• Sonuç bulunamadı

Beden Ýçindeki Bedenler Beden Ýçindeki Bedenler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Beden Ýçindeki Bedenler Beden Ýçindeki Bedenler"

Copied!
51
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Manyetik Hipnoz ile Önceki Manyetik Hipnoz ile Önceki Y Y aþamlara Geri Dönüþ aþamlara Geri Dönüþ

Beden Ýçindeki Bedenler Beden Ýçindeki Bedenler

Deha Beyinlerin Ýtici Gücü

Deha Beyinlerin Ýtici Gücü

(2)

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna

Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Nihal Gürsoy Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioðlu

Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu ve

Okur/Abone Ýliþkileri:

Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 Faks: 02122491828 P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul

Yönetim Yeri:

Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul

Baský:

Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.

Çobançeþme Mah. Sanayi Cad.

Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL

Yurt Dýþý: 50 YTL

Beden Ýçindeki Bedenler ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Manyetik Hipnoz ile

Önceki Yaþamlara Geri Dönüþ ... ... 6

Ahmet Kayserilioðlu

Görevimiz Tehlike ... 17

Güngör Özyiðit

Iþýk Menderes ile Söyleþi ... ... 22

Nihal Gürsoy

Kanatlarýmýn Altýndaki Rüzgâr

(Son Bir Kez) ... 28

John Edwards/Arýn Ýnan

Tipik Çocuklar, Tipik Ölümler

(Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý) ... 32

Carol Bowman/Nelda Bayraktar

Saklý Düzende Mucize ... 36

Halûk Berkmen

Deha Beyinlerin Ýtici Gücü ... 40

Özer Baysaling

Seçim Tutulmalarý ... 46

Funda Ceyhan Cilt: 39 Sayý:466 Ekim 2007

(3)

Sevgili Dostlar

Bir kýsmýmýz ulusal bütünlük, üniter devlet derken, bunu

pekiþtirmeye çalýþýrken, diðer kýsmýmýz çoktan karþýsýndakine öteki ve uzlaþýlmaz kiþi gözüyle bakmaya baþladý bile. Dýþ basýnda Türkiye’nin keskin bir kültürel bölünmüþlük yaþadýðýna dair yazýlar çýkmakta. Bu tespit, siyaseti de aþan önemde ve derinlikte bir olguyu iþaret ediyor. Eðer bu doðru ise þaþýrtýcý ve ülkemizin bu þekilde de olsa bölünmesi, daðýlmasý gerçekten acý. Þeklen, þartlar öyle gerektirdiði için bir arada olan ama birbirinin yüzünü görmek dahi istemeyen aileler gibi kavgalý, mutsuz, egolarý

sivrilmiþ insanlar olarak yaþamamýz ne üzücü. Bunun çözümleri vardýr ve bulunmalýdýr. Sevgi Dünyasý, çýkýlacak her yolun, varýla- cak her hedefin, yapýlacak her iþin, her gönlün gýdasýnýn sevgi olduðuna inanmaktadýr. Doðru, bilinçli, fedakârlýk ve sabýrla beslenen, saygýlý sevgi. Aslýnda bizler hepimiz, birbirimizi olduðu gibi kabul etmeye ve sevmeye mecburuz da. Çünkü bizler diðer canlýlardan farklýyýz, insanýz, kendimizi olduðumuz gibi akýþa býrakamayýz. Olaylara þekil verecek bir hüviyeti ve kudreti olan bilgiye sahibiz. Bir yolunu bulup övündüðümüz geçmiþimizdeki tecrübelerden faydalanarak çareler üretmeliyiz çok geç olmadan.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Dr. Refet Kayserilioðlu

BEDEN ÝÇÝNDEKÝ BEDENLER

Bütün dünyayý idare eden bir büyük ruh olduðu gibi, bütün güneþ sistemini idare eden de bir büyük ruh vardýr. Fakat onlarýn altýnda kademe kademe küçülen, sýký tesir aðlarý ile biribirine baðlanan bir idare mekanizmasý vardýr.

Bu idare mekanizmasý git-

tikçe yükselmekte, gittikçe

büyümektedir. Ýþte bunlarýn

teþkil ettiði hiyerarþik

(kademeli, mertebeli) sis-

teme, YÜKSEK ÝDARE

MEKANÝZMASI denir.

(5)

Erdem- Geçen konuþ- mamýzda organizasyon- lar hakkýnda daha geniþ bilgiler vermeyi vaat etmiþtiniz. Sizden ilk ricam, organizasyon ve organizma ne demektir, bunlarý söylemenizdir.

Özden - Kelime olarak organizma ve organi- zasyon aþaðý yukarý ayný manâya gelir. Belli bir vazifeyi yapmak üzere bir araya gelmiþ fertlerin veya organlarýn meydana getirdiði topluluktur.

Organizma bu toplu- luðun statik (hareketsiz) durumunu ifade eder, organizasyon deyince bu topluluðun çalýþma halin- deki durumu anlaþýlýr.

Böyle bir topluluðun fiiliyatta hareketsiz hali olamayacaðýna göre her iki tabir de ayný toplu- luðu ifade etmiþ olacak- týr.

Erdem- Organizas- yonlarda bir idare edenin (organizatör) bir de idare edilenlerin bulunduðunu söylemiþtiniz. Bunlar arasýndaki münasebet ne tarzdadýr?

Özden - Organlarýn hepsi bir bedeni teþkil ederler. Bu bedende her organýn bir vazifesi vardýr. Vazifeler birbirini

tamamladýðý için, organi- zasyonun yürümesinde hepsi de ayný derecede lüzumlu ve ehemmiyet- lidir.

Yani hiçbir organ ben diðerinden daha mühim vazife yapýyorum diye fazla bir hak iddia ede- mez. Çünkü o bedende az veya küçük vazife gören uzuvlara da ihtiyaç vardýr. Meselâ bir

bedenin kalbe de ihtiyacý vardýr, mideye de, ciðere de, göze de, kulaða da.

Bunlarýn birisi noksan olursa o beden o yönden noksan olur. Bütün bu organlarýn baþýnda da onlarýn sevk ve idare- siyle görevli bir organi- zatör vardýr. Organizatör o bedenin sadece bir amiri deðil, ayný zaman- da sahibi ve mesulüdür.

Yani organizatör organ- lara bedenimin parçalarý, bana ait parçalar diye bakacaktýr. Onlarýn va- zifelerini iyi bir þekilde tanzim etmek, vazifeler arasýnda iyi münasebetler kurmak ve her organýn vazifelerini devamlý bir þekilde takip etmek de organizatörün vazifesidir.

Bunlarý iyi bir þekilde yapamadýðý takdirde mesuldür.

Erdem- Organiza- törün mesuliyeti kime karþýdýr?

Özden - Mesuliyeti hem vazifeye karþý, hem hâkimi bulunduðu organ- lara karþý, hem de kendi üstünde bulunan daha büyük organizatörlere karþýdýr. Vazifeye karþý mesuldür; aldýðý vazifeyi iyi bir þekilde yapmalýdýr ki daha üst vazifelere liyâkat kazansýn.

Organlara karþý

mesuldür; çünkü onlarýn organizatörü olmakla, onlarýn tekâmül etmeleri görevini üzerine almýþtýr.

Aralarýnda iyi münase- betler kurarak, her birinin vazifesini yakýn- dan takip ederek iyi bir þekilde çalýþmalarýna, vazifelerini iyi bir tarzda yapmalarýna imkân hazýrlamalýdýr. Çünkü elinde bulunan çeþitli vasýtalarla onlarý çok yakýndan takip, kontrol ve sevk edebilir. Daha üst organizatörlere karþý mesuldür, çünkü organiz- malar kademe kademe yükselirler. Ve bir bedenin organizatörü, daha büyük bir bedenin organý durumundadýr.

Erdem- Burasýný iyice anlamadým. Bir organiza-

(6)

tör nasýl baþka bir bedenin organý oluyor?

Özden - Meselâ karaciðeri ele alalým. Bu birçok lobülüslerden, hücrelerden, damarlardan ve sinirlerden mey- dana gelen bir organizasyondur.

Her bir lob (karaciðerin büyük parçalarý) daha aþaðý seviyede de lobülüs (küçük parçalar, vazife gruplarý) ve hücreler karaciðerin kademe kademe küçülen organlarýdýr. Þimdi bütün karaciðerin bir ruhu, yani bir organizatörü vardýr.

Bu karaciðere ait bütün iþlerin iyi bir þekilde ve birbirine baðlý olarak yürümesini temin eder.

Ayný zamanda loblarýn da, lobülüslerin ve hücrelerin de birer ruh- larý, yani kendi vazi- felerini yürütmekle mükellef birer organiza- törleri vardýr. Halbuki karaciðer de hazým sis- teminin bir organýdýr.

Yani hazým sistemi ruhu- na tabi bir organdýr ve bu

sistem içindeki vazifesi- ni, sistemin diðer organ- larýyla sýký münasebet halinde yapar. Hazým sis- temi ise insan bedenine ait bir organdýr. Hazým sisteminin bir ruhu (yani bir organizatörü) olduðu gibi, bedenin de bir ruhu (organizatörü) vardýr.

Beden ise bir aile organi- zasyonunun bir uzvu (organýdýr). Karý, koca ve çocuklar aralarýnda vazi- fe taksimi yapýlmýþ birer organdýrlar. Bunlarýn üstünde de aile bedeninin bir ruhu (bir organiza- törü) vardýr. Aile ruhu aile fertleri arasýndaki münasebetleri düzenle- mek zorundadýr. Bu bir bedensiz varlýktýr. Fakat bedensiz deðil, onun

bedeni ailedir.

Yukarýlara çýktýkça organlarýn serbestlikleri artmakta, dolayýsýyla organizatör- ler daha kudretli olmak zorun- dadýr.

Erdem- Aile ruhu ne demektir? Aileyi sevk ve idare eden aile reisi deðil midir?

Özden - Aile reisinin ailenin sevk ve

idaresinde rolü büyüktür.

Fakat ne derece büyük olursa olsun bu aile bedenini teþkil edip devamlý ve her yönüyle sevk edecek kudrette deðildir. Aile reisi aile ruhunun ilk planda gelen yardýmcýsýdýr. Beden içinde sinir sistemi orga- nizatörünün (ruhunun) durumu gibidir. Fakat ailenin bedenli reisi her zaman erkek deðildir, bazen de kadýndýr. Aile ruhunun vazifesi karýko- ca arasýnda devamlý sevgi baðlarý kurup bun-

(7)

larý kuvvetlendirerek münasebetlerin iyi bir þekilde yürütülmesine hizmet etmektir. Aileye girecek yeni fertlerin düzeni bozmayýp

kuvvetlendirmesine çalýþ- maktýr. Aile de bir kabile, bir þehir veya bir millet topluluðu içinde bir organdýr. O halde aile organizatörü de bir millet organizatörünün bir uzvudur. Bir milletin de idare edici bir ruhu vardýr.

Erdem- Bu enteresan iþte. Peki bu millet ruhu- nun vazifeleri nelerdir ve bu ruh nerede bulunur?

Özden - Ruh için nerede bulunur diye sor- mak doðru deðildir. Ruh için bir yer yoktur. O her yerdedir, yani mekânsýz bir âlem içindedir. Bizim bedenimizin ruhu

nerededir? Kalbimizde

mi, beynimizde mi, bedenin dýþýnda bir uzak köþkten mi bedeni idare ediyor? Hayýr hiç birisi deðil. Bir yandan bedenin bütün organlarý ve organizatörleri ile bir arada, bir yandan da onlarýn ne içinde, ne dýþýndadýr. Vazifelerine gelince aileler, þehirler, milleti teþkil eden ýrklar, çeþitli ekalliyetler veya ekseriyet halinde bulunan ve baþka baþka dil

konuþan, ayrý dinleri olan topluluklar arasýnda bir bað kurmaktýr. Bu iþin ne derece zor olduðu mey- dandadýr. Bu kadar geniþ fertleri ve aileleri hepsini ayný anda düþünebilmek, her birinin icabýnda bir- birine zýt ihtiyaçlarýna cevap verebilmek zorun- dadýr. Bunun için geniþ bir haber alma þebeke- sine, detaylý bir idrak

kapasitesine sahip olmak ve kudretli bir tesir sis- temine malik olmak icap eder.

Erdem- Bu böyle yukarýlara doðru gidiyor- sa bütün dünyayý idare eden bir organizatörün, bir büyük ruhun da olmasý lâzýmdýr.

Özden - Evet bütün dünyayý idare eden bir büyük ruh olduðu gibi, bütün güneþ sistemini idare eden de bir büyük ruh vardýr. Fakat onlarýn altýnda kademe kademe küçülen, sýký tesir aðlarý ile biribirine baðlanan bir idare mekanizmasý vardýr. Bu idare mekaniz- masý gittikçe yükselmek- te, gittikçe büyümektedir.

Ýþte bunlarýn teþkil ettiði hiyerarþik (kademeli, mertebeli) sisteme, YÜKSEK ÝDARE MEKANÝZMASI denir.

(8)

Manyetik Hipnoz Manyetik Hipnoz

ile Önceki ile Önceki

Y Y aþamlara Geri aþamlara Geri Dönüþ

Dönüþ

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

(9)

MERAKIN BÖYLESÝ

Amerika'da hangi kitapçýya gitseniz onun bir veya birkaç eserine mutlak rast- larsýnýz.

Hem de edebiyatla, popüler sosyal konularla ya da politikayla en ufak bir ilgisi olmamasýna raðmen!..

Bütün bu popülist konularýn en uzaðýn- da, fizik biliminin, "Kuantum elektrodi- namiði" gibi derin bir konusunda Nobel Ödülü sahibi Richard Feynman'ýn;

ölümünden neredeyse 20 yýl sonra bile gündemde kalmasý; onun hemen her þeye merak duyan, çok zeki, çok þakacý ve hepsinden önemlisi çok açýk sözlü bir karaktere sahip olmasýndan!..

Yazdýðý fizik kitabýnýn kapaðýna, epeyce emek verdiði davulunu çalarken ki resmini koydurmak istemesi, onun þakacý ve pervasýz davranýþlarýndan sadece bir örnek...

Ýlgi duyanlar onun, Prof. Ömür Akyüz tarafýndan Nar Yayýnlarý'nca Türkçe'ye kazandýrýlan "Kuantum Elektrodina- miði" (KEDÝ) kitabýndan çok yarar- lanacaklardýr.

Neyse, konumuz bu deðil...

Bu meraklý karakterin 1940'lý yýllarýn baþýnda Princeton Üniversitesi'nde fizik lisansüstü eðitimini yaparken, her hafta deðiþik konularda verilen konferanslar- dan birinin "Uygulamalý Hipnoz"

konusunda olacaðýný iþitince; denek ararken hemen ortaya atýlýp: "Beeeeen!"

diye baðýrýp gönüllü olacaðýndan kim- senin kuþkusu yoktu.

En iyisi bu ilginç hipnoz deneylerini kendi aðzýndan dinleyelim:

"Bir gece Eisenhardt ayaða kalktý ve

"Ýki hafta sonra, bir psikoloji profesörü

hipnoz hakkýnda konuþma yapmak üzere gelecek. Þimdi, bu profesör hipnoz hakkýnda sadece konuþmak yerine gerçek bir hipnoz gösterisi yapmanýn çok daha iyi olacaðýný düþündü. Bu se- beple gönüllü olarak hipnotize olmak isteyen insanlar istiyor..."

Hemen heyecanlandým, hiçbir sorum yok ama hipnoz hakkýnda bir þeyler öðrenmem gerek. Müthiþ bir þey olacak bu!..

Dekan Eisenhardt devam ederek, üç ya da dört kiþi gönüllü olursa iyi olacaðýný, böylece hipnozcunun önce onlarý bir denemeden geçirerek hangilerinin hip- notize olabileceðini görme olanaðý bula- bileceðini, bu yüzden bu iþ için baþvur- mamýzý çok istediðini söyledi.

Dekan salonun bir ucunda idi ve ben ta uzaktaki diðer ucunda, arkada idim.

Arada yüzlerce arkadaþ vardý. Herkesin bu iþi yapmak isteyeceðini biliyordum.

Ve çok uzakta arkada olduðumdan beni göremeyeceðini düþünerek çok kork- muþtum. Bu gösteriye mutlaka katýl- malýydým!

Sonunda Dekan "Ve þimdi soruyorum, aranýzda gönüllü var mý?" Elimi havaya kaldýrdým ve sandalyeden fýrlayarak, se- simin çýktýðý kadar, beni duyabileceðin- den emin olacak þekilde baðýrdým:

"Beeeeeeeeeeeeen"

Evet beni duydu, çünkü baþka bir kiþi bile yoktu. Sesim salonda yankýlandý, çok utanç verici idi. Dekan'ýn o andaki reaksiyonu: "Evet, kuþkusuz sizin gönül- lü olacaðýnýzý biliyordum Bay Feynman ama merak ediyorum acaba baþka gönül- lü olacak mý?" oldu.

Sonunda birkaç arkadaþ daha gönüllü oldu ve gösteriden bir hafta önce adam

(10)

gelip hangimizin iyi hipnotize olabilece- ðini görmek için uygulama yaptý. Olay

hakkýnda bilgim vardý ama hipnotize olmanýn nasýl bir þey olduðunu bilmiyor- dum.

Benim üzerimde çalýþmaya baþladý ve kýsa sürede "Gözlerinizi açamýyorsunuz"

diyeceði duruma geldim.

Kendi kendime, "Ýddia ederim ki göz- lerimi açabilirim, ama durumu bozmak istemiyorum. Bakalým ne kadar ileri gide- cek" dedim. Ýlginç bir durumdu. Sadece biraz sis içinde kalýyorsunuz ve her ne kadar biraz kendinizden geçseniz bile, gözlerinizi açabileceðinizden emin olu- yorsunuz. Ama kuþkusuz, gözlerinizi açmýyorsunuz, yani bir þekilde bunu yapamýyorsunuz.

Bir sürü baþka þeyleri de uyguladý ve benim oldukça iyi olduðuma karar verdi.

Gerçek gösteriye sýra gelince bizi sahnede yürüttü ve tüm Princeton Lisansüstü Koleji Mensuplarýnýn önünde hipnotize etti. Bu defa etki daha kuvvetli

idi; sanýyorum nasýl hipnotize olunacaðýný öðrenmiþtim. Hipnozcu deðiþik gösteriler yaptý. Normal olarak yapamayacaðým þeyleri yaptýrdý ve sonunda bana hipnoz- dan çýktýktan sonra, yerime doðrudan dönmek yerine -ki tabii olarak bu yoldan gidilmesi gerekirdi- odanýn tüm çevresini dolanýp yerime arka taraftan yürümemi söyledi.

Tüm gösteri süresince neler olduðunun hayal meyal farkýnda oluyordum ve hip- nozcunun söylediði þeylere uyuyordum, ama bu defa karar verdim, "Allah kahretsin, artýk yeter. Doðrudan doðruya yerime gideceðim."

Ayaða kalkýp, sahneyi terk etme zamaný gelince, doðrudan yerime doðru yürüm- eye baþladým. Ama sonra beni sýkýntýlý bir duygu kapladý. O kadar rahatsýz hissettim ki devam edemedim. Salonun tüm çevresini yürüyerek dolandým.

Bir süre sonra, baþka bir vesile ile bir kadýn tarafýndan hipnotize edilmiþtim.

Hipnotize olduðum sýrada kadýn: "Bir kib- rit yakacaðým, üfleyerek söndüreceðim ve hemen elinin üstüne dokunduracaðým.

Hiçbir acý hissetmeyeceksin."

"Saçma!" diye düþündüm. Bir kibrit aldý, yaktý, üfleyerek söndürdü ve elimin üstüne dokundurdu. Birazcýk sýcak hisset- tim. O sýrada gözlerim kapalý idi, ama düþünüyordum. "Bu kolay. Kibriti yaktý ama elime baþka bir kibriti dokundurdu.

Bunda bir þey yok; sadece bir numara!"

Hipnozdan çýktýðým zaman elimin üstüne bakýnca çok fazla þaþýrdým. Elimin üstünde bir yanýk vardý. Kýsa zamanda bir kabarcýk belirdi ama hiç acýtmadý, hattâ patladýðý zaman bile.

Hipnozun çok ilginç bir deneyim olduðunu düþünüyorum. Siz hep kendi- nize "Bunu yapabilirim ama yapmaya-

Richard Feynman

(11)

caðým" dersiniz. Bu ise yapamayacaðým demenin bir baþka þekli deðil mi?

(Meraklý Bir Karakterin Serüvenleri.

Evrim Yayýnlarý s:69)

Ne kadar zorlasanýz, tabanca bile doð- rultsanýz Feynman'ý gerçek dýþý konuþtu- ramazsýnýz. 1986'da havada infilak eden Challenger uzay mekiði kazasýný araþtýr- ma komitesine seçilen Feynman, o çok meraklý karakterinin bir uzantýsý olarak bireysel gayretiyle kazanýn gerçek nede- nine ulaþmýþ ve hükümetin baskýsýna rað- men bunu açýkça ortaya koymaktan kimse onu engelleyememiþti. Dolayýsýyla bu hipnoz deneylerini ve bizim post-hipnotik telkin dediðimiz; hipnoz sonrasýnda gü- lünç bir þekilde, salonu fýrdolayý turlayýp yerine oturmasý emrini aynen uygula- masýný da "ayniyle vâkî" bir serüven kabul etmekte son derecede haklýyýz.

Görülüyor ki 18. yüzyýlýn son çeyreðinde manyetik hipnoz teorisini ve tedavi uygulamalarýný ilk defa ortaya koyan ve bu yüzden olmadýk olaylara,

zorlamalara maruz kalan Mesmer'den ve izleyicilerinden sonraki yýllarda; köprü- lerin altýndan sular durmadan akarken;

gerçekler de adým adým gün yüzüne çýk- mýþ ve Batý Dünyasý'nda Princeton gibi saygýn üniversitelerde bile hipnoz konfe- rans ve gösterileri doðal karþýlanýr olmuþ- tu. (Hipnozun tarihçesi için Fancher'in

"Ruhbilim Öncüleri" Ýdes Yayýnlarý s:144- 173'den yararlanabilirsiniz).

YURDUMUZDAKÝ

BÝLÝMSEL HÝPNOZ ÇALIÞMALARI Türkiye'miz Dr. Bedri Ruhselman'ýn sayesinde yirminci yüzyýlýn ortalarýnda da olsa bu kervana katýlmaktan geri dur- mamýþ; onun ve izleyicilerinin büyük gayretleriyle parapsikolojik olaylarýn ve hipnozun deneysel araþtýrmalarýnda Batý ile aramýzdaki boþluk kýsa sürede kap- atýlmýþtý.

Aslýnda bu yazýmda 1964 ortalarýnda bir gece Çetin Altan'ýn da misafirimiz olduðu çok ilginç bir hipnoz ve ekminezi deneyinden yeniden bahsedeceðim. Ancak bizler hip- nozla çok daha önceden tanýþmýþ olduðumuzdan evvela kýsaca o yýllara dönmek istiyorum.

1959 - 1960'da Ý.T.Ü. Ýnþaat Fak. Son sýnýf öðrencisiyim.

Kardeþim Abidin de Ý.Ü. Týp'ta okuyor. Konya Talebe Yurdu'nun Beyazýt'taki büyük binasýnda kalýyoruz. Aðabeyim Dr. Refet Kayserilioðlu, Bedri Ruhselman'- dan sonra Metapsiþik Derneði'nin baþkaný olduðundan, bizler de onun yanýnda teorik ve pratik bil- gilerimizi, görgülerimizi iyice pekiþtiriyoruz. Herkese açýk Salý

Anton Mesmer

(12)

günlerindeki toplantýlarýnda Bedri Bey'in kitaplarýndan konferanslar veriliyor, sonra da aðabeyimizin operatörlüðünde yapýlan parapsikoloji ve hipnoz deneylerini misa- firlerle birlikte büyük bir istek ve dikkatle izliyoruz. Teknik bir eðitimin içinden geçtiðimden, akýl ve mantýðý önde tutu- yor, deneylerin pozitif bilimlerin sýký kontrol þartlarý altýnda yapýlmasý gereðine çok dikkat ediyorum. Konferanslarýmda da ayný titizliði gösterdiðimden mezu- niyet yýllýðýmýzda arkadaþlarým: "Futbol- dan sonra alâkalandýðý þey: Metapsiþik.

Ertesi günü bize kesebilmek için cemiye- tin seanslarýný kaçýrmaz ve konferanslarý- na vizelerinden iyi hazýrlanýr" diye yaz- maktan kendilerini alamamýþlardý.

O sýralarda "Ruh ve Madde" dergisini de yayýn- lamaya baþlamýþtýk. Talebe yurdundaki arkadaþlarýmýzý da seferber ederek etüd salo- nunda hep beraber dergileri zarflayýp, adreslerini yazýp abonelere postalamayý her ay þölenimsi bir ritüel haline getirmiþtik. Angarya çalýþtýr- mak olmaz. Arkadaþlarýmýza borcumuzu onlarý Salý kon- feranslarýna ve parapsikolo- ji çalýþmalarýna götürerek ödemeye çalýþýyoruz.

Ve onlar arasýndan birisi, Hukuk Fakültesi'nde okuyan Ereðlili Orhan Ergen hipnoza çok elveriþli bir süje olarak, aðabeyim tarafýndan keþfedil-

diðinden, herkese açýk salý gecesi toplan- týlarýnda aylarca onun üzerinde yapýlan muhteþem hipnoz denemelerini izliyoruz.

Herkeste gerçekleþmeyen, hipnozun derin somnambül safhasýna kolaylýkla inen Orhan Ergen'in telkinle deðiþik kiþiliklere bürünmesini; kaðýt parçalarýný bir çiçek gibi zevkle koklamasýný, uyuþtu denen koluna acý duymadan iðne batýrýlmasýný, ya da vücudunun tamamen katýlaþtýrýlarak katalepsi haline getirilmesini; belli sesleri duymama emrinin aynen gerçekleþmesi- ni; hipnoz sonrasý yapmayý kabul ettiði davranýþlarýn, telkin edildiði gibi saati saatine uygulamasýný defalarca izledik.

Uyandýktan sonra olanlarýn hiçbirini hatýrlamayan arkadaþýmýzýn, örneðin toplantýdaki belli bir hanýmdan, belli bir zamanda çantasýný istemesi telkinini, uyanmadan önce kabul etmiþse; zaman yaklaþýrken koltuðundaki sýkýntýlý kýpýr- danýþlarýný ve tam vaktinde, mahcup ve ezik bir edayla, hanýmdan çantasýný istemesini, içimizden kahkahalar atarak izliyorduk. Bu post-hipnotik telkinlerden çok ilginç olanlarýndan biri, seansý takip eden gün yapacaklarýyla ilgiliydi. Yapýlan bu hipnoz deneylerini biz her ay "Ruh ve Madde" dergisinde aynen yayýmlýyorduk.

Bu sonraki günle ilgili post-hipnotik telkinin verildiði seansta bulunan ve son- raki gün, tesadüfen, telkinin uygulanma saatine yakýn bir zamanda süjemiz Orhan Ergen'le ayný mahalde olan Suat Tahsuð arkadaþýmýz bakýnýz dergimizde bunu nasýl anlatmýþtý:

"... Bir defasýnda süjeye, ertesi gün saat dörtte, operatörlüðü yapan Dr. Refet Kayserilioðlu'na telefon etmesi telkin edilmiþti. Ertesi gün tesadüfen kendisini saat üç buçukta Florya plajýnda gördüm.

(13)

Kendisiyle birkaç dakika konuþtum. Bir gün evvelki post-hipnotik telkini unut- tuðumdan, arada bir sorduðum sualleri dalgýnlýkla cevaplandýrmasý hayretimi mucip oldu. Saat dörtten evvel kendisiden ayrýldým. Sonradan haber aldýðýma göre, süje tam dörtte plajda telefon aramýþ ve mevcut telefondan istifade ederek Refet Bey'e telefon etmiþtir. Tespit ettiðimize göre, saat dörtten evvel böyle bir þeyi düþünmüyor, ancak dalgýn bir halde bulunuyordu. (Ruh ve Madde sayý:7 sayfa: 21)

Orhan Ergen'le yapýlan hip- noz deneylerinde en ilgimizi çekeni bütün bunlarýn ötesin- deydi. Telkinle yaþamýnýn geçmiþ yýllarýna götürülüyor ve o anlarý, sanki ruhsal teyp bandýnda o metreye gelmiþçe- sine aynen tekrar yaþýyordu.

Bir sonraki seansta ayný an- lara getirilince yine aynýsýný tekrarlýyordu.

Çocukluðu Ereðli'de geçtiðinden þivesi hemen o yöreye uygun hale geliyordu.

Hele bir de doðumdan önceki spatyom (âhiret) hayatýna ve daha önceki yaþam- larýna inildiðinde süjemizin yaþadýklarý hepimize ilgimizi kamçýlayan yeni bil- giler getiriyordu. Önceki hayatýnda Boðazda Arnavutköy'de avare bir þekilde bomboþ yaþayýp genç yaþta ölen süjemi- zin öte âlemdeki vicdanî hesaplaþmalarý, nedametleri ve bu yeni hayatýna hazýr- lanýrken yaptýðý planlama celseleri tüm iz- leyenlere geniþ düþünce ufuklarý açmýþtý.

Evet, bu 1964'den önceki yýllardaki bu kýsa gezimizden sonra asýl konumuza gelebiliriz. Ama izninizle takvimi yine biraz geriye çevirmek istiyorum. Öyle ya,

"Çetin Altan'ý bir hipnoz seansýna çaðýr- mak nereden de aklýmýza geldi ki?" haklý olarak sorabilirsiniz.

Cevabýmýz basit: "Olaylar böyle geliþti de ondan!.."

Aynen þöyle oldu: Metapsiþik Derneði’- nden ayrýldýktan sonra yayýmladýðýmýz

"Ruh Dünyasý" dergisinin Milliyet Gazetesi'ndeki tanýtým ilanlarýnýn Çetin Altan'ýn "Taþ" sütunun altýndaki en çok dikkat çeken yerde çýkmasýna özen gös- teriyorduk. Bunlar yazarýn ilgisini çek- tiðinden 1964 Mart sayýsýný alýp okumaya baþlýyor. Aksilik bu ya... Derginin 22 nci sayfasýnda "Ankara'daki Ruhî Olay"

baþlýklý yazýyý okuyan yazarýmýz çok celâlleniyor. Aslýnda dergimize ünlü bestekâr Erol Sayan ve bir arkadaþý tarafýndan yayýmlanmak için gönderilen;

aralarýnda deðiþik mesleklerden kiþilerin ve profesörlerin bulunduðu 9 kiþilik bir heyetin önünde yapýlan bir parapsikoloji deneyinin anlatýldýðý imzalý bir tutanaktýr, yazarýmýzý sinirlendiren. Tüm heyetçe imzalanan bu tutanakta; kollu bir san- dalyede oturan süjenin iplerle tamamen baðlanýp, uçlarý balmumu ile mühür- lendikten sonraki iki buçuk dakika içinde ipler ve balmumu hiç çözülmeden baðla- rýndan kurtulup ayaða kalkmasý olayýnýn tanýðý olduklarý ifade ediliyordu. Parapsi- kolojide "Demateryalizasyon, Materyali- zasyon" olayý dediðimiz Batý Dünyasý'nda çok denenmiþ; ruh fotoðraflarý, apor, çift bedenlenme, astral seyahat olaylarýnýn temelini oluþturan bir kanunun uygulan- masý idi aslýnda tutanakta belirtilen...

(14)

Bizler baþýmýza geleceklerden habersiz hem bu tutanaðý ve hem de olayýn bilim- sel açýklamasýný dergimizde yayýnlamýþ ve birkaç gün sonra da Çetin Altan'ýn

"Taþ" sütunundan nasibimizi almýþtýk.

6 Mart 1964 tarihli Milliyet Gazete- si'nin ikinci sayfasýnda:

Ölülerle Konuþma Masa Uçurma Duvar Geçme

Çarpýcý baþlýðý altýnda Çetin Altan dergimizdeki bu tutanaktan söz ediyor, alaycý bir dille "Oh ne güzel; bakýnýz pro- fesörlerimiz nelerle uðraþýyor; bir de ülkemizde bilimsel araþtýrma yapýlmýyor diye hayýflanýyoruz!.." yollu dalgasýný geçiyordu. Yazý ironik cümlelerle aynen þöyle noktalanmýþtý:

"Þu kiþi kimse, bir de diþini sýkýp duvar geçse önce ben mürit olacaðým kendisine.

Serden, gülden, yardan, huzurdan çoktan geçtik, bir geçmediðimiz þu duvarlar kaldý. Ondan da geçmesini bir öðrensek, o zaman ne alacaklýlar, ne evdekiler, ne mürettiphane zor tutar beni!.."

LÜTFEN YELPAZELERÝMÝZÝ BÝRAZ DAHA AÇALIM

Gerçekte, yazarlarýmýz, aydýnlarýmýz ilgi yelpazelerini biraz daha açarak, gün- lük olaylarýn, politikanýn, kiþisel çe- kiþmelerin ötesinde, çevrelerinde olup bitene biraz daha alýcý gözle baksalardý her þey daha ne güzel olacaktý. O zaman- lar, en az yirmi yýldýr ciddi kitaplarý ve çalýþmalarýyla ortada olan bir Doktor Bedri Ruhselman vardý. Hak ettiði ilgiyi görmemiþti, ne yazýk ki!.. Ýnanýr mýsýnýz, o zamanlar, Ý.Ü. Hukuk Fakültesi’nde öðrenci olan ve Radyo-Magazin gibi aktüalite dergilerinde yazýlarý, röportajlarý

yayýmlanan aðabeyim Baha Kayserili- oðlu, Dr. Bedri Ruhselman'la ilk ciddi röportajý yapanlardan biri olmuþtu.

Halbuki daha tutarlý dergi ve gazeteler olmalýydý asýl ilgi göstermesi gerekenler.

Eðer onun 1946'da neþret- tiði "Ruh ve Kâinat" kitabý bir kez okunsaydý; Crookes tüp- lerinin bulucusu, Nobel ödül- lü ünlü fizik-kimya profesörü Sir William Crookes'un pozitif bilim çalýþmalarýný yanýsýra;

20 yýlý aþkýn bir süre para- psikoloji çalýþmalarý yaptýðý;

ruh fotoðraflarý çektiði;

1882'de Ýngiltere'de deðiþik branþtan dünya çapýndaki bilginlerin SPR ismiyle orga- nize olup ruhsal deneyler yaptýklarý ve gönül rahatlý- ðýyla kendi imzalarýyla çýkarttýklarý dergide bunlarý neþrettikleri görülmekte geci- kilmezdi. O zaman "Ankara Deneyinin" tutanaðýndaki im- za sahibi bilim adamlarý, ye- rilmek ne kelime, belki övü- lürdü bile!..

Her neyse, biz Milliyet'teki bu yazý üzerine ne yaptýk, ona gelelim. Çok þükür ki o aylarda aðabeyimin Taksim Lamartin Caddesindeki muayenehanesinde; akþam- larý, fazla uðraþýlmadan anýnda çok derin bir manyetik uykuya giren, uyanýnca

(15)

hiçbir þey hatýrlamayan bir genç üzerinde hipnoz ve ekminezi çalýþmalarý yapýyor- duk. Bu genç, Doktor Aðabeyime, 1964 baþlarýnda kalp rahatsýzlýðý, ölüm kor- kusu, deniz araçlarýyla seyahat ürküntüsü taþýdýðý için tedavi amacýyla getirilmiþti.

Halbuki denizden uzak bir Anadolu Þehir çocuðuydu. Asansör olmadýðýndan ikinci kattaki doktorun önüne sýrtta taþýnarak getirilebilmiþti.

Doktor Bey, hastasýný önce inceliyor ve kalp rahatsýzlýðý dahil, hepsinin psikolojik kökenli olduðunu görüp rahatlýyor.

Ýnanýyor ki, hipnoz içinde yapacaðý telkinlerle tedavisi o kadar zor olmaya- cak. Hastasýnýn çok az bir çabayla, hip- nozun en derin safhalarýna çabucak indiðini görünce ekminezi yaparak, yani telkinle eski günlerine gidip bu ölüm ve deniz korkusunun kökenini araþtýrmaya koyuluyor. Doðumundan önceki tarihlere inince baþka bir isimle, baþka bir þehirde, Bursa'da doðup büyüyen ve sonra da teknelerde tayfa olarak çalýþan bir kiþilik- le karþýlaþýyor. Denizde, genç yaþýnda bir jandarma baskýnýnda çatýþma esnasýnda öldürülmüþ olmasý, onun bu yeni hayatýna ölüm ve deniz korkusu fobisi kýlýðýnda kolayca taþýnýyor. Hastalýðýn kökeni bulu- nunca, telkinle tedavisi de çabuklaþýyor.

Artýk muayenehaneye yardýmsýz kendisi gidip gelebiliyor. Bizler, akþamlarý küçük bir grup halinde muayenehanede çalýþ- malar yaptýðýmýzdan; Doktor Bey, has- tasýný hem tedavi, hem ortaklaþa deney yapmak amacýyla aramýza getirmeye baþladý. Ekminezi ile onun geçmiþ Bursa hayatýný, tayfalýk serüvenlerini, denizaþýrý gezilerini adým adým izledik. O zamanlar Ýstanbul'un en büyük Statik-betonarme hesap bürolarýndan birinde þef olarak

çalýþýyordum. Bazý Ý.T.Ü. Ýnþaat Fak.

Öðrencileri de hesaplarýmýzda yardýmcý oluyordu. Onlardan biri olan Engin Akatay'ý da bu akþam seanslarýna götür- müþtüm. Ýkimiz Bursa'nýn kurtuluþ tarihi- ni bulup, ne olduðunu belirtmeden, bir kâðýda yazýp Doktor Bey'e vermiþtik.

Ýstiyorduk ki telepati veya yönlendirme ile, alýnan sonuç bulanýklaþmasýn. Biz ikimiz önceki seanslarda süje ile aramýzda telepati olmadýðýný zaten saptamýþtýk.

Operatörümüz ekminezi ile Eylül 1922'ye gelince -ki süjemiz bu önceki yaþamýnýn 12. yaþýnda ölüyordu- Türk ordusunun bilmem ne kapýsýndan girdiðini; Yunan- lýlarýn þehri yakýp yýkarak kaçtýklarýný, dayýsýnýn bir Yunan askerini yakalayýp hakladýðýný detaylarýyla anlatmýþtý. Uyan- dýktan sonra, Bursa'nýn kurtuluþ tarihini kendisine sorduðumuzda, yüzümüze gü- lümseyerek bakmýþ: "Ben tarihçi miyim ki, nereden bileceðim?!.." demiþti.

DENEMEYÝ

PSÝKÝYATRÝ PROFESÖRÜ YAPIYOR

Süjemiz üzerinde en önemli denemeyi ise davetlimiz olan psikiyatri Profesörü rahmetli Ayhan Songar yapmýþtý. Bir yaþýndan büyük kiþilerin ayak tabaný iðne ile hafifçe çizilirse, baþparmak ve diðer parmaklar kapanýr ve öne doðru kývrýlýr.

Buna Babinski menfi denilir. Bir yaþýndan küçük bebeklerde, ya da bacak hareket sinirlerinde harabiyet olanlarda ise par- maklar açýlýr ve geriye doðru kývrýlýr, buna da Babinski müspet denir.

Psikoloji ve psikiyatride çok iþe yarayan bu Babinski refleksi, Batý Dünyasýnda ekminezi yapýlan süjelerde

(16)

denenmiþ ve hipnoz uykusundaki kiþi, telkinle hangi yaþa indirilmiþse o yaþýn gereði olan menfi veya müspet Babinski ile karþýlaþýlmýþtý. Anlaþýlmýþtý ki, ekminezi denemesinde sadece ruhsal kayýtlarda geriye gidilmekle kalýnmýyor, bedenin sinir sistemi bile o yaþa göre tepki veriyordu.

Biz Metapsiþik Derneði'nde önceki yýl- larda baþka süjelerde ekminezi de bu Babinski refleks denemelerini yapmýþ ve ayný olumlu sonuçlarý almýþtýk. Daha da ötesi, iki hayatýnýn arasýna rastlayan spatyom (âhiret) dönemini yaþayan süje- lerde, ayak tabaný çizilip gýdýklanan süjelerin, rüzgârsýz havalardaki yapraklar gibi hiç tepki vermeden hareketsiz kaldýðýný saptamýþtýk.

Prof. Songar uyumakta olan ve ekmi- neziyle geçmiþ yýllarýna indirilen süjemi- zin, ayakkabýlarýný, çoraplarýný çýkararak iðne ile gençlik ve bebeklik çaðlarýnda Babinski refleks denemelerini yaptý ve yaþýna uygun menfi ve müspet refleks sonuçlarýný hepimize gösterdi. Spatyom

(âhiret) dönemine indirildiðinde, daha önce gýdýklanmaktan dolayý zor zapte- dilen bacaklarýnýn tamamen hareketsiz kaldýðýný hep beraber izledik. Uyandý- rýldýktan sonra sayýn Profesör bizlere:

"Bunu süjeye önceden öðretseniz bile, yapamaz; çünkü reflekslerine hakim ola- maz" demiþti.

GEÇMÝÞ YILLARIN BURSA'SINDA

Ýþte Sayýn Altan'ýn yazýsý, biz bu dene- meler içindeyken çýktýðýndan, "en güzel kanýt gözlem ve deneydir" diyerek ken- disini muayenehaneye davet ettik.

Rahmetli karýsý ile bir arkadaþýný da beraberinde getirmiþti. Böylece hipnoz deneyi baþladý. Hipnoz içindeki süjenin, telkinlere uygun deðiþik davranýþlarý sergilendikten sonra Doktor bey, süjeye ilginç bir emir verdi: "Þimdi sadece benim ve Çetin Bey'in sesini duyacaksýn, diðerlerini duymayacaksýn" dedi. Biz ismiyle hitap edince cevap vermiyor, sadece ikisini yanýtlýyordu. Olur ya, ses- lerini tanýdýðý için böyle davranýyor- dur. Bu olasýlýðý yok etmek için içinde Çetin Altan'ýn bulunduðu ve bulun- madýðý iki grup yapýlýp karýþýk bir sýra ile süjeye ismiyle hitap edilince, her defasýnda cevap sadece Sayýn Altan'ýn bulunduðu gruba verilmiþti. Telkinle beþ duyuda bile iptaller ve seçicilikler yaptýrýlabileceði bir defa daha ortaya konmuþtu.

Þimdi asýl göstermek istediðimiz ekminezi denemesine sýra gelmiþti.

Beþ yýl sonrasýnda 1969 yýlýnda SEVGÝ DÜNYASI'nda bu ilginç deneyden bahsetmiþtim. Oradan aktarýyorum:

(17)

Süjemizin bu hayatýna ait olan yýllarý yaþatýlýrken Çetin Altan'ýn yüzünde tebessümlerin uçuþtuðunu görüyordum.

Belliydi ki süjenin evvelden hazýrlanmýþ olduðu, bir oyun yapýldýðý þüphesini taþý- yordu. Hele doðumdan önceye geçilip 1934’de Þevket isminde yeni bir þahýsla karþýlaþýnca sayýn yazarýn þüphesinin iyice kuvvetlendiðini hissediyordum. Bu sýrada beklemediðimiz bir þey oldu.

Süjemiz 1925-1930 yýllarý civarýnda yaþatýlýrken Çetin Altan soru sormak isteðinde bulundu. Meðer kendisi Bursa'nýn o yýllarýný biliyormuþ. Soru ve cevaplar þöyle olmuþtu:

"Sen dondurma yer misin?"

"Evet"

"Nerede?"

"Nerede olursa"

"Setbaþýna gider misin?"

"Evet"

"Orada nerede yersin?"

"Dondurmacý ÞABAN'da"

Çetin Altan yerinde irkilmiþti. Sormaya devam etti: "Sinemaya gider misin?"

"Ben sinema bilmem" "Ama orada, mey- danda bir sinema var gitmiyor musun?"

Bu soruyu sormuþ ve sinemanýn yerini iyice tarif etmiþti. Hipnotizma içinde derin uyumakta olan süjemiz bir an durdu ve: "O tarif ettiðiniz yerde bir inþaat yapýlýyor, ama sinema mý bilmem!"

Çetin Altan'ýn yüz ifadesinden süjenin tamamen gerçeði aksettirdiði anlaþýlýyor- du. Bursa'lý olmayan bir kiþinin doðu- mundan 7 sene evveline ait dondurmacý Þabaný ve belli bir yerdeki inþaatý bilme- sine imkân ve ihtimal olmadýðýndan sayýn yazar müthiþ þaþýrmýþtý. Bunun bir tertip olmasý da suya düþüyordu. Zira biz bun- larýn sorulacaðýný nereden bilebilecektik?

Deney bittiði zaman Çetin Altan iki sorusunun da ceva- býnýn doðru olduðunu söyledi.

Hattâ bir ara: "Vay canýna, öldükten sonra yaþamak ha!.." dedi. Bilmeyiz kendi- sinde ne iz býraktý bu olay.

Fakat ayrýlýrken þöyle söylü- yordu Dr. Refet Kayserili- oðlu'na: "Doktor Bey, bu deneylerin adedini arttýrýn, cidden çok enteresan..."

Geçmiþteki yazýmda: "Bilmeyiz ken- disinde ne iz býraktý bu olay?" diye sor- muþtum. Sonraki yýllarda bunun cevabýný almakta gecikmedik. Sanýyorum "Þey- tanýn Gör Dediði" baþlýklý köþe yazý- larýnýn birinde; güvenilir kiþilerin ter- tiplediði böyle bir hipnoz deneyine katýldýðýný ve ilginç bir þekilde doðumlar- dan çok önceki tarihlerde bir baþka þehirdeki Bursa Setbaþý'ndaki dondurmacý Þaban'ý uyumakta olan süjenin dile getirdiðini yazýsýnda heyecanla aktar- mýþtý. Bilimin sýnýrlarýný geniþletmesini bu tür olaylarý da inceleme alanýna kat- masý gerektiðini, haklý olarak bu yazýsýn- da öneriyordu.

Sayýn yazarýn bu sözleri bize çok doðal göründüðünden, yazýyý kesip saklamak gereðini duymamýþtým. Keþke yap- saymýþým. Çünkü daha sonraki yýllarda sanýyorum bir soruya verdiði cevapta daha farklý þeyler söylüyordu. Bunu geçmiþte bir gazetede okumuþ, üzerinde fazla durmamýþtým. Ancak Ata Nirun dos- tumuzun o her zamanki yoðun çalýþma ve

(18)

titiz araþtýrmalarýyla hazýrlayýp bu yýl yayýmladýðý: "Türkiye'de Ruhlar ve Ruhçular" kitabýnýn 447. sayfasýnda Çetin Altan'ýn sözleri evvelce okumadýðým bölümleriyle birlikte þöyle aktarýlýyordu:

Çetin Altan: "Seansta Bulunmam Ýnan- mamý Gerektirmez..." diyordu.

"...Hipnotizmayý ve kiþinin bebekliðine kadar inmeyi, bilim de kabul etmiþtir. Bu usulü örneðin diþ çekmede, psikoterapide, doktorlar da kullanýr, hokkabazlar da.

Oysa hipnozla geçmiþ yaþamlara dönmek, daha doðrusu reenkarnasyonun gerçek- liði, henüz bilimsellik kazanamamýþtýr.

Benim böyle bir seansta bulunmam, reenkarnasyona inanmamý gerektirmez.

Ben bilimin inandýðý ölçüde inanýrým.

Ama henüz çözülmemiþ konularý da yok saymam, açýklamalarý beklerim. Ayrýca seansta sorduðum soru bilinmeyecek bir þey deðildi. Bursa'nýn meþhur dondurma- cýsý Þaban'ý sormuþtum. Bursa'yý biraz tanýyan, bir þeyler duyan herkes bilebilir.

Oysa bir sinemayla ilgili sorumu ise bilemedi. Bunun dýþýnda, öyle oldu demiyorum ama uyutulacak kiþiye ne söyleyeceði önceden dikte ettirilebilir, o da uyuyunca aynen nakledebilir... Dünya Sevgi Birliði'nde o seansa katýlmýþ

olmam, yýllardýr her yerde kullanýlýyor...

Demek bu çevrelerin böyle bir propagan- daya ihtiyaçlarý var... Bu konular henüz bilimsellik kazanmamýþtýr ama bir arayýþ var tabii. Bilim geniþledikçe, bu konularý da kendi alanýna aldýkça, birçok þey açýða çýkabilir..."

Herkesin inancý, kendisini ilgilendirir;

bize ancak saygý duymak yaraþýr. Ancak olaylarýn aktarýlmasýnda yanlýþlýklar varsa, bunu düzeltmek de boynumuzun borcu.

Sinemayla ilgili soruyu süjemiz

"BÝLEMEDÝ" deðil; tam tersine, hattâ telepati kuþkusunu bile yok edecek þe- kilde gerçeðe tam uygun cevapladý. Bunu o gece bizzat Çetin Altan'dan iþittik: "Ben 'Tayyare Sinemasý' diye sormuþtum ama, 'orada bir inþaat yapýlýyor' deyince hafýza- mý yokladým, gerçekten de o tarihte inþa halindeydi" demiþti.

Eðer gerek "dondurmacý" ve gerekse

"sinema" cevaplarýnda bir tutarlýlýk ve olaðanüstülük olmasaydý kimse Çetin Altan'a, o benim kesip saklamaya gerek duymadýðým yazýsýný yazdýramazdý.

Doðaldýr ki gazete arþivlerinden bu yazýyý bulur bulmaz SEVGÝ DÜNASI'nda sizlerle paylaþacaðým.

(19)

Görevimiz Tehlike

Güngör Özyiðit, Psikolog

Bugün özelde Türkiye, genelde dünya kaygan bir zemin üzerinde.

Küresel ýsýn- ma, kuraklýk ve su sýkýntýsý günlük yaþamýmýzý etkilemeye baþladý bile.

Diðer yandan gözlerden gizlenen, kitlelerden saklanan baþka dehþet senar- yolarý da var.

Örneðin serseri mayýnlar gibi, çantalar içinde 404 (dört yüz dört) atom

bombasý dolaþýyor dünyada.

Bunlarýn bir kýsmýnýn Bin Ladin'in elinde olduðu

düþünülüyor.

Zülfü Livaneli

"Vatan"daki köþesinde Boston'a çaðrýlý olarak gittiði resmi bir konferansta, Amerika'nýn beyni sayýlan Harvard Üniversite- si'nde, saygýn bir bilim adamýnýn ilginç bir konuþ- masýndan söz ediyor. Bilim adamlarýnýn

(20)

ortak sunuþlarýný içeren bu konuþmalarda özetle þunlar söyleniyor:

"Sovyetler Birliði'nin" çöküþüyle bir- likte, sistemin tekrar kontrol altýna alýn- masý arasýnda geçen otorite boþluðu döneminde bu ülkeden 404 atom bom- basý çalýnmýþ. Bunlar birer evrak çantasý- na sýðacak büyüklükte bombalar. Ama her birinin Nagazaki'ye atýlandan yüz kat daha fazla tahrip gücü var. Uzmanlar, bu bombalarýn gümrüklerdeki x ýþýný cihaz- larý tarafýndan da görülmediðini söylü- yor. Yani dünyada þehirleri yok edebile- cek 404 adet bomba birilerinin elinde.

Bombalardan bir kýsmýnýn Bin Ladin'in elinde olabileceðini, Ladin'in 'Elimizde Ýslâm bombasý var!' derken bunu ima ettiðini düþünen bilim adamlarý, çare olarak da þunu öneriyorlar:

"Bu konuda ne yazýk ki elimiz kolu- muz baðlý. Birisi Washington'u uçurmayý aklýna koyarsa, eline bir çanta alýp gele- rek bunu yapabilir. Bu durumda, bomba patladýktan sonra neler yapabilecekleri konusunda halký aydýnlatmaktan baþka çare yok. Böyle bir durumda herkesin aklýna kaçmak gelir. Sakýn bunu yap- mayýn.

Evin bodrumu gibi bir yerlere girin, kapýlarý sýkýca kapatýn. Yeme-içme der- dine düþmeden en az üç gün orada bek- leyin. Sonra da kaçabildiðiniz kadar uzaða kaçýn. Belki üç ay yaþama þansýnýz olur."

Kýsaca dünyadaki durum bu derece vahim.

Gelelim özelde tehlike sinyalleri veren ülkeye, Türkiye'ye.

(21)

SON HESAPLAÞMA

Bir süre önce Fransýz "Le Monde"

Gazetesi'nde Türkiye ile ilgili çok önemli bir deðerlendirme yazýsý çýkýyor.

"Hürriyet'ten" Rahmi Duman'ýn

köþesinde bu yazýdan alýntýlar aktarýyor:

"Türkiye son ve büyük bir hesaplaþ- maya doðru gidiyor" diyen Fransýz Gazetesi, sosyolojik bir çözümlemeyle Türkiye'nin toplumsal dokusuna dikkati çekiyor:

"Bu ülke korkulduðu gibi ýrk ya da dine dayalý bir bölünme yaþamadý. Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeyle sakatlandý. Cumhuriyet boyunca süren 'kültürel bölünme' artýk iyice keskinleþti.

"Bir yanda, ayakkabýlarýný sokak kapýsýnýn önünde çýkaran, kadýnlarýn baþýný örttüðü, erkeklerin sokaða pija- mayla da çýkabildiði, erkek çocuklarýn kahveye gittiði, kýzlarýn tam bir baský altýnda yaþadýðý, türkü ile arabesk arasý bir müzikten hoþlanan, belki de hiç kitap okumamýþ, hiç dans etmemiþ, karý-koca birlikte hiç lokantaya gitmemiþ, hiç ti- yatro seyretmemiþ, iyi eðitim alamamýþ, dini inançlarý kuvvetli, kalabalýk bir kitle var.

"Diðer yanda ise, kýz lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde eðitim görmüþ, bir düðün salonunda veya kolej partisinde dans etmiþ, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okumuþ, müzik zevki pop þarkýlarla klasik müzik arasýnda dolaþan, evi nispeten daha iyi döþenmiþ, kýzlarýn flörtüne izin verilmese bile göz yumulan, Allah'a inanan ama ibadete pek aldýrmayan, kadýnlarýn baþýný örtmediði, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kýyasla çok

geliþmiþ hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da okumuþ yazmýþ, Batý standartlarýna yakýn bir grup var.

"Bu iki grubun yaþam tarzý birbirinden kopuk. Onlarý, Batý'daki sýnýflar arasýnda olduðu gibi ortak bir zevk yaratan kültürel bir zemin yok. Hayatlarý, inanýþlarý, zevkleri birbirinden farklý.

Hattâ birbirine düþmanca..."

Birinci grubun Cumhuriyet boyunca aþaðýlanýp, dýþlandýðýný, Baþbakan Erdoðan'ýn sýk sýk söylediði gibi zenci muamelesi gördüðünü dile getiren Le Monde, þimdi bu grubun siyasal olarak örgütlendiðini ve iktidara gelecek kadar güçlendiðini vurguluyor. Ýkinci grubun, ise azýnlýkta kaldýðýný ve artýk bir daha iktidara gelme olasýlýklarýnýn ise iyice azaldýðýný söylüyor.

Tam bu noktada ise tarihi bir çeliþki ortaya çýkýyor: Batýlý olan seçkinci 'ikinci grup' oyunu batýlý deðerlere göre oynarsa kaybedeceðini, bir daha iktidara gele- meyeceðini görüyor. O yüzden batýnýn demokratik deðerlerine sýcak bakmýyor.

Yaþam biçimi olarak batýya uyum saðlayamayan kesim ise, iktidarý ancak batý ölçütlerini kabul ederek ele geçire- bileceðini bildiði için demokrasiye caný gönülden baðlanýyor ve Batý ile iliþki- lerini geliþtirmek istiyor.

Bu kültürel parçalanmada 'ordu' kritik bir denge unsuru olarak ortada yer alýyor.

Eðer birinci grubu desteklerse, batý demokrasisi iyice yerleþse ordu iktidarýný kaybedecek.

Gerçekte birinci grubun çocuklarýnýn oluþturduðu ordu, kendi iktidarýný sürdürmek için ikinci grupla iþbirliði yapýyor.

Ýþte bu iki grup, siyasal iktidar için son

(22)

kez hesaplaþacak. Seçim sonrasý deðer- lendirildiðinde birinci raundu birinci grup kazanmýþ gibi duruyor. Gerçi yargý, ordu, bürokrasinin önemli bir bölümü ikinci grubun arkasýnda.

Sayýn Gül'ün Cumhurbaþkaný olmasýy- la, yargýda ve bürokraside birinci grubun lehine deðiþiklikler olabilir.

Maç henüz bitmiþ deðil. Bütün hýzýyla ve gücüyle devam ediyor. Le Monde yaklaþan tehlikeyi görüyor ve gösteriyor.

Bu arada bizim politikacýlar bakýn neleri tartýþýyorlar ve neler yapýyorlar.

Sayýn Baþbakan, Gül'ün

Cumhurbaþkaný adayý olmasý nedeniyle, yine türbaný gündeme getirerek

"Atatürk'ün annesi ve eþi de türban taký- yordu. Bakýp da ders alsýnlar" diyor.

Ve Zübeyde Haným ile Latife Haným'ýn baþlarý örtülü fotoðraflarýný kanýt olarak gösteriyor.

Tufan Türenç "Bu Vahim Yanlýþý Baþbakan bile yaptý" baþlýklý yazýsýnda tarihten not düþüyor:

"Þapka ve Kýlýk Kýyafet Kanunu 29 Kasým 1925'te çýkarýldý. Oysa Atatürk'ün annesi Zübeyde Haným 14 Ocak 1923'te vefat etti. Atatürk, Lâtife Haným'la 29 Ocak 1923'te evlendi. 11 Aðustos 1925'te boþandý."

Sayýn Baþbakan'ýn dediði doðru.

Bundan birileri ders almalý, ama kim acaba?

ARADAKÝ FARK

O arada "Hürriyet'ten" Mehmet Yýlmaz

"Lâiklik ile Ýslâmcýlýðýn yarattýðý fark adý altýnda, ibret alýnacak ilginç bir haber geçiyor:

"Hindistan ve Pakistan 60. kuruluþ yýl-

larýný kutluyorlar. Ýngiliz emperyal- izminin 'böl-yönet' ilkesinin bir sonucu olarak baðýmsýzlýðýn ardýndan 'Hint Yarýmadasý' din temelinde ikiye bölündü.

O tarihe kadar birbiriyle iç içe ve ayný toplumsal-ekonomik þartlar altýnda yaþayan iki halkýn yollarý ayrýldý. Aradan geçen altmýþ yýldan sonra Hindistan bugün hýzla büyüyen ekonomisi,

dünyaya örnek gösterilen demokrasisi ve teknolojik atýlýmlarýyla bambaþka bir ülke. Pakistan ise yola birlikte çýktýðý komþusundan çok geride. Demokrasisi doðru dürüst iþlemiyor. Ekonomisi çök- müþ durumda. Ýslâmcý fanatizm ülkeyi esir almýþ durumda.'60 yýlda bu farký yaratan nedir' diye düþünmek, ülkemiz- deki tartýþmalar için de yararlý olabilir.

Aradaki temel fark þu: Hindistan lâik bir ülke ve lâiklik, ülkedeki dini farklý toplu- luklarýn bir arada yaþayabilmelerine olanak saðlýyor. Pakistan ise Ýslâmi temellere dayanan bir anayasa ile yönetiliyor. Türkiye'de lâik demokratik düzenin savunucularýný 'lâikçilikle' suçlayanlarýn Hindistan ile Pakistan arasýndaki geliþme farklýlýklarýna ve bugün çözmek durumunda olduklarý problemlerin niteliklerine bakmalarýnda yarar var."

Ýçinde çok þeyi barýndýran bir haber bu.

Hani 'habere bak, kadere bak' gibi bir þey.

Ýnanca dayalý, tartýþýlmaz bir alan olan din, siyasallaþtýðýnda anlaþma ve uzlaþma olanaklarýný ortadan kaldýrýr. Toplum ge- rilir, kutuplara ayrýlýr ve birbirini dinle- meyen, dinlemediði için de anlamayan insanlar arasýndaki mesafe gittikçe açýlýr.

Can Yücel'in "En Uzun Mesafe" þiiri yaþanan bir gerçekliðe dönüþür:

(23)

En uzak mesafe ne Afrika'dýr, Ne Çin,

Ne Hindistan, Ne seyyareler...

Ne de yýldýzlar geceleri, Iþýldayan...

En uzak mesafe iki kafa arasýndaki, Mesafedir,

Birbirini

Anlamayan...

(24)

Nihal Gürsoy -Iþýk Haným, sizi kýsaca tanýyabilir miyiz?

Iþýk Menderes -1963 yýlýnda Ankara'da dünyaya geldim. Kanada'da Siyasal Bilgiler, Paris'te Ýletiþim ve Halkla Ýliþkiler okudum. Uzun ve kýsa metrajlý film çalýþmalarý yaptým. Küçük yaþlardan beri ruhsal konular ilgimi çek-

miþtir, yaþamým boyunca Tanrý aþký, dünya ve insanlarla iliþkilerimi

belirleyen unsurlarýn en önemlisi oldu.

Bayezid-i Bistami'nin çok sevdiðim bir sözü var, "Hakikat aramakla bulunmaz, ancak bulanlar hep arayanlardýr" diyerek gerçek yolcusunun hikayesini çok güzel bir þekilde özetlemiþ. Ben de bu konuda-

Iþýk Menderes

ile söyleþi

Nihal Gürsoy

(25)

ki deneyimlerimi paylaþmak üzere "sahi, nedir gerçek dediðimiz þey?", "seks, çikolata ve ruhaniyet", "imdat, üstat aranýyor!" isimli kitaplarýmý çýkardým.

Kitaplar, 2001 yýlýndan itibaren Radikal Gazetesi'ndeki "metafizik köþe" adý altýn- daki köþe yazýlarýmdan derlendi.

Nihal Gürsoy -Ruhsal konularla küçük yaþlardan itibaren ilgilendiðinizi söylediniz, nasýl baþladý bu ilgi?

Iþýk Menderes -Kader ve karma konusunu mutlaka biliyorsunuzdur. Bana göre ruh, doðacaðý ülkeyi, ülkenin vibrasyonunu, ailesini seçer. Aileyle ilgili bir takým karmik faktörler olabiliyor çünkü, uzun zamanlar boyu ruh yolcu- luðu yapmýþ olduðumuz kimseler olabilir ailemizdeki kiþiler. Ayný zamanda sosyal ve ekonomik kondisyonunu, kendi yaþamýnýn ihtiyaçlarý doðrultusunda seçiyor çünkü orada olmaya ihtiyacý var olgunlaþabilmek için. Bence bu deðiþti- rilmeyen bir alt yapý. Yaþamýnýzýn ilk 13 yýlýný yani bilinçlenmeye baþladýðýmýz, özgür irademizi kullanmaya baþladýðýmýz zamana kadar olan kýsmýný önceden kabul ettiðimiz bu ortama gelerek belir- liyoruz. Bu gözle bakýnca, doðduðum aile ve yaþadýklarým garip gelmiyor bana.

Bu nedenle ben mi konuyla ilgilendim, konu mu benimle ilgilendi bilemiyorum.

Özgür iradenizi kullanmaya baþladýktan sonra gerekli deðiþiklikleri yapabiliyor- sunuz elbette.

Lisede iken elimden düþürmediðim, sýkýldýðým derslerde gizli gizli hatmet- tiðim bir "Güzel Sözler" kitabým vardý.

Ýnsanlarýn bir ömür tüketip yaþamdan çýkarabildiklerini tek bir cümleye sýðdýr- malarý büyüledi beni. Onlarý okuyup anlarsam, nispeten daha az hata yapýp, sorunlarý kolaylýkla atlatabileceðimi

düþünürdüm. Yanýlmýþým. Çünkü suya girmeden yüzme öðrenilmiyormuþ.

Her zaman içimde çok büyük bir Tanrý aþký oldu. Benim yolumu bana bulduran bu Tanrý aþký oldu. Hiçbir zaman bir öðretiye veya bir gruba mensup

olmadým. Bir arý gibi çalýþarak, yoluma uygun gördüðüm, rezonans içinde bulun- duðum her öðretiden istifade ederek sürdürdüm yolculuðumu. Bilginin evrensel olduðunu, mahiyetinin ve gücünün de bu olduðunu düþünüyorum.

Nihal Gürsoy -Iþýk Haným, bilgi çaðýnda yaþayan insanlar olarak artýk istediðimiz tüm bilgilere kolayca ulaþa- biliyoruz. Hýzlanan evrimle birlikte kadim bilgilerle, yepyeni öðreti ve akým- lar ortaya dökülmüþ durumda. Ruhsallýk da bundan payýný almýþ olarak büyük bir hareketlilik yaþýyor bu baðlamda

Türkiye'de ve diðer ülkelerde konuya ilgi duyanlar ne gibi hatalar yapabiliyorlar?

Sizin bu konudaki tecrübeleriniz nedir?

Iþýk Menderes -Tanrý arayýþý, ulu bir daða týrmanmak gibidir. Zirvenin da- vetkâr ve büyüleyici ýþýltýsýna kapýlan maceraperestin ruhsal gücünü ortaya çýkarmak, dirayetini artýrmak, istek ve iradesini ölçmek için pek çok tehlike onu beklemektedir.

Bu zorlu týrmanýþý nispeten kolay- laþtýran faktör, yolu bilen tehlikeleri sezinleyen bir rehberdir. Yüzlerce yýllýk geçmiþe dayanmasýna raðmen kendini zamana uyarlayabilen spiritüel bilgilerin ýþýðýnda; sorumluluðuna müdrik gerçek bir üstat eþliðinde katedilen aydýnlanma yolu, kiþinin yere daha saðlam basmasý- na, ruhsal fantezilere daha az kapýlmasý- na, uhrevi gerçeklerle dünyevi ihtiyaçlarý daha kolay uzlaþtýrmasýna yardým eder.

Üstadýn varlýðý aktarýlan bilginin korun-

(26)

masýný saðlarken, öðrencinin de yanlýþa saplanmasýna set çeker. Kadim bilgiler hýzlanan evrimle birlikte ortaya

dökülürken; (Galaktik sapmadan dolayý), zaman hýzlandý çünkü ruhundaki karan- lýðý aydýnlatmadan, aþkýn yakýcý ateþiyle kavrulmadan, kiþiliðindeki defolarýn farkýna bile varmadan, kulaktan dolma bilgiler, kitap ve seminerlerden edindik- leri öðretilerle ahkâm kesmeye kalkan, aðzý güzel lâf yaptýðý için etrafýna bir sürü insan toplamayý baþaran Yeni Çað münevverleri (!) yeni bir tehlike unsuru olarak karþýmýza çýkmaya baþladý. Nesli giderek zaten tükenen gerçek öðretmen- lerin itibar kaybetmesine yol açtý. Filanca boyuttan gelen varlýklara kanal olmak, bilinçaltýnýn frekansýna girerek kiþiye ait özel bilgileri açýða çýkarmak, bilumum objeleri düþünce gücüyle yerinden oynat- mak, her derde devaymýþçasýna þifacýlýk taslamak o insanýn yüksek bir farkýn- dalýða, müthiþ bir ruhsallýða sahip olduðunu göstermez. Hattâ aksine, bu korkunç bir cehaletin, bedeli aðýr ödenecek bir acizliðin en somut örneðidir. Sahte bir guruya yakalanýp önce onunla oyalanmak bazen gerçek bir cevheri tanýyýp, deðerini kavramanýzda size ýþýk tutabiliyor. Yolu kaybederek, tekrar yolu bulmayý öðreniyorsunuz.

Yolun kendisi olmuþ üstatlar bulmak çok kolay deðil tabii.

Þimdilerde mutluluk tacirleri çok kitap satýyor, çok konferans veriyor, herkes gidiyor, çünkü gerçeði komprime bir tablet gibi alýp aydýnlanabileceklerini ve mutluluðu yakalayýp, acýlardan uzaklaþa- bileceklerini zannediyorlar. Halbuki acý- dan kaçtýkça daha çok yakalanýyor, mut- luluðun peþinden koþtukça daha çok uzaklaþýyoruz, yaþam düalite üzerine

kurulu öncelikle bunu kabul etmemiz gerekli. Bizim aydýnlanma sistemimizde- ki bütün çaba düalistlik yapýnýn üzerine çýkabilmek olmalý. Bugünün insaný tüke- tim toplumunun alýþkanlýklarýný benim- semiþ durumda istediði þeylere çabucak ulaþmak ve kullanmak istiyor, mistik öðretiden akan bilgi için bu mümkün deðil. Aydýnlanma için iki düþünce arasýndaki en uzun mesafe de diyebiliriz bir anlamda, bu mesafe sebat, dirayet, itidal ve ihtiyatla alýnabilir. Bu cefa gerektiren bir süreç. Siz bana geçen gün çok güzel bir lâf söylediniz "aklýmýzdan gönlümüze damlýyor, akmýyor" dediniz;

bu cümleyi uzun zamandýr arýyordum inanýn. Yavaþ yavaþ bilgi edinerek, bu bilgileri tecrübeye dönüþtürerek, tecrübe- den elde ettiklerimizi yaþama geçirerek ilerlemek gerekir.

Evrimin hýzlanmasý az önce de söylediðim gibi, güneþ sistemimizdeki galaktik kaymanýn etkisiyle zamanýn da hýzlanmasýna baðlý ama sürecin hýzlan- masýndaki en önemli etkenlerden biri de üstatlarýn fonksiyonlarý oldu, kimdir bu üstatlar. Peter Devnov, Yogonanda, Shirdi Sai, Blavatsky, Alice Bailey, Emmot Fox, Earnst Holmes gibi. Yeni Çað aslýnda 1800'lü yýllarýn sonlarýnda baþlayýp 1900'lü yýllarýn ortalarýna kadar süren pek çok öncünün çalýþmalarýný içeren bir dönemdir, bunlar gerçek öðret- menlerdir. Bunlarýn bazýlarý yüksek var- lýklarla (ruh olarak) irtibat kurabilmiþ ve büyük bilgileri, araya hiçbir parazit girmeden alabilmiþ kimselerdir. Düþünce gücü, çekim yasasý gibi hayatýmýzý etki- leyen en önemli yasalarý onlar sayesinde öðrenebildik.

Tanrý'ya giden pek çok yol var. Þimdi, spiritüellik adýna söylüyorum, Tanrý'ya

(27)

giden her yol mubah. Týpký aþkta ve savaþta her þeyin mubah oluþu gibi.

Arýnmak için herkesin ruhuna uygun bir yol var. Bu, mistik bir gruba girmek ola- bilir, bir vizyon okuluna girmek olabilir, bir dine mensup olmakla olabilir, spiri- tüalizme ile ilgili bir yol olabilir veya parapsikoloji ile, çok bilgili bir yaþam koçu eþliðinde olabilir, her türlü þekilde olabilir. Bu iþe gönül veren gerçekten dileyen kiþinin önce ruhaniyetle uðraþ- maya hazýr mýyým diye kendisine sor- masý gerekir.. Elbette bundan sonra çok çeþitli safhalardan geçecektir. Tanrý dediðimiz, her yerde olan, baþý ve sonu olmayan, her þeyi iþiten ve bilen o bi- linçle bütünleþmek silahý lütuf yasasý dýþýnda kolayca gerçekleþmesi imkânsýz bir þey.

Nihal Gürsoy -Arýnmaktan, tam olarak neyi kastediyorsunuz? Bu iþe karar vermiþ, niyet etmiþ bir kiþinin sizin tecrübelerinize göre hangi safhalardan geçmesi gerekir?

Iþýk Menderes -Ýnsan Tanrý'nýn bir parçasý, içinde O'nun özü var. Arýnmak ise, o özü ortaya çýkarabilmek çabasýdýr.

Bu çok ciddi bir iþtir. Ciddi bir emek ister, nasýl olduðuna gelince; bedeni, bi- linçaltýný, ruhu arýndýrýp, damýtmak gere- kir. Damýtmak biliyorsunuz simya'da da çok önemli. Simya; metali altýna dönüþ- türmek için yedi safha geçirir. (Þimdi o Latince isimleri saymayayým size)

Altýna dönüþtürmek için seçtiði metale ise bir isim veriyor simya "magnum opus" diyor. Magnum opus, "büyük eser"

demektir. Bizler Tanrý'ya benzemeye çalýþýrken, gerçekleþmekte olan büyük eserleriz. Bunun mimarý da biziz, heykel- traþý da biziz, ancak kendi çabamýzla yaratabileceðimiz bir eser bu.

Öncelikle iyi düþünerek, kendinize uygun olan yolu seçmeniz gerekiyor.

Ruhaniyetle ciddi bir biçimde uðraþ- maya, yani arýnmaya karar vermiþ ve yolunuzu da seçmiþseniz þunu kabul etmeniz gerekmektedir ki artýk yaþamýnýzý ve buna baðlý pek çok þeyi deðiþtirmek durumunda kalabilirsiniz.

Benim izlediðim yol, mistiðin yoludur.

Yani Tanrý'yý deneyimlemeye yöneliktir benim yolum. Dolayýsýyla, öðrendikleri- mi de bu açýlýmdan paylaþabilirim sizler- le.

Geçirilen ilk safhanýn adý, "ruhun karanlýk gecesidir" Mistitizm'de Ruhun karanlýk gecesinin karþýlýðý Türkçe'de

"Makber" gibi bir þey. Bu, çok kýsa bir süredir ama çok uzunda sürebilir.

Hakikaten, paramparça oluyor, ruh adeta parçalara bölünüyor, olmasý gereken de bu, istenmeyen unsurlarýn açýða çýkýp ayýklanabilmesi için. Bu devreyi geçirirken hiçbir þeyle, hiç kimseyle bütünleþemezsiniz, özdeþleþemezsiniz, böyle de olmasý gerekiyor. Issýz karanlýk, Tanrý'nýn bile olmadýðýný, ulaþamaya- caðýný zannettiðin bir safha. Gerekli olan da bu, iþte bu sizin inisiyasyonunuzdur.

Gizem okullarýndaki mabetlerde de yapýlan bu. Paramparça oluyor benliðiniz ve istenmeyen unsurlarý görmeye, anla- maya çalýþýyorsunuz. Daha sonra tekrar benlikle bütünleþmeye baþlýyorsunuz. Bu iþlemin amacý atýklarýnýzdan kurtulup tekrar benliðinizle buluþmaktýr. Sonra bir açýlým oluyor beyninizde ve ruhunuzda ama iþ bununla bitmiyor ki ilâhi bilgiler- le ruhunuzu ve aklýnýzý beslemeye baþlýyorsunuz, ayný esnada bunlarý yaþa- ma da geçirmeye çalýþýyorsunuz. Eðer çok yaþlý ve olgun bir ruhsanýz bu nispe- ten daha kolay olabilir. Tecrübeyle haya-

(28)

ta geçirmediðiniz hiçbir bilgi sizin deðildir, siz sadece bir kütüphane olarak dolaþýrsýnýz, o kadar.Bilgi, davranýþ haline gelip, tecrübeye dönüþtüðü zaman, onu artýk senden hiç kimse, hiçbir güç alamaz. Evrim de bu demek zaten.

Yüzleþme, arýnmaya çalýþan insan için çok önemli. Ýyi olmaya, aydýnlanmaya gayret ederken, kendi ruhundaki karan- lýðý görmeyen insan bunu baþaramaz.

Karl Jung, þöyle diyor, "Ýyi mi olmak istersin, yoksa bütün mü?" Cevap tabii ki, "bütün olmak isterim" olmalý. Çünkü bütünle birleþebilmen için bütün olmak gerekir. Bütün olmak için de önce içinde- ki iyi ve kötü ile uzlaþman gerekir. Kimi, ne ile suçluyor ya da yargýlýyorsanýz önce kendinize bakýnýz. Siz de onu farklý bir biçimde yapýyorsunuzdur. "Bunu asla yapmam" demeyin onu sahiplenip, dýþla- madýðýnýzda bir sýçrama yaparsýnýz, çünkü bir parçanýzý daha kendinize en- tegre etmiþsinizdir. Bütün böyle olunur.

Dolayýsýyla, bize bütün halinde deðil, parçalar halinde olduðumuzu gösteren iki reaksiyon var. Bir kiþiyi delice idealize etmek veya onu yerlere batýrmak.

Ýkisinde de reaksiyon var, anlamamýz gereken þu ki bu konuda entegre deðiliz ve halletmemiz gereken þeyler var. O nedenle bildiklerimizi tecrübe ederken sabýr, sebat, dirayet, itidal ve ihtiyat çok önemli. Hep ayný hýzla gitmeniz ve yük- selmeniz mümkün deðildir, yasa da böyledir.

Bütün bunlarý yapan öðrenci bir gün þunu söyleyebilir, "yaptým, yaptým, yap- tým... olmuyor, ben bu iþten vazgeçiyo- rum." Ýþte sebat, sabýr, dirayet bunun için çok önemli. Ayrýca egonun terbiyesi ve sýnýrlarýný bilmesi açýsýndan da bu gerek- li. Ego, kendisini benliðin merkezi olarak

görmek eðilimindedir,buna karþýlýk ruhun onu kontrolü altýna almasý gerekmekte- dir. Dolayýsýyla öðrencinin kendisine þunu hatýrlatmasý lâzýmdýr. "Hakikat, ara- makla bulunmaz. Ama bulanlar, hep arayanlardýr." Siz bunu bilfiil yaptýðýnýz zaman ve yaparken baþkalarýnýn da yaþamlarýna yardým ettiðinizde kâinatýn eli mahkum size yardým etmeye, çünkü siz zaten kâinatsýnýz.

Aydýnlanmaya giden yolun en önemli taþlarýndan biri de itidaldir. Yani orta yol, makul yol anlamýnda söylüyorum bunu.

Çünkü bizler, özgür iradesini kullanan varlýklar olarak doðruyu buluyor ve uy- guluyoruz. Ýhtiyatla karar vermek, bul- duðumuz doðruyu da itidalle uygulamak gerekir. Baþka yollar nasýldýr bilmem ama mistik genelde bu yolu takip eder.

Tanrý aþký olursa, o alevi takip etmek, engelleri aþmanýzda size yardýmcý oluyor.

Tanrý ile güzel bir aþk iliþkisi oluþturmak bir öðrencinin en büyük ihtiyacýdýr.

Nihal Gürsoy -Zikir, oruç, ibadet, meditasyon gibi pek çok uygulama bu yola girmiþ kiþilerin kullandýðý metotlar olarak biliniyor. Kiþinin yükselmesine katkýsý oluyor mu bu metotlarýn?

Iþýk Menderes -Arýnmak, ruhun deðiþik safhalarda ve deðiþik periyotlar- da damýtýlmasý oluyor. Ruhumuzun ve bedenimizin saflaþmasý, saðaltýlmasý gerekiyor. Zikir, meditasyon, ibadet, oruç veya hepsi, hangisi sizin ruhunuza uyu- yorsa, uygun olaný seçip araç olarak kul- lanabilirsiniz. Kâinatta var olan her þey, bir enerji ve frekans olduðu için, neye odaklanýrsanýz onun frekansý ve enerjisi içine çekilirsiniz. Örneðin zikir, Tanrý'nýn vasýflarýnýn isimler halinde tekrarlan- masýdýr. Aslýnda o vasýflar sizde de mev- cut olduðundan, buna odaklanarak

(29)

düþünmeniz o vasýflarý ortaya çýkarmak için gereken bir prosedürdür. Sebatla yapýlan zikir bu frekansý açar. Þöyle bir ilâhi yasadan bahsedeyim size. Evrende olan her þey enerji yani ýþýk olduðuna göre buna baðlý olarak iþleyen ilâhi dönüþüm yasasý, yüksek frekanslý ýþýðý dönüþüme uðratacaðýný söyler.

Dolayýsýyla, zikir, meditasyon, oruç, ibadet vs gibi metotlarý kullandýðýmýz zaman, yüksek frekanslý bir ýþýðý olu- yoruz. Iþýk bizi yavaþ yavaþ dönüþüme uðratmaya baþlýyor, amaçta budur zaten.

Iþýn fizyolojik boyutuna bakarsak, beyni- mizdeki korku merkezinin yönlendirile- rek terbiye edilmesi, yatýþtýrýlmasý iþine yarayan beta dalgalarýnýn yoðunlaþtýðý bir durumdur bu ayný zamanda.

Beynin en geliþmiþ yeri olan ön loblarýna eskiden "Tanrý noktasý" denirdi.

Oradaki birtakým snaptik baðlan- týlarýn saðlanýp fonksiyonunu geliþtirmek ve açmak bakýmýn- dan da çok önem- li.

Nihal Gürsoy - Ölüm, hakkýnda neler düþünüyor- sunuz,

edindiðiniz bilgi ve tecrübeler doðrultusunda?

Iþýk Menderes- Ruhlar, giymeleri gereken elbiseyi giyerek, o þah- siyete bürünerek çýkýyorlar sah- neye. Rollerini

gerçekleþtirdikten sonra da elbiselerini çýkararak, kendi asli kiþiliklerine biraz daha farklý ve geliþmiþ olarak, dönüyor- lar. Yaþam, ilâhi yasalar çerçevesinde böyle gerçekleþiyor. Bu gezegene gelen bütün ruhlarý ve kendimi büyük bir takdirle karþýlýyorum. Çünkü, hakikaten evrim için çok zor bir yer burasý, tabii ki baþka gezegenlerde ve boyutlarda yaþam nasýldýr bunu bilmiyoruz. Bilincimiz sýnýrlý ama hakikaten zor bir yerde olduðumuzu biliyoruz. Dolayýsýyla bura- da gerçekleþtirilen farkýndalýðýn, burada geliþtirilen ruhun, ayný oranda elde ettiði zafer de çok büyük. Bu boyuta doðmak, ruh için ölüm demek aslýnda, çünkü bi- linci kýsýtlanýyor. Ölmek de ruh için yeni bir aleme doðum, çünkü bilinç yeniden özgürleþir. Bunu artýk kabul edip ölümle de uzlaþmamýz gerekir. Çünkü ölüm,

özgürlük demek aslýnda.

Nihal Gürsoy - Iþýk Haným, sizin- le konuþup sor- mak istediðimiz o kadar çok konu var ki, bu

söyleþide yer veremediðimiz.

Gelecekte yeniden sohbet etmek üzere di- yerek teþekkür ediyorum.

Iþýk Menderes- Ben de çok teþekkür ediyor, okuyucularýnýza sevgilerimi sunuyorum.

Görüþmek üzere.

(30)

Anthony Vanaria bu aný asla unut- mayacaktý. Evden tam çýkmak üzereyken annesi onu durdurarak babasýnýn oturma odasýndaki en sevdiði köþesinde televizyon seyrederken aniden yere düþtüðünü, etrafýnda parlak bir hale oluþtuðunu ve bedeninden çýkan ýþýðýn yükselerek tavana doðru çýktýðýný söylemiþti.

Anthony New York þehrinin itfaiye departmanýnda acil týbbý prosedürler

öðretmeniydi. O zamanlar yirmili yaþlarýnda olan Anthony annesinin söz- leri üzerine hemen içeri girerek babasý- na bakmýþtý. Gerçekten de babasýna garip bir þey olmuþtu. Ona doðru eðildiði zaman babasýnýn ciddi bir kalp krizi geçirdiðini anlamýþtý. Hemen müdahale etmiþ ancak baþarýlý ola- mamýþtý.

Anthony babasýnýn kalp krizi geçir- miþ olmasýndan dolayý kendisini suçlu

Psiþik Medyum, öte alemdeki sevdiklerimizle konuþuyor

Kanatlarýmýn

Altýndaki Rüzgâr

John Edwards/Çeviri: Arýn Ýnan “SON BÝR KEZ” adlý kitaptan

Geçen ay, oðlunun ölümünden tam yedi ay sonra medyum

Edwards'ýn kapýsýný çalan Mary'nin trans okumasýna þahit olmuþ- tuk. Medyum Edwards, yaptýðý irtibatý yardýmcýsý Ellen vasýtasýyla kaðýda geçirmiþti. Bu irtibat sýrasýnda Andrew annesine, babasýna iyi durumda olduðunu iletmesini çünkü onun buna çok ihtiyacý olduðunu ve ayrýca aralarýnýn düzelmesi gerektiðini söylemiþti.

Ýrtibat sýrasýnda geliþen en ilginç olaylardan birisi de medyum Edwards'ýn mezun olduðu lisedeki hocasýnýn Andrew'un babasý Tony Miracolo olduðunu keþfetmesi olmuþtu.

Bu ay baþka bir konuyla kitaba devam ediyoruz.

(31)

hissediyordu. Acil týp görevlisi olarak çalýþmasýna, herkesi bu konuda eðitme- sine raðmen kendi babasýna yardýmcý olamamasý onu kahretmiþti. Anthony, babasý tam öte aleme geçerken annesinin gördüklerini de unuta- mamýþtý.

O gece gerçek olduklarýna yemin edebileceði kadar canlý rüyalar gör- müþtü. Bana göre bunlar birer rüya deðil, öte alemden onunla kurulan irti- batlardý. Anthony o gece babasýnýn kendisini rüyasýnda ziyaret ettiðini söyleyerek: "Babam beni aþaðý kata

kadar götürdü. Yemek odasýnýn kapýsýndan içeri girdik. Orada ken- disinden bir yýl kadar önce vefat etmiþ olan kardeþini gördük. Babam onunla kart oynamaya baþladý. Ona nasýl olduðunu sordum bana iyi olduðunu söyledi. Orada olmanýn nasýl bir þey olduðunu sorduðum zaman da bana:

"Gerçekten çok güzel. Sen de bunu bir gün öðreneceksin" dedi. "Peki ama baba, orasý nasýl bir yer bana anlata- bilir misin?" diye sorumu

yinelediðimde bana: "Bunu sana anlatamam" dedi. Sonra da kardeþiyle

Referanslar

Benzer Belgeler

"Gökçek istifa" yazılı tişörtlerle Kızılay Metrosu'ndaki turnikelere kendilerini zincirleyen öğrenciler, "Gökçek istifa et" diye slogan attı..

İnsanın vejetaryen olduğuna dair görüş ve kanıt bildirilirken en büyük yanılma biyolojik sınıflandırma bilimi (taxonomy) ile beslenme tipine göre yapılan

Göllerin, istek üzerine süresi uzatılacak şekilde, 15 yıllığına özel şirketlere kiralanacağı belirtiliyor.Burada "göl geliştirme" adı verilen faaliyet,

l~yların sakinleşmesine ramen yine de evden pek fazla çıkmak 1emiyorduk. 1974'de Rumlar tarafından esir alındık. Bütün köyde aşayanları camiye topladılar. Daha sonra

,ldy"ryon ordı, ırnığ rd.n ölcüm cihazlan uy.nş ü.rinc. saİıtrd fıatiycılcri

Erzincan'ın İliç ilçesinin çöpler köyünde altın çıkarmaya hazırlanan çokuluslu şirketin, dönemin AKP'li milletvekillerini, yerel yöneticileri ve köylüleri gruplar

Öte yandan, hemen her konuda "bize benzeyeceksiniz" diyen AB'nin, kendi kentlerinde yüz vermedikleri imar yolsuzluklar ını bizle müzakere bile etmemesi; hemen tüm

İstanbul'un ulaşım sorununu çözmek adına Kadir Topbaş'ın büyük proje olarak sunduğu metrobüs, şubat ayı sonunda Anadolu yakas ına erişecek.. Bir "tercihli