• Sonuç bulunamadı

İlgilenmezsen, duymazsan, farkında olmazsan; bir şey yapmana da gerek kalmaz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İlgilenmezsen, duymazsan, farkında olmazsan; bir şey yapmana da gerek kalmaz"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bugünün Türkiyesini tanımlayan en uygun kelime, korku olsa gerek…

Büyük bir korku var ve bu korku kendisini ilgisizlik olarak gösteriyor.

İlgilenmezsen, duymazsan, farkında olmazsan; bir şey yapmana da gerek kalmaz…

Böyle bir korku 12 Eylül sonrasındaki günlerde bile yoktu.

O zaman da çok sayıda insan tutuklanıyordu ve yoğun işkence vardı.

İnfazlar, gözaltında kaybolmalar vardı.

Sansürden söz etmeye gerek yok, sınırsız olarak vardı.

Ama bu derecede ilgisizlik ve korku yoktu.

Bugün yaşanılan kitlesel tutuklamaların, basına da yansıyan işkence örneklerinin, infazların toplumsal korku ve bunun dışavurumu olan ilgisizlikte payı vardır ama bunlar eskiden de vardı.

Bugünkü korkuyu yaratan ek faktörler bulunuyor.

(2)

Mülki amirin keyfine bağlı sosyal yardımı kaybetmekten korkmak…

Evini, arabasını, işini kaybetmekten korkmak…

Toplumda yoksulluk eskisinden fazla var ama yoksulluk göreli bir kavramdır.

Toplumsal eşitsizlik artarken göreli olarak yoksullaşırsınız ama sahip olduklarınız da diyelim 20 yıl öncesine göre fazladır.

Sürekli yol yapılıyor ama yolları dolduran vasıtalar yine de tıkanıklığa yol açıyor.

Hiç durmadan ev yapılıyor ve satılıyor.

Bunları satın alanlar tekelci burjuvaziden değil herhalde…

Sosyalistler çalışan herkesi işçi-emekçi olarak görmeyi severler.

Eğitim emekçisi, sağlık emekçisi, zihin emekçisi… ve liste uzayıp gider.

Evler ve otomobiller bu insanların, tatil yerlerini dolduranlar da bu insanlar…

İşçilerin zincirlerinden başka kaybedecekleri çok şey bulunuyor.

(3)

Gelir eşitsizliği arttığı için göreli olarak yoksullaştılar ama mutlak olarak bakılırsa durum böyle değildir.

Korku ve ilgisizliğin daha önemli bir başka nedeni ise, gelecek umudunun tükenmesidir.

İnsanlar daha iyi bir gelecek için mücadele ederlerken, bugün yaptıklarıyla gelecekte oluşmasını tasarladıkları dünya arasında bağlantı kurarlar. Bugünkü hayatınızı, eyleminizi yönlendiren gelecektir. Geçmişin de etkisi bulunmakla birlikte asıl belirleyici olan gelecektir.

Geçmiş kahramanlık öykülerini sürekli tekrarlayıp, geçmişte ne büyük başarılar kazanıldığını, nasıl kahramanca mücadele edildiğini hiç durmadan anlatın, hayatlarını kaybedenleri sürekli olarak anın; gelecek için umudu oluşturamıyorsanız, bunların anlamı yok gibidir.

Yukarda sayılanlar yıllardan beri yapılıyor ve durum ortadadır.

Geçmişi örnek alarak gelecek kuramazsınız.

Reel sosyalizm dağılarak tarihe karıştı.

12 Eylül’de sosyalistler hiç de iyi bir performans gösteremediler.

Sonraki yıllarda kendilerini yenileyemediler ve eskiyi sürekli tekrarlamakla yetindiler.

İyi atıyorlar; mangalda kül bırakmıyorlar demeyeceğim, mangalı bile bırakmıyorlar.

(4)

Sosyalistler büyük oranda kitleye yönelik ajitasyon yapmıyor, kendilerini ajite ediyorlar. Buna ihtiyaçları var, bu nedenle böyle yapıyorlar.

Bunların hiç birisi küçük de olsa başarının yerini tutamıyor.

Çok büyük laflar konuşup küçücük işler yapmak günümüzün tipik özelliğidir denilebilir.

Ulaşamayacağın kadar büyük hedefler belirlemek, bunlar üzerinde çok konuşup tartışarak kendini onları yapmış gibi hissetmek, kişiyi bir süre rahatlatabilir; ama hepsi bu kadardır.

Yapabileceğin kadarını konuş ve yap!

Yüzde yüz yapamayabilirsin, bu kadarını zaten kimse yapamaz ama diyelim en az yüzde 70 oranına ulaşmak gerekir.

Bol miktarda konuşup sonuçta da yapamayınca, bir süre sonra kimse konuşulanı ciddiye almamaya başlıyor.

Bunun diğer adı derin bir güvensizliktir.

Gelecek için umut kaybolunca, bugün ne yapıldığının da fazla önemi kalmaz.

Kimse tehlikeye girmek istemez; hemen olmasa bile ilerisi için iyi bir sonuç görünmüyorsa, neden girsin?

(5)

Geçenlerde bir yazar, “Neden ölelim ki!” başlıklı bir makale yazmıştı.

Doğru söylemiş! Gelecek bitmişse, bunun bilincinde olmasan bile bu yönde bir şeyler fark ediyorsan, gelecek için neden tehlikeye gireceksin?

Geleceğe dönmek isteyenin kendisini yenilemesi ve bugüne kadar da bu konuda önemli adımlar atmış olması gerekir.

12 Eylül’ün üzerinden 36 yıl geçti. Reel sosyalizmin dağılmasının üzerinden -1991 baz alınırsa- 25 yıl…

Komünistlerin sadece eski SSCB ve müttefiki sosyalist ülkelerde değil, Çin’de de kitlesel olarak nasıl ve neden kapitalizme geçtiklerini hala soramayanlara, soruya biraz yaklaşınca hemen uzaklaşanlara söylenecek söz bulunmuyor.

Komünistler tarihleri boyunca baş eğmemiştir gibi komik sözler söyleyenlere ne denilebilir?

Komünistlerin 20. yüzyıl tarihinde büyük başarıları ve başarısızlıkları bulunuyor.

20. yüzyılın başında (1914) ve sonunda (1989-1991) kitlesel olarak burjuvazinin saflarına geçtiler.

Baş eğmediler, saf değiştirdiler!

1914’te o dönem sosyal demokrat adını taşıyan komünist partileri Birinci Yeniden Paylaşım Savaşı’nda burjuvazilerini desteklediler. Muhalif olanlar (Lenin, Luxemburg, Liebknect vd. küçük

(6)

1989-1991’de ise reel sosyalist ülkelerdeki burjuvazi dışarıdan gelmedi, komünist partilerinden çıktı.

Bunu saptamak yetmez –çok sayıda sosyalist daha bunu bile yapamıyor- neden ve nasıl’ını da açıklamak gerekir.

Neredeyse 20 yıldır bu konuda fazlasıyla yazdım ve bunlar boşa gitmedi, bazı sonuçlarını görüyorum ama büyük sonuçlara ulaşılamadığını da belirtmek gerekir.

Eskiden bilinenlerden ancak onların yerini başka bilgiler alabildiğinde kurtulabilirsiniz.

Böyle olmadığında ise çöküşü engellemek için eskiye umutsuzca sarılırsınız.

Bunun çare olamayacağı fazlasıyla görülmüş durumdadır, yeterli olmamışsa daha da görülebilir.

Yenilenmeye karşı direnci, eskiden beri bilinenden kurtulamamayı anlamak mümkündür ama aradan uzun zaman geçince anlayış artık biter.

2000’li yılların başlarında yaşadığım bir olayı örnek olarak vereceğim.

Yılı hatırlamıyorum ama 2001-2002 olması gerekir.

Goethe Üniversitesi’nin devlet teorisi konusunda tanınmış ismi Joachim Hirsch emekli oluyor ve bu nedenle de uluslar arası konukların da çağrılı olduğu herkesin katılımına açık bir sempozyum

(7)

düzenlenmiş. ODTÜ’den de birkaç öğretim üyesi katılımcı olarak gelmişti. Konuşma dili İngilizceydi.

Böyle toplantılarda alışılmış olduğu üzere birkaç kişi devletle ilgili şu veya bu konuda hazırladıklarını (Paper) okudu ve tartışması yapıldı.

Konuyu tam hatırlamıyorum ama reel sosyalizmle ilgiliydi ve söz alıp “sosyalizmden kapitalizme geçiş”ten söz etmiştim.

ODTÜ’den gelen bir öğretim üyesi (ismi Galip idi) hayretle, “Böyle bir belirleme olabilir mi?” diye sordu.

Yıllarca hepimiz “çağımız proleter devrimleri, kapitalizmden sosyalizme geçiş çağıdır” söylemini öğrenmiştik.

Yüzyılın büyük bölümünde böyle de olmuştu, burası açık, 20. yüzyılın sonlarında ise geniş çapta tersi gerçekleşmişti.

İşin ilginç tarafı şu: dağılan ülkeleri reel de olsa sosyalist kabul ediyorsanız, o ülkelerde şimdi varolanın kapitalizm olduğu konusunda da anlaşıyorsak, gerçekleşen sosyalizmden kapitalime geçiştir; öyle değil mi?

Felsefedeki basit akıl yürütme gibi; ilk iki belirlemeyi kabul ediyorsan, üçüncünü de etmek zorundasın.

Bu insanlar öğretim üyesiydi ve kafalarının daha açık olması gerekirdi. 1991’in üzerinden on yıl geçmişti ama ne olduğu konusunda soru sormak bile zor görünüyordu.

(8)

Hayat savunma mekanizmalarını tek tek çökertti ve buna devam ediyor.

O dönemin bilgisinden ve bu bilginin politik ve örgütsel sonuçlarından kurtulmak gerek ama yerini doldurmadan bundan kurtulamazsınız.

Şimdi bu aşamadayız…

İyiye doğru gidiyoruz ama çok yavaşız…

Referanslar

Benzer Belgeler

Oruç ve en küçükleri İlyas bir gün güney Anadolu kıyılarında bir Rodos gemisiyle karşılaştılar, İlyas vurulup öldü, Oruç esir düştü, Hızır fidye

temel yükleme hatası sebebini bilmeksi- zin, karşıdaki kişinin davranışlarını kişilik özelliklerine bağlamak iken, aynı davranı- şı çoğulcu kültürlerdeki

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha

1985 yılında her 2500 çocuktan birine konulan otizm tanısı, 2001 yılında 250, 2013 yılında ise 88 çocuktan birine denk gelirken, günümüzde her 68 çocuktan biri otizmli

Almanya’nın Tübingen kentindeki Max Planck Enstitüsü’nde Nisan ayında yapılan bir çalışmada, sanal gerçeklik hareketlerini olanaklı kılan ve Cyber Walk (Siber

bağlı olarak direkt larengoskopi eşliğinde endolarengeal yolla veya özellikle tiroid kıkırdak yerleşimli olanlarda ise larengofissür yaklaşımıyla eksizyon yada

Fakat hastanın acil servise ilk başvurusunda, son 10 yıl içinde tetanos aşısı yapılma öyküsü olmadığı ve daha önceki aşı öyküsü bilinmediği halde, sadece tetanos

Özel gereksinimli çocukların, topluma katılmaları ve kabul edilmeleri sağlıklı iletişim kurmalarına ve çevrelerine uyum sağlayabilmelerine bağlıdır. Sınırlı bir