• Sonuç bulunamadı

Çeşitli Dînî ve Sosyal Sıfatlar

B. CEMİYET

4. SOSYAL YAŞAM

4.2. Çeşitli Dînî ve Sosyal Sıfatlar

4.2.1. Müslüman, Mümin, Dindâr, Muhlis, Sâlih, Mücâhid, Etkıyâ, Derviş, Meczûb

“Müslüman” ve “mümin” sıfatları şâir için bir kişinin gerçekten iyi bir kul olduğunu belirleyici bir sıfat değildir. Şâir, çeşitli vesilelerle sûreten Müslüman ile gerçekten Müslüman arasındaki farka dikkat çeker. “Mümin-i muhlis” olmak gerekir. Gerçek imân sahibi kimseler aşkla Hak’ka bağlı olanlar olduğunu belirtir. Âlimleri incitenleri “dindâr” insanlar sevmezler. Temiz bir “mümin” olmak istiyorsa insan “sâlihîn”e katılmalı, onlarla birlikte olmalıdır:

äâlióîne yâr-ı àâr ol her zamân / Tâ ki yâr olsun saña emn ü emân (493.B.)

Dînin emirlerine uyan, samîmî insan anlamına gelen “sâlih” eserde pek çok yerde

kullanılan bir kavramdır. Şâir “sâlih”lere hizmet eden âhirette “ukbâ”ya ereceklerini belirtir.

İslâm’da önemli bir yeri olan “mücâhid”lik kavramını şâir nefsle cihâd eden anlamında kullanır. Bir yerde geçen çok takvâ sahibi olanlar anlamına gelen “etkıyâ”ya “dâr-ı bekâ”nın vaad edilmiş olduğu belirtilir.

Mütevâzi ve kanaatkâr, kimsesiz, fakir, gönlü zengin, mürid, şeyh gibi anlamlara

gelen “derviş” eserde daha çok “fakir ama gönlü zengin insan” anlamında kullanılır. “Derviş” ve “tecrîd” hırkası sıklıkla birlikte anılır. “Derviş” halktan uzaklaşıp, “hem- cins”leriyle vakit geçiren, “bir lokma bir hırka”dan başka dünyevî bir ihtiyaç duymayan insandır.

“Meczûb” cezbeye tutulmuş, ilâhî aşk ile kendinden geçmiş insan demektir. Eserde tek bir yerde geçer. Şâir, şeriate bağlı olmayan insandan, “meczûb” bile olsa uzak durmak gerektiğini belirtir.

Tasavvuf ehli, sofu anlamına gelen “sûfî”ler örnek şahsiyetler olarak gösterilir ve

onlar gibi “âlem kayd”ından uzak olmak gerektiği belirtilir.

4.2.2. Âlim, Ârif, Havâs, Nâsıh

Hem dînî hem de dünyevî ilimlere son derece önem veren şâir, “âlim”lere ayrı bir hürmet ve muhabbet besler. Sık sık birlikte andığı câhilleri yeren şâir, âlimleri över, iki ayrı karakterin dünyada da âhirette de bir tutulamayacağını belirtir:

Farúı var ‘âmille àayr-ı ‘âmiliñ / Şöyle kim ‘âlimle merd-i câhiliñ (276.B.) Âlimler, “illet-i cehl”e devâdır, ilimle “sadra şifâ”dırlar:

‘İllet-i cehle devâdır ‘âlimân / ‘İlmle ãadra şifâdır ‘âlimân

Bununla birlikte câhillerle düşüp kalkan âlimler eleştirilir. Şâir, insan hayatı için son derece önemli bir yer teşkil eden şeriate bağlı olmayanın “âlim” olamayacağını da belirtir. “Nâdân” ve “câhil”in karşıt tipi olarak yer alır.

Hakkı bilen, ilimde ileride olan anlamına gelen “ârif”, âlimden önde duran bir

karakter olarak çizilmiştir. İlim ve irfan sahibi olan “ârif” Allah’a karşı vefâkârdır, işi sürekli “hamd ü senâ”dır. “Ârif-i billah” diye anılan âriflerin indinde dünyanın hiçbir kıymeti yoktur. “Mâsivâ”dan el etek çekmişlerdir. Ârifler çok konuşmaz, sessiz olurlar; tefekkürle meşguldürler. Peygamber’i örnek alır, fakirlikle övünürler. Hallerinden şikâyet etmezler.

“Havâs” seçkin insan, dindarlık ve doğruluğuyla, ilmiyle âmil olup mâneviyat

mertebelerinde yükselmekle makbul ve muteber olan zâtlar anlamına gelir. Seçkin ve sıradan anlamına gelen “hâss u âm” kalıplaşmış bir ifadedir. Sıklıkla birlikte anılırlar.

“Nâsıh” nasihat eden, öğüt verendir. Şâir nasihat verenleri dinlemek gerektiğini belirtirken bazen kendini kast ederek sözüne kulak verilmesini ister. Nasihat dinlemeyen ahmaktır. Doğru söz söyleyen “nâsıh”a ancak ahmakların düşman olacağını belirtir.

4.2.3. Mücrim, Müflis, Kâfir, Pelîd, Gâfil

“Mücrim” suç işlemiş, suçlu, günahkâr anlamına gelir ve dîne inanmayanları ifade eder. İflas eden demek olan “müflis” zararda olan insanı ifade eder. Dünyada kendisinden bekleneni yapmayan kul, âhirette zarardadır. Maddi zararı umursamayan şâir, “müflis” sıfatını manevî zararda olanlar için kullanır. “Kâfir” sıfatı ise en çok aldatıcı nefs için kullanılır.

Pis, murdar anlamına gelen “pelîd” sıfatı eserde çok kullanılır. Firâvun ve Zekeriyâ

Peygamberi öldüren Yahûdî “pelîd” diye anılır. İnanmayanları, günahkârları ve zâlimleri bu sıfatla anan şâir, cimri ve pintileri de “pelîd” diye vasıflandırır. “Gâfil” bilmeyen, habersiz, nefsine kanıp gaflete düşen insanlar için kullanılır. Ömür bir nefesdir ve “gâfil” olup nefse aldanmamak gerekir. “Zikr-i Hak”dan gâfil olan zarardadır.

4.2.4. Yehûdî, Harâmî, Büt-perestân

“Yehûdî” (Yahûdî) Hz. Mûsâ’nın dininden olan demektir. Peygamberlerinden pek çok mûcize ve Allah’tan çokça ikram görmelerine rağmen şımarıklıkta ve isyanda ısrar etmeleriyle meşhur bir kavimdir. Eserde iki yerde anılır. Hz. Zekeriyâ’yı testereyle ikiye bölüp öldüren bir Yahûdîdir. Bir bendde de pis olmaları nedeniyle onlara benzememek gerektiği belirtilir.

“Harâmî” hırsız, yol kesen, haydut anlamına gelir. “Nefs-i emmâre” ve “Şeytân”ı vasıflandırmak için kullanılır. Elindekini ne için kullanacağını bilmeyen câhile mal ve mülk vermek de harâmîye kılıç vermeye benzetilir:

Câhile beõl itme mâl u naúdi hiç / Virmek olur mu óarâmîye úılıç (325.B.) “Büt-perestân” putperestler anlamına gelmekte olup, dünyâ hayatına çok bağlı insanlar için kullanılır.

4.2.5. Çapkın, Âvâre, Ebleh

Eserde tek bir yerde geçen “çapkın” kavramı, “âdemlerin en şaşkını” olan şehvet peşinde gezen insan için kullanılır:

Ol olur âdemleriñ eñ şaşúını / Kim olur nefs ü hevânıñ çapúını (55.B.) “Âvâre” boş gezen, işsiz güçsüz demek olup, asıl görevini unutup nefsinin arzuları peşinde gezen insan için kullanılan bir sıfattır. Şâir bir bendde insanı avcının tuzağına yakalanan “âvâre kuş”a benzetir. Kadın peşinde koşan da “âvâre”dir.

Ahmak, bön, budala anlamına gelen “ebleh” kavramı en çok cimriler için kullanılır.

İşe yaramaz, düzensiz insanlar da “ebleh” ile vasıflandırılır. Şâir “ahmak” sıfatını da sıkça kullanır. Dînî açıdan zayıf insanlar da şâir için “ebleh”tir.

4.2.6. Zengin, Agniyâ, Fakir, Gedâ

“Zengin” kavramı yer yer mal ve mülk sahibi, bazen de manevî ikram sahibi insanı vasıflandırmak için kullanılır. Her iki zenginliğe de sahip olsa da, insanın nefsî arzulardan kendini arındırması gerekir. Zenginler anlamına gelen “agniyâ”nın da zengin kelimesi yerine kullanıldı olur. “Gönlü zengin” insan Allah’tan maddî zenginliği dilemez. Hâlis bir iman sahibi olmayan insan Kârûn gibi zengin olsa da fakirdir. Şâir, dünyevî zenginliğe sahip insan önünde şahsiyetli insanın eğilmemesi, mal ve mülke itibar etmemesi gerektiğini söyler.

“Fakir” ve “fâka” olarak da adlandırılan “fakirlik” kavramı eserde övünülecek bir durumdur. Ehl-i sülûk insanın dünyada fakirlik istemesi gerektiğini söyler. Çünkü bu dünyada fakirlik çekene âhirette ikram vardır.

“Gedâ” edebiyatta “pâdişah”ın zıddında kullanılan bir kavramdır. Fakir, dilenci,

köle anlamları taşır. Eserde Allah indinde “pâdişah”la “gedâ”nın hiçbir farkı olmadığı her

vesilede belirtilir:

Âòir’ul-emr ey faúîr-i bî-nevâ / Pâdişâh ile berâberdir gedâ (155.B.) “Fakir-zengin”, “agniyâ-gedâ” kavramları eserde sıkça ve birlikte kullanılır. Bazen karşılaştırma yapılırken bazen de ilâhî açıdan hiçbir farkları olmadığı, hatta olumsuz durumda gibi görünen “fakir” ve “gedâ”nın mertebece daha yüksekte olduğu ifade edilir.

Benzer Belgeler