• Sonuç bulunamadı

îtür nb e rg Konuşma la r ı Adolf Hitler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "îtür nb e rg Konuşma la r ı Adolf Hitler"

Copied!
131
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

îTür nb e rg Konuşma l a r ı

Ado lf Hitler

(2)

- HP hj 3er1 ohj

Kr» ►1 c3

*nP

SP MP

l-j

H P-> OM Hs H-W MC^- a> H

(3)
(4)
(5)

SUB Yayımlan, SUB PRESS adıyla Kerem Kamil Koç ve Şenol Erdoğan'ın "daha çok şey yapma" arzusuna Deniz Cansever ve Murat Arslan'ın katılmasıyla meyvelerini hızla verdi. İlk 36 kitabını yeraltı teknikleri ile basıp, çoğaltan ve yayan SUB, gelen ilginin yoğunlaşması ve daha çok kişiye ulaşma arzusuyla "legal" yayımcılık seçene­

ğini kullanmaya karar verdi.

(6)

SUB'ın tüm eserleri Kerem Kamil Koç'un aziz hatırasına adanmıştır.

(7)

SUB Yayımları 2016 Sertifika No: 33455 Birinci Baskı: Nisan 2016 Çeviri: Burcu Denizci

Kapak Çizimi: Serdar Aydın Kapak Uygulama: Erol Egemen

Baskı ve Cilt: Step Ajans Matbaacılık Göztepe Mah. Bosna Cad. No: 11 Mahmutbey - Bağcılar / İSTANBUL 0212 446 8846

Matbaa Sertifika No: 12266

SUB Basın Yaym Dağıtım Reklam Organizasyon Tic. Ltd. Şti.

Bağlarbaşı Mah. Güllü Cad. No: 71A 1 Gaziosmanpaşa / İSTANBUL + 90 530 496 47 00

e-posta: subpress@yandex.com

facebook.com/SubPress twitter.com/SubYayim subpressplus.tumblr.com

(8)

Adolf Hitler Nümberg Konuşmaları

Türkçe diline aktaran: Burcu Denizci

(9)
(10)

Adolf Hitler, Nürnberg Açılış Konuşması 1927

Parti üyemiz Rosenberg, nüfusu toprağma denk olan bir ulusun durumunun kritik olduğunu söyleyerek konuşmasına baş­

ladı. Doğru bir biçimde belirttiği gibi: "Ulusumuzun toprağa ihti­

yacı var." Bu cümlenin gerçekleştirilmesinin, yüzyıllardır ulusumu­

zun kaderini belirlediğini çok iyi biliyoruz. Alman tarihinin nispe­

ten kısa dönemi hariç, vazifede başarılı olamadığımızı da biliyoruz.

Mevzu, her zamanki vuruculuğuyla karşımıza dikiliyor: şekli ne olursa olsun, hiçbir devlet, bununla uğraşmaktan kaçamaz. 62 mil­

yon nüfuslu bir ulusu beslemek demek sadece tarım üretimimizi sürdürmek değil, aynı zamanda büyüyen bir nüfusun ihtiyaçlarım karşılamak için bunu genişletmek demektir. Bu, pek çok alanda ge- çerlidir. Biz, Nasyonal Sosyalistler, Avrupa halklarının geleceği açı­

sından en önemli şeyin sanayi üretimi olmadığı fikrim savunuyo­

ruz. Önümüzdeki yıllarda, üretimi arttırmak daha da zor olacak. Şu an sanayi üretimine kulak asmayan devletler, zamanla kendilerim sanayileşmeye verdiklerinde, çıkmaz bir sokağa girilecek.

Bu devletler, kendi nüfusları ile ihtiyaçlarını karşılayama­

yacaklar. Sanayi üretimindeki zorluklar, kaçınılmaz bir biçimde bü­

yüyecek, daha da ciddi bir hal alacaktır, çünkü yalmzca bir devleti değil, Avrupa'daki pek çok devleti etkileyecektir. Artan rekabet, bu devletleri daha sert silahlar kullanmaya zorlayacak, ta ki bir gün en sert ekonomik silahların yerini kılıcın keskinliği alana kadar; yani, sağlıklı bir ulus son seçim ile yüz yüze geldiğinde, eli kılıca uzana­

cak çünkü varlık meselesi, daima mevcuttur. Bu, bir güç meselesi­

dir.

Bu ihtiyacı, yani toprağm nüfusa denk olmasım, giderme­

nin ilk yöntemi, en doğal, sağlıklı ve dayamklı olandır. Ancak, ilk

(11)

ya da ikinci yöntemi göze alırken, temelin güç olduğunu unutma­

malıyız. Güç, aynı zamanda, ekonomik mücadelenin bir parçasıdır.

Güç, toprağın ön koşuludur. Bunu bugün de görebiliriz. Göçe teşvik ederek, mevcut toprakla nüfusu denkleştirmek için harcanan en acıklı çaba bile, güç gerektirir. Bugün devletler rahatsızlık verici un­

surların göçünden korunmak için kapılarını hava almayacak şekilde mühürlerken daha da fazla güce ihtiyaç duyarlar. Ekonomik güç­

lükler arttıkça, göç daha büyük bir yük olarak görülecektir. Sözde işçi devletleri, ucuz iş gücüne karşı koruyucu bir duvar inşa etmek adma kapılarını diğer devletlerden daha fazla kapatmaktadırlar. O halde yeni gelen, ya daha ucuz olmalı ya da daha iyi olmalıdır. İşte yine, nüfusu bu şekilde desteklemenin güç gerektirdiği sonucuna varıyoruz.

Güç kavramını daha yakından incelediğimizde, gücün üç faktörü olduğunu görüyoruz: İlk olarak, nüfusun sayısal büyük­

lüğü. Gücün bu şekli, artık Almanya'da mevcut değil.

Bir arada gibi gözüken 62 milyon insan, 400 milyon insan­

dan oluşan grupların giderek aktif olduğu, uluslar için nüfuslarının ekonomik politikalarında en büyük araç olduğu bir dünyada artık bir güç faktörü değildir.

Sayı, bir güç faktörü değilse, o halde ikinci faktör topraktır.

Bu da artık bizim için bir güç faktörü değil; oysa Almanya'yı boydan boya uçarak geçmek dört saat sürdüğü düşünüldüğünde, bu tuhaf gelebilir. Rusya vakasında da gördüğümüz üzere, toprağın miktarı kendini savunmak için yeterli değildir. Büyüklüğü tek başma bir güvenlik kaynağıdır. Gücün ilk iki kaynağı, nüfus ve toprak yeterli değilse, her zaman bir üçüncü vardır; bu da halkın manevi gücünde yatar. Bir ulus, bu gücü kendi içsel değerlerinde taşıdığı zaman, muhteşem şeyler yapabilir. Ancak, Alman halkını incelediğimizde, korkarız ki, bu son güç faktörü de artık mevcut değil.

Bir ulusun dahili gücünün kaynağı nedir? Üç şey: ilk olarak, bir halk ırkında içsel değere sahiptir. Bu başlıca değerdir. En iyi

(12)

kana sahip olan ama bunun kıymetini anlamadan hesapsızca tüke­

ten bir halk, içsel değeri tarafından korunamaz. Ulus değerini bil­

mezse, kanının saflığının hiçbir manası yoktur. Böylesi derin bir de­

ğer, mevcut olabilir ancak önemi anlaşılmaz. Bugün büyük gruplar içinde yer alan bireyler, bu değeri göremezler. Aksine, programları kanlarının değersiz olduğunu iddia etme noktasındadır. Irkı tama­

men önemsiz bir şey olarak görürler.

İkinci olarak, dahili güç, kanın değerinin yanı sıra, ulusun hala sahip olduğu yeteneklere bağlıdır. Bir ulus, sorunlarını çöz­

meye yetecek kadar zeka ürettiği sürece, güçsüz olarak adlandırıla- maz. Bir halkın yüceliğini, ürettiği zeka ile ölçebiliriz. Bu da, bir de­

ğerdir, ancak öncelikle değer olduğu kabul edilmelidir. Eğer bir ulus, muhteşem zekalar üretiyor ancak onlara değer vermiyor, siya­

set hayatmdan dışlıyorsa, bu harika adamlar işe yaramaz. Böylece ulus çöker, en iyi ihtimalle icatlarım ve fikirlerini başka uluslara ak­

tarır ancak artık kendini ileriye götüren bir ulus olarak adlandırıla- maz.

Bir ulusun içine gizlenmiş olan üçüncü değer, kendi kendini savunma güdüsüdür. Bunu kaybetmiş olan bir halk, her bir canlının varlığını daha yükseğe çıkmak için sonsuz mücadeleye borçlu ol­

duğu dünyadaki yerinden vazgeçmiştir. Eğer bugün bir ulus, mut­

luluğu barışta bulacağım öne sürüyor ve bu teoriye göre yaşamaya çalışıyorsa, önünde sonunda bir gün korkaklığın bu en temel şekline boyun eğecektir. Barışçıllık, korkaklığın en net biçimidir; hiçbir şey için mücadele edilmez.

Bugün, çocuk sayısını sınırlamak için ulusa öğüt veren aynı kişi, kendisi yaşayabilsin diye diğerlerini öldürmektedir.

Böylece, içsel gücün ikinci biçimini, yani daha fazla zeka üretme olasılığım ortadan kaldırmaktadır. Çocuklarının sayısına sı­

nır koyan bir halk, doğan birkaç çocuktan müthiş zekalar talep ede­

mez. Daha büyük bir olasılıkla, böyle bir halk, en değersiz zürriyeti kuluçkaya yatıracak ve ne pahasına olursa olsun onları korumaya

(13)

çalışacaktır. Böyle bir ulus, ilk çocuğa sahip olur, ama artık muhte­

şem adamlar çıkaramaz.

Gerçekten, bir halkın iç gücünü oluşturan bu üç nokta, artık Almanya'da kabul görmüyor. Tam tersi. Daha önce de söylediğim gibi, kanımızın, ırkımızın içsel değerine önem verilmiyor; hatta ki­

şinin Çinli, Afgan ya da Hintli olmasının bir anlam ifade etmediği öne sürülüyor. Eğer bir ulus bu düşünceleri içselleştirirse, kendine ait değerler bir işe yaramaz. Değerlerim korumaktan vazgeçer.

Kendi kanım değersiz olarak gören bir halk, bu dünyanın rekabetçi mücadelesine karşı koyacak iradeye sahip olamaz. Müthiş zekalara ihtiyacı yoktur, hatta artık onları istememektedir. Kaçınılmaz ola­

rak, tüm insanların kan bakımından eşit olduğuna inanacak ve yük­

selme arzusu ve ihtiyacı duymayacaktır. İşte bu yüzden, büyük ze­

kalara ve büyük ruhlara ihtiyaç vardır. Bu insanlar, kendi ırklarım diğer ırklarla eşit olarak gördüklerinden, ve mutluluğa ya da büyük zekalara içsel olarak ihtiyaç duymadıklarından, artık mücadele ede­

mezler, zaten bunu arzu da etmezler.

Bu, uluslararası düşünen bir ulusun, demokrasi yolundan gitmesine, mücadeleyi reddetmesine ve barışçıllığı öğütlemesine neden olur. Bu üç insani yükü kabul eden halk, ırksal değerlerinden vazgeçmiştir; büyük zekasım sınırlayan ve yerine çoğunluğu koyan, bireyin zekasım reddeden ve kardeşliği öven enternasyonalizmi öğütlemektedir. Böyle bir halk, içsel değerlerim kaybetmiştir; topra­

ğım nüfusuna denk hale getirecek politikalarda başarısızdır.

Parti arkadaşımız, halka toprak verilmesi gerektiğim söy­

ledi. Maalesef Almanya'da öncelikle toprağı halka vermeliyiz. Bu­

gün karşımızda duran Alman halkı değil, Marksist kitlelerdir.

Esas değerin olmadığı yerde, bütün bunlar boşunadır. Gu­

rur duyabileceğimiz tek şey şudur ki biz bu kan-yapıcı değere sahi­

biz, bin yıllık dünya tarihinin en büyük adamları bunun en iyi kanı­

tıdır. Biz, ırk ve kişilik değerine sahibiz. Üçüncü bir değerimiz daha

(14)

var: savaş duygusu. İşte orada, yabancı doktrinlerden oluşan yığı­

nın altına gömülmüş. Güçlü ve geniş bir parti, tam tersini kanıtlama çabasmda, ta ki sıradan bir askeri bando aniden çalmaya başlayana kadar. Sonra uykucu, rüyasından uyanır ve kendisini yürüyüş ya­

pan insanlara ait hisseder ve onlarla birlikte yürümeye başlar. Hal­

kımıza daha iyi bir yol olduğunu göstermeliyiz. Anlasınlar ki, şu an zaten yürüyoruz. Alman halkı, değerlerinin sistematik zehirlenişi, sistematik organize savunma ile yer değiştirildiğinde, içsel değerle­

rinin bilincinde olacaklar.

Bu uluslararası büyük güç, insanların bir kısmına dirençle­

rini zayıflatmak için barış fikirleri bulaşürırken, bir diğer kısmı sal­

dırmak için kullanıyor.

Barışsever Alman, uygulamalı politik eyleminde tehdit edil­

miş hissettiğinde, aniden barışın karşısında yer alabilir ancak yal­

nızca siyasi fikrinin muhalifine karşı. Hatta kanlı silahlara da sarıla- bilir. Ancak savaş çığırtkanlığım tüm ulusun hayatı için yapar!

Bu uluslararası büyük güç, terör gruplarını alt içgüdülerine hitap ederek örgütler ama aynı zamanda zihinsel etki ile olası direnişlerini azaltır. So­

nuç olarak Alman halkı ikiye bölünmüştür. Hitler, dünyanın kaderinin asla çoğunluklar tarafından belirlenmediğini bilse de, Alman vatandaşının ya da politikacısının içine düştüğü düşünce ve eylem arasındaki bölünme­

nin onu bir demokrat olmaya nasıl götürdüğünü ustalıkla göstermiştir. Bu sevgili Alman vatandaşı, binlerce yıldır, dünyanın erkekler tarafından de­

ğiştirildiğini bilir ama şimdi birdenbire tarihin, çoğunluk prensibini des­

tekleyen Nasyonal Alman Partisinin Reichstag heyeti tarafindan yaratıl­

dığına inanır. Politik vatandaş bu prensibi kabul ettiği müddetçe, zaferin tüm umudundan vazgeçmiş demektir. Çoğunluk, ki korkaklıktır, onun için belirleyicidir. Teoride çoğunluk karar verir ama gerçekte karar veren, ço­

ğunluğun arkasında duran uluslararası Yahudi'dir.

Halkın, çoğunluk tarafından yönetilmek istediğine inanır­

sak, kendimizi kandırmış oluruz. Bu halk, kendisini çoğunluklar içinde kaybetmek istemiyor. Büyük planlara dahil olmak istemiyor.

İnanabileceği bir liderlik istiyor, daha fazlasını değil.

(15)

Burjuva dünya, artık bu sorunları denetim altına alama­

maktadır. Halkımızı zayıflatan yüklerin ortadan kaldırılmasını iste­

mez. Bizi zayıflatan yükler, gerçekte, Rosenberg'in topraksız dünya gücü olarak adlandırdığı bu güçlerin nedenidir. Şu gerçekleri göz önünde bulundurun:

62 milyon insanın, mümkün olmayacak miktarda toprağı var. 20 milyon "fazlalık" var. Bu ulus, uzun vadede hayatta kala­

maz. Ne nüfusunun büyüklüğünde ne de toprağının miktarında yatmayan bir çıkış yolu bulması gerekir. Enerjisi içinde bölünerek, efendimiz olarak bildiklerimizin kurbanı olmalıdır. Bu önümüzdeki yıllarda değişebilir mi? Hayır!

Hareketimizin vazifesi budur. Diğer politikacıların geniş ve bilge tecrübelerinin sorumluluğunu taşımıyoruz. Biz, memlekette zavallı küçük bir pislik tarafından mağlup edilirken, cephede hizmet eden askerler olarak siyasete girdik. Bu, bizi politikaya iten ilk güçtü. Olanları kabul edip, ger­

çeğe uyum sağlamalıyız da demedik. Hitler, cephe askerlerinin neler hisset­

tiğini ustalıklı bir şekilde tarif etti.

Almanya'da sınıf ayrımının olmadığı bir yer var. Cephedeki şirketler. Ne orta sınıf ne de proleter gruplar var, yalnızca şirket.

Hepsi bu.

Bu birliği vatan topraklarında inşa etmenin bir yolu olmalı.

Neden cephede mümkün olmuştu? Düşmandan ötürü! Çünkü, yüz- yüze geldiği tehlikenin farkındaydı. Eğer insanlar arasında birlik kuracaksam, önce yeni bir cephe bulmalıydım, herkesin bildiği sıra­

dan bir düşman: birlik olmalıyız, çünkü bu düşman hepimizin düş­

manı. Eğer birleşmezsek, Alman ırkı dipsiz bir kuyuya düşecek.

Bireyin ilişkisini halka açıklamak gerekliydi. Neden bu iliş­

kiyi hissetmek zorundaydı, öncelikle bunun netleştirilmesi gereki­

yordu. Bireye söylenen şey, şeref duygusuydu: belli bir seviyedeki

(16)

halka mensubum, ve bu insanların çöküşünde yardımım olması be­

nim için utanç verici olurdu. Kendi kanımdan insanlarla en kutsal dayanışmada bir kırılma olurdu.

Bugün, tören alayını izlerken, şunu düşündüm; mücadele ile büyüyen, mücadele içinde olgunlaşan binlerce adama sahip ol­

mak harika bir şey değil mi? Bu, orta sınıf vatandaşın vatanseverliği değil. Kanın değerinin aptalca israfına bir son vermek istiyoruz. İn­

sanların içine sorumluluk ekmek ve halkımızın kanım fantaziler ve romantik rüyalar uğruna dökmesine neden olan bu saçmalığa bir son vermek istiyoruz. Halkımıza öğretmek istediğimiz tek bir şey var: çocuklarınızın aç kalmamasına gayret edin.

Eğer biri size gelip emperyalist olduğunuzu söylerse, ona şunu sorun: Sen de olmak istemez misin? Eğer hayır derseniz, asla iyi bir baba olamayabilirsiniz. Zira, çocuğu olan bir insan, rızkını düşünmek zorundadır. Ama nafakasını sağlarsanız, bir emperya­

listsiniz demektir.

Amacımız, büyük hedefe ulaşmak için enerji ve güç kaza­

narak istikrarlı bir biçimde büyüyen bir öz yaratmak olmalıdır.

Tanrı katından bahşedilen belirleyiciliğin çoğunluğuna aynı za­

manda yönetme hakkı da verilmiştir.

Tüm mücadelemiz, halkm ruhu içindir. Bu bir yapıdır;

dünya görüşümüzü taşıyan ve yeni devletin temeli olacak olan be­

yinlerden oluşan ileri bir yapıdır. 1918 yılının Kasım aymda, eski sancak aşağıya indirildi. Ancak bu sancağın bizim için özel bir önemi var; bunun nedeni, eski devletin sembolü olması değil, dört buçuk yıl süren bir savaş boyunca önümüzde dalgalanmasıdır. İn­

san uğruna dört buçuk sene savaştığı bir şeyi lekelemez, kendi şerefi dışmda. Demokrasi, eski sancağı yere indirdiğinde, Alman ordusu­

nun sonsuz şöhretini lekelemedi, daha ziyade bu devletten daha da uzun yaşayacak bir utanç anıtı dikmiş oldu. Sancaklar yere inebilir ama dört buçuk yılın anlamını yok edemez, bu tarihi bir gerçektir.

Cumhuriyetçiler, kendi sancağını seçti. Keskin bir acı ile, etkisiz bir

(17)

biçimde Alman tarihinin ilk dönemine ulaştığını gördük. Bugün, Cumhuriyetçiler'in bu sancak yüzünden kendi vatandaşlarının say­

gısını kazanmayı bile başaramadıkları açıktır. Bugün ortaya çıkan tek şey bu sancağın bir zamanlar oldukça saygıdeğer olduğudur.

Bana inanın, halkımızın tarihindeki en ihtişamlı savaşın sancağım bir kalem darbesi ile feshetmek mümkün olsa, şu anki Al­

man cumhuriyetinin sancağının sonsuza kadar devam edeceğine inanan mevcut hükümetin inancına hayran olurum.

Hitler, Alman halkının milli bir bayrağa sahip olmadığı gerçeği üzerine konuştu. Alman halkının lider grubunun bayrağının, ulusun sembolü ola­

cağı kimsenin aklına gelmezdi. Bugün, bütün halkı temsil eden bir sembol bulunmamakta. Bayrağı böyle bir sembol olarak görme sırası izlenemedi.

Ancak, açık olan bir şey var: Bugün Almanya'da halkın yenilenmesi için savaşan bir hareket, bu çabaya kendi sembolünü vermelidir, işte bu yüzden Alman İmparatorluğu'nun sembolü olarak yeni bir bayrak seçtik: milli güç ve kuvvetin kanın saflığı ile buluştuğu bir sembol.

Amacımız, bu bayrağı bir parti bayrağı olmaktan çıkarıp, geleceğin Al­

manya'sının bayrağı olmasını sağlamaktır. Bu bayrağın kaderi, içinden çı­

kılamayacak biçimde ulusun yenilenmesine mahkumdur. Bu sancak, Al­

man halkının kölelik zincirlerini kırıp özgürlüğü kazanmasına şahit olsun!

İşte o gün bu bayrak Alman ulusal bayrağı olacak.

Bugün, bu bayrağın ardında binlerce insan görüyorsunuz. Yedi yıl önce kimse yoktu. Bütün bu insanlar, coşku ve parlayan gözlerle bugün bu bay­

rağın altında yürüdüler. Çünkü, bu renklerde halkımızın özgürlük müca­

delesini gördüler.

Hep beraber, dev kalabalık ayağa kalktı ve Hitler'in son sözlerini uzattıkları elleri ile selamladılar: Reich parti mitingi hep bir ağızdan çıkan "Heil!"

sesiyle inledi. Hitler konuşmasını şöyle bitirdi:

Biz Nasyonal Sosyalistler, bu bayrağı öz disiplinimizin, bağ­

lılığımızın ve düzenimizin bir sembolü yapacağımıza şerefimiz üze­

rine yemin ediyoruz. Sonsuz mücadelemizin bir sembolü olmasım

(18)

dilediğim bu bayrakta kanımızın saflığının muzaffer işaretim görü­

yoruz. Bu bayrağın, kurtuluşun sembolü ve halkımızın içinde bu müthiş servete olan inancın bir işareti olmasını istiyoruz. Fedakar­

lıkları hiç olmadığı kadar fazla olsa bile, gelecek yıllarda parti mi­

tingimizde bugün yürüyenin beş katı insan yürüsün!

(19)

Adolf Hitler - Nürnberg Parti Kongresi Konuşmalarından Parçalar

1 - 3.09.1933

Adolf Hitler'in bildirgesi parti kongresinin açılışında okunmuştur.

1 Eylül 1933

Güç ve gücün acımasızca kullanımı, çok şey başarabilir ancak uzun vadede, kendi içinde mantıklı gibi görünmezse ve akıl ile çü­

rütülemezse gelinen nokta güvende değildir. Ve her şeyin ötesinde:

muhalefeti ve zorluğu, bir zamanlar doğru olarak kabul ettiği pren­

sipleri reddetmeye tercih eden Nasyonal Sosyalist Hareketi, inan­

cım kahramanlıkta göstermelidir. Yalnızca tek bir korkusu olabilir, o da samimiyetsizlik ve düşüncesizlikle suçlandığı bir zamanın ge­

lebileceği korkusudur. Ancak kahramanlık fikri, samimiyete ve ger­

çeğe ihtiyaç duyuluyorsa, mevcut olanın onaylanmasından vazgeç­

meye her daim istekli olmalıdır.

Tıpkı tarihin en büyük tapmağında yaşamak için hayatından feragat eden kahraman gibi, gerçekten büyük bir hareket de anlayı­

şının doğruluğunda, eylemlerinin samimiyetinde kendisini geçici mevcudiyetten ölümsüz geleceğe götürecek olan tılsımı idrak etme­

lidir.

(20)

Führer'in modern sanatla ilgili sözleri 1 Eylül 1933

Bir şeyin daha önceden var olmadığı gerçeği, bir başarının ka­

litesinin kanıtı değildir; bunun dışında daha önceden hiç var olma­

mış bir bayağılığın kolayca kanıtı olabilir. Bu yüzden, sözde sanatçı, hayattaki tek amacım geçmişin ya da şu amn başarılarının en kafa karıştırıcı ve anlaşılmaz tasvirlerini sunmak olarak algılıyorsa, geç­

mişin gerçek başarıları her şeye rağmen başarı olarak kalmaya de­

vam edecektir, öte yandan bu şarlatanların ürettiği müzik, resim, heykel ve mimari bir ulusun düşüşün en büyük kanıtı olmaktan öteye gidemeyecektir.

(21)

Beyler, Almanya'daki Nasyonal Sosyalist yönetimin, bir güç egemenliği ya da tiranlık değil de, Volk1'un sesinin en içten ve en derin dışavurumunu bulduğu izlenimi ile buradan ayrılırlarsa mutlu olacağım.

1SUB Notu: Almanca Ulus anlamına gelen Volk atmosferin bozulmaması için oriji­

nal haliyle bırakılmıştır.

(22)

2 Eylül 1933

Siz, evlatlarım, siz geleceğin kanlı canlı Almanya'sisiniz; boş bir fikir, ürkek bir gölge değil, kanımızın kanı, etimizin eti, ruhumu­

zun ruhusunuz; Volk'umuzun geleceğisiniz.

(23)

Führer'in okul yöneticisine sözleri 2 Eylül 1933

Her Alman'm, sınıfı, kökeni fark etmeksizin, temsil ettiğiniz ideolojik ve politik okulu başarıyla bitirmesini sağlamak, sizin gö- revinizdir.

(24)

Hareketimizin Parti Kongresi, ulusun disiplinini, yalnızca te­

oride değil pratikte de uygulamaya istekli ve kararlı olan adamlara sahiptir. Köken, sınıf, meslek, varlık ya da eğitimle ilgisi olmayan bu topluluk, sadece tek bir inanç, tek bir irade ile bir araya gelmiş, yalnızca rütbe için, partiler için meslekler için, sınıflar için değil Al­

manya'mız için birlik olmuştur.

Ardımızda on dört yıl süren bir zaruret, sefalet, aşağılanma bırakıyoruz. Fakat bu on dört yılda, Alman Volk'umuzda yeni, ha­

rikulade bir ülkü kendini gösterdi. Biz Nasyonal Sosyalistler'in şunu demeye hakkı var: herkes sadakatsiz olduğunda, yolundan şaşmayan sadakatin birliğine bağlı kaldık, ve Şans Tanrıçası on dört yıl boyunca Volkumuza sırtını döndüyse, suçlanması gerekenin Volkumuz olduğunu biliyoruz. Ancak, suçumuzu telafi eder etmez, tekrar yüzümüze güleceğim de biliyoruz. Tanrı şahidimiz olsun:

Volkumuzun günahı ödenmiştir, suçlar cezalandırılmış, yüz karası silinmiştir! Kasım Yönetimi düşürülmüş, tiranlık sona ermiştir.

[ - ]

Komünizm, ileri bir evrimsel aşama değildir, insanlara ve uluslara şekil vermenin en ilkel ve basit şeklidir.

[...]

Kaderin bize emanet ettiği kanımıza değer vermek için ken­

dimizi bu yola adarken, diğer insanları ırktan ırka, Volk'tan Volk'a yayılan hastalıklardan korumak için elimizden geleni yapıyoruz.

Tek bir Volk, Avrupa'da Bolşevizm'e kurban giderse, bu zehir çü- rütücü etkisi ile dünyanın en eski ve en güzel kültürel mirasını mah­

vedecektir. Bu savaşı kendi üzerine alırken, Almanya, tarihinde de sık sık olduğu gibi, tamamen Avrupalı bir görevi yerine getirecektir.

(25)

5 Eylül 1934, N üm berg

Şu iki vakanın, tarihe geçmesini istiyoruz:

1. Eylül 1933 ve Eylül 1934 arasında geçen süre, Almanya'da Nasyonal Sosyalist gücün son ittifakını beraberinde getirdi. Zafer Kongresi, birer birer düşmanlarımızın konumlarını yok ettiğimiz ve ele geçirdiğimiz bir takip savaşının başlangıcım işaret etti.

2. Devletin Nasyonal Sosyalist liderliği için, bu dönem aym zamanda yapıcı ve üretici devasa bir eseri oluşturdu.

Bu kaçınılmaz bir biçimde, bizi sorgulanamaz bir sonuca götürdü: Nasyonal Sosyalist devrim, devrimci ve güçle ilişkili bir süreç olarak sona ermekte. Bir devrim olarak, kendisinden bekleneni tamamladı. Dünya, savaş ile geçimini sürdürmez, benzer şekilde Volk da devrimlerle yaşamamaktadır.

Her iki durum da, yeni bir yaşam için temel oluşturmaktadır.

Ancak, yıkım eylemi, daha iyi ve daha yüksek bir fikir için gerçekleştirilmezse, sonu iyi olmaz, yıkımın nihilistik güdülerine maruz kalır ve böylece iyi bir şeyin değil, sonu gelmeyen bir nefretin oluşumu ile sonuçlamr.

Tek amacını, politik bir muhalifin yenilgisi, geçmiş başarıların yıkımı ya da varolan şartların ortadan kaldırılması olarak gören bir devrimin sonu, çılgın bir diktada zirveye ulaşan bir dünya savaşı olur.

Gerçek devrimler, yalnızca, Volk'un iradesinin tarihi görevini atadığı yeni bir çağrının tamamlanması ile makuldürler. Ve bugün, Volk'un bu liderliği Almanya'da her şeyi yapacak güce sahiptir!

Nasyonal Sosyalist Hareket'in Alman Reich üzerinde her şeye gücü 16

(26)

yeten bir egemenliği olduğunu kim inkar edebilir? Bu politik gelişmenin en büyük zaferi, Wehrmacht2'ın hareketin egemen sem­

bolü olarak benimsemesi; parti liderinin Alman ulusunun devlet başkanlığına seçilmesi ve VVehrmacht ve Reich yönetiminin başkana bağlılık yemini etmeleri gerçeğinde sembolik olarak ifade edilir.

Böylece, Nasyonal Sosyalist Hareket ve Reich liderine karşı her­

hangi bir şiddet eylemine tahrik girişimlerini yok edeceğiz, nereden geldiklerine aldırmadan, yılanın başım küçükken ezeceğiz.

Ulusun, himaye yetkisini kime verdiğini hepimiz biliyoruz!

Bunu bilmeyen ya da unutana yazıklar olsun! Devrimler, Alman ulusu içinde hep nadir olmuştur. On dokuzuncu yüzyılın kaygılı çağı, en sonunda bizimle birlikte sona ermiştir.

Önümüzdeki bin yıl Almanya'da başka bir devrim olma­

yacak!

Her şeyin ötesinde, çökmüş bölgelerde yapılması gereken işin, kendisini en açık biçimde o anda göstermesi muazzamdı.

Bu son on iki aym ekonomi politikasında hata bulan kişi, ya haindir, ya da aklını kaçırmıştır.

İktidara geldiğimizde Almanya'nın ekonomisi, durdurula­

maz bir küçülme sürecine girmiş gibi duruyordu. Korku ve güvensizlik, umutsuzluk ve çaresizlik düşüşü önceden açıkça görülebilen bir gelişme için büyüme alanı oluşturdu. Bu başarılar, ekonomi politikamızın etkililiğinin ve Alman Volk'un güveninin ikna edici kanıtıdır:

1. Alman köylüsünün idari yıkımı, durdurulmakla kalmadı, tamamen ortadan kaldırıldı.

2. Geniş ölçekte, iş yaratmak için alman önlemlerde büyük bir başarı elde edildi.

2 VVehrmacht: Alman Silahlı Kuvvetleri

(27)

3. İşsizlik rakamı, tahmini dört buçuk milyona düştü.

4. Alman markı, pek çok ihracat sorununa rağmen, istikrarını sürdürdü.

5. Tasarruf mevduatı, olağanüstü düzeyde büyüdü.

6. Trafik hacmi, hem karada hem havada, muazzam artış gösterdi.

7. Prim ve vergilerden tahsil edilenler, tüm gönüllü, şahsi ve devlet organizasyonları ve kamu fonu bakımından tahmin edilenin çok ötesine geçti.

İki yıl önce, gücü ele geçirdiğimizde, bu gelişmenin yaşana­

cağını öngörmüştük, bu görüşümüze sadece meydan okunmadı üs­

telik inkar edildi, imkansız olduğu öne sürüldü ve kınandı. Ve bugün kendi çabaları ile Almanya'yı mahveden bu insanlar, başarılarımızın önemsiz ve işe yaramaz olduğunu iddia etme cesaretini gösteriyorlar. Peki bu yıkıcı unsurlar bir yıl daha egemen olsaydı, şu an Almanya nerede olurdu? Ardımızda bıraktığımız bu yıl, ulusumuzun önümüzdeki birkaç yıl içinde görebileceği projeler için ilk adımları başarıyla attı. Devasa yol yapım planları, şapkadan bir günde çıkmayacaktır, sırf fikir ve tasarım için bile epey zaman harcamak gerekir. Ancak Alman Volk, bu on iki ayda atılan adımların önümüzdeki yıllarda gerçekleştirileceğini görecek.

Ulusal demiryolu ağma ek olarak, devasa tren istasyonlarının fikir ve tasarım aşamaları tamamlandı. Devrimci yapım programları, on­

larca yıl geçtikten sonra tam anlamıyla takdir edilecek olan büyük Alman şehirleri için tanzim edilmektedir.

Bir yanda bazı sanayi kolları bozulurken, yenileri kuruldu;

mesken politikası geniş perspektifte daha etkili olması için sağlam­

laştırıldı.

(28)

Dünya boykotu ile savaşmak için, ham maddelerin yer değişimi başlatılmış ve ilk hazırlıklara girişilmiştir. Amaç, Al­

manya'yı bu ihtiyaçtan bağımsız hale getirmektir. Tek bir inancın rehberliğinde hareket edilmektedir: ne olursa olsun, Nasyonal Sosyalizm asla teslim olmayacaktır!

Gelecek nesiller bir gün bizden şöyle bahsedecek: Germen halklarının mistik kurtuluş sembolü (Heilszeichen), Üçüncü Reich'ın sembolü olarak Almanya'da yeniden doğduğunda, Alman ırkı hiç bu kadar güçlü, geleceği hiç bu kadar güvende olmamıştı.

Ç ok y aşa A lm an Volk, Ç ok y a şa N asyon al S osy alist Parti, Ç ok Yaşa R eich!

(29)

6 Eylül 1934, Nümberg

Tüm Volk'u bu yeni çalışma kavramı ve fikri içinde eğitmek büyük bir girişim. Bu zorlu görevi üstlendik ve başarılı olacağız; ve bu işin hayal kırıklığı olmayacağının ilk şahitleri de sîzlersiniz!

Bütün ulus, sizin derslerinizi öğrenecek! Gün gelecek, yolu sizin topluluğunuzdan geçmemiş bir Alman bile kalmayacak.

Ve biliyoruz ki milyonlarca Volk için, iş, çözüm bekleyen bir mevzu olmaktan çıkıp herkesi birleştiren bir kavram olacak ve Al­

manya'da ağır işleri başka tür işlerden küçük görmekte ısrar eden kimse kalmayacağını biliyoruz. Sosyalistliğimiz yalnızca teoride kalsın istemiyoruz; gerçek nasyonal sosyalistler gibi, bu gerçek so­

runu ele almak ve sahici bir çözüm üretmek istiyoruz. Ve bu müthiş görev başarılacak çünkü arkasmda yalnızca Almanya'yı kontrol eden bir hareketin dünya görüşü yok; tüm irademiz var! Bugün, ilk kez, Alman Reich Parti Kongresi'nin şehrine yürüyeceksiniz, ve o anda anlayacaksınız ki üzerinizde sadece Nürnberg'deki binlerce kişinin gözü olmayacak, Almanya sizi ilk kez görecek. Ve biliyorum ki, siz gurur dolu bir sadakat içinde Almanya'ya hizmet ederken, Almanya da bugün yürüyen evlatlarını gururlu ve mutlu bir şekilde izleyecek.

Heill

(30)

7 Eylül 1934, Nümberg

Yıllardan sonra ilk kez, bir kez daha Nasyonal Sosyalist kadmlar kongresinde yer alıyorum. Biliyorum ki bu kongrenin olmazsa olmazları, sayısız kadının ve liderlerinin emeği ile gerçekleştirildi. Nasyonal Sosyalist Hareket'in başlangıcından beri en sadık yardımcısı kadınlar olmuştur.

Hareket'in zor zamanlarını, şansın bize sırtım döndüğü o günleri hatırlıyorum; bir çoğumuz hapiste, bir çoğumuz firari idi;

dünyanın yabancı bölgelerindeydik, revirlerde yatıyorduk, ya da ölmüştük. Aramızda asla başaramayacağımıza inanarak geri dö­

nenler oldu; o sıralarda Almanya'yı işgal eden ruh, sorunlara yal­

nızca mantıkla yaklaşılabileceğini küstahça savunurken, çoğu insan bize olan inancını kaybetti. Ancak, bana ve Hareket'imize sarsılmaz bir sadakatle bağlanan kadınlarımız olduğunu biliyorum.

Ve işte, duygunun akıldan daha üstün ve daha iyi olduğu kanıtlandı. Akim, çok kolay bir biçimde kandırılabileceğini, görünürde entellektüel savların, idrak kabiliyetleri zayıf olan insan­

ların bocalamasma neden olabileceğini görmüş olduk; kendini ve Volk'u korumanın en derin içgüdüsü bir kadınm içinde uyandı.

Kadın neyin doğru olduğunu bildiğini bize kanıtladı! Hareket'in bo­

caladığına ve herkesin bize karşı birleştiğine inamlan o günlerde, duygunun istikrarı ve kesinliği, sözde bilgi ve zeka ile karşılaştığında, sabit unsurlar olarak baskın çıktı. Yüzeysel bilgiyi, en derin içsel anlama katma yeteneğine sahip olan çok az insan vardır. Ancak bu en derin sezgi, duygu dünyasımn kökenidir. Belki de, felsefi açıdan yetenekli çok az kişinin bilimsel olarak analiz ettiği şey, içgüdüsel kesinlik ile bozulmamış insanın doğası tarafından hissedilebilir. His ve her şeyden öte kadın doğası, asırlar boyunca erkeğin zekasına ilave olarak hareket etmiştir.

(31)

Ve eğer insan ömrü boyunca erkeklerin ve kadınların çalışma alanları doğal olmayan bir biçimde sıralanmak için değiştiyse, bunun nedeni kadının erkeğe hükmetme arzusu değil, daha ziyade erkeğin artık kendi görevini eksiksiz bir biçimde yerine getirememesidir. Bu şüphesiz ki yaradılışa ve Tanrı'ya dair olağanüstü bir şeydir: kendilerine doğa tarafından verilen görevleri yerine getirdikleri müddetçe iki cinsiyet arasındaki ilişkide çatışma olması mümkün değildir.

"Kadın Özgürlüğü" sloganı, Yahudi aydınlar tarafından icat edilmiş bir kalıptan başka bir şey değildir, ve içeriği aynı ruh tarafından belirlenmiştir. Alman kadını, Alman yaşamının destekleyicisi olduğu bir çağda asla kendisini özgürleştirmeye ih­

tiyaç duymayacaktır. O, sürdürmesi ve koruması gereken bir varlık olarak doğanın kendisine verdiği şeye sahiptir; tıpkı böyle bir çağda ayağının kaydırılacağı korkusuna asla kapılmayacağı gibi.

Kadın, erkeğin pozisyonu için rekabet etmez. Ancak, erkek görevini yerine getirmemeye başladığında, kadının içinde hayatta kalma ve korumanın ölümsüz içgüdüsü isyan etmeye başlar. Bu is­

yandan sonra, doğa kuralına aykırı bir değişim gerçekleşir ve her iki cinsiyet de Tanrı'ran kendilerine atadığı göreve dönene kadar geçerli olur.

Eğer bir erkeğin dünyası onun devletidir, mücadelesidir, kendisini topluma adama isteğidir deniyorsa, bir kadının dü­

nyasının daha küçük olduğu söylenebilir. Onun dünyası, eşidir, ai­

lesidir, çocuklarıdır, evidir. Peki ama kimse küçük dünyayı önem­

semezse, büyük dünya nerede olurdu, nasıl hayatta kalırdı? Hayır, büyük dünya küçük dünyanın üzerine kurulmuştur! Küçük dünya sağlam değilse büyüğü de hayatta kalamaz. Yaratan, kadma kendis­

ine ait dünyaya bakma görevine vermiştir, ve erkeğin dünyası an­

cak bu temel üzerine kurulup büyüyebilir.

Ancak bu iki dünya asla birbirinin karşısında değildir.

Karşılıklı olarak birbirlerini tamamlarlar, birbirlerine aittirler, tıpkı karı kocanın birbirine ait olması gibi.

(32)

Kadının erkeğe ait olan dünyaya girmesini doğru bulmayız;

hatta, bu iki dünyanın birbirinden ayrılmasını doğal buluruz. Dü­

nyalardan biri, hislerin ve ruhun gücünün yuvasıdır! Diğeri, iti­

barın, sertliğin, azmin, savaşan ahlakın yuvasıdır! Bu güç, kadının hayatım bu önemli birimin devam etmesine ve çoğalmasma ada- maya istekli olmasını gerektirirken, erkeğin yaşamın muhafızı olmaya istekli olmasını gerektirir.

Erkeğin Volk için mücadelede feda ettiği şeyi, kadm bireysel vakalarda, bu Volk'u korumak için mücadele ederken feda eder.

Erkeğin savaş alanında gösterdiği kahramanca cesareti, kadm sabırlı bağlılıkta, acıda ve tahammülde gösterir. Doğurduğu her çocuk, Volk'un alnında yazılı olan olmak ya da olmamak sorusuna açtığı bir savaştır.

Ve böylece, erkek ve kadm, kendilerine Tanrı tarafından ver­

ilen görevi yerine getirdiklerini kabul ederek, karşılıklı olarak birbirlerine değer vermeli ve saygı göstermelidir. Bu iki görevin yer­

ine getirilmesi, kaçınılmaz olarak, karşılıklı saygı ile sonuçlanacak­

tır.

Yahudi aydının iddia ettiği gibi, saygı iki cinsin eylem alanının birbiri ile örtüşmesi ile belirlenmez; daha ziyade birinin diğerine ait olan şeyi yapmak için çaba harcamamasını gerektirir.

Bu saygının kaynağı, bütünü devam ettirmek için her iki tarafm da gerekeni yaptığının bilincidir! Bu yüzden, asırlar boyunca kadın erkeğin yardımcısı, can yoldaşı ve en sadık arkadaşı olmuştur; erkek de asırlar boyunca eşinin koruyucusu, ve en iyi arkadaşı olmuştur.

Ve bu yaşam biçiminde her ikisi de, sevdikleri şeyin ve o şeyin gelecekte devam edecek varlığının mevcudiyeti için ortak bir temel algılamıştır. Kadm, erkeği daha büyük dünyanın muhafızı pozisy­

onuna koyarak, kendi küçük dünyasını idame ettiren bir egoisttir, erkek de daha büyük dünyayı idame ettiren bir egoisttir çünkü biri ayrılmaz bir biçimde diğerine bağlıdır. Bizi ayıran ahlaksızın entel- lektüelizmine karşı duracağız.

(33)

Kadın, her şeyin en temelinde var olduğu için, bir halkın ko­

runmasında da en sabit unsurdur.

Kadın, bir ırkın varlığım korumak için gereken şey için en gü­

venilir hisse sahiptir, çünkü cefanın en büyük yükünü taşıyacak olan, çocuklarıdır.

Erkek, doğru yolu temel içgüdüler aracılığıyla bulamayacak kadar zihinsel açıdan dengesizdir. Ancak, elverişli zamanlar ve iyi bir eğitim göz önüne alındığında, görevinin ne olduğunu bilecektir.

Biz Nasyonal Sosyalistler, kadınların politik hayatta ko­

numlanmasına yıllarca karşı çıktık, çünkü bize göre bu değersiz olurdu. Bir kadm bana şöyle demişti: kadınların parlamentoya gireceğini, çünkü tek başına bir kadm meclisi asilleştirme yetisinde olduğunu anlamalısınız, insanların, doğası gereği kötü olan bir şeyi asilleştirme amacma sahip olduğuna inanmadığımı; sistemin dişlileri tarafından avlanmış bir kadının parlamentoyu asil- leştiremeyeceğini, bilakis sistemin kadının şerefini sarsacağım söyledim. Erkeklerden uzaklaştırma niyetinde olduğum bir şeyi kadınlara bırakmak istemem. Rakiplerimiz, kadınları asla kaza­

namayacağımızı iddia ettiler. Oysa pek çok kadm, hareketimize destek verdi, ve eğer kadınlara parlamentoyu ve kadına parlamen­

toda biçilen onur kırıcı rolü öğrenme fırsatı verilse, Alman kadın­

larının hepsini kazanacağımızı biliyorum.

Bu yüzden, kadınları, yaradılış ve Tanrı'mn hükümlerine uy­

gun bir biçimde Volk toplumunun savaşma dahil ettik. Bize göre, kadınlarımızın hareketi, pankartta yazdığı gibi erkeklere karşı bir savaş değildir, erkeklerle beraber, karşılıklı bir savaştır. Böylelikle, yeni Nasyonal Sosyalist Ulusal Topluluğu'nu güçlendirdik, milyon­

larca kadm içinde, en sadık ve en azimli savaşçıları kazandık.

Hayatımızı korumak için birlikte savaştığımız kadınlarımız, gözle­

rini Yahudi entellektüelinin kendisine sunuyormuş gibi yaptığı haklara değil, Tann'nın sırtımıza yüklediği sorumluluklara dik­

miştir.

(34)

Öte yandan geçmişte, liberal ve entelektüel kadın hareketleri, programlarına sözde zeka pırıltısı taşıyan onlarca madde eklerken, Nasyonal Sosyalist Kadm Hareketi'mizin programı yalnızca tek bir madde içermektedir; gelişmesi gereken ve varoluşun tüm mücadelesinin tek amacını oluşturan çocuk. Bizi takip edecek, onun için elde ettiklerimizden yararlanıp sonraki nesillere aktaracak kimse olmazsa, bu mücadelenin ve savaşm bir amacı kalır mı? İn­

sanlığın tüm mücadelesinin başka bir amacı var mıdır? Çekilen acılar başka ne için? Sadece bir düşünce için mi? Yalmzca bir teori için mi? Hayır, bunlar, fani dünyayı bir uçtan bir uca geçmeye değmez. Bütün bunların üstesinden gelmemize müsaade eden tek şey, gözümüzü kendimizden bizi takip etmek için büyüyene, şu an­

dan geleceğe çevirmektir.

Biraz önce, gençlerle bir araya geldim. Altın gençliğe bakıp geleceğin Almanya'sını görmek ne şanlı bir şey! Genç nesil, bizim yarattığımız ve inşa ettiğimiz şeyi koruyacak. Biz, onlar için çalışıyoruz. Bütün mücadelenin tek gerçek amacı bu! Ve bunu kabul ederek, doğarım en basit ve en kıymetli amacı, iki cinsiyetin emeği mantıksal ve haklı olarak, bize anlamlı gelecek, ve bu bir çatışma içinde değil, gerçek hayat için ortak bir savaşta olacak.

Siz, partimin kadm yoldaşları, bu savaşın liderleri, örgü- tleyicileri ve yardımcılarısınız. Yüce bir görev üstlendiniz. Geniş kapsamlı olarak Volk'umuz içinde şekillendirmeyi istediğimiz şey için, içsel olarak sağlam bir destek ve temel oluşturmalısınız. Ruhsal ve duygusal desteği ve istikrarı içerden uygulamalısınız!

Volk'muzun özgürlüğü, hakları, onuru ve huzuru için yer aldığımız bu savaşta, erkeği tamamlamalısınız, böylece gözlerimizi geleceğe dikerek Volk'umuzun karşısmda ve Volk'umuz için gerçek savaşçılar olarak üstün gelebilelim.

Böylece, iki cinsiyet arasında kavga ve huzursuzluk asla yaşanmaz; bunun yerine bu ölüm kalım savaşında onları bu amaç için yaratan Tanrı'nın isteklerini el ele yerine getireceklerdir. Ve bu karşılıklı çabanın lütfü esirgenmeyecektir.

(35)

Teoriler üzerine öfkeli kavgalar alevlenmeyecek, erkek ve kadın yanlış fikirlerden ötürü birbirlerine sırtlarını dönmeyecek, ve Tanrı'nm lütfü müşterek yaşam mücadelelerine dayanacaktır.

(36)

9 Eylül 1934, N üm berg

S A ve SS Askerleri!

Parti tarihinde dördüncü kez, SA ve SS, on iki ay önce, ka­

zanılan gücün bir işareti olarak, bugün ise sürecin gerçekleştirild­

iğini ve tamamlandığını kamtlamak için burada toplandı! Bugün, Alman İmparatorluğu'nun gücü, bizim elimizde. Nasyonal Sosyalist Hareket, bugün Almanya'mn hakimi. Ardımızda bırak­

tığımız on iki ay içinde, birer birer mevkileri ele geçirdik. Gözlerini açmaya niyetli olan hiç kimse bu rejimin ortadan kaldırılabileceğine ya da uzlaşmadan vazgeçmeyi düşünebileceğine inanamaz.

Ancak bu on iki ayda, Nasyonal Sosyalist Hareket kendi içinde yoğun bir çalışma dönemi yaşadı. Sizi bu kadar kısa bir süre sonra bir araya getirmek için parti kongresini toplamaya karar ver­

diğimde, bunu belirli bir sebep için yaptım. Birkaç ay önce, Ha­

reketimizin üzerine karanlık bir gölge düştü. Rakiplerimizin bir çoğu, Nasyonal Sosyalist Parti'nin gücünün sona erdiği güne yak­

laştığımıza inandılar. Yoldaşlarım, sizi buraya üç şeyi kamtlamak için topladım:

1. SA'nın, Partideki diğer oluşumlar gibi, bu gölge ile alakası olmadığım,

2. Sizinle ilişkimin on dört yıl öncesi ile aynı olduğunu ve;

3. Parti'nin pes etmediğini, SA ve SS'in Nasyonal Sosyalist Devrim'in kefili olarak teslim olmadıklarını düşmanlarımıza göstermek için.

(37)

Hareketimizin yapısında çatlak olduğuna inananların hepsi yanılıyor. Kaya gibi sağlam ve asla kınlamaz! Eğer biri ha­

reketimizin ruhuna ve amacma karşı günah işlerse, SA'nın ruhuna karşı günah işlerse, bu SA'yı değil buna cüret edenleri etkiler.

Bu yoklamayı düzenlememizin tek nedeni, hareketin ve or­

ganizasyonun yapısının yıkılamaz bir biçimde sağlam olduğunu göstermek değil, aynı zamanda bağlılığın, sadakatin, disiplinin ruhu ile dolmaya devam ettiğini göstermektir.

Hareketin bu yeni simgeleri, eski standartlarımızın destekleri ile güçlerini birleştirecek, ve siz onları sadık bir biçimde takip ede­

ceksiniz.

Bu simgeler, sizi var eden muhteşem şeyi, yemden hatırlatma görevini üstlenmiştir. Ülkeyi ele geçirmemizin neredeyse imkansız gibi göründüğü uzun savaş ve fedakarlık yıllarım hatırlayacaksınız;

Almanya için verilen bu mücadeledeki kararlılığı unutma­

yacaksınız. Bundan almanız gereken ders şudur; galip olmamızı sağlayan şeyin zaferden sonra bizi terk etmesine izin vermemeliyiz, bugün eskisinden daha da fazla geçmişin erdemlerine tutunmalıyız.

SA üyelerinin ve liderlerinin, sadık, itaatkar, disiplinli, mütevazi ve fedakarlık yapmaya hazır insanlar olmaktan başka seçenekleri yoktur - aksi halde onlara SA diyemeyiz.

Geçmişin bu erdemlerine dayanmak, gücümüzü yıkılmaz hale getirmekle kalmaz, aym zamanda Alman Volk'un yeniden doğuşunun, gelecekte de etkili olmak adına devam edeceği an­

lamına gelir. Biz, sadece ayların ya da yılların tecellisi değiliz; bu on beş yıl içinde gerçekleşen şeylerin etkisi, yüzyıllarca devam ede­

cektir.

Yıllar boyunca kendi ellerimizle kurduğumuz şeyi ortadan kaldırma düşüncesine sahip olduğumuzu iddia eden ya bir delidir ya da yalancı. Yoldaşlarım, Almanya'mız için bir araya geldik, Al­

manya'mız için ayakta kalmalıyız. Önümüzdeki yıllarda da bireysel

(38)

örgütleri birleştirip bir bütün haline getirerek eskisinden daha da güçlü bir biçimde hareketimizi kuvvetlendirmeye devam etmek istiyoruz.

Bayrağımız birleşmiş tek bir hareketin üzerinde dalgalana­

cak. Hedefimiz budur.

Ve eğer bu amacımıza yönelik çalışırsak, kimse karşımıza çıkmaya, Alman tarihindeki bu muazzam örgüte direnmeye cesaret edemez.

Böylece, Almanya'nın en sadık ellerine bıraktığımdan emin olarak sizlere yeni görevler veriyorum.

Geçmişte, bana olan sadakatinizi binlerce kez kanıtladınız.

Gelecekte de, bu değişemez ve değişmeyecek.

SA ve SS'irt ezeli ve sadtk askerlerini selamlıyorum: Sieg Heil!

(39)

10 Eylül 1934

Hareket'in Altıncı Parti Kongresi, sona eriyor. Partimizin dışındaki milyonlarca Alman'ın siyasi gücün en etkileyici sunumu olarak gördüğü şey, eski savaşçılar için çok daha başka bir anlama gelmektedir. Bu, onlar için eski savaşçıların ve silah arkadaşlarının özel ve manevi buluşmasıdır.

Ve belki de aranızdan birileri, partimizin bu toplantısının güçlü görkemine rağmen, o günleri Nasyonal Sosyalist olmanın hala çok zor olduğu zamanlar olarak hatırlıyor.

Partimiz yalmzca yedi kişi iken, iki prensibi dile getirmiştir:

ilk olarak, gerçekten ideolojik açıdan uygun bir hareket olmak is­

temiştir; ikinci olarak, Almanya'daki tek güç olmak istemiştir. Bir parti olarak, azınlıkta kalmak zorundaydık, çünkü imparatorluğun mücadelesinin ve fedakarlıklarının en değerli unsurlarım seferber etmemiz gerekiyordu.

Çünkü Alman ırkının en iyisi olan, öz güvenleri ile göğüsleri kabaran bu insanlar, imparatorluğun ve ulusun liderliğini cesurca talep ettiler ve çok sayıda insan bu liderliğe katılarak destek ver­

diler.

Alman halkı, sürekli olarak değişen liderliğin artık sabit bir güçle yer değiştirmesinden memnun. Bu güç, kendisini en iyi ırkın temsilcisi olarak görmekte ve bunun bilinci ile ellerinde tutmaya kararlı oldukları ulusun liderliğine yükselmektedirler.

Bu daima, gerçekten etkin savaşçılardan oluşan ulusun yal­

nızca bir kısmı olacaktır.

(40)

Onlar için, salt 'İnanıyorum' diyerek yemin etmek yeterli değil; bunun yerine 'Savaşacağım,' diye yemin edecekler. Parti, her zaman Alman siyasi liderliğinin seçkin sınıfını temsil edecektir.

Doktrini değiştirilemeyecektir, örgütsel taktikleri çelik gibi sağlam, esnek ve uyumludur; ancak özünde kutsal bir emir gibi olacaktır!

Ancak amaç, sadık bütün Almanlar'ın Nasyonal Sosyalist ol­

ması olmalıdır. Yalnızca en iyi Nasyonal Sosyalistler partimizin üyesidir!

Geçmişte, bize zulüm eden düşmanlarımız, partimizdeki arzu edilmeyen unsurları bizim için ortadan kaldırdılar. Bugün kötülüğünü kanıtlamış olan unsurları biz kendimiz yok etmeliyiz.

Aramızda kötüye yer yoktur!...

Bu devletin ve imparatorluğun gelecek yüz yılda da ayakta kalması bizim dileğimizdir.

Bu şansın tamamen bize ait olduğunu bilmekten dolayı mut­

luyuz!

Aramızdaki yaşlılar büyük bir olasılıkla vazgeçseler de, gençlik bize tüm ruhu ve bedeni ile bağlıdır!

Parti, herkesin işbirliği ile, Nasyonal Sosyalist düşüncenin ve ruhun büyük somut örneği haline geldiğinde, parti alman halkının ve imparatorluğumuzun sonsuz ve yenilmez destekçisi olacaktır.

Ve önünde sonunda, ulusumuzun büyük, şanlı ordusu, gururlu savaşçıları, partinin siyasi liderliğine katılacak ve bu iki kurum birlikte Alman halkını eğitecek, güçlendirecek ve Alman Devleti ve Alman İmparatorluğu'nu omuzlarında taşıyacak!

Bu saatte, binlerce parti üyesi şehirden ayrılıyor, bazıları hala anılarının tadım çıkarken, bir kısmı da bir sonraki değerlendirme

31

(41)

için hazırlanıyor - yine yeniden, insanlar gelecek ve gidecek, mutlu olacaklar ve esinlenecekler, çünkü hareketin fikri, halkımızın kanlı canlı ifadesi ve sonsuzluğun sembolü.

Çok yaşa N asyonal Sosyalist Hareket! Çok yaşa Almanya!

(42)

11 Eylül 1935, Nümberg

1. Yahudi Marksizm ve parlamenter demokrasi, 2. Siyasal ve ahlaksal bakımdan çürüyen merkez, 3. İnatçı, budala, geri kafalı burjuva.

Bu bağlamda, ulusun iç düşmanlarına karşı verilen savaşın, resmi bürokrasi ya da onun acziyeti tarafından asla yıldırılama- yacağma dikkat çekmek istiyorum; devletin resmi bürokrasisi belli bir sorunu çözmeye uygun olmadığını kanıtladığında, Alman ulusu yaşamsal ihtiyaçlarına yardımcı olacak daha dinamik örgütünü ha­

rekete geçirecektir. Ulusun, bir takım resmi olgular sayesinde var olduğunu farz etmek elim bir hatadır, ve dahası böyle bir olgu kendisine verilen görevleri yerine getiremediğinde, ulus bu görevlerin karşısında mücadeleden vazgeçecektir.

Buna karşılık: devlet vasıtası ile başarılabilen, yine devlet vasıtası ile başarılacaktır. Ancak, esas niteliğinden ötürü, devletin başaramadığı her ne ise, hareket tarafından başarılacaktır.

Devlet de Volk yaşamındaki örgütlerden biridir, Volk'un yaşam iradesinin doğrudan ifadesi tarafından, parti tarafından, Nasyonal Sosyalist Hareket tarafmdan kontrol edilir.

Hiçbir koşulda, Nasyonal Sosyalist devlet, hareketin ve devletin kararlılığı hakkında kimsenin kendisini kandırmasına izin vermeyecek! Siyasi ruhban sınıfına karşı zaten bir savaş verdik ve devlet otoritemizin olmadığı uzun bir mücadeleden sonra, par­

lamentodan kovduk. Bugün bu otoriteye sahibiz ve bu prensipler için verdiğimiz mücadeleyi daha kolay bir biçimde kazanacağız.

Ancak, bu asla Hristiyanlık'a karşı başlatılan bir savaş olmayacak.

33

(43)

Kamusal yaşamımızı, mesleklerini karıştıran, rahip değil de poli­

tikacı olması gereken bu insanlardan temizlemek için savaşacağız.

Aydınlanma için verilen inanılmaz mücadeleden, yapılan sonsuz fedakarlıklardan sonra, Volk'umuzun onda dokuzunun bir fikre ve bir iradeye bağlanmasını sağladık. Onda birlik yüzde, otuz yedi partiden geriye kalan, kısaca yüz yıllardır Almanya'yı bir fela­

ketten diğerine sürükleyen kaostur. Ve böylece, son yılların Alman İmparatorluğu'muza verdiği başarının derinliğini sakince kavradığımızda, en canlandırıcı faktörü kabul etmeliyiz; bir bütün oluşturmak için ulusa katılan ve arzularının kendisini tek bir dilekte göstermesine izin veren, en değerli şey Hareketimizdir. Bugün Al­

manya'da hüküm süren güvenlik ve huzur! Nereye baksak, her yerde çürümenin mayasını, bozulmanın unsurlarını görüyoruz.

Bitmeyen grevler, lokavtlar, sokak kavgaları, tahribat, nefret ve iç savaş; dayanağı olmayan, gezgin Yahudi bilim adamları ulusların içine sızarak insanlar arasında düşmanlık tohumları ser­

piyor, sağ duyuya karşı insanları kışkırtıyor. Sınıf çıkarlarını temsil etme kisvesi altında, kendi çıkarlarını gerçekleştirmeye yarayacak olan bir iç savaşı harekete geçiriyorlar. Ve biz de sonuçlarına şahit oluyoruz. Zenginlik içinde yaşaması gereken bir dünyanın, hükümdarlıklara ihtiyacı var. Kilometreye on beş insanın düştüğü ülkelerde, mümkün olan her türlü doğal kaynakla kutsanan devletler, işsizler ordusunu azaltmaktan acizler.

Kilometreye 137 kişinin düştüğü, kolonileri olmayan, çoğu doğal kaynaktan yoksun, on beş yıl boyunca kan akıtmış, tüm yabancı sermayesini kaybetmiş, savaş tazminatı için elli milyardan fazla ödeme yapmış, ekonomisinin harabeye dönmesiyle yüzleşen bir ülkede başarılı olmak Nasyonal Sosyalist rejimin etkililiğinin zaferidir - en kötü sıkıntılara rağmen, varlığını korumada, işsizliği azaltmada başarılı olmuştur, bugün dünyamn daha zengin pek çok ülkesinden daha iyi durumdayız.

(44)

Bugün açıkça kabul edebiliriz: 1934 yılı, maalesef kötü bir ha­

sat yılıydı. Hala daha savaş sonrasının etkilerinden muzdaribiz. An­

cak, yine de Alman Volk'un yaşamsal olarak önemli gıda tedariğini korumak mümkündür.

Pek çok kısıtlamalara rağmen bunun münkün olması, Volku- muzun geniş kitlesinin henüz tam olarak fark edemediği bir başarıdır. Hasat ile alakalı zorluklar, geçici erzak kıtlığına neden olmuştur. Yine de hiçbir koşulda teslim olmadık. Ve bu krizi aştık.

Kısmen anlaşılabilir ama aynı zamanda kısmen gerekçesiz fiyat artışları ile kötü haşatı telafi etmek için yaptığımız her girişime son vermek zorunda kaldık.

Bu sene, Alman Volk'u bilinçsizce yeni enflasyon hatasından korumak için sarsılmaz bir arzu ile motive olduk. Ancak bu yine de maaşlardaki artışın ya da mevcut fiyat artışının kaçınılmaz sonucu olurdu. Bu yüzden sorumsuz benciller, düşünemeyen aptallar, yaşadığımız kıtlığın onlara fiyatları yükseltme hakkını verdiğini düşünüyorlarsa, böyle bir davranış, 1921 ve 1923 yıllarının o korkunç döngüsünü harekete geçirecek, Alman Volk'unu enflasyon ile başbaşa bırakacaktır. Bu yüzden, bu andan itibaren böyle unsur­

lara merhametsizce saldıracağız ve iyi niyetimiz başarısız olursa, ulusun çıkarma bir bütün olarak adapte etmek için toplama kam­

plarını kullanmaktan çekinmeyeceğiz.

(45)

Kongre Salonu'ndaki konuşması 11 Eylül 1935

Nasyonal Sosyalistler! Parti Yoldaşları!

On altı yıl önce, Alman varlığının en büyük ve en önemli göstergelerinden biri için manevi bir mihenk taşı kuruldu. Birkaç insan, Almanya'yı içeriden çürüten kösteklerden ayrıştırmak ve dışarıya köleliğin boyunduruğundan kurtarmak için büyük bir azim göstererek dünya tarihindeki en cesur kararlardan birini aldı.

Şu an, on altı yıl süren zor bir mücadelenin ardından, bu tablo kararlı tarihi bir başarı olma yolunda evrildi. İçerideki muhalifler ve engeller aşıldı, yeni bir dünya doğmak üzere. Bugün, burada Alman Volk'un yeni dünyasını, ilk muhteşem amtımn temelini kuracağız.

Her sene Nasyonal Sosyalist İmparatorluk'un seçkin kitlesini ağırlayan salonun duvarları eğer hareketimiz bir gün sessizliğe düşerse, yüzyıllar sonra bile, şahidimiz olacak ve konuşacak.

Yaşlı meşe ağaçlarının kutsal korusunun ortasında, insanlar Alman Reich'ın binaları arasmdaki bu devasa heykele şaşkınlıkla bakıp saygı duyacaklar. Alman ulusunun Nasyonal Sosyalist Ha­

reket tarafından kazanılan özgürlüğünün yılı olan 1935'te, Nürn­

berg'de, Reich parti kongrelerinin kongre salonunun temelini atıyorum.

Ama kendisine sanatçı diyen biri çıkıp, tüm bu şartlar altında, hastalıklı ve bayağı olanın bakış açısından insan hayatını resmet­

mek istiyorsa, sırf bu tür bir bakış açısına değer verilen böyle bir çağda bunu gerçekleştirmelidir. Bugün bu çağ sona erdi, ayrıca,

"yaratıcı sanatçı bozuntularının" da vakti doldu. Ve biz, bunu red­

dederken duruşumuz her zamankinden daha sert, daha katı olsa da, hata yapmadığımıza eminiz. İnsan ruhuna dışarıdan, açıkça

(46)

görünür bir ifade katmak için Tanrı tarafından seçilen, kendini asla böyle sapkınlıkların yolunda bulamayacaktır.

Burada, "sanatın özgürlüğüne bir tehditten" bahsetmiyoruz.

Kimsenin Volk'un ruhunu öldürmeye hakkı yoktur.

Gerçekten büyük görevlerde, hem görev verenler hem de görevi yerine getirenler, şunu unutmamalıdır ki, bu görev belli bir çağda verilmiş olsa da, asla eskimeyecektir.

Bir çağın büyük görevlerinin, sırasıyla verilmesi gerekir; yani, kamu komisyonlarının görevi sonsuz değer üretmekse, hayatın geri kalan skalası dikkate almarak belli bir oran içine yerleştirilmelidir.

Devletin ya da hareketimizin amtsal mimarisini, burjuva oluşumunun özel ve hatta kapitalistik mimari alamndaki ürünleri, genişlerken ve kat be kat artarken, iki yüzyıl öncesine tekabül eden bir ölçek üzerine yerleştirmek imkansızdır. Antik şehirlerin takdire şayan, çekici özellikleri, özel burjuva yapıların boyutu değil, onların üstünde yükselen toplum hayatının tezahüratlarıdır.

Burjuvazi döneminde, halk yaşamının mimari ifadesi, maalesef özel kapitalist iş hayatım belgeleyen binaların lehine bastırılmıştır. Ancak Nasyonal Sosyalist'in müthiş tarihsel- kültürel görevi, bu eğilimden uzaklaşmaktır.

Ancak, yalmzca sanatsal değil politik düşüncelerle de hareket etmeliyiz. Küçük itirazcıları en iyi susturan şey, muhteşem sanatın sonsuz dilidir.

Bin yıllar, saygılı bir sessizlik içinde, dile gelişine karşı boyun eğiyor. Tanrı bize, bu görevleri açık ve kesin olarak ifade etmemiz için ulusunkine eşit itibarı bahşetsin.

Hiç şüphe yok ki zor bir işe kalkışıyoruz.

(47)

Volkumuzun tarihte elde ettiği yüceliğin cesur özellikleri, in­

sanlık tarihinin en muhteşem tecrübeleri arasındadır. Almanya'da ve Avrupa'nın geri kalanında sanat eserlerinin, insanın manevi yüceliğine denk geldiği yüzyıllar olmuştur. Katedrallerimizin eşsiz şöhreti, bu çağların kültürel anlamda heybetli tavrı için kıyaslanamaz bir standardı temsil etmektedir. Bizden eserin kendisini takdir etmekten çok daha fazlasını talep etmektedirler;

böyle harika fikirleri planlama ve gerçekleştirme yetisi olan ırklar için saygı talep etmektedirler.

O andan itibaren, Volkumuz, kaderin değişen dalgaları ile yükselmekte ve düşmektedir. Biz, dünyaya meydan okuyan bir kahramanlığın, en derin çaresizliğin ve beyninden vurulmuşa dö­

nen bir şaşkınlığın şahitleriyiz. Bizimle birlikte ve bizim içimizde, ulusumuz bir kez daha yükselmiştir.

Bugün, Alman sanatına yeni ve büyük görevler verirken, bin yıllık bir miras bakımından, bugünün dileklerini ve umutlarını gerçekleştirmelerini istiyoruz. Bu sonsuz ulusal dehaya saygı göstererek, geçmişin yaratıcı gücünün muhteşem ruhunu, bugüne çağırıyoruz.

Ancak, böyle yüce görevler, insanları büyütecektir ve bundan hiç şüphemiz yok ki Tanrı ölümsüz olanı isteme gücü verirse, volku- muza ölümsüz olanı başarma gücü de verecektir. Katedrallerimiz, geçmişin görkemine şahittir! Bugünün şanı, bir gün, ardında bırak­

tığı sonsuz değerler tarafından ölçülecektir. Ancak ondan sonra Al­

manya, sanatının yeniden doğuşunu yaşayacak ve Volkumuz daha ulu bir kaderin bilincinde olacaktır.

(48)

Nümberg, Zeppelin Alanı, 12 Eylül, 1935

Yaşam bizi kaçınılmaz olarak pek çok farklı gruba ve mesleğe bölüyor. Bu bölünmenin üstesinden gelmek, ulusun siyasi ve ma­

nevi eğitiminin işidir. Bu öncelikle Reich İşgücü Hizmeti'nin işidir.

Çalışan Almanlar'ın hepsini birleştirmeli ve onları bir topluluk yap­

malıdır.

Bu amaç için, her birinin eline aynı aleti, Alman'm en çok sevdiği alet olan küreği verecektir! Burada, huzurun bekçisinin kanatları altında, kendi kendimizi savunma silahımız ile bütün Al­

man İmparatorluğu'nda yürüyeceksiniz! Tüm ulusun gözü üzeri­

nizde, umudu sizde! Sizin içinizde, geçmişte olduğundan daha iyi bir şey görüyor. Eğer tüm Alman Volk sizi bugün görecekse, şüphe ile yaklaşan en son kişi bile yeni bir ulusun doğduğuna, Volku- muzun yeni bir topluluğunun doğuşunun bir söylenti değil bir gerçek olduğuna ikna olur.

(49)

13 Eylül 1935, Nümberg

Birbirimizi böyle senede bir kez görebilmemiz güzel bir şey.

Führer ve takipçileri arasında memnuniyetle ayrım yapanlar için, aramızda bir ayrım olamayacağını anlayamayanlar için, bir ders işlevi görebilir. Sevinçle şöyle diyeceklerdir: Führer evet! Ama parti gerçekten gerekli mi? Gerekli mi diye sormuyorum, gerekli miydi diye soruyorum! Memurları ve askerleri olmayan bir komutan - bunu memnunyetle karşılayanlar olacaktır! Askerleri olmayan bir komutan olmayacağım; Führeriniz olarak kalacağım.

Bana göre, siz Alman ulusunun siyasi yetkililerisiniz, ne olursa olsun bana bağlısınız. Almanya'yı fetheden tek bir kişi de­

ğildi; herkes birleşerek kazandı. Bir adam sizi ikna ederek kendi ta­

rafına çekti, siz ise Alman Volk'u!

Bu yıl emsalsiz ordumuzun eski haline dönmesine şahit olabildik, hepimiz biliyoruz ki, nihai ve muhteşem gücünü kendisini destekleyen volk'tan alıyor. Çünkü, hiçkimse askerden daha fazla idealizme ihtiyaç duymaz. Eğer bir gün feragatin o zor, o belirleyici saati gelirse, ona kim yardım edecek? Yalnızca, inanç, idealizm. Gözünüzün boyanmasına izin vermeyin! Bu kaderin, bu iç sesin gücü ile kıyaslandığında yetersiz tedbirler önemsizdir.

Bu yüzden, yeni Alman ordumuzun temsilcilerinin ilk kez ar­

amızda olmasından dolayı çok mutluyuz. Neredeyse hepimiz istis­

nasız bu ordudan geldik, ve gelecekte volkumuz evlatlarını bir kez daha cesur, disiplinli, güvenilir ve özgüveni yüksek erkekler olma­

ları umudu ile ordumuza teslim edecekler. Ordumuz onları, savaşçı bir militarizmle eğitmiyor, ihtiyaç ve tehlike anında ulusuna içten­

likle bağlı hisseden güvenilir, saygın volk olmaları için eğitiyor ve eğer bir gün kader onları en zor test ile sınarsa, halklarını cesurca ve

(50)

düzgün bir biçimde savunacaklardır. Ordumuzu yeniden yaratmamızın ardında yatan neden budur.

Ordumuz savaş açmak için değil, ardımızda bıraktığımız on beş yılda katlanmak zorunda kaldığımız acı kaderi bir kez daha yaşamayalım diye, Volkumuzu korumak ve savunmak için yaratıldı. Ordumuzun amacı, diğer halkları özgürlüklerinden mahrum etmek değil, Alman özgürlüğünü korumaktır. Ancak zor görevleri yerine getirmek, sağlıklı genç Alman erkeklerinden oluşan ordumuza kolay gelecektir.

Ve Alman erkeğini politik bakımdan temiz ve saf olması, böylece Volk birliğinin tam manasıyla güçlü bir üyesi olması, Al­

man özgürlüğü mücadelesinde hüküm süren saf, büyük idealiz­

mden tatması için eğitmek de bizim görevimizdir. Bu ülkü Al­

manya'da yaşadığı müddetçe, Almanya asla ölmeyecek!

(51)

13 Eylül 1935, Nümberg

Bugün marksist ülkelerde kurulan kadın taburlarına vere­

bileceğimiz tek bir cevap var, "Böyle bir şey burada asla gerçekleşmeyecek! Bir erkeğin yapabileceği ve tek başına sorumlu olduğu şeyler var. Savaşta tek bir kadın bile cepheye gönderilse, Al­

man erkeği olmaktan utanırdım." Kadınların kendi savaş alanları var. Ulus için doğurduğu her çocuk ile, kendi savaşını başlatıyor.

Erkek volku, kadın ailesini savunuyor. Kadın eşit haklarına, ona doğa tarafından verilen yaşamın bu alanlarında hak ettiği yüksek saygıyı gördüğünde sahip oluyor.

Kadınlar, cesur, cüretkar ve kararlı erkeklere saygı duyar, erkekler de her zaman feminen kadmları çekici bulur. Bu iki zıt kutup, birbirlerini mıknatıs gibi çeker.

Ve eğer, talih bu iki insanın birbirlerini bulmasından yanaysa, o halde eşit haklar sorusu gereksizdir, çünkü doğa tarafmdan çok­

tan cevaplanmıştır: mevzu artık eşit haklar değil, tek bir birliktir!

Erkek ve kadın, yaradılış itibariyle iki ayrı doğayı temsil eder.

Erkekte mantık baskındır. Ancak bundan daha istikrarlı olan, kadında baskın olan duygudur.

On üç aylık mahkumiyetten sonra hapisten çıktığımda, parti dağılmış haldeyken, hareketi bir arada tutan partinin kadın yoldaşlarıydı. Mantık odaklı tartışmalara yenilmediler, kalplerine göre hareket ettiler, ve bugüne kadar duygusal olarak benim yanımda durdular.

Eğer rakiplerimiz, "Kadınlara, çocuk yapmaktan başka bir görev vermeyerek, onları aşağılıyorsunuz," diyerek ithamda bulu­

nursa, bir kadının anne olması alçalması değil, aksine, zirveye yük­

selmesidir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kurşun içermeyen piezoelektrik seramikler, yaygın olarak kullanılan (PbZr 1-x Ti x O 3 gibi) kurşun esaslı piezoelektrik seramiklere alternatif olarak

Zayıf bir ravinin sika ravilere veya sika bir ravinin kendisinden daha sika olan ravilerin rivayetlerine aykırı hadis nak- letmesi (muhalefet• ), sika olarak bilinen

Toplam devlet iç borçlanma senedi (DİBS) portföy değeri 2016 yılında önceki yıla göre %10 artarak 497 milyar TL’ye ulaşmıştır.. Devlet iç borçlanma

(Nadir Nadi, Perde Aralığından, Çağdaş Yayınları, İstanbul 1979, s. Hitler, bundan önce 1935 yılında görüştüğü Türk heyetine de oldukça içten ve nazik

Charles Morris (Writings on the General Theory of Signs.. BOLETÍN AEPE

Osmanlı Devleti'ni sıkıştıran ecnebi devlet ricaline ilayeten, Sadrazam Ali Paşanın da daha çok onları susturmak için ve şeri alıkama zarar vermeden

Simülasyon çal ışmas ı nda, her grup say ı sı -korelasyon katsay ı sı- örnek genişli ği kombinasyonu için üretilen gözlem değerleri kullanı larak oluşturulan 100 000

Türkiye’de büyük bir merak konusu olduğunu düşündüğümüz Atatürk’ün Hitler hakkındaki düşünce ve kanaatleri hususunda yaptı- ğımız araştırma sonucu sadece