• Sonuç bulunamadı

Yıl: 73 Sayı: 2015/4 ISSN 1300-9885

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yıl: 73 Sayı: 2015/4 ISSN 1300-9885"

Copied!
384
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yıl: 73 Sayı: 2015/4 ISSN 1300-9885

(2)

BİR GELİNCİĞİ DE SEN DESTEKLE !

“GELİNCİK” YAZ

4306

‘YA GÖNDER

Gelincik Projesine göndereceğiniz her SMS ile 5TL’lik bağışta bulunabilirsiniz.

TÜM OPERATÖRLER

ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI

Adliye Sarayı Kat: 5 Sıhhiye /ANKARA T: 0.312 416 72 00 F: 0.312 309 22 37 www.ankarabarosu.org.tr ankarabarosu@ankarabarosu.org.tr

ABEM–ANKARA BAROSU EĞİTİM VE KÜLTÜR MERKEZİ Ihlamur Sk. No: 1 Kızılay/ANKARA T: 0.312 416 72 00 GÖLBAŞI AVUKAT ÖZDEMİR ÖZOK SOSYAL TESİSLERİ

Gazi Osman Paşa Mah. Sahil Cd. No: 46 Gölbaşı / ANKARA T: 0.312 485 03 93 - 484 46 06

ANKARA BAROSU GELİNCİK MERKEZİ

Ihlamur Sk. No: 1 Kızılay/ANKARA T: 0.312 444 43 06 (5 Hat) www.gelincikprojesi.org.tr

(3)

Ankara Barosu Dergisi’nde yayımlanmakta olan makaleler Journal of Ankara Bar Association is being permanently indexed in

hukuk veritabanlarında taranmaktadır.

law databases.

(4)

Dergide yayımlanan yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı kaynak gösterilmeden başka bir yerde yayımlanamaz.

No part of this publication may be reproduced or published in any form or by any means without reference to the review.

İletişim Adresi | Communication Address Ankara Barosu Başkanlığı, Adliye Sarayı Kat: 5 Sıhhiye/ANKARA

T: (0.312) 416 72 00 (Pbx) • F: (0.312) 416 72 80 www.ankarabarosu.org.tr ankarabarosuyayin@gmail.com Grafik – Tasarım | Graphic– Design

Ankara Barosu Basım Tarihi | Printing Date

2015

Baskı ve Cilt | Printing and Binding Afşaroğlu Matbaası

Kazım Karabekir Cad. Altuntop İş Hanı 87/7 İskitler/ANKARA T: (0.312) 384 54 88

(5)

ANKARA BAROSU DERGİSİ Üç Aylık (Ocak, Nisan,Temmuz, Ekim) Hakemli, Bilimsel ve Mesleki Yerel Süreli Yayın

JOURNAL OF ANKARA BAR ASSOCIATION is a refereed review, issued quarterly (January, April, July, October) Ankara Barosu Başkanlığı, 2015

Tüm Hakları Saklıdır.

ISSN 1300-9885 Dergide ileri sürülen görüşler

yazarlarına aittir.

Presidency of Ankara Bar Association, 2015 All Rights Reserved.

ISSN 1300-9885

Articles published in this review reflect the views of the authors.

Sahibi Ankara Barosu adına | Owner on behalf of Ankara Bar Association Av. Hakan CANDURAN

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü | Managing Editor Av. Cemalettin GÜRLER

Yayın Kurulu Başkanı | Chairman of the Editorial Board Av. Dr. Mustafa Bayram MISIR

Kadın Sayısı Editörü Av. Seher KIRBAŞ CANİKOĞLU Editörler Kurulu | Editorial Board

Yrd. Doç. Dr. Kasım AKBAŞ Yrd. Doç. Dr. Elvan KEÇELİOĞLU

Yrd. Doç. Dr. Başak ŞİT Yrd. Doç. Dr. Özge OKAY TEKİNSOY

Ankara Barosu Yayın Kurulu Av. Cemalettin GÜRLER  Av. Mustafa Bayram MISIR 

Av. Murat BÖBREK  Av. Seda DUNBAY  Av. Zeynep TEPEGÖZ  Av. Burcu Mine GARGIN

Av. Denizer ŞANLI Av. Oya GÜNENDİ YAĞAN

Av. Hakan AKARKEN Av. Emre Baturay ALTINOK Av. Mahmut Fevzi ÖZLÜER

Av. Gülşen UZUNER Av. Bilal KOLBÜKEN Av. Murat TEZCAN

Av. Ezgi YAVUZ Av. Irmak Gökçe TOMUR

Av. Rıza Yalçın KOÇAK Av. Seher KIRBAŞ CANİKOĞLU

Av. Emrah ALTUNOĞLU Stj. Av. Gülseren Dilan KUZYAKA

(6)

VI A

ABDULHAKİMOĞULLARI, Erdal Doç. Dr.

ABDULLAHZADE, Cavid Doç. Dr.

AĞAR, Serkan Dr.

AKBAŞ, Kasım Yrd. Doç. Dr.

AKBULUT, Olgun Yrd. Doç. Dr.

AKINCI, Müslüm Doç. Dr.

AKINCI, Ziya Prof. Dr.

AKKAYA, Mustafa Prof. Dr.

AKKAYA, Tolga Yrd. Doç. Dr.

AKSAR, Yusuf Prof. Dr.

ALTAŞ, Hüseyin Prof. Dr.

ARAT, Tuğrul Prof. Dr.

ARDIÇOĞLU, M. Artuk Yrd. Doç. Dr.

ARSLAN, Aziz Serkan Yrd. Doç. Dr.

ARSLAN, Çetin Prof. Dr.

ARSLAN, Ramazan Prof. Dr.

ARTUK, Mehmet Emin Prof. Dr.

ASLAN, Zehrettin Prof. Dr.

ASLAN, Zühtü Prof. Dr.

AŞIK, İbrahim Yrd. Doç. Dr.

ATALI, Murat Doç. Dr.

ATAY, Ender Ethem Prof. Dr.

ATILGAN, Eylem Ümit Yrd. Doç. Dr.

AVCI, Mustafa Doç. Dr.

AYDIN, Ramazan Yrd. Doç. Dr.

AYDIN, Ufuk Prof. Dr.

AYDOS, Oğuz Sadık Doç. Dr.

B

BAŞÖZEN, Ahmet Doç. Dr.

BAŞPINAR, Veysel Prof. Dr.

BAŞTERZİ, Süleyman Doç. Dr.

BAYAR, İbrahim Nihat Yrd. Doç. Dr.

BAYKAL, Ferit Hakan Prof. Dr.

BAYKAL, Sanem Doç. Dr.

BELEN, Herdem Doç. Dr.

BIÇAK, Vahit Prof. Dr.

BÜYÜKTANIR, Burcu Dr.

C-Ç

CAN, Mertol Prof. Dr.

CAŞIN, Mesut Hakkı Prof. Dr.

CENTEL, Nur Prof. Dr.

CENTEL, Tankut Prof. Dr.

CİN, Halil Prof. Dr.

ÇAĞAN, Nami Prof. Dr.

ÇAĞLAR, Hayrettin Doç. Dr.

ÇALIŞKAN, Yusuf Doç. Dr.

ÇEÇEN, Anıl Prof. Dr.

ÇETİNER, Selma Prof. Dr.

ÇOLAK, N. İlker Doç. Dr.

D

DEĞİRMENCİ, Olgun Doç. Dr.

DEMİR, İsmail Yrd. Doç. Dr.

DEMİR, Mehmet Prof. Dr.

DEMİRAY, Nezahat Yrd. Doç. Dr.

DEMİRBAŞ, Timur Prof. Dr.

DEMİRCİOĞLU, H. Reyhan Yrd. Doç. Dr.

DOĞAN, Murat Prof. Dr.

DÖNER, İsa Yrd. Doç. Dr.

DÜLGER, İbrahim Doç. Dr.

(Soyadı sırasına göre)

YAYIN DANIŞMANLARI | BOARD OF ADVISORS

(7)

VII DÜLGER, Volkan Yrd. Doç. Dr.

E

ERDAĞ, Ali İhsan Yrd. Doç. Dr.

ERDEM, Mete Yrd. Doç. Dr.

ERDEM, Mustafa Ruhan Prof. Dr.

EREN, Fikret Prof. Dr.

ERGİL, Doğu Prof. Dr.

ERİŞ, A. Uğur Yrd. Doç. Dr.

ERKAL, Atila Yrd. Doç. Dr.

EROĞLU, Muzaffer Yrd. Doç. Dr.

ERTEN, Rıfat Doç. Dr.

ERZURUMLUOĞLU, Erzan Prof. Dr.

ESKİYÖRÜK, Serhat Yrd. Doç. Dr.

F

FENDOĞLU, Hasan Tahsin Prof. Dr.

FEYZİOĞLU, Metin Prof. Dr.

G

GEMALMAZ, Burak Yrd. Doç. Dr.

GÖKER, Cenker Yrd. Doç. Dr.

GÖKTÜRK, Neslihan Yrd. Doç. Dr.

GÖLE, Celal Prof. Dr.

GÖNENÇ, Levent Doç. Dr.

GÜLŞEN, Recep Doç. Dr.

GÜNAL, Nadi Prof. Dr.

GÜNDAY, Metin Prof. Dr.

GÜNEYSU, Gökhan Yrd. Doç Dr.

GÜNEYSU BORAN, Nilüfer Yrd. Doç Dr.

GÜNEŞ, Ahmet Doç. Dr.

GÜNGÖR, Devrim Doç. Dr.

GÜNGÖR, Gülin Prof. Dr.

GÜVEN, Kudret Prof. Dr.

H-İ

HACIMAHMUTOĞLU, Sibel Doç. Dr.

HAFIZOĞULLARI, Zeki Prof. Dr.

HAKERİ, Hakan Prof. Dr.

HASPOLAT, Mehmet Emin Doç. Dr.

İNAN, Ali Naim Prof. Dr.

İŞGÜZAR, Hasan Prof. Dr.

K

KABOĞLU, İbrahim Özden Prof. Dr.

KANADOĞLU, Korkud Prof. Dr.

KAPLAN, İbrahim Prof. Dr.

KARAGÖZ, Kasım Doç. Dr.

KARAKAŞ, Fatma Yrd. Doç. Dr.

KARAKEHYA, Hakan Doç. Dr.

KARAN, Hakan Prof. Dr.

KATOĞLU, Tuğrul Doç. Dr.

KAYA, Emir Yrd. Doç. Dr.

KENT, Bülent Yrd. Doç. Dr.

KESER, Hayri Yrd. Doç. Dr.

KILIÇOĞLU, Ahmet Prof. Dr.

KOCA, Mahmut Prof. Dr.

KOCAMAN, Arif B. Prof. Dr.

KOCAOĞLU, A. Mehmet Prof. Dr.

KOCAOĞLU, N. Kağan Dr. iur.

KOCAOĞLU, S. Sinan Yrd. Doç. Dr.

KORKMAZ, Fahrettin Prof. Dr.

KORKUT, Levent Yrd. Doç. Dr.

KUÇURADİ, İonna Prof. Dr.

KÜÇÜKGÜNGÖR, Erkan Prof. Dr.

YAYIN DANIŞMANLARI | BOARD OF ADVISORS

(8)

VIII

YAYIN DANIŞMANLARI | BOARD OF ADVISORS

M

MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi Prof. Dr.

MUMCUOĞLU, Maksut Prof. Dr.

O-Ö

ODYAKMAZ, Zehra Prof. Dr.

OKUR, Ali Rıza Prof. Dr.

ONAR, Erdal Prof. Dr.

OZANEMRE YAYLA, Hatice Tolunay Yrd. Doç. Dr.

OZANSOY, Cüneyt Doç. Dr.

ÖKÇESİZ, Hayrettin Prof. Dr.

ÖZBEK, Mustafa S. Doç. Dr.

ÖZBEK, Veli Özer Prof. Dr.

ÖZBUDUN, Ergun Prof. Dr.

ÖZCAN, Fatma Yrd. Doç. Dr.

ÖZDAMAR, Mehmet Doç. Dr.

ÖZEKES, Muhammet Prof. Dr.

ÖZEL, Çağlar Prof. Dr.

ÖZEN, Muharrem Prof. Dr.

ÖZGENÇ, İzzet Prof. Dr.

ÖZKAN, Işıl Prof. Dr.

ÖZKAZANÇ, Alev Prof. Dr.

ÖZTÜRK, Bahri Prof. Dr.

ÖZTÜRK, Kaya Burak Yrd. Doç. Dr.

P

PAZARCI, Hüseyin Prof. Dr.

R

RUHİ, Ahmet Cemal Yrd. Doç. Dr.

S-Ş

SARAN, Birol Yrd. Doç. Dr.

SAYGIN, Engin Yrd. Doç. Dr.

SAYHAN, İsmet Doç. Dr.

SEVGİLİ, Didem Yrd. Doç. Dr.

SEZGİNER, Murat Prof. Dr.

SIRMA, Özge Yrd. Doç. Dr.

SOYASLAN, Doğan Prof. Dr.

SÜRAL, Nurhan Prof. Dr.

ŞAHİN, Cumhur Prof. Dr.

ŞEN, Ersan Prof. Dr.

ŞEN, Murat Prof. Dr.

ŞEN DOĞRAMACI, Hayriye Yrd. Doç. Dr.

ŞENOCAK, Kemal Doç. Dr.

T

TAN, Ayhan Prof. Dr.

TANRIVER, Süha Prof. Dr.

TAŞKIN, Ozan Ercan Yrd. Doç. Dr.

TEKİNSOY, M. Ayhan Doç. Dr.

TERCAN, Erdal Prof. Dr.

TEZCAN, Durmuş Prof. Dr.

TİRYAKİ, Betül Yrd. Doç. Dr.

TİRYAKİOĞLU, Bilgin Prof. Dr.

TOROSLU, Nevzat Prof. Dr.

TUNÇ, Hasan Prof. Dr.

TURANBOY, Asuman Prof. Dr.

TÜZÜNER, Özlem Yrd. Doç. Dr.

U-Ü

ULUŞAHİN, Nur Yrd. Doç. Dr.

(9)

YAYIN DANIŞMANLARI | BOARD OF ADVISORS

UYGUR, Gülriz Prof. Dr.

ÜÇIŞIK, Fehim Prof. Dr.

ÜNVER, Yener Prof. Dr.

ÜYE, Saim Yrd. Doç. Dr.

ÜZÜLMEZ, İlhan Prof. Dr.

Y

YAVUZ, Bülent Doç. Dr.

YENGİN, Halisan Dr. iur.

YILDIRIM, Turan Prof. Dr.

YILMAZ, Ejder Prof. Dr.

YILMAZ, Süleyman Doç. Dr.

YİĞİTER, Cenk Dr.

YONGALIK, Aynur Prof. Dr.

YUSUFOĞLU, Fülürya Dr. iur.

YÜCEL, Mustafa Tören Prof. Dr.

YÜCEL, Recep Doç. Dr.

YÜRÜK, Ayşe Tülin Doç. Dr.

Z

ZABUNOĞLU, Yahya Prof. Dr.

(10)

X

ANKARA BAROSU DERGİSİ

YAYIN İLKELERİ

1. Dergiye gönderilen hakemli yazılar başka bir yerde yayımlanma- mış veya yayımlanmak üzere gönderilmemiş olmalıdır.

2. Makale yazarına ait iletişim bilgileri (ünvan, ad-soyad, iletişim adresi, güncel e-posta adresi, güncel cep telefonu) makalenin son sayfasına nizami bir şekilde eklenmelidir. Makaleyi gönde- ren yazarın ismini yazmaması/unutması durumunda makalesi yayımlanmayacaktır.

3. Yazılar “Microsoft Word” programında (.doc veya .docx formatın- da) sayfa numaraları verilmiş olarak (yazı tipi Times New Roman, 12 punto, normal stil) ankarabarosuyayin@gmail.com adresine gönderilmelidir.

4. Makale Başlığı büyük harflerle, makale yazarının ünvanı kısaltma biçiminde, soyadı ise büyük harflerle yazılmalıdır.

(Örn: Av. Ali YILMAZ vb.)

5. Makale yazarı; makalesindeki yazım hatalarını düzeltip, kontrol ettikten sonra eksiksiz bir şekilde göndermekle yükümlüdür.

Hakem tarafınca belirtilen değişiklerin; makale yazarınca Word bel- gesinde “Metin Vurgu Rengi (Metnin vurgulayıcı kalemle işaretlenmiş gibi görünmesini sağlar)” SARI renk verilerek ve düzenlenen maka- lenin isim bölümüne tarih eklenerek yeniden mail aracılığı ile iletil- mesi gerekmektedir. Dergiye gönderilen yazıların son denetimlerinin yapılmış olduğu, yazarın gönderdiği şekliyle yazısını “basıma” verdiği kabul edilir. Yazım yanlışlarının olağanın dışında bulunması, bilimsel- lik ölçütlerine uyulmaması, yazının Yayın Kurulu tarafından geri çev- rilmesi için yeterli görülecektir.

6. Hakem denetiminden geçmesi istenen makalelerde en az 100, en çok 120 sözcükten oluşan tek paragraf Türkçe ve İngilizce özetlerin; her iki dilde yazı başlığının ve beşer anahtar sözcüğün de yazının başına eklenerek gönderilmesi gerekmektedir. Yaza- ra ait makale; Makalenin Türkçe Başlığı > Yazarın Ünvanı, Adı-Soyadı (Örn: Av. Ali YILMAZ vb.) > Öz > Anahtar Kelimeler > Makalenin İngi- lizce Başlığı > Abstract > Keywords şeklinde sıralanmalıdır.

(11)

XI 7. Dipnotlar Microsoft Word programında otomatik olarak verile-

rek sayfa altında gösterilmeli, kaynakçaya yer verilmelidir.

8. Yayın Kurulunca ilk değerlendirmesi yapılan yazılardan yazarı tarafın- dan hakem denetiminden geçmesi istenenler hakeme gönderilecek, hakemden gelen rapor doğrultusunda yazının yayımlanmasına, ya- zardan rapor çerçevesinde düzeltme istenmesine ya da yazının geri çevrilmesine karar verilecek ve yazar durumdan en kısa sürede ha- berdar edilecektir. Hakem raporunun olumsuz olması halinde, ikinci bir hakem incelemesi yapılmayacaktır. Hakem raporunda düzeltme istendiği takdirde, yazar tarafından sadece belirtilen düzeltmeler çer- çevesinde değişiklikler yapılabilecek ve düzeltilmiş metinler için yine hakem onayı alınacaktır.

9. Yazarı tarafından hakem denetiminden geçirilmesi istenmeyen yazı- lar Yayın Kurulu tarafından değerlendirilecek ve yazının yayımlanma- sına, hazırlanan rapor çerçevesinde yazardan düzeltme istenmesine ya da yazının geri çevrilmesine karar verilecek ve yazar durumdan en kısa sürede haberdar edilecektir.

10. Yayımlanması yayın kurulu ya da hakem tarafından uygun bulunma- yan yazılar, yazarına geri gönderilmez.

11. Dergide çeviri, karar, kitap incelemeleri, mevzuat değerlendirmeleri ve bilgilendirici notlara da yer verilecektir. Bu nitelikteki yazıların ka- bulü veya geri çevrilmesi, Yayın Kurulu'nca yapılacaktır.

12. Ankara Barosu Dergisi, elektronik ortamda tam metin olarak yayımla- mak da dâhil olmak üzere, kabul edilen yazıların, tüm yayın haklarına sahiptir. Yazılar için telif ücreti ödenmez.

Ankara Barosu Dergisi Yayın İlkeleri’ne şartları uymayan yazıların, TÜBİTAK – ULAKBİM veritabanının gerekliliklerinden dolayı, Editör tarafından yapılacak ön kabul edilebilirlik incelemesi sonrasında hemen reddedilecektir. Bundan dolayı gönderilecek hakemli veya hakemsiz makalelerin yukarıdaki ilkelerdeki bütün

şartları şekil ve esas olarak sağlaması gereklidir.

(12)

XII

BAŞKANIN MESAJI | PRESIDENT’S MESSAGES �������������������������������������� XIV

Av. Hakan CANDURAN

Didem Yaylalı Neden Öldü? ��������������������������������������������������������� 19

Leyla KÖKSAL

Hakemli Makaleler (Peer Revıewed Artıcles) Mitostan Logos’a Yargının Cinsiyetlendirilmesi

ve Hukukun Eril İnşası ��������������������������������������������������������������� 27

Dr. Özlem DUVA

Aile Hukuku ve (İlişkisel) Özerklik �������������������������������������������� 45

Arş. Gör. Nadire ÖZDEMİR

Ev-İçi Şiddet Davalarında Yargıcın Tarafsızlığı ������������������������� 55

Yrd. Doç. Dr. Fatma İrem ÇAĞLAR GÜRGEY

Kadınların Adalete Erişimi ��������������������������������������������������������� 77

Arş. Gör. Duygu HATIPOĞLU AYDIN

Olguda Seçicilik: Tecavüzün Tanımlanması ������������������������������ 109

Arş. Gör. Olcay KARACAN

Makaleler (Artıcles)

Toplumsal Cinsiyet ve Adalet: Hukuk Adaletsizdir ������������������� 121

Prof. Dr. Gülriz UYGUR

İstanbul Sözleşmesi ������������������������������������������������������������������ 133

Prof. Dr. Kadriye BAKIRCI

Feminizm ve Hukuk Üzerine Eleştirel Düşünceler �������������������� 205

Prof. Dr. Alev ÖZKAZANÇ

Avukat Hülya Gülbahar ile Röportaj ���������������������������������������� 211

“KADININ BEYANI ESASTIR”: ÇOK BİLİNMEYENLİ BİR DENKLEM ���������� 229

Av. Seher KIRBAŞ CANİKOĞLU

İÇİNDEKİLER | TABLE OF CONTENTS

(13)

XIII Kadın ve Kız Çocuklarına Karşı İşlenen Cinsel Şiddet

Suçlarında Cezasızlık Sorunu Raporu �������������������������������������� 255

Av. Candan DUMRUL

Av. Huriye KARABACAK DANACI

Muhafazakarlığın Hedefinde Bir Kadın Yargıç:

AİHM’nin Özpınar Kararı ����������������������������������������������������������� 293

Arş. Gör. Nisan KUYUCU

Bir Kadın Yargıcın Not Defterinden ����������������������������������������� 301

Defne BÜLBÜL

Bir Gönül Projesi : Gelincik ������������������������������������������������������ 305

Av. Lale İNCESU

Türk Medeni Kanunu’nun 40� Maddesi Somut Norm Denetimine Tabiyken: Trans Geçiş Sürecinde

‘Bekletmeler’in Trans Öznelliklere Etkisi ������������������������������� 311

Av. Sinem HUN

KADINA ŞİDDET PAZARLIK KONUSU ������������������������������������������������ 317

Av. Döndü Ceren ŞİMŞEK

Çukur ��������������������������������������������������������������������������������������� 321

Nihan Deniz KÖKSAL

Kitap Tanıtımı (Book Reviews) Cinsellik, Şiddet ve Hukuk - Feminist Siyasetin İkilemleri

ve Alternatif Feminist Tahayyüller Üzerine ����������������������������� 327

Yasemin ERDOĞAN

Cinsellik ve Hukuk Üzerine - Catherine A� MacKinnon’ın

“Feminist Bir Devlet Devlet Kuramına Doğru”

Kitabı Üzerinden Bir İnceleme ������������������������������������������������� 333

Özge IŞIKÇI

Jane Gallop - Cinsel Tacizle Suçlanan Feminist ����������������������� 343

Çev.: Alev ÖZKAZANÇ - Gülben SALMAN

Mahkeme kararları ������������������������������������������������������������������� 347

İÇİNDEKİLER | TABLE OF CONTENTS

(14)

XIV

Değerli Meslektaşlarım,

Özgecan Aslan cinayeti sonrasında, Ankara Barosu Dergisi’nde de kadına yönelik şiddetin ve ayrımcılığın tüm hukuki boyutlarının ele alınacağı bir özel sayı yapılmasını tasarladığımızı duyurmuştuk� Yayın Kurulumuz bu özel sayı için kadın bir sayı editörü belirledi� Meslektaşımız Seher Kırbaş Canikoğlu, özel sayı editörlüğünü yerine getirdi ve taahhüt ettiğimiz özel sayı ile karşınızdayız�

Bu özel sayımız, kadına yönelik ayrımcı politikaların dolaylı bir sonucu ile aramızdan ayrılan hukukçu meslektaşımız Didem Yaylalı’nın anısına adıyoruz�

Bu sayımıza katkı sunan tüm hukukçu dostlarımıza teşekkür ediyoruz�

Değerli Meslektaşlarım,

Toplumsal cinsiyet farkındalığı, sadece kadınlar için değil erkekler bakımın- dan da önemlidir� Birleşmiş Milletler Kadınların İnsan Haklarının Geliştirilmesi Programı’nda vurgulandığı üzere; “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, bütün toplumun sorunudur. Eşitliğin sağlanıp geliştirilmesini, istatistiklerin dengelenmesi hedefiyle karıştırmamak ve sadece “kadınların sorunu” olarak görmemek gerekir. Bu, elbette kadınların kişisel gelişimini ve özerkliklerinin arttırılmasını içerir, ama aynı zamanda ana-babalık rollerinde kalıcı değişimleri, aile yaşamının demokratik dönüşümünü, kurumsal pratiklerin ve alışkanlıkların değişmesini, çalışmanın ve zamanın orga- nizasyonunda değişiklikler yapılmasını kapsar. Dolayısıyla, kadınları olduğu kadar erkekleri ve toplumun bütününü ilgilendirir. İsveç Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eylem Planı’nda vurgulandığı gibi, “cinsiyet eşitliğini geliştirme konusundaki çabalar çok uzun bir süredir sadece kadınlara yöneltildi. Böylece sanki sorun onlardaymış ve erkeklerin yaşam tarzına ve düşünce yapısına uyarlanma sorumluluğu onlara aitmiş gibi algılandı. Oysa toplumsal cinsiyet eşitliği, erkek değerlerine uyum göstermekle ilgili bir şey değildir. Cinsiyet eşitliği, kadınlar ve erkekler için eşit haklara, yükümlülüklere ve fırsatlara dayanan yeni ve eşit ilişkiler kurulması anlamına gelir.”

Belki de kadın meslektaşlarımız, meslek örgütümüz olan Baro’nun toplumsal cinsiyet farkındalığında bir miktar geride kaldığını düşünüyordur ve haklılardır da�

Gerçekten de, yönetim organizasyonumuzdan tutun da, kurul örgütlenmelerimize kadar, bir toplumsal cinsiyet farkındalığı yaratacak hamleye ihtiyacımız var� Bu sayımız ile birlikte, Gelincik programını yürüten özverili meslektaşlarımızın da katkısı ve katılımı ile Baromuz içinde de toplumsal cinsiyet farkındalığını geliştir- menin önemli olduğunu duyurabilmeyi umuyoruz�

BAŞKANIN MESAJI | PRESIDENT’S MESSAGES

(15)

XV Demokratik ulusun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir top- lumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin !”

dediğinde toplumsal cinsiyet farkındalığı için de bir kapı aralamış oluyordu� Baro olarak bizim görevimiz, bu kapıyı ardına kadar açmak, kadın özgürlüğü mücade- lesine, örgütümüzdeki toplumsal cinsiyet farkındalığını arttırarak katkı sunmak olmalıdır�

Ancak kadın meslektaşlarımız takdir edeceklerdir ki, bu konuda sorumluluk bizlere ancak görevin çoğu onlara düşmektedir� Yönetime daha fazla katılmalılar�

BM belgesinde belirtildiği üzere: Eşit ilişkiler kurulması yolundaki çabaların ve kadınların hayatın her alanına etkin katılımının, bir ülkedeki demokrasi kültürünün derinleşmesini sağlayacağı açıktır. Avrupa Konseyi belgelerinin, kadın-erkek eşitliğinin demokrasinin yüreğinde yer aldığını vurgulamasının nedeni de budur. Toplumdaki kurumlaşmış cinsiyetçiliğin ortadan kaldırılması ve kadınların insan haklarının tanın- ması açısından, hem yasalarda yapılacak olumlu değişikliklerin hem de bu yasaların hayata geçirilebilmesinin gerçek güvencesi ise, kadın-bireylerin oluşturduğu bağımsız ve etkin bir kadın hareketinin varlığıdır.

Biz bu nedenle, bir başlangıç olarak, bu sayının hazırlanmasında kadın katılımına azami özen gösterdik; zamanla, ikirciksiz şekilde kadınların özgürleşme mücadelesini destekleyen Baromuzun toplumsal cinsiyet farkındalığı da yüksek bir örgüt olarak tanınması hedeflerimizden biridir�

Değerli Meslektaşlarım,

Ulusa ait temel değerlerle demokratik değerlerin birbiriyle çelişirmiş gibi göste- rildiği, izninizle kullanmak isterim halkımızın deyişiyle “at izinin it izine karıştığı”

bulanık bir dönemden geçiyoruz� Ankara Barosu Yönetim Kurulu olarak siyasetin şiddet temelinde kurulmasına karşı olduğumuzu, siyasal bir örgüt olarak devletin de hukuk dışında şiddet tekelini yurttaşlarına karşı kullanmaması gerektiğini defalarca belirttik�

(16)

XVI

Ankara Barosu, amasız ve fakatsız teröre karşıdır� Ankara Barosu, devletin hukuk dışında şiddet yoluyla siyasal meşruluk temellerini kurmaya çalışması halinde, devletin devlet olmaktan çıkacağının da bilincindedir�

Bunları ısrarla vurgulamamın nedeni, değerli bir Baro Başkanımızı kör bir şiddete kurban vermemizdir�

Basın açıklamamızda belirttik: “O KURŞUN HEPİMİZE SIKILDI !” O kurşunla birimizi öldürdüler, kalanlarımızı ise yaraladılar� Açıklamamızda vurguladık:

“Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Tahir Elçi’nin, Sur ilçesinde basın açıklaması yap- tığı sırada çıkan çatışmada kimin silahından ateşlendiği belli olmayan bir kurşunla yaşamını yitirmesinden dolayı derin bir acı içerisindeyiz. Başta ailesi olmak üzere Diyarbakır Barosu ve tüm sevenlerine başsağlığı dileriz.

Tahir Elçi, her şeyden önce bir baba, bir eş, bir hukuk adamıydı.

Meslektaşımız Tahir Elçi’yi yaşamdan koparan kurşun, sadece O’na değil aynı zamanda hukuka, barışa, kardeşliğe ve hepimize sıkılmıştır.

Ülkenin içinde bulunduğu puslu karanlıkta Av. Tahir Elçi’nin öldürülüşü, bir çok soru işaretini de beraberinde getirmektedir.

Ankara Barosu Başkanlığı olarak, Av. Tahir Elçi’nin öldürülmesi olayının hiç bir gecikmeye mahal vermeyecek şekilde süratle aydınlatılması ve meslektaşımız Tahir Elçi’yi öldüren kurşunu sıkan elin ve bu elin arkasındakilerin bir an önce bulunması ve adalete teslim edilmesi için tüm yetkilileri göreve çağırıyoruz.

Meslektaşımızı katledenlerin hak ettiği cezaya çarptırılması için sürecin sonuna kadar takipçisi olacağımızı kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

Son olarak, yaşananların, bu topraklarda sıkça tekrarlandığı gibi “işleneceğini herkesin bildiği ancak engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir cinayet öyküsü”

çıkmamasını umuyoruz.”

Değerli Meslektaşlarım,

Aradan geçen süre içinde, kaygılarımızı giderecek bir gelişme yaşanmış değil�

Olay, tümüyle aydınlatılmış değil, Diyarbakır Barosu’nun vurguladığı üzere, ne yazık ki hala ortada bir fail ve arkasındaki karanlık ellerden bir iz yok� Savcılık ve kolluğun bu olayı derhal aydınlatması gerektiğini bir kez daha vurgulamak isteriz�

Tahir Elçi, insan hakları mücadelesi içinde temayüz etmiş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargısı içinde onlarca dava takibi yapan, hak ve özgürlükler mücadelesi içinde bir meslektaşımızdı� Ne yazık ki, Tahir Elçi’nin ölümü ile birlikte, özellikle

(17)

XVII bölgede devam edegelen sokağa çıkma yasakları eşliğindeki güvenlik uygulamala- rında insan hakları ihlallerinin olduğuna dair iddiaları duymaya devam ettiğimiz gibi, bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış sivil başvurular bulunduğunu da biliyoruz�

Ulusun, hele hele Türk Devrimi gibi tarihsel bir demokratik devrim temelinde gelişen ulusun değerleri ile demokrasinin değerleri asla çelişmez� Çelişmeye başladı- ğında, demokratik ulus çözülüyor, siyasal sistem anayasal diktatörlüğe doğru koşu- yor, ulusun siyasal birliği çözülme tehdidini savuşturmak için anayasal diktatörlük eşiğini zorlayan güçlere teslim oluyor demektir� Bu tür süreçlerin sonunda ulusun başına “Hitler gibi belaların musallat olabileceğini” bizzat Sayın Cumhurbaşkanımız telaffuz etmiş; ne yazık ki, ardından da insan haklarından taviz verilmemesi çağrısı yapan aydınları ulusa düşman olarak hedef göstermiştir�

Değerli Meslektaşlarım,

AİHM’in sokağa çıkma yasağı uygulamalarına ilişkin vereceği kararlar, elbette önemli bir ölçüt oluşturacaktır� Ancak, AİHM öncesinde bizim ulusun siyasal birliğini hakkıyla savunabilmek için, demokratik hukuk devleti ilkesinden bir santim bile sapmayacak bir savunma hattı örmemiz gerekiyor�

Terörle mücadele edilecektir� Bunu anlıyoruz, ancak bu demokratik değerleri çiğneyerek mi, temel hak ve özgürlüklere sahip çıkarak mı olacaktır?

Bizim tutumuz nettir: Terörle mücadelede kaybettiğimiz güvenlik görevlilerimizi rahmetle ve özlemle anıyoruz, teröre ve siyasetin şiddet sarmalında yürütülmesine karşıyız� Ancak, hiçbir güvenlik bahanesi, temel hakların ortadan kaldırılmasına gerekçe kılınamaz! Hükümeti bir kez daha hukukun üstünlüğüne saygı göstermeye, temel hak ve özgürlükleri kısıtlamaksızın, yaşam hakkı ihlallerine son vererek, insancıl hukuka ve insan haklarına dayanan bir terörle mücadele çizgisinden sap- mamaya davet ediyoruz�

Bölgeden gelen raporları titizlikle inceliyor, terörle mücadeleye gösterdiğimiz anlayışı hükümetin temel haklara saldırıya dönüştürmesine izin vermeyeceğimizi, temel hakların bu ülkenin her yurttaşı için vazgeçilmez olduğunu, hatırlatmaktan geri durmuyoruz�

Değerli Meslektaşlarım,

Ocak 2016 içinde, 13-17 Ocak günleri Uluslararası Hukuk Kurultayı’nı gerçek- leştireceğiz� Bu Kurultay’da avukatlık mesleğine ve sorunlarına odaklandık� Oldukça geniş bir perspektiften avukatlık mesleğini ve avukatlık hukukunu ele alıyoruz�

(18)

XVIII

Temel başlıklarımız şöyle: Anayasa Değişiklikleri, Yargı ve Yargıç Bağımsızlığı ve Hukuk Devleti; Hukuk Öğretimi; Meslek Öncesi Eğitim (Avukatlık Stajı); Avukat- lığa Kabulde Ölçüm (Mesleğe Kabul Sınavı); Avukatlıkta Teknolojik Gelişmeler;

Avukatlıkta Küreselleşme; Mesleki Örgütlenme (Barolar-Ortak Meslek Örgütleri);

Avukatlıkta Mesleki ve Hukuki Sorumluluk Sigortası; Etik ve Avukatlık Meslek Etiği; Avukatlık Meslek Kuralları; Meslek İçi Eğitim (Avukatlar İçin Sürekli Eğitim);

Avukatlığa Kabul Koşulları (Avukat Olabilme Koşulları); Avukatın Bağımsızlığı ve Savunma Dokunulmazlığı; Yargı Dışında Uyuşmazlıkların Çözümü; Avukatın Cezai Sorumluluğu; Avukatlık Sözleşmesi ve Yargıtay’ın Bakış Açısı; Avukatın Toplumdaki Algısı…

Mesleğimizi oldukça geniş bir çerçeve içinde ele aldığımız Kurultay’ın çok değerli katılımcıları olacak� Elbette, siz değerli meslektaşlarımızı da aramızda görmek istiyoruz� Kurultay’a katılım ve katkılarınızı esirgemeyeceğinizi umuyoruz�

Bu Kurultay’a maddi ve manevi destek veren meslektaşlarımıza ve sponsor kurumlara da şahsım ve Baromuz adına teşekkürü bir borç biliyorum�

Değerli Meslektaşlarım,

Bitirirken, 2016 yılının ülkemiz ve yurttaşlarımız için adaletin gerçekleştiği, refahın ve özgürlüğün arttığı bir yıl olması dileklerimi, yurtta ve dünyada barış ilkesi içinde yaşama umudumuzla birlikte paylaşmak isterim�

Ve elbette, kadına yönelik ayrımcılığın son bulduğu, sadece kadına yönelik şiddetin azaltılması bakımından değil, toplumsal cinsiyet farkındalığının gelişmesi bakımından da mesafe alabildiğimiz bir yıl olması en büyük dileğimiz�

Saygılarımla�

Av. Hakan CANDURAN Ankara Barosu Başkanı

(19)

* Yargıç, Yarsav Genel Sekreteri.

Yaşayanlar unutmuştu bizi Biz öldüğümüzle kalmıştık – Cemal Süreya

Didem Yaylalı Neden Öldü?

Leyla KÖKSAL*

Yazının başlığı bu olmalı� Okuyucunun dikkatini çekmesi ve nedenlerini yazıyı okuyup bitirdikten sonra sorgulaması olasılığı için, bu başlık uygun- dur� Belki de Didem Yaylalı’yı tanımayanlar için, hiç yakışmasa da, adının ölümle anılması dikkat çeker� Bu yazı dikkat çekmelidir� Çünkü yirmi altı yıl sürmüş bir yaşamın son iki yılı bir dönem tanıklığıdır, çünkü kadın yargıç olmanın olamamanın hikayesidir�

Ölen, daha doğrusu ölüme mahkum edilen birinin ardından yazmanın güçlüğü…

Yaşanmışlıkların anlatılması; umutlu, mutlu bir yaşanmışlık ise, tekrarı dileğini barındırır içinde; anımsanmak istenmeyen acılar ise, anlatılanın bir daha yaşanmaması dileğini getirir� Didem Yaylalı’nın öyküsü de, bir daha yaşanmaması için anlatılacaktır�

23 Ağustos 2013 tarihli gazeteler, “Genç Hakim Adayı İntihar Etti”

haberi ile duyurdu bize Didem Yaylalı’nın ölümünü� Pek çok insan için sıradan bir ölüm haberi olarak kaldı� Kimimiz üzüldük bir süre, hikayesini bilen ya da kısmen bilenlerimiz ise bizi rahatsız eden birçok olay gibi bu olayı da unutmayı tercih ettik� Tercih ettirildik belki de, işin ucunun yargı

(20)

Didem Yaylalı Neden Öldü?

20 Ankara Barosu Dergisi 2015/ 4

iktidarına dokunuyor olması, hatırlamanın ve sorgulamanın huzurumuzu, düzenimizi bozacağı olasılığı nedeniyle…

Anlatmaya başlamak çok zor� Nereden ve nasıl başlamalı?

Sözcüklerden kaçamıyorum� Ama sözcükler kafamda, dilimde, elimde hizaya girmiyorlar� Kadın, Didem, yargıç, öteki, kullanmak, cemaat, muhafazakar, içki, sahtekar, tayt, direnç, umut… Nasıl sıralayacağım? Hangisinin peşine takılıp Didem’i anlatacağım? Hepsi o kadar sert ve o kadar acı bir şekilde yer almıştır ki, Didem’in yaşamında�

Herhangi bir yaşam öyküsünü anlatır gibi başlamak, belki de en doğrusu…

Birçoğumuz gibi Didem de, bir memur ailesinin çocuğu� Çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan bildik ailelerden�

Didem de hakkını verir bu çabanın� Hukuk fakültesini bitirir� İdeali olan yargıçlık sınavlarını kazanır� Bu arada kendini geliştirmekten geri durmaz, çok iyi derecede İngilizce ve Rusça öğrenir� Başarılı bir yargıç olmak, adalet dağıtmaktır hayali�

Didem’in, sınavı torpil olmadan kazandığını hemen not etmeliyim� Çünkü daha sonra yaşadıklarını, bu nedenle de bir türlü anlamlandıramamıştır� Sınavı torpil olmadan kazanması şaşırtmıştır� Öyle ya bu devirde torpil olmadan hiçbir kapı açılmazken… Bu olay, onun geleceğe dair umutlarını artırmıştır: Demek ki bu ülkede bir şeyler yoluna girmeye başlamış!

Ama Didem unutmuştur; sırtını birilerine/bir yerlere dayamadığında, sisteme entegre olmadığında, kullanışlı bir birey vasıfları taşımadığında, gideceğin bir yer yoktur… Çoğunluk seni azınlığa dönüştürür ve tüm azınlıkların, ötekilerin kaderini yaşarsın�

Şimdilerde paralel yapı olarak adlandırılan “Cemaat Yapılanması”, yargı iktidarının paydaşıdır� 2010 yılı Anayasa değişikliği sonrası yargıdaki gizli(?) yapılanma görünür olmaktan kaçınmamış ve bir karabasan gibi yargının ve ülkenin üzerine çökmüştür� Tam bir temizlik operasyonu yapılıyor, makamlar liyakat gözetilmeden yandaşlara dağıtılıyordu� Kendi iktidar kadrolarını kur- mak için, her türlü yöntemi kullanmaktan kaçınmıyorlardı� Bu süreçte ayak bağı olacağını düşündükleri yargıç adaylarının da, yolu kesiliyordu� Adayların elemeden geçirileceği en uygun yer ise, yine kendi kadroları ile oluşturdukları Adalet Akademisi Eğitim Merkezi idi� Farklı olan, burada kolayca seçilebiliyordu�

Didem de farklıydı, bedelini ödemeli, hizaya gelmeyenlere gözdağı verilmeliydi���

İşte Didem, böyle bir gözdağı vermenin kurbanıdır�

(21)

Leyla KÖKSAL

2015/ 4 Ankara Barosu Dergisi 21

Didem astımdı, sert geçen 2012 kışında sık sık hastalandığı için, Eğitim Merkezi’ndeki stajına devam edememişti� Devamsızlığını belgelemek için sun- duğu hastane kayıtları ise, sonun başlangıcı olmuştu� Belgedeki eksik doktor imzası, aranılan fırsatı vermişti, onun için verilmiş kararı uygulayacakların eline�

Disiplin soruşturmalarının devam ettiği süreçte, hakkında inanılmaz bir karalama kampanyası da başlatılmıştı� Bir yargıç adayı gibi yaşamıyordu bazı- larına göre… Tayt giydiği, içki içtiği, gece hayatına takıldığı gibi dedikodular dolaşıyordu çevresinde� Didem vebalı ilan edilmişti� Çevresi hızla boşalıyor, yalnızlığa mahkum ediliyordu�

Stajı bitirmesine ve sınavlarda başarılı olmasına rağmen, mesleğe kabulü yapılmamıştı� Bunu öğrenme şekli de, başlı başına bir travmaydı� Mesleğe kabu- lünün yapılmadığını, ailesi kura törenine gelmek için yola çıktığında öğrenmişti�

Çocuklarını büyük bir umutla geleceğe hazırlayan anne ve babanın, çocuk- larının geleceğinin elinden alınması… Bunu öğrenme şekilleri… Her şey çok acımasızca yapılıyordu�

Didem bir yandan ailesine kendini anlatmaya, diğer yandan içine itildiği korkunç yalnızlıkla baş etmeye çalışıyordu�

Didem mesleğe kabul edilmeme kararının yeniden incelenmesi için başvu- ruda bulunmuş, reddedilince de HSYK Genel Kurulu’nda kararın kaldırılması için itiraz etmişti� Ailesinin “gel avukatlık yap” önerisini kabul etmemiş, hak- sızlığa karşı mücadele etmeyi, kendini temize çıkarmayı hedeflemişti�

Sahtekar değildi, özel yaşamına dikkat ediyor, öğretilen yargıç kıyafetlerini giymeye özen gösteriyor, yaşadığı apartmanın kedilerine sahip çıkacak kadar insanca ve doğal yaşıyordu� Üstelik içki ile arası hiç de hoş değildi� Ama, anla- tılana kendisi de inanacaktı neredeyse…

Tanıştığımızda karşımda bir suçlu gibi oturmuş, son zamanlarda çok alışkın olduğu suçlayan bakışları aramıştı� Gözyaşları ile ıslanan hüzünlü hikayesini dinlerken, umutsuzluğumu hissettirmemeye çalışmıştım� Yanında duracak, ona bu yolculuğunda yol arkadaşlığı yapacaktım� İyi bir yol arkadaşı olamadım���

HSYK Genel Kurulu’na itiraz süreci, tam bir kabustu onun için� Haklıydı, masumdu, kararın önceden verildiğine inanmak istemiyordu� Nerde neyi yanlış yaptığını, bir türlü çözemiyordu�

Didem’in itirazı reddedildi� Bangolar Yargı Etiği İlkeleri’ne uygun değildi yaşam tarzı� Yargıç olamazdı� Kararda sadece bunlar yazıyordu� Uçsuz bucaksız

(22)

Didem Yaylalı Neden Öldü?

22 Ankara Barosu Dergisi 2015/ 4

bir gerekçe� İçine her şeyi koyabilirsin� Etik = Ahlak demekti Didem için ve bunu kabullenemiyordu�

Kararın eline ulaşması üç ay sürdü� Bu süreçte, az da olsa umudu vardı�

Kapısına bırakılan bildirim üzerine, muhtarlığa gitmek üzere evden çıktı� İdam fermanıydı gelen� Aldı, okudu, çantasına koydu ve gitti� Giderken bile tem- kinliydi Didem� Tek bildiği ve daha önce ailesiyle gittiği otel olan Fethiye’deki otel, yanında HSYK Genel Kurulu kararı��� Gitti… Bitti…

Hikaye de, burada başlıyor aslında�

Didem belki bütün bunlarla başa çıkabilirdi� Baştan kabuller vardır, bir insanı suçlu ilan etmek için� Kadınsan, bu daha da kolaydır� Kadın; özgür düşünüyor, boyun eğmiyor, sokmak istediğin kalıba girmek istemiyor, içki içiyor, mini etekli, tayt giyiyor, kırmızı ruj sürüyor… Bunlardan biri ya da bir kaçı, seni katli vacip hale getirebilir� Didem bu kabullerin kurbanıydı, bu kabullere isyan etti�

Didem masumdu, deneyimsizdi� Kadın yargıç ve savcıların yaşanmışlıklarına tanıklık etmemişti henüz� Oysa kadın yargıç olmak;

saçının rengi, eteğinin boyu nedeniyle soruşturma geçirmek, bekarsa, özel hayatının röntgenlenmesi,

anne ise, çocuğu nedeniyle işi ile yeterince ilgilenmez söylemine maruz kalmak (oysa kadın yargıçlar çoğunlukla çocuklarının büyüdüğüne tanıklık edemez),

eril yargı iktidarının erkek yargıç ve savcılara bolca dağıttığı başsavcılık, mahkeme başkanlığı, komisyon başkanlığı görevlerine talip olmamak, Yargıtay tetkik hakimliğine adaysan, “Çocuğun var mı?”, “Doğurmayı düşünüyor musun?” gibi sorulara muhatap olmak, sanki suç işlemişsin ya da işleyecekmişsin edasıyla sorulan bu sorularla, analığının aşağılanması, eşin yargıç olsa bile, senin işinin hep hafife alındığı bir yaşam,

başkalarının yaşamına dair en can alıcı kararları verirken, kendi yaşamına dair kararları verememe, ataerkil toplumların kadına yüklediği ikincil rolü kabullenme,

kısaca ağır iş yükünün yanında, ağır kadınlık yükünün olması demekti�

Didem yaşasaydı, tüm bunlarla baş edebilirdi� Ancak;

(23)

Leyla KÖKSAL

2015/ 4 Ankara Barosu Dergisi 23

iktidarın paydaş değiştirerek, yeni paydaşları ile yine ve yeniden, hiç vazgeçmeden yargı eliyle rejim değiştirme çabalarını,

makam için ya da başıma bir şey gelir mi kaygısıyla inanmadıkları saflarda yer alan meslektaşlarının varlığını,

birbirini gözetleyen ve ihbar eden meslektaşları arasında kendi gibi olma savaşı vermenin ağırlığını,

muhalif olanların sindirilmesini, yok edilmesini, yargıya güvenin %20’lerin altına düşmesini,

yalnız yargıç ve savcıların değil, halkın da yargıç ve savcıları sınıflandırmasını,

kimsenin kendisi olmaya cesaret edemediği bu düzeni kabullenemezdi�

Ve Didem;

Senin gibiler hala ölüyor, öldürülüyor� Çok ölüyoruz, onlarca, yüzlerce ölüyoruz� Terörün her türlüsü, kol geziyor�

Kadınlar hala öldürülüyor, kadın cinayeti yaşanmayan tek gün yok neredeyse� İtiraz eden, varım diyen kadınlar öldürülüyor…

Gençler öldürülüyor, onların en çok da düşleri, seninkiler gibi, bize emanet�

Çocuklar; bilmedikleri, anlamadıkları bir nefrete kurban ediliyorlar�

Karalama, ötekileştirme; hız kesmeden devam ediyor�

Evet, sen gittikten sonra bir şeyler değişti� İktidarın paydaşı� Şimdi yeni paydaşlarla, aynı süreç, yeni ötekilere karşı sürdürülüyor� Bu arada senin gibi masumlar da, payına düşeni yaşıyor� Evet değişti, hedef kitle…

Korkum yeni mezarlar kazılıyor olmasından�

Didem Yaylalı, bir zamanların iyi çocukları tarafından ölüme gön- derildi� Yeni yargı iktidarı, bunun hesabını sormalı� Failler bulunmalı�

Uzun uzun araştırma yapmaya gerek yok� Faili meçhul bir cinayet değil bu� Zanlılar ortada ve bildik�

Didem Yaylalı’nın hesabı sorulmalı ki, kadınlar yargıç olmaktan korkmasın, kendi gibi olanlar, dik duranlar kazansın� Korku ve umut,

(24)

Didem Yaylalı Neden Öldü?

24 Ankara Barosu Dergisi 2015/ 4

insanları kullanışlı bir aparat haline getirmesin� Adalet arayanlar, doğru adreslere gitsin� Gözdağı, sindirme, kendinden kılma, hepsi benim, hepsi benden olsun ve körlük hali, bitsin� Bütün bunlar, tarafsız ve bağımsız bir yargının yeniden tesisi adına yapılsın� Adalet adına…

Ve son söz: Yaşarken azınlık olanlar ölünce çoğunluk olduğu sürece, hiçbir şey değişmeyecektir�

(25)

Hakemli Makaleler Peer Reviewed Articles

(26)
(27)

HAKEMLİ

Makalenin Geldiği Tarih: 05.11.2015 Kabul Tarihi: 10.11.2015

* Bu makale hakem incelemesinden geçmiştir ve TÜBİTAK – ULAKBİM Veri Tabanında indekslenmektedir.

** Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü.

Mitostan Logos’a Yargının

Cinsiyetlendirilmesi ve

Hukukun Eril İnşası*

Dr. Özlem DUVA**

Didem Yaylalı ve eril yargının tüm mağdurlarına…

(28)
(29)

Dr. Özlem DUVA

2015/ 4 Ankara Barosu Dergisi 29

HAKEMLİ

ÖZ

Türk yargı sisteminin, ayrımcı pratikler ve güçle bütünleşmiş olmak gibi pek çok problemi bulunmaktadır� Pek çok durumda tanık olduğumuz gibi, yasama, yargı organı ve sosyal yapıya dair bir eleştiri getirmeden, kendi başına bu tür problemleri çözemez� Dahası, yargı sisteminin aktörleri bu ayrımcı pratikleri kendileri üretmektedirler� Problemin kökenine inmek ve yargının baskıcı boyutunu açığa çıkarmak için yargı sisteminin erkeksi karakterini analiz etmek gerekir� Bu çalışmada, Aiskhylos’un Orestes üçlemesi yargı erkinin erkeksi karak- terini göstermek üzere seçilmiştir� Orestes, toplumu ve geleneği dönüştürücü karakteri nedeniyle, Yunan tragedyalarının en önemlilerinden ve iz bırakmış olanlarındandır� Orestes’te hem Antik Yunan’daki politik ve sosyal yaşamın sorgulanışı hem de ideolojik politik ve sosyal durumu yöneten ve meşrulaştıran ideolojik araçlara ve hukuk sisteminin inşasına tanık oluruz� Yargı sistemi ve erkeksi iktidar eşzamanlı bir biçimde, mitos yoluyla tesis edilmiştir�

Anahtar Sözcükler: Erkek(si)lik, yargı, mitos, ayrımcılık, ötekileştirme�

(30)

Mitostan Logos’a Yargının Cinsiyetlendirilmesi ve Hukukun Eril İnşası

30 Ankara Barosu Dergisi 2015/ 4

HAKEMLİ

GENDERING JUDGEMENT FROM MYTHOS TO LOGOS AND THE MASCULINE CONSTRUCTION OF LAW

To Didem Yaylalı and all the victims of masculine judgement.

ABSTRACT

Turkish judicial system has many problem in the sense of discriminatory practices and integrating power� As we witness many case, legislation can not solve this kind of problems without critics about social structure and judicial organ� Furthermore, the actors of judicial system produce this discriminatory practices by themselves� It should be an analysis on the masculine character of judicial system to explore the roots of the problem and reveal the oppressive dimension of judical function� In this study, Aeschylus’ trilogy of Oresteia has selected to indicate the masculine character of judiciary power� The Oresteia is one of the most important and influential of all Greek dramas due to it has a transformative character in society and tradition� In Oresteia, we witness the trial both as reflection on the political and social life in Ancient Greece and ideological instrument used in conducting and justifying the political and social situation; and constituting a juridical system at the same time� Judicial system and masculine power has simultaneously established by mythos�

Keywords: Masculinity, judgement, mythos, discrimination, otherization�

(31)

Dr. Özlem DUVA

2015/ 4 Ankara Barosu Dergisi 31

HAKEMLİ

Çağdaş politika teorileri içerisindeki hukuk tartışmalarına bakıldığında genellikle onun norm koyucu yapısına dair tartışmalar merkeze yerleşir; yar- gının işlevi ise bu normların uygulanışına dair çözümleri üretme kapasitesi ile sınırlanır� Bunun bir nedeni modern hukukun kendisini, zaman zaman onu bir şiddet pratiği olarak adlandırmamıza neden olacak denli otoriter bir yapı olarak takdim etmesi, bir diğeri de hukuksal pozitivizmin zihnimizde yer etmiş kalıntıları sayesinde hukuk-politika ilişkisinde yaşanan kopuştur� Diğer yandan yargının, yargı vermenin kamusal karakterinin anlamını unuttuğumuzdan, her bir öznenin veya tikel varoluş biçiminin içine dahil olacağı bir yargı kültürü oluşturmaktan aciz halde bulunmaktayız� Özellikle ülkemizde can yakıcı bir biçimde karşımıza çıkan ayrımcılık ve bunun kökenindeki eril inşanın sebep olduğu şiddeti, teorik kökenini sorgulamadan da olsa, yaşamakta ve deneyimle- mekteyiz� Her geçen gün yargı kararlarının bizatihi sorumlusu olduğu cinayet- ler, LGBTQI ve kadın bireylere yönelik yargı kararlarının şiddet içeren dili ve dahası, yargı alanının dışına atılan kadın yargıçlar ve erkeksi iktidar kavramıyla uyuşmayan yargıç adayları, onların maruz kaldığı ayrımcılık biçimleri gibi mese- leler, sadece yurttaşlık bilincimizi gözden geçirmemiz gerektiğine dair bir uyarı olarak kalmamakta, aynı zamanda yaşam hakkımızı savunmanın, varolmanın dayattığı bir zorunluluk olarak üzerinde düşünmeyi hak etmektedir� Her bir deneyimde yeniden karşımıza çıkan şey, sade bir basiretsizlik değil, sistemli bir kötülük halidir� Bu kötülük halini sadece bir ceza hukukçusu gözüyle değer- lendiremeyiz; her ne kadar ayrımcılık ve kadına yönelik şiddet, cezalandırma konusundaki yetersizliklerden besleniyor olsa da, sorunun kökeni neredeyse modern hukuk düzeninin öncesine dek uzanmaktadır�

Bunu kavramak için seçmiş olduğumuz örnek, Aiskhylos’un Orestes (Oresteia) Üçlemesi’dir� Üçleme ve üçlemedeki yargı kavramsallaştırması okunduğunda, sanki o günden bu yana hukuk ve yargı kavrayışımız pek çok noktada değişime uğrasa da, cinsiyetlendirme açısından bakıldığında büyük bir değişim olmamış gibidir� Sözgelimi Klasik Çağ Yunan mitolojisinde yargıları belirleyici, kabul gören bir karakter olan ve ana rahminden değil, Zeus’un başından dünyaya geldiği anlatılan bakire tanrıça Athena, aslında tam anlamıyla ne bir kadın ne de erkektir� Fakat buna rağmen Athena’nın erkeksi özellikleri anlatılarda ağır basmakta[1], yargılarının gücü bu eril niteliklerden beslenmekte ve O, silahlar kuşanmış bir biçimde tasvir edilerek erkeksi-savaşçı-şiddet kullanan bir karakter olarak takdim edilmektedir�[2] Böylece logos’a dayalı yargılar, daha başlangıç-

[1] Pierre Grimal, Mitoloji Sözlüğü, Çev: Sevgi Tamgüç, Sosyal Yayınları, İstanbul, 1997, s:

107-109

[2] Buket Deniz-Tuba Elmacı, “Athena’yım Öyleyse Varım”, Cogito 54, YKY, İstanbul, 2008, s: 184

(32)

Mitostan Logos’a Yargının Cinsiyetlendirilmesi ve Hukukun Eril İnşası

32 Ankara Barosu Dergisi 2015/ 4

HAKEMLİ

larından beri, mitsel açıklama içerisinde logos’un algılanışına paralel olarak, eril bir kimliğe bürünerek karşımıza çıkmaktadır� Orestes yargılamasında da Athena’nın tercihleri, erkeksi olana dönük bir tavır olarak düşünülmekte ve aslında ne erkek ne de kadın olmayan Athena’nın bu mit içerisinde egemen kılınan tercihleri, mitlerde yer alan yargılamaların ahlaki olarak erkeksi olanla özdeş bir biçimde sunulmaya çalışıldığını göstermiş olmaktadır� Bu yüzden tarihsel süreçte anaerkillikten ataerkilliğe geçişi inceleyen J� J� Bachofen gibi düşünürler, Aiskhylos’un Orestes Üçlemesi’nin üçüncüsü olan Eumenides adlı eserini, anaerkil hukuktan ataerkil hukuka geçişin ilk belgesi olarak görürler�[3]

Her ne kadar anaerkil hukuk düzeni tamamen kişisel ve rastlantısal, bireysel/

kişisel serüvenlerin bir ürünü ise de, ataerkillik bu serüven sonucunda, rasyonel temellendirme yoluyla felsefi ve politik anlayışımıza hükmeden ve varlığını yüzyıllardır sürdüren bir olgu olarak karşımızda durmaktadır�

Orestes yargılaması, bazen son derece olumsal nedenlere dayalı olarak ortaya çıkmış bir temellendirmenin, nasıl olup da günümüz hukuk anlayışına dahi sirayet edebileceğini, pek çok düşünce sistemi içerisinde varlığını sürdürebile- ceğini ve yıkıcı sonuçlarına rağmen kabul görebileceğini gösteren çarpıcı bir örnektir� Orestes’ten yola çıkarak yargı pratiğine içkin cinsiyetçi kodları ifşa etmek, bir yandan modern hukukun yapısındaki iktidar üretici yönelimi eleş- tirmek, diğer yandan ise yargılama eyleminin özünde politik bir işleyişe sahip olduğunu açığa çıkarmak anlamına gelir�

Orestes üçlemesinin genel olarak ele aldığı problem, kabile toplumu ile modern devlet arasındaki gerilimin yarattığı çatışmadır� Oyunda; intikam tanrıçaları yahut öç perileri diye adlandırılagelmiş Erinniler (Erinyes) tarafından temsil edilen kadınlık, kabile toplumunun söze dayalı, tutku ve duygularla verilen kararlarını ortaya çıkaran yasaların taşıyıcısı iken, Apollon eril bir kimliğe sahip ve logos ile temsil edilen, bugün modern devletin yazılı yasalarının kaynağı diyebileceğimiz nomos anlayışını geliştiren bir karakter olarak sunulmaktadır�

M�Ö� 458’de ortaya çıktığı düşünülen bu üçlemenin, Kraliçe Klytemnestra’nın kadınsı/doğa düzenini, tanrı Apollon ve Athena’nın ise erkeksi/logos düzenini temsil ettikleri bir mitos yaratmak suretiyle, kabile toplumundan bir polis demokrasisine dönüşümün temel saiklerini ortaya koyduğu söylenir� Üçleme- nin ilk oyunu olan Agamemnon’da, Truva Savaşından dönen Agamemnon’un karısı Klytemnestra ve onun aşığı tarafından öldürülmesi konu edinilir� Savaşa gidebilmek için kızını, İphigeneia’yı kurban eden Agamemnon, öç almak isteyen karısının gazabına uğrar ve onun aşığıyla birlikte planladığı bir ölüm senaryosunu

[3] Kate Millett, Sexual Politics, University of Illinois Press, Urbana and Chicago, 2000, s:

115

(33)

Dr. Özlem DUVA

2015/ 4 Ankara Barosu Dergisi 33

HAKEMLİ

yaşar� Agamemnon’un bu anlatıdaki pozisyonu, diğer iki oyunun dramatik yapısını da etkilemiştir� Üçlemenin ikinci oyunu olan Adak Taşıyanlar’da bu ölümün öcünün nasıl alındığı sergilenmektedir� Agamemnon’un ardından ikti- dar olan Klytemnestra ve aşığı Aigisthos, meşru olmayan bir tiranlığın aktörleri olarak görülürler� Bu nedenle üçlemenin bu ikinci oyununun konusu, kentin tiranlıktan nasıl kurtarılacağı, üçlemenin başında itibaren beklenen adaletin nasıl gerçekleşeceği, sophrosune (özdenetim, ölçü, ılımlılık) temelindeki bir hayatın nasıl inşa edileceğidir� Böylece Klytemnestra’nın sürgündeki oğlu Orestes’ten bir çözüm bulması istenir ve üçüncü oyun, onun bulduğu çözüme, yani annesini ve onun aşığını öldürdükten sonra aklanmak için kurulacak mahkemeye ve burada verilecek yargıya ayrılır� Özetleyecek olursak, üçlemenin birincisi cinayet;

ikincisi intikam; üçüncüsü yargılama ve bağış lama tragedyasıdır�[4]

Elbette ki tanrılar katında dahi bir bölünmeye yol açmış olan bu mesele, kan davasının ve sonu gelmez ölümlerin yargı yoluyla taşındığı bir aklanma aşamasını ve buradan doğacak düzenliliği esas almıştır� Artık burada yazgı, yargı yoluyla kurulacak adalet olmuştur� Ancak bu yargının karakterine bakıldığında düzeni, birliği ve sistemin devamını, adalete tercih ettiği görülecektir� Sonuçta belki kurulan düzen içerisinde bir yasa tesis edilmiş ve yasalar önünde eşitlik (isonomia) sağlanmıştır ama hüküm kurucu eril aklın gölgesinde kalan kadınsı/

zayıf/aşağı olarak görülenler (kadınlar, çocuklar, köleler gibi) daha baştan bu eşitlik ilkesinin dışında bırakılmıştır� Zira Orestes’in kimliğinde aklanan, erkeksi yargıların kendisidir�

Üçleme, kadınsı doğaya sahip bir düzen ve yargının yenilgisini, polis’in kendi düzeni içerisinde, Atina mahkemesinde cinsiyetlendirilmiş bir akılla yargılamak suretiyle ilan eder� Yargıç olarak kararı verecek, belirleyici oyu kul- lanan Athena, Klytemnestra’nin kocası Agamemnon’u öldürmesinin, Orestes’in annesi Klytemnestra’yı öldürmesinden daha ağır bir suç olduğuna, dolayısıyla anne ile olan bağın, karı-koca bağından daha önemsiz olduğuna; zira babanın, çocuğun gerçek ebeveyni olduğuna Apollon’un ifadelerine katılmak suretiyle hükmeder� Şöyle demektedir Apollon:

“İşte hakikat, bak ve ne kadar haklı olduğumu gör! Çocuğun annesi dediğiniz kadın, onun ailesi değildir, sadece içine ekilmiş bir tohumu besleyip büyüten, onu emzirendir�

Erkek, yaşamın kaynağıdır, tohumu ekendir� (…) Ana olmadan da baba olunur� Canlı tanığımız orada duruyor, bakın, Athena!”[5]

[4] André Bonnard, Antik Yunan Uygarlığı I: İlyada’dan Parthenon’a, Çev: Kerem Kurtgözü, Evrensel Basım Yayın, 2004, s: 206

[5] Aeschylus, “The Eumenides”, The Oresteia, Çev: Robert Fagles, Yale University Press, New Haven and London, 1962, s: 125 (665-675)

(34)

Mitostan Logos’a Yargının Cinsiyetlendirilmesi ve Hukukun Eril İnşası

34 Ankara Barosu Dergisi 2015/ 4

HAKEMLİ

Athena ise bu düşünceleri onaylayarak Apollon’a destek verir, yargısını bu düşünce üzerine inşa eder� Bu sebeple Athena’nın, anne rahminin yalnızca babanın tohumunu taşıyan bir araç olduğu hükmüne katılmış olmakla, eril kodları kendi yargılarının belirleyici unsuru olarak tayin ettiğini söylemek, aşırı bir yorumlama olmayacaktır� Kaldı ki yakın dönem feminist eleştirmenler de buradan yola çıkarak, bu yapıtın polis’in ortaya çıkışıyla birlikte, anaerkil düzene bir müdahale biçimde konumlandığının bir göstergesi olduğunu iddia etmektedirler�[6] Politik gücün kadından erkeğe doğru kayışının dramatik bir anlatımı olarak görülen bu tragedyada ilginç olan, gücün temsili olan bir düzenin bizatihi yargılama mercii tarafından kurulması ve yargıların politik işleyişinin sahip olduğu hakikat inşa edici boyuttur� Nitekim üçlemenin sonunda, oylama sonucunda çıkan sayısal eşitliğe rağmen Apollon’un temsil ettiği modern dev- let ve onun yasa anlayışından doğan yargılar galip gelmiştir� Apollon’dan ve Orestes’ten yana tutum alan bir finalle birlikte yargılamanın seyri, çözümü bugünkü modern devletin yazılı kurallarını inşa eden eril karakterdeki bir logos’u yargının temeline yerleştirmek suretiyle üretmiştir� J�S� Smirgel, “Freud ve Kadınlık: Kara Kıtanın Üstüne Düşen Birkaç Kör Leke” adlı yazısında J� J�

Bachofen’in yorumundan hareketle Orestes Üçlemesi’nde ulaşılan nihai sonucu şöyle anlatır:

“Oyunun sonunda Eumenides olup çıkan Erinniler ise Gece’nin kızlarıdır, Zeus’tan önce hüküm süren yer altı tanrıçalarıdır(babadan önce hüküm süren anne gibi)� ‘Kap- kara ve son derece iğrenç’ olarak tanımlanan Erinniler, iddia makamıdırlar� Savunma makamında ise Apollon yer almaktadır� Orestes Athena’yı çağırır; bilindiği gibi, Zeus’un beyninin kızı olan Athena, annesi ile karışmadan dünyaya gelmiştir, daha doğrusu Zeus’un beyninden ve kafasında miğfer, baştan aşağı silahlanmış olarak çıkmıştı, başka deyişle çocuklara özgü birincil güçsüzlükten kendisini kurtarmıştı� Bunun üzerine Athena, These tarafından yenilgiye uğratılmadan, dolayısıyla yargıç olma ayrıcalıkları Erinniler’in elinden alınmadan önce, Amazonların yerleştikleri yere, Aeropage adında bir mahkeme kurar� Erinniler yaşanan bu anne cinayetinin etkisiyle ve suç zafere ulaşırsa, bu durumda, ‘yeni yasaların eski yasaları yere yıkması gerekeceğini’ söylerler�

Klytemnestra’nın suçunun Orestes’in suçundan daha az olduğu kanısındandırlar, çünkü “Klytemnestra öldürdüğü erkekle aynı kandan değildi” derler� Bunun üzerine Orestes şu şaşırtıcı karşılığı verir: Ya ben? Ben de annemle aynı kandan mıyım? Apollon

[6] Feminist kuramcı Nancy Hartsock, ayrım kategorilerini biraz daha ileriye götürerek, polis’in değerleri ile kadınların değerlerini, radikal ölçüde farklı, ortak yanı olmayan karşıtlar olarak görmekte ve şiddet ve ölüm gibi erkeğe özgü değerlerin karşısında, cinsel aşk ve bakım gibi kadına özgü değerler bulunduğunu vurgulamaktadır� Bu yüzden Hartsock; “Eski Atina’nın erkek yurttaşlarının, kendilerini tehdit eden “mitsel kadınsı güçler”e karşı sürekli korunma zorunluluğu hissettiklerini” iddia etmektedir� Bkz� Nancy Hartsock, Money, Sex and Power: Toward a Feminist Historical Materialism, Northeastern University Press, Boston, 1983, s: 186-187

(35)

Dr. Özlem DUVA

2015/ 4 Ankara Barosu Dergisi 35

HAKEMLİ

da Orestes’in yanında yer alır: “Çocuğu diye anılanı anne değildir dünyaya getiren. Anne tohuma durur, tohumu besleyendir bir tek. Dünyaya getiren erkektir.”[7]

Apollon’un burada bir adım daha ileri giderek bu söylediklerine kanıt olarak Athena’yı göstermesi, aramızda bulunan tanrıça, Zeus’un kızı da bunun en güzel örneğidir demesi ve Athena’nın da Apollon’u onaylaması, Smirgel’e göre basit bir haklı çıkma savaşından fazlasını ifade etmektedir� Böylece savunma makamı olan Apollon’un yanında yer aldığı Orestes’in hükmü, Athena’nın bu onayıyla tasdik edilmiş, Orestes suçsuz bulunmuş, ama onun suçsuzluğunda bütün kadınlar ve kadınsı olan her şey suçlanmıştır� Erinniler bu noktada yalvarışlara başlarlar, eskiden beri sahip oldukları bütün güçlerinin ellerinden alındığına dikkati çekerler, bunun sonucu olabilecek felaketleri haber verirler� Ancak bir şekilde bu aşamadan sonra onların yine tapınılası, yakarılası varlıklar olarak kalmaya devam edecekleri söylenerek dava esnasında yatıştırılırlar ve onlar da Eumenidler’e dönüşürler, bundan sonra yaşamlarını “hayırlı tanrıçalar” olarak sürdürürüler�

Bu yargılamalardaki Erinniler’e yakından bakmakla, yargının ve yasaya dayalı düzenin ortaya çıkışında eril bir temellendirmenin mitler dolayımıyla felsefi-hukuksal plandaki bakış açılarını ne ölçüde etkilediklerini görme şansını elde ederiz Ancak buraya odaklandığımızda, Erinniler’in işlevinin anlaşılması için adalet denilen şeyin tanımlanışını, doğasını ve işleyişini ihmal etmememiz gerekir�

Antiklerdeki genel inanış, bir insanın başına gelebileceklerin, daha o kişi varlığa gelmeden evvel moira’lar tarafından belirlendiği inancına dayanır�

Moira’lar başlangıçta insanın payına düşeni önceden belirleyen güçler olsalar da zamanla anlamları eşitliği ve doğuştan gelen hakları temsil etmeye dönük olarak algılanmış ve farklılaşmıştır� Ancak bu temsiliyet, esasen verili olanla yetinmeyi, fazlasını istememeyi de içermekte ve metron, yani ölçü kavramını, herkesin payına, kısacası yazgısına düşeni kabullenmesiyle sonuçlanmakta idi�

Sonuç olarak moira’lar yoluyla adalet, insanların kendi paylarına düşeni ve düş- tüğü kadarını almayı ifade eder hale gelmekteydi�[8] G� Thomson’un deyişiyle:

[7] J�S� Smirgel, “Freud ve Kadınlık: Kara Kıtanın Üstüne Düşen Birkaç Kör Leke” Kadınlık Yeniden: Çağdaş Psikanalizin Bakışı, Yayına Hazırlayan: Bella Habip, İthaki Yayınları, İstanbul, 2003, s:52

[8] Platon da Devlet’in ilk kitabında “adalet herkesin payına düşeni almasıdır” sözünü diyaloglarında kullanır; adaleti/doğruluğu “herkese hakkını vermek” olarak tanımlar�

(Devlet, 332 c) Demek ki mitoslarla kurulan bu adalet anlayışı, logosa dayalı temellendirmelerde de kendisini göstermektedir� Platon, Devlet, Çev: Selahattin Eyüboğlu, M� Ali Cimcoz, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1975� (332 c)

Referanslar

Benzer Belgeler

Çatışma ortamında görev yapan gazeteciler için en büyük tehlike, gazetecilik görevinin icrasının doğrudan katılım anlamına geleceği ve bu yüzden sivil sta-

menfaatlerinin üstünde tutmaları beklenmemelidir� Nitekim hüküm, bütün olarak değerlendirildiğinde de bağlılık yükümlülüğünün kapsamı hususunda şahıs

Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C�2, 13�Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2017, s�74; EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22�Bası, Yetkin Yayınevi,

[7] “Menfaat Çatışmaları” başlığını taşıyan Talimat’ın 19� maddesine göre, menajerler, futbolcular ve kulüpler, menajerlik faaliyetleri sırasında her türlü

Türk Borçlar Kanunu’nun 113’üncü maddesinin bir maddi hukuk hükmü olduğunu savunan yazarlara göre, söz konusu hüküm ile yapma borçları açısın- dan borca

Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan sözleşmeler ve en son Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuruluş statüsünde yapılan düzenlemeler bu korumanın

[146] Ansay, s� 176; Aydoğan, s� 121; Ayan, s� 159; Helvacı, s� 94; şirket ile üye arasındaki işlemin tüm ekonomik sonuçlarının (haklar ve borçların) şirkete ait

İflâsın ertelenmesi, borca batık olan sermaye şirketlerinin ve kooperatifle- rin, bazı koşulların varlığı durumunda iflâsının önlenmesine hizmet eden bir kurumdur [1] �