• Sonuç bulunamadı

1.2. İstanbul’un Ekonomik Yapısı

1.2.5. Çalışma Hayatı

Bu dönemde toplu iş ilişkilerini düzenleyen 1909 tarihli Tatil-i Eşgal Kanunu ve Zonguldak’taki maden işçilerini kapsamak üzere 1921 yılında çıkarılan Kanun’un dışında, genel hatlarıyla çalışma yaşamını düzenleyen kanun Mecelle’ydi.74 Mecelle’nin hükümleri 1926’ya kadar Osmanlı’daki bireysel iş ilişkilerinin yasal çerçevesini oluşturmuştu.75

Mecelle’deki çalışma yaşamını düzenleyen hükümler farklı maddelerde ve dağınık bir şekilde düzenlenmişti. Bu maddelere bakıldığında; işçi işveren ilişkilerinin her türlü müdahaleden uzak, bireysel sözleşme hürriyeti76 ve sözleşmede şekil serbestisi

70 Davis, a.g.e., s. 188; Bülent Bakar, Esir Şehrin Misafirleri Beyaz Ruslar, İstanbul, Tarihçi Kitabevi, 2012, s. 159.

71 “ İstanbul’da İşsizlik”,Vahdet Gazetesi, 31 Mart 1921, s.3.

72 İkdam Gazetesi, “Ruslar ve Tramvay Grevi”, 2 Teşrin-i Evvel 1921, s. 3.

73 Ali Satan, İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye 1922, (Çev. Ayşegül Angı), İstanbul, Tarihçi Kitabevi, 2011, s. 131

74 Mecelle: İslam Hukuku temel alınarak 1870-1877 yılları arasında hazırlanmış ve 1926 yılına kadar Borçlar Kanunu ve Medeni Kanun olarak uygulanmıştır. Bkz. Mesut Gülmez, “1936 Öncesinde İşçi Hakları”, Türkiye’de İşçi Hakları, Ankara, Türkiye Yol İş Sendikası Yayınları, 1986 s. 21-23

75 Ahmet Makal, Osmanlı İmparatorluğu’nda Çalışma İlişkileri 1850-1920, Ankara, İmge Kitabevi, 1997, s. 234.

76 Nusret Ekin, Endüstri İlişkileri, İstanbul, Beta Yayım, 6. bs., 1994, s. 212.

çerçevesinde değerlendirildiği görülmektedir.77 Bireyin çalışması Roma Hukuku’nda olduğu gibi, kira sözleşmesi başlığı altında düzenlendiği için78 bu yönüyle Mecelle liberal bir kanun olarak tavsif edilmiştir.79

Kanun’da ücret işçinin emeği karşısında verilen bedel olarak tarif edilmiş ve ücretin sözleşmede belirtilmesi ve nakdi olarak ödenmesi zorunlu tutulmuştu. Ayni olarak ödenmesi ise yasaklanmıştı. Fakat Mütareke Dönemi’nde devlete ait fabrikalarda dahi bu hükmün uygulanmayıp, ücret yerine ayni ödeme yapıldığı görülmüştü.80 Ücretin ödeme yeri ise işin ifa edildiği yer olarak belirlenmişti.81

Çalışma süreleri ise şu şekilde düzenlenmişti; “ Bir kimse, bir gün çalışmak üzere işçi tutarsa, gün doğumundan ikindiye veya gün batışına kadar çalışmak hususunda, o yerdeki gelenek nasılsa, ona göre hareket edilecektir.”82 Bu düzenlemeden anlaşılacağı üzere çalışma süresi farklı coğrafi koşullarda ve farklı geleneğe sahip yörelerde farklı olacaktır. Bu durumun işveren lehine ve işçi aleyhine keyfi bir durum ortaya çıkarması kaçınılmazdır.

Mütareke Dönemi’nde çalışma sürelerinin sınırlandırılması, düzenlenmesi ve hafta tatili hakkının sağlanmasına yönelik farklı kanun tasarıları hazırlanmıştı.

Bunlardan ilki 1919 yılında günlük çalışma süresini belirlemek ve haftada bir gün tatil hakkı sağlamak üzere Ticaret ve Ziraat Nezareti’nce hazırlanmıştı. Fakat bu tasarı; yerel örflere göre inşa edilmiş uygulamaları tekleştireceği, ülke ekonomisini geri götüreceği ve boş kalan işçileri suç işlemeye yönelteceği gerekçesiyle Şura-yı Devlet tarafından reddedilmişti. Buna rağmen çalışmalar devam etmiş fakat tasarı kanunlaşamamıştı.83 1920 yılında bir milletvekili; günde 8 saat ve haftada 6 gün çalışmayı, “Çalışma ve İş Müdürlüğü” nün kurulmasını, sendika yasağının kaldırılmasını öngören ve Türkiye

77 Banu Uçkan, “Mecelle’de İş Hukuku Düzeni”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, , C. 54, S. 1, Ankara, 1999, s. 166.

78 Nuri Çelik, İş Hukuku Dersleri, İstanbul, Beta Yayım, 24. bs., 2011, s. 17.

79 Kenan Tunçomağ, İş Hukukunun Esasları, İstanbul, Beta Yayım, 1988, s. 17.

80 “Feshane Amelesine Verilen Eşya”, Alemdar Gazetesi, 29 Nisan 1921, s. 2

81 Uçkan, a.g.e., s. 167-170.

82 Makal, Osmanlı İmparatorluğunda Çalışma İlişkileri 1850-1920, a.g.e., s. 201.

83 Yıldırım, a.g.e., s. 563-564.

Sosyalist Fırkası (TSF) tarafından memnuniyetle karşılanan kanun teklifini meclise sunmuş fakat bu teklifte kanunlaşmamıştı.84 1921 yılında ise; 1919 yılındaki tasarıyı hazırlayan bakanlık, hükümet tarafından hazırlanan “hafta tatili” kanun tasarısı için, dönemin şartlarında uygulanamayacağı görüşünü bildirmiş ve bu tasarının yasalaşmasını engellemişti.85

Hukuki düzenlemelerin yanında İstanbul’da bu dönemdeki fiili duruma bakıldığında, Amerikalı bilim adamlarının gözlemlerine göre; fabrikalarda günlük çalışma süreleri ortalama 9-10 saat, haftalık çalışma süresi ise 6 veya 6.5 gündü. Küçük işletme olarak sayılabilecek fırınlarda ise günlük çalışma süresi 6-7 saat arasında değişmekteydi ve haftalık çalışma süresi 6.5 gündü.86 Sınırlı gözlemlere dayanan bu araştırmada belirtilen süreler genele yayılamamış ve bu sürelerden daha fazla çalışma süresi birçok işletmede uygulanmıştı. Öyle ki; hemen her grevde işçiler ücret artışından sonra ilk olarak günlük 8 saat çalışma süresini talep etmişlerdi.87

Fakat çalışma sürelerinde yekpare bir uygulama yoktu. Bazı işletmelerde günlük çalışma süresi 8 saatken, bazı işletmelerde bu süre 10-12 saati bulabilmekteydi. Öyle ki;

devlete ait iki farklı fabrikada bile çalışma süreleri değişebilmekteydi. Tramvay işçileri günde 12-16 saat arasında çalışırken, Zeytinburnu ve Tophane’deki devlete ait fabrikalardaki işçiler 8 saat, Feshane Fabrikası’ndaki işçiler ise 10 saat çalışıyordu. Buna karşın yine devlete ait Kasımpaşa Tersanesi işçileri çalışma saatlerini 8 saate indirmek için grev yapıyordu.88

İşçi sağlığı ve iş güvenliği açısındansa işletmelerde birçok eksikliğin olduğu görülmekteydi. Amerikalı bilim adamlarının gözlemlerine göre hiçbir fabrikanın yangın çıkışı yoktu ve ısınma yetersizdi. Bununla beraber bazı fabrikalarda işçilerin sağlığına

84 “Türkiye Sosyalist Fırkasından Bir Teşekkür”, Alemdar Gazetesi, 16 Mart 1920, s. 2.

85 “Hafta Tatili Kanunu”, Alemdar Gazetesi, 10 Nisan 1921, s. 2.

86 Moore, a.g.e., s. 153-156.

87 İlerleyen bölümlerde grevlerde ortaya çıkan taleplere ayrıntılı olarak değinilecektir.

88 “Constantinople”, The Orient, C.8, No: 25, 19 Mayıs 1920, s. 248; “Feshane Amelesi”, Alemdar Gazetesi, 13 Mayıs 1921, s. 3; “Amele Hayatı”, İkdam Gazetesi, 25 Ağustos 1919, s. 2

doğrudan zarar verecek unsurlara karşı herhangi bir önlem alınmamaktaydı.89 Küçük işletme düzeyinde ise dikkati çeken ilk unsur hijyen ve sağlık90 konusuydu. Bu işyerlerinin ve kullandıkları malzemelerin temizlik açısından sağlık koşullarına uymadığı görülmekteydi. Bu olumsuzluklarla beraber dönemin koşullarına göre olumlu sayılabilecek durumlar da mevcuttu. Mesela bazı fabrikalarda; işçilerin haftalık sağlık muayeneleri yapılmakta, hastalık durumunda tedavi masrafları işverenleri tarafından karşılanmakta ve üç güne kadar ücret kesintisi yapılmamakta, işçi iş kazasına maruz kaldığı zaman tedavi masrafları işveren tarafından karşılanıp ücreti yarım gün esasına göre ödenmekteydi.91 Dönemin şartları çerçevesinde bakıldığında çalışma koşullarında;

işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından bazı problemler olsa da, bu problemler çok ileri düzeye ulaşmamış ve hayat pahalılığı problemine göre ikinci planda kalmıştı. Nitekim bu dönemde yapılan grevlerdeki taleplere bakıldığında, işçilerin birincil refleksleri hayat pahalılığına karşı mücadele edebilmekti. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi ise talepler arasına girmiş fakat birincil konuma ulaşamamıştı.