu Türkistanlıları tam anlamıyla cahil bırakır. O, görevdeyken Ruslarla iyi ilişki kurmaya çalışır ve bölgede 5 konsolosluk açılmasına izin verir. 1922’de merkez hükûmetin iznini almadan Ruslar ile ticaret anlaşması yapar (Hayit, 1995:308).

Aradan fazla zaman geçmeden bunun sonucu görülmeye başlar ve 1933-1943 yılları arasında, Doğu Türkistan’da Sovyet-Çin ortak idaresi fiili olarak kurulur (Emin, 2003:70).

12 Müşterek Sovyet-Çin idaresi Doğu Türkistan’ı tam anlamıyla cehenneme çevirir.

Toplumun önde gelenleri idam edilir ve Doğu Türkistan halkının millî kültürü yok sayılarak komünist eğitim yaygınlaştırılmaya çalışılır. Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hoci Niyaz Haci ve başbakan Sabit Damolla gibi Doğu Türkistan halkının önderleri katledilir (Dauliatova, 2007:25).

Bu zorlu dönemlerde Doğu Türkistanlılar özgürlük mücadelesi başlatarak birkaç kez hükûmete karşı ayaklanır. Bunun sonucunda 1933 ve 1944 senelerinde Bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurmayı başarırlar fakat her seferinde Sovyetler Birliğinin hem askerî hem siyasi müdahalelerinden dolayı Doğu Türkistanlılar esaretten kurtulamazlar.

1949 yılında milliyetçi Çin hükûmeti devrilince yöneticileri Tayvan’a kaçarlar. Bu defa Doğu Türkistan, komünist Çin yönetimince işgal edilir (İlkul, 1999:42).

Komünist Çin hükûmeti Çin’in batıya açılan kapısı niteliğindeki Doğu Türkistan’da ilk olarak Türkistan ve Türk adlarını yasaklamıştır. Doğu Türkistanlıların hafızasına kazılmış bu adların yasaklanmasıyla başlayan zulüm; sözde Panislamizm ve Pantürkizm’le mücadele, yerli milletçilikle mücadele, derebeylikler ve zenginlerle mücadele, Sovyet iş birlikçileriyle mücadele söylemleriyle devam etmiştir. Doğu Türkistanlılar, kültür devriminin sonlanması ve 1980’lerde başlayan Çin’in dışa açılım ve reform politikaları sayesinde nispeten rahat nefes alma fırsatına kavuşur. Doğu Türkistanlılar, kısa süreliğine kendine gelme fırsatını bulmuşsa da soğuk savaşın bitmesi ve Sovyetler Birliğinin parçalanması gibi büyük değişimlerden sonra tekrar zulüm ve baskılara maruz kalmıştır. 1994-2010 yılları arasında Doğu Türkistan’ın mutlak tek yöneticisi olan Çin kökenli Wang lequan; Çin’in yürürlükteki anayasası, Doğu Türkistanlılara umuttan başka hiçbir yarar sağlamayan sözde bölge otonom yasası, din inanç yasası, yazı ve kültür yasalarını bir kenara iterek ya da hiçe sayarak tamamen kendi inisiyatifiyle Doğu Türkistanlılara sitemli bir şekilde tavizsiz ve acımasız kültür, eğitim, toplumsal ve ekonomik politikalar uygulamıştır.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Ekim 2013’te Kazakistan’a gerçekleştirdiği ziyaret esnasında İpek Yolu Ekonomik Kuşağı ve 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu Projesi planını duyurur. Çinlilere göre bölgesel devletleri hatta tüm dünyayı ekonomik olarak şaha kaldıracak olan bu projede Doğu Türkistan çok önemli yer tutmaktadır. Çin için hayati öneme sahip olan bu projenin gerçekleşmesi için Doğu Türkistan’ın güvenliği ve

13 istikrarı çok önemlidir. Bu çerçevede tarih boyunca diğer etnik grupları her açıdan ötekileştirip tehdit olarak gören Çinliler kendilerinden hem ırk hem kültür hem de din açısından farklı olan Doğu Türkistan Türklerine uyguladığı mevcut baskı ve asimilasyon politikasının şiddetini daha artırmaya karar verir. Hemen ardından Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Doğu Türkistan için sarf ettiği “Xin Jiang’da Çelikten Duvar Örülmeli” sözü Doğu Türkistan’daki durumun daha kötüye gideceği anlamına geliyordu. Artık Doğu Türkistanlılar her alanda hedef haline gelmişti. Ekonomik, eğitim, kültür ve sosyal alanlarda baskılar daha da şiddetlenmeye başladı. Adeta kültürel ve ırkî soykırım denebilecek kadar olaylar yaşanmaya başladı. Doğu Türkistan’ın millî kültürünün eğitim ve bilimsel anlamda gelişmesine büyük emek veren aydınlar ve bilim insanları tek tek hapse ve ceza kamplarına atılmaya başlandı. Öteden beri sakıncalı olarak görülen Türkoloji, Pantürkizm’in ideolojik ve ilmî silahı olarak görülür ve bu bilim dalı için emek veren aydınlar ve bilim insanları cezalandırılmaya tabi tutulmaya başlanır. Hatta Dîvânü Lûgati't-Türk’ün okulların derslik müfredatına dâhil edilmesine ön ayak olan Xinjiang Eğitim Bakanı Uygur Kökenli Sabit Rozi, gençlerin beynini Pantürkizm virüsü ile zehirlemekle suçlanıp idam cezasına çarpıtılır. Türk kökenli araştırmacı ve uzmanlar tarafından son yıllarda yapılan çalışmalar Pantürkizm’e hizmet etmekle suçlanarak tekrar gözden geçirilir ve belli orandakiler sakıncalı görülerek toplatılır. Kısacası Çin Halk Cumhuriyeti’nde Türk varlığı için hizmet eden Türkoloji bilim dalı, büyük tehlikeyle kaşı karşıya kalmıştır.

Çin Halk Cumhuriyeti, öteden beri sadece Uygurları hedef alıyordu fakat son dönemlerde Uygurlar dışındaki diğer Türk etnik toplulukları da doğrudan hedef almaya başladı. İki yıl öncesine kadar baskı ve zulüm tamamen Uygurlarla sınırlıyken bugün Kazaklar ve Kırgızlar, hatta çok daha az sayıda bulunan Tatarlar ve Özbekler de aynı baskı ve zulme maruz kalmaktadır (Kaşıkçı, 16.02.2019). Hatta Çin vatandaşlığından Kazak, Kırgız ve Pakistan vatandaşlığına geçenler bile Çin Halk Cumhuriyeti hükûmetinin “Yeniden Eğitim Merkezleri”, Uluslararası toplumların “Toplama Kampları”, diasporadaki Uygur aydınlarının “Ceza Kampları” olarak adlandırdığı yerlere atılmaktadır.

14 İKİNCİ BÖLÜM