Roma Hukuku Ders 6
HAKLARIN KORUNMASI
• Hukuk kurallarına uyulmaması maddi
müeyyidelere (yaptırımlara) bağlanmıştır.
• 2 tür müeyyide vardır:
– Hukuka aykırı davrananı cezalandıran cezai müeyyide
– Hukuka aykırı verilen zararın ödenmesine yönelik tazmin ettirici müeyyide
• Roma’da suçtan zarar görenin koğuşturmasına bırakılan özel suçlar özel hukuk içinde
düzenlenir.
HAKLARIN KORUNMASI
• Çağdaş hukukta özel hukuk kurallarına aykırı davranışların saptanmasında iddia ve karşı iddiaların dinlendiği ve hak durumunun
saptandığı aşamaya ilişkin kurallar medeni usul hukuku iken;
• Davada haksız bulunan davalının mahkum edildiği müeyyidenin uygulama usulünü
belirleyen kurallar ise icra hukukunu oluşturur.
HAKLARIN KORUNMASI
• Roma’da da müeyyidelerin uygulanması gerekip gerekmediğini saptarken uyulacak usulleri düzenleyen kuralların Roma medeni usul hukukunu, müeyyidelerin uygulanma biçimini belirleyen kuralların ise Roma icra hukukunu oluşturduğu söylenebilir.
• Roma’da hakların kaderi bu haklar için öngörülmüş usul hukuku yollarına bağlı
kaldığından actio’lar ve Roma usul hukuku hakkın gelişiminde önemlidir.
HAKLARIN KORUNMASI
• Roma’da ıus civile’ce tanınan haklar ile
praetor’ların sağladıkları dava, defi vb. koruma yolları ile yarattıkları praetor hukukunun
tanıdığı haklar dava (actio) konusu olabilmekteydi.
• Bu nedenle Roma’da medeni usul hukuku Roma maddi özel hukukunun gelişiminde
önemli bir rol oynadığından, önce Roma usul hukuku genel olarak incelenmelidir.
ROMA’DA HAKLARIN KORUNMASININ GELİŞİM AŞAMALARI
• Çağdaş hukuklarda ve ülkemizde «yargı» devletin fonksiyonlarındandır.
• Roma’da ise devletin yargıya müdahalesi sadece kamu yararını ağır biçimde zedeleyen suçların koğuşturulmasıyla sınırlıdır. Özel yararlara aykırı görülen özel suçların takibi ise kişilere
bırakılmıştır.
• Başlangıçta bu kişiler haklarını elde etmek için kendi güçlerine başvurmak durumunda kalmıştır.
İhkakı hak denen bu sisteme özel koruma düzeni denir.
ROMA’DA HAKLARIN KORUNMASININ GELİŞİM AŞAMALARI
• İhkakı hak, öç alma ve kan davalarına sebep
olunca devletin uyuşmazlıklara müdahalesi gereği doğdu.
• Öncelikle zarar görenin ancak gördüğü zararla eşit bir karşılık verebileceğini kabul etti. Kısas denen bir sistemdi bu.
• Zarara karşılık eşit bir cevabın derecesini
belirlemek için taraflar kararına uyacakları bir
«hakeme» başvurmaya başladılar. (İhtiyari
tahkim) Zamanla bu başvuru zorunlu hale getirildi ve buna zorunlu tahkim denildi.
ROMA’DA HAKLARIN KORUNMASININ GELİŞİM AŞAMALARI
• Son aşamada «özel koruma düzeni» tamamen kalktı ve devlet «yargıyı» kendi fonksiyonları içinde gördü. Başlangıçta anlaşmazlıkların
çözümünü kendi organlarıyla yönetmekteyken zamanla anlaşmazlıkların çözümü ve hakkın
icrasını da devlet üstüne aldı.
• 1. Kuvvet ve yumruk düzeni-2. Kısas-3.
İhtiyari tahkim-4. Zorunlu tahkim-5. Devletin yargıyı üstlenmesi
ROMA USUL VE İCRA HUKUKUNUN GELİŞİMİ
• I. ÖZEL YARGILAMA SİSTEMİ (Ordo iudiciorum privatorum): Bir iddianın dava konusu olup
olamayacağı konusunda karar veren ve iddia sahibine dava olanağı tanıdığı takdirde bu
davanın yürütülme koşullarını saptayan magistra devletin temsilcisidir. Magistra, anlaşmazlık içinde bulunan özel kişilerin
anlaşmazlığın çözülmesiyle ilgili faaliyetlerini denetler ve yönetirdi.
ROMA USUL VE İCRA HUKUKUNUN GELİŞİMİ
• Davanın yürütülmesi ise ikinci aşamada tarafların üzerinde anlaştıkları magistra’nın yetki verdiği
özel kişi (yargıç) tarafından yürütülüyordu.
• 1.Magistra önündeki aşama: in iure: Dava koşullarının ve davayı görecek özel kişinin
saptanması işlemine «litis contestatio» (davanın saptanması) denirdi.
• 2. Özel yargıç önünde davanın görülüp
sonuçlandırıldığı aşama: apud iudicem (yargıç önündeki) aşama denmekteydi. Özel yargıcın kararı kesin hüküm (sententia) niteliğindeydi.
ROMA USUL VE İCRA HUKUKUNUN GELİŞİMİ
• II. SİSTEM DIŞI YARGILAMA (cognitio extra
ordinem): Dava başından sonuna kadar devlet memuru olan yargıcın önünde tek aşamada görülmekteydi. Devlet yargı fonksiyonunu
tamamen üstlenmekteydi. Eyaletlerde aslolan bu usuldu ve Roma’da ve İtalya’da ise giderek yaygınlaştı. M.S. 3. yy.da ise sistem dışı
yargılama tamamen özel yargılama sisteminin yerini aldı.
ROMA USUL VE İCRA HUKUKUNUN GELİŞİMİ
• I. ÖZEL YARGILAMA SİSTEMİ’nde iki aşama uygulandı.
– 1. Legis actio (kanuni davalar usulü uyg. dönem):
Krallık dönemi ortalarından imparator Augustus’un çıkardığı Lex lulia’ ya kadar
– 2. Formula usulünün uygulandığı dönem: M. Ö.
17’den M.S. 342 yılına kadar
• II. SİSTEM DIŞI YARGILAMA:M.S. 342’den Iustinianus Dönemi sonuna kadar
I.ÖZEL YARGILAMA SİSTEMİ
• 1. Legis Actio’lar usulü
– Dava ehliyeti: Davada davacı ve davalı olarak taraf olabilme ehliyetidir. Legis actiolar döneminde dava
ehliyetinin ilk şartı özgür olmaktır. Roma yurttaşı olmak ikinci şarttır. Üçüncü ise aile babası egemenliği altında bulunmayan erkek olmak gerekmekteydi.
– 7 yaşından küçüklerin dava ehliyeti yoktu. Vasiler taraf oluyordu. 7-14 yaş arası baliğ küçüklerin de dava ehliyeti kısıtlıydı. Vasilerinin izni ile dava açabiliyorlardı. 14-25 yaşa arası başlangıçta tam dava ehliyeti varken; korunmaları
amacıyla daha sonra hukuki işlem ehliyetleri gibi dava
ehliyetleri de kısıtlandı. Akıl hastaları ve kadınların da dava ehliyeti yoktu. Müsriflerin dava ehliyeti malvarlığına ilişkin davalarda kısıtlanabiliyordu.
1.LEGİS ACTIO’LAR USULÜ
• Davada temsil: Kural «hiç kimse başkası lehine dava yürütemez» idi. Dava ehliyeti kısıtlı
olanları temsilcilerinin takibi ya da katılması ise zorunlu idi. İstisnai olarak davada temsil kabul ediliyordu: Örneğin askerlik ya da başka bir sebeple uzakta olan kişinin malı çalınmışsa hırsız aleyhine o kimse yerine başkası dava
açabiliyordu. Roma devletine karşı işlenen suçta bir Roma yurttaşı devlet yerine dava açabiliyordu.
1.LEGİS ACTIO’LAR USULÜ
• Davanın Başlangıcı: Özel hukuk alanında hakkının çiğnendiğini düşünen kişi karşı tarafı magistra
önüne davet etmesi gerekmekteydi. On iki levha Kanunu’na göre bu çağrı önce sözlü olarak
yapılırdı. Eğer Karşı taraf magistra önüne
gelmezse, bu kişiyi zor kullanarak magistra önüne getirme hakkı vardı. Legis actiolar zamanında bu çağrı şekle bağlı değildi. Magistra önüne çağrılan derhal gidemeyecekse kefil göstermeliydi. Kefil sadece kişinin belli süre sonra magistra önüne geleceğini garanti etmekteydi. Nitekim her iki tarafın magistra önündeki aşamada (in iure) bulunması zorunluydu.
1.LEGİS ACTIO’LAR USULÜ
• Magistra önündeki aşama (in iure): Hakkının çiğnendiğini iddia eden kişinin hakkını çiğnediği kişiyi magistra önüne daveti ve her ikisinin de magistra önüne gelmesiyle bu aşama
başlamaktaydı. İddia sahibi magistradan kendi talebine uygun bir dava hakkının tanınmasını
isterdi. Karşı taraf ise ya bu iddiaları kabul ederdi (ikrar). Böylece yargılamayı sürdürmeye gerek kalmaz bu kesin bir hüküm oluştururdu. Ya da yemin teklif edilirdi. Yemin edilmesi de
yargılamayı sona erdirirdi. Bu yollarla sorun çözülemezse magistra yargılamaya başlardı.
1.LEGİS ACTIO’LAR USULÜ
• Magistra önündeki aşama (in iure): Magistra talebin haklı olmadığına kanaat getirirse iddiayı reddeder ve dava açılmasına izin vermezdi. Ya da dava açılmasını haklı bulur ve bu davanın özel yargıç önünde
görülmesine ilişkin esasları saptardı. Bu hâlde tip haline getirilmiş beş dava biçiminden birine göre davanın
yürütülmesine hükmederdi. Taraflar dava açmak istediklerinde kendilerine uygun dava biçimini de seçerlerdi. Başlangıçta rahipler daha sonra laik
hukukçular bu noktada şikayetçiye yardım ederdi.
Magistra seçilen legis actio’nun somut isteme uygun olup olmadığını denetlerdi. İddia sahibi doğru legis
actio’yu seçip doğru biçimsel işlemleri yerine getirdiyse magistra davanın tespiti (litis contestatio) aşamasına
1.LEGİS ACTIO’LAR USULÜ
• Litis contestatio (Davanın saptanması):
Magistra’nın açılmasını uygu bulduğu davanın özel yargıç önünde uygulanacak esaslarının
saptanmasıdır. Tarafların üzerinde anlaştığı kişiyi de özel yargıç olarak görevlendirmekteydi. İlk
zamanlarda yargıçlar rahipler arasından
seçilmekteydi. Daha sonra laik hukukçular ve senatus üyelerinden seçilmeye başlandı.
Şövalyeler sınıfından da seçilebilirdi. Yargıçlık onurlu sorumluluk getiren ama ücretsiz yapılan bir işti. Başlangıçta yargıç bu görevi
reddememekteydi daha sonra reddedebilecekleri kabul edildi.
1.LEGİS ACTIO’LAR USULÜ
• Litis contestaio’nun önemli sonuçları:
– 1. Davanın tarafları değiştirilemezdi.
– 2. In iure aşamasında yapılan işlemler, söylenen sözler ve değiştirilemez ve düzeltilemezdi.
– 3. Ortaya çıkan yeni durumlar litis
contestatio’nun dayandığı durumlarda sonradan ortaya çıkan değişiklikler dikkate alınamazdı.
1.LEGİS ACTIO’LAR USULÜ
• Özel yargıç önündeki aşama (apud iudicem):
Litis contestatio’nun ardından 3 gün içinde yargıç önüne çıkılmalıydı. Yargıç önüne gelmeyen taraf davayı kaybetmiş sayılırdı. Roma’da da herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür kuralı
uygulanırdı. Delil olarak tanıklardan ve yazılı belgelerden yararlanılabilirdi. Delil serbestisi vardı. Yargıç kimin haklı olduğuna karar
veremezse yemin ederek davadan çekilmeliydi.
Yargıç kararına gerekçe yazmaz; hangisini haklı görürse ona göre karar verirdi. Bu karar kesindi.
1.LEGİS ACTIO’LAR USULÜ
• İcra aşaması: Aleyhindeki hükmü icra etmeyen kişiye karşı «cebri icra» yoluna başvurulur.
Legis actio’lar usulünde icra On İki Levha Kanunlarına göre yapılıyordu. Beş legis
actio’dan ikisi icraya ilişkindir. Birincisi kamu hukukuna giren borçlara; diğeri özel hukuk
borçlarına ilişkindir. Bu icrada borçlunun şahsı yani bedeni icranın konusunu oluşturuyordu.
1.LEGİS ACTIO’LAR USULÜ
• On İki Levha Kanunu’ndaki icra: Borçluya 30 gün süre verilirdi. 30 gü içinde borcunu ödemeyen
borçlunun kendisine alacaklı magistra önünde el koymaktaydı. Magistra ise el koymaya ilişki usule uyulmuşsa alacaklının borçluyu egemenliği altına almasına izin (addictio) verirdi. Bunun üzerine alacaklı borçluyu zincire vurarak 60 gün
hapsedebilirdi. Eğer bu süre içinde
anlaşamazlarsa alacaklı borçluyu pazara götürüp magistra önünde 3 kez yüksek sesle borcu ilan ettirirdi. Bu borç başkası tarafından ödenmezse alacaklı borçlu üzerinde mutlak hak sahibi olurdu.
İsterse öldürürdü ya da köle olarak satardı.
1.LEGİS ACTIO’LAR USULÜ
• Yaklaşık bir yüzyıl sonra Lex Poetelia ile:
alacaklının borcunu ödemeyen borçluyu zincire vurup, öldürmek ve köle olarak
sattırmak yetkileri kaldırıldı. Alacaklıya hizmet eden borçlunun hizmet ile borcu ödeyeceği kabul edildi. Praetorlar ise, formula usulünün uygulanmaya başlanmasıyla borçlunun
malvarlığına yönelik icra usulleri getirdiler.
2. FORMULA USULÜ
• Yabancılara ilişkin uyuşmazlıklarda legis acto usulü uygulanamıyordu. Yabancıların taraf olduğu uyuşmazlıklar için praetorlar formula usulü’nü yarattılar. Başlangıçta istisnai olan bu usul M.Ö. 120-110 yıllarında tarafların
alternatif olarak başvurabileceği bir usul oldu.
Cumhuriyet dönemi sonunda biçimci legis actio usulü fiilen uygulamadan kalktı. M.Ö.
17’de ise bir kanunla kaldırıldı.
2. FORMULA USULÜ
• Dava ehliyeti: legis actio usulündeki gibidir.
Ama dava ehliyeti tanınmamış olan bazı kişilerin ehliyetsizlikleri formula usulünde hafifletilmiştir. Örneğin aile evlatlarının özel hukuk alanında hak ehliyetini zamanla
kazanmaları dava ehliyetini de etkiledi. Aile evlatlarının yaptıkları hukuki işlemlerden dolayı tam olarak borçlanabilecekleri ve
borçlardan dava edilebilmeleri kabul edildi.
Dava açabilmeleri ise çok istisnai hâller dışında yoktu.
2. FORMULA USULÜ
• Dava ehliyeti: Formula usulünde yabancıların gittikçe daha büyük oranda dava ehliyeti
kazandığı görülüyor. Sui iuris kadınların dava ehliyeti uzun süre kabul edilmemekle birlikte Klasik Hukuk Dönemi’nde kadınlar üzerindeki vesayetin hafifletilmesi ve hukuki işlem
ehliyeti kazanmalarına paralel olarak dava ehliyetleri de tanındı.
2. FORMULA USULÜ
• Davada temsil: Zorunluluk dışında formula usulünde tarafların kendilerini magistra
önünde vekil ile temsil ettirebileceği kabul edilmişti. Ya sadece bireysel uyuşmazlık için tayin edilmekte (cognitor) ya da tarafın genel vekili (procurator) olarak faaliyet
gösterebilirdi. Bu temsil ilişkisi de doğrudan değil; dolayısıyla temsil niteliğindeydi.
2. FORMULA USULÜ
• Davaya çağrı: Legis actio usulüne
benzemekteydi. Magistra önündeki aşamaya her iki tarafın katılımı zorunluydu. Ya taraflar magistra önüne ne zaman gidecekleri
konusunda anlaşırdı. Eğer sözüne uymayan olursa magistra onu para cezasına çarptırırdı.
Ya da çağrılan kefil gösterebilirdi. Kefil
göstermezse yine çağrıya uyulmadığından para cezasına çarptırılırdı.
2. FORMULA USULÜ
• Magistra önündeki aşama (in iure): Praetorlar edictum larında o yıl için tanıyacakları dava
çeşitlerini ve formullerini düzenlerken geniş bir takdir yetkileri bulunmaktaydı. Hakkının ihlal edildiğini iddia eden taraf bu edictum larda
gösterilen formula taslaklarından birini seçerek karşı tarafı magistra önüne çağırmaktaydı. Ius civile’de öngörülmeyen hâllere ilişkin praetorun hakkaniyet gereği yeni bir dava tanıma olanağı vardı. Eğer bir dava hakkı tanımaya karar verirse praetor, özel yargıca hitaben bir Formula kaleme alıyordu.
2. FORMULA USULÜ
• Formula’da bulunan bilgiler:
– Tarafların anlaştıkları ve praetorun onayladığı Özel yargıç’ın atanmasını belirten bir cümle ile başlardı.
– 1. Demonstratio: Taraflar arasında anlaşmazlık doğuran olaylar (olgular) anlatılıyordu.
– 2. Intentio: Belirtilen olgular nedeniyle ortaya çıkan hukuki durum ve buna dayanarak öne sürülen hak açıklanıyordu.
– 3. Condemnatio: Dava edilecek kişinin iddiada
bahsedilen hangi hususların ispatı hâlinde mahkum edilmesi gerektiği belirtiliyordu. Bunun ardından davalının ileri sürdüğü karşı iddialar (exceptio) da
formulada ifade ediliyordu. Bunlar ispatlanırsa davalı beraat ederdi.
2. FORMULA USULÜ
• Litis contestatio (Davanın saptanması): Formula düzenlendikten sonra iddia sahibi bunu karşı taraf bildirir ve bu kişinin formulayı kabul etmesiyle
dava saptanmış olurdu. Bu legis actio usulünden farklı olarak, tam bir anlaşma niteliğindeydi.
Bunun hukuki sonuçları:
– 1. Dava konusu uyuşmazlık konusu hukuki ilişkiyi sona erdirir. Davacının talebi formula’da saptanan koşulların gerçekleşmesi hâlindeki mahkumüyetin yerine
getirilmesidir. Bu, borcun yerine yenisini koyarak ortadan kaldıran bir hukuki işlemdir.
2. FORMULA USULÜ
• Litis contestaitio’nun hukuki sonuçları:
– 2. Özel yargıç artık uyuşmazlığı Formula’da
saptanan esaslara göre çözmek zorundadır. Litis contastaio’dan sonra gerçekleşen yeni durumlar dikkate alınmaz.
– 3. Hakkı ihlal edilenin iddiası neye ilişkin olursa olsun d-fromula’da mahkumiyet paraya ilişkin olması gerektiğinden; davacının buna dayanarak talep edebileceği yargıcın davalıyı formulaya göre mahkum edebileceği para miktarıdır.
2. FORMULA USULÜ
• Yargıç önündeki aşama (apud iudicem):
Yargıç önce Formula’da saptanan esaslara uyarak taraflarca ileri sürülen olguların doğruluğunu
araştırır. Bu sonuca göre ya davalıyı mahkum eder ya da beraat ettirir. Yargıç önüne gelmeyen davacı ve davalı davayı kaybederdi. Yargıç formula’da
saptanan para miktarıyla da bağlıydı ama bu durum birçok haksızlığa yol açıyordu. Praetor bu durumda davacı lehine «eski duruma getirme» olanağı
tanıyabiliyordu. Ya da formulaya «hüsnüniyet neyi gerektiriyorsa» ya da «o şeyin tutarına» gibi kayıtlar eklenerek karar yargıca bırakılıyordu.
2. FORMULA USULÜ
• Karar : Mahkumiyet kararı formula’da
belirlenen kadar olmalıydı. Mahkumiyet
paraya ilişkin olurdu. Başalngıçta yazılı olmasa da zamanla yazılı karar usulü yerleşti. Bir karar verildikten sonra aynı uyumazlık ikinci kez
dava konusu yapılamazdı. (Bir anlaşmazlık iki kez dava konusu olamaz.» şeklinde kabul
ederdi Roma hukuku)
2. FORMULA USULÜ
• Kararın İcrası: Borçlu mahkum olduğu parayı 30 gün içinde ödemezse, alacaklı actio iudicati (icra davası) açarak
aleyhine karar verilen borçluyu praetor önüne çağırır ve yine özel yargıca gönderilmeyi talep ederdi. Bu aşamada borçlu borcu ödediğini, hükmün sakat olduğunu iddia edebilir. Praetor yeni bir formula ile tarafları özel yargıca gönderir. Bu davada da borçlu mahkum edilirse borcunun 2 katına mahkum edilirdi. Bu borcu da ödemezse şahsi icra söz konusu olurdu. Bunun yanında ayni icra usulü de
yerleştirildi. Giderek ayni icra usulü yerleşti. Borçlunun tüm malları satılırdı. Burada malların değerine değil, açık
artırmada borç tutarına en yakını verene malla devredilirdi.
Borçlu da «şerefsiz» durumuna düşüyordu. Bunu üzerine borçlu malları tek tek ve borç oranında satılmaya başlandı.
Bu usul için Senatus kararı gerekmekteydi. Iustinianus
II. SİSTEM DIŞI YARGILAMA (Cognitio Extra Ordinem)
• Davalar tek aşamada ve devlet memuru
statüsündeki kişiler önünde görülüp karara bağlanması özelliğidir.
• Roma’da avukatlık, doktorluk ücret karşılığında yapılamıyordu. Bu işler dolayısıyla ücret talebi ıus civile’de öngörülmemişti. Ekonomik nedenlerle ücret karşılığında yapılmaya başlandı. Bu talepler sistem dışı yargılama ile çözümlenmekteydi.
• Nafaka vesayet ve miras gibi konularda hakime geniş takdir yetkisi verildiğinden bu uyuşmazlıklar da sistem dışı yargılama ile çözülmeye başlandı.
II. SİSTEM DIŞI YARGILAMA
• Zamanla dava açan kişilere seçim olanağı getirildi.
Sistem dışı yargılama özel yargılama sistemine alternatif hâle getirildi.
• Bu sistemin avantajları:
– Magistra formula ile bağlı olmaksızın geniş bir takdir yetkisi kullanmaktaydı.
– Davalı da taleplerde bulunabiliyordu.
– Mmahkumiyet mutlaka paraya ilişkin olmak zorunda değildi.
– Taraflar verilen karara karşı üst makama başvurma olanağı vardı.
• Nitekim M.S. 294’te zorunlu olmadıkça sistem dışı
yargılamaya gidilmesi önerildi. 4. yy’dan itibaren de tek yargılama sistemi oldu.
II. SİSTEM DIŞI YARGILAMA
• Davalara bakan en üst merci, iki merkezli imparatorlukta Roma ve Constantinopolis
valileridir. Davalar kapalı salonlarda görülmeye başlandı. Duruşmalara sadece taraflar ve
vekiller katılabiliyrodu. Sadece karar aleni
okunmak zorundaydı. Davaların bakılması belli harçların ödenmesine bağlıydı. Mahkeme
giderlerini taraflar ödemekteydi.
II. SİSTEM DIŞI YARGILAMA
• Davanın Başlangıcı: İddia sahibi yetkili
mahkemeye başvurarak dava açmalıydı. Davalı resmi çağrı usulü ile mahkemeye çağrılıyordu.
Davalı kendisine öağrı yazısı ile gelen memura saptanan belli günde mahkemeye geleceği
hususunda güvence verirdi. Davacıya cevap
niteliğinde bir yazıyı da memura verebiliyordu.
Davalıya 20 gün içinde davacıyla anlaşmak ya da cevap hazırlamak için süre veriliyordu.
II. SİSTEM DIŞI YARGILAMA
• Davanın Yürütülmesi: Üç çağrıya rağmen davalı gelmezse dava gıyaben yürütülürdü.
Davacı iddialarının ve davalı karşı iddialarının açıklandığı aşamaya litis contestatio denirdi.
Taraflar iddialarını ispatla yükümlüydüler.
Tanık ve yazılı belgeler gösterilebilirdi. Yazılı belgenin ispat gücü daha yüksekti. Bir devlet memurunun görevi sırasında düzenlediği yazılı belgeye itiraz edilemezdi. İkrar ve yemin de
ispat vasıtalarıydı. Yasal karinelerle de yargıç bağlıydı.
II. SİSTEM DIŞI YARGILAMA
• Yargıcın Kararı: Formula olmadığından yargıç hakkaniyete en uygun görünen biçimde karar vermekle yükümlüydü. Hakkaniyet gerektirirse davacıyı değil davalıyı mahkum edebilirdi.
Mahkumuiyetin paraya ilişkin olmasına gerek yoktu. Hakim davalıyı herhangi bir şeye
hükmedebilirdi. Karar yazılı hazırlanır. Yargıç
tarafından herkese okunur. Kararın onaylanmış sureti taraflara verilirdi.
II. SİSTEM DIŞI YARGILAMA
• Kanun Yolu (İstinaf): Mmahkemece verilen kararı tekrar inceletmek üzere başvurulan yollardır. İstinaf ve temyiz iki tür kanun
yoludur. İstinafta dava konusu olay bir üst mahkemece tekrar görülür. Temyizde dava
tekrar görülmez; sadece verilen kararın maddi hukuk ve usul hukuku kurallarına uygunluğu incelenir. Sorun varsa karar bozularak, karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine tekrar gönderilir.
II. SİSTEM DIŞI YARGILAMA
• Sistem dışı yargılamada yargıcın verdiği karara
karşı daha üst derecedeki bir yargıç önünde itiraz etme olanağı doğdu. Başlangıçta itiraz imaratora yapılsa da daha sonra karar kendisine
bildirilmesinden itibaren on gün içinde ilk kararı veren yargıca itirazın bildirilmesi usulü yerleşti.
On gün içinde itiraz olmazsa karar kesinleşirdi. Üst yargıç itirazı haklı görürse, ilk kararı kaldırarak
davayı tekrar görerek karara bağlardı. İstinaf söz konusudur. İtiraz eden kaybederse mahkeme
masraflarının dört katına mahkum edilirdi.
II. SİSTEM DIŞI YARGILAMA
• Kararın icrası: Borçlu kesinleşen karardaki borcunu
yerine getirmezse alacaklı bir icra davası açarak kararın icrasının devlet organlarınca sağlanmasını isterdi. İcraya kararın kesinleşmesinden itibaren 2 ay içinde,
Iustinianus zamanında ise 4 ay sonra başlanabilirdi.
Borçlunun borcu karşılayan malvarlığına alacaklıya
güvence sağlamak için icra memurlarınca el konurdu.
İki ay içinde borç ödenmezse mallar açık artırma ile satılır ve alacaklıya alacağı ödenirdi. Borcu ödemekten aciz ise, tüm mallarının fiili hakimiyeti alacaklılarına devredilirdi. 2 ya da 4 yıl snra tüm mallar tek tek
gerçek değeri üzerinden satılır ve alacaklıların tümüne orantılı olarak borçlar ödenirdi. Borçlu mallarını
saklarsa devletin hapishanelerine konulmaktaydı. Dr. Ayşe Nur KILINÇ