• Sonuç bulunamadı

T u r an b a r ı n da r e s im s e r g i si R e s s am H a m id Görel

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "T u r an b a r ı n da r e s im s e r g i si R e s s am H a m id Görel"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

P e y z a j - Arif B e d i r

T u r a n b a r ı n d a r e s i m s e r g i s i

R e s s a m H a m i d G ö r e l

Şark pazarının döner vitrinleri önünden sonsuz bir deh-liz gibi uzanan koridorlardan, aynalardan, kapılardan geçtik-ten sonra tâ içeride loş, fakat yaklaştıkça tatlı bir ışığın sü-züle süsü-züle aktığı görünen bar salonuna giriyoruz.

İşte tam bir galeri ışığı altında teşhir olunan resimler. Bilmezsiniz resim sergisi için bu ışık ne bulunmaz bir nimet-tir.

Bu sergiyi keşke barda açmasaydmız diye bizi muaheze edenlere karşı söyliyeceğimiz çok şeyler vardır. Fakat ne ya-palım, ilkin gülüyor, ve peşinden: neden olmasın, burada da artistler geceleri şehevî danslarile elektrik ışığının oynak çizgili vücutları üzerindeki bin bir oyununu teşhir etmiyor-lar mı?, diyoruz.

Bu resimlerle de biz insanların zekâsına ve bediî hisle-rine hitap etmiyor muyuz? Türk resminin şurada burada sü-rünmesinden biz neden mes'ul olalım. Ona bir yuva bulmak gerekti. Senelerce yazıldı, yazıyoruz, olmadı.

Memleketimizin güzel san'at hemşireleri arasında en bakımsızı, en acınacak olanı her nedense resim kızıdn-. Bu kö-mür gözlü, gül yanaklı san'at perisinin memleketimizdeki

pe-rişan halini, bir de ona başka milletin ayırdığı tahtı düşürtü-yorum da...

Barda resim san'ati!? Bu, memleketimizin güzel san'at-lerine ait cilvelerindendir. Barda resim sergisi... Hoş değil mi?.. Fakat nasıl anlatayım. Bunda memleketimiz kültürüne karşı öyle acı ve öyle içli bir serzeniş var ki.. Bunu hiç kimse, hiç bir yazı, bu iki kelimenin yanyana gelmesindeki kontrast ka-dar ifade edemez.

Resim, memleketimizde halâ lüks bir eşyadır. Fakat bu, biraz ileri giderek kültürsüzlük demiyelim de kültür buhranı daha doğrusu kültür hareketsizliği içinde güzellik ve iyilik gibi insan saadetine ait iki manevî zevki bü'den sunan resim san'atine ve resim sergilerine karşı halkımızın lâkayıtlığı olur ve anlatılır şeylerden değildir. Bırakalım ki resim, inkılâp milletlerinin manevî yapıları için esaslı bir malzemedir. Mü-zik daha ziyade manevî, ruhî, mticerred bü' san'attır ve halk tabakaları için anlaşılması daha güç bir şeydir.

(2)

( C y ı k l a n a n k a d ı n ) t a b l o s u . E d i p K ö s e o ğ l u

Bütün derdlerimizi burada kesip tabloları seyredelim. Zekinin Nakliye kolu.. Modern telâkkide bir tablodur. İlk bakışta kara görünmesi bir kusurdur. Modernizm, kla-sik davasına karşı resmi, ayni zamanda karanlıktan kurtar-mak istiyen bir reaksiyondur. Fakat şu atın desenine bakınız. Ne asilâne baş döndürüşü ve üzerindeki zabitin ne yay gibi geriye kıvrılışı ve bakışı var.. Hele arkadaki koyu yeşil katı-rın deseni, hareketi ve öndeki atm tonu ile yapıtğı ahenk ne güzel. Katırı çeken askerin deseni de resimciler için seyre de-ğer güzelliklerdendir. Yalnız hava, keskin bir teneke gibi du-ruyor.

Y o l çok parçalı.. Fakat şu tepeden inen beyaz at ne güzel.. Peri masallarındaki atlar gibi ne esrarlı bu- at o.

Gelelim Alinin bir numralı natürmortuna: Alinin resim tiryakileri için kurduğu bu sofra gözümüz için tatlı bir ziya-fet oldu. Örtünün üzerinde çok zevkli renkler var. Hele örtü kenarının aldığı ışık resme harikulade bir mana veriyor. Y a l -nız bu örtünün yukarısına düşen mavimtırak kirli bir ton

var, bu ton sevimsiz.. Örtünün bu güzel ışığı üzerinde bir kâ-bus gibi duruyor. Sonra masanın sağındaki soba. Bu soba mı, dolab mı?.. Sinema sahnelerindeki dolablar gibi iğreti duru-yor. O kadar iğreti ki nerede ise sofranın üzerine devrilecek gibi. Rengini de beğenemedim. Fakat masa ve o nefis sofranın zevkine doyulmıyor. Bir tabak siyah zeytin ile bir limon bir bekriyi nasıl çileden çıkarırsa resim tiryakilerini de soframn zengin tonu üzerindeki bu zeytinin siyahlığı ve limonun acı sarılığı o kadar çileden çıkarabilir.

Artık bu iştahaaver renklerden sonra objet'leı- arasında bir münasebet arayanlar o mavi fincanın yerinde içi şeffaf beyazlık dolu kadehi özlüyor.

Ressam, bir içki sofrasına benzemesin diye kadeh yeri-ne mavi güzel bir fincan koymuş.. Fakat bu fincanın içinde muhakkak o beyaz mayi saklı..

(3)

eser-S e n f o n i P a s t o r a l H a m i t G ü r e l

(4)

N i ş a n c ı t a b l o s u l l h a m i

(5)

P o r t r e . Ş e r e f A k d i k

lerini beğeneceğini pek tahmin etmiyorum. Peyzajındaki ağaç-larda yerden göğe doğru parça parça bir fışkırış var ama bu daha ziyade fırça sürüşü ve boya izi ile olur. Resmin kon-struksiyonundan doğma esaslı bir yükseliş değil. Sonra o ne perişan ağaçlar. Kompoze değil. Deseni yok.. Hacim telâkkisi hiç yok..

Diğer natürmortunun tertibi güzel, fakat Ali bunda da (Habilite) ye düşmüş...

Mahmudun iki natürmortu var. Objet'ler üzerinde bu kadar ısrar çok iyi bir şeydir. Bu eserelr (Societe des artistes Prançais) in sergilerinde yer bile alabilir. Fakat ben ne ya-lan söyliyeyim, bunların ikisini de beğenmedim. Mahmud, muhakkak ki bir pentrden daha çok ince bir desinatördür. Onun içeride, kendisinin (Karikatürlerim) dediği desenlerini gördüm. Adiliğe düşmeden eşhasın o kadar gülünç karakter-lerini yakalamış ki.. Bu desenlerin içinde bilhassa bir tane-sinin âdeta rönesans sabrı ile yapılmış bir deseni var fevkalâde güzel... Konuşurken bile onun arasıra münasebetli

münase-betsiz tebessümünün manası bu karikatürlerile şimdi daha iyi anlaşılıyor. Sıra ile devam edelim::

İlhaminin resimlerinde modernizmin taze bir kokusu var, tuttuğu yol iyidir. Gelelim aramızda Bahriyeli kaptan diye an-dığımız Arif Bediiye..

Bu arkadaşımızın peyzajlarında sarfettiği eforu takdir etmemek mümkün değildir. Çok ve inadla çalışmış.. Ben o-nun bu peyzajları içinde en ziyade Bebekte yaptığı iki evini sevdim, ötekiler biraz kara ve monoton.. Amma Arif kolum-dan tutar da beni ikinci bir defa peyzajları karşısına getirir ve bana ısrarla resimlerinin monoton ve kara olmadığını, res-minin her köşesinde bir başka tonun şakradığmı söylerse ne yapayım naçar kabul edeceğim. Fakat Bebekten yaptığı pey-z a j öyle değil. Bunda güpey-zel ve transparan tonlar var.

(6)

Sağa doğru yürüyelim. Edibin eserleri, bana her sazdan çalan bir âşık nağmesi gibi geldi. Yoksa çeşit bulunsun diye mi bilmiyorum içinde kübizmden tutunuz da Rubensvarı, Rambrandvari portrelere, Zekivari natürmortlara kadar var. Yalnız bir tanesi; yeşil elbiseli modeli var ki ben çok sevdim. Arkadaşımızı bu eserile tebrik etmek san'at vazifemdir.

Zekinin bu arkadaşımız üzerindeki tesiri gayet bariz ol-makla beraber bu eserinde ondan ayrılıp kendini arayan bir hoş tarafı var. O yeşil renk tablonun sıcak ahengi içinde o ka-dar esrarlı ve yüksek bir kıymet almış ki..

Kübizm ve o kötü Rambrand kopyacılığını bırakıp bu yolda arkadaşımızın kendisini aramasını tavsiye etmek iste-rim. Ben muhtelif yollarda tecrübeler, aramalar yapılmasını kabul etmez değilim. Fakat diğer eserlerinde bir taklidcilik kokusu var ki ilk bakışta hemen duyuluyor. Halbuki bu kadar mesaiyi arkadaşımız kendi yolunda sarfetseydi, kim bilir da-ha ne güzel eserler görecektik..

Gelelim benim peyzajlara.. Mümkün olduğu kadar ken-di hakkımda da bitaraf olmıya çalışacağım. Ben bu peyzaj-larımda bilhassa açık tonlar üzerinde ısrar ettim. Bu ısrarım meselâ Lüksemburg parkında bazan gülünç olacak kadar be-yaza düşmekle neticelenmiştir. Fakat bu arayış ısrarı yanın-da bazan bu gibi tehlikelere düşmeye bile razı olduğum için arkadaşlarım beni mazur görsünler. Diğer peyzajım da açık ve hattâ beyaz olmakla beraber bulutların konstruksiyonu ü-zerinde servilerin mavi gamı bazı resim meraklılarının hoşu-na gidiyormuş.

Juaıı Lepen plâjmda Cöte d'Azure'ün sıcak buğulu renk-leri var.

Ben bütün bunların içinde fırtına peyzajımı seviyorum. Tevazuu bir tarafa atarsak bu, bir renk trajedisi ve pastoral bir senfonidir.

Fahrinin Harf inkılâbı. Bize Jeromu o kadar hatırlatı-yor ki; hattâ biraz Rafaelvari bile... Fakat Rafael bu renkler-le şaheserrenkler-ler yapmıştır. Bu kadar modrenkler-le mehareti neticesin-de bu esere ancak bir pastoral güzellik kazandırılmış. Tabiat âşıklarını bu resim belki tatmin eder. Kuzular, koyunlar, köy-lü kadın.. Daha arkada Anadolunun melankolik kavakları...

Cevadın kocaman eseri.. Mevzu epey nankör. Fakat bir nalband dükkânı bile renk, desen, ışık oyunları ile bir renk cenneti haline girebilir. Eserin kusuru az fakat zoraki bir kay-gu ile mi çalışmış...

Kemalin peyzajları.. Bize bu arkadaşımızın Akademizm bataklığından ne şayanı hayret bir gayretle kurtulmaya ça-lıştığını gösteriyor. Kemal, tabiatı bu resimleri ile yuğurup yeni bir tarz yaratmış.. Peyzajları biraz cam gibi.. Fakat za-rar yok. O arıyor, değiştiriyor, kompoze ediyor. Hele bir tane peyzajı var ki ışıklı, havalı.. Yalnız yolun üzerine düşen göl-gelerin tertibine ehemmiyet vermemiş. Ben Kemalin, adi ta-biat kopyacılığını bir tarafa atıp tata-biat elemanlarile yeni bir hareket, yeni bir tertip yapmıya uğraşmasını beğeniyorum.,

Şerefin bu sergideki on beş eserine onun Ankarada teş-hir ettiği küçük kağnı peyzajım tercih ederim. Şeref bu resimlerile tabiat karşısında hiç üzülmemiş gibi görünüyor. T a -biatın bin bir teferruatına takılmış ve orada ne bulmuşsa bü-yük bir tevekülle tuvaline geçh'miş.

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Bal i Işın, Affan Galip Kırımlı, Atıf Ceylân Bedi Sargın, Reha Ortaçlı, Muzaffer Seven, Ve- dat Erer, Ekrem Yene!, Cevdet Beşe, Fethi Tulgar, Feyyaz Baysal, Münir Arısan,

183 programlarında yer alan temel öğeler bağlamında analiz ederken, Yılmaz ve Sayhan tarafından gerçekleştirilen çalışmada ise lisans öğretim programları düzeyinde

Ö zhan ile birlikte). S eçkin ile

If we agree that Becker’s view about how history works and what historical facts actually are makes more sense in the horizon of experience (because we are

Yine 2008 Y E itim Plan nda yer alan ve Meslek Dan manl E itimi, 25 personelin kat yla 17 Kas m–4 Aral k 2008 tarihleri aras nda Ankara E itim Merkezinde gerçekle tirildi.. Di

[r]

Devlet üniversitesi olarak kurulan Bursa Teknik Üniversitesi bünyesinde Doğa Bilimleri, Mimarlık ve Mühendislik Fakültesi altında, ülkemizin ilk ve tek Lif ve