• Sonuç bulunamadı

Y. Mimar muallim Behçet Ü N S A L

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Y. Mimar muallim Behçet Ü N S A L "

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T a r i h

O R T A A S Y A S A N A T I

Y. Mimar muallim Behçet Ü N S A L

— Nasıl ki antik dünyada Akdeniz bir medeniyet nak- liyecisi olarak sahillerine ve onun komşularına karşı bu işi görmüş, bir kondansatör rolü oynamış ise, Asya- da da ayni rolü ortada deniz olmadan, fakat, onun ye- rine geniş vadiler (ki vaktile bugünkü gibi çorak ve kurak değiidi) oynamıştır. Ve oradan, bir yerden bir yere konmak üzere, çeşitli kabileler göç etmiştir. Başka zamanda olduğundan daha çok antikitede medeniyet bu- yandan bir yana, bir kıyıdan bir kıyıya seyahat etmiştir.

Bu öyle bir hareket idi ki ırkların yaşamasına yardımı oluyordu: İhtiyaç ve zaruret dolayısiyle bulunduğu yeri değiştirmek, başka yerlerde ne yapıldığını görmek, ekzotik sanat eşyalarını görüp almak, kendi öz mah- sullerini de yabancı pazarlarda satmak içindi bu.

— Bundan dolayı ve böylece Fenike gemileri Akde- nizin her tarafını yararak tâ Suriyeden İspanyaya var- makta idi. Daha evvel Mısırlılar da, templ yapılarında kullanmak üzere, denizden Lübnan (Cedre) ağacmı al- mağa gidiyorlardı. Giridliler tam ve verimli bir ticaret seyir ve seferi kurmuşlar ve eşyalarını her tarafa taşı- mışlardı. Mezopotamya eşyaları Ege ve Adalarmki ile tebdil edilmekte, İberler Kapadokya ile trampalar yap- makta idiler. Ve bu ticarî münasebetlerde fikirler, sa- nat ve din de, kumaş toplariyle ve çanak çömlek san- dıklarının peşi sıra dolaşıyordu.

— Aynı şey tamamile Asyada geçmiştir. Şu farkla ki burada, sâkin bir liman bulup demirleyen gemiler ye- rine, sallanan develerin rıtmii yürüyüşleriyle, kervan- lar vardır. Burada ticaret eşyasiyle birlikte göçen bir de ahali vardır. Bazan bu göçmenler bir baskın ile yağ- mada bulunmak için atlarını dört nal sürmekte ve zen- gin yerler de almaktadırlar. Gezi ve mübadele alanı o- lan bu bir nevi K u r u d e n i z Asyanın kültürel for- munu örmektedir. Cinden, İrandan, Hindden, her yön- den gelen eşyalar bu yol ağzında birleşiyor ve tüccar- lar alış verişlerini orada yapıyorlardı. Ortalık, avlular- da masal anlatanlar, şehir kapıları önlerinde münakaşa yapanlar, ateş yığınlarının etrafında toplanıp geceleyen seyyahlar ile dolu idi. Bunların arasına katılan keşişler, rahipler, papazlar, Budha metinleri ve minyatürleriyle hıristiyan İncilini talime uğraşmakta, ateşe ve şeytana tapmağı öğrenmekte ve ellerinde dolaştırdıkları idolle-

rin esrarını anlatmakta bulunuyorlar. Bu suretle, me- selâ Tarım havzasmda, ham maddeler ve manifatura, kült ve din, ilim ve sanat mevzuları birbirleriyle karşı- laşmaktadır. Ve bu suretle syncretique bir karakter çe- şitli ve fevkalâde kaynakların izlerini taşıyordu.

- Bu bölgenin önemini Rene Grousset bir kitabın- da (3) çok güzel belirtmektedir: Orta Asya, eski coğraf- yacıların Kâşgariyesi (Sir Aurel Steinin Serind'i) Sin- Kiong veya Çin Türkistanı münbit iki vaha zinciri teş- kil eder. Bu, kuzeyde, Kâşgar, Kutşa, karaşar ve tur- fan... Güneyde de, Yarkand, Hotan, Niya şehirleri ve Lob-Noı- mevkii ile meydana gelmektedir. Bu vaha M.

s. V I I - I X . asırlardanberi Türkleşmiş olup evvelce Hin- do-Avrupaî bir dil konuşanlarca meskûndü. Ahîren Pelliot, S. A. Stein ve V. L. Coq heyetleıi tarafından bulunan Tohari dili, Turfan ve Kutşa'da konuşulan, garb tipinde Hindo-Avrupaî bir dildir. Slav diline hısımlı- ğından başka İtalo-Celtik diline de benzemektedir. Ho- tandaki şarkî İran' dili, Sogd dili, Mavera-ün-nehir

(Transr/ciane) in İranî dile eşit diyalekti, kervanlar ta- rafından Çin hududlarına kadar götürülmüştü. Milâdî VIII. asırda bu bölgenin bir kısmı, Koça, Karaşar, Tur- fan, Tüık - Uygur hâkimiyetine geçti. Altay halkının en medenî kısmı olan bunlar bu memleketleri Türkleştir- miş ve eski medeniyetin mirasçısı olmuşlardır. Bu vaha şeridinin vasî bir sahranın ortasında oynadığı rol he- men evvelce Ege denizindeki adaların oynadığı role ben- zer. Bu bakımdan denilebilir ki Gobi bir kum deryası ve âdeta (Asya iç denizi) diğer bir Akdeniz idi. Ve bü- tün kıyılarının medeniyetlerini birbirine bağlıyor, bu yaklaşma ile başka bir hümanizma doğuruyor, yeni bir Ale^andrianisme vücuda getiriyordu. Ayni suretle İs- kender dünyasının helenizmide Mısır kültürüyle, Siro- Kalde, Grek-Latin ile, Hind budhizmiyle birleşmiş idi.

Hind Budhizmi, M. s. II. asırdan itibaren, bütün Orta Asyaya yayılmıştı Bu dinî inanç birliği altından Grek, Hind, İran sanatının tesirleri en verimli şekilde neşir ve taammüm etti.

— Turfan sanatının, bu medeniyete ait ve bağlı kültür

merkezlerinin, eklektik ve syncretique karakteri bura-

da iyi hulâsa edilmiştir. Bu karakterin uzun bir şekil-

de tahlil ve tavsifi bilhassa almanca eserlerde (4, 5) top-

(2)

lanmış bulunuyor.

- İlk kâşifler bu bölgelerdeki, Çin, Hind, İran, hattâ Avrupa, .sanatlarının imtizacından doğan harikulade bir sanat yaratmasiyle karşılaşmaları onlar için tam bir sürpriz olmuştur. Maniheistlerin el yazmaları seyrine do- yum olmayan renkli ve altın minyatürleri, Turfan ke- şiflerinden evvel meçhul idi. Malgame elemanların sen- tezinden doğan bu yeni medeniyet ve sanat ocağının, bu bölgeyi vücude getirerek bir devir yaratan, rühban- lar ve artistlerin de geçtiği, şehirler arası ipek ticaret yolu olmuştur.

- Filhakika buralarda büyük şehirler, umumiyetle freskolarla kapalı manastırlar belirmişti

K

umlar, kade- me kademe örttüğü ve doldurduğu, binaların freskoları- ,11 o kadar iyi ve muhafazalı tutmuştur ki arkeoıoğLra bunlar yeni ve taze yapılmış intibaını vermiştir. L e Coq ve Grunwedel bunların müteaddit örneklerini duvar- lardan sökerek alıp memleketlerine götürmüşlerdir. Ve bunlar artık Berlinde Völkerkunde Museum'da hayret ve takdirler ile seyrediliyordu.

- Turfan bölgesindeki zengin kalıntılara rağmen maalesef daha nice önemlileri, şuurlu veya şuursuz, bir vandalizmin kurbanı olmuştur. Meselâ Karahoça'daki, Sasânî ve helenistik stillerin mezcetmiş ve başka yer- de bulunmayan, resimleri kurtarmak için L e Coq çok gecikmiş bulunuyordu. Nitekim el yazmalarını kurtar- mak için de zaman çok geçmiş idi. Şöhretli bu Alman arkeologu şöyle yazmakta: Köylülerden birinin bana anlattığına göre, ilk keşif heyetinin seferinden beş sene evvelisi, bir templ harabesinde buldukları bir araba do- lusu el yazması (Maniheist), ki ne kadar arzu ile aran- maktadır, toplanmış, tarla yapmak için düzledikleri bu sahada bir müddet kalmış, sonra bunların özel görünüş- leri onları korkutmuş olacak ki kaldırıp nehire atıver- mişleı-dir (6). Türkistanda ahşabın nadir oluşu dolayısi- le civar köylüler, kendi ihtiyaçları için, binalarm kiriş, çatı ve kapı aksamını sökmüşler ve kaldırmışlardır. Ba- zı resimlerin göz ve el aksamını da bazı mutaassıp ka- falı müslümanlar bozmuş ve yok etmişlerdir.

- Bir gün hükümdarlıklar sabit bir şekle ve mekâna erişti. İklimler değişti. Verimli yaylalar çoraklaştı. Du- ran rüzgârların savurduğu kumlar tepelere geçti otur- du. Bağ ve bahçelik yerler çöl haline geldi. Şehirler terk edilmeğe başlandı ve kumlar onların üzerine mantosu- nu yaydı. Ve kervanlar vaktiyle geçtikleri yerlerde gör- dükleri münbit ovalar, güzel şehirler, kudretli hüküm- darlıklar, yerinde bu defa bir şey göremez oldular.

Çok zaman sonra buralara gelen arkeologlar bu kum tepelerini dillendirdiler. Kazılar ve enkaz yığınları temizlenmeğe başlandı. Bazan üzeri otlarla kapalı te- pecikler oyulunca, toprak kitlesi içinde, galeriler ve ni- hayet başında şef mezar odasıyla karşılanılıyordu. Bu o -

daha at kemikleri, altın maskeler, özel silâhlar ele ge- çirildi. Ama bu nâdir vaki oluyordu; zira, yağmacılar buralarını daha evvelden boşaltmışlardı. Bunun gibi Ma- caristanda da, Sibiryanm kuzey nihayetinden gelmiş bronzlar veya Çin atelyeleri mamulâtı görülmekte; Mo- . golistanda Grek kumaşları ve Romen camcılık eserlerine

rastlanmaktadır.

— Bu bölgeleri aşanlar, kabileler, kervanlar, askerler, geçtikleri yerlerde ,'zler ve hâtıralar bırakmışlardır.

Bundandır ki kum tabakalarının altında, beklenmedik, üstüste gelen sanat izleri görülmektedir. Apollon gibi tebessüm eden Budhalar, İran tekniğinde portreler, en hayrete şayanı da Helenize Asyatizm ve Mazdeen bir hıristiyanizm... Hepsi bir arada bulunmaktadır. Her me- deniyet, her din, her güzel sanat, burada karşılaşmakta ve birleşmektedir. Kafkasyadaki kuyumcu ve silâhçılar, işlemelerinde, Mezopotamya temaları kullanıyorlar; Si- biryanm bronz sanatkârları İran motiflerini iktibas edi- yorlar; Çinliler, Hind veyahut Endonezya prototipli y e - ni şekiller çıkarıyorlardı. Ve bunlar o kadar birbiriyle hal ve hamur oluyordu ki bundan yepyeni bir sanat dünyası doğuyordu. Arkeologlar Azizlerin dudakların- da Grek tebessümü, meselâ Diyonizos gülüşü, görmek- ten hayrette kalmışlardır. Ve bu Hindistanı kolonize için gelen İskender'in diktasına hacet kalmadan kendiliğin- den oluvermiştir.

— Ölmüş bir medeniyet fışkıran bu kazı alanları, üze- rine eğilip bakmak kadar başka merak verici bir şey yoktur belki. Zira dünyanın en kıymetli sanat ve tica- ret eşyaları burada, aşılmaz dağlar ve geçilmez steplerle çemberlenmiş olan Orta Asyada, mübadele edilmiştir.

Tarih öncesi ve tarih devrinde kuzeyi güneye, doğuyu batıya bağlamağa yarayan yollardan mahrum bu kum çöllerinin aşılmazhğmı ancak Budhist misyonerleri, bin zahmetle ve gayretle, gidermişler ve buralarını gidiş ge- liş yollariyle örümcek ağı gibi örmüşlerdir. Manes'in son müridleri üstadlarımn yazı ve resimlerini taşımak için buraları aşıyorlardı. Moğol serhadlerini Hindistan ve Ef- ganistana bağlayan bu kimselerle kumların kucaklaşma- sından doğan medeniyetin şahsiliğine, meselâ Turfan bölgesinde çok hayret uyandıran şekline, başka hiç bir yerde rastlanmamıştır; Hind, Çin ve İran elemanları bir- birine bu kadar kaynaşmamıştır. Ve sanat, orijinal kül- türlü Uygurlarda veya Tuharilerde veyahut Efganistan- daki kadar komplike olmamıştır.

- Orta Asyadaki bu olağanüstü sanat ve ırk kay-

naşmalarını ve bu insanların seller gibi dünyanın diğer

yerlerine akışını görmek için, İskit ve Sarmat bronzla-

rının işaretlediği yollarda, Hun eserlerini bulmak ge-

rekmiştir. Fantastik ve komplike bu kuyumculuk eser-

leri bir zamanların göçebe şeflerinin kurganlarmdan

çıkmaktadır. Bunlara karşı merak o kadar artmıştı ki,

(3)

Büyük Petro arkeoloğlara gereken kazakları hemen gön- deriveriyordu. Buluntülar cazibesiz şeyler değildi haki- katen; fakat, bazı teknik yoksullukta olanları için bu- günkü meslekdaşları eskilerin musibetli serencamlarına acımaktadırlar.

— Bu Asyaî - Merkez arkeolojisi nihayetsiz komplike meselelerle doludur. Bilginlerin gayet geniş topraklar- daki verimli bütün buluşlarına rağmen netice henüz tam ve mükemmel olmayan bir hulâsa gibidir. En son buluşlar (1) bile kırk sene evvelki bilgiden fazlasını vermemiştir.

— (İskit) veya (Sarmat) sanatı meselesine dair iddia- lara burada temas edilmiyecektir. Zira, etnik ve este- tik mülâhazaları ile, bu çerçevemiz dışında kalmakta- dır. Yine böylece burada yalnız son keşiflerden bahset- mek isteğimizden ötürü A. Von L e Coq, Paul Pelliot, Albert Grunwedel tarafından yapılan Tarım havzasın- daki, bu en verimli potadaki (2), çalışmalara da temas etmiyeceğiz.

- Yeni etüd edilen, Bezeklik, Murtuk, Kızıl, gibi şe- hirlerde bulunan işaretler adı geçenlerin daha evvelki çalışmalarını tamamlamakla faydalı olmuştur. Yeni a- ı-aştırma heyeti J. Hackin tarafından sevk ve idare edil- miştir.

- Freskoları kalan yerlerden, Hoço, Kızıl, Tumşuk, Çorçuk, Koç, Hotan, Bezeklik, Murtuk, Tuen-Huang...

Turfan sanatının en önemli kalıntı siteleri olup bazan Sasanî, bazan Çin, bazan Hiııd ve bazan da İlk-Hıristi- yan resmini hatıra getirir şekil ve suretteki (7) resim- lerle bezenmişdirler.

Bu keşifler, kutsal yazı ve minyatürlerle, bilhassa ilk elde maniheizm ve onu tesis eden şahıs hakkında bilgi vermektedirler. Bu maniheist resimlerdeki realizm ve objektif özlüklerin Katakomb sanatı ile olan akraba- lığı nazarları çekmiştir. Manes arap ve pers gelenekle- rinde bir rahip olarak değil, fakat büyük bir ressam olarak izler bırakmıştır.

- Bezeklik kaya sanktüerlerindeki freskolar için J. Hackin, estetik ve teknik yönden, malûmat vermek- tedir (8): Bezeklikteki duvar resimleri net olarak yerli yerinde durmaktadır. Bunların tatbikatı hakkında fikir verecek orijinal durumda olanları da vardır. Umumiyet- le Çin tesirlidir. Bu resimlerden bazıları eğer orijinal bir kompozisyon arzetmiyorsa bu hakikî sanatkârlardan reprodüksiyon yapılmasmdandır. Bu usul patron kul- lanmak esasına mevzudur ki bu da kompozisyonun esas çizgilerinin izlerini verir; bu izleri sivri bir şey nokta- layarak delmekte ve resim zeminine tatbik edilerek üze- rinden kömür tozu geçirilmekte ve bu suretle patron kaba bir reprodüksiyon temin etmekte bu da kompozis- yona yeter gelmektedir. Bu reçete Orta Asyada M. S.

I X - X. asırlarda carî bulunmaktadır. Hackin kaya böl-

melerinin yüzlerine yapılan Budhist ve Maniheist resim tatbikatı için de şöyle yazıyor: resim zemini için hazır- lanan kaya yüzündeki sıva tabakası rutubetten çabu- cak ayrılmak tehlikesinde idi. Bundan dolayı bu böl- gede nadiren mevcudiyet gösteren resimler, yine bu se- beple, Budhistler tarafından üst üste tatbik edilmişler- dir. Mamafih Budhî ressamları buna karşılık, at kuy- ruğu, keçi kıh, kuru ot, saman ve kamış parçalarıyla harçlar yaparak bununla dayanıklı ve kayanın rutube- tini tecrit eden sıvalar da yapmışlardır.

- Kızıl daha merak uyandırıcı merkezlerdendir. Zi- ra, (Bin Mağaralar) da, Budhist manastırlarda, sanktü- er ve hücrelerin duvarları bütün komşu stillerini ihtiva eden resimlerle müzeyyendir. Bu dekorasyonun bazıla- rında figürlerine can ve kuvvet veren Hindin tatlı ve kıvrak sanatı, diğerleri önünde de Helenistik, Pompei ve Katakomblarm sanatı hatırlanmaktadır. Burada kub- belerin yüzünde eşarplariyle uçuşan melekler, şurada bir Pers minyatüründen sökülmüş sanılan asker süvariler, Budhi mevzularına karışmış haldedir.

— Bu freskolar Bizans mozaiklerinin akrabası gibi gö- rünmektedir. (Deniz Aygırı) adh mağaranın dekoras- yonuna ait peysajlar, hayretle, Şam Camii peysajlarmı ve hattâ bazan Viyana Hilkat Lavhasını düşündürmek- tedir.

— Hazine mağarası, Gemiciler mağarası, Onaltı Silâh- şor mağarası, Tavus

K

uşu mağarası, Müzisyenler mağa- rası... din ve estetik malzemesi olarak, gayet çeşit ve güzel dekorasyonu ile Orta Asya sanatının karakterini meydana koyan yerlerdir. Kızılda Ming-Oi manastırı gi- bi süslemeli başka bir manastır hemen dünyada yok- tur. Onun kayadan oyulup açılan pencerelerinden gö- rülen sert ve geniş manzarasına mukabil şapel ve hüc- relerinin içinde görülen tatlı ve şefkatli Budhizm sanatı Avrupa sanatlarını anmaya vesile oluyor; fakat, Asya onun daha incesini vermektedir. Ve özel şahsiyeti ile cidden yeni bir sanat yaratmaktadır. (Sonu gslecek sayıda)

(1) S. A. Stein — Archaeological reconnaissances in North Wes- terıı Inclia and South İran. London 1937.

— On Central Asian tracks, London 1933.

(2) Le Coq - Köprülü Cemal tercümes'yle Turfan seyahati ve keşiflerine ait güzel bir makalesi Yeni Mecmua, sayı 47-1918.

(3) R. Grousset - Les Civilisatlones de l'orient Paris 1930, T.

111. P. 143.

(4) Albert Von Le Coq - Die Budhist'sche spâtantike in Mitte- iasien, 1-24.

— Chotscho. Kön. Preuss. Turfan expedition. Berlin 1913.

— Bilderatlas zur kunst und kulturgeschichte Mittelasien, Ber- lin 1925.

(5) Albert Grunwedel - Alt Kutscha, Berlin 1920.

— Altbuddhistische kulturstâtten in Chinesische - Turkestan, Berlin 1912.

(6) L. Coq - Buried Treasures of Chinese Turkestan, London 1928.

(7) Ernest Waldschmidt - Gandhara, Kutscha, Turfan. Leip- zlg 1925.

(8) J. Hackin - Kecherche arch6ologique en Asie Centrale.

Paris 1936.

Referanslar

Benzer Belgeler

Türk Ticaret Bankası, Emeklilik Sandığının, geçen sene aç';ığı, Adana'da bir banka şube binası müsabakasında 1 - 3 üncüye kadar derece alan projeleri bu

70 senelik bir mazisi olan Güzel Sanatlar Akademisi, Sa- nayii Nefise Müdürü Ressam H-mdi beyin teşebbüsü ile Tica- ret Nazırı R if Paşa zamanında «Mektebi Sanayii Nefise» adı

Örümcek ağını örerken, asgarî malzeme ile azâmi randıman ve selâbet temini mes'elesi, tabiî mâniler, rüzgâr, cihet ve meskûn vaziyeti çok muhtelif buluş- ları

yük kütüphanesi ve Vittoria bulvariyle Freguglia caddesinin teşkil ettiği köşede bir kahve-lokanta ile 1 inci kat plânı dol- muş oluyor. yüksekliğinde olup yalnız birinci

Batı Trakya, geçmişten günümüze birçok devletin hâkimiyeti altında bulunan, 1923 Lozan Barış Antlaşması’ndan bu yana da resmi adı “Helen Cumhuriyeti”

[r]

Yönetim Kurulu Başkanımız Abdulvahap Olgun ve Meclis Başkanımız Erkan Aksoy öncülüğündeki 30 kişilik işinsanı heyet, Karadeniz iş ve inceleme gezisi

Dünya’da birçok ülkede hızla yayılan (Covid 19)Koronavirüs salgını nedeniyle ülkemizde alınan tedbirler doğrultusunda bizler de Tunceli Milli Eğitim ailesi olarak eğitim