• Sonuç bulunamadı

20. yüzyılda dünyadaki hızlı nüfus artışı, nüfus artışına bağlı olarak kentleşmenin olması, sanayileşme ve teknolojinin gelişmesi ile doğal ve fiziksel kaynakların tüketiminin artmasına neden olmuştur. Yeryüzünde el değmemiş, kullanılmamış veya doğallığını koruyabilen alanların sayısı her geçen gün azalmaktadır. Hava, su, toprak, orman, deniz, göl, nehir gibi insan yaşamı için hayati öneme sahip unsurların kirlenmesi gün geçtikçe artmaktadır. Temiz ve sağlıklı bir çevre için mutlaka daha iyi eğitilmiş, bilgili ve sağlıklı toplumlara ihtiyaç vardır (Solmaz, 2010, s. 40-41).

Çevre eğitimi; toplumun tüm kesimlerinde çevre bilincinin geliştirilmesi, çevreye duyarlı, kalıcı ve olumlu davranış değişikliklerinin kazandırılması ve doğal, tarihi, kültürel, sosyo estetik değerlerin korunması, aktif olarak katılımın sağlanması ve sorunların çözümünde görev almak olarak tanımlanabilir (Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 2006, s.1).

Çevre eğitimi ile çevre bilincine sahip bireyler yetiştirilmesi hedeflenmelidir. Bu özelliği bakımından çevre eğitimi, çevre bilimi ve diğer ekolojik içerikli eğitimlerden farklılık gösterir. Çevre eğitimi, bir yandan ekolojik bilgileri aktarırken diğer yandan da bireylerde çevreye yönelik tutumlarının gelişmesini ve bu tutumların davranışa dönüşmesini sağlar. Çevre eğitimi, öğrencilerin bilişsel, duyuşsal ve psiko-motor öğrenme alanlarına hitap eder. Çevre eğitimi, çevrenin korunması için tutumların, değer yargılarının, bilgi ve becerilerin geliştirilmesi ve çevre dostu davranışların gösterilmesi ve bunların sonuçlarının görülmesi sürecidir (Erten, 2004).

Çevre eğitiminin asıl hedefi insan davranışını etkilemektir. Çünkü çevre eğitimi yalnızca bilgi vermek ve sorumluluk hissi oluşturmakla kalmamalıdır. Çevre ile ilgili konularda aktif katılım sağlayacak, olumsuzluklara karşı tepki oluşturacak, bireysel çıkarların toplumsal çıkarlardan ayrı düşünülemeyeceği gerçeğini kavratacak bir eğitim yöntemi uygulanmalıdır. Çevre eğitimi toplumda yaşayan tüm bireylere verilmelidir.

Çevre sorunlarının önlenmesinde günümüz insanının doğaya bakış açısını değiştirerek, değerlerini ve tutumlarını biçimlendirecek bir eğitim büyük önem taşımaktadır. Yetişkinlerde ve çocuklarda çevre bilincinin geliştirilmesi, çevreye duyarlı olumlu davranışların oluşturulması, çevre sorunlarını ortadan kaldırılması açısından büyük önem taşımaktadır. Zarar görmüş çevrenin yeniden kazandırılması ve doğal çevrenin korunmasının temelinde çevre sorunlarının farkında olmak ve çevre eğitimi yatmaktadır. Çevre hareketinin ilk olarak nerede başladığını söylemek oldukça güçtür. Bu hareketin kökenini Eski Yunan ve Eski Mısır’a kadar götürenler olsa da, ilk hareketin sanayi devrimi ile çevre üzerinde son derece olumsuz tahrip yaratmış İngiltere, Amerika ve kimi Avrupa ülkeleri ile başladığı söylenebilir (Solmaz, 2010, s. 43).

Çevre eğitimine dair bilinen ilk çalışmalar doğa araştırmacıları ve korumacılık olarak kendini göstermiştir. 1970 yılında düzenlenmeye başlayan Dünya Günü ile çevre eğitimi planlanmaya başlamıştır. 1992 yılının Haziran ayında Kuzey Amerika Çevre Eğitimi Kurumu’nun hazırladığı raporda çevre eğitimi “Tabii veya insanlar tarafından inşa edilen çevreler hakkında duyarlı ve bilgili bir vatandaşlık anlayışını geliştirmeyi hedefleyen bir çalışma alanıdır. Çevre konusunda duyarlılık ve bilgi sahibi olma o şekilde gerçekleştirilmelidir ki, sonuçta çevre sorunlarını çözmek için gerekli zihinsel altyapı kamu bilincinde oluşmalı ve yeni sorunların ortaya çıkmasını da önlemelidir. Çevre eğitimi ayrıca insanlarda sorgulama, problem çözme, karar verme becerilerini geliştirmeyi amaçlamalıdır. Böylece yüksek kalitede bir çevre oluşumunu hazırlayarak, yüksek kalitede bir hayat standardının gelişmesini sağlamalıdır.” şeklinde ifade edilmiştir (Polat, 2012, s. 26-27).

1997 yılında, Selanik'te Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonunun çalışma programının uygulanmasına katkıda bulunmak amacıyla, Uluslararası Çevre ve Toplum Konferansı: Sürdürülebilirlik için Eğitim ve Toplum Bilinci (International Conference on Environment and Society: Education and Public Awareness for Sustainability) başlıklı bir konferans düzenlenmiştir. Konferansta Tiflis Bildirgesi’nin tümüyle hala geçerli olduğu belirtilmiş ve sürdürülebilir kalkınma konusunda eğitimde yapılması gereken düzenlemeler için esaslar oluşturulmuştur (Ünal ve Dımışkı, 1999). Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde 26 Ağustos – 4 Eylül 2002 tarihleri arasında BM Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi toplanmıştır. Zirve’de Rio’dan Johannesburg’a uzanan süreç özetlendikten sonra, karşılarına çıkan darboğazlar, sıkıntılar üzerinde durularak “Sürdürülebilir Kalkınma” hedefine yönelik küresel taahhüt yinelenmiş,

ortaklıkların önemi dile getirilerek, uygulamanın güçlendirilmesinin gereği vurgulanmıştır. Tiflis Bildirgesi’nde çevre eğitiminin hedeflerinin nasıl olması gerektiği konuşulmuş, diğer zirve ve toplantılarda alınan kararların uygulanabilirliği konuşulmuştur (Solmaz, 2010, s. 44).

Tiflis Bildirge’sinde sunulan hedefler:

 Bireysel ve toplumsal olarak çevre problemlerinin farkına varma, duyarlılık kazanma.

 Çevre ve çevre problemleri hakkında bireysel ve toplumsal olarak temel bilgi ve deneyimleri kazanma.

 Çevrenin önemi, çevrenin korunması ve çevrenin iyileştirilmesi yönünde gerçekçi tutumlar geliştirme.

 Çevre ve çevre sorunlarını tanımlama ve anlama süreçlerini gerçekleştirerek, çevre sorunlarının çözümü için beceri ve yaklaşım geliştirme.

 Çevre sorunlarının çözümü ile ilgili olarak her seviyede bireysel ve toplumsal katılım gerçekleştirme ve sağlama (Ünal ve Dımışkı, 1999).

Tiflis Bildirgesi’nde yer alan ölçütlere dayanılarak Türkiye’de çevre eğitiminin ana hedefi yeni bir insan tipini, ahlak anlayışını ve tüketim bilincini topluma kazandırmak, ihtiyacı kadar tüketen, gelecek nesillere karşı sorumluluk hisseden, çevre sorunlarına karşı duyarlı ve bilinçli bir insan modeli yetiştirmek olmuştur.