• Sonuç bulunamadı

AVRUPA RÖNESANS I, İKİ AŞIRI UÇ VE ATATÜRK ÜN GÖRÜŞLERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "AVRUPA RÖNESANS I, İKİ AŞIRI UÇ VE ATATÜRK ÜN GÖRÜŞLERİ"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

AVRUPA RÖNESANS’I, İKİ AŞIRI UÇ VE

ATATÜRK’ÜN GÖRÜŞLERİ®

Prof. Dr. Mustafa TEMİZ

Batılılar, 9-13. yüzyıllar arasında Müslüman’lar tarafından geliştirilen, Erken Rönesans Dönemi'ne dayanarak Avrupa’da kendi Rönesans'larını geliştirirken, İslâm dünyâsı yolunu şaşırmış, kendinden ilim alanların peşine takılmış, güçsüz kalmış ve şahsiyet boşluğuna yuvarlanmış; yitirmiş olduğu değerlerin eksiklikleri altında uzun yıllar boş şeylerle uğraşıp durmuş; silkinip doğrulamamıştır.

Bu gün, yitirmiş olduğu yitiğinin farkına vararak onu tekrar elde etme azim ve şuûruyla, Türk Milleti dâhil, bütün Müslümanlar olarak, o sihirli anahtarı tekrar ele geçirme mücâdelesine başlamanın arifesi içinde bulunmanın işâretlerini görmeye başlamış bulunmaktayız.

Asrımızda tekrar o eski ilim anlayışını yakalamak zorundayız. Günümüzdeki çoğu aşırı görüşlü insanlar (meselâ sofu geçinen câhiller), ilmi bir hukuk ve ibâdet kavramı ile sınırlandırmakta, bilim ve teknolojiyi ilim kavramının içeriğinden saymamaktadırlar. Bunun tam tersini savunanlar da vardır. Bunlar da ilim ile sâdece bilim ve teknolojiyi kast etmekte, ilâhiyatı reddetmektedirler. Birbirine zıt olan bu görüşleri paylaşan bu iki farklı grubun her biri, aslında ‘ilmi’ tüm gerçeğiyle tam olarak kavrayamamış durumdadırlar.

Bir fabrikada çalışanların hak, hukuk ve helâl kazançlarıyla uğraşanlar ya da üretim teknolojisini ve kalitesini ilimden saymayanlar, tek yanlı görüşleriyle maddî ve mânevî güç ve gayret sarf etmeden fabrikanın ayakta kalacağını mı zannediyorlar? Ya da bunlar hastalandıklarında, ilâç kullanmadan ne derece tedâvi olabileceklerdir? Bu görüşlerinde ısrarlı olanlar, “Zamanınızın silâhları ile silâhlanınız!..” emrinin yükümlülüğünden nasıl kurtulacaklardır?

İslâm Kültürü ve Kur'an'ın ilmi şiddetle teşvik ve emretmesine rağmen, günümüzdeki İslâm dünyâsının acınacak halde olmasının sebebini, bilgisizlikte, ilmin eksik ve yetersiz olarak yorumlanıp uygulanmasında aramalıdır.

Atatürk'e göre de Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünü hazırlayan önemli sebeplerden birisi İslâmiyet'ten uzaklaşmaktı:

® Gerekiyorsa WORD formatı yazarından temin edilebilir (mustafatemiz@yahoo.com ya da mustafatemiz@pau.edu.tr).

Ama bilimin nîmetlerinden de ayrılamıyorlar, meselâ cep telefonlarını ellerinden bırakmıyorlar.

(2)

Atatürk diyor ki:

“Türkler İslâm oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye mâruz kaldılar; geçmişin bâtıl alışkanlık ve inançlarıyla İslâmiyet'i karıştırdıkları ve bu sûretle gerçek İslâmiyet'ten uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslâm'ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini olduğu gibi almamakta inatçı bulundular.

İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor...1.”

Batılıların, Rönesans olayını ortaya koyan faaliyetleri esnâsında, İslâm'ın bilim birikimini büyük bir titizlikle kendilerine aktarırlarken, İslâm ve ahlâkını benimsememek için katı bir inat ve kör bir taassupla uyguladıkları metotlar, onların bilimin mânevî cephesinden habersiz kalmalarına sebep olmuştur. Bundan dolayı, Batılıların lügatlarında ilimden ziyâde, onun maddî karakterini ifâde eden bilim (science) vardır.

İlmin, sâdece bilim ve teknolojiden ibâret olduğunu düşünenlere de sormak lâzım... Sırf dünyâcı geçinen bu kişiler, birbirini iten ya da çeken iki elektrik yükünün bu itme-çekme etkileşimini izâh edebiliyorlar mı? Bir merkez veyâ eksen etrâfında dönen bir sistemde merkezcil kuvvete karşı oluşan merkezkaç kuvvetinin nerden geldiğini, ya da iki kütlenin birbirini neden çektiğini bilim veyâ teknoloji yoluyla açıklayabiliyorlar mı?

Her an sırf bilim ve teknolojiden dem vuranlar, bundan başka hiç bir şeyi tanımayanlar, göklere çıkardıkları bu bilim ve teknolojinin söz konusu olan bu bilinmeyenler üzerine kurulduğunu hiç düşünmezler mi?2

Geçmişte bu gidişle insanların duygusuzlaştığı ve makineleştiğinin yorumunu yapan yazılar kaleme alınmıştır3. Doğrudur. Ama bunlara bakıp bu gidişin dehşetine kapılarak bilim ve teknolojiden vaz mı geçeceğiz?

Hayır!.. Bu gün “Tek Dişi Kalmış Canavarlar”ın sâhip oldukları Bilim’in oluşturduğu bugünkü Bilgi Çağı’nı, o canavarları medeniyet dediğimiz ruhî inkişaflarımızla da eğiterek, ilmin mâna cephesiyle donatıp bir İlim Çağı'na dönüştüreceğiz ve bunu başarmak zorundayız.

Tasavvuf önderlerinin ilmi, ‘İlim Allah'ı bilmektir’ şeklindeki tanımlamalarında büyük bir incelik vardır. Dünyâ'da her an ve her sâniye vukû bulan bütün olayların görünümünün perde arkasında Allah'ın (CC) İlim Sıfatı’nın ve Nur isminin tecellisi olduğu, aklın, matematik ve fiziğin başarılarının yorumlamasıyla anlaşılmış bulunmaktadır. Bu da her an Allah'ın (CC) yaratma (creation) ve yoketme (annihilation) gücünün sürdüğünün, hiç bir şeyden gâfil olmadığının, her şeyi kontrol ve koordine ettiğinin akıl ve bilim yoluyla anlaşılması demektir.

1 Sâdi Borak, Atatürk ve Din, s. 36-37 (Rönesans, Aralık 1991, s. 61).

Bu nedenle Batıda İslâm’daki ‘ilim’ kelimesinin tam anlamıyla birebir karşılığı olan bir kelime yoktur.

2 Temiz, M., Alındığı İnternet Elektronik Adresi,

http://mtemiz.pamukkale.edu.tr/bilim/Bilinmeyenler%20üzerine%20kurulan%20bilim%20ve%20teknoloji.

doc, Bilinmeyenler Üzerine Kurulan Bilim ve Teknoloji, En Son Erişim Târihi: 19.06.2012.

3 2. Yazıcı, O., Mitleştirilen Makine, İnsan ve Kâinât, Sayı 79, Sayfa 14, 1992.

CC kısaltması, “Celle Celâlühû - O’nun şânı çok yücedir.” demektir.

(3)

Almanya'da yayımlanan tanınmış aylık dergilerden PM'nin bir sayısında, Allah ve İzâfiyet konusu kapak resmi yapılmıştır. Burada Prof. Dr. Paul Davies'in imzâsıyla yayımlanan bir yazıda, vukû bulan her olayda Allah'ın (CC) kontrol ve koordinesinin zarûrî olduğu belirtilmiştir. Burada ateist ilim adamlarının tabiat kanûnlarını Allah'a (CC) vermedikçe hiç bir meseleye nihâî bir çözüm getiremeyecekleri vurgulandıktan sonra, İngiliz bilgini astronom Sir James Jeans'ın “Allah büyük bir matematikçidir.” sözünün hatırlatılmasıyla, Allah'ın (CC) ilim sıfatının her şeyi kuşatarak madde ve mânayı bütün cihetiyle kontrol ve koordine ettiği açıklanmaya çalışılmıştır4.

Bir gün, Mûsâ (AS)’ın aklından, her nasılsa, “Acabâ Allah (CC) hiç uyuklar mı?“ şeklinde bir düşünce geçiyor. Bakınız Mûsâ (AS), bunun cevâbını nasıl öğreniyor?

Allah (CC), Mûsâ (AS)'a, her bir eline camdan yapılmış birer şamdan almasını ve elleri havada öylece beklemesini ilham ediyor. Mûsâ (AS), emri uygulamaya koyuluyor.

Öyle bir an geliyor ki, yorgunluktan halsiz düşüyor, kısa bir an, uykusuzluktan gözleri kapanır gibi oluyor. Tam o sırada iki cam şamdan, birbirine vurmasın mı? Vurmasıyla, şamdanlar, tabiatıyla, tuzla-buz oluyor. Ardından Allah (CC) Mûsâ (AS)'a şöyle hitap diyor:

“Ya Mûsâ!.. Allah (CC) bir an uyuklasa, galaksiler, yıldızlar, evren ve âlemler birbirine girer.”

Bu rivâyette Allah'ın (CC) ilim sıfatının her şeyi her an kuşattığının bâriz bir şekilde vurgulandığını görüyoruz. Bu anlayışın yaygınlaşıp özümlendiği gün, sayın yazar Olcay Yazıcı'nın ref.(3)'teki yazısında tasvir ettikleri teknolojik ve robotik dünyâ endişelerinin, ilmin gerçek öncülüğünde, teknolojiye insânî karakter kazandırılarak yok olacağı açıktır.

İlmi bütün kavramlarıyla noksansız bir şekilde uygulamayı gerçekleştirmeli, onun maddî yönü ile bilim, mâna yönü ile insanın eğitimi hedeflenmelidir. İlim deyince, “Ben insan ve cinleri sırf (beni tanımaları ve) bana ibâdet etmeleri için yarattım5.” âyetindeki tanıma ve ibâdet etme sırrının yakalanmasında, ilmin iç içe kenetlenmiş olan madde ve mâna vâsıtalarını kullanarak, bu dünyâda şerefle yaşamanın ve öteki âlemde ise, Cânan'ın yanında ebedî mutluluğa kavuşmanın vâsıta ve sebepleri anlaşılmalıdır.

İlim milletimizin karakterinin bölünmez bir parçasıdır. Bu karakter, Türk, İslâm ve İlim üçlüsünün bir pota içerisinde meczolmasından oluşan bir üçlü ayak takımının ifâde ettiği en sağlam denge unsurunu oluşturur. Bu sözüm, “Ey Millet!.. Allah birdir.

Şânı büyüktür. Allah'ın selâmeti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara dinî hakîkatleri tebliğe, memur ve Resul olmuştur. Koyduğu esas kânunlar cümlemizce malumdur ki, Kuran-ı Azimüşşan'daki âyetlerdir. İnsanlara feyz rûhunu vermiş olan dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakîkate uymamış olsaydı, bununla diğer İlâhi ve

4 Zaman G., 25 Ocak 1992.

AS kısaltması, “Aleyhisselâm-Selâm üzerine olsun.” demektir.

5 Zâriyat Sûresi, âyet 56.

(4)

tabiî kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi. Çünkü bütün İlâhi kânunları yapan Cenâb-ı Hak'tır.” diyenM. Kemal Atatürk’ün:

“Büyük bir inkılâp yapan Hz. Muhammed (SAV)’e karşı beslenen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir.” şeklindeki sözü ile de çok güzel uyuşmaktadır.

Atatürk diyor ki:

“Milletimiz din gibi kuvvetli bir fazîlete sâhiptir. Bu fazîleti hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdânından çekip alamamıştır ve alamaz6.”

“Bilhassâ bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslâm'ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı7.“

Bu nedenle, İslâm Peygamberi ile gönderilen İslâm dininde ilmin maddî (aklî ilimler) ve mânasının (naklî ilimlerin) çok üstün bir yeri vardır.

İnancımız odur ki, ilmi gerçek anlamıyla yakaladığımız gün, sâhip olduğumuz bu üçlü kuvvetin ışığı altında, eskiden olduğu gibi, gelecekte de dünyânın gerçek barış ve adâleti, yeniden hayat bulacaktır.

Aklî bilimlerle naklî bilimlerin aralarındaki sınırın yavaş yavaş eridiği, bu iki ilim dalının vardığı sonuçlar bakımından, birbiriyle birleşmekte olduğu bir dönemde bulunuyoruz. Bu gün, kaybolan altın bilim anahtarımızı tekrar ele geçirmenin arifesi içindeyiz.

Sokrat:

“Evrende bulunan her şey bir gâyeye doğru yönelmektedir. Bu gâye de daha üstün hedeflere mâtuftur. En sonunda varılacak gâye bir ve tektir.“

diyerek bu gerçeği yüzyıllar öncesinden sezmiştir.

Spencer ise:

“Biz hakîkatte meydana gelen hâdiseleri idrak üstü bir kudretin tezâhürüne bağlamak mecbûriyetinde olduğumuzu îtiraf etmek zorundayız.“

Anonim, Balıkesir Hutbesi, Alındığı İnternet Elektronik Adresleri,

http://www.balikesirkulturturizm.gov.tr/belge/1-69218/ataturkun-balikesir-hutbesi.html,

http://ekrem_sevil.tripod.com/Ataturk.htm, http://www.otag.8k.com/ataturk_hutbe.htm, En Son Erişim Târihi: 22.06.2012.

SAV kısaltması, ”Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem - Allah O’na salât etsin.” demektir.

6 Atatürk Söylev ve Demeçleri,; II, s. 66-67.

7 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II, 1923, s. 127.

(5)

şeklindeki ifâdesiyle gerçeğe biraz daha yaklaşmıştır.

İlmin sonunda ne gibi gelişmeler yapacağı şeklindeki bir soruya Charles Stamimities:

“İleride meydana gelebilecek en büyük hedefler, ruhî yönden olacaktır. İnsanlar bir gün maddî şeylerin saâdete vesîle olamayacağını anlayacaklardır. İşte o zaman dünyâda bilim adamlarının laboratuarları Allah'a (CC) yönelecek ve rûhî gerçekler araştırılmaya başlanacaktır. O gün geldiği zaman âlem geçmiş asırlarda görmediği ilerlemelerin en hızlısına şâhit olacaktır“ demek sûretiyle, bir İLİM ÇAĞI adını verebileceğimiz, iki binli yıllarda gerçek ilim adamı ve aydının muhtemel araştırma konularına işâret etmektedir8.

8 Temiz, M., Bilgi Toplumu, Sehâ Neşriyat, İstanbul, 1991.

Referanslar

Benzer Belgeler

(teknopark, teknoloji transfer birimleri, patent ofisi, araştırma merkezleri, sanayi ile kalıcı ve uzun süreli

Yüksekokulumuzun vizyonu; havacılık ve uzay bilimleri alanlarında yürüttüğü çalışmalar ve yetiştirdiği tam donanımlı iş gücü ile başta ulusal havacılığımız

11b bunuñla śarǾadan ħalāś olduñ didi faķįr didim ki baraś žuhūrından emįn olunsa śarǾa ġāǿilesi az ķalmış üstād emr eyledi ki ayda bir kerre

boyunca elektrik ile ilgili pek çok önemli gelişme yaşanmıştır.1775 yılında pillere. yönelik ilk çalışma

1-Atatürk Araştırma Merkezi ve 2012 yılı faaliyetleri hakkında Başkan tarafından üyelere bilgi sunulması. 2-Atatürk Araştırma Merkezi Şeref

runluluğu vardı ve dersten önce ]alahalli'deki18 Cluny Convent Okulu'nun tozlu avlusunda zorlu bir yoklama yapılmıştı. Ailemin yanında yaşadığım özgürlüğün bir

Atatürk, Büyük N utkunda Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında temel ilkenin bilim ve teknik olduğunu bilim ve teknolojinin kullanılacağı diğer alanlan da şu

Bahadir AKBAL, Yüksek Lisans Şeyma YAVUZ, Yüksek Lisans Fatma Feyza KÖSE Design of Communication and Power Systems in Unmanned Underwater Vehicles / Sayfalar : 262-267 Ercan