• Sonuç bulunamadı

Yıl: 74 Sayı: 2016/4 ISSN 1300-9885

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yıl: 74 Sayı: 2016/4 ISSN 1300-9885"

Copied!
328
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Gelincik Projesine göndereceğiniz her SMS ile 5TL’lik bağışta bulunabilirsiniz.

TÜM OPERATÖRLER

ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI

Adliye Sarayı Kat: 5 Sıhhiye /ANKARA T: 0.312 416 72 00 F: 0.312 309 22 37 www.ankarabarosu.org.tr ankarabarosu@ankarabarosu.org.tr

ABEM–ANKARA BAROSU EĞİTİM VE KÜLTÜR MERKEZİ Ihlamur Sk. No: 1 Kızılay/ANKARA T: 0.312 416 72 00 GÖLBAŞI AVUKAT ÖZDEMİR ÖZOK SOSYAL TESİSLERİ Gazi Osman Paşa Mah. Sahil Cd. No: 46 Gölbaşı / ANKARA

T: 0.312 485 03 93 - 484 46 06 ANKARA BAROSU GELİNCİK MERKEZİ

Ihlamur Sk. No: 1 Kızılay/ANKARA T: 0.312 444 43 06 (5 Hat) www.gelincikprojesi.org.tr

(3)

hukuk veritabanlarında taranmaktadır.

law databases.

(4)

Dergide yayımlanan yazıların herhangi bir No part of this publication may be ankarabarosuyayin2016@gmail.com

Grafik – Tasarım | Graphic– Design Ankara Barosu

Basım Tarihi | Printing Date 2016

Baskı ve Cilt | Printing and Binding

(5)

Tüm Hakları Saklıdır.

ISSN 1300-9885 Dergide ileri sürülen görüşler

yazarlarına aittir.

All Rights Reserved.

ISSN 1300-9885

Articles published in this review reflect the views of the authors.

Sahibi Ankara Barosu adına | Owner on behalf of Ankara Bar Association Av. Hakan CANDURAN

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü | Managing Editor Av. Ramiz Erinç SAĞKAN

Editör | Editor Av. Dr. Mustafa Bayram MISIR

Eş Editörler | Peer Editors

Yrd. Doç. Dr. Kasım AKBAŞ Yrd. Doç. Dr. Elvan KEÇELİOĞLU Yrd. Doç. Dr. Başak ŞİT Yrd. Doç. Dr. Özge OKAY TEKİNSOY Ankara Barosu Yayınları Merkezi | Ankara Bar Association Publication Center

Koordinatör YK Üyesi | Coordinator Board Member Av. Ramiz Erinç SAĞKAN

Merkez Başkanı | Head of the Center Av. Dr. Mustafa Bayram MISIR Başkan Yardımcıları | Vice Prresidents

Av. Doç. Dr. Mustafa Ayhan TEKİNSOY Av. Zeynep BAHADIR Genel Sekreter | General Secretary

Av. Seher KIRBAŞ CANİKOĞLU Sayman | Accountant

Av. Zeynep TEPEGÖZ Üyeler | Members

Av. Prof. Dr. Yahya ZABUNOĞLU Av. Emre Baturay ALTINOK Av. Prof. Dr. Metin GÜNDAY Av. Behice Bengi GÜMGÜM

Av. Prof. Dr. Ali ERTEN Av. Bahar KARAKAYA

Av. Prof. Dr. Mustafa AKKAYA Av. Bilal KOLBÜKEN Av. Prof. Dr. Haluk EMİROĞLU Av. Mehtap DEMİRHAN

Av. Doç. Dr. Tuğrul KATOĞLU Av. Murat TEZCAN Av. Doç. Dr. Banu ŞİT KÖŞKEROĞLU Av. Emrah ALTUNOĞLU

Av. Nurten ÇAĞLAR YAKIŞ Av. Seda KÖSE

Av. Mustafa Kürşad COŞKUN Av. Havva Denge AKAL ARDIÇOĞLU

(6)

A

ABDULHAKİMOĞULLARI, Erdal Doç. Dr.

ABDULLAHZADE, Cavid Doç. Dr.

AĞAR, Serkan Dr.

AKBAŞ, Kasım Yrd. Doç. Dr.

AKBULUT, Olgun Yrd. Doç. Dr.

AKINCI, Müslüm Doç. Dr.

AKINCI, Ziya Prof. Dr.

AKKAYA, Mustafa Prof. Dr.

AKKAYA, Tolga Yrd. Doç. Dr.

AKSAR, Yusuf Prof. Dr.

ALTAŞ, Hüseyin Prof. Dr.

ARAT, Tuğrul Prof. Dr.

ARDIÇOĞLU, M. Artuk Yrd. Doç. Dr.

ARSLAN, Aziz Serkan Yrd. Doç. Dr.

ARSLAN, Çetin Prof. Dr.

ARSLAN, Ramazan Prof. Dr.

ARTUK, Mehmet Emin Prof. Dr.

ASLAN, Zehrettin Prof. Dr.

ASLAN, Zühtü Prof. Dr.

AŞIK, İbrahim Yrd. Doç. Dr.

ATALI, Murat Doç. Dr.

ATAY, Ender Ethem Prof. Dr.

ATILGAN, Eylem Ümit Yrd. Doç. Dr.

AVCI, Mustafa Doç. Dr.

AYDIN, Ramazan Yrd. Doç. Dr.

AYDIN, Ufuk Prof. Dr.

AYDOS, Oğuz Sadık Doç. Dr.

B

BAŞÖZEN, Ahmet Doç. Dr.

BAŞPINAR, Veysel Prof. Dr.

BAŞTERZİ, Süleyman Doç. Dr.

BAYAR, İbrahim Nihat Yrd. Doç. Dr.

BAYKAL, Ferit Hakan Prof. Dr.

BAYKAL, Sanem Doç. Dr.

BELEN, Herdem Doç. Dr.

BIÇAK, Vahit Prof. Dr.

BÜYÜKTANIR, Burcu Dr.

C-Ç

CAN, Mertol Prof. Dr.

CAŞIN, Mesut Hakkı Prof. Dr.

CENTEL, Nur Prof. Dr.

CENTEL, Tankut Prof. Dr.

CİN, Halil Prof. Dr.

ÇAĞAN, Nami Prof. Dr.

ÇAĞLAR, Hayrettin Doç. Dr.

ÇALIŞKAN, Yusuf Doç. Dr.

ÇEÇEN, Anıl Prof. Dr.

ÇETİNER, Selma Prof. Dr.

ÇOLAK, N. İlker Doç. Dr.

D

DEĞİRMENCİ, Olgun Doç. Dr.

DEMİR, İsmail Yrd. Doç. Dr.

DEMİR, Mehmet Prof. Dr.

DEMİRAY, Nezahat Yrd. Doç. Dr.

DEMİRBAŞ, Timur Prof. Dr.

DEMİRCİOĞLU, H. Reyhan Yrd. Doç. Dr.

DOĞAN, Murat Prof. Dr.

DÖNER, İsa Yrd. Doç. Dr.

DÜLGER, İbrahim Prof. Dr.

(7)

DÜLGER, Murat Volkan Doç. Dr.

E

ERDAĞ, Ali İhsan Yrd. Doç. Dr.

ERDEM, Mete Yrd. Doç. Dr.

ERDEM, Mustafa Ruhan Prof. Dr.

EREN, Fikret Prof. Dr.

ERGİL, Doğu Prof. Dr.

ERİŞ, A. Uğur Yrd. Doç. Dr.

ERKAL, Atila Yrd. Doç. Dr.

EROĞLU, Muzaffer Yrd. Doç. Dr.

ERTEN, Rıfat Doç. Dr.

ERZURUMLUOĞLU, Erzan Prof. Dr.

ESKİYÖRÜK, Serhat Yrd. Doç. Dr.

F

FENDOĞLU, Hasan Tahsin Prof. Dr.

FEYZİOĞLU, Metin Prof. Dr.

G

GEMALMAZ, Burak Yrd. Doç. Dr.

GÖKER, Cenker Yrd. Doç. Dr.

GÖKTÜRK, Neslihan Yrd. Doç. Dr.

GÖLE, Celal Prof. Dr.

GÖNENÇ, Levent Doç. Dr.

GÜLŞEN, Recep Doç. Dr.

GÜNAL, Nadi Prof. Dr.

GÜNDAY, Metin Prof. Dr.

GÜNEYSU, Gökhan Yrd. Doç Dr.

GÜNEYSU BORAN, Nilüfer Yrd. Doç Dr.

GÜNEŞ, Ahmet Doç. Dr.

GÜNGÖR, Devrim Doç. Dr.

GÜNGÖR, Gülin Prof. Dr.

GÜVEN, Kudret Prof. Dr.

H-İ

HACIMAHMUTOĞLU, Sibel Doç. Dr.

HAFIZOĞULLARI, Zeki Prof. Dr.

HAKERİ, Hakan Prof. Dr.

HASPOLAT, Mehmet Emin Doç. Dr.

İNAN, Ali Naim Prof. Dr.

İŞGÜZAR, Hasan Prof. Dr.

K

KABOĞLU, İbrahim Özden Prof. Dr.

KANADOĞLU, Korkud Prof. Dr.

KAPLAN, İbrahim Prof. Dr.

KARAGÖZ, Kasım Doç. Dr.

KARAKAŞ, Fatma Yrd. Doç. Dr.

KARAKEHYA, Hakan Doç. Dr.

KARAN, Hakan Prof. Dr.

KATOĞLU, Tuğrul Doç. Dr.

KAYA, Emir Yrd. Doç. Dr.

KENT, Bülent Yrd. Doç. Dr.

KESER, Hayri Yrd. Doç. Dr.

KESKİN, Fatih Doç. Dr.

KILIÇOĞLU, Ahmet Prof. Dr.

KOCA, Mahmut Prof. Dr.

KOCAMAN, Arif B. Prof. Dr.

KOCAOĞLU, A. Mehmet Prof. Dr.

KOCAOĞLU, N. Kağan Dr. iur.

KOCAOĞLU, S. Sinan Yrd. Doç. Dr.

KORKMAZ, Fahrettin Prof. Dr.

KORKUT, Levent Yrd. Doç. Dr.

KUÇURADİ, İonna Prof. Dr.

(8)

KÜÇÜKGÜNGÖR, Erkan Prof. Dr.

M

MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi Prof. Dr.

MUMCUOĞLU, Maksut Prof. Dr.

O-Ö

ODYAKMAZ, Zehra Prof. Dr.

OKUR, Ali Rıza Prof. Dr.

ONAR, Erdal Prof. Dr.

OZANEMRE YAYLA, Hatice Tolunay Yrd. Doç. Dr.

OZANSOY, Cüneyt Doç. Dr.

ÖKÇESİZ, Hayrettin Prof. Dr.

ÖZBEK, Mustafa S. Doç. Dr.

ÖZBEK, Veli Özer Prof. Dr.

ÖZBUDUN, Ergun Prof. Dr.

ÖZCAN, Fatma Yrd. Doç. Dr.

ÖZDAMAR, Mehmet Doç. Dr.

ÖZEKES, Muhammet Prof. Dr.

ÖZEL, Çağlar Prof. Dr.

ÖZEN, Muharrem Prof. Dr.

ÖZGENÇ, İzzet Prof. Dr.

ÖZKAN, Işıl Prof. Dr.

ÖZKAZANÇ, Alev Prof. Dr.

ÖZTÜRK, Bahri Prof. Dr.

ÖZTÜRK, Kaya Burak Yrd. Doç. Dr.

P

PAZARCI, Hüseyin Prof. Dr.

R

RUHİ, Ahmet Cemal Yrd. Doç. Dr.

S-Ş

SARAN, Birol Yrd. Doç. Dr.

SAYGIN, Engin Yrd. Doç. Dr.

SAYHAN, İsmet Doç. Dr.

SEVGİLİ, Didem Yrd. Doç. Dr.

SEZGİNER, Murat Prof. Dr.

SIRMA, Özge Yrd. Doç. Dr.

SOYASLAN, Doğan Prof. Dr.

SÜRAL, Nurhan Prof. Dr.

ŞAHİN, Cumhur Prof. Dr.

ŞEN, Ersan Prof. Dr.

ŞEN, Murat Prof. Dr.

ŞEN DOĞRAMACI, Hayriye Yrd. Doç. Dr.

ŞENOCAK, Kemal Doç. Dr.

T

TAN, Ayhan Prof. Dr.

TANRIVER, Süha Prof. Dr.

TAŞKIN, Ozan Ercan Yrd. Doç. Dr.

TEKİNSOY, M. Ayhan Doç. Dr.

TERCAN, Erdal Prof. Dr.

TEZCAN, Durmuş Prof. Dr.

TİRYAKİ, Betül Yrd. Doç. Dr.

TİRYAKİOĞLU, Bilgin Prof. Dr.

TOROSLU, Nevzat Prof. Dr.

TUNÇ, Hasan Prof. Dr.

TURANBOY, Asuman Prof. Dr.

TÜZÜNER, Özlem Yrd. Doç. Dr.

U-Ü

(9)

ULUŞAHİN, Nur Yrd. Doç. Dr.

UYGUR, Gülriz Prof. Dr.

ÜÇIŞIK, Fehim Prof. Dr.

ÜNVER, Yener Prof. Dr.

ÜYE, Saim Yrd. Doç. Dr.

ÜZÜLMEZ, İlhan Prof. Dr.

Y

YAVUZ, Bülent Doç. Dr.

YENGİN, Halisan Dr. iur.

YILDIRIM, Turan Prof. Dr.

YILMAZ, Ejder Prof. Dr.

YILMAZ, Süleyman Doç. Dr.

YİĞİTER, Cenk Dr.

YONGALIK, Aynur Prof. Dr.

YUSUFOĞLU, Fülürya Dr. iur.

YÜCEL, Mustafa Tören Prof. Dr.

YÜCEL, Recep Doç. Dr.

YÜRÜK, Ayşe Tülin Doç. Dr.

Z

ZABUNOĞLU, Yahya Prof. Dr.

(10)

1. Dergiye gönderilen hakemli yazılar başka bir yerde yayımlanma- mış veya yayımlanmak üzere gönderilmemiş olmalıdır.

2. Makale yazarına ait iletişim bilgileri (ünvan, ad-soyad, iletişim adresi, güncel e-posta adresi, güncel cep telefonu) makalenin son sayfasına nizami bir şekilde eklenmelidir. Makaleyi gönde- ren yazarın ismini yazmaması/unutması durumunda makalesi yayımlanmayacaktır.

3. Yazılar “Microsoft Word” programında (.doc veya .docx formatın- da) sayfa numaraları verilmiş olarak (yazı tipi Times New Roman, 12 punto, normal stil) ankarabarosuyayin2016@gmail.com adresi- ne gönderilmelidir.

4. Makale Başlığı büyük harflerle, makale yazarının ünvanı kısaltma biçiminde, soyadı ise büyük harflerle yazılmalıdır.

(Örn: Av. Ali YILMAZ vb.)

5. Makale yazarı; makalesindeki yazım hatalarını düzeltip, kontrol ettikten sonra eksiksiz bir şekilde göndermekle yükümlüdür.

Hakem tarafınca belirtilen değişiklerin; makale yazarınca Word bel- gesinde “Metin Vurgu Rengi (Metnin vurgulayıcı kalemle işaretlenmiş gibi görünmesini sağlar)” SARI renk verilerek ve düzenlenen maka- lenin isim bölümüne tarih eklenerek yeniden mail aracılığı ile iletil- mesi gerekmektedir. Dergiye gönderilen yazıların son denetimlerinin yapılmış olduğu, yazarın gönderdiği şekliyle yazısını “basıma” verdiği kabul edilir. Yazım yanlışlarının olağanın dışında bulunması, bilimsel- lik ölçütlerine uyulmaması, yazının Yayın Kurulu tarafından geri çev- rilmesi için yeterli görülecektir.

6. Hakem denetiminden geçmesi istenen makalelerde en az 100, en çok 120 sözcükten oluşan tek paragraf Türkçe ve İngilizce özetlerin; her iki dilde yazı başlığının ve beşer anahtar sözcüğün de yazının başına eklenerek gönderilmesi gerekmektedir. Yaza- ra ait makale; Makalenin Türkçe Başlığı > Yazarın Ünvanı, Adı-Soyadı (Örn: Av. Ali YILMAZ vb.) > Öz > Anahtar Kelimeler > Makalenin İngi- lizce Başlığı > Abstract > Keywords şeklinde sıralanmalıdır.

(11)

dan hakem denetiminden geçmesi istenenler hakeme gönderilecek, hakemden gelen rapor doğrultusunda yazının yayımlanmasına, ya- zardan rapor çerçevesinde düzeltme istenmesine ya da yazının geri çevrilmesine karar verilecek ve yazar durumdan en kısa sürede ha- berdar edilecektir. Hakem raporunun olumsuz olması halinde, ikinci bir hakem incelemesi yapılmayacaktır. Hakem raporunda düzeltme istendiği takdirde, yazar tarafından sadece belirtilen düzeltmeler çer- çevesinde değişiklikler yapılabilecek ve düzeltilmiş metinler için yine hakem onayı alınacaktır.

9. Yazarı tarafından hakem denetiminden geçirilmesi istenmeyen yazı- lar Yayın Kurulu tarafından değerlendirilecek ve yazının yayımlanma- sına, hazırlanan rapor çerçevesinde yazardan düzeltme istenmesine ya da yazının geri çevrilmesine karar verilecek ve yazar durumdan en kısa sürede haberdar edilecektir.

10. Yayımlanması yayın kurulu ya da hakem tarafından uygun bulun- mayan yazılar, yazarına geri gönderilmez. Yazarların her yıl dört sayı olarak yayınlanan dergimizin 1. sayısının 15 Nisan’a, 2. sayısının 15 Temmuz’a, 3. sayısının 15 Ekim’e, 4. sayısının gelen yılın 15 Ocak tari- hine kadar yayınlanabileceğini gözönüne almaları gerekir.

11. Dergide çeviri, karar, kitap incelemeleri, mevzuat değerlendirmeleri ve bilgilendirici notlara da yer verilecektir. Bu nitelikteki yazıların ka- bulü veya geri çevrilmesi, Yayın Kurulu'nca yapılacaktır.

12. Ankara Barosu Dergisi, elektronik ortamda tam metin olarak yayımla- mak da dâhil olmak üzere, kabul edilen yazıların, tüm yayın haklarına sahiptir. Yazılar için telif ücreti ödenmez.

Ankara Barosu Dergisi Yayın İlkeleri’ne şartları uymayan yazılar, TÜBİTAK – ULAKBİM veritabanının gerekliliklerinden dolayı, Editör tarafından yapılacak ön kabul edilebilirlik incelemesi sonrasında hemen reddedilecektir. Bundan dolayı gönderilecek hakemli veya hakemsiz makalelerin yukarıdaki ilkelerdeki bütün

şartları şekil ve esas olarak sağlaması gereklidir.

(12)

BAŞKANIN MESAJI | PRESIDENT’S MESSAGES �������������������������������������� XIV

Av. Hakan CANDURAN

BASIN AÇIKLAMASI - Hükümdar İstemiyoruz ���������������������������������� 20

Anayasa Tartışmaları Elveda kuvvetler ayrılığı, Elveda Anayasa

10 Aralık 2016 Tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi

Hakkında Bir Eleştiri ����������������������������������������������������������������� 25

Kemal GÖZLER

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (10 Aralık 2016) ��������������������������������������������������� 37

İbrahim KABOĞLU

2016 Anayasa Değişiklik Teklifinin Değerlendirilmesi ��������������� 45

Prof. Dr. Selin ESEN

Anayasal Devlet Mi ? Anayasası Olan Devlet Mi? ��������������������������� 75

Av. Vedat Ahsen COŞAR

İktidarı Erdoğan’a Teslim Etme Taslağı �������������������������������������� 81

Prof. Dr. Sami SELÇUK

Son Dönemeç: AKP’nin Başkanlığı ����������������������������������������������� 87

Rıza TÜRMEN

Hakemli Makaleler (Peer Revıewed Artıcles) Aile Soyadı Çıkmazı

Anayasa Mahkemesi’nin Çocuğun Soyadının Velâyeti Kendisine Bırakılan Annesi Tarafından Değiştirilmesi Hakkındaki 25 Haziran 2015 Tarihli ve 2013/3434

Başvuru Sayılı Kararının İncelenmesi ����������������������������������������� 97

Dr. Tuba BİRİNCİ UZUN

(13)

Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluk Hâlleri ���������� 139

Yrd. Doç. Dr. Serhan DİNÇ

Belirli Süreli İş Sözleşmeleri ��������������������������������������������������� 177

Av. Sarp ŞAHANKAYA

Eczacının 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında

Kanuna Göre Ayıplı İfadan Sorumluluğu ���������������������������������� 209

Yrd. Doç. Dr. Burcu G. ÖZCAN BÜYÜKTANIR Arş. Gör. Dilâ OKYAR KARAOSMANOĞLU

Hekimin Mesleki Sorumluluk Sigortası ������������������������������������� 243

Av. Didem ÖZKIDIK

Çeviriler (Translatıons)

İlk Suçlar ��������������������������������������������������������������������������������� 271

H. OPPENHEIMER

Çeviri: Doç. Dr. Devrim AYDIN

Yunanistan (Temyiz Mahkemesi) 514 Voıotıa Makamı

V� Almanya Federal Cumhuriyeti (Dıstomo Katliamı Davası) (Dava Numarası 11/2000) Yunanistan, Temyiz Mahkemesi

(Areios Pagos) 4 Mayıs 2000 ������������������������������������������������������� 289

Çeviri: Arş. Gör. Dilara Buket TATAR Arş. Gör. Abdulkadir PEKEL

MATUZ/MACARİSTAN DAVASI: DEVLET TELEVİZYONUNDA ÇALIŞAN GAZETECİNİN TELEVİZYON’DA UYGULANAN SANSÜR HAKKINDA KİTAP YAZMASI NEDENİYLE İŞTEN ÇIKARILMASI İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN

İHLALİDİR ���������������������������������������������������������������������������������� 303

Çeviri: Yusuf Enes KAYA

Silahlı Çatışmaların Andlaşmalara Etkisi

Hakkında Taslak Maddeler ������������������������������������������������������� 319

Çeviri: Elif UZUN

(14)

Değerli Meslektaşlarım,

Baromuz gücünü üyelerinden, sizlerden ve yetkisini de Anayasa’nın 135’inci maddesine göre kanunla kurulmuş bir meslek kuruluşu olmasından alır� Anayasal dizgemizde, yürütme gücü sadece yasama ve yargı ile dengelenip denetlenmez;

Anayasamızda merkezi ve yerinden yönetim ilkesi birlikte benimsenerek bir kısım yürütme işleri yerinden yönetimlere bırakıldığı gibi, meslek örgütleri içinde benzer bir ilke benimsenmiştir� 1982 Anayasası döneminde de aynı ilke sürdürülmüş, sadece mesleki işlerin düzenlenmesi değil “hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak” da baroların nitelikleri arasında sayılmıştır�

İnsan haklarını savunmak ve korumak, aynı zamanda anayasayı savunmak demektir�

Değerli Meslektaşlarım,

Anayasa yazılı bir kağıt yahut alt alta dizilmiş kurallar manzumesi değildir�

Anayasa demek, bir toplumda temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alınması ve kuvvetler ayrılığı demektir� Kaç kez vurguladım, bir kez daha tekrar etmek isterim� İlk hak bildirgelerinden olan ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine kaynaklık eden Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 16’ıncı maddesi şöyledir: “Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa da yoktur”�

10 Aralık 2016 tarihinde TBMM Başkanlığına sadece iki partinin mutabakatı ile Anayasa Değişikliği Teklifi sunuldu� Teklif sahiplerinin ileri sürdüğü teze göre bu teklifin özü, hükümet sistemi değişikliğidir, yürütmedeki iki başlılık ortadan kaldırılarak yürütme güçlendirilmekte ve vesayet sistemine son verilmektedir�

Yetkisini Anayasadan alan ve görevi insan haklarını savunmak olan kamu kurumu olarak, bir hukukçu titizliği ile bu teklifi inceledik, dünyadaki örnekleri ile karşılaş- tırdık, akademisyenlere sorduk� Gördük ki, bu teklif Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir temel sorununu çözmeye matuf değildir� Kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler birliği sistemini getirmekte, asırlık parlamenter demokrasimizi ortadan kaldırmaktadır�

Bakınız, yıllarını anayasa hukuku hocalığına vermiş Kemal Gözler ne diyor:

“10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi, kabul edilirse, Türkiye’de sadece hükûmet sisteminde bir değişiklik olmayacak; kuvvetler ayrılığı ilkesi de ortadan kalkacaktır. Bu ilkenin ortadan kalkmasıyla, bir yandan… Türkiye’de “hürriyet” de ortadan kalkacaktır. Diğer yandan da, bu ilkenin ortadan kalkmasıyla, 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinin beyan ettiği gibi, “anayasa” da ortadan kalkacaktır.

Zira… kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde hürriyet de, anayasa da olmaz.”

Değerli Meslektaşlarım,

(15)

(TBMM) Genel Kurulu’nda görüşmeye başlanan Anayasa değişikliği teklifine dair düşüncelerimizi 9 Ocak 2017 Pazartesi günü TBMM önünde yapacağımız -der- gimizin ilerleyen sayfalarında da yer alan- ortak bir basın açıklamasıyla kamuoyu ve milletvekilleriyle paylaşmak istedik�

Ne yazık ki Anayasada teminat altına alınan düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı- mız polisin kaba, tehditkar ve saldırgan tutumuyla engellenmiş; neredeyse her gün iktidar yanlısı kesimlerin kolaylıkla basın açıklaması ve hatta basın açıklamasını aşan toplantı, gösteri ve eylemler gerçekleştirdiği TBMM önünde avukatlara, onları temsilen şahsıma basın açıklaması yaptırılmamıştır� Beni en çok üzen şey, her zaman arkalarında durarak üzerlerine titrediğimiz güvenlik güçlerimizin şah- sıma ve oradaki meslektaşlarımıza yönelik tavrıdır: Polis, coplarıyla ve köpekleriyle üzerimize yürüdü� Yakın mesafeden üzerimize biber gazı sıktı� Meslektaşlarımızı tartakladı, kadın ve yaşlı meslektaşlarımız ile engelli meslektaşlarımıza şiddet uygulamaktan çekinmedi�

Bunun bir iktidar partisi tasarrufu olduğundan, emri uygulayan güvenlik güç- lerinin tamamına teşmil edilemeyeceğinden şüphe etmiyoruz� Bu bilinçle, geride bıraktığımız üç ay içinde terör eylemleri sonucu kaybettiğimiz tüm güvenlik güçlerimize ve yurttaşlarımıza bir kez daha Tanrı’dan rahmet diliyoruz� Terör kar- şısında kendilerine siper olduğumuz polisin ifade özgürlüğü kullanımına yönelik bu tutumu ise asla kabul edebileceğimiz bir tutum değildir� Polisin ifade özgürlüğü çerçevesinde açıklama yapacak Baro Başkanı’nı “süpürmeye” yeltendiği bir ülkede demokrasinin varlığından, hukukun üstünlüğünden söz etmek mümkün değildir�

Değerli Meslektaşlarım,

Amacımız, anayasayı savunmak, temel hak ve özgürlükleri, kuvvetler ayrılığını savunmak; getirilmek istenen kuvvetler birliği sistemine ilişkin itirazlarımızı, teklifi görüşecek milletvekillerine duyurmaktı� Buna bile tahammül edemediler�

(16)

birliği, kendisine karşı bir basın açıklamasına bile tahammül edemeyen, halkın polisini kalkanıyla, copuyla, biber gazıyla ve köpekleriyle avukatların üzerine gönderen zihniyetin rejim değişikliği arzusu ve planlarının sonucudur�

Biz buna karşı çıktık ve “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” adını verdikleri sistemle kurumsallaşacağına inandığımız diktatörlüğün nüvesini TBMM önünde bir kez daha görerek, karşı çıkmakta ne kadar haklı olduğumuzu anladık�

Değerli Meslektaşlarım,

Ankara Barosu cumhuriyetin barosudur, parlamenter, demokratik ve laik hukuk devletini savunmaktan geri durmaz� Saygı ve rahmetle anıyorum önceki başkanları- mızdan Muammer Aksoy’u… Muammer Aksoy 12 Eylül Anayasasına karşı çıkmış, bu demokratik olmayan anayasa karşısında Ankara Barosu’nun sesini duyurmuştu�

Öldürerek susturduk sandıkları meslektaşımız ve hocamız Muammer Aksoy’un izinde yürümeye devam ediyoruz, edeceğiz�

1982 Anayasasını yapanlar Bakır Çağlar’ın “temerküz formülü” diye adlandırdığı bir formül kullanmışlardı� Temelinde devlet iktidarının başkana devredilmesi anla- mında başkanlaştırma ve olağanüstünün olağan hale getirilmesi anlamında Latin Amerikalaştırma olan bu formülle parlamentoda politika hukuk korsesine sokuluyor, zorlamalı seçim tekniği ile siyaset çoğunlukçulaştırılıyordu� Buna karşı ne diyordu Muammer Aksoy: “Kısacası bu taslağın durumunu, şu cümlelerle özetlemek isterim. Bu taslağın çağımızdaki diğer demokratik ülkelerdeki Anayasalara oranla demokratikliği ve özgürlükçülüğü, Abdülhamit Anayasası’nın o zamanki (yani 1876’daki) Batı ülkeleri Anayasalarına oranla özgürlükçülüğü ve demokratikliği düzeyindedir. Bir farkla ki, o zamaki Abdülhamit Anayasası, zamanının Batılı Anayasalarına nazaran çok geride (çok az demokratik, çok az özgürlükçü) olduğu halde, daha önceki dönemlere kıyasla, bir ileri adım oluşturmaktaydı. Bugünkü taslak ise, ileriye doğru atılmış bir adım değil, daha önceki Anayasalara (kuşkusuz 1924 ve 1921 Anayasa Düzenlerine) kıyasla bile, daha az özgürlükçü bir zihniyetle hazırlanmış niteliktedir. İşte yeni Anayasamızı, bu taslağın çağdışı düzeyinden kurtarma doğrultusunda yardımcı olabilirsek, büyük tarihsel bir görevi yerine getirmiş olacağız.”

Hocamız “taslak” diyor, çünkü sözünü ettiği 1982 Anayasası olarak şu an yürür- lükte olan anayasanın taslağıdır� Darbeciler her türlü tartışmayı yasaklamışlardı ama en azından Muammer Aksoy taslak üzerine konuşabildi� Bizim, taslağını dahi görmediğimiz, TBMM’ye apar topar sunulan teklif, yürürlükteki 1982 Anayasa- sından da geridir� Tarihi yeniden yazarak istibdatla yöneten Abdülhamid’in adını yüceltenlerin bunu niye yaptıklarını, Türkiye Cumhuriyeti’ni bu çağda bir istibdat rejimine dönüştürmek istemelerinden anlıyoruz� Bu teklif ile 1982 Anayasasını yapanların temerküz formülü mantıki sonuçlarına götürülüyor ve “kriz hukuku”

(17)

Değerli Meslektaşlarım,

Olağanüstü halin süresi uzatılmış durumdadır� Anayasa Mahkemesinin Olağa- nüstü Hal Kararnamelerini denetlememe yönünde verdiği karar, OHAL’i tümüyle keyfi bir kararnameler yönetimine dönüştürmüş bulunuyor� Bu durum sürerken meşru ve demokratik bir anayasa tartışması yapılamayacağını, bizzat üzerime, gözlerimin içine sıkılan biber gazı ile deneyimledim� Diyorum ki, bu koşullarda demokratik bir anayasa tartışması yapılamaz, işte yapılamıyor� Meşru ve demok- ratik bir anayasa tartışması zeminine dayanmayan, Baromuz dahil hiçbir anayasal kurumun görüşü alınmaksızın yapılan anayasa değişikliğinin kendisi bir çoğunluk darbesi niteliği taşır� 1982 Anayasası nasıl 12 Eylül Anayasası olarak anılıyor ve meşruluğu tartışılmaya devam ediyorsa; referandumda kabul edilse bile, OHAL koşulları sürerken yapılan ve 1982 Anayasasından geriye düşen bu değişiklikle oluşacak olan rejimin meşruluğu aynı şekilde tartışılmaya devam edecektir�

Esas sorumuz ve eleştirilerimizin temeli olan soru şudur: Bu değişiklik sonra- sında, eleştirsek bile hala bir anayasamız olacak mıdır? Ankara Barosu Başkanı’na, Yönetim Kurulu üyelerine ve avukatlarına sıktıkları biber gazı ile, anayasa hukuku literatürü ile söylersek mevcut haliyle dahi tartışmalı olan anayasayı “tuzak anayasa (trapconstitution)”ya dönüştüreceklerini göstermiş oldular�

Gördük, daha yüksek sesle, kurdukları tuzağı anlatmaya çaba göstereceğiz�

Değerli Meslektaşlarım,

Baromuz teröre karşı en duyarlı barolardan biridir�

Bir önceki sayımız Ekim ayında yayınlandı� Kasım ayından bugüne yaptığımız basın açıklamalarına bakınız:

- Hakkari ve Van Şehitleri İçin Yastayız (11.11.2016)

- Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk İçin Yastayız (11.11.2016)

- Ankara Barosu Başkanlığı’nın Antalya’da şehit olan asker için başsağlığı mesajı (15.11.2016) - Ankara Barosu Başkanlığı’nın Suriye’de şehit olan asker için başsağlığı mesajı (21.11.2016) - Ankara Barosu Başkanlığı’nın Hakkari’de şehit olan asker için başsağlığı mesajı (24.11.2016) - Ankara Barosu Başkanlığı’nın Suriye’de şehit olan asker için başsağlığı mesajı (24.11.2016) - Ankara Barosu Başkanlığı’nın Şırnak’da şehit olan asker için başsağlığı mesajı (25.11.2016) - Ankara Barosu Başkanlığı’nın Tunceli’de şehit olan askerler için başsağlığı mesajı (29.11.2016) - Ankara Barosu Başkanlığı’nın Hakkari’de şehit olan askerler için başsağlığı mesajı (03.12.2016) - Ankara Barosu Başkanlığı’nın Suriye’de şehit olan asker için başsağlığı mesajı (08.12.2016) - Ankara Barosu Başkanlığı’nın Suriye’de şehit olan askerler için başsağlığı mesajı (22.12.2016) - Terörün Umutlarımızı ve Geleceğimizi Karartmasına İzin Vermeyeceğiz (Reina Saldırısı Üzerine, 01.01.2017)

(18)

adını kullanan gözü dönmüş katiller sürüsüdür.

Ama bilinmelidir ki bu katliamdan, iktidar için dini siyasete alet edenler; laiklik ilkesinin ve laik eğitim sisteminin altını oyanlar; cemaat ve tarikatların çocuklarımıza musallat olmasına göz yumanlar; insanların yaşam tarzlarına yönelik saldırılara sessiz kalanlar; her yılbaşı öncesinde yeni yıl kutlamalarını günah ilan edip bu kutlamaları hedef gösterenler; toplumu yeni yılı kutlayanlar ve kutlamayanlar diye ayrıştıranlar;

Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına sürükleyenler de sorumludur.

Ülkeyi yönetenlere düşen görev, terörün değirmenine su taşımak değil, teröre karşı devleti ve milleti bütünleştirmek; terörü besleyen bataklığı ortak akılla kurutmaktır.

Saldırının ardından özellikle sosyal medyada atılan zafer naraları, yeni katliamlara zemin hazırlamaktadır.

Gazetecileri ve iktidar karşıtlarını sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle tutuklayıp cezaevine koyanları, muhalif avından vazgeçip bu katliamın sorumlularını bulmaya;

yılbaşı kutlamalarını hedef gösterenlerden ve saldırı sonrası zafer çığlıkları atanlardan hesap sormaya çağırıyoruz.

Ayrıştıranlara, kamplaştıranlara inat ayrışmayacağız. Bölmek isteyenlere inat bölün- meyeceğiz. Terörün umutlarımızı ve geleceğimizi karartmasına asla izin vermeyeceğiz.”

İzmir Adliyesi’ne yönelik saldırıdan sonra dedik ki, “Terör, çirkin yüzünü bu defa İzmir’de gösterdi.

Mülkün temeli olan adaleti dağıtan İzmir Adalet Sarayı’na yönelik bombalı ve silahlı saldırıda, ilk belirlemelere göre biri polis iki kişi şehit oldu; 10 kişi de yaralandı.

İzmir Adliyesi’nde görevli Polis Memuru Fethi Sekin’in saldırganları önceden fark etmesi, olayda daha fazla can kaybı yaşanmamasını sağladı.

Ankara Barosu olarak, hain saldırıda şehit düşen kahraman Polis Memuru Fethi Sekin’e şükranlarımızı sunuyoruz. Fethi Sekin ve Zabıt Katibi Musa Can’a Allah’tan rahmet; ailelerine, yakınlarına, adalet ve polis teşkilatlarıyla tüm vatandaşlarımıza başsağlığı; Avukat Bülent Karagöz, Avukat Gökhan Merthol ve Avukat Cansu Güler başta olmak üzere tüm yaralılarımıza acil şifa; İzmir’e ve tüm yargı camiasına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Yargının üç sacayağından biri olan avukatlar olarak teröre asla teslim olmayacağımızı ve terörün devletin temelini oluşturan adaleti teslim almasına da asla izin vermeyeceği- mizi kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. Yargının üç sacayağından biri olan avukatlar olarak teröre asla teslim olmayacağımızı ve terörün devletin temelini oluşturan adaleti teslim almasına da asla izin vermeyeceğimizi kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.”

(19)

Değerli Meslektaşlarım,

Şimdi, bu tablo içinde, Anayasa tartışması ile mevcut anayasayı tuzak anayasaya dönüştürmek isteyenlere soruyoruz� Türkiye Cumhuriyeti’nin temel meselesi ana- yasa değişikliği midir? Yoksa, terör, Suriye’de süren iç savaş, ekonomik kriz midir?

Hepimiz biliyoruz ki, anayasa değişikliği ile getirmek istediğiniz hükümet sistemi değişikliği bir ihtiyaç bile değildir� Türkiye’de parlamentonun en bölünmüş olduğu zamanlarda bile hükümetler kurulmuştur�

Yönetenlerin görevi ülkenin gerçek sorunlarını çözmektir, anayasaya tuzak kurmak değil�

Bu sayımızda yayınladığımız anayasa değişikliği teklifine ilişkin yazılar, teklif ile ilgili tüm gerçekleri, kurulan anayasa tuzağını gözler önüne seren bilimsel yazılardır�

Beni ve şahsımda avukatları, hukukçuları konuşturmak istemeyenler, işte bu gerçek- lerin halk tarafından bilinmemesini isteyip halkımızı anayasa tuzağına düşürmek istiyorlar� Cumhuriyeti yoktan var eden Türk Milleti’nin bu tuzağa düşmemesi için anayasal görevimizi sonuna kadar sürdüreceğiz� Elbette Türk Milletinin bu tuzağa düşmeyeceğini umuyoruz ama düşürülür ise de tuzağı bozacak olan yine kendisidir, Yüce Türk Milleti’dir�

Daha önce Şeyh-ûl müverrihîn (Tarihçilerin Şeyhi) Halil İnalcık’tan aktardım�

Demek ki, iki yüzyıllık modernleşme ve yüzyıllık cumhuriyet deneyiminden geçerek çağımızda süreklilik içinde demokrasi ve özgürlüklerle karakterize olan Türk Milleti’nin yönetim töresini birileri anlamamakta ısrar ediyor� Yönetenlere bir de Kutadgu Bilig diliyle söyleyelim: “Beylik iyidir ama daha iyisi/ Yasadır, onu doğru uygulamalı”�

Buradan şahsım ve meslektaşlarım adına bir kez daha anayasaya tuzak kuranlara sesleniyorum: Öncelikle, anayasaya uyunuz, anayasaya tuzak kurmayınız� Olağa- nüstü hal yönetimi kaldırılarak demokratik düzen sürekli kılındığında, demokratik bir anayasa kamuoyunun yürüteceği bir anayasa tartışması içinde, başta laikliğin güvenceye alınması olmak üzere temel anayasal sorunlarımızı çözecek, cumhuriyeti geriye değil ileriye götürecek bir yeni anayasayı Türk Milleti olarak hep birlikte yapabiliriz�

Bu teklif, bizi demokratik bir anayasaya götürmüyor, aksine ondan uzaklaştırıyor�

Saygılarımla�

Av. Hakan CANDURAN Ankara Barosu Başkanı

(20)

Bizler, aşağıda imzası bulunan Demokratik Kitle Örgütleri, AKP’nin TBMM’ye getirdiği Anayasa değişikliği paketine ilişkin görüşlerimizi kamu- oyu ile paylaşmak istiyoruz�

Anayasalar, toplumsal uzlaşma metinleridir� Bir anayasanın tümüyle yeniden yapılması da bazı maddelerinin değiştirilmesi de toplumun tüm kesimlerinin ortak akıl ve kabulünü gerektirir�

Bu gerçek, yalnızca darbe anayasalarının yazılmasında yok sayılır� Bir darbe ürünü olan 1982 Anayasası’nın da bugüne dek pek çok maddesi değiştirilmiştir�

Ancak şimdi yapılmak istenen, demokratikleşme için Anayasa değişikliği değil, bir rejim değişikliğidir�

15 yıldır iktidarda olan partinin fiili genel başkanına, ülkeyi ve insanlarımızın hak ve özgürlüklerini teslim etme girişimidir�

Bu girişimi kabul etmiyoruz�

Çünkü öngörülen, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini genişletmek ya da baş- kanlık sistemi getirmek de değildir�

Getirilmek istenen sistemin adının ‘cumhurbaşkanlığı’ olarak anılması, bir aldatmacadan ibarettir�

Yapılmak istenen, parlamenter demokratik sistemin ortadan kaldırılması girişimidir�

Cumhuriyet’in kurucu değerlerine yapılan bir saldırıdır�

Yetkileri tırpanlanıp tek bir adama devredilmek istenen Meclis, Kurtuluş Savaşı’nı yöneten; Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Büyük Zafer’i kaza- nan; egemenliği kayıtsız, şartsız millete devreden; saltanatı ve hilafeti kaldıran;

Sevr’i yırtıp Lozan’ı imzalayan; Cumhuriyet’i ilan eden Gazi Meclis’tir�

Bu değişiklikle Cumhurbaşkanı, yasama, yürütme ve yargı yetkilerini tümüyle kendi üzerine almakta; böylece demokratik rejimin en önemli özelliği olan kuvvetler ayrılığı yok edilmektedir�

Oysa ki gerçek demokratik başkanlık sistemlerinde güçlü bir kuvvetler ayrılığı vardır�

Getirilen teklifle; sultan ya da hükümdar yetkilerine sahip, ama adı cum- hurbaşkanı olan bir diktatör yaratılmak istenmektedir�

Bu değişiklik gerçekleşirse parlamento sadece bir vitrin olarak kalacak; bakan- ların seçilmesinden yargının ve üst düzey kamu görevlilerinin atanmasına dek her şey, tek adamın eli ve emriyle gerçekleştirilecektir�

İçinde bulunduğumuz OHAL koşulları, Anayasa değişikliği için asla uygun bir ortam değildir�

(21)

AKP vekillerine sesleniyoruz:

Parlamento çoğunluğunuz yasa yapmaya yetebilir� Ancak halkın çoğunlu- ğunun gönlünü yapmaya ve insan haklarına dayalı hukuk devletini yaratmaya yetmez�

Cumhuriyetimizin mayasında diktatörlük yoktur�

Cumhuriyet, yalnız emperyalizme karşı kazanılmış bir savaşın değil, halkı kul sayan zihniyete karşı kazanılmış bir zaferin ürünüdür�

Bu gerçeği, değişikliğin destekçisi olan MHP’ye özellikle anımsatmak isteriz�

Halka karşı suç işlememek için yol yakındır�

Bu nedenlerle demokratik kitle örgütleri olarak bizler, AKP Hükümeti’nin sunmuş olduğu Anayasa değişiklik paketinin tamamını reddediyor ve hemen geri çekilmesini talep ediyoruz�

Düşünce ve önerilerimizi paylaşan tüm milletvekillerini, değişiklik girişiminin önünü kesmek üzere Meclis’te mücadeleye davet ediyoruz�

Egemenlik, kayıtsız ve koşulsuz ulusundur; kişiye devredilemez�

Yaşasın laik – demokratik Türkiye Cumhuriyeti!

Ankara Barosu, Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Kültür Derneği, Ankara Cumhuriyet Okurları, Ankara Dayanışma Derneği, Ankara Divriği Kültür Derneği, Ardahan Vakfı, Atatürkçü Düşünce Derneği, Avrupa Türkiye Cum- huriyetçi Kadınlar Derneği, Aydos Dernekler Federasyonu, Birleşik Kamu İş, Çağdaş Demokratik Ehlibeyt Platformu, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Devlet Tiyatrosu Opera ve Bale Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV), Dil Derneği, Divriği Vakfı, Eğitim İş, Feminizm Derneği, Genel Sağlık İş, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, Halkçı Düşünce Derneği, Halkçı Gençlik Derneği, Halkçı Kadın Platformu, Hekder, İstanbul Anayasa Platformu, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Kadın Dernekleri Federasyonu, Kars ve Çevre İlleri Demokrat Dernekler Federasyonu, Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu, Kültür Sanat Emekçileri Derneği, Kültür Sanat İş, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı, Opera Solistler Derneği(OPSOD), Ozan-Der, Tarım Orman İş Sendikası, Tüketici Hakları Derneği, Tüm Yerel Sen, Türk Hukuk Kurumu, Sosyal Demokrasi Derneği, Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı, Yargıçlar Sendikası, Yozgat Yerel Dernekler Federasyonu, Yurttaş Hakları Derneği ve Varto Derneği

(22)
(23)
(24)
(25)

10 Aralık 2016 Tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi Hakkında Bir Eleştiri*

Kemal GÖZLER**

10 Aralık 2016 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi 316 milletvekili imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Bir Kanun Teklifi” başlıklı bir kanun teklifi sunuldu[1]

Ben burada bu Anayasa Değişikliği Teklifi hakkındaki görüşlerimi kısaca açıklamak istiyorum� Bununla amacım, Değişiklik Teklifini görüşecek Ana- yasa Komisyonu üyelerine yol göstermek veya Değişiklik Teklifini oylayacak milletvekillerini uyarmak değildir� Uyarılarımın işe yaramadığını bilecek kadar tecrübe sahibiyim[2]� Amacım Türk anayasa hukuku doktrininin bir

* Bu makale, 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi, TBMM Anayasa Komisyonunda kabul edilmeden önce kaleme alınmış ve ilk defa http://www�

anayasa�gen�tr/elveda-anayasa�htm adresinde 22 Aralık 2016 günü yayınlanmıştır�

** http://www�anayasa�gen�tr/gozler�htm

[1] Dönemi ve Yasama Yılı: 26/2, Esas Numarası: 2/1504 (http://www2�tbmm�gov�tr/

d26/2/2-1504�pdf) (Erişim Tarihi: 21 Aralık 2016)�

[2] Geçmişte, bu tecrübeye sahip olmadığım için, 21 Kasım 2001 tarih ve 4720 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu daha teklif safhasındayken, oturup, bu değişikliğin bütün maddelerini tek tek inceleyip eleştiren bir “kitap” yazmıştım: Kemal Gözler, Anayasa Değişikliği Gerekli mi? 1982 Anayasası İçin Bir Savunma, Bursa, Ekin Yayınevi,

(26)

üyesi olarak, tarih karşısında sorumluluğumu yerine getirmekten ibarettir� İste- dim ki, bu Değişiklik Teklifine zamanında karşı çıktığım kayda geçsin� İstedim ki, gelecekte, bir gün birileri çıkıp da bu değişikliği eleştirirlerse, adımı, bu değişikliğin kabul edilmesi safhasında susan anayasa hukukçularının arasında anmasınlar�

10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi 21 maddeden oluşuyor�

Değişiklik Teklifini burada madde madde inceleyecek değilim� Teklifteki idare hukukumuzu alt üst eden hükümlerden de bahsetmeyeceğim� Değişiklik Tek- lifindeki teknik kusurlara da değinmeyeceğim� Ben sadece bir iki maddeden hareketle teklif edilen hükûmet sistemini eleştireceğim�

1. Teklif Edilen Sistem, “Başkanlık Sistemi” mi?

Bilindiği gibi bu Anayasa Değişikliği Teklifini hazırlayanlar, Türkiye’de bir

“başkanlık sistemi” veya “Türk tipi bir başkanlık sistemi” kurmak arzusuyla yola çıktılar� Peki önerdikleri sistem bir “başkanlık sistemi” midir?

Bu soruya cevap verebilmek için önce başkanlık sistemi ile parlâmenter sis- tem arasında ayrımın nasıl yapıldığı hakkında genel bir bilgi verelim: Anayasa hukukunun genel teorisinde, başkanlık sistemi ile parlâmenter sistem birbirinden üç aslî farkla ayrılır[3]� Bu farklardan biri şudur: Başkanlık sisteminde, yasama ve yürütme organları birbirinden bağımsızdır; yasama organı, yürütme organını görevden alamaz; buna karşılık yürütme organı da yasama organının görevine son veremez; yani onun seçimlerini yenileyemez� Parlâmenter sistemde ise, yasama organı güvensizlik oyuyla istediği zaman yürütme organının sorumlu kanadı olan hükûmeti düşürebilir� Buna karşılık yürütme organı da yasama organını feshedebilir; yani onun seçimlerini yenileyebilir� Özetle başkanlık sistemi, yasama ve yürütme organlarının birbirlerinin görevlerine son veremedikleri, parlâmenter sistem ise bu organların birbirlerinin görevlerine karşılıklı olarak son verebildikleri sistemlerdir�

Bu fark açısından 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifine bakılırsa, önerilen sistemin başkanlık sistemiyle uzaktan yakından bir ilgisinin

Temmuz 2001 (http://www�anayasa�gen�tr/adgm�htm)� 10 Aralık 2016 Anayasa Değişikliği Teklifi hakkında ise bir kitap değil, uzunca bir makale dahi yazacak istek ve enerjim kalmadı�

[3] Bu farklar için bkz�: Kemal Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, Bursa, Ekin, 8�

Baskı, 2016, s�231-233, 243-245; Nur Uluşahin, Anayasal Bir Tercih Olarak Başkanlık Sistemi, Ankara, Yetkin Yayınları, 1999, s�27-51; Arend Lijphart, Çağdaş Demokrasiler, (Çev�: Ergun Özbudun ve Ersin Onulduran), Ankara, Yetkin Yayınları, Tarihsiz (1997?, [Orijinali 1984]), s�62-64�

(27)

olmadığı görülür� Hatta önerilen sistem, başkanlık sisteminin tam tersi bir sistemdir� Açıkçası önerilen sistem, bu özellik bakımından, başkanlık sistemine değil, parlâmenter hükûmet sistemine benzemektedir� Şöyle:

Bir kere, Değişiklik Teklifine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cum- hurbaşkanlığı seçimleri aynı gün yapılacaktır (m�4)� İkinci olarak, Değişiklik Teklifi, hem Cumhurbaşkanına ve hem de TBMM’ye seçimlerin yenilenmesine karar verme yetkisi vermektedir (m�12)� Değişiklik Teklifine göre, “seçimlerin yenilenmesi” demek, hem TBMM seçimlerinin, hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesi demektir� Yani Cumhurbaşkanı isterse kendi seçim- lerini de yenilemek kaydıyla, TBMM’nin seçimlerini yenileyebilmekte, yani onun görevine son verebilmektedir� TBMM de, isterse, kendi seçimlerini de yenilemek kaydıyla, Cumhurbaşkanının seçimlerini yenileyebilmekte, yani onun görevine son verebilmektedir�

Yasama ve yürütme organlarının birbirinin görevlerine son verebildiği bir sistemin “başkanlık sistemi” olduğu iddiası komik bir iddiadır� Başkanlık sistemi, sert bir kuvvetler ayrılığı sistemidir� Bu sistemde yasama ve yürütme organları birbirinden kesin çizgilerle ayrıdır� Bunlar birbirilerinin görevlerine son veremezler�

Görüldüğü üzere, 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifinde önerilen sistem, yasama-yürütme ilişkileri bakımından başkanlık sistemine değil, parlâmenter hükûmet sistemine benzemektedir� Ancak ortada tuhaf bir parlâmenter sistem vardır� Tuhaflık iki bakımdandır: Bir kere, parlâmenter sistemde cumhurbaşkanından başka bir de başbakan bulunur� Oysa önerilen sistemde bir başbakan yoktur� Bu nedenle önerilen sisteme belki “başbakansız parlâmenter sistem” ismi verilebilir� İkinci olarak, teklif edilen sistemde yasama organı ancak üye tamsayısı beşte üç çoğunluğuyla Cumhurbaşkanının görevine son verebilmektedir� Oysa parlâmenter sistemde yasama organı yürütmeyi görevden alması için üye tamsayısının salt çoğunluğu yeterlidir�

2. Asıl Hedef Ne?

Yukarıda açıklandığı üzere, başkanlık sistemi diye yola çıkanların vardıkları yerin başkanlık sistemiyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur� Tersine vardıkları yer, demokratik dünyada eşi benzeri görülmemiş, tuhaf bir parlâmenter hükûmet sisteminden başka bir şey değildir�

Ne var ki, Anayasa Değişikliği Teklifinde önerilen hükûmet sisteminin ne olduğu sorununun, aslında anayasa hukuku doktrinini oyalayacak bir “çerez”

olmaktan daha fazla bir değeri yoktur� Zira 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa

(28)

Değişikliği Teklifinin asıl hedefi, “başkanlık sistemi” veya “Türk tipi başkanlık sistemi” kurmak değil, Türkiye’de bir “kuvvetler birliği sistemi” kurmaktır�

Yukarıda açıklandığı gibi Değişiklik Teklifiyle, Türkiye’de yasama ve yürütme organları arasında tam bir birlik sağlanması amaçlanmaktadır� TBMM ve Cum- hurbaşkanlığı seçimlerinin aynı gün yapılmasının nedeni budur� Cumhurbaş- kanına veya TBMM’ye kendisinin ve diğerinin seçimlerini yenileme yetkisinin verilmesinin sebebi de yine budur� Amaç Cumhurbaşkanı ile TBMM’nin çoğun- luğunun aynı siyasî partiden olmasının sağlanmasıdır� Eğer kazara Cumhur- başkanının partisi, TBMM’de çoğunluk sağlayamazsa, Cumhurbaşkanı, kendi seçimini ve TBMM seçimlerini yenileyerek yasama ve yürütme arasında birliği sağlayacaktır� Hâliyle TBMM’nin de kendi seçimlerini ve Cumhurbaşkanlığı seçimini yenileyerek bu birliği sağlama imkânı vardır� Bu birlik sağlandığında ise, Türkiye’de TBMM’nin Cumhurbaşkanı karşısında bir bağımsızlığı kalma- yacak; TBMM onun kontrolü altına girecektir�

Belki bu eleştiriye karşı bir savunma olarak denebilir ki, Değişiklik Teklifinin öngördüğü sistemde, Cumhurbaşkanı ve TBMM, seçimleri yenilemek bakı- mından eşit konumdadır; Cumhurbaşkanı, TBMM karşısında kayırılmamıştır�

Cumhurbaşkanı, kendisinin seçimini yenilemek kaydıyla, TBMM’nin seçimini yenileyebileceği gibi; TBMM de kendisinin seçimini yenilemek kaydıyla, Cumhurbaşkanının seçimini yenileyebilir� Silahlar eşittir� Dolayısıyla TBMM Cumhurbaşkanının kontrolü altına gireceğine, pekâlâ bunun tersi olabilir ve Cumhurbaşkanı TBMM’nin kontrolü altına girebilir�

Bu savunmaya karşı üç cevap verilebilir:

Bir kere, bu savunma, teklif edilen sistemde yasama ve yürütme kuvvetleri arasında ayrılığın kalmayacağı yolundaki eleştirinin teyidinden başka bir şey değildir� Biz, kuvvetler kimin elinde birleşirse birleşsin, kuvvetler birliğine karşı- yız� Kuvvetlerin sadece Cumhurbaşkanının elinde birleşmesi değil, TBMM’nin elinde birleşmesi de kötü bir şeydir�

İkinci olarak, birden fazla partiden oluşan TBMM’nin birlikte hareket edip, tek başına bir organ olan Cumhurbaşkanını başarısızlığa uğratabileceği iddiası, Türkiye’nin siyasal gerçekliği açısından tutarlı bir iddia değildir� Eğer böyle bir çatışma ihtimali olursa, bu çatışmadan Cumhurbaşkanı galip çıkar�

Nitekim Türkiye’de 7 Haziran 2015 genel seçimleri ile 1 Kasım 2015 genel seçimleri arasında yaşanan benzer bir çatışmadan bilindiği gibi Cumhurbaşkanı galip çıkmıştır� Zira TBMM’de çoğunluğu oluşturan partiler, Cumhurbaşkanı karşısında birlikte hareket edememişlerdir�

(29)

Nihayet Anayasa Değişikliği Teklifinin öngördüğü sistemde, Cumhurbaşka- nının ve TBMM’nin seçimleri yenilemek bakımından eşit konumda olduğu, Cumhurbaşkanının kayırılmadığı iddiası, hukuken de doğru değildir� Çünkü Değişiklik Teklifine göre, TBMM, kendisinin ve Cumhurbaşkanının seçiminin yenilenmesine ancak üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla karar verebilir� Yani bunun için şimdi 550 üzerinden 330 milletvekilinin (Değişiklik Teklifi göre 600 üzerinden 360 milletvekilinin) kabul oyu gerekecektir� Açıkçası önerilen sistemde, TBMM’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yenilemesi, Anayasa değişikliği yapması kadar zor bir şeydir� Bu nedenle TBMM’nin seçimlerin yenilenmesine karar verme ihtimali fevkalade düşüktür� Buna karşılık, Cumhurbaşkanı, beğen- mediği TBMM çoğunluğunu değiştirmek için, herhangi bir koşula tâbi olmak- sızın[4], istediği her zaman TBMM’nin ve kendisinin seçimlerini yenileyebilir�

Görüldüğü gibi seçimleri yenileme yetkisi bakımından TBMM’nin ve Cumhurbaşkanının sahip olduğu silahlar sanıldığı gibi eşit değildir�

Anayasa Değişikliği Teklifi kabul edilirse, Türkiye’de yasama ve yürütme organları arasında ayrılığın ortadan kalkacağı ve Türkiye Büyük Millet Mecli- sinin Cumhurbaşkanının kontrolü altına gireceği tahmin edilebilir�

Bir kuvvetler ayrılığı sistemi olan başkanlık sistemini kurmak için yola çıkanların, yasama ve yürütme kuvvetlerinin Cumhurbaşkanında birleşmesi esasına dayalı bir kuvvetler birliği hükûmet sistemine ulaşmış olmaları şaşırtı- cıdır� Kurulması teklif edilen sisteme, ister “Amerikan tipi”, “ister Türk tipi”

olsun, asla ve kat’a “başkanlık sistemi” ismi verilemez; zira başkanlık sistemi sert bir kuvvetler ayrılığı sistemidir� Teklif edilen sistem ise özünde “kuvvetlerin Cumhurbaşkanında birleşmesi esasına dayalı bir kuvvetler birliği hükûmet sistemi”nden başka bir şey değildir�

3. Yargı da Cumhurbaşkanına Bağımlı Hâle Getirilmektedir

Anayasa hukuku teorisinde, kuvvetler ayrılığına veya birliğine göre hükûmet sistemleri, yasama ve yürütme organları arasındaki ilişkilere göre tasnif edilir�

Yargı organı işe karıştırılmaz� Çünkü onun her hâlükârda bağımsız olduğu varsayılır�

Ne var ki, 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi, yasama orga- nının Cumhurbaşkanı karşısında bağımsızlığını ortadan kaldırdığı gibi, yargı organının da Cumhurbaşkanı karşısında bağımsızlığını ortadan kaldırmaktadır�

[4] Anayasa Değişikliği Teklifinin önerdiği sistemde, mevcut 116’ncı maddenin aksine,

(30)

Diğer bir ifadeyle, Değişiklik Teklifi, sadece yasama organını değil, aynı zamanda yargı organını da Cumhurbaşkanının kontrolü altına sokmaktadır�

Değişiklik Teklifine göre (m�17), “Hakimler ve Savcılar Kurulu” 12 üyeden oluşmaktadır� Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır� Teklif edilen sistemde, Adalet Bakanı ve Kurulun beş üyesi doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır� Geriye kalan altı üye ise TBMM tarafından seçilmektedir� Bu düzenlemenin, anılan Kurulun bağımsızlığını sağlayabileceği çok şüphelidir�

Bu eleştiriye karşı, benzer düzenlemelerin başka demokratik ülkelerde de bulunduğu cevabı verilebilir� Doğrudur; oranlar farklı olmakla birlikte, yasama organlarına ve devlet başkanlarına hâkimler yüksek kurullarına üye seçme yet- kisi veren yabancı ülke anayasaları vardır� Ancak bunun böyle olması, Anayasa Değişikliği Teklifindeki düzenlemenin Türkiye’de yargı bağımsızlığını sağlamaya yeterli bir düzenleme olduğu anlamına gelmez[5]

Değişiklik Teklifine göre (m�17), TBMM’ye Hâkimler ve Savcılar Kuruluna altı üye seçme yetkisi tanınması ve özellikle de üye seçiminde birinci turda üçte iki, ikinci turda beşte üç çoğunluk aranması, bu turda da çoğunluk sağlana- mazsa en çok oy alan iki aday arasından ad çekme usûlüyle seçim yapılması, bağımsızlık açısından önemlidir� Ancak yeterli değildir� Çünkü bir kere, bu Kurulun üyelerinin zaten yarısı Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır�

İkinci olarak, yukarıda açıklandığı gibi, teklif edilen sistem, zaten TBMM ile Cumhurbaşkanı arasında birlik sağlanması üzerine kuruludur� TBMM ile Cumhurbaşkanı arasında birliğin sağlanması amacı gerçekleşirse, “Hakimler ve Savcılar Kurulu”nun üyelerinin yarısını seçme yetkisinin TBMM’ye verilmesinin pek bir anlamı kalmaz�

[5] Demokratik ülkelerde görülen bazı düzenlemeler, Türkiye’ye ithal edilirken, özünden koparılıp kötüye kullanılabiliyor� Bu açıdan David Landau tarafından ortaya atılan

“istismarcı anayasacılık” veya “suistimalci anayasacılık (abusive constitutionalism)”

kavramına dikkat çekmek isterim� David Landau’ya göre bazı ülkelerde demokratik rejimler, anayasa değişikliği yoluyla adım adım ortadan kaldırılıyor� İktidardaki güçlü başkanlar, ustaca ve kurnazca plânlanmış anayasa değişiklikleri yoluyla kendilerinin görevde kalmasını sağlayacak bir anayasal sistem kuruyorlar� Özellikle anayasa değişikliği yoluyla kendilerini denetleyecek organları etkisiz hâle getiriyorlar� Bu şekilde yeniden biçimlendirilen anayasanın tam anlamıyla otoriter olduğu söylenemez; çünkü seçimler yapılmaya devam edilir� Uzaktan bakıldığında anayasa hâlâ demokratikmiş gibi görünür�

Ama yakından bakıldığında, anayasanın, gerçekte demokratik düzeni yok etmek için anayasa değişiklikleri yoluyla sinsice yeniden tasarlandığı görülür� Landau bu olguya

“suistimalci anayasacılık (abusive constitutionalism)” ismini vermektedir� Bkz�: David Landau, “Abusive Constitutionalism”, University of California Davis Law Review, Cilt 47, Sayı 1, 2013, s�189-260, özellikle s�191� Kanımızca, Türkiye’de son Anayasa Değişikliği Teklifi, suistimalci anayasacılığın güzel bir örneğidir�

(31)

Yukarıda açıklandığı gibi, öngörülen sistemde, yasama organı nasıl Cum- hurbaşkanının kontrolü altına girecekse, aynı sebepten dolayı, yargı organı da Cumhurbaşkanının kontrolü altına girecektir� Zira Hakimler ve Savcılar Kurulunun altı üyesi zaten doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı tarafından atanacaktır; geri kalan altı üyesi de Cumhurbaşkanının kontrolü altındaki TBMM tarafından seçilecektir�

* * *

Ayrıca belirtmek isterim ki, Anayasa Değişikliği Teklifiyle getirilmek iste- nen sistemde, gerek Cumhurbaşkanı ile yasama arasındaki ilişkilerde, gerek Cumhurbaşkanı ile yargı arasındaki ilişkilerde, gerekse Cumhurbaşkanı ile idare arasındaki ilişkilerde denge ve denetleme mekanizmaları yoktur� Seçimleri yenileme, Cumhurbaşkanı yardımcılarını ve bakanları atama, üst düzey kamu yöneticilerini atama, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna üye atama gibi Cumhur- başkanına verilen yetkiler şartsız ve sınırsız bir şekilde, herhangi bir denetime tâbi olmaksızın verilmektedir� Bu şekilde bir yetki verme örneği çağdaş demok- rasilerde yoktur� Sık sık örnek olarak zikredilen Amerika Birleşik Devletlerinde dahi Başkanın yüksek kamu görevlilerini ve yüksek hakimleri atama yetkisi Senatonun onayına tâbidir�

Görüldüğü gibi 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi, kuvvet- ler ayrılığı teorisinden uzaklaşmakta ve bir kuvvetler birliği sistemi kurmaya çalışmaktadır� Teklif edilen sistemde sadece yasama organı değil, yargı organı da Cumhurbaşkanının kontrolü altına sokulmaktadır�

4. Kuvvetler Ayrılığı Yoksa Hürriyet de Yoktur

Bundan 268 sene önce Montesquieu’nün söylediği gibi, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin tek elde toplandığı bir sistemde hiçbir şekilde hürriyet olmaz� Bu konuda Montesquieu’nün yazdıklarını özetlemeden olduğu gibi verelim� 1748 yılında yayınlanan “Kanunların Ruhu (De l’esprit des lois)” isimli eserinde Montesquieu şöyle diyor:

“Eğer aynı idarenin kişilik veya yapısında, yasama erki yürütme erkiyle birleş- mişse, hiçbir şekilde hürriyet yoktur� Çünkü aynı monarkın veya aynı senatonun, zalimce yürütmek için zalimce kanunlar yapmasından korkulur�

Yargı erki de, yasama ve yürütme erklerinden ayrılmış değilse gene hürriyet yoktur� Eğer bu erk, yasama erkiyle birleşirse, vatandaşların hayat ve hürriyetleri üzerindeki idare, keyfe kalmış bir idare olur� Çünkü yargıç kanun koyucunun

(32)

durumuna düşer� Şayet yargı erki, yürütme erkiyle birleşirse, yargıç korkunç bir zalim kesilir”

Bu üç erki de aynı kişi veya… kurullar kullanırsa her şey mahvolur� …�

Avrupa’nın çoğu krallıklarında hükûmet hafifletilmiştir� … Bu üç erkin padi- şahın kişiliğinde birleştiği Türk ülkesinde ise korkunç bir istibdat hüküm sürer[6]� … Bu cumhuriyetlerde bir vatandaş ne durumda bulunur, artık siz düşünün� Aynı idareciler kitlesi, kanunu yürütme yolunda, zaten yine kanun koyucu sıfatıyla kendi kendine verdiği tam bir yetkiye sahiptir; genel emirleriyle devleti silip süpürebilir; ve yargı erki de kendisinde bulunduğu için, özel emirleriyle de herhangi bir vatandaşı mahvedebilir�

Orada bütün iktidar, bir bütün halini almıştır; zalim bir hükümdarın varlığını belli eden bir dış emare olmasa dahi, bu olay her an hissedilir�

Müstebit olmak isteyen hükümdarlar da, bütün idare otoritesini kendi kişilik- lerinde birleştirmekle işe başlarlar”[7]

Korkulan odur ki, Montesquieu’nün 1748’de “Türk ülkesi” için yazdığı şeyler, 2016’da Türkiye Cumhuriyetinde gerçekleşmek üzeredir�

Önemle belirtmek isterim ki, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin elinde toplandığı kişinin kim olduğunun bir önemi yoktur� Bu kişi, bir “bilge kral”

veya halk tarafından yüksek bir oy oranıyla seçilmiş bir başkan olsa bile değişen bir şey olmaz� Halk tarafından seçilmiş olması bu kişinin yetkilerini kötüye kullanmayacağı anlamına gelmez� Her kuvvetin doğasında kötüye kullanılma eğilimi vardır� Bundan 129 sene önce Lord Acton’un söylediği gibi “iktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır”[8]� İktidar iktidarla sınırlanır� İkti- dardakilerin insafıyla değil!

Kuvvetlerin aynı elde toplandığı bir sistemde kimse güvende değildir� Böyle bir sistemde medenî yaşam tehdit altındadır�

[6] Orijinali: “Chez les Turcs, où ces trois pouvoirs sont réunis sur la tête du sultan, il règne un affreux despotisme”�

[7] Montesquieu, De l’esprit des lois, 1748, Deuxième Partie, Livre XI, Chapitre VI� Yukarıdaki alıntı Mükbil Özyörük’ün Türkçe çevirisinden yapılmıştır� Bkz�: Montesquieu, “İngiltere’nin Esas Teşkilatı”, Çev� Mükbil Özyörük, Siyasal Bilgiler Okulu Dergisi, Cilt II, 1947, Sayı 1-2, s�75-76�

[8] “Power tends to corrupt, and absolute power corrupts absolutely” (Lord Acton, “Letter to Bishop Mandell Creighton, April 5, 1887”, in Historical Essays and Studies, (Ed�: J� N�

Figgis ve R� V� Laurence, London, Macmillan, 1907 (http://history�hanover�edu/

courses/excerpts/165acton�html) (Erişim Tarihi: 21 Aralık 2016)�

(33)

5. Kuvvetler Ayrılığı Yoksa Anayasa da Yoktur

Kuvvetler ayrılığı teorisi, anayasacılığın en temel ve en eski teorisidir� Kuvvet- ler ayrılığının olmadığı yerde “anayasa” da olmaz� Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir devlet, “anayasal devlet” değildir� Bu husus, en güzel, en çarpıcı bir şekilde 16 Ağustos 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinin 16’ncı maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir:

“Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir top- lumda anayasa da yoktur”[9]

Bundan 227 yıl önce ilân edilmiş bu madde şunu söylüyor: Bir devlette bir anayasanın olduğunu söyleyebilmek için, o devlette, bir yandan vatandaş- ların hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınması, diğer yandan da o devlette kuvvetler ayrılığının olması gerekir� Bu iki şart gerçekleşmedikçe, bir devlette

“anayasa” isimli bir belgenin olması, o devlette gerçek anlamda bir anayasanın bulunduğunu göstermez�

Türkiye’de son yıllarda, vatandaşların hak ve hürriyetlerinin güvence altında olup olmadığı çok tartışmalıdır� Kuvvetler ayrılığı ise, uygulamada varlığı ve etkililiği tartışmalı olsa bile, hiç olmazsa Anayasamıza göre şeklen vardı� 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifiyle artık kuvvetler ayrılığı, sadece fiilen değil, resmen de kaldırılmaktadır� Söz konusu Anayasa Değişikliği Teklifinin ger- çek anlamı budur: Fiilen kalkmış olan kuvvetler ayrılığını resmen de kaldırmak!

Sonuç

10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi, kabul edilirse, Türkiye’de sadece hükûmet sisteminde bir değişiklik olmayacak; kuvvetler ayrılığı ilkesi de ortadan kalkacaktır� Bu ilkenin ortadan kalkmasıyla, bir yandan Montesquieu’nün söylediği gibi Türkiye’de “hürriyet” de ortadan kalkacaktır� Diğer yandan da, bu ilkenin ortadan kalkmasıyla, 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinin beyan ettiği gibi, “anayasa” da ortadan kalkacaktır� Zira yukarıda açıklandığı gibi kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde hürriyet de, anayasa da olmaz�

Anayasa Değişikliği Teklifi kabul edilirse, şüphesiz içinde pek çok temel hak ve hürriyetin sayıldığı ve başlığı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası” olan

[9] “Toute société dans laquelle la garantie des droits n’est pas assurée, ni la séparation des pouvoirs déterminée, n’a point de constitution” (https://www�legifrance�gouv�fr/Droit-francais/

Constitution/ Declaration-des-Droits-de-l-Homme-et-du-Citoyen-de-1789) (Erişim Tarihi: 21 Aralık 2016)� “…n’a point de constitution”, kelimesi kelimesine “…

hiç anayasaya sahip değildir” demektir� Biz “… anayasa da yoktur” şeklinde çevirmeyi

(34)

“2709 sayılı Kanun” Türkiye’de yürürlükte kalmaya devam edecektir� Ancak bu “Kanun”, gerçek anlamda bir “anayasa” değil; iktidarı sınırlandırmayan, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini devlet karşısında korumayan bir kağıt parçasından başka bir şey olmayacaktır� Böyle bir kağıt parçasına, anayasa hukuku literatüründe “görünüşte anayasa (façade constitution)” veya “sahte anayasa (fake constitution)” ve hatta “tuzak anayasa (trap-constitution)” denmektedir[10]

* * *

Anayasa hukuku biliminde, kuvvetler ayrılığı teorisi ve kuvvetler ayrılığına göre hükûmet sistemleri konusu, değişik şeylerin denenebileceği tartışmaya açık bir konu değildir� Ortada 200 küsur yıldır en ince ayrıntılarına kadar işlenmiş bir teori vardır� Teorinin hipotezleri, 200 küsur yıldır, dünyanın çeşitli ülke- lerindeki uygulamalarla doğrulanmıştır� Tarihte kuvvetler birliği sistemlerinin hürriyet, barış ve huzur getirdiği tek bir ülke olmamıştır� Kuvvetler birliği ile demokrasi birbirini inkâr eden iki şeydir�

10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifiyle, Cumhurbaşkanına ve TBMM’ye, kendi seçimlerini de yenilemek kaydıyla, diğerinin görevine son verme yetkisi veren özgün bir hükûmet sistemi “kurgulanmıştır”[11]� Böyle bir sistem demokratik dünyada denenmemiş bir sistemdir; dolayısıyla sonuçlarının ne olacağı belli değildir� Hükûmet sistemleri konusu, anayasa hukuku biliminin verilerinden uzaklaşılarak, özgün modeller “kurgulanarak”, deneysel sistemler tasarlanarak düzenlenebilecek bir konu değildir� Türk demokrasisi ise bir deney laboratuarı hiç değildir�

Hükûmet sistemleri konusu, isteyenin üzerinde kumar oynayabileceği bir konu değildir� Bu alanda kumar, hürriyetin ve demokrasinin kaybıyla sonuçlanır�

Hükûmet sistemleri konusunda kumar, Rus ruletinden başka bir şey değildir�

Bu kumarda bile bile kuvvetler birliğine oynamak ise doğrudan doğruya intihar etmek anlamına gelir�

Durum böyleyken, “Türkiye’nin güçlü bir liderliğe ihtiyacı var” gibi söy- lemlerle, kuvvetler birliği sistemini savunanları ve hatta böyle bir sisteme övgü düzenleri gördükçe şaşırıyor ve dahası korkuyorum� Kuvvetler birliği sistemi,

[10] Giovanni Sartori, “Constitutionalism: A Preliminary Discussion”, American Political Science Review, 1962, Cilt 56, s�853-862, özellikle s�861�

[11] Burada “kurgulanmıştır” kelimesini özellikle kullanıyoruz� Zira 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifinin “Genel Gerekçe”sinin son paragrafında “hükûmet sistemi kurgulanması”ndan bahsedilmektedir� Dönemi ve Yasama Yılı: 26/2, Esas Numarası:

2/1504 (http://www2�tbmm�gov�tr/d26/2/2-1504�pdf) (Erişim Tarihi: 21 Aralık 2016)�

Referanslar

Benzer Belgeler

4857 sayılı İK, işyerinin veya bir bölümünün devri halinde, iş sözleşmelerinin bütün hak ve borçları ile birlikte devralan işverene geçeceğini ifade etmekle

Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C�2, 13�Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2017, s�74; EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22�Bası, Yetkin Yayınevi,

[146] Ansay, s� 176; Aydoğan, s� 121; Ayan, s� 159; Helvacı, s� 94; şirket ile üye arasındaki işlemin tüm ekonomik sonuçlarının (haklar ve borçların) şirkete ait

İflâsın ertelenmesi, borca batık olan sermaye şirketlerinin ve kooperatifle- rin, bazı koşulların varlığı durumunda iflâsının önlenmesine hizmet eden bir kurumdur [1] �

Bu nedenle derin deniz yatağının insanlığın ortak mirası olarak kabul edilmesi ve BMDHS ile öngörülen uygulamanın sağlanması için söz konusu devletlerle BM Genel

Ayrımcılık konusu incelenirken kadının maruz kaldığı eşitsiz muameleye, feminist hukuk teorisinin nasıl yaklaştığına bakmak, bu noktada yerinde görünmektedir;

Madde 15 uyarınca, Taraf devletler, Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet eyleminin mağdurları veya failleriyle ilgilenen profesyoneller için, bu tür şiddetin

Aile arabuluculuğu, boşanma süreci danışmanlığı ve diğer dostane çözüm yollarından yararlanılması, yargının ve özellikle aile mahkemelerinin iş yükü- nün