• Sonuç bulunamadı

Yıl: 74 Sayı: 2016/1 ISSN 1300-9885

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yıl: 74 Sayı: 2016/1 ISSN 1300-9885"

Copied!
552
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI

Adliye Sarayı Kat: 5 Sıhhiye /ANKARA T: 0.312 416 72 00 F: 0.312 309 22 37 www.ankarabarosu.org.tr ankarabarosu@ankarabarosu.org.tr

ABEM–ANKARA BAROSU EĞİTİM VE KÜLTÜR MERKEZİ Ihlamur Sk. No: 1 Kızılay/ANKARA T: 0.312 416 72 00 GÖLBAŞI AVUKAT ÖZDEMİR ÖZOK SOSYAL TESİSLERİ

Gazi Osman Paşa Mah. Sahil Cd. No: 46 Gölbaşı / ANKARA T: 0.312 485 03 93 - 484 46 06

ANKARA BAROSU GELİNCİK MERKEZİ

Ihlamur Sk. No: 1 Kızılay/ANKARA T: 0.312 444 43 06 (5 Hat) www.gelincikprojesi.org.tr

(3)

hukuk veritabanlarında taranmaktadır.

law databases.

(4)

Dergide yayımlanan yazıların herhangi bir No part of this publication may be Ankara Barosu

Basım Tarihi | Printing Date 2016

Baskı ve Cilt | Printing and Binding Yorum Basın Yayın San. Ltd. Şti.

www.yorummatbaa.com 0 (312) 395 21 12

(5)

yazarlarına aittir. views of the authors.

Sahibi Ankara Barosu adına | Owner on behalf of Ankara Bar Association Av. Hakan CANDURAN

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü | Managing Editor Av. Cemalettin GÜRLER

Yayın Kurulu Başkanı | Chairman of the Editorial Board Av. Dr. Mustafa Bayram MISIR

Editörler Kurulu | Editorial Board Yrd. Doç. Dr. Kasım AKBAŞ Yrd. Doç. Dr. Elvan KEÇELİOĞLU

Yrd. Doç. Dr. Başak ŞİT Yrd. Doç. Dr. Özge OKAY TEKİNSOY

Ankara Barosu Yayın Kurulu Av. Cemalettin GÜRLER  Av. Mustafa Bayram MISIR 

Av. Murat BÖBREK  Av. Seda DUNBAY  Av. Zeynep TEPEGÖZ  Av. Burcu Mine GARGIN

Av. Denizer ŞANLI Av. Oya GÜNENDİ YAĞAN

Av. Hakan AKARKEN Av. Emre Baturay ALTINOK Av. Mahmut Fevzi ÖZLÜER

Av. Gülşen UZUNER Av. Bilal KOLBÜKEN Av. Murat TEZCAN

Av. Ezgi YAVUZ Av. Irmak Gökçe TOMUR

Av. Rıza Yalçın KOÇAK Av. Seher KIRBAŞ CANİKOĞLU

Av. Emrah ALTUNOĞLU

(6)

A

ABDULHAKİMOĞULLARI, Erdal Doç. Dr.

ABDULLAHZADE, Cavid Doç. Dr.

AĞAR, Serkan Dr.

AKBAŞ, Kasım Yrd. Doç. Dr.

AKBULUT, Olgun Yrd. Doç. Dr.

AKINCI, Müslüm Doç. Dr.

AKINCI, Ziya Prof. Dr.

AKKAYA, Mustafa Prof. Dr.

AKKAYA, Tolga Yrd. Doç. Dr.

AKSAR, Yusuf Prof. Dr.

ALTAŞ, Hüseyin Prof. Dr.

ARAT, Tuğrul Prof. Dr.

ARDIÇOĞLU, M. Artuk Yrd. Doç. Dr.

ARSLAN, Aziz Serkan Yrd. Doç. Dr.

ARSLAN, Çetin Prof. Dr.

ARSLAN, Ramazan Prof. Dr.

ARTUK, Mehmet Emin Prof. Dr.

ASLAN, Zehrettin Prof. Dr.

ASLAN, Zühtü Prof. Dr.

AŞIK, İbrahim Yrd. Doç. Dr.

ATALI, Murat Doç. Dr.

ATAY, Ender Ethem Prof. Dr.

ATILGAN, Eylem Ümit Yrd. Doç. Dr.

AVCI, Mustafa Doç. Dr.

AYDIN, Ramazan Yrd. Doç. Dr.

AYDIN, Ufuk Prof. Dr.

AYDOS, Oğuz Sadık Doç. Dr.

B

BAŞÖZEN, Ahmet Doç. Dr.

BAŞPINAR, Veysel Prof. Dr.

BAŞTERZİ, Süleyman Doç. Dr.

BAYAR, İbrahim Nihat Yrd. Doç. Dr.

BAYKAL, Ferit Hakan Prof. Dr.

BAYKAL, Sanem Doç. Dr.

BELEN, Herdem Doç. Dr.

BIÇAK, Vahit Prof. Dr.

BÜYÜKTANIR, Burcu Dr.

C-Ç

CAN, Mertol Prof. Dr.

CAŞIN, Mesut Hakkı Prof. Dr.

CENTEL, Nur Prof. Dr.

CENTEL, Tankut Prof. Dr.

CİN, Halil Prof. Dr.

ÇAĞAN, Nami Prof. Dr.

ÇAĞLAR, Hayrettin Doç. Dr.

ÇALIŞKAN, Yusuf Doç. Dr.

ÇEÇEN, Anıl Prof. Dr.

ÇETİNER, Selma Prof. Dr.

ÇOLAK, N. İlker Doç. Dr.

D

DEĞİRMENCİ, Olgun Doç. Dr.

DEMİR, İsmail Yrd. Doç. Dr.

DEMİR, Mehmet Prof. Dr.

DEMİRAY, Nezahat Yrd. Doç. Dr.

DEMİRBAŞ, Timur Prof. Dr.

DEMİRCİOĞLU, H. Reyhan Yrd. Doç. Dr.

DOĞAN, Murat Prof. Dr.

DÖNER, İsa Yrd. Doç. Dr.

DÜLGER, İbrahim Doç. Dr.

(7)

DÜLGER, Volkan Yrd. Doç. Dr.

E

ERDAĞ, Ali İhsan Yrd. Doç. Dr.

ERDEM, Mete Yrd. Doç. Dr.

ERDEM, Mustafa Ruhan Prof. Dr.

EREN, Fikret Prof. Dr.

ERGİL, Doğu Prof. Dr.

ERİŞ, A. Uğur Yrd. Doç. Dr.

ERKAL, Atila Yrd. Doç. Dr.

EROĞLU, Muzaffer Yrd. Doç. Dr.

ERTEN, Rıfat Doç. Dr.

ERZURUMLUOĞLU, Erzan Prof. Dr.

ESKİYÖRÜK, Serhat Yrd. Doç. Dr.

F

FENDOĞLU, Hasan Tahsin Prof. Dr.

FEYZİOĞLU, Metin Prof. Dr.

G

GEMALMAZ, Burak Yrd. Doç. Dr.

GÖKER, Cenker Yrd. Doç. Dr.

GÖKTÜRK, Neslihan Yrd. Doç. Dr.

GÖLE, Celal Prof. Dr.

GÖNENÇ, Levent Doç. Dr.

GÜLŞEN, Recep Doç. Dr.

GÜNAL, Nadi Prof. Dr.

GÜNDAY, Metin Prof. Dr.

GÜNEYSU, Gökhan Yrd. Doç Dr.

GÜNEYSU BORAN, Nilüfer Yrd. Doç Dr.

GÜNEŞ, Ahmet Doç. Dr.

GÜNGÖR, Devrim Doç. Dr.

GÜNGÖR, Gülin Prof. Dr.

GÜVEN, Kudret Prof. Dr.

H-İ

HACIMAHMUTOĞLU, Sibel Doç. Dr.

HAFIZOĞULLARI, Zeki Prof. Dr.

HAKERİ, Hakan Prof. Dr.

HASPOLAT, Mehmet Emin Doç. Dr.

İNAN, Ali Naim Prof. Dr.

İŞGÜZAR, Hasan Prof. Dr.

K

KABOĞLU, İbrahim Özden Prof. Dr.

KANADOĞLU, Korkud Prof. Dr.

KAPLAN, İbrahim Prof. Dr.

KARAGÖZ, Kasım Doç. Dr.

KARAKAŞ, Fatma Yrd. Doç. Dr.

KARAKEHYA, Hakan Doç. Dr.

KARAN, Hakan Prof. Dr.

KATOĞLU, Tuğrul Doç. Dr.

KAYA, Emir Yrd. Doç. Dr.

KENT, Bülent Yrd. Doç. Dr.

KESER, Hayri Yrd. Doç. Dr.

KILIÇOĞLU, Ahmet Prof. Dr.

KOCA, Mahmut Prof. Dr.

KOCAMAN, Arif B. Prof. Dr.

KOCAOĞLU, A. Mehmet Prof. Dr.

KOCAOĞLU, N. Kağan Dr. iur.

KOCAOĞLU, S. Sinan Yrd. Doç. Dr.

KORKMAZ, Fahrettin Prof. Dr.

KORKUT, Levent Yrd. Doç. Dr.

KUÇURADİ, İonna Prof. Dr.

KÜÇÜKGÜNGÖR, Erkan Prof. Dr.

(8)

M

MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi Prof. Dr.

MUMCUOĞLU, Maksut Prof. Dr.

O-Ö

ODYAKMAZ, Zehra Prof. Dr.

OKUR, Ali Rıza Prof. Dr.

ONAR, Erdal Prof. Dr.

OZANEMRE YAYLA, Hatice Tolunay Yrd. Doç. Dr.

OZANSOY, Cüneyt Doç. Dr.

ÖKÇESİZ, Hayrettin Prof. Dr.

ÖZBEK, Mustafa S. Doç. Dr.

ÖZBEK, Veli Özer Prof. Dr.

ÖZBUDUN, Ergun Prof. Dr.

ÖZCAN, Fatma Yrd. Doç. Dr.

ÖZDAMAR, Mehmet Doç. Dr.

ÖZEKES, Muhammet Prof. Dr.

ÖZEL, Çağlar Prof. Dr.

ÖZEN, Muharrem Prof. Dr.

ÖZGENÇ, İzzet Prof. Dr.

ÖZKAN, Işıl Prof. Dr.

ÖZKAZANÇ, Alev Prof. Dr.

ÖZTÜRK, Bahri Prof. Dr.

ÖZTÜRK, Kaya Burak Yrd. Doç. Dr.

P

PAZARCI, Hüseyin Prof. Dr.

R

RUHİ, Ahmet Cemal Yrd. Doç. Dr.

S-Ş

SARAN, Birol Yrd. Doç. Dr.

SAYGIN, Engin Yrd. Doç. Dr.

SAYHAN, İsmet Doç. Dr.

SEVGİLİ, Didem Yrd. Doç. Dr.

SEZGİNER, Murat Prof. Dr.

SIRMA, Özge Yrd. Doç. Dr.

SOYASLAN, Doğan Prof. Dr.

SÜRAL, Nurhan Prof. Dr.

ŞAHİN, Cumhur Prof. Dr.

ŞEN, Ersan Prof. Dr.

ŞEN, Murat Prof. Dr.

ŞEN DOĞRAMACI, Hayriye Yrd. Doç. Dr.

ŞENOCAK, Kemal Doç. Dr.

T

TAN, Ayhan Prof. Dr.

TANRIVER, Süha Prof. Dr.

TAŞKIN, Ozan Ercan Yrd. Doç. Dr.

TEKİNSOY, M. Ayhan Doç. Dr.

TERCAN, Erdal Prof. Dr.

TEZCAN, Durmuş Prof. Dr.

TİRYAKİ, Betül Yrd. Doç. Dr.

TİRYAKİOĞLU, Bilgin Prof. Dr.

TOROSLU, Nevzat Prof. Dr.

TUNÇ, Hasan Prof. Dr.

TURANBOY, Asuman Prof. Dr.

TÜZÜNER, Özlem Yrd. Doç. Dr.

U-Ü

ULUŞAHİN, Nur Yrd. Doç. Dr.

(9)

UYGUR, Gülriz Prof. Dr.

ÜÇIŞIK, Fehim Prof. Dr.

ÜNVER, Yener Prof. Dr.

ÜYE, Saim Yrd. Doç. Dr.

ÜZÜLMEZ, İlhan Prof. Dr.

Y

YAVUZ, Bülent Doç. Dr.

YENGİN, Halisan Dr. iur.

YILDIRIM, Turan Prof. Dr.

YILMAZ, Ejder Prof. Dr.

YILMAZ, Süleyman Doç. Dr.

YİĞİTER, Cenk Dr.

YONGALIK, Aynur Prof. Dr.

YUSUFOĞLU, Fülürya Dr. iur.

YÜCEL, Mustafa Tören Prof. Dr.

YÜCEL, Recep Doç. Dr.

YÜRÜK, Ayşe Tülin Doç. Dr.

Z

ZABUNOĞLU, Yahya Prof. Dr.

(10)

2. Makale yazarına ait iletişim bilgileri (ünvan, ad-soyad, iletişim adresi, güncel e-posta adresi, güncel cep telefonu) makalenin son sayfasına nizami bir şekilde eklenmelidir. Makaleyi gönde- ren yazarın ismini yazmaması/unutması durumunda makalesi yayımlanmayacaktır.

3. Yazılar “Microsoft Word” programında (.doc veya .docx formatın- da) sayfa numaraları verilmiş olarak (yazı tipi Times New Roman, 12 punto, normal stil) ankarabarosuyayin@gmail.com adresine gönderilmelidir.

4. Makale Başlığı büyük harflerle, makale yazarının ünvanı kısaltma biçiminde, soyadı ise büyük harflerle yazılmalıdır.

(Örn: Av. Ali YILMAZ vb.)

5. Makale yazarı; makalesindeki yazım hatalarını düzeltip, kontrol ettikten sonra eksiksiz bir şekilde göndermekle yükümlüdür.

Hakem tarafınca belirtilen değişiklerin; makale yazarınca Word bel- gesinde “Metin Vurgu Rengi (Metnin vurgulayıcı kalemle işaretlenmiş gibi görünmesini sağlar)” SARI renk verilerek ve düzenlenen maka- lenin isim bölümüne tarih eklenerek yeniden mail aracılığı ile iletil- mesi gerekmektedir. Dergiye gönderilen yazıların son denetimlerinin yapılmış olduğu, yazarın gönderdiği şekliyle yazısını “basıma” verdiği kabul edilir. Yazım yanlışlarının olağanın dışında bulunması, bilimsel- lik ölçütlerine uyulmaması, yazının Yayın Kurulu tarafından geri çev- rilmesi için yeterli görülecektir.

6. Hakem denetiminden geçmesi istenen makalelerde en az 100, en çok 120 sözcükten oluşan tek paragraf Türkçe ve İngilizce özetlerin; her iki dilde yazı başlığının ve beşer anahtar sözcüğün de yazının başına eklenerek gönderilmesi gerekmektedir. Yaza- ra ait makale; Makalenin Türkçe Başlığı > Yazarın Ünvanı, Adı-Soyadı (Örn: Av. Ali YILMAZ vb.) > Öz > Anahtar Kelimeler > Makalenin İngi- lizce Başlığı > Abstract > Keywords şeklinde sıralanmalıdır.

(11)

zardan rapor çerçevesinde düzeltme istenmesine ya da yazının geri çevrilmesine karar verilecek ve yazar durumdan en kısa sürede ha- berdar edilecektir. Hakem raporunun olumsuz olması halinde, ikinci bir hakem incelemesi yapılmayacaktır. Hakem raporunda düzeltme istendiği takdirde, yazar tarafından sadece belirtilen düzeltmeler çer- çevesinde değişiklikler yapılabilecek ve düzeltilmiş metinler için yine hakem onayı alınacaktır.

9. Yazarı tarafından hakem denetiminden geçirilmesi istenmeyen yazı- lar Yayın Kurulu tarafından değerlendirilecek ve yazının yayımlanma- sına, hazırlanan rapor çerçevesinde yazardan düzeltme istenmesine ya da yazının geri çevrilmesine karar verilecek ve yazar durumdan en kısa sürede haberdar edilecektir.

10. Yayımlanması yayın kurulu ya da hakem tarafından uygun bulun- mayan yazılar, yazarına geri gönderilmez. Yazarların her yıl dört sayı olarak yayınlanan dergimizin 1. sayısının 15 Nisan’a, 2. sayısının 15 Temmuz’a, 3. sayısının 15 Ekim’e, 4. sayısının gelen yılın 15 Ocak tari- hine kadar yayınlanabileceğini gözönüne almaları gerekir.

11. Dergide çeviri, karar, kitap incelemeleri, mevzuat değerlendirmeleri ve bilgilendirici notlara da yer verilecektir. Bu nitelikteki yazıların ka- bulü veya geri çevrilmesi, Yayın Kurulu'nca yapılacaktır.

12. Ankara Barosu Dergisi, elektronik ortamda tam metin olarak yayımla- mak da dâhil olmak üzere, kabul edilen yazıların, tüm yayın haklarına sahiptir. Yazılar için telif ücreti ödenmez.

Ankara Barosu Dergisi Yayın İlkeleri’ne şartları uymayan yazıların, TÜBİTAK – ULAKBİM veritabanının gerekliliklerinden dolayı, Editör tarafından yapılacak ön kabul edilebilirlik incelemesi sonrasında hemen reddedilecektir. Bundan dolayı gönderilecek hakemli veya hakemsiz makalelerin yukarıdaki ilkelerdeki bütün

şartları şekil ve esas olarak sağlaması gereklidir.

(12)

AVUKAT TEOMAN EVREN (1934-2006) ���������������������������������������������� 23

Hakemli Makaleler (Peer Revıewed Artıcles)

Adalet Hizmetlerinden Doğan Malî Sorumluluk ������������������������ 41

Yrd. Doç. Dr. D. Çiğdem SEVER

Askerî Ceza Kanunu Uygulamasında Silah Kavramı ���������������������� 81

Doç. Dr. Olgun DEĞİRMENCİ

Sürücüsüz Araçlar ve Getirdiği / Getireceği Hukuki Sorunlar � 125

Dr. Servet YETİM

İflâsın Ertelenmesinde İyileştirme Projesinde Öngörülen İyileştirme Tedbirlerinin Somutlaştırılması Gerekliliği

Üzerine Bazı Değerlendirmeler ������������������������������������������������ 185

Yrd. Doç. Dr. Levent BÖRÜ

İş Hukukunda Belirsiz Alacak Davası ve Kısmi Dava ������������������� 217

Av. Erkan KORKMAZ

İş ve Borçlar Hukuku Temelinde, Tarım Çalışanları ile

İnsan Kaynakları Yönetimine İlişkin Kavramsal Bir Çalışma ����� 245

Doç. Dr. Recep YÜCEL

Arş. Gör. Abdullah ÖMERCİOĞLU

ABD Göçmenlik Reformunun Ana Hatları ve

Türk - Amerikan Toplumuna Etkisi ��������������������������������������������� 273

Dr. N. Kağan KOCAOĞLU, Esq.

Kiralanan Taşınmaz Üzerinde Üçüncü Kişinin Kira Sözleşmesinden Sonra Sınırlı Aynî Hak Sahibi Olması

ve Buna Bağlanan Sonuçlar (TBK� m� 311) ��������������������������������� 303

Yrd. Doç. Dr. Gülşah VARDAR HAMAMCIOĞLU

(13)

Hukuk Arasında Bir Denge Sağlanabilir Mi ? ����������������������������� 333

Juliane KOKOTT ve Christoph SOBOTTA Çev.: Celalettin DÖNMEZ

Göçmen ve Sığınmacıların Korunması:

Avrupa Konseyi Konvansiyonu Altında Devletlerin

Temel Yükümlülükleri �������������������������������������������������������������� 349

Çev.: Hüseyin GÖKTEPE

Mahkeme kararları ������������������������������������������������������������������� 359 Makaleler (Artıcles)

Üretici Birliklerinde Kayyım Uygulanması ������������������������������� 431

Av. Cemalettin GÜRLER

Taşınmaz Simsarlığı Sözleşmelerinde Yargıtay Uygulaması ������� 441

Av. Çağlar ÇAĞLAYAN

Zorunlu Arabuluculuğun Hukukun Temel İlkelerine

Aykırılığı ve Uygulanabilirliğine Dair Sorunlar ���������������������� 457

Av. Kürşat KARACABEY

Ortaklığın Giderilmesinde Arabuluculuk ��������������������������������� 491

Avukat – Arabulucu Şamil DEMİR

Ttk Işığında Anonim Şirketlerde Pay Senetleri ������������������������ 505

Yavuz AKBULAK

Kooperatif Şirketler ile Adi Şirketlerde; “Şirket”ten ve/veya “Şirket Ortağı”ndan Alacaklı Olan Üçüncü Kişilerin

“Şirket”i ve/veya “Şirket Ortağı”nı Takip Hakkının Kapsamı ������ 525

Av. Talih UYAR

HUKUKSAL UYUŞMAZLIĞIN ÇÖZÜMLENMESİNE GİRİŞ 1

UYUŞMAZLIĞIN HUKUKSAL ÖZÜNÜN BELİRLENMESİ �������������������������� 537

Av. Kemal VURALDOĞAN

(14)

Cumhuriyetimizin Başkenti Ankara’da kör terör, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra üç büyük katliam gerçekleştirdi� 10 Ekim 2015’teki saldırıda içinde meslek- taşımız Av� Uygar Coşgun’un da bulunduğu 107, 17 Şubat 2016’daki saldırıda 29, 13 Mart 2016’daki saldırıda ise 36 yurttaşımız hayatını yitirirken meslektaşımız Av� Orhan Önder ise yaralandı� Bundan birincil düzeyde sorumlu olması gereken siyasi iktidar, hükümettir�

13 Mart 2016’da gerçekleşen saldırıdan sonra Yönetim Kurulumuzun açıklama- sında belirtildiği üzere; “Terörle yaşamaya da hükümetin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Büyükelçiliği ile paylaştığı istihbari bilgileri kendi vatandaşından saklayıp güvenliği sağlayamamasına da alışmayacağız”�

Bir kez daha vurgulamak isterim ki,

“Beklentimiz açık ve nettir;

Türkiye Cumhuriyeti 64. Hükümeti’nin Başbakanı Sayın Davutoğlu, İçişleri Bakanı’nın derhal istifasını istemeli ve MİT Müsteşarı’nı görevden almalıdır. Ayrıca Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gerekli yasal süreç tamamlanarak ilgililer hakkında soruşturma açılmalıdır.

Siyasal iktidarın terör sorununu çözemeyeceği açıkça görülmektedir. Bu nedenle Meclis’te temsil edilen tüm siyasi partiler bir araya gelerek sivil toplum örgütlerinin de katılımı ile hukuk devleti sınırları içerisinde teröre karşı mücadele politikaları üretilmelidir.

Saldırıda yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına ve tüm vatandaşla- rımıza başsağlığı, yaralanan meslektaşımız Av. Orhan Önder ve diğer yaralılara acil şifalar diliyoruz.”

Değerli Meslektaşlarım,

Demokratik toplumlarda terör, siyasetin şu ya da bu nedenle şiddete dayalı gerçekleştirimleri kabul edilemez� Ankara Barosu olarak defalarca teröre karşı duruşumuzu net bir şekilde ve kararlılıkla ifade ettik�

Ancak hiçbir iktidar heveslisi, terörü bahane ederek demokrasiyi kısıtlayabi- leceği, rejimi bir diktatörlüğe sürükleyebileceği zannına kapılmamalıdır� Terörü, ülkede yaşayan tüm insanlar için gereksiz kılarak yok edecek mücadelenin sonuç alıcı yolu demokrasiyi kısıtlamaktan değil, demokrasiyi güçlendirmekten, temel hak ve özgürlüklerden taviz verilmeyerek yurttaşın kamuya ve adalete güvenini kazanmaktan geçer�

(15)

iktidar çevrelerinde rejim değişikliği arayışlarını hızlandırdığı ve hukukun üstünlü- ğüne gölge düşüren fiili iktidar kullanımlarının yaygınlaşmasına sebebiyet verdiği görülmektedir�

Kaldığı kadarıyla bile bağımsızlığına ve tarafsızlığına tahammül edilemeyen yargı bir bütün olarak işlevinden soyutlanarak siyasal iktidara tabi kılınmak istenmekte, üzülerek ifade etmek zorundayım, Türkiye Cumhuriyeti, dizginsiz bir otoriter rejime doğru sürüklenmektedir�

Değerli Meslektaşlarım,

Barolarımız ve avukatlar, 12 Eylül’ün en karanlık günlerinde bile susmadı� Bugün de susmayacağız elbette� Ancak, söylediğimiz sözün de doğru anlaşılması gerekir�

1 Kasım 2015 seçimlerinde elde edilmiş seçim sonucuna göre, mevcut hüküme- tin meşruluğu elbette tartışılamaz, bu aklımızdan dahi geçmez� Söylediğimiz şey, Türkiye’de hukukun üstünlüğünü olanaklı kılan Cumhuriyet kurumları, değerleri ve toplumun çoğulluğunu içerebilecek parlamenter rejim karşısında, bu kurumları, değerleri ve parlamenter rejimi aşındırmaya yönelen çoğunlukçu yaklaşımın rejimi istikrarsızlaştıracağı, keyfileştireceği ve hukuku aranır hale getireceğidir�

Öyle olduğunu da görüyoruz: İfade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalarla dizginsiz ve sınırsız iktidar arayışları arasındaki ilişki artık gizlenemez hale gelmiştir� Gaze- tecilik faaliyetine “casusluk” yaftası; akademisyenlerin her satırına katılmadığımız gibi katılmamakla birlikte ifade özgürlüğüne sonuna kadar sahip çıktığımız barış bildirisine “terör destekçiliği” yaftası yapıştırılarak, bir yalan makinesine dönüşmüş devasa medya manipülasyonu eşliğinde, yüksek bir kürsüden milletin vasisi ola- rak millete bağırıp çağırarak bu halkı sindirmeye yönelik arayışları görmediğimiz sanılmamalıdır� Görüyoruz ve açıkça uyarıyoruz; bu tür arayışlar, dün karşılık bulmadığı gibi bugün de başarılı olamayacaktır�

(16)

yer vermiştik� Bu suç tipi, yurttaşların ifade özgürlüğü önündeki en büyük engel- lerden biri haline getirilmiş olup, yaygın şekilde soruşturma ve kovuşturmaya konu edilmektedir�

Avrupa Komisyonu’nun danışma organı olan ve Komisyon tarafından verilen görev üzerine görüş oluşturan Venedik Komisyonu da, açıkladığı raporunda kaygı- larımızı paylaşmakla yetinmeyerek aynı noktalara temas etti� Venedik Komisyonu, açık ve net bir şekilde, cumhurbaşkanına hakaretin cezalandırılmasını öngören TCK 299’uncu maddenin “Avrupa ve uluslararası standartlarla uyuşmadığını”

belirtip, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili içtihadını ihlal edici kovuşturmaların önüne geçilmesi için “en iyi çözümün” maddenin TCK’dan tamamen kaldırılması olacağı görüşünü savunmuştur�

Avrupa’daki genel uygulama ve uluslararası standartların, devlet başkanlarına hakaretin “suç olmaktan çıkarılması ya da bu suçun hapis cezası içermeyecek biçimde sadece en ciddi sözlü saldırılarla sınırlı tutulması” yönünde olduğu, bilinmektedir�

TCK 299 kaldırılsa dahi Cumhurbaşkanının hakarete karşı her vatandaş gibi Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nun koruması altında olacağı da açıktır�

Ülkemizde bu suç tipinin inşa edilmek istenen otoriter rejimin ihtiyaçları doğ- rultusunda yurttaşların suça bulaştırılması için kullanıldığı ortada… Komisyonun vurguladığı üzere, TCK 299 nedeniyle yürütülen medyaya yönelik soruşturma ve kovuşturmalar “otosansüre” neden olmaktadır� “Katil”, “hırsız”, “diktatör” gibi terimlerin “toplumsal tartışma kapsamında ele alınması” gerektiği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili maddesinin toplumsal konularla ilgili siyasi konuşmaların kısıtlanmasına istisnai durumlarda imkan tanıdığı da izahtan varestedir�

Değerli Meslektaşlarım,

Gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması, basın ve ifade özgür- lüğüne yönelik büyük bir saldırıdır� Anayasa Mahkemesinin bu sayımızda da yer verdiğimiz Can Dündar – Erdem Gül Kararı sonrasında yaşananlar, sadece basın ve ifade özgürlüğüne değil genel olarak hukuka ve hukukun üstünlüğüne yönelik saldırının gerçek içeriğini ve büyüklüğünü de gösterdi�

Buna ne kadar hukuki olduğu son derece tartışmalı olan ve müsadereye dönü- şen kayyum atamak yoluyla basın-yayın organlarının susturulması eklendiğinde gördüğümüz resim iç açıcı değildir� Türkiye Cumhuriyeti’nde devlet başkanının

(17)

İfade özgürlüğü önündeki engellerin derhal kaldırılması; otoriter rejim arayış- larından dönülmesi; çoğulcu ve demokratik cumhuriyet idealine bağlı kalınması en büyük temennimizdir�

Değerli Meslektaşlarım,

Bu sayımızda kendisini saygıyla andığımız Teoman Evren, her ne kadar demok- rasiye geçiş süreci sayılsa da gerçekte 12 Eylül darbecilerinin kurduğu baskıcı rejim altında Barolar Birliği Başkanlığını yürütürken çekinmeden vurguluyordu:

“Avukatlık, özgür ve serbest düşüncenin birincil vicdanın mesleğidir. Siyasî demok- rasinin en büyük özelliği katılım, diğer bir deyimle katılmadır. Katılım, bireylerin bizzat veya örgütleri aracılığı ile ülkenin yönetilmesine etkileri olarak anlaşılmaktadır.

Sürekli işleyen bir etkileşim sayesinde politika dışındaki kişiler ve örgütler seslerini duyurmak, kamu oyu yaratmak, yönetimi etkilemek olanağı bulurlar. Demokratik yönetim için bir parlamentonun varlığı yeterli değildir. Günümüz insanının bizzat veya örgütleri aracılığı ile görüşünü açıklaması, kamu oyuna duyurması, yönetimi etkilemesi zorunludur.

Meslektaşlarımızın yararlarının korunması, kamu kurumu niteliğindeki hukuk kuruluşu olmanın örgütümüze yüklediği görevler ancak böyle bir etkileşim sayesinde gerçekleşir.

Atatürk devrimlerinin 60 yıl sonra hala tartışılır olması son derece tehlikeli sosyal bir olgudur. Laiklik, bir devlet ve hukuk anlayışı olarak inkılaplarımızın gök kubbesidir.

Demokratik cumhuriyetimiz ancak bu fikir özgürlüğünün sağladığı hoşgörü ortamında varlığını sürdürebilmek olanağına sahiptir. Laik düşüncenin bulunmadığı yerde fikir ve vicdan hürriyeti baskı altındadır.

Ülkemizin son günlerde sürüklendiği ortam, gelecek için büyük tehlikelerle yüklüdür.

Gericiliğin ölçüsü, mantığı ve derecesi yoktur.

İrtica, eskinin yeninin üzerine yürümesidir. Son günlerde bu yürüyüş alabildiğine hızlanmış, temposunu arttırmıştır, yoğun propaganda gücüne, büyük parasal desteğe sahiptir. Ülkemizin, Müslüman milletler topluluğunun en yüce ve onurlu devleti olması laik devlet anlayışının yarattığı çağdaşlıktan doğmaktadır.

Fikir ve vicdan özgürlüğü, ancak laik devlet anlayışı hukuk düzeni içinde söz konu- sudur. Türkiye Cumhuriyetinin ulaştığı uygarlık düzeyi bütün Müslüman milletlere

(18)

hatırlıyor olmamız, hukukun üstünlüğü mücadelesinin önemini bize bir daha, bir daha gösteriyor�

Basın açıklamamda vurguladım:

“SİZİN YERİNİZ VAKFIN DEĞİL O ÇOCUKLARIN YANIDIR SAYIN BAKAN Türkiye, bu kez Karaman’dan gelen bir çocuk istismarı haberiyle sarsıldı.

Ensar Vakfı’na ait yatılı bir evde ve Karaman Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezun- ları Derneği’nin (KAİMDER) pansiyonunda belletmen olarak görev yapan Muharrem B.’nin, üç yıl boyunca 10 çocuğa cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktı.

Çocuklara yönelik cinsel istismar, en hafif tabiriyle sapıklıktır. Nerede ve ne zaman gerçekleşirse gerçekleşsin kamuoyunun vicdanını rahatsız edecektir.

Cinsel istismara maruz kalan çocukların yanında olması gereken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun “Buna bir kere rastlanmış olması, hizmet- leri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz” şeklindeki ifadeleri, bu eylemi gerçekleştiren kişi ya da kişilere “destek” mahiyetindedir. Cinsel istismara maruz kalmış çocukların ve ailelerinin yanında durmak yerine Ensar Vakfı’nı kollamaya çalışan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu derhal istifa etmelidir.

Karaman’da yaşanan olayın ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çocuk istismarlarını araştırmak için iktidar partisi dışındaki partilerin komisyon kurulması yönündeki önerilerinin iktidar partisinin oylarıyla reddedilmesinin hiçbir makul gerek- çesi bulunmamaktadır. Bugüne kadar komisyon kurulmasının engellenmesi, durumu daha da vahim hale getirmiştir. Buradan çıkan anlam şudur; komisyonun kurulması önünde engel olan milletvekilleri de bu ahlaksızlığı bizzat sahiplenmektedir. Çocuk istismarı gibi kamuoyunda infial yaratan bir konuda gösterilen bu tavrın hiçbir kesim tarafından kabulü mümkün değildir.

Bu çirkin olayın yaşandığı kurumları denetlemesi gereken idarenin açık zafiyeti bulunmaktadır. Yetkilileri vakfı desteklemek ve aklamak yerine asli görevlerini yapmaya davet ediyor ve Sayın Bakan şahsında sorumluluğu bulunan tüm yetkilileri kınıyoruz.

Devam eden hukuki sürece Ankara Barosu olarak müdahil olacağımızı ve tüm süreci yakından takip edeceğimizi kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.”

(19)

Yargının denetim görevi, ona tanınmış bir üstünlük olmayıp, sistemin zorunlu gereğidir. Hukukun üstünlüğü ancak böyle bir devlet sistemi içinde işlerlik kazanır, gelişir ve güçlenir.

Devletin bütün güçleri üzerinde yargısal denetimi gerekli gören hukuk devleti ilkesi, yasaların egemenliğinden çok daha yüce bir kavramı simgelemektedir. Hukuk devleti, bir yandan kişisel hak ve özgürlükleri korurken, öte yandan devlet yapısının sağlam temelini oluşturur” diyor ve ekliyordu: “İnsan yüreğinde vatan sevgisi bile adaletin yarattığı güven ortamında gelişmekte ve güçlenmektedir”�

Bugün, terörü, Karaman’daki kabul edilemez rezaleti lanetliyor ancak terörle/

suçla mücadele adına yurttaştaki vatan sevgisini köreltecek adaletsizliklere de vic- danımızı köreltemiyoruz� Kenan Evren’lere özenenler karşısında Teoman Evren’in geleneğinden gelenler olarak, Teoman Evren’in dediği üzere “Hukuk ve adalet sorunları üzerinde düşündükçe içimizde bir burukluk duymaktayız”�

Hala, o burukluk içindeyiz�

Yine de umutluyuz, demokratik ve çoğulcu cumhuriyete adanmış “Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı hukukçular olarak!”

Saygılarımla�

Av. Hakan CANDURAN Ankara Barosu Başkanı

(20)
(21)
(22)
(23)

18 Ekim 2006’da Ankara’da hayata veda eden Teoman Evren, 1934 yılında Dörtyol’da doğdu�

1953 yılında İstanbul Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun oldu, İstanbul Hukuk Fakültesi’ni 1958 yılında bitirdi, 1961 yılında serbest avukat olarak çalışmaya başladı�

1976-1978 yılları arasında Ankara Barosu Başkanlığı görevinde bulundu�

1984-1989 yılları arasında Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı ve 1999-2002 yıllarında da Türk Hukuk Kurumu Başkanlığı yaptı� Teoman Evren evli ve 2 çocuk babasıydı�

12 Eylül’ün ağır baskı koşullarında Barolar Birliği Başkan Yardımcılığı ve demokrasiye geçiş sürecinde Barolar Birliği Başkanlığı yaptı� Demokrasiye geçiş sürecinde de -günümüzde olduğu gibi- 12 Eylül koşulları sürüyor, bu nedenle demokrasi mücadelesi, ağır vesayet koşulları içinde zorlukla sürdürülebiliyordu�

Başkan Yardımcısı olduğu 1984 yılı Barolar Birliği Genel Kurulunda İstanbul Delegesi avukat Güven Kurtul, darbecilerin kurduğu işkenceci rejimi savunarak Barolar Birliği’ni şöyle eleştirebiliyordu: “Bu çalışma raporundan edindiğim intibaı tek bir cümle ile özetlemek istiyorum� Bu çalışma raporu başından sonuna kadar bir şikayetname havası içerisinde düzenlenmiş bir metinden ibaret olduğu kanaatindeyim� Bu şikayetname büyük ölçüde sıkıyönetim mahkemelerinde görev yapan bir kısım avukat arkadaşlarımızın şikayetnamesinden ibarettir�

Münhasıran polis baskıları, hakların tahdidi, avukatların üstlerinin aranması sanki bugün 1984 yılında Türkiye’de bizim mesleğimizin ana problemi, bütün meseleleri avukatların çantalarının aranması, sıkıyönetimdeki anarşistlerin, bölücülerin cezaevlerinde uğradığı kötü muameleler, haklarımızın tahdit edilmiş olması, orman ağaçlarının görüntüsünden arkadaşlarımız orman görüntüsünü kaybetmiş oldukları kanaatindeyim� Bu şikayet sonunda öyle bir havaya varı- yor ki, barolardan da şikâyet; şu kadar lira aidatını ödemedi, şu baro şu kadar aidatını ödemedi�”

Teoman Evren, avukatların mesleki ve demokratik örgütlenmesi olan baro- ların ve barolar birliğinin tarihinde, nüktedanlığına uygun şekilde biraz da ironi katarak söylenirse “barocu” diye niteleyeceğimiz “avukatların mesleki koşullarının iyileştirilmesi mücadelesini” bir adım önde tutan mücadeleci kişiliğin prototipiydi� Bu bakımdan Güven Kurtul’un meslek sorunlarına yer

(24)

Birliği’nin aidat gelirleri dışında hiçbir geliri yoktu ve buna rağmen ölüm yar- dımı gibi önemli sosyal dayanışma mekanizmalarını işletmeye çalışıyordu� Bu nedenle de aidatların ödenmesi önemli bir sorundu�

Dünya görüşü “insanlığın davası, demokrasinin bütün koşulları ile gerçek- leşmesidir” cümlesi ile özetlenebilecek olan Evren, Kurtul’a şöyle yanıt verdi:

“Efendim, Güven Kurtul arkadaşımızı(n) yadırgadığım (…) anlayışı bize ait bir anlayış değil, bu anlayış politika anlayışıdır� Bu anlayış, temel hak ve özgürlüklerin karşısında bir anlayıştır� Bu anlayış savunma hakkının karşısında bir anlayıştır� Bu anlayış, hukukun üstünlüğünün karşısında bir anlayıştır� Bu anlayış, olması lâzım gelen hukukun karşısında bir anlayıştır� Bu anlayış huku- kun karşısında bir anlayıştır, hiçbir noktasına iştirak etmemize imkân yoktur”�

Aynı Genel Kurul’da yaptığı açılış konuşmasında, bugüne ışık tutan şu uyarılarda bulunuyordu:

“1982 Anayasası kamu kurumundaki meslek kuruluşlarının çalışma ve etkinliklerini kısıtlamış ve kısıtlamalar getirmiştir� Ancak, demokratik’ yaşamda baroların ve Türkiye Barolar Birliğinin görevlerinin sona erdiği düşünülemez�

Anayasamızın “Cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı 2 nci maddesi; Türkiye Cum- huriyetinin adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu özellikle vurgulamaktadır�

Böyle bir hukuk ve devlet düzeninde, çağdaş demokrasinin çoğulcu niteliği- nin yansıması, fertlerin ve kurumların yönetime katılması zorunludur� Meslek örgütlerimize yönelik kısıtlamalar, tüm üyeleri hukukçu olan baroların ve Türkiye Barolar Birliğinin toplum hayatındaki etkinliğinin ve yönetime katılmasının tamamıyla ortadan kalktığı şeklinde yorumlanamaz� Devletle birey arasında kurum ve kuruluşlar toplumsal bir potansiyel oluşturmaktadırlar�

Milli irade adına tüm yetkilerin bir organda toplanması halinde rejime demokrasi dense bile, varılan sonuç mutlakiyetli bir rejimdir� Böylece sınırsız bir parlamento üstünlüğü yerine, hukukla sınırlandırılmış, yargı ile dengelenmiş bir demokratik devlet söz konusudur� Meslek örgütlerinin, baroların ve Barolar Birliğinin hukuk, meslek ve yurt sorunları ile ilgilenmeyeceklerinin bilinçsiz veya ön yargılı olarak ileri sürüldüğünü görmekteyiz� Demokrasilerde milli irade adına bütün yetkilerin bir merkezde toplanmasının yaratacağı tehlikeler anlaşılmış çeşitli anayasal organların iktidara katılması sağlanmıştır�

Çağdaş demokrasi anlayışında, yasal kurum ve kuruluşların siyasi örgütler dışında milli iradeye dolaylı olarak katılmaları gerekli bulunmaktadır� Çağ- daş demokrasinin en büyük özelliği bu niteliğindedir� Demokratik yönetim,

(25)

verebilecektir�

Kuvvetin bir parlamentonun elinde toplanması halinde bile bu işlerlik ve etkileşim gerçekleşmedikçe, bir diktatörlüğün kurulabileceğini milletimiz yakın tarihinde yaşamıştır. Bir yerde temerküz eden, dengelemeyen, yumuşatılamayan bir kuvvet, hakların ve özgürlüklerin en büyük düşmanıdır.” (1984 yılı TBB Genel Kurulu Açış Konuşması)

ADLİ YIL AÇILIŞ KONUŞMASI (*)

Devlet hizmetleri içinde yargı görevinin özel ve önemli bir yeri vardır�

Devlet adalet için vardır, adalet devlet için� Toplum yaşamında adaletin eşitlik ve hakkaniyetle dağıtılması yargının görevini oluşturmaktadır�

Kamuoyu adaletsizlikle adaletten daha fazla ilgilenmektedir� Bir kişiye yapılan haksızlık bütün topluma yönelen bir tehdittir� Yargısal ve yönetsel adaletsizlik toplum düzenini bozan sebeplerin başında gelmektedir�

Gerçek adaletin bulunduğu yerde halkın her türlü sıkıntıya katlandığı görülmüştür�

İnsanların yargıyı yüceltirken ve eleştirirken göz önünde bulundurduğu ölçü adalet duygusudur� Kişinin gönlünde seçkin yer tutan adalet duygusu çeşitli kaynaklardan etkilenerek oluşmaktadır� Çevre etkilerinin, milli özelliklerin, kültür birikiminin dini inançların bu değer yargısının oluşmasında değişen ağırlıkta katkıları vardır� Vatandaşın yargıya verdiği değer o derece büyüktür ki çoğu kez davasını yargıç önüne götürür de adaleti Tanrı’dan bekler�

Adli yıl başlarında hukuktaki yenilik gereksinmesi belirginleşmektedir� Yeni yılın adına uygun özlenen ve yıllardır beklenen değişikliklerle birlikte başlaması istenmektedir� Ancak Ülkemizin Adliyesi, kuruluşunda gösterilen özenden her gün biraz daha yoksun kalarak en bunalımlı devrini yaşamaktadır�

Yargı erki Devletin, Anayasanın, insan onurunun koruyucusudur� Bütün denetim alanlarında görevini eksiksiz, yerine getirebilmesi için bağımsızlığı gerekmektedir� Yargı bağımsızlığı yargıç güvencesi ile sağlanır� Yargıç karar verirken bilgi ve vicdanının sesinden başka hiç kimsenin etkisinde kalmamalı hiç kimseden çekinmemelidir� Tarihte bağımsız adaletten daha iyi düşünebi- leceğini sanan görüşlere rastlanmaktadır� Ancak her zaman bağımsız adaletten yana olan düşünceler haklı çıkmıştır� Yargıç güvencesi aslında adalet hizmetinin amacı olan vatandaşın teminatıdır� Yargının kendi kendisini idaresi adalet hiz- metinden vatandaşın huzur duyması için zorunludur� Devletin temeli yargının

(26)

yürütmeye değme noktaları kesinlikle ayrılmalıdır�

Yargının bağımsızlığı yargıcın şahsından doğan iç etkenlere karşı da korun- malıdır� Son derece önemli, kutsal ve bu kadar değerli bir hizmetin görevlisi, görevinin büyüklüğü ile orantılı sorumluluk bilincinde olmak zorundadır� Yargıç güvencesi yargıca tanınmış bir imtiyaz ve ayrıcalık olmayıp hizmetin gereğidir�

Yargıcın etkin şekilde denetlenmesi mükafat ve cezanın sağlıklı bir denetimin esaslarına göre belirlenmesi gerekmektedir� Denetim kesinlikle yargının içinden oluşan «ADLİ İDARE» yetkililerince yapılmalıdır�

Bu gün hukuk alanında ciddi bir tehlike ile karşı karşıyayız� Bir yasanın yürürlükte olup olmadığını, değiştirilip değiştirilmediğini, hukukçuların bile bilebilmesi imkansızdır� Temel Kanunlarımızın çoğu elli yılı aşan bir süreden beri uygulanmakta, öte yandan yeni bir kanun hemen değiştirilmektedir�

Cumhuriyet devrinde kabul edilen kanunlarımız ise değişik dönemlerde aynı numara altında yayınlanmış, ilgilileri yanıltıcı nitelik taşımaktadır� Bir yasa ile yasa tekniğine aykırı olarak pek çok kanunun değiştirildiği görülmektedir�

Adaletin doğruyu bulması oldukça güçleşmektedir�

Yasaların özenle gerçekleştirilmesi zorunludur� Toplum hayatında bir süre yürürlükte kalan yasaların hatalı olduğu anlaşılarak değiştirilmesi ile haksızlıklar önlenememektedir� Zira yasa yeni statüler düzenlemiş, yeni haklar yaratmış, mevcut hakları ortadan kaldırmıştır�

Burada yeni Anayasamızla düzenlenen kanun kuvvetinde kararname yet- kisinin çok özenli, amacına uygun ve istisnaî konularda kullanılması gereğini vurgulamak isterim� Toplumu, emrivakilerle karşı karşıya bırakabilecek karar- namelerin Büyük Millet Meclisince kabul edilmemesi, değiştirilmesi müm- kündür� Bu nedenle kişisel haklarla ilgili düzenlemelerde demokratik işlerlik ve etkileşimin gerekli bulunduğu konularda bu yetkinin kullanılması, sakıncalıdır�

Yargı yürürlükteki hukuka uygun, ancak fertlerin bilincinde yaşayan adalet duygusuna aykırı kararları için bile eleştirilmektedir�

Anayasaya aykırı olduğu tartışmasız kuralların hukuki yapıda varlığını sürdürmesine neden olan düzenlemeler Adalet için şanssızlıktır� Anayasaya aykırı olduğu halde yargı denetimi dışında kalan kuralları her gün uygulamakta olan adliye mahkemelerinin saygınlığı sarsılacak çok haksız olarak günahı alınacaktır� Anayasa Mahkemesinin yasama tasarruflarına yönelik denetimi, hukukun üstünlüğü ilkesinin gerçekleşmesinde en önemli etkendir� Ayrıca yasaların yargısal denetimi iktidarları Anayasaya aykırı davranmak ithamından koruyan demokratik bir güvencedir� Anayasa Mahkemesinin denetim alanının

(27)

doğan adaletsizliğin önlenmesi açısından büyük yarar sağlayacaktır� Asıl olan Anayasaya aykırı yasa yapılmamasıdır�

İdarenin her türlü işlem ye eyleminin yargı denetimi dışında kalamayaca- ğını belirten kural Devlet gibi güçlü bir kuruluş karşısında fert gibi güçsüz bir varlığın haklı çıkabileceği hukuk düzenine inanılmış olmasının sonucudur�

Böyle bir denetim Devlet ile fert arasındaki ilişkiyi güçlendirecektir� Haksızlık kadar kişiyi bunaltan yaşama, şevk ve sevincinden uzaklaştıran bir başka neden düşünülemez� Devletin haksızlığı çok daha büyük boyutlara varan hoşnut- suzluklara neden olmaktadır� Devlet büyük gücünü kullanırken eşit şartlarda vatandaşla yargı önüne çıkmağa hazır olmalıdır, idari yargının denetim alanını daraltmak, yargının kendisini yürütmenin yerine koyduğu iddialarını ileri sürmek bilim dışıdır�

Hukuka aykırılık arttıkça, yargının yürütmenin yerine geçtiği iddiaları yoğunlaşmaktadır� Yargının; yürütmenin ve yasamanın yerine geçtiği yolunda itirazlar demokratik hukuk ilkelerine aykırıdır� Eğer Anayasa Mahkemesi bir kanunu veya kanun hükmünü, Danıştay bir idari tasarrufu iptal etmiş ise yüce mahkemeler yasamaya da yürütmeye de müdahale etmişlerdir� Bunu sistemin tabii sonucu saymak gerekir� Aksini kabul edersek yüksek mahkemeler karar olanağını yitirmiş olurlar�

Çok zaman yasama kuvveti ile yürütme, çoğunluğun baskısı altında tek güç haline gelebilmiştir� Böyle zamanlarda kuvvetler ayrılığını sadece yargı gücünün diğerlerinden ayrıldığı temsil edebilmiştir� Yargının güçler ayrılığının tek tem- silcisi olarak görülmesi azınlığın haklarının korunmasında büyük güvencedir�

Yargının güçler ayrılığının tek temsilcisi kalabilmesini engellemek özlemi haksız eleştirilere neden olmaktadır�

Toplumumuzun adaletten şikayetçi olmadığını söylemek olanaksızdır� Hukuk ve ceza davalarının adalete güveni sarsacak derecede uzamakta olduğu tartışmasız kabullenilmektedir� Geciken adalet başlı başına adaletsizlik yaratmaktadır, özel- likle para değerinin çok büyük enflasyonist baskı altında bulunduğu ülkemizde, kazanılan hak beklenenin çok gerisinde kalmaktadır� Yargının hiçbir halde hak arayanı tatmin etmesi mümkün olamamaktadır�

Ceza adaleti alanında da yargılamanın uzamasından yakınılmakta, gecikerek verilen cezalar kamu düzenini bozmaktadır� Geçen uzun zaman içinde kamu vicdanı suçluların cezalandırılması konusunda duyarlığını kaybetmektedir�

Haklı olarak verilen cezalar bile eleştirilmekte suçsuzların uzun süren duruş- malar boyunca aklanmalarının gecikmesi hatta tutukluluk hallerinin devamı

(28)

nının azımsanamayacak boyutta oluşu çok önemli bir yakınma konusudur�

Ceza davalarında yakınmaların önemli nedeni ülkemizde adli zabıtanın idari zabıtadan ayrılmamış olmasında görülmektedir� Yürütmenin yargıya müdahalesi görüntüsü uyandıran bu duruma kesinlikle son verilmelidir�

Mahkemeler ceza ve hukuk ayrımı yapılmadan ilmin gelişmelerinden ve olanaklarından yararlandırılmalıdır� Yargının insan kafasının ve adalet duygu- sunun yarattığı çok değerli birikimlere yabancı kalarak gelişmesi düşünülemez�

Davaların gecikme nedenini sadece adalet hizmetinde çalışanlarda aramak doğru değildir� Adalet binaları yetersiz ve hizmetin vakarına uygun bulunma- maktadır� Adalet için aşağılayıcı, görevliler için şevk ve onur kırıcı, hizmet için yetersiz binalarda yüce mahkemeler Türk Milleti adına yargı erkini kullanmak- tadırlar� Adliye büyük bir ihmal ile kaderine terkedilmiş durumdadır� Bu kadar önemli bir göreve memur edilmiş kişilerin bu derece terkedilmiş olmalarının onlarda yarattığı hayal kırıklığını, ruhsal çöküntüyü, bunun göreve etkisini mutlaka nazara almak gerekmektedir�

(…)

Yargı savunma üzerine kurulur� Savunmaya önemine uygun yer vermeyen bir yargılamanın çağdaş doğru ve adil olduğundan bahsedilemez� Vatandaşın haksızlığa uğramasının önlenmesi yargının temelidir� Ülkede bir tek masum insan cezalandırılmış ise o ülkede herkes suçludur sözü önemli bir gerçeği dile getirmektedir, işte bu nedenle yargı savunma temeli üzerine kurulmalıdır�

Demokratik bir ülkede savunmanın yeri temel kurumların yanındadır� Bu anlayış içe sindirilmedikçe adaletten, demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden bahsedilemez�

Bağımsız yargı bağımsız savunmayı zorunlu kılar� Yasaya göre «avukatlık kamu hizmeti ve serbest bir meslektir� Avukat görevini yerine getirmekte bağım- sızdır»� Yüklendiği kutsal savunma görevi gereği avukat insanların en çok özgür- lük, bağımsızlık ve dokunulmazlığa sahip olması gerekenidir� Türkiye Baroları ve Barolar Birliği Anayasa ile getirilen düzenlemelerle, Adalet Bakanlığına tam bağımlı hale getirilmiştir� Yeni yasal düzenlemeler Anayasanın öngördüğü amacı da aşmıştır� Avukatlık Yasasının 154� maddesi 3003 saydı Yasa ile değiştirilerek belli suçlardan sanık olanların işten yasaklanmasını zorunlu kılan yaptırımlar gerçekleştirilmiştir� Bu suçlar içinde para cezasını gerektiren suçlar dahi vardır�

Meslektaşlarımızın mahkum olsalar bile avukatlık yapmalarına engel teşkil etmeyen suçlardan itham edilmeleri halinde işten yasaklanmalarını hukuka uygun bulmak olanaksızdır� Unsurları fevkalade elastiki suçların işlendiğinin

(29)

meslektaşlarımızın değil savunmaları üstlenilen kişilerin de haklarını tehlikeye düşürebilecektir� Başka hiçbir mesleğe reva görülmeyen bu kural mesleğin ve meslektaşlarımızın tepesinde Demoklesin kılıcı gibi sallanmakta ve bir tehdit oluşturmaktadır�

Hukukun üstünlüğü için mücadele büyük bir borcun ödenmesi çabasını temsil etmektedir� İnsan insana mutlaka bir şey borçludur� Türk Milletine karşı en büyük borç Türk hukukçularının omuzuna yüklenmiştir� Bu borç ödenecektir�

İnsanlığın davası demokrasinin bütün koşulları ile gerçekleşmesidir�

(*) 1984 yılı Adli Yıl Açılış Töreni’nde yapılmış olup, Ankara Barosu Dergisi’nin 1984/4 sayısında yayınlanmıştır�

TBB 1985 YILI GENEL KURULUNDA ELEŞTİRİLERE YANIT KONUŞMASINDAN BAZI BÖLÜMLER

Hukukçu demek, söz ve tenkit hürriyetine en çok yer veren, en çok anlayış gösteren bir insan demektir� Baroların haydi haydi bu eleştirileri hoş karşılaması gerekir� Öncelikle şunu arz edeyim ki, bugün burada biz çalışmalarımızı yeterli görmezken, arkadaşlarımız içinde bulunduğumuz şartları çok iyi değerlendirerek bizlerin çalışmalarını övgüyle karşıladılar�

-Bugün yasalaşmış olan zorunlu müdafilik hakkında:-

Sayın Nabi İnal, bu çalışmaların yeterli olduğundan bahsettikten sonra mecburi müdafilik yasasının getirilmesi konusunda bir teklifte bulundu� Bu teklif fevkalade yerindedir, çünkü savunma mesleği, savunma mercii gibi iddia merciine benzer şekilde bir örgütlenmeye Türkiye’de gerçekten gereksinme vardır� Bu örgütlenme de ancak, mecburi müdafiiliğin kabulü suretiyle ortaya çıkabilir� Mecburi müdafilik ayrıca da yoksul insanların haklarının aranması bakımından çok yararlı bir müessese olacaktır; Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, parasızlık yüzünden hakkını aramayan insan olmamalıdır� Medeni, çağdaş bir demokratik ülkede herkes haklarını arayabilmeli, herkes kendini bir avu- kat tarafından savunabilmelidir� Açıkça söylemek gerekirse, bugün Avukatlık Yasasının adlî yardımla ilgili müessesesi hem yetersiz, hem de gerektiği oranda yardım yapamamakta faydalı olamamaktadır�

Bu konudaki çalışmalarımız vardır, tabii bu çalışmalarımız belki bugünkü koşullarda yeterli bulunmayabilir; ancak bunu, gündeme geldiği zaman çok önemli çalışmalarla bu konuyu dile getirmek, gerçekleştirmek noktasına gelmiş olacağız�

(30)

-İşkence hakkında:-

İşkence konusuna temaslara çok yerinde olarak ortaya atıldı, bazı arkadaşla- rımız eleştiri getirdiler� Biz şuna inanıyoruz ki, işkence çok ağır bir suç, vahim neticeleri olan bir insanlık suçu, hiçbir kimseye layık görülmemesi gereken bir olay� Ben yalnız işkenceye maruz kalan insanlara değil, işkence yapan insanlara da lâyık görmüyorum, insana layık görmüyorum� İşte bunun için işkenceye karşıyız�

Bugün Türkiye’de yaygın bir işkence vardır arkadaşlar, saklamaya gerek yok, saklamadığımız takdirde belki önleme çareleri alınabilir� Neden vardır; çünkü devletin çok yetkili adamları işkenceyi bildikleri halde, çünkü hepiniz işkenceyi bildiğiniz halde, hepimiz her an işkenceye uğramış insanlarla karşılaşıyoruz� Bu insanların hepsi siyasî suçlular, sağcılar ve solcular da değil, zavallı vatandaşla- rımız, köylülerimiz; bir tabanca araştırılması yüzünden günlerce dayak altında inlemektedirler� Bunu burada açıkça söylemek mecburiyetindeyim, çünkü bu benim bir namus borcum, hukukçunun görevi�

İşkence, Türkiye’de ayrıca yüreklendirilmektedir, nasıl yüreklendirilmek- tedir; devletin çok yetkili insanları, çok büyük mevkiler işgal etmiş insanlar,

“işkence yapıldığından, bahsedilmesi, adaleti şaşırtmak içindir” diyebilmekte- dirler; gene çok yetkili kişiler, “işkence iddiaları fevkalade yanıltıcı iddialardır, biz polislere işkence yapılan insanlara avukat tutamamaktayız, bir anarşisti 50 avukat savunmaktadır” gibi çok kötü bir mukayese ile işkence yapan polislere yeşil ışık yakmaktadırlar� Onun için, bu konu bizim gündemimizdedir, bunu gündemimize almamış olmamız bizim meslek örgütümüzün saygınlığına gölge düşürür, bizi dinleyen arkadaşlarımız bizi küçümserler arkadaşlar�

Evimize eşkiya gireceğine, terörist gireceğine polis girsin; kesinlikle katılmı- yorum� Çünkü polis, ancak hukuki çerçeve içinde ve gerekli kararlarla benim evime girebilir, ben bir suç işlemişsem benim evime girebilir� Suçsuz insanları tedirgin etmek için, suçsuz insanları rahatsız etmek için evlere girip yasa dışı uygulamalarda bulunamaz� Bir eşkiyanın eve girmesi gerçekten hukuk dışı bir olaydır, ama bir polisin hukuk dışı olarak bir eve girmesi çok daha vahim bir olaydır�

Arkadaşlar, adlî zabıta artık gerçekten fevkalade gerekli bir müessese haline gelmiş bulunuyor� Bugün yargı dışında yapılan soruşturmalarla ve bu soruştur- maların etkisi altında insanları yargılamakta ve itham etmektedir ve mahkûm etmektedir� Bu kadar önemli bir konuda yargının fonksiyonları içinde olan

(31)

görüntüsü taşımaktadır�

-İşkenceci rejimin eleştirilmemesini savunan Avukat Güven Kurtul’a karşılık verirken-:

Efendim, konuşmalarımı çok olumlu, çok uzlaştırıcı bir atmosfer içinde yapmak isterken Güven Kurtul arkadaşımızın sözleri bu düşüncemi biraz yara- lamış oldu� Kendisine geçen sene demiştim ki, arkadaş biz politika yapmıyoruz, bizim politikamız demokratik hukuk, hukukun üstünlüğü, hukukun her kişiye eşit uygulanması yönündeki çalışmalardır�

Bu çalışmalar politika ise biz politika yapıyoruz, bizim politikamız bu hukuki çerçeve ile sınırlıdır� Size sunduğum raporda bu çerçevenin dışında tek kelimeye rastlayamayacaksınız� Ancak ben burada gene özür dileyerek arz edeyim, Güven Kurtul arkadaşımızın hukuki felsefesi hakkında bir itiraz ileri sürmek ve onu eleştirmek istiyorum�

Geçen seneden beri hiç yol almamışlar, maalesef aynı noktada kalmışlar���

AVUKAT GÜVEN KURTUL (İstanbul Barosu)–Siz de öyle�

AVUKAT TEOMAN EVREN (Devamla)- Ben de aynı şekildeyim, “karanlık emellere doğru Barolar Birliğini götürmek” gibi isnatlar bugün bize yakıştırıla- cak isnatların en kötüsüdür, kendisi bizim gaflet içinde olduğumuzu söylediler, lütfettiler, aslında hıyanet içinde olduğumuzu söyleyebilirlerdi ve söylemek istediklerini de zannediyorum�

Arkadaşlar, öncelikle bir insanın hukuk düşüncesini hukuk fikrini, hukuk anlayışını kafasına yerleştirmesi lâzım� Bugün dünyada hukuk fakültelerinden mezun, hukuk fakültesi mezunu ve doktora yapmış diktatörler vardır�

Hukuk bilgesinin insanda insiyak haline gelmiş olması lâzımdır� Burada açıkça politikacılık yaptım diyen adam bizi eleştirmek hakkına sahip değildir, bu felsefeyle bizi eleştirmek hakkına sahip olamaz�

Öz eleştiriye saygılıyız, ama öz eleştiri yapıyorum deyip ihbarda bulunmak, muayyen mercilere mesajlar yollamak gibi bir düşünce içerisindeyseler, bu düşünceye de kesinlikle karşı olduğumuzu ve korkmadığımızı [söyleyeyim], belki bu düşüncelerini daha ileri götürüp pişmanlık yasasından istifade edebilecek noktalarda açıklamalarda bulunabilirler� (Alkışlar)

(32)

Av. Vedat Ahsen COŞAR

Sevgili Meslektaşlarım, Değerli Konuklar,

Ülkemize, Ankara Barosu tüzel kişiliğine, avukatlık mesleğine, Türk Huku- kuna hizmet etmiş meslek ustalarına olan vefamızı, saygımızı, minnetimizi ifade etmek, onların anısını yaşatmak, “baki kalacak bu kubbede her biri hoş bir seda olan” üstatlarımızı, gelecek kuşaklara tanıtmak ve böylece Ankara Barosunun hem tarihini yazmak ve hem de kurumsal hafızasını oluşturmak amacıyla düzenlediğimiz “Meslek Ustalarını Anma/Meslek Ustalarına Saygı” programının dördüncüsü olan “Teoman Evren’i Anma” etkinliğimize hoş geldiniz�

Sizleri Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarım adına, kendi adıma sevgi ve saygı ile selamlıyorum�

“Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasındayım; Yürüyorum, arkama bakma- dan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık, Biri benim, biri de serseri kaldırımlar. İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... Üstüme camlarını, hep simsiyah dikiyor; Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler. Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır. Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;

Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler. Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin; Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın, verin karanlık- ları! Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; Örtün, üstüme örtün, serin karan- lıkları. Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi. Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya, Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi. Başını bir gayeye satmış kahraman gibi, Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!

Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi, Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın! Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri, Erimiş ruhlarımız bir derdin potasında. Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri; Onun taşı erimiş, senin kafatasında. İkinizin de ne eş ne arkadaşınız var; Sükût gibi münzevi, çığlık gibi hürsünüz. Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz. Yağız

(33)

kaldırımlar kadar seni anlayan olur, Ne senin anladığın kadar kaldırımları…”

Değerli Konuklar,

Sözlerime Türk şiir sanatının usta isimlerinden Necip Fazıl Kısakürek’in

“Kaldırımlar” isimli şiiriyle başlamamın nedenini sanıyorum biliyorsunuz, ama ben yine de söyleyeyim; rahmetli Teoman Ağabey’in en çok sevdiği ve en güzel okuduğu şiirlerden birisi olduğu için, onun adına düzenlediğimiz anma törenine,

“her daim hoyrat olan bu akşamüstüne” bu güzel ve anlamlı şiirle başladım�

“Her ölüm, erken ölümdür” diyor Nietzsche� O’nun ölümü de erken oldu�

Hem de çok erken oldu� Erken olmasının ötesinde, Teoman Ağabey’e hiç yakışmayan bir şey oldu ölüm�

Yaşamın, yaşama dair hemen her şeyin bu kadar içinde olan, gönül adamı olan, para gibi, mal mülk gibi, mevki gibi, iktidar gibi insanın yolunu şaşırtan, insanlığını unutturan şeylerle ilgisi olmayan, bunlarla ve bunlara takılıp kalan- larla dalgasını geçen, geride bıraktığı hiçbir şeye dönüp bir daha bakmayan, sadece işini iyi yapan, küçükle küçük, büyükle büyük olan, güvenilir bir dost, güvenilir bir arkadaş, güvenilir bir avukat, saygın bir hukukçu olan, hepsi bir yana “insan” olan, “adam gibi adam” olan Teoman Ağabey’e hiç ama hiç yakışmayan bir şey oldu ölüm�

“Her şey yarım, yârim!” diyor Teoman Ağabey’in o çok sevdiği büyük şair, Kabataş Erkek Lisesi’nde okurken edebiyat öğretmeni olan Behçet Necatigil�

Sanıyorum, onun arkasından söylenebilecek en güzel sözlerden biri bu; “Her şey yarım, yârim!” Sen gittiğin için her şey yarım Teoman Ağabey�

Değerli Konuklar,

Yaşamı zevkli kılan şeyler, kolay bulunmayan, ama aslında bulunması hiç de pahalı olmayan şeylerdir� Bunların başında “dostlar” gelir� Onun için bilge Epikuros “insanın bütün yaşamını mutluluk içinde geçirmesine yardım etmek üzere bilgeliğin bize sundukları arasında en önemlisi dost edinme yetisidir” diyor�

Bu yetiye sahip olan ender insanlardan birisidir Teoman Ağabey�

Şimdi O’nun arkasından bunları söylerken, karşıdaki kapıdan içeriye gire- cekmiş gibi geliyor� Bir yerlerde onunla birlikte otururken “Hadi hep beraber kalkıyoruz” demesi geliyor aklıma� “Ağabey biz oturacağız siz gidin” dediğimizde,

“Hayır! Hep beraber kalkacağız, ben gidersem arkamdan konuşursunuz” demesi geliyor aklıma�

(34)

konuşuyoruz�

Yaşarken çok fazla ayırdında olmayız, olmadığımız için de değerini pek anlayamayız, ama bir gün gelir yaşadığımız her şey bir anı olur� Olgunluğa ulaşmak için, büyümek için insanın anıları olması gerekir� Esasen günleri değil, anıları hatırlarız� Hayatın zenginliği unuttuğumuz anılardadır�

Onunla ilgili benim de, sizlerin de çok anısı var� Az sonra bu anıları konu- şacağız, anılarla yaşatacağız Teoman Ağabey’i�

Yılını tam olarak anımsayamıyorum� 1971 veya 1972 olabilir� İstanbul Hukuk Fakültesinde öğrenciyim� Fena halde solcu, ödünsüz bir devrimciyim�

O yıllar, Marksist gelenekten gelen, bu öğretiyle yetişmiş, buna inanmış pek çok kişi gibi benim de tarihi engelsiz bir ilerleme olarak gördüğüm yıllar� O yıllar, solun umutlarının daha henüz ihanete uğramadığı yıllar� O yıllar, dünyanın biçim verilebilirliğine olan aşırı ve içten inancı yüzünden solun henüz bir bedel ödemediği yıllar� Bilimsel umutla binyılcılığın o bilinen karşımı, dünyanın yeni baştan kurulabileceği ve insanların da temelde biçim verilebilir ve hatta mükem- melleştirilebilir oldukları inancıyla yoğrulduğumuz yıllar, o yıllar� Devrim geldi gelecek diye beklediğimiz yıllar, o yıllar� İşte! O yıllardan bir gün İstanbul’dan Ankara’ya ailemin yanına geldiğimde, babamın isteği üzerine tanışmak için bir Cumartesi Günü Teoman Ağabey’in bürosunun bulunduğu Ulus’taki İş Kur Han’a gittim� O yıllarda, avukat olduktan sonra iktidarına son vermek için mücadele edeceğimiz İş Kur Han’ın gücünü, Ankara Barosu üzerindeki etkisini, Teoman Ağabey’in İş Kur Han iktidarının önemli isimlerinden birisi olduğunu henüz bilmiyorum� Bürodan içeriye girdiğimde masasının üzerine ayaklarını uzatmış telefonda birileriyle Pazar günü ava gitme konusunda konuşan genç, esmer, bıyıklı, yakışıklı, şık giyimli birisi oturuyordu� Bana eliyle otur işareti yaptı, oturdum� Konuşmasını bitirdikten sonra kim olduğumu sordu, kendimi tanıttım� Ne konuştuğumuzu tam olarak hatırlayamıyorum� Ama iki şeyi çok iyi hatırlıyorum� Birincisi biraz kibirli, alaycı ve kendini beğenmiş bulmuştum ki, uzaktan öyle, ama yakından hiç öyle değildi� İkincisi bizim devrim için uğraştığımız o yıllarda Ankara’da avukatlık yapan bir aydının hafta sonunda av partisi düzenlemek gibi burjuva veya küçük burjuva zevkleri olmasına hem şaşırmış ve hem de çok kızmıştım� Bunu yıllar sonra dost olduğumuzda kendisine söylediğimde o kendisine özgü yakışıklı gülüşü ve hiç o değişmeyen kendinden emin, karşısındaki ile ince ince ince dalgasını geçen tavrıyla “ben yine ara sıra avlanmaya gidiyorum, ama sen devrim yolunda gitmiyorsun” demişti�

Ben 1975 yılında Ankara’ya gelip avukatlık yapmaya başladıktan sonra zaman içinde arkadaş olduk, dost olduk, iyi mi oldu, kötü mü oldu bilmiyorum,

(35)

Barosu Yönetim Kurulu üyesi oldum� Baroda iktidar mücadelesine giriştikten sonra zaman zaman aynı çizgide olduk, zaman zaman karşı karşıya geldik� Ama dostluğumuzu, bir birimize olan sevgimizi, saygımızı hiç yitirmedik� Barodaki mücadelemiz içinde Sayın Soner Kocabey çok iyi bilir, İş Kur Han’ın gücünü yıkmak için Sayın Atila Sav, Sayın Önder Sav, Sayın Teoman Evren üçlüsünü parçalamaya çok çalıştık, ama başarılı olamadık�

Örneğin, 1988 yılında Baro Başkanlığı için Sayın Özdemir Özok’u destek- ledik� Bu süreçte Sayın Özok iyi hatırlar, ayrı gurup kuralım Sayın Özdemir Özok bizimle olunca Teoman Ağabey’de bizimle olur, İş Kur Han iktidarını parçalarız diye hesaplar yaptık, ama başarılı olamadık� Ne Özdemir Ağabey, ne de rahmetli Teoman Ağabey bizimle beraber oldu�

O günlerde Baro seçimleri için sık sık toplanıyoruz, liderimiz Özdemir Ağabey, hepimiz isyanlardayız� Sezenler Sokak’ta şimdi Şan İskendercisi olan yerde içkili bir lokanta vardı� Oradayız� Özdemir Ağabey vardı, Sayın Soner Kocabey, Sayın Sami Kahraman, Sayın Ünal Dinç, rahmetli Burhan Karaçal vardı� Seçimler üzerine konuşuyoruz, teknikler, taktikler geliştiriyoruz� Teoman Ağabey lokantayı bastı� Bize bir fıkra anlattı� Fıkra şu; “Farenin yolu şarapların saklandığı depoya düşmüş, fıçılardan yere sızan şarapları yalamaya başlayan fare iyice sarhoş olduktan sonra -nerede o kedi- diye kabadayı kabadayı ortalıkta dolaşmaya başlamış�” Teoman Ağabey fıkrayı bitirdikten sonra bize dedi ki;

“Ulan hepiniz şarap deposuna düşmüş fare gibi kafayı bulmuşsunuz -nerede bu Önder Sav, nerede bu Atila Sav- diye ortada dolaşıyorsunuz, dağılın hepiniz�”

Gerçekte Teoman Ağabey anlatılmaz� O yaşanır, Onunla birlikteyken yaşam- dan ve yaşanılan an’dan keyif alınır� O’nu şimdi anılarla yaşatırken de, göre- ceksiniz, çok, ama çok büyük keyif alacağız� O’nun ölümü ile Ankara Barosu seçkin bir üyesini, değerli bir Başkanını yitirdi� Ben ve benim gibi ona yakın olanlar ise arkadaşını, dostunu yitirdi�

Şiirle başladım sözlerime, şiirle son vereceğim� Teoman Ağabey’in çok sevdiği büyük şair, Türkçenin şairi Nazım Hikmet’in vefatı üzerine bir başka büyük şair Pablo Neruda’nın yazdığı ve bir güz günü yitirdiğimiz Teoman Ağabey’in ölümünde bizim duyduğumuz acıyı yansıtan “Güz Çiçeklerinden Nazım’a Çelenk” isimli şiiri okuyarak son vereceğim sözlerime;

“niçin öldün nazım?

ne yaparız şimdi biz şarkılardan yoksun? nerde buluruz başka bir pınar ki, orda bizi karşıladığın gülümseme olsun?

(36)

çağıran bakışı nerde bulalım? kardeşim, öyle yeni duygular, düşünceler yarattın ki bende, denizden esen acı rüzgar kapacak olsa bunları, bulut gibi, yaprak gibi sürüklenirler, yaşarken seçtiğin

ve ölümünden sonra sana barınak olan oraya, uzak toprağa düşerler, al sana bir demet şili kasımpatılarından, al güney denizleri üstündeki ayın soğuk parlaklığını, halkların

savaşını, kendi dövüşümü, ve yurdumun kederli davullarının boğuk gürültüsünü�

kardeşim benim, dünyada nasıl yalnızım sensiz,

çiçek açmış kiraz ağacının altınına benzeyen yüzüne hasret, benim için ekmek olan, susuzluğumu gideren,

kanıma güç veren dostluğundan yoksun�

hapisten çıktığın gün karşılaşmıştık seninle, zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten, zulmün izlerini görmüştüm ellerinde, ama parlak bir yüreğin vardı

yara ve ışık dolu bir yürek�

ne yapayım ben şimdi?

tasarlanabilir mi dünya

her yana ektiğin çiçekler olmadan?

nasıl yaşamalı seni örnek almadan,

senin halk zekanı, ozanlık gücünü duymadan?

böyle olduğun için teşekkürler,

teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için���”

(37)

(*) 09 Kasım 2007 günü düzenlenen “Teoman Evren anma günü”nde Ankara Barosu Başkanı’nın yaptığı açış konuşması�

(38)
(39)
(40)
(41)

Makalenin Geldiği Tarih: 07.12.2015 Kabul Tarihi: 16.02.2015

* Bu makale hakem incelemesinden geçmiştir ve TÜBİTAK – ULAKBİM Veri Tabanında indekslenmektedir.

Adalet Hizmetlerinden

Doğan Malî Sorumluluk*

Yrd. Doç. Dr. D. Çiğdem SEVER**

(42)

Referanslar

Benzer Belgeler

Ankara Barosu Dergisi 2018/ 1 Uzman Dairelerin konu bakımından yetkisi, diğer bir ifadeyle uygulayacağı hukuka bakıldığında, uluslararası hukuku uygulama konusunda

Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C�2, 13�Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2017, s�74; EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22�Bası, Yetkin Yayınevi,

[7] “Menfaat Çatışmaları” başlığını taşıyan Talimat’ın 19� maddesine göre, menajerler, futbolcular ve kulüpler, menajerlik faaliyetleri sırasında her türlü

Türk Borçlar Kanunu’nun 113’üncü maddesinin bir maddi hukuk hükmü olduğunu savunan yazarlara göre, söz konusu hüküm ile yapma borçları açısın- dan borca

Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan sözleşmeler ve en son Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuruluş statüsünde yapılan düzenlemeler bu korumanın

[146] Ansay, s� 176; Aydoğan, s� 121; Ayan, s� 159; Helvacı, s� 94; şirket ile üye arasındaki işlemin tüm ekonomik sonuçlarının (haklar ve borçların) şirkete ait

Bu nedenle derin deniz yatağının insanlığın ortak mirası olarak kabul edilmesi ve BMDHS ile öngörülen uygulamanın sağlanması için söz konusu devletlerle BM Genel

Ayrımcılık konusu incelenirken kadının maruz kaldığı eşitsiz muameleye, feminist hukuk teorisinin nasıl yaklaştığına bakmak, bu noktada yerinde görünmektedir;