• Sonuç bulunamadı

“lçtihat„ın 23 ve 24 üncü sene­

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "“lçtihat„ın 23 ve 24 üncü sene­"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Mühim bir mülakatını bu nüshadan i’tibareıı dere etmeye başladığımız büyük üstadımız

Dr. (Jııstave Le lîoıı [ İÇİNDEKİLER ] A’ilede terbiye

Balkanlarda medeniyet fa’aliyeti Gönlüme [kit’a]

İhtiyar muharrir [ Hikâye ] Tarzı kadim [şi’ir]

Gustave Le Bon ile mülâkat r Asırların Efsanesi

j. M. Guyau B. Mercanı AB. DJ.

Hüseyin Rahmi Tokadi zade Şekip F. Le Rvre

Dr. Kaya

J 4 4 4 4 t 4 4

ürhuniye Matbaası

(2)

Yeııl N e şr iy y a t

Petrol

Petrol ma'dcn ınutehassisi Kemal Lokman Beyin bir konferansıdır.

Bu Konferans Türk Yurdu mecmu’a- sıııda neşr olunmuşdu. Ve Bundan nü-' yiik takdirle balıs etmiştik. K. Lokman Bey bu konferans ve ya mekaiesinde şu mevzudardadır: Petrolün tarihçesi. — Petrolün ehemmiyyeti . — Petrol ne­

dir?. — Menşe’i. - * taharri ve işletme.

— taktir ve tasfiye . — sun‘i Petrol.

_ Beynelmilel petrol mücadelesi. — Bunlardan başka dünyada mevcut büyük petrol şirketleri hakkında faydalı malumat vermektedir.

Bu küçük kitabı bizce çok faydalı, kıymetlidir. Lokman Beyi tebrik ve teş­

ci* ederiz.

“lçtihat„ın 23 ve 24 üncü sene­

lerinin kolleksiyonları Birkaç tam kolleksiyon var, her senenin kolleksiyonu için 2 ,/2 lira gönderenlere taahud- lu olarak gönderiyoruz.

W 0 ^{ 23 üncü sene kolleksiyonu 16 sah’ifeli 24 nüshadır; 24 üncü senenin kolleksiyonu 21 nüs­

ha. olarak tamdır ]

Diş Tabibi

Mehmet Rifat B.

Cağaloğlu kapalı Furun karşısında her gün hasta kabul eder.

Telefon: İstanbul 264

Aklı Seliııı

YAZAN : M eşhur rah ip -I. M eslier T e r c ü m e ed en : Dr. A b d u llah D) e v d et

B a s a n : Dr. A hdil tlü sm i

527 Sahifelik bu kitap son zamanda arap harflerde basılan kitapların en can­

lısıdır. Mütereciminin hakikat aşkı tercü­

melerinde de görünüyor. « Bu tercüme­

nin mevzuıı bir ubudiyet ve ibadetdir : Hürriyet ilahına bir ubudiyet ve ibadetdir»

diyor.

«VOLTAİRE» Hiç bir şey «Meslier»- nin kitabının yapdığı te’sirden fazla tes’ir yapmaz» diyor. D'ALEMBERİ «Volta- ire» e yazdığı mektupda «bu kadar az kuvveti zahire ile bu derece büyük te’si- rat husule getiren yalnız top barutunu biliyorum» diyor, «Akli Selim» i okuyun, mutlaka okuyun; hur olmak, «eııergie»

kaynağını yüreğinizden başka bir yerde bulmamak isterseniz bu kitabi okuyun.Ha kikettan korkmayın , o güzeldir, eyidir, kerimdir, sizi karanlıktan ışığa getirir.

«Meslier» yi okuyun. 527 Sahifelik ve güzel mücelied kitabın bahası yalnız 150, cildsiz 100 kuruştur.

Yeni Türk harflerde de basılmışdir . 548 sahifelidir. bunun cildsiz fiati 135 kuruşdur.

Glisero fosfatlı Şark Malt Hulâsası

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede imâl edilmektedir.

Deposu Ekrem Necip ecza deposu Telefon : İstanbul, 78 •

(3)

Pour un an: 2 Dolars Edition spéciale: 3 Dolars.

A D R E S S E

"Idjtihad,, Constantinople Téléph: St. 865 xxvième ANNEE 1 Novembre 1930

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, EDEBİ, İKTİSADİ

No : 308

Seneliği [24Nuşhâ] Türki­

ye için 2 1 2, Âlâ kâğ’d- 1 îsi 5 Liradır İDAREHANESİ Cığalöğlund3 İçtiiıad Evi

Tarihi Tesisi:

1904 — Genève.

Yirmi altıncı sene 1 Teşrinisani 1930

DİN NOKTASINDAN

A İL E D E TERBİ YE

J . M. («u yau , xıx uncu asrın en büyük fransızıdır. Ve bu asrın olduğu gibi her asrın da en büyük insanlarından olmakta devam edecektir, (¡u y a n ıuın E d u c a tio n e t Hérédité v e e r s d’an p h ilo s o p h e adli kitaplarını Mf. Vekâleti tercüme ettirüp bastırmak himmetin­

de bulundu. E sq uisse d ’u n e M o ra le sa n s o b lig a tio n n i s a n c tio n isimli pek kıymetli ve original kitabıda V ecib esi/, v c m ü e y y id e siz bir A h lâ k ın a n a h a tla r ı adile yine Mf. V. nin hinımetile basılacak. O uyan mm şaheserlerinden Diri de İV İIİîtE E İG İO N de E’A V E N fR dir. Bu kitabîn A ’ile iç in d e terb iy e sernameli bahsini okuyucularımıza sunu­

yoruz :

Şu amelî siret meselesi ekseriya dermeyan olunmuşdur: A’ile babasının kendisi için olmasa bile, hiç olmazsa çocukları ve zevcesi için bir dini olmalı değil midir ? ve eğer zevcenin bir dini varsa, çocuklarının terbiyesini zevcesine bırakarak kendisi alakasız kalmalı mıdır?

Şu kana'atdeyizki, kendisinin kani' bulunduğu fikirleri, ailesi içinde hakim kılmak baba için bir vazifedir. Dinî mes'elede kendi hisabına vasıl olduğu sureti hai ne olursa olsun, bunu kim­

seden ve bahusus ailesinden gizlemeye çalışmamalıdır. İctihadlarını gizli tutmak istese bile bunu , bütün hayatında yapmaya, ya'ni kanaatlerini, ictihadlarını daima gizli tutmaya muvaffak olamaz.

Bu ketini hissiyat ile şu tehlikeye mey­

dan vermfekten başka bir şey yapmıya- çaktır: Çocuklarının zihninde ahlâkî kaidelerle dinî nassları sıkı sıkıya bir­

leşmeye biraktıkdan sonra er geç dinî nass[Dogmejları sarsarak ahlâkî kaideler hakkında şüphe ettirmek tehlikesine dü­

şecektir. Çocuk, kendisinde din ile ahlâkın sıkı sıkıya birleşmeşi en ziyade

/

tehlikeli olan bir mahluktur. Çocuk bü­

tün beşerî mahlûkların en az filosof, en az maba'det’tabiiyatcı, ilmi fikirlere en az alışık olanıdır; Binaenaleyh zih­

ninin ebediyyen çarpılması en az güç olan, kati ve muhakkak gibi gösterilen yanlış veya şüpheli mefhumların ken­

disine telkin olunması en kolay olan mahlûktur. Çinde, vakit vakit verilen konferanslarda ba'zı Mandarinrier,[*]eşraf önünde şu mevzu'u şerh ederle: Vatan­

daşlık vazifenizi yapınız dinlere kulak asmayınız; a’ile babasının,çocuklara tek­

rar tekrar söylemesi lâzım olan işte budur. Terbiyenin « Prinçipe» lerinden biri aklın tekemmülünü ifrat derecede tesri' etmeksizin,kendisinde aklı tekem­

mül ettirmek için çocuğu âkil farz et­

mek ve ona göre muamele etmektir.

Çocukda eksik olan, dikkatin şiddetin­

den daha ziyade dikkatin istimrarıdır.

Ekseriya köy halkında hemen daima (Hayvanlarda olduğu gibi) dun ırklarda çocuk yetişmiş adamdan daha uyanık

'[*) Çinde âlimler smfına verilen unvandır-

(4)

İÇTİHAT daha mütecessis, zihnen daha çalâkdır.

Yalnız bu küçük zekâyı uçarken yakala­

malı, geçen kuşu bir lahze durdurma­

lıdır. Bu, kuşbazın ya'ni mürebbinin işi­

dir. Eğer çocuk anlamazsa , sormakdan ferağat ederse, atalete ve zekâ tenbel- liğine düşerse çocukdan ziyade müreb- biye kızmalıdır. Binaenaleyh çocuğun İlmi terbiyesi ilk su’alile başlamalıdır.

Ona hakikati borçluyuz, onun da zekâ­

sının kabiliyetine göre hakikati söyle­

meye borçluyuz. Madamki çocuk ken­

diliğinden bir su’al soruyor bunun ce­

vabını KISMEN 'anlayacak bir halde demektir. Kendisinden sorulan kimsenin vazifesi, çocukda takdir ettiği arılamak kabiliyetine göre cevap vermekdir; eğer ba'zan boşluklar bırakırsa bu boşlukları asla bir yalanla doldurmamalıdır. Ço­

cuğu daha uzağa göndermek, ya‘ni

«büyüdüğün vakit anlarsın» deyip geç­

mek pek kolaydır. Şu iki esasi şekilde çocuğun aklını inkişaf ettirmekden korkmamalıdır :

Evvelâ NİÇİN yahut NASIL şevki tabiîsi, saniyen «niçin» ve «nasıl»a ve­

rilen cevabın mantık sevk tabi'îsi çocu­

ğun mücerred mu'akele «Raisonnement»

lerle dimağını yormayacak kadar turfan­

da aklını kullanmasında korkacak hiç bir şey yoktur. Daha çocukluğundan iti­

baren da'vayi nazarî (Théorème)lere vakfi hayat eden PASKAL 1ar pek nadirdir. Bi­

naen aleyh tehlike, aklın vaktinden evvel inkişafında değildir; zaten bunu ta'dil etmek de daima kolaydır. Tehlike, hassasiyetin vaktinden evel inkişafında- dır. Bir çocuk fazla şiddetle his etmeme­

lidir. Çocuğu Cehennem yahut Şaytan korkularına yahut kudsî hayaletler korku­

larına yahut ilk(Communion)(*)ları zema- (*] (L e p r e m ie r c o m m u n io n , Katolik- lariıı, mu’minleri üzerimde yapdığı bir aynidir.

049Ö

nında küçük kızların sırrı heyecanları gibi teheyyiçlere ma'nasız haşyetlere atarak çocuklara yapılan fenalık, bunlara doğ­

ru düşünmeyi öğretmekle, kendilerine bazı mertebe reculiyeti zihniye vermekle yapılan fenalıktan daha ziyadedir. Irklar hasasiyet ifratile kadınlâşırlar; ilmi ve fel­

sefî melekelerin fazlalığıyla asla kadın­

laşmazlar. Belki Rousseau ile bize, «ço­

cuklara dinî hurafeler, dinî batıl fikirler verilmemeli, İyisi, kendilerine din hak­

kında makul fikirler vermek için aklî inkişafının kemaline vasıl olmasını bek- lemektir»derler. Cevaben deriz ki şimdi­

ki cemiyetimizde bu, gayri mümkindir:

Babası imsak ettiği (yani çocuğa di­

nî ve felsefî bir fikir ve kanaat vermek­

ten çekindiği) esnada, çocuğun zihnine, kendisini ihata eden batıl fikirler nüfuz eder, bu hurafelerin kalıbını alır. Bilâ- here, bu veçhile batılın istilâsına ma‘ruz olan zihnini bu hurafelerden kurtarmak üzre çocuk için daima elim olan ve bütün hayatı miiddetince muztaribi olacağı muhtemel bulunan hakikî bir buhran ika* etmek lâzım gelir [**]

Terbiyenin büyük hüneri, neşvünu.

mayi zihnide işte bu nevi' buhranlara meydan vermemekten ibaret olmalıdır.

Zaten kat'î bir zarba vurmayı da’ima za­

mandan zamana talik eden baba, çocu­

ğunda yerleşmesine göz yummuş olduğu batılı çocukdan çeküp koparmak için ço­

cuğa yapacağı fenalığın bir gün farkına varır.

7 yaşından itibaren hiristiyanlara yapılır ve bu ayinde hiristyanlığın ınizrakli ilmi halinde ınevcud ve ekserisi bizim azabi ebedî » mi/, gibi mudhiş efsaneleri telkin olunur.

İÇTİ HAD [**] Bu buhrana maruz olmayanlarımız azdır, bunun kurbanı olanlarda az değildir • Türben Ma’sumiyyett bu ruhî azab ve iztırabııı mah­

sulüdür .

(5)

M. Littré bize bu nevi'den bir haleti vicdaniye hikâye etmiştir : Reşid olun­

caya kadar kızının terbiyei diniyesinde bililtizam hiç bir müdahalede bulunma­

dıktan sonra, bu yaşda kızını, o kadar kani', din için ve din ile o kadar müte.

hallik bulmuşdur ki bütün bu varlığın alt üst olması önünde,baba,rüc'at etmiştir;

[ya'tıi vücut bulmuş olan bu dinî ha­

yatı yıkmaktan mütevellit hercümerc tehlikesini göze aldırmamıştır] : bu vaz‘

iyetde, kendisi için muhabbetin mukad­

des kılmış olduğu birvücud üzerinde bir ameliye icrası karşısında eli titreye­

cek olan bir cerrah, ziyanın sevgili göz­

lere verilecek bazı veca'lara değeri olup olmadığında tereddüd eden bir göz he­

kimi gibi olmuştur. Fikrî « Opérateur » , ameliye yaparak kurtardıkları kimseleri ameliyeden evvel uyutmak için, Chloro- formun yardımına da malik değildir. Dik­

kat ve mülâhaza ilede keskinlenen tam his ve şu‘ur halinde bunların kalblerini koparmak mecburiyetindedir.

Binaenaleyh nıusakkıt ( abortif ) yahut ( Préventu ) ilâçlar , bilâhere tedavi etmek üzre hastalığın büyümesine göz yuman müterassid tabiblikten daha iyi _ dir. İyi miirebbi, iyi tabip gibi Operat- ionlar yapmak mecburiyetine düşmemeyi te’mirı edecek malûmatile tanınır.

Binaenaleyh büyüdüğü vakit bunlar­

dan kurtulur bahanesile çocuğu, etra­

fında dinin yaşamakta olan masallarile oyalanmaya terk etmek fena bir hisap- dir. Evet bunlardan kurtulur,fakat esefsiz ve cehdsiz değil: hatta ekseriya bu cehd fazla büyük bir hamle verir.maksad te­

cavüz olunur; fazla itikattan reybî lâkayt- liğe geçilir ve bundan iztırap duyulur.

Cennet nimetlerinde zenginlik «assignat»

[*] lara malikiyet zenginliğidir, günün [*] Fransada <,•¡karılmış bir nevi’ kaime; te­

davülü mecburî bir kâğıt para,ki giiniin birin­

de b u , tedavül mecburiyeti devlet tarafından kaldırılıverince bu para ile zengin olanlar ffiilisi alımere muhtaç, fakir olurlar 1293 de bizde bu felâket olınuşdu. [Mütercim]

birinde bunu anlamak elim olur; fakir olmak daha eyidir.

Çocuk erkenden, namütenahi [ L’in­

fini ] fikrini alıştırılabilir. Semti kedem (IAntipode”lar fikrine, kâinatta aşağı ve yukarının bulunmadığı fikrine alıştığı gibi buna da alışır. Kendisine kürei ar­

zın müdevver olduğu söylenen bir kim­

senin ilk düşünüşü bir tedehhuş düşünü­

şü, boşluk endişesi, açık mesafata düş­

mek, batmak korkusudur. Bazı kimsele­

rin dinî hissiyatı ta‘mik edilirken ekse­

riye ayni safdilâne korku halâ bulunur.

O zaman tesadüf edilen engel, teşkil ve ya men’edilmesi terbiyenin elinde olan gayri sahih fikirler tedaisinden « Asso­

ciation» undan neş’et eder.

Kudema, semalarını örten billur kubbeye alışmış oldukları gibi, kavanos- da doğan balık da cam kavanosuna alışır;

bu balık bahrimuiıitte yabancı [Dépaysé]

kalır. Kafeste yetiştirilmiş kuş, serbest bırakıldıği vakit ekseirya ölür. Her şey için bir intikal devri lâzımdır. Ve fikrî fazaların hürriyeti de suların ve hava­

ların hürriyeti gibidir. Dinden âzade bir insaniyet dinden azade bir terbiye­

ye miihtaç olacaktır. Kendi kendilerini azad etmeye, kendi bağlarını kendi elle­

rde kırmaya mecbur olanların geçirdik­

leri bir çok iztirabtan bu terbiye kurta­

racaktır. Bir oduncu oğlu, içinde doğ­

duğu tenha ve loş ormanda, muazzam yaprak ve dal kubbelerinin namütenahi manzaresi altında hiç haşiyet hissi duy­

maz; oraya götürülen bir şehir çocuğu kendisini orada gaybolmuş hisseder ve ağlamağa başlar. Bu orman gölgeli do- lambaçlarile, na mahdut vüsatile geçidi kapayan ve ancak birer birer bertaraf edilen hisapsız maniMerile ilim âlemidir.

Orada doğanın ondan korkusu olmaz mes'ud yaşar. Odunci oğullan olmayâ cesurâne kârâr vermelidir.

[Bitmedi] ,T. M. Guyau

(6)

5498 İÇTİHAT

BALKANLARDA MEDENİYYET FAALİYETLERİ

ARNAVUTLAR ASRÎ HAYATA HAZIRLANIYOR

[ Bir müddetten beri mezunen şehrimizde bulunmakta olan Arnavutluk Maarif Müfetişlerinden MERCANİ Beyin, Arnavutluk da son senelerde İçtimaî ve Fikri inkılâplara dair yazdığı bu yazıyı memnuniyetle dere ediyoruz. Görüliyor ki MÜNEVVER ARNAVUT GENÇLİĞİNİN ASRİ HAYAT TF.LEKKİLERİ TÜRK İNKILÂBININ ESASLI VE RUHLU UMDELERİNE ÇOK YAKINDIR. Yazının muharriri yeni Arnavutluğun ciddi ve metin tahsil görmüş gençlerindendir. Burada bulunduğu müddetçe yeni mektep hayatımızı ve Maarif teşkilâtımızı da tedkik etmişdır.Osnıanh İmperalorluğunun enkazı ortasından canlı ve imanlı bir hayat neş’esile doğrulmaya başlayan müşteki! Arnavutluğu karelerimize tanıtdıran bu yazıyı sütunlarımıza dere etmekle BALKAN — VATANDAŞLIĞI emeline ve bilnetice CİHAN SULHU na hizmet ettiğimizi zan ediyoruz.]

İÇTİHAT

Mektep tatillerinden istifade ederek bir iki aydan beri burada buluııiyorum. Tiirkiva si- yahatlarinin şimdi bir başka lezzeti vardır.

İnsan kendisini burada bir yeni dünyanın do­

ğum bayramında his ediyor. Daha düne kadar şarkın masal ve kavallarına karışan öz Türk iifüklerinde şimdi başka cazibe titriyor. Eski devirlerin tenbel ve lakayd insanları, miskin padişah bendeleri yerine, G azi M ustafa K em al P a şa gibi nadir bir müeeddidin açtı­

ğı medeniyyet yolları üzerinde hakka, hakikata, hayata doğru metin adımlarla bir necat ordu­

su gibi koşan yepyeni bir neslin uyanış ve doğrulusu.. - Bu on dört milyonluk ölke bende bir muazzam ilk mektep te’siri birakı- yor.Büsbütiin yeni bir m e d e n iy y e t m ek teb i Sanki her evin temeli yeniden kuruliyor. San­

ki on dört milyon mini mini canlar daha dün dünyaya gelmiş : Taze bir rüzgâr esiyor bu eklimde., kahraman bir Türk nesli doğdu.

Mazinin sefaletlerini çocuklarına miras brak- mak istemeyen bir nesil. Tarihin bütün gü­

nahkâr acılarım kendi büyük kalbimin iztıra- bmda eritiyor; bu günkü Türk yarinki Türkü doğurmak ve doğrultmak için kendisini uııu- tiyor. Çok ince bir Türk şairi, bundan birkaç sene evel, Asiyali Türk dünyasının inhitatını şöyle terennüm ediyordu:

« Bir gamli sabahın seherinde Israra ne hacet yine bülbül ? , Bil kalbimizin bağçeleriııde

Can verdi senin söylediğin gül..»

Eski şark bahçelerinin hüzünlü gölgelerinde bu sessiz aşkların solmuş yaprakları bile kalma­

dı. Fakat Asiyanin duygularında can veren kuru gii[ler yerine Avrııpanm fikir ve hayat bağçeleriııde iman veren taze güller açılmak üzere. Bir yeni Türk Medeniyeti doğuyor: Bu hiz ve bu gidişle yarını asır sonra ... Gözün aydin ey AvrupalI Türk!.

* **

Burada geçirdiğim günler zarfında bazı münevver Türk gençlerde tanışmak şerefini kazandım. Bu kıymetli gençlerle sohbetimiz esnasında söz vatanıma intikal edince bazı sualler soruldu ve anladım ki memleketimizin ' vaz iyeti ve geçirmekte olduğumuz içtimai iıı- kilâp hakkında burada bilinen şeyler az ve mübhem imiş. Cumhuriyet Türkiyesi için pek doğru olan bu bakışları,memleketimizin içtimai hayatına ve bilhassa Meşrutiyyetli Hükümdarlı­

ğımızın Millî iııkilâp umdelerine dair malûmatın fıkdanına atf ediyorum. Kendi inkilâp topla­

nışları ve muazzam tatbikatı ile meşgul olan bugünkü Türk muhitinin dünyanın diğer kö­

şelerinde cereyan eden hadişeîeri derinden de­

rine tedkik etmeye fazla vakit ve lezzet bu­

lamayışını bir azda haklı buluyorum.

* **

Kralımız birinci ZoffU Hz. leriııiıı cesaret ve sebat ile tatbik ettiği program, memleke­

timizde asrın içtimai ve fikrî telekkilerinden doğan D e v le tç ilik ve H a lk ç ılık umdelerine göre hazırlanmış dır.; bu programın en ruhlu hedefleri (jeniş v e ş u m u llü bir iç tim a i in k ilâ p h a r e k e tin i adını adım inkişaf ettir­

meye matuf dur. Bugünkü Arnavutluk siyasi vaziyetinin nezaketine rağmen, Devletçilik ve İçtimaî Bayatçılık sahalarında, hemen hemen B ü y ü k T ü rk İ h tilâ lin in a n a h a tla r ın ı

tc iz le r in i tak ip e tm e y e ç a lışa n çjenç v e fe v e r a n lı bir in k ilâ p m e m le k e ti diı*.

Diyebilirim ki arada bir fark varsa, oda Türk ihtilâlinin başında bir Cumhuriyet reisinin, Arnavut iııkilâbımn ön saflarında ise bir Kra­

lın bulunmasından ibaret dir. Bu zaruri sekil farkına lüzumundan fazla ehemmiyet vermek isteyenleri, iki memleket arasında mevcud . içtimai hayat başkalıklarını, derin bir müte­

fekkir gözü ile, tedkik etmeye davet etmek

(7)

isterini. Meşhur Fransız Müverrihlerinden A lfred R a m b a u d «Histoire de la civilisation Française» adli kitabında, Kralcılık ile Cum­

huriyetçiliğin Fransa tarihinde oynadıkları rolları tasvir ederken:« K r a lc ılık F r a n s a y ı, C u m h u riy et ise F r a ıısız ı m e y d a n a

♦jetirdi»,diyor. Türkiyeuin uzun bir Devlet­

çilik tarihi var dır. Cumhuriyet İdealimi, yahıi hür vatandaşlık İdealınâ, yükselebilmek için Türk Cemiyeti beş asırlık mesai sarf etmiş dir. Arnautluk ise miistekil yaşayış tecrübesine henüz yeni başladı.

Bugün ilk vazifemiz , vatandaşlarımıza millî hayat mefhumlarım telkin etmek ve devlet hayatimizin İçtimaî kıymetlerini yarat­

maktır. Bu millî toplanış hareketinin ilk şart i dahili sükûn ve intizamdır. Balkan muharebe­

si ve dünya mubarezesiniıı alevli günlerinden 1925 senesine kadar biz bu şahsiyeti, bir çok felâketler ve iztırablar içinde, aradik, durduk.

İstiklâl senelerinin ilk zaferlerini bir - birini tâ‘kib eden müthiş keşmekeşler ortasında geçirdik .

Nihayet ilk şaşkın­

lık ve tecrübesizlik buhranları geçti ve 1928 senesinde millî kıralhğı ilân ederek devlet hayat ve teş­

kilatımızın temel taşını vaz' edebildik.Her yer­

de ve her devirde olduğu gibi, bizde de milli istiklâlin devletçilik devresi Monarehie ile ku - rulrauş oluyor. Kanun, zihniyet, İçtimaî şu‘ur ve kıyafet itibarile Hilâfet Türkiyasinden pek az farkımız varken , bu gün Devlet tişkilâtma ve içtimai inkılap tatbikatına, büyük bir azın ve ümit ile atılmış bulunuyoruz. Hiç şuplıe yok: Darülfünuıılu Tiirkiyada ancak cumhuri­

yetin yapmağa muktedir olabildiği inkılap­

ları. ilk mekteplerini bile daha dün açan Ar­

navutlukta ancak şuurlu ve idealist bir kırat­

lık idaresi yapmağa muktedir olabilecek. Şu­

nun'için diyorum ki münevver bir Tı'iık genci için bugün cumhuriyet nasıl mukaddes bir vazife ise idealist bir Arnavut genci içinde bizim hükümet şeklimiz öyledir .

Aramızde derin bir mesafe var. Bir tarih mezafesi. Fakat takip ettiğimiz emeller birbi­

rine çok yaklaşivor; içtimai hayat telekeleri­

mizin melihaları birdir: Arnavut kıratlığı Türk

cumhuriyetçiliği kadar n a tio n a lis t , İtlik v c in k ılâ p ç ı dır.

İşte münevver Arnavut gençliğinin *laiquc»

Monarşi idaresine temayüllerinin başlıca sebepleri.

* **

Arııaut reforıueiları dahilî asayiş ile haricî emniyeti Kralcılık idaresinin ilânı sayesinde te’min ettikdeıı ve Millî şuura istinat eden İstiklâl hadisesinin Vitalitesinide ispat ettik- den sonra,ana vatanın asri hayat ihtiyaçlarına tevfikan imar ve tensik faaliyetine başlamışlar ve bu muazzam inkilâpcılık mücadelesine var kuvvet ve kudretleri ile sarılmışlardır.

Türkiyade İhtilâl umdelerinin hariikulade bir sür kıt ve muvaffakiyet ile intişar ve tatbiki Arnautluktaki Reformecilik faaliyetinin esaslı bir program şeklinde tezahür ve tahakkuk etmesine ziyadesile yardım etmiştir. Hattâ deyebilirim k i : T iirk İ h tilâ l m e fk u r e le ­

r in in h a r iç te ilk fe y iz li teksiri e k ­ s e r iy e ti M üslü - m andarin te şk il e ttik le r i A rııa - u llu k d a b e lir - m istir.

T e şk ilâ tı e sa - siy e m iz . — Ar- ııautluk Deıııokra - tik prensiplerle idare edilen bir Krallıktır . Kanunlarımız Millî hakimiyetin ve Halk İra - desiııin emirleridir. Arnavutluk rejimi, tama - mile Türk Cumhuriyeti gibi, İâikdir. Devletin resmî dini yoktur.

Din ile devlet ayri ayri iki müessesedir.

Vicdan hürriyetini kanunlarımız himaye eder.

O derece ki B e k ta ş lle r im iz i, «lin ta r i­

h im iz d e ilk d efa o la r a k , le m a m ile ıniis- tek îl hir e e n ıa ‘a t h a lin d e r e s m e n ta n ı­

dık.

H u k u k u m u z . Türkiyade M e c e lle ııin ilgasını Arnavutlukta da Avrupa hukuku­

nun kabulünü takip etti. Üç seneden beri Ar- navutluk«Codc C ivile»i muvaffakiyetle tatbik

etmektedir.

Teadüdü zevcat ortadan kalktı. Memleketin her tarafında ve her mezhepte insanlar arasında medenî nikâh usulu tatbik ediliyor.

H a r fle r . Biz latiıı harflerini Türkler- den evel kabul ettik. Arap harflerini müdafa‘a

1

GÖNLÜNÜ

R e v a n ik e n fe le ğ im le e ğ ilm e k â y in i 4 D ed in u n i h iç sa n a ey serfra z «jönlüm eğil: j E şitd irird iıı o la y d ı ç a ğ ır d ığ ın d a h a y a l, ^ Ç a ğ ırd ığ ın fak at ey v a h ! Z ih a y a l d eğ il! ^

AB. DJ.

1

(8)

ettik. Bunların yerine « K öy K o m ü n leri » ııi ikame ettik, iler komün nuntakası nıahallt vaziyete ve nüfusun kesafetine göre 6 ilâ 20 köyden müteşekkildir. Komünlerin kendi büt­

çeleri, bir takım vergileri, vasi’ mahalli sala­

hiyetleri ve hattâ doğrudan doğruya köylü tarafından intihap edilen uruumi meclisleri hile vardır. Küçük köy da’vaları ve nikâh muame­

leleri komün merkezlerinde görülür. Bu teşki­

lâtın en asıl maksadı, köylünün vicdanında memleket duygusunun derin ve amelî bir vazife alâkasına kalb etmek; köylünün seviyesini yükselterek kendi işlerini gene kendisine gör­

dürmektir.

Z iraat K a n u n la rı . — İçtimai inkılâp faaliyetlerimiz içinde yeni toprak kanunu mühim ve müstesna bir mevki işgal eder. Biiyiik toprak sa - kiplerinin te ha k tim ti ıı e nihayet verdik. Dahaşİm- diden toprak hukukumu­

z u n demokratlaşmasına doğru ilk hatveleri atmış bululmuyoruz. Topraksız çiftçi bırakmadık. Yeni Kanunun tatbiki sayesinde

pek yakın bir zamanda Millî bir Ziraat Bankamız olacaktır.

G e n ç lik v e K ad ın ­ lık .— Gençliğin içtimai terbiyesi için, Tiirk Ocak­

larına benzeyen, ayrı bir müessisemiz var. Bu mü­

essese fiç şubeden mürek- kepdir.Biriııcisi I/.ci tabur­

ları, İkincisi S p o r teşekkülleri, tiçüncıisti de H ars cemiyetleridir . İzci taburlarına 16 yaşını ikmal eden her genç kavt. olunmak mecburiye­

tindedir. Bu taburların maksadı ise gençlerimizi muntazam ve asrı bir hayat tarzına alışdır- ıııakdır. İzci teşkilâtımızda, bazıların zan ettiği gibi , Militarizm zihniyeti asla yoktur. Bilâkis bizdeki İzci gençleri teşkilâtının takip ettiği gaye asker ve ordunun yavaş yavaş yerini tut­

mak dır. Bu gençler ileride tsviçra tarzında Milli milis taburlarını vücuda ketireeeklerdir.

İÇTİHAT edenlerimiz yoktur. Ayrı bir lisan olan Arnautca için latin harfleri en tapiO harflerdir.

\ e bu harfler sayesinde lisanımız ve matbua­

tımız az zaman zarfında büyük terakkiler yaptı.

Bu gün küçücük Arnautlukta gazetesi olmayan şehir hemen yok gibidir.

P a z a r la H iIî. — İktisadi hayatımızda pek ehemmiyetli bir birlik vücuda getiren bu iıatveyi de atmakta hiç tereddüt etmedik. Hattâ bizde inkiiâbın bu hamlesi doğrudan doğruya lıalkdan çıktı. İki sene evel Girokastra (Ergiri) belediye meclisinin Pazar tatili lehinde verdiği bir karar, kısa bir müddet zarfında memleketin her tarafında, yine belediye meclislerinin ka­

rarları ile,kabul ve tatbik edildi. Bundan ıııa'da şapkasız arnauta da ^hiç­

bir yerde rast gelemez­

siniz .

M aarif . — Balkan muharebesine kadar belli başlı bir arnavut mektebi mevcut değildi . Bu çok elim vaziyet yüzünden maarif teşkilâtımızın ilk esaslarını istiklâldim son­

ra ta temelden kurmaya başladık . Bu gün 1000 kadar mektebimiz vardır.

Elbasandaki muallim meke tebinden her sene 40 köy muallimi yetişir. Bir çok köylerde müteaddit yatı mektepleri açdık. Göri- cede tam devreli bir lisemiz vardır'. Hükümet merkezinde sivil ve askeri iki jimııaz , mükemmel

bir kız lisesi,modern bir yatı mektebi çalişır. Bal­

kan milletleri içinde, nufusunâ ve büdçesine nis- betle, Avrupada en fazla talebesi olan memleket Arnavutluktur. 500 arııaut genci Avrupanın muhtelif yüksek mekteplerinde ve üniversite­

lerinde hazırlanmaktadır. Bunların yarısından ziyadesi devlet parası ile okur. Maarif faali­

yetlerimizde en büyük ehemmiyeti ilk mektep­

ler ile amelî hayat mekteplerine veriyoruz.

Küçük yaştaki çocuklar için Dr. Maria Mon- tessori kurslarına bir çok myallim hanımları­

mız iştirak etmiştir.

İd are iş le r i . — Memleket idaresinde mühim bir takım tecrübelere giriştik. Osrnanlı mirası olarak kalan Nahiye teşkilâtını lâğv

5500

Sou seneler zarfında münevver kadın

¡arımızda harekete geldiler ■ « Arnavut kadını cemiyeti » nin memleketin her ta ra ­ fında şubeleri açılmıştır . Kadınlarımız da

(9)

büyük bir şevk ve heves iİe asri cemiyet hayatına atıldılar ve millî el işleri san’atları ve bilhassa asri aile terbiyesi mes’eleleri ile ciddî bir surette meşgul olmaktadırlar . Bu cemiyetin bir de aylık bir mecmuası vardır ; müdiresi Emine Toptani Hanım ef. dirki son Balkan konferansında Arnavut kadınlarını mu­

vaffakiyetle temsil etmiştir . Diğer taraftan miinevyer Arnaut gençleri de bir mecmua ııeşr ederler. İçtimaî inkılâp umdelerinin ve asri hayat telekkilerinin organı olan bu mecmuanın ilk sahifesinde Alman şairi G o eth eııin şu mis- rai yazılıdır:

ı.\Vir bekennen uns zu dem Geschlecht, cD*s aus dem Dunkeln ins Helle strebt».

H= **

Arnavutlukta da zulmetten nura doğru koşan mefkûreci bir nesil yetişmiştir. Adriya­

tik denizinin şark kıy darında da Türkiyada doğan inkilâp güneşinin kızıl alevleri yaniyor:

Orada da yeni bir hayat, doğuyor.

Çamlıca. Teşrinievvel 1930 B. M ercanı

İHTİYAR MUHARRİR

Mnharriri: Hüseyıı Rahmi Ma'bad ve hitam

Zihni gibi değersiz şeylerle dolu karma karışık sefil odada lekeli yeşil çuha örtülü yazı masasının önüne oturdu. Şişede akşamdan kalınıp iki kadeh mavide sobaya kömür atdı.

Evvelâ dişlerini takdı. birkaç kırıntı geveledi.

Sonra gözlüğünü geçirdi.

Kısa yazmaya, bir kova suya bir yüksük süt. karıştırmaya, küçük cümlelere derin ma­

nalar sıkışdırmamaya,kaba vuzuhlardan kaçmaya senbollik ve engin olmaya, kalemini amiyane ağır terkiplerden, kılişelerdeıı silkmeye hasılı altmış beşinden sonra yeni mektebin hocaları torunlarından, aldığı derslere göre fikren kalemen gençleşmeye ugraşacakdı.

Yarım asrın sisleri çökmüş tarz tefekkür ve tarzı tahrirde geniş geniş cümlelerin içinde aklına gelen irtibatsız, patavatsız, safdil,köhne fikirler savurmaya alışık kalemi bu şerait altında bunaldı

Damarlarında satırlarına raşeler akıtmak istedi. Fakat nabızları ağır ve fasılalıydı. Ka­

nından sözlerine hararet vermeye uğraşdı lâkin

hayat ösaiesi vucudünde zahifeler gibi soğu«

ıııuşdu. Dehayı tahrike vasıta saııdığ sinirle­

rinde fırtınalar kapam aya çalışdı. Hayır artık onlar, alestikıyetleri bozulmuş fersude sicimlere dönmüşlerdi. Bu korada insan makinasındt;

artık hiç bir heyecana kabiliyfet kalmamıştı.

* **

Bir yaz günü, dikenler, baldıranlar bürü­

müş mescit mezarlığına dönmüş bakmlsız tozlu bahçelerinin bir köşesinde, biri birine yakın iki armut ağacının gölgesinde karı koca otu­

rurlarken tepelerinden aşağı ç.iiriik bir armut düştü.

Refikası meyvayı ayağıla iterek:

Bey bu ihtiyar armut ağacı öteki genç fidanın babasıdır. Bakınız taze ağacın yaprak­

ları taravetten nasıl yem yeşil parliyor. yaşlı- nınkiler paslanmış demir gibi nasıl renksiz, neş’esiz duruyor, meyvaları da öyle..

Oğul ağacın armutları ne güzel, ne peııbe yapaktı., dolgun, tatlı, lâtif kokulu..Baba ağa­

cın meyvaları olmadan kurtlanıyor, çiirtiyüp dökülüyor.

* **

Her ağacın yaşma göre meyve verdiğini anlayan muharririn,bir mezar kesvetile bebek­

lerinin nurunu yutan göb çukurlarında iki kat- ra kaynadı:

Tabiat çok zalimdir amma müsav&tkârrlır.

yaşayan her mahlûk bu neticeye doğru yürüyor, Biz siraınızı savuyoruz. Bu günün gençleri ya­

rının ihtiyarlarıdır. Herşey muvakkat, her iki devrede birer seraptan ibaret...

Çok zamandan beri onun zihni böyle bir söz sarf edebilmek yakazsım göstermemişti.

* **

Bir kaç ay sonra soluk çarşaflı ihtiyar bir kadııı İstikbal gazetesinin idare odasından içe­

ri girerek yaşlı gözlerde memurun önünde dnrdıı Sebebi müracaatını soran bir sert sesin ne­

zaketsizliği karşısında ne deyeceğini biraz der- leyiip toplamaya uğraşarak:

Üstünüze ey ilik sağlık Ümran Âli Beyin bir kolile bir bacağı tutmayor, dili söylemiyor.

— Te’essüf ettim. Fakat hanım burası tabip muayenehanesi değil.. Bir doktora müraca‘at etseniz..

(10)

5502 İÇTİHAT

—Afvedersiniz doktora gidebilmek için bu­

raya gelmeğe mecbur oldum.

— Anlayamadım?.

Buradan otuz lira kadar alacağı varda ..

—- Haberim vok..

—- Zevcimin cep defterinde öyle yaziyor.

Me’mui defterini karıştirarak:

Bizimkinde öyle bir şey yazmivor.

Zevcim yalan yazmaz..

- Garip iddia muharrir olsunda yalan yazmasın. Ümran Âlinin uğradığı bu hastalık neticesidir, zaten o çoktandır ne yazdığını ne dediğini bilmiyordu. Bir serhoşun defterindeki kayda inaniyorsunıftda benim sözüme itimad etmiyorsunuz. Hayli zamandır ona sadaka ne­

vinden para veriliyordu. < )nlar hiç bir yerdeki alacaklarından on para brakmazlar.. ölümleri dirimleri, hastalıkları, sarhoşlukları lıep matbaa hisabınadır. Hiç biri çul tutmaz. Şimdi matba­

alar buhran içinde. Yazanlara bile para vetış- tiremiyoruz. Yazmayanlara, hastalara, amet- mandelare nerede vereceğiz .

* **

Kadıncağız bir iki matbaa dolaştı. < hılar hiç sözünü dinlemeden kapıyı suratına kapıyıver- diler. İstikbal idare memurunun nisbeten ne­

zaketi tebeyyün etti.

Bir kitapciye uğradı. Tabi' Hmran ÂH ismi önünde birdenbire parlayarak:

Bana üç defa madik etti.. Kitapları mahzende gömülü, eserleri kendinden evvel öldü. Beş tane satamadım..

-Satamadııısa yarısını bana ver. Ben top­

tan müşteri bulurum. İsteyen kitapçılar var.

— Bin beşyiiz lira masarifi tabiyesi getir, kitapları vereyim,.

- Canım insaf et, bu adamın yüzünden bu A.ne kadar hiç bir para kazanamadın mî?

— Kazanamadım, ümran Ali beni nıahv etti.. Onun eserlerinden kâr etmiş kitapçı var­

sa git onlardan iste..

* **

ümran Alinin sefaleti vefatı damlar altın­

da örtülü kalan facialara karıştı. Bir kaç ga­

zete hizmetlerini, meziyetlerini taklada yartııi- şar siitüu ayırmak liitfünde bulundular..

Ölü yikavıcıdan mezar kazıcıya kadar bü­

tün mortocıların kulaklarına:

Paratıin azlığına bakmayınız. Fukara cenazesidir.

İhtarı fıslanıyordu. Emektar muharririn son hizmetleri bile angariye şeklinde görüldü.

Pek az bir cema‘etle askın suratlar, hararetsiz du‘alar arasında gömüldü.

Parmakları nasırlanmış kırk beş yıllık bu kalem mücahidinin son durağına bir kiiçük ni­

şane dikilmedi. Kabri düzeldi belirsiz oldu.

Nef'îyi boğan, şinasinin mezarım gayıp eden insanlar onu mu düşüneceklerdi.

Heybeli ada 29 Mayıs 340

TARZİ KADİM

Bir ama zulmetidir çeşni i m içtin nuri şuhut , Bence medlulü ademdir şıı temasili vücut.

Bulurum kendimi atııaki mezllette yine Etmiş olsam bile eflâki maaliye suut.

Yok bu vahşet gehi hevtıye düşenlerde karar , Bir küçük sahada binlerce keşakeş meşhut.

Çekeriz kalırını cebbari kadimin böyle Oirye, şekva, gibi tedbirü tevekkül bi sut.

Akla , vicdana uyan merdümi nakâma değil En küçük lıazzı da hestii sefilin mev‘ut.

Hırsı menfuri menafi ediyor her gün halk Bu sanemlıanede bir abit için bin mabut.

Deııı gelir cebri meşiyetle fakat, ah fakat Eder iblise teneffürle melekler de siicut

Meyli ıneş’umi tefehhüs bizi etmezdi tebah Mümkün olsaydı tefekkürlere tayini hudut

Mantıkin hükmüne oldum yine mantıkla muti- Göremem reddi zarnrîsini aklın nıerdut •

Ruhu Sadii hakimin bana rikkatle diyor:

« ıSjJJ *— J: û A J 0

Tokadizade: ŞEKİP

(11)

İÇTİHAT

Dr. GUSTAVE LE BONLA MÜLÂKAT Frédéric Lefèvre Mehmet Lebib Doktor LeBona İlim meslekine olan alâkasının nasıl doğduğunu sormuştum.

Bana sert bir sesle : — «Ne garib sual!

dedi, İlim benim için bir meslek değildir.

Bütün keşiflerim teşadiifen yapılmış şey­

lerdir. Ben onları keşf mecburiyetinde kaldım.

Mesela gençliğimde ata binerdim, ba'zaıı sert hayvanlara rastladığım olur­

du bu güçlüğün karşısında atları terbiye için iyi bir usul aradım. Bu taharriyat- dan da (At terbiyesi ve prensipleri, tec- rübî taharriyat) unvanlı eserim meydana geldi. O vakit biniciler bana i'tiraz et­

mişlerdi. Bugün ise Mektebi Harbiyye eserimi kabul etti ve klasik olarak tat­

bik ediyor. Napal a seyahat edenler hep hayatlarını gayb ediyorlardı ben de ora­

ya bir gitmek hem de avdet etmek ga- yesile bir seyahat yapmak istedim. Bu gezintiden ( Napal seyahati ) unvanlı eserimi getirdim. Kitabı bizzat çekdiğim fotoğraflar, yaptığım resimlerle tevşih etmiştim. Tabiî bu seyahatin sergüzeşt­

lerle malâmal olduğunu size söylemek zait, ne ise fakat bir fotoğraf camı bile kırmadım.

Hindistanda yaptığım seyahatler bende çabuk plan çıkarmanın elzem bir iş ol­

duğu fikrini uyandırdı,araştırdım,usulunu buldum netayici de (Fot'oğrafiya ile plan alma) serlâvhası altında neşr ettim.

Görüyorsunuzya beni sevk eden dai­

ma tesadüf olmuştur. Size başka bir şey söyleyemem. Bir aralık sekizinci asırda Bodismin neden ortadan silindiğini bil­

mek istemiştim. Gördüm ki bııdism ga- yip olmamış, diğer dinlere karışarak şeklini tebdil etmiş, bu tetkikat tekâmül ederek 3 kitap halinde tebellür- etti, (Şarkın ilk medeniyetleri; Arap ve Hiııd medeniyetleri) namındaki eserler doğdu.

— Ben sözünü keserek : sonrada Alcan kitaphanısinde neşr ettiğiniz İlim felsefesine ait neşriyat meydana geldi değil mi?

— Evet Alcan da evvelâ (Ruh-ül-Ak- vam)ı neşr etmişdim. Kitapda Yahudile^- re de bir bahs hasretmek istiyordum.

İhtiyar Alcan baba,bana «hayır ben bunu kabul etmem» deye kestirdi attı. Bu kadar garip bir arzu karşısında müsveddelerimi geri aldım.Tabı'siz kalmışdım.Kendi ken­

dime, «bundan basit şey olmaz ben ne­

den tabı£ olmayayım» dedim. Ben iyi bir muhasip değilim . Fakat lüzumunda size yeni bir muhasebe usulü ihtira*

edebilirim... Bunun üzerine bir kollek- siyon neşrine karar verdim ve mes’- eleyi görüşmek üzre ( Ernest Flamma­

rion) a müraca'at ettim. Sizinle « BıblL thèque de Philosophie Scıentıfıque»ismile bir

külliyat neşrini diişüniyorum.Müessiseniz vakba maruftur fakat bu külliyat ona ule­

ma ve mütefekkirler arasında fikrî bir

«Autorite»bahş edebilir..Fakat korkarımki yegâne istifadeniz buna münhasır kala­

cak! Bu işten para ümit etmeyin!» dedim.

Sevimli muhatabım, bana:

«İnşallah çok ziyan etmem» cevabını verdi, birbirimizi anlamıştık. Netice, bü­

tün ümitlerimizi fersah fersah geçti.

Hattâ maddî cihetten bile küllatım kazançlı bir iş oldu. 40 binden fazla basılan eser­

ler olduğu gibi bir kısım eser de 20 bini aştı !

Külliyatın kucakladığı mütefekkirler sahası pek geniştir. Dünyanın bütün büyük kitaphaneleri bizden müteaddit seriler aldılar. Haklı bir gururla söyleye­

bilirim ki, bu bizim dünya yüzündeki propagandamızın en eminlerinden biridir.

Ben bu işe dehalarla mübaşeret et­

menin muvaffak olmaya daha elverişli olaca­

ğını düşünmüştüm. Bu fikirle Henri Poin­

caré ye müracaat ettim. Poincara bana 5503

(12)

İÇTİHAT ( İlim ve Farziyeyi, La Science et 1’ Hy­

pothèse) ı, muhibbim Dastre ( Hayat ve Ölüm) La Vie et la Mort u, Boutroux da, ( Din ve İlm) i getirdiler.

Külliyat müdürlerinin işi daima yo­

lunda gitmez . . meselâ Boutraoux 16 tashiha luzum gösterdi , hattâ bir 17 inci daha da istiyordu amma ben kestirmece red ettim.

Henri Poincaréye gelince : eğer onun ( İlim ve Farziye ) adlı o dahiyane eseri bu gün elinizde bulu - nıyorsa bunu biraz da bana medyun­

sunuz . Ben kendisinden bir kitap yazmasını istemeden evvel ancak İlmî Monografiler neşretmişti . ben onu ikna‘ etmek , didişmek , kitabı parça parça kendisinden koparmak mecburiyetinde kaldım. İctima’da çekiş­

meler mevztıubahs olduğu vakit Dastre lâtife ile , « işte yine Le Bon, Poinkéreyi sağıyor » derdi. Ba‘zan Henri Poin­

caré bütün hudutları aşarak mevzu'iın bir kısmını ele alır ve tamamlardı... Ba­

na da (150) sahifalık bahisler getirdi...

kitabı Botin salnamesi gibi kos koca bir şey olacaktı.

Ekseriyetle onunla uzun saatler baş başa kalırdık . Henri Poincaré ezher cihet mu‘tadın pek fevkında bir zekâya maliktir. Kendisine bir sual soruldumu, konuşmaksızın 3 defa masanın etrafında dolaşır, suali aklından geçirir, ihtimal dahilde olan cevabı, cevabları, aradaki fikirleri düşünür... ve ağzını açıp da sö­

ze başladığı vakitte verdiği cevap, sual ile alâkası olmıyan bir şekilde belirirdi...

— Tabiî bu 40 sene zarfında dünya­

da ehemmiyetli hemen bütün şahsiyet­

lerle tanışmışsınızdır.

— Evet okadar ki., zaten iş yalnız külliyat ile kalmadı.. ( 2 5 ) sene evvel çarşamba ziyafetlerini ortaya attım. Yal­

5504

nız kendi düşüncelerde yasamanın İnsanı hatalara sevk ettiğini görmüştüm Dimağ bir mes’elenin muhtelif cihetlerini nadi­

ren görür. Bu sebeple münakaşa elzem bir şeydir, çünkü münakaşa edilen fikirler salah kesp ed er. Sorbon müder­

rislerinden biri senelerce evvel, bana, Alman ulemasının rüchaniyetini, Müder­

rislerin akşam iş bittikten sonra bira­

hanelerde toplanarak, aldıkları neticeleri görüştüklerinde bulduğunu söylemişti.

Mevcut olan İlmî Cemiyetler, Akade­

miler, Kongreler böyle bir rol oynaya­

mazlar. Çünkü İlmî müesseselere insan müstahzar fikirler, münakaşaya hazırlan­

mış noktai nazarlarla gider., hali teşek­

külde, cevval düşüncelerle değil !

Yemeklere evvelâ 50 da'vetli çağir- makla başlamıştık. Bu suretle muhakkak 15 kişi olsun icabet ederdi. Her şu'bei ihtisasa ait büyükleri çağırmak mu‘tatdı.

Dostum Aristide Briyan, bu en sadık müdavimlerdendi.

— Bütün kitaplarınızı okudu mu acaba ?

— Hayır, Briyan tab'an şair olduğun­

dan az okur. Doğrusu bence o dünyanın en mühim şahsıyetleriden biridir fena bir tesadüf bizi ondan mahrum ederse sulh ve «Avrupa Hükümeti müttehidele- ri» pek büyük zıya‘a uğrar.

Briyan Siyasette Magnétisme ve tc’si- rinin oynadığı mühim rolü kavramış bir adamdır; bakın (Sulh sözleri) serlâv- hası altında tıeşr ettiği küçük kitabı bana ithaf ederken ne yazmış : « Aziz ve sa­

mimî dostum Doktor Gustave Le Bona, cüretkâr bir tabi'in topladığı sulh söz­

leri... arzu olunur ki istilâi kudreti mah­

sûs olsun., çünkü onsuz., heyhat!»

— Mussolini ile de tanışırmısmız V

— Henüz keııdisile görüşmüş deği- litn!ma‘amafih muhaberemiz v a r .

— Sonu gelecek nüshada —

(13)

ASIRLARIN EFSAN ESİ «Ba'zende belâ olur köylerin ocağına;

Z elle

Allah bizimle doğar ve bizimle beraber ölür.

IIV VI D in ( Devam )

« Adem Havvaye der ki; «haykırma acı acı » Bahamızmı giydirdi başımızdaki tacı,

O rebbuFaleruinirı vediasıdır bana !

»ir ¿An ¿V u — r iyj .Vjij»

Utal_l/J * *

w L'UjÇ. L*Lp \j l'ijJt -u» t ı / 'j »

'‘Ben aklın misaliyim., sen nefsin misalisi ! Ben rabbin fa‘iliyim.. sen dc münfailisin !

«Cû' <j'j — U>- t‘\j L*Ia/ dUittAİ aİ9 _ ,jLJ l

1/U*-1 J l i J j _ L-sS (r 1 j j ij ^ x } j

Kabilin dudakları şeytanetle büküldü:

Bu muğlak felsefeyle eğlendi güldü, güllü..

Şimşek çakdı irfanı o parlak gözlerinde.

«Biz o deli çayız ki; tufan olur baharda , Etraftan kol aldıkça gururundan azarda, Boğacak düşman arar yolunun üzerinde !

«Koşarken kayalara başını çarpa çarpa, Yolu eğer düşerse bir az ormana, sarpa, Yalçın büker belini, orman keser yolunu !

«Toplar hıza geçerde kanadını kolunu..

Benzer coşub giderken çarparak çınarlara;

Böğrüne ok saplanmış azgın canavarlara..

«Ba‘zan yıkar sedleri g(ök gibi gürliyerek, Bazen bir tufan olur arzı sürükliyerek, Götürür denizlerin birakır kucağına !

Onlarda sevda gibi hem âfet hem sa‘adet ! Onlarda bizim gibi bir serseri nihayet !•

«Bir doğumu andırır kaynağından çıkışı, Ne kadar benzer bize şekil şekil akışı, Denize dökülüşü o korkunç ölümümüz !

«Askımız, hicranımız, bülbülümüz, gülümüz, Hepside çıktıkları kaynağa dönecekler, Da'ima yanacaklar., da’ima sönecekler !

«Seıı hâlâ dalâleti, hidayeti hecele, Sen hâlâ mefhum ara mukaddere, ecele, Akıt kurbandır diye beyhude alkaııları !

“ Ben de senin dininle geldikçe ııiçe ııiçe, Zafer benim, olacak çünki altın, eğlence, Mey, musikî, ihtiras dinimin kalkanları ! Adem der: “kâfir evlâd ! huzurumdan yıkıl git İstersen ateş olsun ma'budun, istersen it, Babana isyan ettin bir muhabbet yüzünden ! Kabil der: « aşk isyansa, yaksın beni ateşi, Yaratdığııı şerfat kapatamaz güneşi !

Sen şe y ta n a borçlusun çıkamazsın sözünden !

«Sevdim; çünki muhabbet dinin temel taşıdır.

Ateş denilen ma'bud güneşin göz yaşıdır ! Ki parlar güzellerin gözlerinde nur gibi !

«Hoşça kalın haliniz, hatırınız hoş olsun, Benim gibi sizin de kâ'beniz güneş olsun.

Bu mel'un ayrılığın zellenizdir sebebi ! !

VII T ö v b e

lı"\

1 «1j ^j C-fcUr Ju*>T

l/V y Akşam...

Boğucu bir sam..

Sürüklüyor Azraili sanki peşinde !

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu yüzden bu üç kaside şekil olarak, uzunlukları, kasidenin bölümlerine göre beyit sayıları; redif ve kafiyeleri, her beyitte kullanılan “mihr ü meh”

(1) Philippson (A. Philippson) nun k çük Asya'nın jeolojisi — Sayfa 56 — (Han buch der regionalen Geologie Vo.. Ova toprakları cüz'î ıslâh edilecek olursa her nevi

Alt sıralar dar olup sık bir şekilde yan yana dizilmiş ve kısmen sıva ile dol- durulmuş olan bu delikler ancak çatının orta parçasının kaldırılmasıyla incelenebil-

[r]

[r]

Öncelikle biyoetik teriminin keşfi konusunda kısa bilgilere yer verilecek daha sonra ise bu keşfin mucidi olan Fritz Jahr tanıtılacaktır.. Jahr’ın tanıtılacağı

3204 Sentetik organik boyayıcı maddeler (kimyasal olarak belirli bir yapıda olsun olmasın); bu faslın 3 numaralı notunda belirtilen müstahzarlardan esası sentetik organik

Hüseyin Aydın, makalelerini ağırlıklı olarak Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakül- tesi ve Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi dergilerinde, ayrıca Diyanet Dergisi’nde