5.2.Kast ve Eğitim
Kast sözcüğü Portekizce’de ırk anlamına gelen Costa’dan
alınmıştır. Kast, bir toplumda hiyerarşik bir derecelenme içinde, farklı etnik
karakteristiklere dayanan ortak bir konum ve statüye sahip her iki cinsten ve her yaştan
kesimin oluşturduğu geniş ve
oldukça sürekli bir gruptur.
Hint geleneklerinin İsa’dan 600 yıl önce kurulduğunu kabul ettiği kast sistemi belli bir üstünlük astlık sırası halinde düzenlenmiş kapalı
toplumsal gruplardan oluşmuştur.
Birey doğumla belli bir kasta girmiş ve ömrü boyunca orada kalmaya mahkum olmuştur. Toplumsal
statüsünü bu duruma bağlı hak ve
görevlerle birlikte ana babasından
devralır, kişisel nitelik ve başarıyla da
değiştiremezdi.
Kast sisteminde şu özellikler bulunmaktadır.
1. Zorunlu saygı ve aşağı kast’ın yukarı kast’a karşı saygıda kusur etmesi durumunda derhal
cezalandırmaya gidilmesi.
2. Aşağı kast’a doğuştan bir aşağılık niteliğinin verilmesi. Böylece aşağı kast, davranışları nasıl olursa olsun aşağıda kalmaktadır.
3. Yukarı kast erkekleri, hem kendi kastlarından hem de aşağı kast erkekleri yukarı kast kadınlarıyla evlenemezler.
4. Geçmişin kast’lar arasında bir uyum çağı olarak algılanması ve bunun, aşağı kast insanlarının hoşnutsuzluğuna yol açan dış kışkırtmalar sonunda bozulduğunun düşünülmesi.
5.2.1.Kast Sisteminin Özellikleri
Kast sisteminin başlıca özellikleri şunlardır(Alcott, s.345).
Endogamy ; Kast sistemi üyelerinin yalnızca doğum yolu ile girdiği bir
hiyerarşik endogami grubudur. Bir kast
bir kabile (klan) veya bir soy grubundan
değişik dereceleri alması ve içerden
evlenme özelliği ile ayrılır. Bir sınıftan
da kast, grubu içinde kesin evlenmeyi
vurguladığı için ayrılır.
Dini yaptırımların zorlanması; Hindistan'ın kast sistemi diğer ülkelerin sınıf sistemlerinden eski Hindu dinin güçlü yaptırımları ile donanmış olması yönünden ayrılır. Bir kast’ın ailelerinin genellikle bir ortak adı ve işi vardır. İyi bir Hindu olabilmek için bir kimse bir şeye inanabilir veya hiçbir şeye inanmayabilir fakat kast
yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır.
Ortodoks Hinduizm bireyin bir başka kast’tan birisiyle evlenmesini, yiyip içmesini, uygunsuz veya temiz olmayan yiyeceği yemekten, kast dışı bir kimseye dokunmaktan veya gölgesinin onun üstüne düşürmekten veya uygun olmayan bir iş izlenmesinden meneder.
Doğum ve ölümünden sonra, doğuma dayalı hiyerarşi; Kast sistemi her biri kendi
altlarındaki kastların omuzlarında ayakta duran sayısız farklı derecelerde gruplar olduğunu kabul etmektedir.
Bir Hindu’nun yaşamının her cephesi,
seramonileri, gelenekleri, evi, tapınağı,
arkadaş ve akraba çevresi işi ve iş yeri
hepsi doğmuş olduğu grubun seviyesine
bağlıdır. Ücreti, ek ödeneği zorunlu
hallerde olması gereken ödenceler bile
doğum ile saptanmıştır.
Toplum dışı alt katman; Üst kast’lardaki Hindu, kirli, zahmetli işlerini toplum dışı sınıf denilen, 40-70 milyon kişiye
yaptırmıştır.
Toplum dışı alt katman dravidian dili konuşan, Akdenizli ve
aryan’lar Hindistanı istila etmeden önce yaşayan, eski ırktan
gelen genellikle birbirleriyle yaptıkları savaşlar sonucunda 280
kısma bölünmüş insanlardır. Daha sonraları Hint toplumunun
en alt düzeyinde hizmet etmeyi kabul etmişlerdir. Köy dışında
oturmuşlar ve birine dokunmaları başkaları için kirlenme olarak
kabul edilmiştir.
5.2.2. Kast Sistemi ve Eğitim Brahmanlar, sistemin en üstünde bulunan rahipler ve
öğretmenler tarafından oluşturulmaktadır. Bunlar, dinsel bilgiyi öğretmişlerdir.
Dinsel eğitim yanında her kast, kendi uğraşı alanına göre eğitimini sağlamıştır. Hint
hükümeti bugün
‘dokunulmazlara’ karşı bütün ekonomik ve eğitsel ayrımı ortadan kaldırmakta, fırsat eşitliğini sağlamaktadır.
Eşit koşullarda olmamakla beraber zenginlik ve eğitim, yukarı kastlara olduğu kadar aşağı kastların üyelerine de
açılmıştır.
İngiliz egemenliği her ne kadar eğitsel gelişmeyi olanaklı kıldı ise de yeni sorunlar da meydana getirmiştir.
İngiliz yöneticileri ilkin geleneksel Hindu okullarını desteklemiş ve yeni okullar ve kolejlerin kurulmasına yardım etmişlerdir. İngiliz hükümeti, İngilizce öğretim yaparak okulların teşkilatlanmasını teşvik etmiştir. Böyle bir program, aydın kimselere küçük idari görevler alma olanağı sağlamanın bir yolu olarak sunulmuş ve bu programın yukarıdan aşağıya doğru etkisini göstereceği umulmuştur. Bu çaba, pek çok yetenekli memurun ve devlet memurluğuna istekli olanların İngilizce’nin
aracılığıyla yetişmelerine neden olmuştur. Ancak, halkın büyük çoğunluğu okulsuz kalmıştır. Eğitim sistemi,
doğrudan doğruya bilgi kazandırma yerine devlet memuru yetiştirme amacına yönelmiş ve yerli dilleri ihmal etmiştir.
Eski Hindistan’da, örgün eğitim,
Brahmanlar tarafından sağlanmaktaydı.
Öğrenciler beş yaşında ilköğrenime başlamakta ve ilk olarak alfabe
öğrenmekteydiler. İlköğretime her yaştaki çocuk devam edebilirdi. Tüm eğitsel sistem, öğrenme ya da
eğitimden çok, yaşama ağırlık veren bu eski öğrencilik sistemine
dayanmaktaydı (Tezcan,1981, s.83). Bu sistem, öğretmen ve öğrencilerin aynı evde yaşadıkları ve ruhsal bağlarla bağlı oldukları sürekli kişisel ilişkiye
dayanmaktadır.
Teknik beceriler esas olarak aile ve
mesleksel grup yoluyla gayri resmi ve pratik yollardan verilmiştir. Bu durum çağdaş bilim ve sanayinin ortaya
çıkmasından önce bütün toplumlarda
genel olarak mevcut bir durumdur. Fakat Hindistan’da dinsel eğitim üstünlüğü, batı ya da İslam ya da Çin toplumlarında
olduğundan daha fazladır.
5.3.Feodalizm ve Eğitim
Feodalizm (derebeylik), batı ve orta Avrupa’da ortaya çıkan ve orta çağın büyük bir bölümünde hüküm süren toplumsal ve politik bir sistemdir.
Feodalizm kelime anlamı olarak, Almanca fehu-od (bundan İngilizce ve Fransızca Fief türetilmiştir),
‘büyük baş hayvan mülkiyeti’, ‘arazi tasarruf hakkı’, veya ‘arazi mülkiyeti’ demektir.
XVIII. Yüzyılda ise feodalizm ‘toprak sahipleri
aristokratların hükümdarlığı ve zayıfların kuvvetliler
tarafından sömürülmesi’ olarak ifade edilmiştir.
Kölelerin topraktan çıkarılarak, tarım
işletmelerinin otlaklara çevrilmesiyle feodal
üretim biçimi ortaya çıkmıştır.
Feodal toplum Antik
toplumun çöküntüleri
üzerinde yeni bir üretim
organizasyonu, yeni bir
sosyal örgüt yeni bir
katmanlaşma biçimi
olarak doğmuştur.
Feodalizm ile ilgili çeşitli açıklamalara karşın, tam gelişmiş bir feodal sistemde, bir çok bilim adamı tarafından da kabul edilen ortak özellikler şunlardır(Prawer, s.394).
1. Efendi köle ilişkisi.
2. Politik görevleri az olan ve mahalli düzeyde etkin ferdi bir hükümet.
3. Hizmetlerine karşılık fief’lik bahşeden bir toprak mülkiyeti sistemi.
4. Askeri yükümlüklerin belirtildiği özel orduların varlığı.
5. Efendilerin köleler (çalışanlar) üzerindeki sahiplik ve derebeylik
haklarıdır.
Feodal toplumda temel olarak üç tabaka mevcuttur. Asiller, rahipler, zanaatkarlar ve
köylüler.
Asiller ülkeyi savunmakla görevli askeri aristokrasidir ve yargı
gücüne sahiptir.
Rahipler yanlızca dinsel hizmet etmeyip aynı zamanda yönetimsel işlevlere de sahiptirler.
Elitlerle köylüler arasında ise, tarımsal çevre dışına
yerleşmiş, tarımsal nitelikte olmayan, üretimle ve onun dağıtımıyla uğraşan, uzvi
olmayan enerji ile üretimde bulunan, farklılaşması üretim konularına özgü olan
kendisi içinde farklılaşmamış, uzmanlaşmamış esnaf, tüccar, zanaatkar grubu
vardır.
5.4. Toplumsal Sınıflar ve Eğitim
Toplumsal katmanlaşmanın diğer bir biçimi de, toplumsal sınıflardır. Sınıf sözcüğü bir farklılık bir ayrılma anlamına gelmektedir. Toplumsal sınıf derken, toplumu oluşturan bireyler arasındaki ayrılma ve farklılaşma anlaşılmaktadır.
Toplumsal sınıf çeşitli biçimlerde tanımlanmıştır. Ludberg, Schrag, Larsen’e göre
“toplumsal sınıf hem kendisi hem de başkaları tarafından prestij, toplumsal ilişkiler, uğraşılar, mallar ve değer yüklemeleri bakımından nüfusun başka kesimlerinden farklı sayılan kesimdir”
Toplumsal sınıflar, bir toplumda ekonomik açıdan ve buna koşut olarak kültürel ve toplumsal
açıdan ortak nitelikler taşıyan ve kendi konumlarının bilincinde oldukları gibi farklı durumda olanların bilincinde de olan ve çıkarları arasında çoğunlukla çelişkiler bulunan farklılaşmış toplumsal kümelerdir.
Sınıf kavramı, ekonomik ölçütü ön plana çıkarmaya çalışan bir
kavramdır.
Eğitimin, toplumsal sınıflarla ilişkisi dört noktada incelenmektedir (Tezcan,1981, s.70).
1-Ana babanın toplumsal sınıfına göre öğrenciler arasında eğitsel farklılaşmanın varlığı.
2-Sınıf farklılaşması, eğitim tipini ve çeşidini belirleyen bir öğedir.
3-Toplumsal sınıf, okul başarısını tayin eden bir öğedir.
4-Eğitimin, alt sınıflardan üst sınıflara geçerken yeni toplumsal
hareketlilik bakımından belli başlı bir araç oluşudur.
• Eğitim ve Toplumsal Hareketlilik
• Toplumsal hareketlilik ya da toplumsal akıcılık denen olay toplumda fertlerin ya da grupların yer, meslek, statü, sınıf değiştirmeleri konusunda kullanılan bir kavramı ifade etmektedir.
• Toplumsal hareketlilik, insanların farklı toplumsal düzeylerdeki kısımlar arasında hareket etmeleridir.
• Toplumsal hareketlilik kısaca, bireylerin ve grupların statüler arasındaki giriş çıkış süreci olarak tanımlanmaktadır.
Toplumsal hareketlilik tipleri. –
Yatay ve dikey hareketlilik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Yatay hareketlilik, aynı toplumsal düzeyde kalmak koşuluyla bir
benzer grup ya da durumdan
diğerine doğru ileri geri hareketi ifade etmektedir. Yatay
hareketlilik meslekten mesleğe
‘eğer bu meslekler eşit saygınlık derecesinde ise’ aileden aileye geçişte dikkati çekmektedir.
Bunlar aynı seri içinde fakat tip
farklılığı olan birimlere geçişi
ifade etmektedir.
Dikey hareketliliğin başlıca nedenleri şunlardır(Tezcan,19
81, s.110).
1- Ekonomik nedenlerle eski servetini ve yaşama
seviyesini kaybederek oluşan
aşağı hareketlilik.
2- Bazı kişisel intibaksızlık biçimleri, örneğin alkolizm, narkotik alışkanlığı, psikolojik
hastalık (sinir hastalığı) gibi.
3- Evlenme yüzünden aşağı doğru toplumsal
hareketlilik.
Örneğin, babası bir işletmenin yöneticisi olan orta sınıftan bir
kızın alt sınıftan niteliksiz bir kişiyle
evlenmesi durumunda olduğu
gibi.
Toplumda genellikle yukarı doğru hareketlilik, aşağı
doğru hareketlilikten daha
fazladır.
6.1.Eğitimde Fırsat Eşitliği
İnsanların farklı yeteneklerle doğduğu bir gerçektir. Fakat farklı yeteneklerle doğmak insandan insana değişmektedir. Yoksa ırklar ya da toplumsal sınıflar ve tabakalar bakımından insanlar arasında yetenek yönünden bir fark yoktur. Belli bir ırktan ya da toplumsal sınıftan olmak insanı yetenekli ya da yeteneksiz yapmamaktadır. Önemli olan ırkların ve toplumsal sınıfların içinde bulundukları sosyo-ekonomik koşullardır. Bu koşullar insanların doğuştan getirdikleri yetenekleri değerlendirme bakımından avantajlı ya da dezavantajlı durumlar
yaratmaktadır.
Örneğin, aynı yetenekte doğmuş olan bir köylü çocuğu ile bir tüccar çocuğu arasında, yetenekleri değerlendirme yönünden büyük ayrılıklar görülmektedir.